Paralel Yapı'nın '25 Aralık yolsuzluk soruşturması adı altında usulsüzlükler yaptığı ve şüphelilere kumpas kurduğu' iddiasıyla Fetullah Gülen dahil 69 şüpheli hakkında yürüttüğü soruşturma tamamlandı. Hazırlanan iddianamede hükümeti ortadan kaldırmakla suçlanan Gülen için 'silahlı örgüt kurmak ve yönetmek suçlamasıyla' ağırlaştırılmış müebbet istendi. İddianamede savcılığın çok çarpıcı tespit ve suçlamaları yer alıyor.
04.10.2015 15:21 İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Paralel Devlet Yapılanması’nın, “takipsizlikle sonuçlanan 25 Aralık soruşturmasında usulsüzlükler yaptığı ve şüphelilere kumpas kurduğu” iddiasıyla aralarında Fethullah Gülen ve eski Emniyet Müdürü Yakup Saygılı’nın da bulunduğu 69 şüpheli hakkında yürüttüğü soruşturma tamamlanarak, iddianame hazırlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İsmail Uçar tarafından hazırlanan 1453 sayfalık iddianamede, 1 numaralı şüpheli olarak Fethullah Gülen yer aldı. Şüpheli Fethullah Gülen’in “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek”, “silahlı örgüt kurmak veya yönetmek” ve “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılması talep edilen iddianamede, Gülen’in kaçak olduğu için tensiple birlikte tutuklanması istendi.
ŞİKAYETLER DİNLENDİ
İddianamede, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bilal Erdoğan, Berat Albayrak, Serhat Albayrak, Hakan Fidan, İsmail Rüştü Cirit, Nihat Ömeroğlu ve Yalçın Akdoğan “müşteki”, Başbakan Ahmet Davutoğlu, bazı bakan ve milletvekilleri de “mağdur” olarak yer aldı. İddianame, onaylanması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunuldu.
ÖRGÜT LİDERİ GÜLEN 1 NO'LU SANIK
İddianamede örgüt lideri Fetullah Gülen hakkında mahkemeden tutuklama talep edildi. İddianamede 2 numaralı şüpheli ise Gülen'in yardımcısı olduğu iddia edilen ve Pensilvanya'da bulunan Sinan Dursun.
GÜLEN İÇİN MÜEBBET TALEBİ
Türk ekonomisini baltalamaya yönelik darbe girişiminin gerçekleştiği 25 Aralık 2013'teki operasyonla ilgili kumpas soruşturmasını İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili İsmail Uçar yürüttü. Uçar, soruşturmasını tamamladı ve iddianameyi başsavcılığa teslim etti. Bir numaralı şüpheli Fetullah Gülen hakkında darbe, casusluk ile terör örgütü kurmak ve yönetmek suçlarının da aralarında bulunduğu birçok suçtan ceza istendi. İddianame Gülen için müebbet hapis cezasının talep edildiği ilk iddianame olma özelliğini de taşıyor. Paralel Devlet Yapılanması hakkında hazırlanmış en kapsamlı iddianame olan metin 5 bölümden oluşuyor. İddianamenin 2 numaralı şüphelisi Pensilvanya'da Gülen'in yanında bulunan ve yardımcısı olarak bilinen Sinan Dursun. 3 numaralı şüpheli ise 25 Aralık'ta İstanbul İl Müdür Yardımcısı olan firari Hamza Tosun. 4 numarada yine 25 Aralık darbe girişimi sırasında İstanbul Mali Şube Müdürlüğü yapan Yakup Saygılı yer alıyor. Başsavcı Vekili Uçar, mahkemeden şüpheliler Fethullah Gülen ve Sinan Dursun hakkındaki kuvvetli suç şüpheli sebebiyle tutuklama talep etti. Soruşturma kapsamında şu anda 8 şüpheli ise cezaevinde bulunuyor.
İDDİANAME 1453 SAYFA
İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İsmail Uçar tarafından hazırlanan iddianame 1453 sayfadan oluşuyor.
ERDOĞAN BİR NUMARALI MÜŞTEKİ
İddianamede 8 şikayetçi, 27 mağdur ve 69 şüpheli yer aldı. Cumhurbaşkanı RECEP TAYYİP ERDOĞAN, oğlu Bilal Erdoğan, damadı Berat Albayrak, Serhat Albayrak, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit ve Kamu Başdenetçisi Nihat Ömeroğlu şikayetçi olarak yer aldı.
İddianamede 27 kişi de mağdur sıfatıyla yer aldı. Bu isimler arasında, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yanı sıra aralarında Beşir Atalay, Binali Yıldırım, Faruk Çelik, Ali Babacan, Taner Yıldız, Hüseyin Çelik, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Erdoğan Bayraktar ve Muammer Güler’in de bulunduğu AK Parti’de bakanlık yapmış 20 isim mağdur olarak yer aldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, eski CHP Milletvekilleri Melda Onur ile Kamer Genç de iddianamede ’mağdur’ sıfatıyla yer aldı.
69 şüpheli
İddianamede 69 kişi de şüpheli sıfatıyla yer aldı. Fethullah Gülen 1 numaralı şüpheli olarak belirtilirken, eski Emniyet Müdürleri Hamza Tosun, Yakub Saygılı, Kazım Aksoy ve Yasin Topçu’nun da olduğu 6 kişi, kurulduğu iddia edilen örgütün yöneticisi olarak suçlanıyor. Çoğunluğu eski emniyet mensubu olan diğer şüphelilerin tamamı ise ’örgüt üyeliği’ ile suçlandı.
İddianamede, Türkiye’de ve dünyada yaşanan tarihi olaylara kronolojik olarak değinildi. Hititler, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye’deki tarihi olaylar iddianamede ayrıntılarıyla anlatıldı.
"Vatansever subayları..."
Örgütün aşama aşama devleti ele geçirdiği savunulan iddianamede, "Örgüt çok büyük bir camiaya sahip olduklarını düşünerek, artık önlerinde kimsenin duramayacağı fikrine kapılmışlardır. Yaşadıkları özgüven patlamasının neticesi olarak 2007 yılından beridir devletin güvenliğinin teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki vatansever subayları pasifize edebilmek için kendi uydurdukları delillerle operasyon yapmışlardır. Bu şekilde yüzlerce subayın hayatını kararttılar ve birçok masum insanın ekmeğiyle oynadılar" ifadeleri kullanıldı.
"Gezi Parkı'nı desteklediler"
Örgütün 28 Mayıs 2013’te başlayan Gezi Parkı direnişini desteklediği belirtilen iddianamede, "Amerika’daki örgüt lideri, masumane istekte bulunan eylemcileri kullanarak aralarına karışan marjinal grupların milyarlarca liralık kamu malını yakıp yıkmasını tasvip eder konuşma yapmıştır. (’Çapulcu demeyiniz’) 17-25 Aralık tarihinde ve sonraki süreçte (MİT TIR’larının durdurulması) ise artık örgüt yeterli olgunluğa eriştiğini düşünerek, devlete karşı intihar saldırısına kalkışmıştır" denildi.
"Muhalefet dizayn edilmiştir"
İddianame şu ifadeler yer aldı:
"Failleri henüz bulunup yargı önüne çıkarılamadı; ancak kimlikleri tespit edilemeyen kişiler tarafından anamuhalefet partisi genel başkanına kaset yoluyla şantaj yapılmak suretiyle CHP’ye yönelik bir dizayn çalışması yapılmıştır. Ardından, MHP’lilere yönelik kaset kumpası kurulmak suretiyle genel başkan yardımcılarının değişmesi sağlanmıştır. Muhalefet dizayn edilmiştir ve artık iktidar partisinin değiştirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Örgüt büyük bir sabırla soruşturma kumpası kurmaya başlamıştır. Her ne kadar cemaate bağlı milletvekilleri bulunsa dahi, etkin konumda olacak kadar sayısal yeterliliğe sahip değillerdi. Bu nedenle cemaat, bir dönem Fenerbahçe Futbol Kulübü’nü ele geçirmek için kurmuş olduğu kumpas gibi, iktidar partisinin başına da dilediği idareyi geçirmek için kumpas kurmaya karar vermiştir."
Türk istiklal ve Cumhuriyetinin saldırı altında
İddianamenin sonuç bölümünde, "Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde ’Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir’ denilmektedir. Türk istiklal ve Cumhuriyetinin saldırı altında olduğu dönemlerden geçmekteyiz" denildi.
İddianamede şu görüşler yer aldı:
"Dünya dengeleri sürekli olarak değişmektedir. Büyük devletler Ortadoğu ülkelerine musallat olmuşlar ve on yıllardır bu toprakların insanı kan ve gözyaşı ile yerlerinden ve yurtlarından edilmektedir. Komşu devletler iç savaş içerisinde buhrandan buhrana sürüklenmekte, insanlar vatanını terk edip göçebe olmaya zorlanmaktadır. Ancak Irak ve Suriye’deki halkın vatanından edilmesi karşısında, acılarını bir nebze dindirebilmek için Türkiye onların imdadına yetişmektedir. Ülkemizin çevresinde kudretli ve hatırşinas bir komşusu bulunmamaktadır. Bu tür bir felaket durumunda bizleri karşılayacak bir komşu Türkiye yoktur. İnsan hakları nutukları atan ve her sene açıkladıkları raporlarla Türkiye’yi eleştiren Batılı ülkelerin mültecilere yaklaşımı bütün dünyanın gözü önünde yaşanmıştır. Mültecileri tekmeleyen gazeteciler, botlarla gelen mültecileri ülkelerine kabul etmemek için olmadık bahaneler uyduran Batı uygarlığı sınıfta kalmıştır."
"Yerli bir örgüt değil"
İddianamede, "FETÖ terör örgütü de yerli bir örgüt değildir. Kökü dışarıda, devletin kılcallarına kadar sızmış, devlete kastetmiş bir ihanet örgütüdür. Bu örgütle mücadelenin zorluğu, halk tabanında kendisine dini temalarla yer bulmuş bir örgüt olmasından kaynaklanmaktadır. Kutsal değerler üzerinden halka ulaştıkları için bunca serencama rağmen taraftar bulabilmektedir" ifadelerine yer verildi.
"Örgüt profesyonel değil"
"Aslında örgüt çok da profesyonel değildir, çok açık vermiş durumdadır" denilen iddianamede şu ayrıntılar belirtildi:
"Bugüne kadar devletle karşı karşıya gelmemiş olmasının rahatlığıyla bütün yönetim dönemlerinde ilerlemeye devam etmiştir. Ancak artık devleti karşısına almıştır. Devletle savaşmaktadır. Devlet de onları tanımaktadır. Din sömürüsü üzerine yapılanmış bir örgüt olmasına rağmen, faaliyette bulunduğu ülkenin dini ve etik değerlerini hafife almış ve tahrifata kalkışmıştır. Devletin milli eğitim sistemine alternatif eğitim sistemi geliştirmiştir. Bütün kurumlara yerleştirdiği militanları vasıtasıyla Anayasal düzeni yok etmeye yönelik çalışmalar yapmıştır. Üniversite, memurluk, askeri okullar, komiserlik sınav sorularını sınav merkezlerine yerleştirdikleri militanlarıyla temin ederek, kendine bağlı örgüt üyeleri kazanmak için kullanmışlardır. Emniyet ve yargıya yerleştirdiği örgüt üyeleri ile ülkenin yargı sistemini tamamen kendisine hizmet eder hale getirmiş, adeta devlet içerisinde paralel bir yargı ve polis teşkilatı kurmuştur. Bu kurumlarıyla işadamları sahte soruşturmalarla sindirilmiş, askerler ve bürokratlar tutuklanmış, insanların özel görüntüleri ve konuşmaları usulsüz olarak elde edilmiş ve örgütün medya kanallarından servis edilerek bir korku imparatorluğu kurulmuştur."
"Hedefleri asla yolsuzluklar olmadı, olsaydı.."
İddianamede, "2012/656 numaralı takipsizlikle sonuçlanan soruşturma dosyasında da (25 Aralık soruşturması) adliye içerisindeki örgüt üyeleriyle polis içerisindeki örgüt üyelerinin tam bir fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettikleri, yolsuzluk soruşturması görünümünde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti üyelerinin ve TBMM üyelerinin telefon trafiği takip edilmiş, konuşmaları kayıt altına alınmış bu yolla büyük bir yolsuzluk olduğu kanaati uyandırılarak devlete operasyon yapılmaya kalkışılmıştır. Bu dosyanın hedefinde asla yolsuzluklar olmamıştır. Yolsuzluk takibi yapılsa idi, takibi yapılan ihalelerin nihayetlenmesinin beklenilmesi gerekirdi. Ayrıca cemaate yakın işadamları ve bürokratların ses kayıtları olduğu halde tape haline getirilmeyerek, ya da tape haline getirildiği halde fezleke konusu edilmeyerek gerçek niyetin yolsuzlukları soruşturmak olmadığı ortaya konulmuştur" ifadelerine yer verildi.
"Toplumda barışık olduğu kesim yoktu"
"Örgütün hedefi sadece hükümet değildir. Devletin bütünüdür" denilen iddianamede şöyle denildi: "Örgüt kimi zaman MİT Müsteşarı’nı dinlemiş, devletin gizli sırlarına vakıf olmuş; kimi zaman yüksek yargı mensuplarını dinlemiş, yargısal alandaki devletin faaliyetlerini takip etmiş, yerel hakim ve savcıları dinlemiş, baskı ve şantajla onları sindirmiş, sürgün etmiş ya da istediği yönde karar vermesini sağlamıştır. Askerlere operasyon yapmış, asker? terfi sistemine müdahale etmiştir. Siyasi parti santrallerini dinlemiş, siyasi partilerin sırlarına vakıf olmuş, zaman zaman müdahalelerde bulunmuştur. Selam Tevhit dosyası adı altında yaptıkları soruşturmada CHP genel merkezini, AKP’li milletvekillerinin telefonlarını dinlemişlerdir. Bir başka soruşturma dosyasında MHP’lileri dinlemişlerdir. Birçok sivil toplum kuruluşu temsilcilerini, Alevi ve Şii derneklerini, gazetecileri, yazarları dinlemişler ve kaydetmişlerdir.
"İstikballeriyle, siyasi kariyerleriyle, malvarlıklarıyla, itibarlarıyla"
Bu görüntüden anlaşılacağı üzere, paralel devlet yapılanması FETÖ Terör Örgütü’nün toplumda barışık olduğu hiçbir kesim yoktur. Sadece kendi menfaatleri vardır. Kendi menfaatleri uğruna diğer insanların istikballeriyle, siyasi kariyerleriyle, malvarlıklarıyla, itibarlarıyla hiç çekinmeden oynayabilmektedirler. 17 Aralık soruşturmasında, aralarında irtibat bulunmayan birkaç dosyanın operasyonu birlikte yapılmış, 25 Aralık dosyasının fezleke şekli ve içeriği itibariyle Bakanların çoğunu ve Başbakan’ı gözaltına alacakları açıkça anlaşılmaktadır. Bu şekilde ülkeyi kaos ortamına sürükleyecek ve muhtemel bir iç savaşın manivelası görevini görerek kendilerini kullanan patronlarının istediği şekilde yönetilebilir bir Türkiye teslim edeceklerdi. ’Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs’ eyleminin FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarınca örgüt liderinden aldıkları talimatla gerçekleştirildiği dosya içerisinde mevcut delillerle açıkça ortaya konulmuştur."
Hapis istemleri
Örgüt lideri olmakla suçlanan Fethullah Gülen ve yardımcısı olduğu belirtilen Sinan Dursun’un, "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs", "FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünü kurmak ve yönetmek", "Gizli kalması gereken bilgileri, siyasal casusluk maksadıyla elde etmek" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapsi ve 37 yıl 6 aydan 52 yıl 6 aya kadar hapsi istendi.
İddianamede, örgüt yöneticisi olmakla suçlanan eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hamza Tosun, eski İstanbul Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı, eski Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Kazım Aksoy ve eski Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Yasin Topçu hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 162,5 yıldan 338 yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Örgüt üyeliğiyle suçlanan diğer şüphelilerin de 7,5 yıldan 330 yıl 6 aya kadar hapisleri istendi.
Hazırlanan iddianame, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın onayına sunuldu.
GÜLEN'İN AVUKATLARINDAN TEPKİ: 28 ŞUBATTA HEDEF GÜLEN'İN İDAMIYDI, ŞİMDİ DE AYNI
25 Aralık iddianamesine Gülen'in avukatları tepki gösterdi. Zaman gazetesinde "Gülen'in avukatları: Hak, adalet, mantık ve muhakemenin mağlup olduğu günümüzde yeni bir dava açılması şaşırtıcı değildir" başlığıyla 2 Ekim tarihinde yayınlanan haberde şu satırlar yer aldı:
"Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturması olan 17-25 Aralık operasyonlarının ‘darbe soruşturması'na dönüştürülmesiyle ilgili olarak, iddianamede ‘darbe, silahlı örgüt kurmak ve yönetmek ile casusluk' iftiraları yöneltilen Fethullah Gülen Hocaefendi'nin avukatları açıklama yaptı.
Talebin, ne Fethullah Gülen için ne de yargının içerisine düşürüldüğü durum dikkate alındığında avukatları için şok bir talep olmadığı vurgulandı. Gülen'in, hak, adalet, mantık ve muhakemenin yenilgiye uğradığı 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde takibata uğradığı, tutuklandığı ve yargılandığı hatırlatılan açıklamada, “Hak, adalet, mantık ve muhakemenin mağlup olduğu günümüzde de yeni bir dava açılması elbette şaşırtıcı olmamıştır.” denildi.
Herkesin lanetlediği 28 Şubat zihniyetinin de en büyük hedefi Gülen'in idam edilmesi olduğu belirtilen açıklamada, aradan 20 yıl geçmesine rağmen bugün hedefin yine Gülen olduğu anlatıldı.
İşte Hocaefendi'nin avukatlarının yaptığı o açıklama:
KUVVETİN HUKUKA GALEBESİ
AÇIKLAMA
Kamuoyu tarafından ‘25 Aralık Yolsuzluk Operasyonu' olarak bilinen ceza soruşturması gerekçesiyle, Sayın Fetullah Gülen hakkında müebbet hapis cezası talep edildiği belirtilerek ‘Gülen İçin Şok Talep' şeklinde haberler yapılmıştır.
Öncelikle şunu belirtelim ki, bu talep ne Sayın Gülen için ne de yargının içerisine düşürüldüğü durum dikkate alındığında avukatları olarak bizler için şok bir talep değildir.
Sayın Gülen, hak, adalet, mantık ve muhakemenin yenilgiye uğradığı 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde takibata uğramış, tutuklanmış ve yargılanmıştır.
Hak, adalet, mantık ve muhakemenin mağlup olduğu günümüzde de yeni bir dava açılması elbette şaşırtıcı olmamıştır.
Kuvvetin genetiğinde adaletsizlik ve dengesizlik vardır. Kuvvetin genetiği bozulduğunda, bütün kuvvet sahiplerinin, başka insanları ezme, sindirme ve seslerini kesme amacıyla hareket ettiği ya da etmek istediği her zaman görülmüştür. Bugün yaşananlara bu açıdan bakıldığında olayların anlaşılması çok daha kolay olacaktır.
Bugün herkesin lanetlediği 28 Şubat zihniyetinin de en büyük hedefi Sayın Gülen'in idam edilmesiydi. Aradan 20 yıl geçmesine rağmen bugün hedef yine Sayın Gülen ve yine cezalandırılmasıdır.
Kamuoyuna saygılarımızla duyurulur."
ALAY KONUSU KİM ACABA?
25 Aralık kumpası iddianamesinin hazırlanması paralel medyada da tepkiyle karşılandı. Paralel medya olarak adlandırılan Gülen cemaati medyasının konuyla ilgili haberlerine bakıldığında gerçekten de adeta örgütsel bir dayanışmayı ispatlarcasına konunun en uç yönlerinin ele alındığı, savcı ve iddianameyle alay edildiği açıkça gözleniyor. Sorumlu yayıncılık gereği, ve belki bizim göremediğimizi okuyucularımız görebilir belki diye bu tepkileri de aynen aktarmak istiyoruz.
Buna dair bir örnek olarak, Yakup Çetin ve Mürsel Genç imzalı "Yolsuzluktan darbe çıkaran iddianame alay konusu oldu" başlıklı 3 Ekim tarihli Zaman'daki haber gösterilebilir. İşte aynen o yazı:
"Yolsuzluktan darbe çıkaran iddianame alay konusu oldu.. Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturması olarak kayıtlara giren 17-25 Aralık operasyonları, AKP'nin atadığı savcı tarafından ‘darbe soruşturmasına dönüştürüldü. Bu kapsamda hazırlanan iddianameye ilişkin detaylar ortaya çıkmaya başladı. İddianamede söz konusu darbe suçlamasına ilişkin hiçbir somut delile yer verilemezken aylardır yolsuzluk suçlaması ile karşı karşıya olan hükümet üyelerinin iddiaları ve havuz medyasında yer alan haberler gerçekmiş gibi sunuldu. Savcı hiçbir delil ortaya koymadan sadece suçlamalarda bulundu.
17 ve 25 Aralık soruşturmalarını yürüttükleri için 13 aydır hukuksuzca cezaevinde tutulan polisler hakkında tamamlanan iddianamede tartışmalı detaylar yer aldı. İddianamenin dilinin hukuktan uzaklığı dikkat çekiyor. İddianamede “deliller” başlıklı bölümde delil olarak sadece; 25 Aralık soruşturmasının takipsizlik kararı, ,Polislerin görevlerinde kullandığı bilgisayarlar, polislerin HTS kayıtları, Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişlerince hazırlanan tevdi raporları, HSYK Başmüfettişliğince hazırlanan raporlar, tanık beyanları ve cezaevindeki polislerin ifadeleri yer aldı. Dosyada başkaca bir delil ortaya konamadı.
SAVCI ERDOĞAN GİBİ KONUŞTU: “ŞUAN BİR KURTULUŞ SAVAŞI VERİYORUZ”
İddianamenin dili ise sosyal medyada alay konusu oldu. Savcının hukukçu kimliğinden uzak ve sanki iktidar partisinin bir mensubuymuş izlenimi uyandıran ifadeleri dikkat çekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmalarında sürekli kullandığı “kurtuluş savaşı” benzetmesi iddianamede bizzat savcı uçar tarafından kullanılması dikkatlerden kaçmadı. Savcı Uçar, “Şu an bir kurtuluş savaşı vermekteyiz.” İfadelerini kullandı.
SAVCI PARELELİ ANLATMAYA HAZRETİ ADEM'DEN BAŞLADI
İddianamede yolsuzluk soruşturmasında darbe çıkaran savcı 17 ve 25 Aralık soruşturmalarının darbe olduğunu anlatmaya Hazreti Adem'in hayatı ile başladı. Hazreti Adem'in çocukları Habil ve Kabil'in kıssasını anlatan savcı daha sonra roma imparatoru Sezar ve Brütüs arasında geçtiği bilinen meşhur “sende mi Brütüs” sözüne atıf yaptı. Söz konusu tarihi olayı anlattı. Roma'daki iktidar savaşlarını anlattı.
Savcı Uçar, daha sonra Anadolu'da yaşayan Hitit, Lidya Hitit, Lidya, Roma gibi uygarlıklara değinen savcı bu topraklarda yaşayan tüm ülkelerin dünya siyasetine yön verdiğini tarih boyunca Türkiye'nin bu topraklarda yaşamasına rağmen küresel güç olmadığını kaydetti. Türkiye'nin süper güç olmasının önündeki engel olarak da “dış mihraklar ve onların yerli işbirlikçilerini” işaret etti.
1453 sayfa iddianamede İstanbul'un fethini uzun uzun anlattı
İstanbul'u “Dünya harikası” olarak tanımlayan savcı Uçar, 1453 sayfalık iddianamesinde İstanbul'un fethini uzun uzun anlattı. İstanbul'un fethinden sonra batı dünyasında, bir gün yeniden Doğu Roma'nın eski günlerine kavuşacağı ideasını canlı tuttuğunu ortaya attı. Bu nedenle batının Türkiye'ye düşman olduğu tezini işledi. Daha sonra Türkiye'nin kuruluş aşaması ve 100 yıllık cumhuriyet tarihinde yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler askeri darbeler uzun uzadıya anlatıldı. Daha sonra 2002 yılında AKP'NİN kuruluş aşamasına gelen savcı Uçar, “Adalet ve Kalkınma Partisi 2001 yılında Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan Türk siyasi partisidir. Kurucular, partinin siyasi yelpazedeki yerinin mahafazakâr demokratlık olduğunu belirtmiştir. Kurucuları ve önde gelen isimlerinden bir bölümü, eski Fazilet Partisine yakın ya da Fazilet Partisi kadrosundan olup, bu partinin kapatılmasından sonra kurulan ve devam niteliğine sahip olduğu kabul edilen Saadet Partisine katılmayanlardır. Gerek kuruluştaki, gerekse sonraki dönemlerdeki kadroları değişik parti ve siyasi görüşlerden pek çok adı barındırmıştır. Fazilet Partisinin veya ilgili siyasi geleneğin bir uzantısı olarak gösterilmesine şiddetle karşı çıkılmıştır.” İfadelerini kullandı.
Daha sonra AKP'NİN zaman içinde aldığı oy oranlarını ve yaşanan siyasi gelişmeleri anlatan savcı Uçar,
2007 yılında düzenlenen "Cumhuriyet Mitinglerin değindi. 2008 yılında Ergenekon Operasyonu dahilinde bu mitinglerin darbeye zemin oluşturmak adına silahlı bir terör örgütü tarafından yapıldığı iddia edildi ve yapılan aramalarda bunu destekleyen belgelere rastlandığı öne sürüldü. ADD başkanı ve emekli Orgeneral Şener Eruygur bu iddialar neticesinde tutuklandığını anlattı. Bu gelişmelerin ardından Türkiye'nin rahatladığını ve Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçildiğini belirten savcı Uçar, ilerleyen bölümlerde Ergenekon soruşturmasını kumpas olarak nitelendirerek büyük bir çelişkiye imza attı.
Savcı Uçar Vikipedia'dan darbe çıkarttı
Türkiye'nin en büyük yolsuzluk soruşturması olan 25 Aralık'tan darbe çıkaran Savcı İsmail Uçar'ın, Vikipedia'dan kopyala yapıştır iddianame yazdığı ortaya çıktı. Savcı Uçar'ın trajikomik bir şekilde Hizmet Hareketini Cizvit ve Moon Tarikatına benzetmeye çalıştığı bölümlerin birebir aynı şekilde siteden alındığı görüldü. İddianemedeki kesimler şu şekilde:
"15 Ağustos 1534' de, Loyolalı İgnatius ve Paris Üniversitesi'ndeki altı öğrenci tarafından kuruldu. Cizvitlerin benzer tarikatlardan en önemli farkının örgüt yapısında olduğu görülür. Tarikat üyeleri her zaman göze batmadan her türlü toplum içerisinde, o toplumun insanları ile aynı düzeyde ve uyum içerisinde yaşarlardı. Tarikat, ilk gününden itibaren kısa vadeli hedefler yerine hep uzun vadeli hedeflere yönelmiş ve özellikle insana yatırım yapmıştır. Gerçekten de insana yapılan yatırımlar sayesinde Cizvit tarikatı çok kısa sürede Avrupa'nın en önemli siyasi ve ekonomik gücü haline gelmiştir. (Wikipedia)
Tarikata kabul edilen herkes mutlaka uzun ve ayrıntılı eğitimlerden geçirilir, ancak başarılı görülenler tarikatın fikir ve ideallerini öğrenebilirlerdi. Cizvitler, özellikle fakir ve yetenekli gençlere, kurdukları ya da destekledikleri özel okullar aracılığı ile çok iyi bir eğitim verdirirlerdi. Fransa, Clermont'ta bulunan Cizvit koleji döneminin en iyi okuluydu. Cizvitler fikirlerine karşı çıktıkları bir kurum ya da topluluk ile karşılaştıklarında asla açıkça kavgaya girmezler, sinsi ve gizlice her türlü etkinlikte bulunarak o kuruluşu yıpratırlardı. Özellikle sahip oldukları iyi eğitimli genç üyeleri sayesinde karşıt oldukları kurum ya da topluluğun içine sızarak kendi ilke ve fikirlerini içerden aşılarlardı. Bu şekil içerden yapılan baskı ile o kurum kısa süre içerisinde yıpratılır veya tamamen yozlaştırılırdı. (Wikipedia)
Saint-Benoit'da ilk eğitim kurumu, manastıra bağlı olarak yine Cizvit rahiplerin girişimiyle 1583'de kurulmuştur. 1586 yılındaki veba salgını sırasında görevli Cizvit'lerin tamamının ölmesi üzerinde okulu Kapusen (Capusins) rahipleri devralmıştır. Ancak bu rahiplerden Aziz Joseph de Leonessa'nın Topkapı Sarayı'na giderek Sultan III. Murad'a Hristiyan olma çağrısında bulunması üzerine, Kapusen rahipler tutuklanıp sınırdışı edilmişlerdir. Bu nedenle okul kapanma tehlikesi yaşamış, ancak Cizvitler kısa süre sonra okula geri dönerek kurumu yaşatmayı başarmışlardır. Saint-Benoit bu dönemde, Osmanlı topraklarındaki Cizvit faaliyetlerinin merkezi olmuştur. (Wikipedia)
18. yüzyıla gelindiğinde Cizvit tarikatı öyle bir hal almıştı ki hem Avrupa'da ve hem de özellikle Güney Amerika'da her önemli noktada Cizvitleri görmek mümkündü. Cizvitler, Uzakdoğu'da dahi etkin faaliyette bulunabiliyorlardı. Ancak bu dönemde politik açıdan Roma'da güçler dengesi kilise aleyhine dönmeye başlamıştı ve bu durum kilise yetkililerinin hiç hoşuna gitmiyordu. Kilise azalan etkinliğini tekrar kazanmak ve yeniden güç odağı olabilmek için Cizvitlerden kurtulmak ve onları ortadan kaldırmak istiyordu. (Wikipedia)
İstenilen kurtuluş 1773 yılında gerçekleşti. O yıl dönemin dinî lideri XIV. Clement, Cizvit tarikatının feshedildiğini ve dünyanın her yerinde Roma Kilisesi tarafından Cizvitlere tanınmış olan tüm hak ve ayrıcalıkların kaldırıldığını ilan etti. Kilise, tarikatın varlık sebebi olduğu için kiliseye karşı yapılacak herhangi mücadele de olamazdı. Bu ilan ile birlikte Cizvitler arasında büyük bir çözülme oldu. Her ne kadar 1814 yılında VII. Pius tarafından Cizvitlere eski hak ve ayrıcalıkları geri verilse de Cizvitler bir daha toparlanamadılar ve hiçbir zaman eski hallerine dönemediler. Ancak Katolik mezhebinin bir tarikatı olarak varlıklarını sürdürebildiler. (Wikipedia)
Moon Tarıkatı; 1954 yılında Kuzey Kore'den Güney Kore'ye kaçan rahip Sun Myung Moon tarafından kurulan, dünyada Moon liderliğinde bir teokrasi kurulmasını ve herkesin Korece konuşmasını amaçlayan bir tarikattır. (Wikipedia)
ABD'de resmi dinî mezhep statüsündedir. Sun Myun Moon, gençliğinde İsa'nın kendisine gözükerek, kendisini Mesih seçtiğini ve eşiyle birlikte günahsız ve insanoğlunun gerçek ebeveynleri olduklarını, İsa'nın yarım bıraktığı işleri tamamladığı iddiası içindedir. (Wikipedia)"
Paralel yapı-17 ve 25 Aralık (2013) soruşturmaları manşetlerimiz
(04 Ekim 2015, 15:21)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: