Murat Belge: ´Birkaç soru üstünden gideyim: yetmişlerden bu yana bu ülkede kaç siyasi cinayet işlendi, bunların kaçı hala ´faili meçhul´ kategorisinde, kaçının ´faili bulundu´ dense de inandırıcılığı yok? Sanırım yirmi bine yaklaşıyor. Bunca cinayetin katili nasıl olur da bulunmaz? Onları sıkı sıkı koruyan bir yapı olmadan, bu mümkün müdür? O ´yapı´ mahalle bekçisinden mi oluşur, sözgelişi Ağca´yı askeri hapisaneden odacı mı kaçırır? Yoksa işin içinde ´omzu kalabalı´ tabir edilen birilerinin koruyuculuğu mu sözkonusudur?´
![]() ![]() ![]() |
11.01.2009 12:28 Murat Belge (Taraf): Ergenekon tutuklamaları sürer, tutuklananlar arasında ün ve rütbeler yükselirken, ortalıkta “Bu da nesi?” “Yok, canım, olur mu öyle şey?” diyenler çoğalıyor. Bunların, “hükümetin intikamı” olduğunu iddia edenler çoğalıyor. Bu Ergenekon davasının, Avrupa Birliği´ne üyelikle birlikte, onun “devamı” olarak, Türkiye´de en fazla cepheleşme yaratan sorun olduğu doğru. Cephelerden birinin yaratılmasında en fazla cephanesi olanların, karşılarındakileri “cephe yaratan” gibi gösterme çabasında oldukları da doğru. Bu cephenin kalemşorları, hele alt rütbelere doğru inildiğinde, tasavvuru güç bir pislik ve ahlaksızlık örgütlenmesine girmiş durumdalar. Birkaç soru üstünden gideyim: yetmişlerden bu yana bu ülkede kaç siyasi cinayet işlendi, bunların kaçı hala “faili meçhul” kategorisinde, kaçının “faili bulundu” dense de inandırıcılığı yok? Sanırım yirmi bine yaklaşıyor. Bunca cinayetin katili nasıl olur da bulunmaz? Onları sıkı sıkı koruyan bir yapı olmadan, bu mümkün müdür? O “yapı” mahalle bekçisinden mi oluşur, sözgelişi Ağca´yı askeri hapisaneden odacı mı kaçırır? Yoksa işin içinde “omzu kalabalık” tabir edilen birilerinin koruyuculuğu mu sözkonusudur?
Şu anda, bundan önce gözaltına alınmış kişiler hakkında konuşmuyorum. Bunların birkaçı hakkında “kuvvetli karineler” olsa da, elimde, zihnimde somut bir bilgi yok. Herhangi bir “yasal” nedenle değil, yalnızca bunun için bir şey söylemem. Ama iş “soyut ilke”ye gelince söylerim. “Koskoca general, koskoca şu bu, böyle iş yapar mı?” denildiğinde, “Bu işlerin içinde koskoca bir zevat olmasaydı, bunca cinayet işlenebilir miydi” diye sorarım. Hem zaten öyle kuru kuruya cinayet işlenmedi. O cinayetlerin üzerinden başta sosyalizm, muhalefet çıkmazlara sürüklendi, işçi hareketi bastırıldı, darbeler yapıldı, darbelerden sonra anayasalar geldi, bütün bir toplumun nasıl yaşayacağına, nasıl uyuyup nasıl uyanacağına, nasıl soluk alacağına karar verildi. Hala da böyle ve her şeyin temelinde bu toplumun ilanihaye böyle güdülmesi davası yatıyor. Bu işler, asker ve sivil, rütbesi yüksek kişilerden, onların “müzaheret”inden yoksun olarak yürür mü? Daha doğrusu, bütün bunlar bir bütünün parçaları, bir yapının içindeki işbölümünün ögeleri değil mi? Bu işbölümünün içinde bomba atan da gerekli, iftira atan da; ve çeşitli orkestra şefleri, koro şefleri de. Hamal Hüseyin Ağa´ya bomba attırabilirsiniz, ama “Türk Marşı”nın icrasını ona bırakamazsınız.
İbrahim Şahin´i mahkum ettiren Kanadoğlu´ymuş. İkisi nasıl aynı yapılanmada yer alabilirmiş? Kanadoğlu zaten gözaltına alınmadı. Herkes yazmıyor mu, susurluk patladığı zaman ışık yakıp söndürenlerin (o zaman cihet-i askeriye bunu hemen hükümetin zeka yoksunu sözler söyleyen Refahçı kanadına karşı bir muhalefete dönüştürmüştü, bütün askeri lojmanlarda ışık yanıp sönüyordu. Bu, normalde katılmaktan çekinecek olanı da eyleme çağırmıştı), iş Ergenekon´a gelince nasıl karşı safa geçtiğini? Elbette ki -gene, “somut bir kişi” olarak- Sabih Kanadoğlu´nun böyle bir yapılanmada bir işlev üstlendiğine dair herhangi bir şey söyleyemem. Ancak, sözkonusu cepheleşmede nerede durduğu bellidir ve 367´nin mucidi olarak demokrasiye ve hukuka “bağlılığı” da, bence, bellidir. Onun için, evine gelinmesini, “hukuka saldırı” diye nitelendiremem. Bütün bunlar olmadan önce, Kanadoğlu kendisi bu ülkede “hukuk” nosyonunu ağır bir şekilde yaralamış biridir.
O 367 skandalından sonra “Susun! Hukuki süreç işliyor!” diyen kesim şimdi “Bu insanlara nasıl el sürersiniz?” diye haykırıyor, Yargıtay da, bekleneceği gibi, kendi bağlı olduğu mekanizmanın bir parçasının yürüttüğü süreci baltalama tavrına girmekten çekinmiyor. Şaşırtıcı değil. “Yargı” denince, Kanadoğlu´nu istihlaf eden zatın açtığı dava, Van savcısının başına gelenler ve Şemdinli´deki ayan beyan olaydan sonra olanlar, yeterince açık. Yargısı böyle davranan, medyasının asıl etkili kısmı böyle yayın yapan bir toplumda “Ergenekon” veya “Susurluk” kod adıyla tanıştığımız türden örgütlenmelerin mümkün olması da şaşırtıcı değil. Bileşik kaplar düzeninde, her parça öbürünün açıklamasını içeriyor. (Murat Belge / Taraf)
(11 Ocak 2009, 12:28)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: