Türkistan
Deklarasyonu
'Türkistan'ın Dünü, Bugünü, Yarını' adıyla üçüncüsü düzenlenen uluslararası
konferans, 11 Mayıs 2014 tarihinde İstanbul'da gerçekleştirildi. Türkistan; ilmi, islami, fenni ve tıbbi ilimlerin
beşiği olan, Buhari, Tirmizi ve Biruni gibi çok önemli müslüman ilim adamlarının
yaşadığı bölgenin adıdır. Türkistan coğrafyası ve özellikle de bu coğrafya
üzerinde kurulu olan Özbekistan, bugün İslam kültür ve medeniyetine tamamen
yabancı ve düşman olan diktatörlükler tarafından yönetilmektedir. Özbekistan'da
çağımızın en zalim yönetimlerinden biri halen hüküm sürmektedir. İşte
Türkistan bu yönüyle konferansta ele alınmış ve toplantı sonunda bir de
deklarasyon yayınlanmıştır.
12.05.2014 11:50 Abdullah Harun / kontrgerilla.com - 'Türkistan'ın Dünü,
Bugünü, Yarını' adıyla üçüncüsü düzenlenen uluslararası konferans, 11 Mayıs 2014
tarihinde İstanbul'da gerçekleştirildi. Özbekistan olarak da isimlendirilen
Türkistan; ilmi, islami, fenni ve tıbbi ilimlerin beşiği, Buhari, Tirmizi ve
Biruni gibi çok önemli müslüman ilim adamlarının yaşadığı bölgenin adıdır.
Türkistan coğrafyası ve özellikle de bu coğrafya üzerinde kurulu olan
Özbekistan, bugün İslam kültür ve medeniyetine tamamen yabancı ve düşman olan
diktatörlükler tarafından yönetilmektedir. Özbekistan'da çağımızın en zalim
yönetimlerinden biri halen hüküm sürmekte, Mısır ve Suriye diktatörleri ile
yarışmaktadır. İşte Türkistan'daki bu gelişmeler konferansta ele alınmış ve
toplantı sonunda bir de deklarasyon yayınlanmıştır.
İŞTE O DEKLARASYON
“Türkistan; Dünyanın ilim ve kültür mirasının en önemli merkezlerinden biridir.
Türkistan deyince aklımıza Özbekistan, Doğu Türkistan, Kazakistan, Kırgızistan,
Tacikistan, Türkmenistan, Güney Türkistan, Tataristan, Yakutistan v.d. gelir.
Türkistan yani Özbekistan ise ilmi-islami-fenni-tıbbi ilimlerin beşiği, Buhari,
Tirmizi, Biruni vb misali. Türkistan coğrafyası ve özellikle de bu coğrafya
üzerinde kurulu olan Özbekistan, bugün İslam kültür ve medeniyetine tamamen
yabancı ve düşman olan diktatörlüklerle yönetiliyor. Özbekistan’da çağımızın en
zalim yönetimlerinden biri hüküm sürüyor.
Ancak bugün bizler, Türkistan ülkelerinde yaşayan kardeşlerimize karşı
duyarsızız. Irak’a, Afganistan’a, Suriye’ye, Mısır’a, Filistin’e, Afrika ve
Uzakdoğu ülkelerine gösterdiğimiz ilginin, duyarlılığın binde birini Buhari’nin,
Tirmizi’nin, İbni Sina’nın, Harizmi’nin memleketine göstermiyoruz. Batı
Türkistan’a ve Doğu Türkistan’a ilgimiz yok. Çin’in zulmü altında inleyen Doğu
Türkistan’da ve Rusya’nın işgalindeki Kafkasya’da/Çeçenya’da yaşanan zulümlerden
habersiziz.
Mısır’da darbe yapan Cunta’nın başkanı Sisi’yi “Firavun” olarak lanetlerken,
çağın en büyük Firavunlarından birinin Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov
olduğu gerçeğini bilmiyoruz.
Suriye halkını gözünü kırpmadan öldüren, kıyımdan geçiren zalim Esed’i
lanetlerken, Özbek halkına zulmün envai çeşidini reva gören, koskoca
Özbekistan’ı açık hava hapishanesi ve zulümhane haline getiren, tarihte yaşanan
bütün zulüm türlerini kendi halkı üzerinde tatbik eden Kerimov’un zulmünün
mahiyetini ve Özbek halkının çektiklerini görmüyoruz. Oysa, Mısır Firavunu
Sisi’nin zulmü de, Suriye diktatörü Esed’in zulmü de, Özbekistan diktatörü
Kerimov’un halkına uyguladığı zulümlerin yanında zayıf kalmaktadır. Hele Çin’in
Doğu Türkistan’da yaptığı zulüm ve asimilasyon politikasını anlatacak kelimeler
bulamazsınız. Kelimeler iflas eder.
Andican katliamının yıldönümü münasebetiyle, halkını büyük bir baskı ve zulüm
altında tutan Kerimov diktatörlüğüne özellikle dikkatinizi çekmek istiyoruz. İki
kızıyla birlikte Özbekistan’ın bütün zenginliklerini sömüren yani gasp eden
Kerimov, bölgenin en güçlü ekonomisine sahip olabilecek kapasitedeki
Özbekistan’ı, halkı açlık sınırının altında inim inim inler hale getirmiştir.
Bu yüzden, zulmün büyüğü Özbekistan’da, çağın Firavunu Kerimov’dur.
Türkistan Bölge ülkelerinin İslamlaşmasının, birliğinin, ve özgürlüğünün
önündeki en büyük engeller yine Türkistan Bölgesi diktatörleridir. Zulümde adeta
birbirleriyle yarışmakta olan diktatörlerin en azılısı Kerimov’un
diktatörlüğüdür. Çünkü Özbekistan’da zulmün her çeşidi vardır. Bu zulümlerden
sadece bazılarını dikkatlerinize sunmak istiyoruz:
-Toplumda itikat özgürlüğü kısıtlanmıştır. Müslümanlara özgürce dinlerini
yaşamak, başkalarına anlatmak, istedikleri gibi cemaat oluşturmak, mescitler
yapmak yasaktır.
-Hükümete muhalefet eden İslam alimleri hapsedilmekte, yok edilmektedir.
-Dini hassasiyeti olanlar devamlı polis tarafından gözetlenmekte, hükümete
muhalif fikir ve davranışta bulunanlar “terörist” denilerek hapse atılmaktadır.
-Dini gerekçeyle suçlananlara ağır işkenceler yapılmakta; örneğin dövülmekte,
ırzına geçilmekte, vücutları yakılmakta, kaynar suda haşlanarak öldürülmektedir.
-Sakal bırakmak, başkalarına kendi evinde bile olsa Kur’an öğretmek, gençlerin
hacca gitmesi, sokakta İslam dini hakkında konuşmak, İslami kıyafetler giymek ve
satmak, hatta erkekler için okullarda din dersleri yasaktır.
-Yurt dışında İslami eğitim alanların imam olması yasaktır.
-Başta müslümanlar olmak üzere tüm inanç sahipleri akla hayale gelmeyecek
haksızlıklara ve engellemelere uğramaktadır. Bir müslüman özel bir yerde veya
kendi işyerinde namaz kılsa, hatta seccade veya Kur’an-ı Kerim bulundursa,
devlet tarafından tüm mal varlıklarına el konulup tutuklanabilmektedir. Bu
kişiler mal varlıklarını kurtarmak bir yana, canlarını kurtararak hapisten
çıkabildiklerine şükreder hale getirilmektedir.
-Özbekistan’da siyasi özgürlüklerin hiçbiri yoktur.
-Özgür seçimler yapılmamakta, Diktatör Kerimov 23 sene boyunca hile ve
zorbalıkla gasbettiği iktidarı elinde bulundurmaktadır.
-Parlamento seçimlerinde sadece Kerimov’un tayin ettiği kişiler, formalite icabı
ve göstermelik olarak milletvekili seçilmektedir.
-Yerel yöneticiler diktatörün özel hizmet idareleri olarak görev yapmaktadır.
-Muhalif siyasi parti ve hareketler kapatılmış, onların liderleri ülkeden
kaçmıştır.
-Bilinen, 20 bin siyasi tutuklu vardır. Siyasi tutuklulara da tıpkı dini
tutuklulara olduğu gibi ağır işkenceler uygulanmaktadır.
-Özbekistan’da muhalefet etmek, yönetimi eleştirmek mümkün değildir. Bunu yapan
kişi anında “Halk Düşmanı” ilan edilmektedir. Muhalefet etme cesareti
gösterenler yurt dışına kaçmışlardır; ancak Kerimov’un ajanları tarafından takip
edilerek suikaste uğramaktadır.
-İslam Kerimov, başa geçtiği andan itibaren fikir ve basın hürriyetine engel
olmuştur. Bu alanda mutlak sansür uygulanmakta, kitaplar takibat altına
alınmaktadır. Özgür yayıncılık yoktur.
-Medya özgür değildir. Gazetelerin, radyoların ve televizyonların hepsi devlete,
yani Kerimov’a aittir. Dolayısıyla medya sadece rejime hizmet etmekte, muhalif
yayın ve fikirlere kesinlikle yer verilmemektedir.
-Özbekistan’da hiçbir kesim kendi hukukuna sahip değildir. Yani işçi, esnaf,
aydın, talebe, kadın, erkek, yaşlı demeden kimse kendi haklarını ve hukuklarını
talep edemez. Onlar ancak Kerimov ve onun suç ortaklarının belirlediği “hukuk”a
uymak zorundadırlar.
-Özbekistan güvenli bir ülke değildir. Polis ve savcı istediği kişiyi istediği
suçla itham edebilir ve istediğine istediği davayı açabilir. Diledikleri
kişilerin araba ve evlerine silah ya da narkotik maddeler bırakarak, onları
suçlu gösterebilir.
-Mahkemeler tamamen Kerimov ve yerel yönetimin kontrolü altında ve onların
isteğine göre hüküm vermektedir. Adil yargılama ve savunma hakkı yoktur.
Mahkemeye çıkan kişinin, mutlaka suçlu olduğuna dair peşin kabul vardır ve
mahkemenin işlevi, kişinin suçlu olup olmadığını tesbit etmek değil, sadece
isnat edilen suça göre cezanın miktarını belirlemektir. Kimsenin beraat etme
şansı yoktur.
-Özbekistan’da hukuk ve adalet, kağıt üzerinde ve ekranlarındaki propagandalarda
mükemmel işlemektedir, ancak gerçek hiç de öyle değildir. 5 dakikalık
mahkemelerle ve insanlara kullandıkları hakaretlerle ünlenen hakimlerin hükmü
sürmektedir. Bu hakimlerin, hakkını savunanlara ve yasaları bilenlere
savurdukları küfür ve hakaretler tescillenmiştir.
-Birçok hakim, üstlerinden aldıkları emirle, rüşvetle veya keyiflerine göre
kararlar vermektedir. Bu kararların adaletle ve hukukun temel ilkeleriyle
bağdaşan hiçbir yanı yoktur. Çıkarılan tuhaf genel aflarla 7 yaşındaki çocuklara
tecavüz edenler, hırsızlar ve uyuşturucu satıcıları, adi suçlular serbest
bırakılırken; inançlarından, düşüncelerinden veya siyasi görüşünden dolayı
hapishanede yatanların tutuklulukları devam etmektedir.
-Kerimov’un çok kulladığı bir kelime var: “Cuvonimak”... Bu kelime Özbek
halkının içinde çok iyi bilinir. Cuvonimak, “ailesiyle beraber harcanmak”
demektir. Yönetim, istediği muhalifini ailesiyle birlikte yok etmektedir.
-Diktatör Kerimov yönetiminin icat ettiği işkence yöntemleri dünyada daha önce
görülmemiştir. Kişi basit bir olaydan dolayı kolaylıkla suçlu ilan edilebilir,
“irticacı” damgası yiyebilir, ailesi ve yakınlarıyla beraber topluca
cezalandırılabilir. Yakınları çok büyük baskılara maruz kalır; işyerlerinden
veya kamusal alanlardan dışlanır ve engellenir. Hatta bazı mahkûmların gözü
önünde karılarına ve kızlarına tecavüz edilir. Bazı insanlar mahkûmiyet
esnasında işkenceler yüzünden ölür, ancak devlet doktorları onlar için sahte
kalp krizi, zatürre gibi raporlar düzenlemektedir.
-Bazı mahkûmlar saç, sakal ve cinsel organlarından asılı halde
yakılabilmektedir. Tecavüz bir cezalandırma biçimidir. Başka bir işkence
yöntemi, klorla dolu küvete oturtarak cinsel organlarının yakılmasıdır.
-Hamile kadınlar dahi hapse atılabilmektedir. Özbekistan hapishanelerinde
sebepsiz yere tutulan hamile kadınlara diğerlerine yapılan muamelenin aynısı
yapılmaktadır. Hatta kadınlar kısırlaştırılmaktadır.
-Bazı mahkûmlar tuhaf bir şekilde ortadan kaybolmaktadır. Kağıt üzerinde
hapishaneden çıktı gösterilen mahkûmlar ortada yoktur. Bu insanların cesetleri
bile bulunamamaktadır.
-Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kendi haklarına sahip değillerdir.
-İş bulmak ancak rüşvet sayesinde mümkündür. İşsizlik o derecedir ki,
yüzbinlerce Özbek vatandaşı bu nedenle yurt dışına çıkmak mecburiyetinde
kalmıştır.
-Sosyal hayat en karanlık dönemlerinden birini yaşamaktadır. Büyük şehirlerde 3
kişinin yan yana gelmesi yasaktır. Böyle bir durumda polis hemen müdahale ederek
grubu dağıtmaktadır.
-Polisin “aylık tutuklama kotaları” vardır. Her polisin, üstlerine ay sonunda
belirli sayıda insanı hapse attığını bildirmesi gerektiğinden, sizi önce 5
dakikalık mahkemede yargılatır ve sonra 159. maddeye göre suçlayarak hapse
gönderebilirler. Çünkü polis memurları kendilerine verilen aylık tutuklama
kotalarına ulaşmak zorundadır.
-Ekonomi tamamen Devlet kontrolündedir. Özel girişime ve ticarete izin verilmez;
izin verilenler sıkı kontrol altındadır. Biraz palazlananın mal varlığına ve
şirketlerine bir bahaneyle el konulur ve kişi canını kurtarırsa kâr sayar.
-Mevcut yöneticiler için rüşvet bir hayat tarzı haline gelmiştir.
Cumhurbaşkanından köy öğretmenine kadar herkesin rüşvet aldığına tanık olmak
mümkündür. Birçok memur aylık 20-40 $ aylıkla geçinmek zorunda bırakılarak
rüşvet batağına sürüklenmektedir. Bu maaşları ise nakite çevirmek mümkün
değildir. Maaşlar mal olarak verilmektedir. Mesela bir üniversite hocasına, o
ayki maaşı şu kadar civciv olarak ödenebilmektedir.
-Devlet Bütçesi açıklanmamaktadır. Böylece harcamaların nereye gittiği takip
edilememektedir.
-Özbekistan doğal zenginlikler ülkesidir; altın, doğalgaz, petrol ve pahalı
metal ürünleri üretmektedir. Buna rağmen ekonomi iflas etmiştir.
-Gelirden esas payı diktatör ve ailesi ile birlikte, hükümeti oluşturan çeteler
paylaşmaktadır. Örneğin, Kerimov’un büyük kızı Gülnara, İsveçre’de bu memleketin
en zenginleri arasında yer almaktadır.
-Pazar sahiplerinin bile para biriktirmesi imkânsızdır. Bütün para bankalara
yatırılır ve alışveriş banka kartlarıyla yapılır. Böylece insanlar
köleleştirilir ve kontrol edilir.
-Özbekistan, insanların emeğiyle dalga geçenlerin elindedir.
-Özbek vatandaşlarına, her fırsatta, mesela evlerinin önünü temiz tutmadıkları
gibi gerekçelerle garip ve komik cezalar kesilmekte, bunun karşısında yapılacak
tek seçenek olarak rüşvetten başka yol bırakılmamaktadır.
-Yeni çıkarılan bir kanun gereğince halka ve mahalli vakıflara ait olan
mezarlıklar, Devlet görevlilerinin bu gibi yerlerden yeteri kadar nemalanamadığı
gerekçesiyle hakimlere verilmiştir. Devlet görevlilerin rüşvet almadıkları yer
kalmaması için mevcut Özbekistan idaresi çok sıkı çalışmaktadır.
-Bugün Özbekistan’da yoksulluk öyle boyutlara varmıştır ki, kadınlar dahi günlük
geçim kazancı bulabilmek için amele pazarlarında iş aramak zorunda kalmaktadır.
Bu durum Sovyet işgalinde bile görülmüş değildir. İş bulamayan yüzbinlerce kadın
kötü yollara düşmekte, zorla Rusya, Kore, Türkiye ve Dubai gibi ülkelere fuhuş
için götürülebilmektedir.
-Çok küçük yaşlardan itibaren milyonlarca insan pamuk tarlalarında birer köle
gibi zorla çalıştırılmaktadır. Bu şekilde insanlar, özellikle gençler gözaltında
tutulmakta, enerjisi harcanmakta ve rejim karşıtı faaliyetlerde bulunulması
engellenmektedir. 7’den 70 yaşına kadar binlerce insan zorla tarlalarda
çalıştırılma sırasında kimyasal ilaçlardan ötürü zehirlenip ölebilmektedir.
Aylarca çalıştırılan bu insanlar arasındaki gençler ve çocuklar eğitim
haklarından da mahrum bırakılmaktadır.
-Okullar devlete aittir. Liselerde, yüksek okullarda ve üniversitelerde
talebeler ancak rüşvet vererek okuyabilmektedir.
-Pamuk toplama aylarında ilkokuldan üniversitelere kadar bütün talebeler, 2-3 ay
boyunca pamuk tarlalarına sürülüp bedava çalıştırılmaktadıır. Çünkü verilen
sembolik ücret de yemek karşılığı geri alınmaktadır.
-Özbekistan, çocuk emeğinin zorla kullanıldığı bir ülkedir.
-Gerçek bir olayı bahane ederek, ya da bizzat istihbarat örgütünün provoke
ettiği bir olayın bahane edilmesiyle, rejimin bertaraf etmek ya da idam etmek
istediği mümkün olduğunca çok sayıdaki kişi, o olayla ilişkilendirip hapse
atılarak idam bile edilebilmektedir. Bunun için, tutuklanan kişiye suçun isnat
edilmesi yeterli sebeptir; ispata gerek yoktur.
-Siyasi muhaliflere, dindarlara ve fikir adamlarına adi suçlar isnat edilmekte;
tecavüz, cinayet, hırsızlık ve benzeri suçları işledikleri iftirası
atılmaktadır. Böylece bu kişiler, onursuz bir hale iteklenip gözden düşürülerek
tasfiye edilmekte.
-Mahkemelerde çoğu kez savunma hakkı verilmemektedir.
-Yargılamada isnat edilen suçun ispat edilmesi yerine, suçlananın, suçsuz
olduğunu ispat etmesi zorunluluğu esas alınmaktadır.
-Yargıçlar savunmayla, sanıkla alay etmektedir. Aslında karar önceden
verilmiştir; yargılama hakkın ortaya çıkması için değil, isnada meşruiyet
kazandırmak için formaliteden yapılmaktadır.
-Hapse atılanların ailelerine, akibetleri hakkında hiçbir bilgi verilmemektedir.
Hatta mahkûm, kimsenin haberi bile olmadan idam edilebilmektedir.
-Bir mahkûm idam edildiğinde, idam mangasının harcadığı kurşunların parası bile
ailesinden tahsil edilmektedir.
-Binlerce ılımlı İslamcı hapsedilmiştir 2002 rakamlarıyla 7 bin ilâ 10 bin
arasında siyasi ve dini mahkûm vardır.
-Politik muhalefet yasaktır.
-Medya tamamen devlet kontrolündedir, sansürden geçmeyen hiçbir yayın
yapılamamaktadır.
-Şehirlerin her köşe başında bir polis devriyesi vardır. Şehirlerin belli
yerlerinde ve şehirler arası yollarda çok sayıda kontrol noktaları
bulunmaktadır.
-Yönetimde bir nevi Kuzey Kore modeli uygulanmaktadır.
-Yönetim sadece politik yaşama değil, aynı zamanda tüm toplumsal, dini ve ticari
yaşama da müdahildir. Neredeyse kişilerin beyninin içine ve vicdanlarının
derinliklerine bile nüfuz edilmek istenmektedir.
-Pamuk, devlet çiftliklerinde, oraya bağlı işgücü tarafından üretilmekte ve
Özbek nüfusunun %60’ı bu çiftliklere bağlı olarak çalışmak zorunda kalmaktadır.
Bir devlet çiftliğinde standart aylık maaş 2 dolardır. Buradan ayrılmak isteyen,
gereken belgeleri almak için yüklü miktarda rüşvet vermek zorundadır. Bu maaşla
kimsenin rüşvet verecek parası olmadığından, insanlar devlet çiftliklerinde köle
olarak yaşamaya devam etmektedir.
-Çocuk ölümlerinin çok olmasına rağmen hiçbir tedbir alınmamaktadır.
-Devlet adamlarının ortak olduğu büyük firmaların tekel konumunu korumak için
istenildiği zaman pazarlar kapatılmakta ve halk daha da yoksullaştırılmaktadır.
Ticarette ve perakendede tekelleşme had safhadadır.
-Fergana Vadisi’nde yaşayan Tacik ve Kırgızlara kendi dillerini konuşmaları
yasaktır ve bunun için çok sert yaptırımlarda bulunulmaktadır.
-Sadece bir sakal, terörist suçlamasıyla hapse atılmasına yeterli sayılmaktadır.
Gerek duyulursa işkencehanelerde suç “itiraf” ettirilmektedir.
-Camilerin büyük çoğunluğu kapalıdır. Açık olanlar da devlete bağlı bir dini
kurum tarafından kullanılmaktadır. Buralarda devletin dikte ettiği mesajlar
cemaate okunmaktadır.
-Bir evde Kur’an ve diğer dini kitapların bulunması suç ve tutuklanıp işkence
edilme gerekçesidir. Neredeyse evlerde bile 5 vakit namaz kılmak yasaktır.
-Tutuklanmak istenen kişilerin evlerine, işyerlerine ve arabalarına uyuşturucu,
yasa dışı örgüt dökümanı vs. konulmakta ve o kişi bir baskında bu suçlara
istinaden tutuklanıp işkence edilmektedir. Eğer idam edilmezse uzun yıllar
hapiste tutulmakta, çıkmasına yakın bir zamanda da çoğu öldürülüp “öldü” süsü
verilmektedir. Kimse de gerçek sebebi araştırmaya cesaret edememektedir.
-Her 5 genç erkekten biri mutlaka bir sebeple suçlanıp hapse atılmıştır.
-İnsanlar, hiçbir bağlantılarının olmadığı mesnetsiz kanıtlara dayanılarak
mahkûm edilebilmekte, hatta öldürülebilmektedir. Hatta, aynı suç tekrar tekrar
gündeme getirilerek, her seferinde farklı kişiler o suçtan mahkûm
edilebilmektedir.
-Özbek ceza sisteminde sanığın suçlu bulunarak mahkûm edilme olasılığı yüzde
yüzdür. Bir kişi tutuklandığında, adil yargılama şansı hiç yoktur ve suçun isnat
edilmesi, mahkûmiyet için yeterli gerekçe sayılmaktadır.
-Bir eylemde bulunanların aileleri ve yakınları da cezalandırılabilmektedir;
hiçbir şey yapılmazsa işinden atılabilmektedir.
-Duruşmalar için hiçbir transkript tutulmamaktadır. Hiçbir mahkemede yargılama
kayıt altına alınmamaktadır.
-Özel sektöre saldırılar yapılmakta, parasal işlemler sıkı denetim altında
tutulmaktadır. 500 doların üstündeki her işlem, silahlı maliyeciler tarafından
denetlenip sorgulanmaktadır. Serbest girişimcilik engellenmektedir. Yabancı
yatırımcılara saldırılmakta, şirketleri ellerinden alınabilmektedir.
-Özbekistan’da hiçbir yargılamanın beraatle sonuçlandığı görülmemiştir. Hatta
mahkeme kararının bozulduğu hiçbir temyiz görülmemiştir.
-Restore edilen tarihi camiler ibadete açılmamakta, kapalı tutulmaktadır.
-Sağlıklı mahkûmlar, tüberküloz hastalarının bulunduğu karanlık koğuşlara
konulmakta, hatta, muhalif mahkûmlara bizzat devlet tarafından ilaca dirençli
tüberküloz mikrobu enjekte ettirilmektedir.
-Pamuk toplama mevsiminde bütün öğrenciler, öğretmenler, üniversite hocaları,
hastanelerdeki doktor ve hemşireler, hatta yürüyebilecek durumdaki hastalar bile
pamuk tarlalarına mecburi göreve götürülmektedir. Bu, birçok ölümlere sebep
olmaktadır.
-Ölenler için yapılan otopsiler gerçekleri yansıtmamakta ve düzmece raporlar
hazırlanmaktadır.
-Savcılar, sanıkları öldürmekle tehdit edebilmektedir.
-Kerimov Yönetimi uyuşturucu ticareti yapmaktadır. Afganistan’da üretilen
uyuşturucuyu Amerikalıların bilgisi ve göz yumması ile Batı’ya Özbekistan
ulaştırmaktadır.
-İstihbarat, muhalifleri susturmak için onlara suç isnat edilmesi ve bunu
gerekçe göstererek baskıları artırıp tutuklamaların meşru görülmesi için düzmece
bombalamalar ve intihar eylemleri düzenlemektedir. Masum kişileri intihar
eylemcisi olarak kullanmaktadır. Bu eylemler sonrasında binlerce muhalif, büyük
bir “süpürme harekatı”yla tutuklanıp yargısız olarak infaz edilmektedir.
İstibaratçılar ve işbirlikçiler maalesef Türkiye’deki muhacirleri ajanlıkla
suçlamaktadırlar.
-Tutuklama, zenginlerden para koparmak için kullanılan bir taktik olarak
kullanılmaktadır. Tutuklanan zengin, yüklü miktarda para karşılığında serbest
bırakılmaktadır.
-Herhangi bir muhalefet eylemi, idam cezası almaya gerekçe gösterilebilmektedir.
-İşte, tüm Türkistan’da olduğu gibi, Özbekistan’da da zulüm böylesine ölçüsüz ve
böylesine yaygındır. Bu zulümler karşısında dayanamayan Özbek halkı, dünyanın
çeşitli ülkelerine hicret etmektedir. Bu kapsamda, ülkemize Türkiye’ye gelenler
de vardır.
Ancak gerek ülkemizdeki, gerekse diğer ülkelerdeki mazlum Özbekler başta olmak
üzere Türkistan halkları, çok büyük sıkıntılar içinde, fakru zaruret içinde
yaşamaya çalışmaktadırlar. Hayatta kalabilecekleri bir iş bulmakta zorlanan bu
insanlar, insan onuruna yakışmayan muamelelere maruz kalmaktadır.
Bu kapsamda, ülkemizde de Özbek ve diğer Türkistanlı muhacirlerin bazı temel
sorunları vardır. Bunların başında, işsizlik, eğitim, sağlık, ikamet,
vatandaşlık veya sığınma statüsü ve iade sorunları gelmektedir. Türkistanlı
muhacirler, ülkemizde iş bulmakta zorlanmakta, buldukları işte de sağlıksız ve
sağlık güvencesiz şartlarda çalıştırılmakta, geçimlerini sağlayamamaktadır.
Çocuklarını okullara gönderememekte, muhacirlerin nesli eğitim-öğretimden yoksun
kalabilmektedir. Türkiye vatandaşlığına alınmayan Türkistan muhacirlerine
ikametsiz 6 ay kalamamakta, misafir statüsü bile verilmemektedir.
Üstelik, idam edilecekleri ya da çok ağır şartlar altında yıllarca
hapsedilecekleri bilindiği halde, memleketlerine iade edilebilmektedirler. Bu
konuda, kaçtıkları ve iade edildikleri ülkelerin makamlarının isnat ettiği
suçlar esas alınabilmekte, doğru kabul edilmektedir.
Biz, aşağıda imzası bulunanlar, başta Özbek ve Türkistanlı muhacirler olmak
üzere, tüm muhacirlere Devletin kucak açmasını istiyoruz. Bu kapsamda,
1- Türkistanlı muhacirlerin yaşam ve güvenlik hakları sağlanmalıdır.
2- Türkistanlı muhacirlere çalışma hakkı tanınmalı, işsizlik sorunları
çözülmeli, ucuz iş gücü istismarı engellenmeli ve barınma imkânları
verilmelidir.
3- Türkistanlı muhacirlerin sağlık sorunları devlet güvencesine alınmalıdır.
4- Türkistanlı muhacirlerin çocuklarına eğitim imkânları sağlanmalıdır.
5- Türkistanlı muhacirlerin, haksız ve suçsuz yere idam edilecekleri ya da çok
ağır cezalar alacakları besbelli iken, ülkelerine iade edilmeleri insanlığa
karşı işlenen suçlara ortak olmaktır bu tür uygulamalara son verilmelidir.
6- Türkistanlı muhacirlerin bulundukları ülkelerdeki haklarının korunması ve
maruz kaldıkları zulmün önlenmesi için uluslararası kuruluşların harekete
geçmesi sağlanmalıdır. Andican katili Kerimov UCM’de mutlaka yargılanmalıdır.
7- Türkistan Bölgesinden hicret etmek zorunda kalan ve çeşitli sebeplerle
emniyetin geri gönderme merkezlerinde bulunan muhacirler misafirler mülteciler
derhal salıverilmeli kendileri iade edilmemeli ve ikametleri verilmelidir. Halen
Kocaeli, Sakarya, İstanbul, Van, Hatay, Gaziantep ve diğer illerde bulunan
mülteci kardeşlerimiz serbest bırakılmalıdır.”
Hazırlayan: Türkistan Birliği www.TurkistanBirligi.org @Turkistan1ligi
+905322033274
____________________________________________________________
Desteklerini Bildiren STK’lardan Bazıları:
Türkistan Birliği, Özbekler Birliği, Muhacirler Birliği, Tatarlar Birliği,
Uluslararası Maveraünnehir Dayanışma Derneği, R4BİA Platformu, İmkander,
Özgürder, ASSAM Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırma Merkezi Derneği, ÖHH,
Türkistan Platformu, Özgür Özbekistan Platformu, Hukukçular Derneği,
Uluslararası Hukukçular Birliği, Tarih Bilincinde Buluşanlar Derneği, Dünya
Çocuk Hakları Derneği.
(12 Mayıs 2014, 11:50) |