Anayasa Mahkemesi eski raportörü ve AK parti MKYK üyesi Osman Can Ekim ayında yapılacak olan HSYK üye seçimlerine dikkat çekti. HSYK ile ilgili paralel yapı bağlantısı iddialarını da hatırlatan Can, 'HSYK illegal bir yapı tarafından kontrol edildiğinde millet egemenliğinin üç ayağından biri devre dışı kalmış olur. Hukuk ve adalet adına karar veren mekanizma hukuksuz, adaletsiz ve antidemokratik yapının iktidar aygıtına dönüşür.' dedi.
|
|
18.08.2014 15:11 Türkiye 7 Åžubat MİT kriziyle görünür olan devlet içine sızmış gayri meÅŸru bir yapıyla nam-ı diÄŸer “paralel yapı”yla mücadelesini tam gaz sürdürüyor. 19 Ekim günü yapılacak olan HSYK seçimlerinin akıbeti bu mücadelede çok önemli bir yere sahip. Ancak paralel yapının hukuku araçsallaÅŸtırması ve kendini gizlerken hedeflerini perdelemesi ona karşı yürütülecek mücadeleyi nasıl etkiliyor? Paralel yapının hukuki tanımı nedir? Ona karşı mücadelenin sınırları ve araçları nelerdir? Suç henüz bir mahkeme kararıyla sabitlenmemiÅŸken paralel yapıdan suç örgütü diye bahsetmenin hükmü nedir? Paralel yapıyla mücadelede HSYK seçimleri neden önemli? Durum ne? Yarsav’ın paralel yapıyla anlaÅŸtığı iddiaları Fethullah Gülen’in “teknik nakavt” stratejisinin bir pratiÄŸi mi?..
Star'dan Fadime Özkan Tüm bunları Anayasa Mahkemesi eski raportörü, AK Parti MKYK üyesi ve Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Can ile konuÅŸtu. Özkan'a göre, Prof. Can ile konuÅŸulanlar paralel yapıyla mücadelenin hukuki çerçevesini çizerken yeni Türkiye’nin de siyasi hukuki ufkuna iÅŸaret ediyor.
İşte o röpörtaj:
SORU: SeçilmiÅŸ CumhurbaÅŸkanı, BaÅŸbakan Recep Tayip ErdoÄŸan son konuÅŸmalarında ısrarla “paralel yapı” ile mücadelenin aynı kararlılıkla devamından bahsediyor. Paralel yapı siyasetin, milli güvenliÄŸin konusu ama öte taraftan ona karşı mücadelenin de hukuk içinde olması gerekiyor. BaÅŸlama noktamız burası olsun. Bir hukukçu olarak siz nasıl tarif edersiniz, nedir paralel yapının tanımı, durumu?
Paralel yapı denilen olgu, Fethullah Gülen Hareketinin, devlet içinde örgütlenmiş yapısı olarak görülebilir. Bir cemaatin mensupları kamu hizmeti görebilir. Bir kamu görevi üstlenebilir. Kendi dini tasavvuru, hayatı, bugünü ve yarınını anlamlandırma bakımından bir cemaate intisap edebilir. Bu en tabii haklardandır. Kamu hizmetine girmek için mevcut anayasada da tanımlandığı gibi, hizmetin gerektirdiği nitelikler dışında hiç bir ayrım gözetilemez. Dolayısıyla bir kişinin bir dini veya dünyevi bir cemaate, gruba veya kulübe mensubiyeti kamu hizmetine girmede engel oluşturamaz.
Dolayısıyla “paralel yapı” olarak artık hukukun ilgi alanına giren olgu, bir cemaate mensup olup olmamakla ilgili deÄŸil. Zira bu mensubiyet hukuku ilgilendirmez. Hukuk düzeninin temel kuralları vardır. Kamu görevi yasalarla tanımlanır. Yasal çerçevede ve idari hiyerarÅŸiye göre yürütülür. İdari hiyerarÅŸi de yasanın oluÅŸturduÄŸu, tanımladığı ve sınırladığı bir hiyerarÅŸidir. Nihayetinde gerek idari hiyerarÅŸinin kendisi, gerekse onun içinde var olduÄŸu yasal çerçeve siyasal bir iradeye dayanır. Kanunları meclis çıkarır. Yürütmeden sorumlu olan ise ülkenin cari hükümeti. İdari yapıda herhangi bir memur bu hiyerarÅŸinin dışında baÅŸka saiklerle harekete geçer ve yasal imkanları o saikler doÄŸrultusunda kullanmaya baÅŸlarsa, hem idari hiyerarÅŸiyi bozmuÅŸ, hem de yasal çerçeveye aykırı davranmış olur. Böyle bir davranışın idare hukukundaki karşılığı disiplindir ve kiÅŸinin memuriyetten atılmasına kadar gider. EÄŸer böyle davranışlar içinde olan sadece bir kiÅŸi deÄŸil, bir grup ise ortada daha ciddi bir sorun var demektir. Bu durumda örgütlenmenin biçimine ve siyasal hedeflerine bakmak gerekir.
GÜLEN ÖRGÜTÜ AİHM’E GÖRE DE İLLEGAL
Bakalım.
Fethullah Gülen ve müritleri 40 yılı aÅŸkın süredir kurduÄŸu okullar ve kurslar üzerinden devlet içinde örgütlenmeye önem veriyor. EÄŸitim üzerinden Türkiye’nin tüm zekilerini toplama, endoktrine etme, yani kendi oluÅŸturduÄŸu ideolojik bir beyin yıkama sürecine tabi tutmanın ardından ordu, polis, yargı ve sair kritik bürokratik mekanizmalara yerleÅŸtirme onun temel yöntemi. Eski Pers geleneÄŸindeki iktidar çemberine benzer biçimde “seçilmiÅŸler” ve “masumiyet” kavramları üzerinden bir imamet müessesi tesis ediliyor, buna mutlak surette itaati saÄŸlanıyor. Yapıyı meÅŸrulaÅŸtırmak için de batıni bir yaklaşımla Kur’an’ın bazı ayetleri eklektik amaçlarla kullanılıyor.
Bu şekilde yapıya intisap eden mutlak bir hiyerarşinin vurucu unsurlarına dönüşüyor. Ancak politik bir hedefi olan bir yapı bu şekilde örgütlenebilir, böyle bir ideolojiyi inşa edebilir. Nitekim bu hareket ülkenin can damarını ele geçirmeye çalışıyor, egemenliğin en hayati kurumlarını kontrol etmeye odaklanıyor. Temel hedef ülkede iktidarı ele geçirmektir, bu çok açık. İktidarı bu şekilde ele geçirme çabası demokratik olmayacağına göre, hem politik anlamda, hem de anayasal anlamda bir legalite sorunu doğar. Bu da hukukun ilgi alanına girer. Anti demokratik yöntemlerle bir ülkenin siyasal iktidarını ele geçirme çabası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları uyarınca da korunmaz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bakımından da böyle.
Hukuken bu girişim illegaldir ve darbe olarak tanımlanır.
HUKUKU VE DİNİ İSTİSMAR EDİYORLAR
SORU: Ancak paralel yapıyla mücadele için açılan soruÅŸturmalar, davalar henüz baÅŸlangıç aÅŸamasında. Davalar neticelenmedi, kimse “paralel yapıya üye olmak” gibi bir suçtan hüküm giymedi. Hal böyle iken paralel yapıdan ‘suç örgütü’ olarak bahsetmenin hukuki durumu nedir?
Siyasal hedefi demokrasi ile baÄŸdaÅŸmaz ise ortada bir sorun var demektir. Ancak cemaatin aynı zamanda, yine hikmeti ve içeriÄŸi kendilerinden menkul bir “Allah rızası için” “hizmet” diye bir söylemi var. Bu söylemin sahiciliÄŸine inanan pek çok alanda müntesip var ki, bunları kriminalize etmek doÄŸru deÄŸil. Özellikle ceza hukukunun alanına girenler, az önce bahsettiÄŸim ÅŸekilde millete ait egemenliÄŸi kullanan en önemli ve stratejik birimlerde konumlanıp, idari ve yasal çerçeve yerine, o derin ve paralel hiyerarÅŸinin talimatlarına göre hareket edenler. Bu yüzden burada ciddi bir ayrıma ihtiyaç vardır. Paralel hiyerarÅŸi içinde olanların da sözünü ettiÄŸiniz gibi, takiyye taktikleri ve araziye uyum saÄŸlama kabiliyetleri nedeniyle deÅŸifre edilebilmeleri öyle kolay deÄŸil. Bu yapı bildiÄŸimiz geleneksel illegal devrimci örgütler gibi deÄŸiller. Bir bakıma 21. Yüzyılın yeni illegal örgütleri olarak tanımlayabiliriz. Demokrasinin 21. Yüzyılda karşı karşıya kaldığı en büyük meydan okumanın bu tür yapılardan geldiÄŸini söyleyebiliriz.
Zira ortada kurumların içine sızıp yerleÅŸtikten sonra, o kurumlar için öngörülen hukuki korumayı ve güvenceleri örgütün güvencesine dönüştürme taktiÄŸi güdülüyor. ÖrneÄŸin HSYK’yi ele geçirdikten sonra “yargı bağımsızlığı” ve “hukukun üstünlüğü” zırhını çok mahir bir ÅŸekilde kullanabiliyorlar. İkinci olarak da “Allah rızası” kavramını siyasal olarak istismar ettikleri için, bu yapılar üzerine gitmeyi, “inananlara karşı 28 Åžubat darbesi” benzeri bir eylem olarak da sunabiliyorlar.
CARİ HUKUK YETERLİ ANCAK YENİ ARAÇLAR ŞART
SORU: Hal böyleyken paralel yapıyla mücadele nasıl tamamına erdirilecek ve bu yapı tam tasfiye edilebilecek?
Tarihte bu pek görülebilen bir hadise değil. Bu yüzden hukuken hesaba çekilmeleri kolay değil.
Bu yüzden hukuk düzeninin de bu tür yapılara karşı kendini yeniden uyarlaması ve yeni araçlarla donatılması gerekir.
Ancak bu aşamaya kadar cari hukuki araçlarla bunlara karşı mücadele etme imkanları da yok değil. Her şeyden önce idari ve yasama tasarrufları ile mücadele yolları tamamen açık ve bu doğrultuda tedbirler alınıyor.
Ayrıca bu tür yapılara karşı hukukun teknik imkanları yetersiz kaldığında, toplumsal meşruiyete dayanmanın, bu tür yapıların meşruiyetinin tükenmesine ve bunların izole edilmesine yaradığı görülüyor. Siyasal mücadelede başarı, diğer alanlardaki tıkanıklıkları aşan çok temel bir işlev üstlenebiliyor.
TOPLUMDA YÜZDE 1, YARGIDA YÜZDE 20!
SORU: Tam bu noktada HSYK seçimleri ve “paralel yapı” bahsine geçmek istiyorum. HSYK seçimleri 19 Ekim günü yapılacak. İlk derece mahkemelerindeki hakim ve savcılar, adli yargıdan 7, idari yargıdan 3 ismi HSYK asil üyesi olarak belirlemek için sandık başına gidecek. Sonuçları 12 bin 500 adli yargı hâkim ve savcısının oyları belirleyecek. İdari yargıyı temsilen seçilecek 3 asil ve 2 yedek üyeyi ise bin 500 civarındaki idari yargı mensubu seçecek… Olay bu. Fakat durum ne, bu seçimi bu kadar önemli kılan ÅŸey ne? Konuyu bilmeyenlerin de anlayabileceÄŸi basitlikte anlatır mısınız?
BildiÄŸiniz üzere 2010 referandumu Türkiye tarihinin en önemli hamlelerinden biriydi. Lakin paralel yapının, biraz da siyaset kurumunun büyük hataları yüzünden, HSYK’da karar çoÄŸunluÄŸuna ulaÅŸması, bu hamlenin bir ayağını sakatladı. Yine paralel yapı son 15 yıldır Adalet Bakanlığı’ndaki nüfuzları nedeniyle hakim ve savcı alımlarını önemli ölçüde kontrol ettiler. Bu sayede toplumda karşılıkları yüzde bir bile olmayan bir yapının yargı içindeki oranı yüzde 15-20’lere ulaÅŸtı. Belki de daha fazla. Bu gösterge bile tek başına ortada bir legalite sorunu olduÄŸunu gösteriyor. İşte HSYK seçimleriyle ortaya çıkan durum bu sürece ivme kazandırdı. Yargıtay ve Danıştay seçimleri de tamamlayıcı oldu. Ondan sonra artık iktidarı ele geçirmek için düğmeye basabilirlerdi.
Bu tablo bile HSYK seçimlerinin neden hayati olduÄŸunu gösteriyor. Zira HSYK ilk derece hakim ve savcılarının adeta tanrısı mahiyetinde. Onların yükselmesi, disiplin iÅŸleri, görevlendirilmeleri, onlara karşı yürütülecek soruÅŸturmalar vs tamamıyla HSYK’ya ait bir yetki. Öyle ki teftiÅŸ kurulunun da HSYK’ya verilmesi nedeniyle HSYK hem suçlayıcı, hem de karar verici bir pozisyonda. Hukuk devletinin temellerini sarsan böyle bir tercih Anayasa Mahkemesi’ne göre hukuk devletinin zorunlu bir sonucu olabiliyor. Böyle bir HSYK illegal bir yapı tarafından kontrol edildiÄŸinde millet egemenliÄŸinin üç ayağından biri, yani yargı tamamen devre dışı kalmış oluyor. Hukuk ve adalet adına karar veren bir mekanizma, hukuksuz, adaletsiz ve antidemokratik bir yapının iktidar aygıtına dönüşüyor. Siyaseti tüketiyor. Devleti milletin elinden alıp, nihayetinde milletin asla kontrol edemeyeceÄŸi, kime hesap verdiÄŸini kimsenin bilmediÄŸi/bilemeyeceÄŸi bir yapıya teslim ediyor. Böyle bir duruma karşı sessiz kalmak tarihin affetmeyeceÄŸi eylemler listesinin birinci sırasında yer alabilir.
SİYASET ASLA ZAAF GÖSTERMEMELİ
SORU: HSYK Ekim’deki seçimler neticesinde paralel yapının kontrolüne tamamen geçerse, ne olur? HSYK gevÅŸerse, mücadele akamete uÄŸrarsa baÅŸlayan davalar ve paralel örgüt içindeki hakim ve savcılara ulaşılmasını engeller ve paralelin devleti ele geçirme projesi/ihalesi tamamlanır denebilir mi?
Teorik olarak evet, öyle söylenebilir. Paralel yapıya karşı yürütülen mücadelenin yargı ayağı zafiyete uğrar. İdari tasarruflar sonuçsuz bırakılabilir. Bunun da ötesinde paralel yapıya mensup olan ve o hiyerarşi içinde hareket eden hakim ve savcıların idari ve cezai yönden soruşturulmaları engellenir. Bu bir yandan paralel yapının gayrimeşru bir şekilde ele geçirdiği zırhı sağlamlaştırabilir, diğer yandan hukuku ve demokrasiyi koruma kaygısı olan hakim ve savcılar üzerinde yıldırıcı etki meydana getirebilir.
Lakin şunu unutmayalım ki, illegalite ve gayrimeşru yöntemler üzerine kalıcı başarılar elde etme imkanı yoktur. Millete ait egemenliği karanlık odakların ilanihaye gasp etmeleri mümkün değildir. Siyasetin doğası buna izin vermez. Millet buna onay vermez. Unutmayalım ki, hukuk kurallarını ve müesseselerini var eden ve ona meşruiyet kazandıran, hukuk kurallarının kendisi değil, toplumsal onay ve taleplerdir. Siyasetin zafiyet göstermemesi bu yüzden çok önemli.
YÖNTEMLERİ DE GAYRİ MEŞRU
SORU: Paralel yapının, HSKY seçimleri için hâkim ve savcıları dinlemek, e-postalarını izlemek gibi yöntemler kullandığı, Pensilvanya’dan da paralel yapının HSYK’daki etkinliÄŸini korumak için “Her imkânı seferber edin” talimatı geldiÄŸi haberleri yayınlanmıştı. (4.8.2014 / Sabah) Bu yöntemlerin hakim ve savcılar üzerindeki etkisi nedir?
Paralel yapının toplumda meşruiyeti tükendikçe elbette bu tür yöntemlerin başarı şansı da düşmekte. O yüzden benim önemsediğim kavram meşruiyet. Lakin bu tür örgütler de daima meşruiyet zafiyetinde olduklarından, daha doğrusu, ancak rakiplerinin meşruiyet açıklarından yararlanabildiklerinden, elbette yöntemleri de gayrımeşru olacaktır. Kontrol ettikleri kurum ve makamların verdiği tüm imkanları kendi karanlık hesapları için kullanmaya gayret edeceklerdir. Bunun çok fazla etki doğurabileceğini zannetmiyorum. Bu beyhude bir çabaya işaret ediyor.
TEKNİK NAKAVT HAZIRLIĞI MI?
SORU: Yargıda Birlik Platformu HSYK seçimleri için henüz listesini açıklamadı. Yargıçlar Sendikasıyla iÅŸbirliÄŸi yapan YARSAV ise 11 kiÅŸilik aday listesini açıkladı. İçlerinden 5’inin paralel yapının adayı olduÄŸu, birlikte hareket edecekleri söyleniyor. YARSAV’ın 3 bin, paralelin 3 bin beÅŸ yüz oyu olduÄŸundan bahsediliyor. Yani seçimde kullanılacak 12 beÅŸ yüz oyun yarısı. Pensilvanya’nın malum “teknik nakavt” stratejisinin bir uygulaması olabilir mi bu?
YARSAV’ın da kendini bir havas hareketi olarak “her türlü siyasi mülahazanın dışında ve üstünde” gördüğünü unutmayalım. Bu yaklaşımın tüm antidemokratik, vesayetçi ve darbeci yapıların ortak ideolojisini yansıttığını unutmayalım. Kendini siyaset üstü gören her yapı, demokratik siyasete karşı bir tutum geliÅŸtirir. Havas hareketi olmaya yeltenir. Kaçınılmaz olarak vesayetçilikte karar kılar. Paralel yapının da yöntemi bu. Hem siyasetten uzak durmak, hem de siyasal kurumları kendi tekellerine almak böyle bir ideolojinin tipik davranış kodu. İşte bu nedenle Yarsav ile paralel yapı arasında iÅŸbirliÄŸi olabilir. Ortak düşmanın niteliÄŸi, iÅŸbirliÄŸini zorlayabilir.
Ancak Yarsav bünyesindeki herkesi ve yine son 15 yılda paralel yapının himmetiyle yargıya alınanların tamamını böyle bir oyunun parçası görmek yanlış olur. Hesap teknik nakavt olsa da, darbecilerin teknik nakavt numaralarının artık işlemediği bir çağda yaşıyoruz.
PARALELİN HEDEFİ AK PARTİ DEĞİL TÜRKİYE
SORU: HSYK seçimleriyle ilgili bir cemaat-hükümet savaşı mı yaşanıyor?
Paralel yapı-Türkiye, paralel yapı-Orta doğu coğrafyası, paralel yapı-demokrasi savaşı dememiz daha doğru olur. Cemaatten kendini sayan herkes bu illegal yapılanma içinde değil. İllegal yapılanmanın dersi ise AK Parti hükümeti değil. Bir bütün olarak ülkenin egemenliğini ele geçirmektir.
ADALET BAKANLARI YARGININ ELİNDE REHİNE
SORU: Adalet Bakanlığı bürokratları vaziyetin ne kadar farkında peki ve siyasi erkin talimatlarına hakkıyla uyulmakta mı?
Burada temel bir çeliÅŸkiye iÅŸaret etmek isterim. Adalet Bakanlığı bürokratları hakim ve savcı. İdari yönden bakanlığa baÄŸlı. MüsteÅŸar dahil olmak üzere, onların kaderi HSYK’ya baÄŸlı. HSYK’yı kim kontrol ediyorsa, Adalet Bakanlığını da onlar kontrol ediyor demektir. Bu yönüyle aslında Adalet bakanları yargı bürokrasisinin eline verilmiÅŸ rehinler olarak da düşünülebilir. Yine düşünün, erkler ayrılığından söz ediyoruz. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden ayrı olması gerektiÄŸini söylüyoruz. Adalet Bakanlığı yürütmenin bir parçası, ancak o bakanlık neredeyse sadece hakim ve savcılardan oluÅŸuyor, onlar da HSYK tarafından kontrol ediliyor.
TÜRKİYE’NİN KADERİ YARGIDA BİRLİK’E BAÄžLI
SORU: Bu nasıl erkler ayrılığı o halde?
Bu Türkiye Cumhuriyetinin darbeci ve vesayetçi siyasal ve idari yapılanmasının normallerinden, ancak demokrasinin anormalliklerinden sayılır. Åžimdi Adalet Bakanlığı bürokratlarının da içinde bulunduÄŸu hakim ve savcıların oluÅŸturduÄŸu bir platform var. Ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, onlar illegal bir yapıya karşı haklı bir mücadele verirken, diÄŸer yandan kaderleri o yapının kontrol ettiÄŸi bir HSYK’ya baÄŸlı olacak. Yargıda Birlik Platformu baÅŸarısız olursa, herhalde sıradan çaycının sahip olduÄŸu güvencelerden de mahrum kalacaklar. Zira HSYK’yı denetleyecek bir merci yok, ama çaycının hakkını teslim edebilecek bir idari hiyerarÅŸi ve yargısal denetim yolu var.
DiÄŸer yandan tam da bu durum, Adalet Bakanlığı’ndaki hakim ve savcılar ile platformu oluÅŸturan tüm yargı mensuplarının çok daha dikkatli ve duyarlı bir ÅŸekilde hareket etmelerinin güvencesi. Zira baÅŸarısızlıklarının faturasını sadece Türkiye Demokrasisi ve Türkiye Toplumu deÄŸil, kendileri de ödemek durumunda kalabilirler. Bu duyarlılık demokrasi kaygısı içinde olan herkesin ortak duyarlılığı olmalı.
HSYK OLMAZSA OLMAZIMIZ DEĞİL
SORU: Siyaset yargı bürokrasisine rehin verilmiş durumda ama öte yandan, Hükümetin HSYK seçimine yönelik dikkatini hassasiyetini yargı bağımsızlığına müdahale olarak değerlendirenler var?
Bir kere HSYK ne demokrasinin, ne de yargı bağımsızlığının olmazsa olmaz bir kurumu deÄŸil. Akdeniz havzası ülkelerin bir kısmında buna benzer kurumlar olsa da, yarıya yakını yargıçlar tarafından, ancak çoÄŸunluÄŸu siyasi mekanizmalar tarafından belirleniyor. Orta ve kuzey Avrupa’da buna benzer örnek dahi yok. HSYK biçimindeki kurumlar “siyasete güvensizliÄŸin” bir siyasal kültür olarak egemen olduÄŸu ülkelerde görülüyor. Türkiye’de bu kurumları üretenlere bakıldığında siyasete güvensizliÄŸin, demokrasiye güvensizlik olduÄŸu rahatlıkla görülebilir. Bu bir.
İkinci olarak yargıya müdahale, yargının diÄŸer alanlara müdahalesi olmadan cereyan edebilen bir davranış deÄŸil. Yargı siyasal kararlar verdikçe, idarenin ve yasamanın takdir alanına hukuka aykırı bir ÅŸekilde müdahale ettikçe, siyaset kurumunun yargıya güveninin ve saygısının tükendiÄŸini ve kendi alanını korumak adına siyasal aktiviteler içine girdiÄŸini gözlemliyoruz. MeÅŸhur Fransız siyasetçisi Guizot boÅŸuna “yargının siyasallaÅŸması, siyasetin de yargısallaÅŸmasını doÄŸurur ki bundan her ikisi de zarar görür” dememiÅŸ. Türkiye’nin 1924 sonrasından bugüne kadarki yargısının tutumu ile 2010 sonrası HSYK’nın tutumuna baktığımızda meselenin ne olduÄŸu rahatlıkla anlaşılabilir.
Erkler arasında demokratik bir denge ve fren sistemi kurulmadığında, ortaya çıkan dengesizlik ve kararsızlık durumu, daimi denge arayışlarına yol açar. Bu da daimi sınır ihlalleri anlamına gelir.
Son diyeceÄŸim ise ÅŸu. HSYK ve sair kurumları illegal ve gayri ahlaki bir ÅŸekilde ele geçiren bir yapının “hukuk devleti” veya “yargı bağımsızlığı” zırhının arkasına saklanması gayriahlakidir, hukuken de ciddiye alınamaz.
YARSAV HEM DERS ALMIYOR HEM DE HAVAS HERKESTEN
SORU: Geçtiğimiz dönemlerde siyasi ideolojik açıdan farklı toplum kesimleri farklı farklı açılardan olsa da çok çekti aslında paralel yapının hukuk alanında yapıp ettiklerinden. Canı yanarak edinilen tecrübe, bu konuda bir farkındalık ve kararlılık yaratmadı mı peki yargı camiasında?
Kısmen diyebiliriz. Zira tam bir farkındalık yaratmış olsaydı, YARSAV’ın tutumu 17 Aralık sonrasında farklılaÅŸabilirdi. Batı demokrasilerindeki gibi bir yargı yapılanması çaÄŸrısı yapabilirdi. Sürece katkı sunabilirdi. Onca yıldır ortaya çıkan hukuksuzlukları gördüklerinde en azından bu konuda bir tutum deÄŸiÅŸikliÄŸine gidebilirlerdi. Lakin paralel yapının tasfiyesine karşı çıktılar. KuÅŸkusuz durumu anlamadıklarından deÄŸil, kendi karşıtları ile kurdukları psikolojik iletiÅŸimdendir bu. Kemalist olmayanlar bir tehdit ise, o tehdidi ortadan kaldırmak için elbette yararlı her imkan kullanılabilir. Oysa demokrasi her türlü farklılığın özgürce kendini ifade edebileceÄŸi bir sistemin adı. DemokratikleÅŸtirilmiÅŸ bir yargıda paralel hiyerarÅŸiler yerine hukukun hiyerarÅŸisi iÅŸler. Yargı ile diÄŸer erkler arasında saÄŸlıklı bir iliÅŸki doÄŸar. Bu ise Türkiye’nin kazancı olur. Kendilerini ötekine nefret ile tanımlamak yerine tüm gruplar buna odaklansalar herkes kazanır. Ötekinin varlığına itiraz biçimindeki muhalefeti bir kenara itip öteki ile birlikte yaÅŸamanın felsefesini siyasal davranışlarının merkezine yerleÅŸtirseler herhalde bundan en baÅŸta “muhalif” olanlar kazanır.
ERGENEKON, BALYOZ, KCK DAVALARI SIFIRLANMALI
SORU: Bahis “dün”den açılmışken sorayım: Ergenekon Balyoz KCK ya da Dink davası gibi davalar hem toplumda siyasi bir gerilim yarattı ve hesaplaÅŸma isteÄŸi uyandırdı hem de hukuka inancı sarstı. Ama paralel yapı ifÅŸa oldukça da bu davalardaki hukuksuzluklar da görünür oldu. Bir yandan paralel yapıyla mücadele sürerken diÄŸer yandan bu davaların yeniden görülme ihtimali ihtiyacı doÄŸar mı? Ya da af söz konusu olabilir mi?
Bu konuda biliyorsunuz yasa çalışmaları yapıldı, çalıştaylar düzenlendi. Kamuoyu bunu çok tartıştı. Benim görüşüm yasa ile getirilebilecek bir yeniden yargılama formülünün 1970’lere kadar uzanabilecek bir yeniden yargılama dalgası doÄŸurabileceÄŸi, bu yüzden durumun Anayasa Mahkemesine intikal ettirilmesi yönündeydi. Nitekim Anayasa Mahkemesi kendisine yapılan müracaatlarda hak ihlali tespit ettiÄŸi her durumda yeniden yargılamanın yolunu açıyor. En saÄŸlıklısı bu idi. Ancak bu politik sorunu ve meÅŸruiyet tartışmasını tam çözmüyor. Yine bir kaç yıldır “Türkiye’de yeni bir baÅŸlangıç ve yeni bir toplumsal sözleÅŸme için tüm bu politik mahiyetteki davalar düşürülmeli” yönünde görüş beyan ediyorum. Yeni Anayasa için, eski anayasal düzenin ürettiÄŸi siyasal karşıtlıkları sıfırlamak ve bu karşıtlıkları daha demokratik yöntemlerle düzenlemek kaçınılmaz. Bu düşüncemde ısrarcıyım.
BU ÜLKEDE YÜZ YILDIR ZEHİR SOLUYORUZ
SORU: Bütün bu konuştuklarımızın, Türkiye'nin sorun alanlarının ortak nihai çözümü var mıdır, Türkiyelilik kavramı, yeni anayasa, sistem değişikliği gibi?
Elbette, hangi siyasal tartışmayı ve sorunu deÅŸersek deÅŸelim, altından cari anayasal düzenin yattığını görürüz. Paralel yapı dahi bunun bir sonucu. İster derin devletin “islami gladyo”su olarak görelim, ister siyasal İslamcılığın muhalefet damarlarından biri diyelim, neticede bu anayasal düzeni ele geçirmenin yolunun “merkezi ele geçirme” olduÄŸu gerçeÄŸinden hareketle oluÅŸan bir yapı bu. Cari anayasal düzen katı merkeziyetçi ve militarist bir yapı olmasaydı böyle bir örgüt olmazdı. Etnik tercihi olmasaydı ve buna yönelik ırkçı asimilasyon politikaları olmasaydı, Kürt meselemiz olmazdı. Gezi kalkışması olmazdı. Gayrimüslim azınlıklar sorunu, Alevi meselesi vs olmazdı. Tüm bunların 1924’ten bu yana ortaya çıkan anayasal tercihlerin doÄŸal sonucu olduÄŸunu görmek gerek. Yine tüm darbelerin dayandığı meÅŸruiyetin de bu anayasal düzende bulunduÄŸunu söyleyelim. Anayasanın baÅŸlangıç kısmını açıp okuyan bir subay, gözünü anayasadan kaldırıp Türkiye’ye baktığında darbeyi bir vatan borcu olarak görür.
Buna bir son vermenin yolu, artık vakit geçirmeden toplum sözleşmesini tespit etmek ve bunun üzerine hızla yeni anayasal düzeni inşa etmek.
Yapabilirsek yüz yıldır bu ülkede sadece zehir soluduğumuzu o zaman çok iyi anlarız. (Fadime Özkan / Star)
(18 AÄŸustos 2014, 15:11)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: