Tam
EskidenYeniye
 

Darbe çatı davası başladı

FETÖ'nün 15 Temmuz darbe kalkışması sırasında Genelkurmay Karargahında yaşananlarla ilgili 26'sı general 221 sanık hakkında açılan davanın görülmesine Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinde başlandı. Peşpeşe günlerde görülen duruşmalarda sanıkların savunmaları alınıyor. İlginç ifadelerin de yer aldığı savunmalardan biri, darbe gecesi derdest edilen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın 'ürkütücü' diye nitelendirdiği Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli eski Kurmay Albay Fırat Alakuş'a ait. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın yere yatırılıp derdest edilmesine ilişkin soruya Alakuş, 'Yere yatırdık diye darbe mi yaptık?' cevabını verdi. Tutuklu sanıklardan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski yaveri Kurmay Albay Ali Yazıcı 'Eğer FETÖ'cü olsaydım ve Cumhurbaşkanına suikast düzenleme planım olsaydı bunu yanında olduğum bir yıl içinde birçok kez yapabilirdim' deyince Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın, 'Kendinizi iyi eğitilmiş bir FETÖ'cü olarak iyi gizlemişsiniz. Bunun başka izahı yok' diye tepki gösterdi. Avukat Aydın'ın bu sözleri duruşmayı izleyen mağdur ve müşteki yakınları ile bazı sanıklarca alkışla karşılandı. Alkışlayanlar arasında sanıkların da yer alması üzerine Mahkeme Başkanı, 'Benim anlamadığım siz neyi niye alkışladınız' diyerek şaşkınlığını dile getirdi. Öte yandan AK Parti, davaya müdahillik talebinde bulundu. Mahkemeye verilen dilekçede Fetö ile ilgili önemli değerlendirmeler yer aldı.

Önceki haber title=Sonraki haber

27.05.2017 14:09 FETÖ'nün 15 Temmuz darbe kalkışması sırasında Genelkurmay Karargâhında yaşananlarla ilgili 26'sı general 221 sanık hakkında açılan davanın görülmesine Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinde başlandı. Peşpeşe günlerde görülen duruşmalarda sanıkların savunmaları alınıyor. 26'sı general 221 sanığın yargılandığı davada 38 Yurtta Sulh Konseyi üyesi elleri kelepçeli olarak mahkemenin karşısına çıkarılıyor. Hakim Oğuz Dik başkanlığındaki mahkemenin, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsündeki mahkeme salonunda görülecek duruşma 16 Haziran'a kadar devam edecek.

22.05.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR

Bir numaralı sanığı Fetullah Gülen olan davada sanık kürsüsüne çıkan ilk isim eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk. Eski Cumhurbaşkanı Başyaveri Ali Yazıcı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'ın eski emir subayı Levent Türkkan, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü görevlisi Muhammet Uslu da sanıklar arasında yer alıyor.

Davada 200 tutuklu, 9 tutuksuz sanık bulunuyor. 12 sanık ise hala firari durumda. Asker sanıklardan biri orgeneral, üçü korgeneral, dördü tümgeneral, 16'sı tuğgeneral, üçü tuğamiral, 26'sı albay, 27'si yarbay, 37'si binbaşı, 21'i yüzbaşı, diğerleri ise daha alt rütbelerden. Davada öğretmen, memur ve esnafın da aralarında bulunduğu 12 sivil sanık da yargılanıyor.

İddianamede Cumhurbaşkanı Erdoğan "mağdur-müşteki", Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yaşar Güler, Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrul Gazi Özkürkçü ve çok sayıda üst rütbeli komutan da mağdur olarak yer alıyor.

Duruşma için Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü ve çevresinde geniş güvenlik önlemleri alındı. Dava boyunca jandarma komando ve cezaevi personelinden oluşacak bin 500 kişilik güvenlik ekibi görev yapıyor.

Sincan Cezaevi Kampüsü için alınan "uçuşa yasak alan" uygulamasına devam ediliyor. Olası bir hava saldırısına karşı Eskişehir'den kontrol edilen hava savunma sistemleri aktif olacak.

Çatılarda konuşlandırılan uçaksavarların yanı sıra onlarca keskin nişancı da duruşma salonunu gören yüksek yerlerde görev alıyor.

AKIN ÖZTÜRK: ADRESİ BİLMİYORUM, TUTUKLUYUM

Sanıklardan Akın Öztürk, kimlik tespiti sırasında 2 çocuğu olduğunu belirterek, "Adresi bilmiyorum. Tutukluyum" dedi.

Duruşmada ilk ifadesi alınan Hava Kuvvetleri eski Komutanı Akın Öztürk, "Bayrak, vatan ve ülkem için gerekirse canımı vereceğim yönünde ettiğim yemine halen ölsem dahi sadığım. Böyle bir hainlik suçlamasıyla yargılanmam bana verilebilecek en büyük cezadır. 46 yılını orduya vermiş bir insanım. Bu hain darbe girişimiyle ilgim, hiçbir katkım hatta haberim bile yoktur. Ben bu rütbe ve yaşa gelmiş bir insan olarak silah arkadaşlarıma silah doğrultacak bir insan değilim" dedi.

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Sincan Cezaevi Kampüsü içerisindeki salonda görülen duruşmanın öğleden sonraki oturumunda sanık savunmalarına geçildi.

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesindeki davada, sanık savunmaları başladı. İlk savunmayı eski YAŞ üyesi Akın Öztürk yaptı.

Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, sanıkların kimlik tespitlerinin ardından, iddianamenin özetini okudu. İddianamenin özetinin okunması yaklaşık 1,5 saat sürdü.

Hakim Dik ile bazı sanık avukatlarının duruşmanın usülüne ilişkin konuştukları sırada, sivil şehit Mucip Arıgan'ın annesi Saliha Arıgan, "Bunlara bu kadar hak vermeyin, ayıptır." diyerek bağırdı. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Dik, "Sen bana usulü öğretemezsin, çık dışarı" diyerek tepki gösterdi. Bazı mağdur ve müşteki yakınlarının araya girmesi üzerine Hakim Dik, Arıkan'ın sessiz kalması şartıyla duruşmayı izlemesine izin verdi.

Duruşmada daha sonra sanık eski Yüksek Askeri Şura (YAŞ) üyesi Akın Öztürk savunmasını yaptı. Öztürk, 1970 yılında askerlik yemini yaparak mavi üniforma giydiğini belirterek, "Bugüne kadar bayrak, vatan, cumhuriyet uğruna seve seve canımı vereceğime dair ettiğim yemine sadık kalarak, bana verilen görevleri üniformama halel getirmeyecek şekilde bugüne kadar yaptım. Ettiğim yemine ölsem dahi hala sadığım, geçen zamanda duygu ve düşüncelerimde hiçbir değişiklik olmamıştır." dedi.

Hain suçlamasıyla yargılanmanın kendisine verilecek en büyük ceza olduğunu savunan Öztürk, "Yüce milletim, beni yetiştiren komutanlarım ve silah arkadaşlarım iyi bilsin ki bu hain darbe girişimiyle hiçbir ilgim, katkım, hatta haberim yoktur." diye konuştu.

Bu sırada şehit annesi Arıgan, Öztürk'e tepki gösterdi. Bunun üzerine de Mahkeme Başkanı Dik, kadının salondan çıkarılması talimatı verdi. Arıgan, güvenlik güçlerince salondan çıkartıldı.

Öztürk, orgeneral rütbesine ve belli bir yaşa gelmiş asker olarak silah arkadaşlarına, devletin kurumlarına silah doğrultacak bir kişi olmadığını savunarak, darbe teşebbüsüyle alakası olmadığını yineledi ve şehit ailelerinin acılarını paylaştığını, aynı acıyı hissettiğini söyledi. Öztürk'ün bu sözleri üzerine de salonda bulunan müşteki ve mağdurlar tepki gösterdi.

Sanık Öztürk, 46 yıllık pilotluk hayatında defalarca ölümle burun buruna geldiğini, hain olarak yargılanmaktansa bu olaylar esnasında şehit olmak istediğini anlattı.

15 Temmuz darbe teşebbüsünün Türkiye ve vatandaşlara büyük bir travma yaşattığını kaydeden Öztürk, darbe teşebbüsüne katılan, katkısı olan, gerçekleşmesi için maddi ve manevi çaba gösterenlerin eylemlerinin derecesine göre cezalandırılması gerektiğini ancak evrensel hukuk kuralları uygulanarak, suçlu ve suçsuzun kesin kriterlerle ispatlanmasının istek ve arzusu olduğunu kaydetti.

Fiil, fail ve delil üçlemesinin hangi sırayla uygulanacağı konusunda endişeler taşıdığını ifade eden Öztürk, "Delilden sanığa ulaşılmasını tercih ediyorum. Aksi uygulama, sanıktan delile ulaşılması tercih edilirse, henüz neyin ne olduğu belli olmadan hakkımda basın ve yayın organlarında kamuoyu oluşturma, linç kampanyasına yönelik haberler delil olarak değerlendirilirse masumiyet karinesi ihlal edilmiş olur." dedi.

İddianamede üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyen Akın Öztürk, 4 Temmuz 2016'da babasının rahatsızlığı nedeniyle İzmir'e gittiğini, 9 Temmuz'da yeğeni Tuğrul Öztürk'e kız istemek için Tekirdağ Çerkezköy'e geçtiklerini, 10 Temmuz'da tekrar İzmir'e döndüğünü, 15 Temmuz'a kadar Hava Kuvvetleri Komutanlığının Özdere eğitim kampında kaldığını söyledi.

15 Temmuz'da Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak'ın Ankara'ya geleceği bilgisini alınca, Çolak'ın geldiği uçakla Ankara'ya geçmeye karar verdiğini, bu kararında eşinin rahatsızlığının da etkili olduğunu belirten Öztürk, 15 Temmuz 2016 tarihinde öğle saatlerinde Ankara'ya geldiğini, torunlarını görmek için Akıncı 4. Ana Jet Üssü lojmanlarında ikamet eden kızının evine geçtiğini, eşinin rahatsızlığı nedeniyle o geceyi orada geçirme kararı aldıklarını ve korumalarını, şoförünü Ankara'ya gönderdiğini anlattı.

Öztürk, "Darbeyle ilgim olsa, bilgim olsa eşim, kızım ve torunlarımı bu işe karıştırır mıyım? Ayrıca o gece bana lazım olmayacak mıydı aracım, korumam, şoförüm, bunları 50 kilometre öteye neden göndereyim?" diye konuştu.

İddianamede yer alan gizli tanık Kuzgun'un "Akın Öztürk, Ankara-Çukurambar'da ve başka bir adreste darbe toplantılarına katıldı." şeklindeki ifadesinin tamamen yalan ve gerçek dışı olduğunu savunan Akın Öztürk, "Benim 3 Temmuz'da kampa katılıp, 15 Temmuz'da kamptan ayrılmam dikkate alındığında gizli tanığın beyanlarının gerçek olmadığı aşikardır." dedi.

Korumasının Akıncı Üs bölgesinden ayrılmasının ardından kendisini telefonla arayan koruma astsubayı İsmail Keskin'in, "Genelkurmay'a saldırı oldu" dediğini aktaran Öztürk, korumalarını tekrar çağırdığını, konuyu sorduğunu anlattı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı harekat merkezlerini arattığını, üçüncü aramada telefona çıkan binbaşının koruma astsubayı Keskin'e, "Partigöç isimli generalin bilgi verebileceğini" söylediğini, bunun üzerine bu binbaşıdan aldıkları telefonla, Keskin aracılığıyla Partigöç'ü aradıklarını kaydetti.

Kızının evinde olduğu sürede Orgeneral Abidin Ünal'ın kendisini arayarak, "Abi Ankara'da uçaklar uçuyormuş, havadaymış. Sen Ankara'dasın Üsse geçip bir bakar mısın? Bana bilgi verir misin?" ricasında bulunduğunu, Akıncı Üssü'nün Karargah bölgesine gittiğini ve komutan odasına girdiğini anlatan Öztürk, şöyle devam etti:

"Komutan odasına girdiğinde misafir koltuğunda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın oturduğunu gördüm. İçeride Kubilay Selçuk, Mehmet Dişli, Ömer Faruk Harmancık ve Hakan Evrim vardı. Komutan bana Kubilay Selçuk, Mehmet Dişli, Ömer Faruk Harmancık ve Hakan Evrim'i göstererek, 'Bunlar bu işi yaptılar. Bunlarla konuş, bunları ikna et.' demesiyle konuya vakıf oldum. Abidin Paşa beni aradığı zaman ilk defa televizyonda 'Ankara üzerinden uçaklar uçuyor' yazısını gördüm. Akabinde Hulusi Akar bana 'Git şunlarla bir konuş, ikna et, bu iş burada bitirsinler, daha fazla uzatmasınlar.' dedi. Ben de bunun üzerine darbe yapanların yerinin 143. Filo olduğunu öğrendim. 143. Filoya gittim. Darbecileri engelleyebilmek, Komutanın ifadeleriyle yaptıklarının yanlış olduğunu, bu işten vazgeçmeleri gerektiğini tekrarladım. Harmancık'ın 'kararlıyız' ifadesiyle ve etrafımdaki silahlı unsurların bana bakışları, tanımadığım karacıların bakışlarıyla...

Bu personelin beni tanımaması ve davranışlarının uygun olmaması üzerine, emir astsubayım İsmail Keskin'e üniformamı getirmesini söyledim, yolların kesik olduğunun söylenmesi üzerine de üs bölgesinden bana bir üniforma ayarlamasını istedim. Bana kısa gelen bir pantolon ile üzerime tam oturmayan bir kıyafet giydim, gülünç durumdaydım. Üzerime tam uymayan bir üniformanın içinde bir darbe liderliği, konsey başkanlığı yapmanın ne kadar komik olacağını takdirlerinize sunuyorum. Daha sonra Hulusi Akar'ın yanına tekrar girdim, Komutana 'arkadaşların ikna olmadığını' söyledim. Sabah kadar 3-4 kez belki 5 defa üsse giderek, yaptıkları işten vazgeçirmeye çalıştım. Silahlı kişilerin tavırlarından dolayı çoğunlukla yatıştırıcı, yapıcı bir dille darbecileri ikna etmeye çalıştım. Gecenin ilerleyen saatlerinde ikna olmaya başlayınca durumu Komutana tekrar arz ettim."

Sanık Akın Öztürk, Genelkurmay Başkanı Akar'ın Başbakan Binali Yıldırım ile telefonla görüştüğünü, ardından Mehmet Dişli ile helikopterle Başbakanlığa geçtiğini, kendisini de "darbecileri iyice ikna etmesi için" üste bıraktığını söyledi.

Bu sırada 8-10 kez Mehmet Dişli'yi telefonla aradığını, Dişli'nin 2-3 kez telefonu açtığını anlatan Öztürk, şöyle devam etti:

"Ben ona 'Hani beni buradan aldıracaktınız, helikopter gelmedi' dedim. Bana 'Komutana ilettim.' dedi. Ancak beni almak için herhangi bir helikopter gelmeyince ben de orada bulunan helikopterle Başbakanlığa gitmek için bindim. Ancak havalanıp 4-5 metre yükseldikten sonra helikopterin vurulması sonucu, yaralandım, helikopter kalkamadı. Bu inişten sonra Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler'in Akıncı Üssü'nde rehin tutulduğunu öğrendim. Karargaha gidip, rehin tutulduğu odada elindeki ve ayağındaki bağları kestim ve kendisini kurtardım. Abidin Ünal'ı buldum ve birlikte diğer generalleri kurtarıp, diğerlerini askeri savcıya teslim edip Hava Kuvvetleri Komutanlığına intikal ettim.

Ben Karargah'ta basın bildirisi hazırladıktan sonra Sayın Milli Savunma Bakanımız Fikri Işık ile görüşüp, yaşadıklarımı, akşamdan beri Sayın Genelkurmay Başkanının yanında olduğumu arz ettim. Basında iddia edildiği gibi Mehmet Partigöç ile şahsen konuşmadım. 'Yurtta Sulh Konseyi' isimli oluşuma dahil olmadığım gibi bu oluşumun ismini ilk defa emniyet aşamasında polislerden duydum. Varlığı ispat edilemeyen bir konseyin üyesi nasıl olabilirim? Onu şiddetler reddediyorum. Genelkurmay Başkanının darbenin başına geçirilmesi konusunda oluşturulan ekibe katılmadığım gibi komutanın ikna edilmesi için herhangi bir çabam olmamıştır. Bu husus Genelkurmay Başkanının kendisine sorulabilir. Huzurda bulunan sanıkların hiçbirisi benim olaya karıştığımı, katkıda bulunduğumu, emir ve talimat verdiğimi söyleyemez."

Sanık Öztürk, konumu itibarıyla sembolik bir görevde bulunduğunu, emir-komuta yetkisi olmayan, Şubat 2016'da emeklilik dilekçesini ilgili makamlara veren, yasal hakkı olan konutunda oturmak için konut talebinde bulunan, 3 koruması, 1 şoförü dışında mahiyeti bulunmayan, YAŞ üyesi olarak görev yapan bir komutan olduğunu vurgulayarak, "Kuvvet Komutanlığından sonra Genelkurmay İkinci Başkanlığına, Genelkurmay Başkanının ikna edilememesi halinde Genelkurmay Başkanlığına getirileceğim ifadesi var. Beni kim nasıl ikna edebilmiş, bunu birisi söyleyebilir mi? Genelkurmay İkinci Başkanlığı benim için tenzili rütbe ama Genelkurmay Başkanlığı yapacakmışım. Beni kim ikna etmiş, ben razı olmuş muyum? Bu da belli değil." diye konuştu.

Şüpheli Mehmet Akça'nın "Komutan Akın Paşa, darbeyi Sulh Konseyi yaptı, başında Akın Paşa var" şeklindeki ifadelerinin de doğru olmadığını savunan Öztürk, Mehmet Akça'yı tanımadığını, bu kanaate hangi verilerden sahip olduğunun bu kişiye sorulmasını talep etti.

Öztürk, savunmasında şunları kaydetti:

"Darbe girişimi yaptığı iddia edilen cemaat, tarikat, terör örgütleri gibi oluşumların asıl amaçlarının Cumhuriyetimizi hedef aldığını açık açık söylemişimdir. Ne amaçla kurulurlarsa kurulsunlar bunların sonuçta Cumhuriyetimizin altına konmuş birer bomba haline geldiğini bütün Hava Kuvvetleri personeline defalarca söylemişimdir. Yarım asra yakın askeri bilgi ve tecrübelerimi, komutanlarımın bana verdiği emekleri, Mustafa Kemal Atatürk'e 'deccal' diyebilecek kadar hainliğe ulaşacak 3-4 imamın kullanımına verecek birisi değilim. Devletimizin bekası için tek çarenin milletin birlik ve beraberliğine her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğunu, bunun içinde milletimizin yegane ortak paydası olan al beyaz bayrağımızın altında tek vücud olmamız gerektiğini her fırsatta ifade ettim. Personelimi bu konuda yaptığım konuşmalarda, her zeminde kendi sözüm olan 'Aşkımız bayrak, sevdamız Türkiye, rehberimiz Mustafa Kemal Atatürk'tür' ifadelerini belki binlerce kez söylemişimdir.

Ancak kalpler toplu atarsa başarıya ulaşırız, millet olarak. Mehmet Akif'in dediği gibi 'toplu atarsa kalpler, onları top bile susturamaz' inancını hep taşırım. Ben 1960 darbesini, 1971 muhtırasını, 1980 darbesini, 28 Şubat olaylarını yaşamış, milletin üzerindeki olumsuz etkilerini gören bir asker olarak, bu darbe girişimini haklı görecek veya destekleyecek bir kişiliğe, yapıya sahip değilim. Bu yaftayı üzerime çiviyle çaksalar da tutturamazlar. Ancak birisi beni buraya monte etmiş, ne niyetle, ne sebeple bilemem. Onu ben yargıdan istirham ediyorum, ortaya çıkarsınlar."

Sanık Akın Öztürk, eşi ve kendi mal varlığı üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasını, tahliyesini ve beraatini talep etti.

Bir sanık yakının, "Genelkurmay başkanı ile 7 saat geçirdiniz. Genelkurmay başkanının 'ben bu darbeyi canım pahasına da olsa önleyeceğim' şeklinde bir tavrı var mıydı? sorunu Öztürk, "Hayır öyle bir tavrı yoktu, ancak çok üzgün ve tedirgin bir tavrı vardı" diye cevapladı. Öztürk, bir başka avukatın, "Genelkurmay Başkanının oradaki darbeci askerlere 'işgalci durumda oldukları yönünde bir ikazı oldu mu?" şeklindeki sorusunu ise "Hayır olmadı" diye cevapladı.

Davanın sanıklarında Mehmet Dişli'nin avukatı Barış Kalkan, Öztürk'e, "Mehmet Dişli'nin oradaki pozisyonu, Genelkurmay başkanının emirleri yerine getirir durumda mıydı?" şeklinde soru yöneltti. Öztürk bu soruyu, "Evet o pozisyondaydı? diye cevapladı.

Davanın müştekilerinden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın vekili Hüseyin Aydın da sanığa, "Darbecileri ikna etme görevi neden size veriliyor? Hava, Kara ve Deniz kuvvetleri komutanları var iken neden size bu görev veriliyor. Sizin hangi durumunuzdan kaynaklanıyor bu" sorusunu yöneltti. Sanık Öztürk de soruyu, "O anda Genelkurmay başkanının yanında ben vardım. Diğer komutanlar orada değildi. Benim o anda orada olmam nedeniyle" diye cevapladı.

Akın Öztürk'ten sonra savunmasını yapan, darbe girişimi sırasında Akıncı 4. Ana Jet Üssü Hareket Komutanı olan Kurmay Albay Ahmet Özçetin savunmasını yaptı. İddianamede, darbe girişimi sırasında Hava Kuvvetlerinin sevk ve idaresini, uçak ve pilotların organizasyonunu yaptığı iddia edilen sanık Özçetin, suçlamaları kabul etmedi. Sözde 'Yurtta Sulh Konseyi' üyesi olduğunu da kabul etmeyen Özçetin, "Darbe girişimi gecesi aracımda ele geçirildiği iddia edilen ve bazı kişilerin ev adreslerinin bulunduğu kroki ve belgelerin bulunması konusunu kabul etmiyorum. Aracımda yapılan arama sırasında ben de vardım. Arama sonrası aracım Ulaştırma Tabur Komutanlığına teslim edildi. 18 Temmuz'da yapılan bu aramanın tutanağı bana teslim edildi ve bu tutanakta bu tür belgelerin bilgisi yok. Sonuç olarak bu belgeler bana ait değildir ve suçlamalar asılsız" dedi.

DURUŞMA BİTİMİ SALONDA OLAY ÇIKTI

Özçetin'in savunmasının ardından mahkeme başkanı duruşmayı sonlandırdı. Bu sırada sanıklar salondan çıkartılmayı başlandı. Sanık yakınları, yakınlarına el sallarken bir kişi salonda bulunduğunu göstermek için yakını olan sanığa seslendi. Müştekilerin bulunduğu bölümden bir kişi, "Neye bağırıyorsun sen" diye tepki gösterdi. Sanık yakınının karşılık vermesi üzerine müştekilerin birçoğu bağırmaya başladı. Bazı kişiler bulundukları bölümden atlayarak, sanık yakınlarının üzerine yürüdü. Polis bu kişileri güçlükle engellerken, çevik kuvvet polisleri duruşma salonu dışında önlem alarak olayların büyümesini önledi.

Duruşma yarın sanık savunmalarıyla devam edecek.

23.05.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR

FETÖ'nün darbe girişimi sırasında, Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili, sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de arasında bulunduğu 221 kişinin yargılandığı davanın ikinci günü, Yazıcı'nın savunmasının alınmasıyla başladı.

Duruşma öncesinde sanık Akın Öztürk, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Oğuz Dik'ten, duruşma sırasında not tutmak için kalem talebinde bulundu. Öztürk'ün talebi üzerine diğer bazı sanıklar da kalem istedi. Mahkeme Başkanı Dik de bir sonraki duruşmada tüm sanıklara kalem verileceğini belirtti.

YAVER ALİ YAZICI

Daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski yaveri Kurmay Albay Ali Yazıcı savunmasına başladı.

Başyaver olarak göreve başlamadan önce Sofya'da askeri ateşe olarak çalıştığını, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yaverlik görevine seçildiğini, 27 Temmuz 2015'te başladığı başyaverlik görevini 15 Temmuz gecesine kadar sadakatle sürdürdüğünü savunan Yazıcı, "Bu süreçte herhangi bir sıkıntı, problem yaşanmadı hatta sıkıntı olabilecek durumlara müdahil olarak çözüme kavuşturdum. Arabanın her zaman önünde oturuyor, Sayın Cumhurbaşkanıyla hareket ediyordum." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a suikast iddiasıyla da Muğla'da yargılandığını, Ankara'daki davada ise suçlamalara Yurtta Sulh Konseyi üyeliğinin eklendiğini belirten Yazıcı, söz konusu konseye nasıl seçildiğini, konseyde kimler olduğunu bilmediğini öne sürdü.

Yazıcı, 5 Temmuz 2016 günü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yanından ayrıldığını, önce 2 gün ardından da 1 hafta izin yaptığını, Tokat Erbaa'daki ailesinin yanına gittiğini, 14 Temmuz'da Ankara'ya döndüğünü, lojmanında kaldığını, 15 Temmuz saat 17.00'de de 16 Temmuz'da Antalya'daki görev için Muhafız Alayından hareket ettiğini anlattı.

Muhafız Alayından ayrılırken yanına gelen ve kendisini "Emin Yarbay" olarak tanıtan kişinin "Komutanım Antalya'ya gidiyormuşsunuz. Ben de tatile gidiyorum, sizinle gelebilir miyim?" diye sorduğunu ve bu kişiyle birlikte yola çıktıklarını ifade eden sanık Yazıcı, Afyonkarahisar'da mola verdiklerini, daha sonra yola devam ettiklerini, kendisini telefonla arayan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın "Albayım bir şeyler oluyor, bilginiz var mı?" sorusu üzerine yaşananlardan haberdar olduğunu söyledi.

Kasırga ile görüşmesinin ardından Cumhurbaşkanlığı Kara Yaveri Yarbay Mete Semercioğlu'nu aradığını, Semercioğlu'nun kendisine tatbikat yapıldığı bilgisinin verildiğini söylediğini, yol boyunca Cumhurbaşkanlığı Basın Başdanışmanı Lütfullah Göktaş ve bazı kişilerle telefon görüşmesi yaptığını kaydeden sanık Yazıcı, Antalya'dan protokol şube müdürünün aradığını ve yarın yapılacak etkinliğin iptal edildiği söylediğini, bunun üzerine de Marmaris'e doğru yolunu değiştirdiğini kaydetti.

Sanık Yazıcı, İzmir yolundan Marmaris'e doğru döndükten sonra bile Emin Yarbay'ın arabadan inmediğini belirterek, "Emin Yarbay benimle devam etmek istedi, garip garip hareketler yapıyordu, ben de kendisinden çekindim. Yolda Marmaris'e gitmenin sıkıntılı olacağını düşündüm, yanımda tanımadığım birisi olduğu için. Bu kişiyi, Muhafız Alayına yeni atanmış birisi olarak değerlendirdim. Emin Yarbay, 'Komutanım Çiğli'ye gidelim.' dedi, biz de Çiğli'ye geçtik. Ertesi sabah Ankara'ya döndüm, 16 Temmuz sabahında Ankara'daydım, 17 Temmuz'da gözaltına alındım." diye konuştu.

Savunmasının ardından Mahkeme Başkanı Dik'in sorularını yanıtlayan sanık Yazıcı, Umut Paksoy adına kayıtlı bir telefon kullanıp kullanmadığı sorusu üzerine, kendi hattından başka bir telefon kullanmadığını söyledi.

Hakim Dik'in, "Sanık Levent Türkkan'ın 'Ali Yazıcı da FETÖ'cüdür' ifadesi var, ne diyeceksin?" sorusuna Yazıcı, Türkkan ile sadece Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın, Cumhurbaşkanlığına ziyaretleri sırasında, askeri hiyerarşi içerisinde görüştüklerini, bunun dışında görüşmeleri olmadığını ileri sürdü.

Bir soru üzerine Yazıcı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerini öğrenmek için kimsenin kendisine bir soru sormadığını, kimseyle bu konuda görüşmediğini savundu.

Muhafız Alay Komutanının tatbikat olacağı için kendisinden personel istediğini, 2 astsubayı tatbikata katılmakla görevlendirdiğini anlatan Yazıcı, 15 Temmuz gecesi bu astsubaylarla telefonda görüştüklerini, bu kişilere "Derhal Muhafız Alayını, orayı terk edin. Herhangi bir şeye karışmadan oradan ayrılın." talimatı verdiğini söyledi.

Sanık Ali Yazıcı, Cumhurbaşkanlığı yaverliğine bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından seçildiğini vurgulayarak, "Daha sonra öğrendiğim kadarıyla kendisi 3-4 ay araştırma yapmış, ilçe belediye başkanına, AK Parti teşkilatına, muhtara araştırtmış, bu süreçte bütün araştırmalar yapılmış. MİT ile emniyetle görüşmeler yapılmış. Benim bu işlerle ilgim olsaydı yaverliğe seçilmezdim. Bir yıl boyunca herhangi bir sıkıntı yaşanmamış, Sayın Cumhurbaşkanı'nın yanında, uçağında, helikopterinde beraber hareket ettim. İlk defa Cumhurbaşkanımızdan ayrılıyorum ve Sayın Cumhurbaşkanı'na suikastle suçlanıyorum. Her zaman bu imkan ve yapma kabiliyetim varken yapmıyorum da yanından ayrıldığım ilk anda sözde suikast yapmakla suçlanıyorum, bu akla uygun gelmiyor." diye konuştu.

Yazıcı, Muhafız Alay Komutanı Kutsi Barış'a 15 Temmuz sabahı kahvaltıda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tatil yaptığı yeri söylediği iddialarını da reddederek, sadece basında tatil yaptığı yere ilişkin çıkan haberleri konuştuklarını, kendisine bir yer söylemediğini savundu.

Aracına aldığı Emin Yarbay'ın yönlendirmesiyle Çiğli'ye gittiğini, yolda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın emniyete alınmasıyla ilgili işleri koordine ettiğini, Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan, Erdoğan'ın doktoru ve fizyoterapisti ile görüşmeler yaptığını, kendisinin Marmaris'e gitmesinin daha büyük sıkıntı olacağını düşündüğünü ileri sürdü.

Sanık Yazıcı'nın avukatı Hakan Tunçkol da dünkü duruşmada sanıkların, teşhir edilecek şekilde halkın arasından duruşma salonuna alınmasının anlaşılması zor bir durum olduğunu ifade ederek, dava sürecinde yaşananların adil yargılamayı etkilediğini ileri sürdü.

Balyoz ve Ergenekon davalarında da birçok sanığın avukatlığını yaptığını, bu kişilerin savunmalarını hazırlaması için cezaevinde bilgisayarla çalışma imkanı verildiğini anlatan Tunçkol, şöyle devam etti:

"Kan kokan, eli kanlı hakimlerin yönettiği kumpas davalarında sanıklara tanınan haklar çok daha fazlaydı. Sözcü bile FETÖ'cü olabiliyorsa Ali Yazıcı'nın idam edilmemesi neden diye ironiyle başlayabiliriz. Ali Yazıcı'nın suçlanmasıyla Sözcü gazetesininki arasında fark yok. Ali Yazıcı'nın suçlandığı şey bir manşet haberini sanki söylemiş gibi gösterilmesi. 65 milyon insanın öldürüldüğü, 6,5 milyon insanın soykırıma tabi tutulduğu İkinci Dünya Savaşı'nın hesabını sadece 24 kişi veriyor, kanlı bir dört dörtlük darbe; 12 Eylül'ün hesabını sadece 2 kişi, o da tutuksuz olarak veriyor. Kenan Evren'in ağırlaştırılmış müebbetten yargılanmadığı düşünüldüğünde bu yargılamalarda, iddianamelerde hukuk hiçe sayılarak istenen sevk maddeleri düşünüldüğünde adil yargılamaya uyulmadığı görülecektir."

Avukat Tunçkol, iddianamede geçen gizli tanıklar Kuzgun, Şapka ve "Emin Yarbay" olarak bilinen Emin Güven'in etkin pişmanlıktan yararlanmak için birçok kişiyi FETÖ üyesi olarak suçladığını savunarak, "FETÖ'nün Balyoz ve Ergenekon ile başaramadıklarını, TSK içindeki Atatürkçü, ulusalcı, Atatürk ilkelerine bağlı elit komutanların diskalifiye edilmesi için 'bunlar da bizdendi' beyanlarından başka delil olmadan TSK'nın içi boşaltılmaktadır. Levent Türkkan, 'Ali Yazıcı bizden' demiş. Gazetelerde gördük iki kolu kırılmış, göz patlamış bir insanın 'samimi ifadesi' demek hukukun hiçe sayılmasıdır. Bunun hiçbir şekilde kabul edilememesi gerekir, buna dayanılarak davaya Ali Yazıcı katılmıştır." diye konuştu.

Müvekkili Yazıcı'nın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a suikastle suçlandığını anımsatan Tunçkol, "Ali Yazıcı'nın görevi bu olsa bunu Cumhurbaşkanımızı zehirleyerek yapabilirdi, silahını çeker öldürebilirdi, aracının kaza yapmasını sağlayacak bir şeyler yapabilirdi. Bunların hiçbirini yapmayan Ali Yazıcı, Sözcü gazetesinin manşetindeki bilgiyi vermekle suçlanıyor. Bütün istihbaratı elinde tutan FETÖ, cumhurbaşkanının yerini Ali Yazıcı'dan mı öğrenecek? Ali Yazıcı'nın FETÖ ile bağlantılı hiçbir şeyi çıkmamıştır. FETÖ'cü olduğu halde istihbaratın bunu bilmemesi, bildiği halde sessiz kalması da asıl vahim konulardır." dedi.

Yarbay Emin Güven'in, Özel Kuvvetler Komutanlığında efsane bir komutan olduğunu ve 15 Temmuz'da Ali Yazıcı'yı kontrol etmekle görevlendirildiğini, bu yüzden aracına bindiğini ileri süren Avukat Tunçkol, "Emin Güven, Ali Yazıcı'nın arabasına binerek manevi olarak onu yönlendirmiştir. Ali Yazıcı kendisinden defaatle kurtulmak istemiş ama kurtulamamıştır. Çiğli'ye kadar gitmiştir, orada FETÖ'cüler tarafından baskı ve kontrol altında, bir nevi gözlem altında tutulmuştur." savunmasında bulundu.

Müvekkili Ali Yazıcı hakkında hiçbir delil olmadığını, müvekkilinin derhal tahliyesine karar verilmesi gerektiğini ileri süren Tunçkol, "Tahliyenin önünde sadece baskıdan kaynaklı engel vardır." dedi. Avukat Tunçkol, sanık Yazıcı'nın Muğla'da da aynı suçtan yargılandığını hatırlatarak, yargılamanın Ankara'daki davayla birleştirilmesini talep etti.

Avukat Tunçkol'un savunmasının ardından Mahkeme Başkanı Dik, "Müvekkilinizin Atatürkçü subay olduğu için yıpratılmaya çalışıldığını söylüyorsunuz. Ali Yazıcı, sen kendisini öyle tanımlıyor musun? Bu darbeyi kimin yaptığını düşünüyorsun?" diye sordu. Yazıcı da "Bunu beni seçen Cumhurbaşkanımıza ve beni yetiştiren komutanlara sormak gerekir. Darbeyi kimin yaptığını 10 aydır düşünüyorum, ben de işin içinden çıkamadım. Benim bildiğim, 'Şu FETÖ'cüdür, terör örgütü üyesidir' diyeceğim bir komutan, asker de yok." yanıtını verdi.

Cumhuriyet Savcısı Aytekin Cenikli de Yazıcı'ya, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir yurt dışı gezisinde, uçakta gazeteci Kadir Çöpdemir'e, sohbet sırasında 'Bu düzen böyle devam etmez, yakında darbe yapacağız' dediniz mi?" diye sordu. Yazıcı, üniformalı bir kişi olarak "darbe" kelimesini kullanmasının doğru olmayacağını bildiği için hiçbir şekilde o ifadeyi kullanmadığını, bazı danışmanlar tarafından "darbe" ifadesinin aylar öncesinden konuşulmaya başlandığını savundu.

Sanık avukatlarından Dilek Aras'ın "Danışmanlar tarafından sarf edilen 'darbe' kelimesi ilk olarak ne zaman konuşuldu. Ne zamandan itibaren 'darbe' telaffuz ediliyordu?" sorusuna Ali Yazıcı, cevap vermek istemediğini söyledi.

Yazıcı, "Darbe kelimesinin geçtiği görüşmeler sadece bir defa olmadı. Benim 'darbe yapılacak' dediğim tespit edilse, bundan Sayın Cumhurbaşkanı'nın haberi mutlaka olurdu. Sayın Cumhurbaşkanı'nın bundan haberi var da neden 15 Temmuz'u beklenmiş? Ben darbeyi başladığı zaman öğrendim ama bunu 1-2 ay önceden dillendirenler vardı diyebilirim." şeklinde konuştu.

Avukat Aras'ın "Cumhurbaşkanı danışmanlarından mı dillendiren vardı?" sorusu üzerine Yazıcı, yine soruya cevap vermek istemediğini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın da Yazıcı'ya, "Ben danışmanlardan duydum; kendisi sürekli olarak danışmanları yarı şaka yarı ciddi olarak darbeyle tehdit etmiş. Danışmanlarla hangi tarihlerde bu konuşmalar yapıldı?" diye sordu.

Sanık Ali Yazıcı, "Ben Cumhurbaşkanının en yakınında olan kişi olarak darbeden bahsedersem Sayın Cumhurbaşkanı bundan haberdar olurdu. Ben 15 Temmuz'un ertesi günü FETÖ'cü, darbeci, darbeyi daha önce planlayan ilan edildim. Sayın Cumhurbaşkanımız, istihbarat, emniyetin istihbaratı, askeri istihbarat bunları bilmiyor muydu, beni bilmiyor muydu? Atanmama rağmen beni bekletirdi." yanıtını verdi.

Erdoğan'ın avukatı Aydın ile sanık Yazıcı arasında tartışma

Yazıcı'nın sözleri üzerine avukat Aydın, "Ağustos atamasında oradan uzaklaştırılacağınızı biliyordunuz." dedi. Yazıcı da 1,5 yıl başyaverlik yaptığını, ataması için son yılı olduğunu ve Ağustos'ta atamasını beklediğini söyledi.

Yazıcı "Eğer FETÖ'cü olsaydım ve Cumhurbaşkanına suikast düzenleme planım olsaydı bunu yanında olduğum bir yıl içinde birçok kez yapabilirdim" deyince Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın, "Kendinizi iyi eğitilmiş bir FETÖ'cü olarak iyi gizlemişsiniz. Bunun başka izahı yok" diye tepki gösterdi. Buna tepki gösteren Yazıcı "Şu an kendini saklayan kriptolu Hüseyin bey daha FETÖ'cüdür" dedi. Avukat Aydın ise, Yazıcı'ya "Hüseyin Aydın'ı FETÖ'cü ilan etmek kimsenin haddi değildir" cevabını verdi.

Avukat Aydın'ın, Yazıcı'nın iyi eğitilmiş bir FETÖ'cü olarak kendisini çok iyi gizlediğini, sakladığını öne sürmesi, duruşmayı izleyen mağdur ve müşteki yakınları ile bazı sanıklarca alkışla karşılandı.

SANIKLARIN ALKIŞINA MAHKEME BAŞKANI DA ŞAŞIRDI

Sanıkların alkışlaması üzerine de Mahkeme Başkanı Dik, sanıklara hitaben "Benim anlamadığım siz niye, neyi alkışladınız." dedi.

Sanık Yazıcı, "Darbe şeklinde bir ifadem olmadı. Eğer ben FETÖ'cü olarak bütün istihbarat birimlerini aşıp Sayın Cumhurbaşkanımızın bir yıl yanında kendimi gizliyorsam bu ülkede 80 milyon da FETÖ'cü olabilir. Şu an kendisini saklayan belki daha kripto Hüseyin Bey FETÖ'cüdür, hala kendisini saklıyordur. Ben bu kadar saklıyorsam ben de diyorum ki 80 milyon FETÖ'cüdür." diye konuştu.

Avukat Aydın da sanık Yazıcı'nın iddianamede açıkça FETÖ'cü olmakla suçlandığını vurgulayarak, "Ben de iddianamenin arkasındayım, açıkça FETÖ'cüdür diyorum. Hüseyin Aydın'ı FETÖ'cü olarak itham etmek kimsenin hakkı ve haddi değildir." ifadesini kullandı.

Sanık Yazıcı'nın savunması sırasında sanık Levent Türkkan da söz alarak, iddianamede kendisiyle ilgili "samimi ifadesi" cümlesinin geçtiğini hatırlattı. Türkkan, "Benim öyle bir samimi ifadem yok. Benim her yanım dağılmış, 10 gün kendime gelememişim, ölmemden korktukları için serum bağlandı, röntgenim çekildi. Samimi ifadem yok, sanıklar hakkındaki iddialar buna dayandırılmasın. 'Ali Yazıcı da FETÖ'cü' diye bir ifadem yok, olmadı." dedi.

ALBAY CEMİL TURHAN MUHARREM KÖSE'Yİ ARADIĞINI KABUL ETTİ

Davada savunmasını yapan sıkıyönetim mesajlarında imzası bulunan Kurmay Albay Cemil Turhan, "TSK içinde 3 farklı ekip var. Darbe girişimini sadece FETÖ'cülerin yaptığını söyleyemem" dedi.

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsündeki duruşma salonunda görülen duruşmada, Ali Yazıcı'nın ardından darbe girişimi sırasında General/Amiral Şube Müdürü olan Kurmay Albay Cemil Turhan savunmasını yaptı. Sıkıyönetim direktifleri ve mesajlarında imzası bulunduğu iddia edilen Cemil Turhan, Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler'in emri ve üssü olan Tuğgeneral Mehmet Patrigöç'ün bilgisi dahilinde mesajları çektiğini söyledi. Suçlamaları kabul etmeyen Turhan, aldığı emirler doğrultusunda yayınladığı 5 mesaj dışında, darbe girişiminde bulunmadığını ve kesinlikle silah kullanmadığını, FETÖ üyesi olmadığını belirtti.

15 Temmuz darbe girişimi gecesi eski Genelkurmay Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse'yi aradığını itiraf eden sanık Turhan, "Muharrem Köse'yi çağırmam istendiği için aradım. Ancak, 'darbe oldu sen de Adli Müşavir oldun' şeklinde bir konuşmam olmamıştır" dedi.

Sanık Turhan, Ali Yazıcı'nın Cumhurbaşkanlığı başyaverliğine atandığında Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Akar'ın olduğunu ve Yazıcı'nın Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'na komutan olarak atanması beklenirken, Akar'ın tavsiyesiyle Başyaver olarak atandığını söyledi.

Turhan, mahkeme başkanın "Bu darbeyi kim yaptı, sizin görgünüze göre hangi isimler vardı?" sorusuna, "Bir darbe girişimi oldu. Ama bu darbe girişimini tamamen FETÖ'cüler yapmıştır diyemem. Çünkü TSK içerisinde farklı ekipler vardır. Bu ekipler içinde muhafazakar yönü ağır basan bir ekip var. Bu ekip genelde FETÖ'cü olarak anılır" diye cevapladı.

TSK mesaj sisteminden gönderilen sıkıyönetim belgesinde imzası olan sanık eski Genelkurmay Başkanlığı General/Amiral Şube Müdürü Kurmay Albay Cemil Turhan, savunmasında daha önce emniyette verdiği ifadeyi kabul etmediğini söyledi.

Turhan, 2014'te başladığı şube müdürlüğü görevinin, bir kurmay albayın atanabileceği en kritik görevlerden birisi olduğunu ifade ederek, en ufak şaibe bulunan birinin bu görevde kalmasının mümkün olmadığını savundu.

Hakkında her türlü araştırmanın yapıldığını, FETÖ'ye yönelik en ufak olumsuz kanaat olmadığını iddia eden Turhan, paralel devlet yapılanmasına yönelik hassasiyetin had safhada olduğu 17-25 Aralık sürecinden sonra göreve geldiğini anlattı.

Turhan, göreve geldikten sonra Yüksek Askeri Şura'nın (YAŞ) hazırlık ve icrasında, 2016'da ise hazırlık aşamasında bulunduğunu belirterek, bu süreçte biriminden herhangi bir bilgi kaçağı olmadığını iddia etti.

Prova günü 15 Temmuz

15 Temmuz'un normal bir mesai gününden farklı olmadığını savunan Turhan, YAŞ öncesi Personel Plan Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral Mehmet Partigöç ve Personel Başkanı Korgeneral İlhan Talu'nun emirleriyle 15 Temmuz'da daire başkanı, 16 Temmuz'da da personel başkanı ile prova planladığını anlattı.

Turhan, 12 veya 13 Temmuz'da Astsubay Hüseyin Ömür ve Kenan Şimşek'i çağırarak Şura'nın yaklaştığını, mesai saatlerinin uzayacağını, mesaj problemi yaşamak istemediğini ve mesaj çekmeyi öğrenmeleri yönünde emir verdiğini belirtti. Turhan, şube müdürünün mesaj çekme gibi bir işinin olmadığını söyledi.

15 Temmuz'da da Partigöç ve Talu ile yaptığı görüşmelerin günlük mesainin gerektirdiği görüşmeler olduğunu iddia eden Turhan, saatini tam hatırlamamakla birlikte 20.00 civarında Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler'in emir subayı Binbaşı Mehmet Akkurt'un, bir CD getirerek, ikinci başkanın emri doğrultusunda mesaj çekilmesini istediğini söyleyip gittiğini bildirdi. Turhan, şöyle konuştu:

"O esnada İlhan Paşa komuta katına gidip gelmekteydi. Ben, her gün olduğu gibi İlhan Paşa'nın komuta katına gidiş gelişlerini takip ediyordum. CD'ye bakma imkanım olmadı. Daire başkanını aradım, Tuğgeneral Mehmet Partigöç'e durumu izah ettim. O da 5-10 dakika sonra dönerek, 'komutanın emrini yerine getirin' dedi. Ben'de CD'yi Binbaşı Mustafa Duygulu'ya vererek içindeki mesajların çekilmesini emrettim."

Turhan, bu sırada YAŞ provası için 20.10 civarında hazır olunduğu haberi geldiğini, bunun üzerine Çakmak Salonu'na girdiğini, emir verip çıktığını ve ardından 20.10 civarı tekrar girdiğini dile getirerek, kim olduğunu hatırlamadığı birinin "Daire başkanı bahçeye 3-4 kişi istiyor" demesi üzerine kapıya yakın personele bahçeye gitmeleri emri verdiğini ve peşlerinden gittiğini dile getirdi.

Bahçede Partigöç'ü gördüğünü, onun da güvenlik problemi olduğunu belirtip, YAŞ provasının yapılamayacağını, personeli de yanına göndermesini istediğini anlatan Turhan, toplantıyı sonlandırdığını bildirdi.

Daha sonra şubeye geçtiğini iddia eden Turhan, "Bu olaylar yaşandığı sırada İlhan Paşa komuta katından, Genelkurmay Başkanının yanından geldi, bana 'Cemil, kuvvet komutanı Kara Havacılığa gitmiş, tutuklamalar başlıyor' dedi." diye konuştu. Turhan, yaşananların daha önce bir subayın emniyette verdiği bir ifade üzerine FETÖ ve İzmir'de yürütülün bir soruşturmaya yönelik gerçekleştirildiğini düşündüğünü öne sürdü.

Turhan, 21.20 civarında Partigöç'ün odasındayken bir gürültü duyduğunu ve bunun üzerine komuta katına açılan kapıya geldiğinde özel kuvvetler mensuplarını gördüğünü belirterek, onların da yere yatmasını istediğini bildirdi.

Albay tanıdık çıkmış

Dizlerinin üzerine çöktüğü sırada akademiden tanıdığı Albay Fırat Alakuş'u gördüğünü, onun da müdahale ederek kelepçelenmesini engellediğini dile getiren Turhan, şunları söyledi:

"'Sizi 2. Başkan mı çağırdı?' diye sordum. Fırat Albay da eliyle iki işareti yaparak onayladı. O ana kadar güvenlikle alakalı konularla meşgul olunması nedeniyle özel kuvvetlerin gelişini, şu şekilde yorumladım. Çünkü normal bir durum değil, özel kuvvetler geliyor ve herkesi yere yatırıyor. Karargahta güvenlik problemi olduğu, teröristlerin karargah içine kadar sızmış olabileceği, ikinci başkanın özel kuvvetleri çağırarak tanınmayan herkesi yere yatırarak enterne ettikleri, akabinde kimliği anlaşılınca serbest bırakıldığı şeklinde bir düşünceye kapıldım."

Şubesindeki birkaç subayın da serbest kalmasını sağladığını anlatan Turhan, personele dışarı çıkmama emri verdiğini de anlattı.

"Bir kısım personelin de mesaj çekme maksadıyla şube dışında olduğu aklıma gelince gayri ihtiyarı 'muhabere merkezi' dedim." şeklinde konuşan Turhan, özel kuvvetlerin de kendilerini buraya götürmesini isteyince, bir tehditle karşılaşma ihtimaline karşı tabancasını yanına aldığını söyledi.

Muhabere merkezine özel kuvvetler personeliyle girdiğini anlatan Turhan, kendi personelinin orada olmadığını görünce mesajların daire başkanlığının bir alanından çekilebileceği düşünceyle oraya yöneldiğini iddia etti.

Turhan, Binbaşı Mustafa Duygulu'nun mesajları yeni çekmeye başladıklarını söylediğini ifade ederek, "Neden muhabere merkezinden çekmediniz? Oradan çekseydiniz." dediğini söyledi.

Muhabere merkezinde personel kalmadığını görünce daire başkanlığından mesaj çekilmeye devam edildiğini dile getiren Turhan, daha sonra karşılaştığı Partigöç ile bahçeye çıktığını anlattı.

Turhan, bahçedeyken Kara Kuvvetleri Komutanlığı konvoyunu gördüğünü, ancak Astsubay Bülent Aydın'ın şehit edildiği ortamda bulunmadığını iddia etti.

Bahçedeki çatışma seslerini duyduğunu, kimin kime niçin ateş ettiğini anlamadığını öne süren Turhan, kendi tabancasıyla tek bir el dahi ateş etmediğini savundu.

"Genelkurmay karargahından yönetilmiyordu"

Turhan, 22.30-23.00 civarında olayların normal olmadığı kanaatine vardığını ve çekilen mesajlardan çıktı istediğini iddia ederek, mesajları okuyunca bunun darbe girişimi olduğunu anladığını söyledi.

"Gözlemlediğim kadarıyla darbe girişimi, Genelkurmay karargahından yönetilmiyordu." diyen Turhan, darbeden önceden haberi olmadığını ve kimseye darbeye yönelik emir vermediğini ileri sürdü.

Turhan, savunmasını şöyle sürdürdü:

"O gece çekilen mesajların hiçbirisinin hiçbir kelimesi tarafımdan yazılmamıştır. Mesajlar benim veya şubemdeki bir başka bilgisayarda hazırlanmamıştır. Atama listeleri tarafımdan hazırlanmadığı gibi hazırlanmasında katkım olmamıştır. Kim tarafından hazırlandığını bilmiyorum. İsmimin, mesajın 'yazan' bölümünde yer almasının, bulunduğum görevden kaynaklandığını değerlendiriyorum. Mesajlarda imzam yoktur. Elektronik imzam da yoktur. TSK'da elektronik imza kullanılmamaktadır. Mesajlarda yazan 'imzaladı' ibaresi bilgisayarda yazılan bir husustur. Mesajlarda, 'kaleme alan' bölümünde şube müdürünün değil, proje subayının adı yer alır. Şube müdürünün ismi yan tarafta parafelerde yer alır. Normalde kaleme alan kişi proje subayıdır. Kaleme alan bölümüne ismimin yazılması, şahsımın olaya dahil edilme gayretinin bir göstergesidir."

Sıkıyönetim direktifinin, hareketin başarıya ulaşmasına katkı sağlayacak bir mesaj olması gerektiğinin herkesçe kabul edilen bir gerçek olduğunu savunan Turhan, 15 Temmuz'da çekilen sıkıyönetim direktifinin bu amaca hizmet etmeyen bir direktif olduğunu iddia etti.

Turhan, şöyle devam etti:

"Sıkıyönetim direktifi, Personel Başkanlığının çekeceği bir mesaj değildir. Harekat Başkanlığı tarafından hazırlanıp çekilmesi gereken bir mesajdır. Direktifin yayınlanma saati dikkate alındığında böylesine bir kapsamlı atama listesinin bulunması normal değildir. Darbenin ilk saatlerinde daha Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı ataması belli değilken, çünkü yayınlanan atama mesajında bu üç kadronun ataması belli değil, daha Genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları belli değilken Halk Bankası Genel Müdürü, MKE Genel Müdürü gibi o saatte yapılmasının anlamı olmayan atamaların yapılmış ve yayımlanmış olması düşündürücüdür."

Direktifin yayınlandığı saat itibarıyla mantıken mutlaka bulunması gereken tek şeyin Ankara ve İstanbul'a takviye birlikler olduğunu iddia eden Turhan, ancak bunun da sıkı yönetim direktifinde bulunmadığını söyledi.

Turhan, imza haneleri itibariyle bakıldığında ise TSK'nın emir komuta zinciri içinde bu harekatı icra ettiği algısının oluşturulması için Yurtta Sulh Konseyi Başkanı olarak Orgeneral Hulusi Akar, müsaade eden kısmındaysa Orgeneral Yaşar Güler'in isminin olması gerektiğini savundu. Cemil Turhan, "Mesajı ben hazırlamış olsam mutlaka bu isimleri yazardım. Bu şahısların darbenin içinde olup olmamasından ziyade, mesajı alan şahısta bırakacağı etki önem arz etmektedir." dedi.

Duruşmaya Turhan'ın çapraz sorgusuyla devam edildi.

Eski Genelkurmay Başkanlığı General-Amiral Şube Müdürü Kurmay Albay Cemil Turhan, sanık avukatlarından Hakan Tunçkol'un "İstihbarattan FETÖ ile ilgili gönderilen yazılarda bugünkü kriterler geliyor muydu? Örneğin, 'Bank Asya'da parası var, NT kırtasiyeye gidiyor, şu yakını başörtülü' gibi" sorusunu şöyle yanıtladı:

"MİT Emniyet raporlarında Bank Asya listesi iki kanaldan geldi. Birincisi İlhan Paşa'ya, diğer kaynaklardan biri tespit etti. İkincisini de İzmir Savcısı Okan Bato verdi. ByLock listesi de aynı şekilde geldi. ByLock listesi haziran ayı sonunda, 'Özel iletişim ağını kullanan TSK personeli' diye geldi. Kimler bu özel irtibat ağını kullanıyor, çizelgemize dahil etmiştik. 'Kızkardeşi başörtülü, şu başörtülü' diye bir bilgi hiç gelmedi. NT'ye gitti diye de bilgi gelmedi. Ama bir ara İkinci Başkana 'Paralel şirketlerde çalışıp sigorta kaydı olup, daha sonra TSK'ya girmiş' diye liste hatırlıyorum."

Aynı avukatın "Özel iletişim ağını kullanan personel listesi kaç kişiydi?" sorusu üzerine Turhan, "Yaklaşık TSK'dan 450-500 kişi diye hatırlıyorum. Bunun içinde iki general de vardı" dedi.

Turhan, 15 Temmuz'da Genelkurmay Başkanlığı karargahındaki özel kuvvetler personelinin başında Albay Fırat Alakuş'un bulunduğunu belirterek, bu personelin Karargaha İkinci Başkan Yaşar Güler'in emriyle çağrıldığını düşündüğünü söyledi.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın, Karargahtan elini kollunu sallayarak Akıncı Üssü'ne gittiğini öne süren Turhan, Akar'ın tavrı nedeniyle de darbenin Akıncı Üssü'nden yönetildiğini anladığını kaydetti.

"Görevdeki bir orgeneralle ilgili MİT'ten 2 yıl üst üste FETÖ'cü ihbarı geldi"

Yüksek Askeri Şurada terfi edecekler hakkında önceden ihbarlar yapıldığını ancak 17-25 Aralık olaylarından sonra terfi edeceklere yönelik listelerin ortaya çıktığını, birbirini saf dışı bırakmak isteyen kişilerin rakiplerini "FETÖ'cü olmakla" itham ettiğini anlatan Turhan, "2015 ve 2016'da MİT tarafından FETÖ'cü olabileceği ifade edilen iki korgeneral ismi geldi, bunlardan biri tutuklu, diğeri terfi ettirilerek orgeneral oldu. Görevdeki bir orgeneralle ilgili MİT'ten 2 yıl üst üste FETÖ'cü ihbarı geldi. TSK'da orgeneral rütbesinde olup da 2 sene üst üste MİT'ten 'FETÖ'cüdür' diye rapor gelen general var. Ama bu kişiye ben kesinlikle FETÖ'cüdür diyemem. Olmadığını komutanlarımız görmüş ki terfi ettirilmiş. TSK'da görev yapıp hakkında MİT'ten ve emniyetten FETÖ'cü olduğu iddiası bulunan personel vardır." dedi.

Kamuoyunda YAŞ'ın TSK'dan ihraç yetkisine sahip gibi yanlış bir algı bulunduğunu ifade eden Turhan, subay ve astsubayların TSK'dan ilişiğinin kesilmesinin Yüksek Disiplin Kurulu yoluyla yapıldığını kaydetti.

"2016 yılı YAŞ'ında FETÖ ile ilgili ciddi kıyım olacağı nedeniyle darbe yapıldığı" iddiasının doğru olmadığını savunan Turhan, TSK'daki terfi ve atama işlemlerine, YAŞ toplantısının işleyişine ilişkin ayrıntılı bilgi verdi.

Sanık Turhan, 15 Temmuz gecesi keskin nişancılara hedef olmamak için odasındaki eğitim kıyafetlerini giydiğini söyledi.

Turhan, "Genelkurmay Başkanı'nın sadece hava sahasını kapatmak, Metin Gürak Paşa'yı Zırhlı Birliklere göndermekle yetinmesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Metin Gürak, Zırhlı Birliklere gidiyor ama kendi birliğinden Mamak'tan zırhlı araçlar, tanklar çıkıyor. Genelkurmay Başkanı, basit bir mesajla bu işi engelleyebilirdi. Kuvvet ve ordu komutanlarına emir vererek bu işi engelleyebilirdi. Bunun bir eksiklik olduğunu, mutlaka ve mutlaka incelenmesi, dava konusu olması gerektiğini düşünüyorum." dedi.

Darbe yapılacağı yönünde mahiyetindeki personele bir duyuruda bulunduğu iddialarını da reddeden Turhan, MEDAS sisteminin şifrelerinin alınması için sistem odasının kapı anahtarının alınması emrinin de TSK'daki hiyerarşiye uygun olduğunu savundu.

Sıkıyönetim direktifi ve mesajlara ilişkin önceki ifadelerindeki beyanları sorulan Turhan, daha önce verdiği ifadeleri kabul etmediğini söyledi. Darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki fotoğrafları gösterilen Turhan, iddianameye de yansıyan fotoğraftaki kişinin kendisi olduğunu kabul etti.

Eski Genelkurmay Hukuk İşleri Müdürü Muharrem Köse ile telefon görüşmesi sorulan Turhan, "Köse'yi o gece aradığım doğrudur. Sadece karargaha davet ettim. Tüm adli müşavirler oradayken biri onun da çağrılmasını istedi, ben de çağırdım. Hiçbir şekilde sıkıyönetim oldu. Adli müşavir oldun gibi bir konuşmamız olmadı. Onun da ben adli müşavirliği kabul ettim gibi bir şeyi olmadı" dedi.

Doğan Öztürk ile görüşmesi sorulan Turhan, bu görüşmelerin ayrıntısını hatırlamadığını, Öztürk'ün devre arkadaşı olduğunu, bu 2 görüşmenin anormal karşılanamayacağını anlattı.

Genelkurmay Personel Plan ve Yönetim Daire Başkanlığında Şube Müdürü Mustafa Barış Avıalan ile aynı dairede şube müdürlüğü görevinde bulunduklarını, suç tarihinde 2 görüşme yaptıklarını, ancak ne konuştuklarını hatırlayamadığını belirten Turhan, "Muhtemelen, olayları anlamaya yönelik, 'Ne oluyor abi' şeklinde bir görüşmedir" diye konuştu.

Sanıklardan Özay Yılmaz'ın da devre arkadaşı olduğunu kaydeden Turhan, "Aradığım saatte Yılmaz, kendisine ateş edildiğini belirtti. Görüntülere bakılırsa özel kuvvetlerin ateş etme anı görülüyor. Tehdit anında aradı" dedi.

Mahkeme başkanının sorusu üzerine, Cumhurbaşkanlığı yaver adayları listesinin kendi birimince hazırlanmadığını anlatan Turhan, şunları söyledi:

"Genelkurmay Başkanının subay, astsubay atama yetkisi yoktur. Subay, astsubay atama yetkisi kuvvet komutanındadır. Genelkurmay karargahına atanan subayı da kuvvet komutanı atar, ama tabii ki askeri nezaket gereği koordineyle. Başyaver, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı gibi görevlerin ataması şöyle olur; kuvvet komutanı 3-4 adayın atamasını teklif eder, getirir, Genelkurmay Başkanına verir. Genelkurmay Başkanımız da adayları Sayın Cumhurbaşkanımıza arzeder, ona göre atama yapılır. Adayların belirlenmesinde, General-Amiral Şubenin hiçbir dahli yoktur. Adaylar Kara Kuvvetleri Komutanlığınca hazırlanır. Fakat biz adaylarla ilgili bilgileri alırız. Başında bulunduğum General-Amiral şubesinin bu konuda bir dahli yoktur. Albay Ali Yazıcı, 2015'te atandı. O dönem Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar'dır. Ali Yazıcı, başyaver adayı değildi. Yazıcı, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı adaylarından biriydi, ikinci sıradaydı. Başyaver adayları ise ayrı 3 kişiydi. O dönemde Orgeneral Necdet Özel, hem başyaver adaylarını, hem de Cumhurbaşkanlığı Muhafız Adayları listesini Cumhurbaşkanımıza teklif ettiler. Cumhurbaşkanımız da, 'Biz üzerinde çalışalım' şeklinde ifade etmiş. Bir süre sonra Necdet Paşa, Başyaver Ali Yazıcı, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı komutanı ise Muhsin Kutsi Barış diye Kara Kuvvetlerine emir verdi."

Cemil Turhan, "Siz Genelkurmaydaydınız, darbe girişimine kimler karıştı?" sorusuna, "Bu darbeyi kim yaptı sorusunun cevabı şahsi kanaatime göre şöyle; bir darbe girişimi oldu. Bu darbe girişimini ben içinde de FETÖ olan, TSK içinde ciddi ekipler arası husumetten kaynaklanan belli gruplar var, bir ekiple beraber, içinde de FETÖ olan bir grubun yaptığını düşünüyorum. Tamamen FETÖ'cüler yapmıştır diyemem. İçinde FETÖ'nün de olduğu grup yapmıştır" karşılığını verdi.

Turhan, "Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?" sorusu üzerine, "Ben Erzurumluyum. Annem babam hacı, annem başörtülü. 28 Şubat gibi bir süreçten geçtik. Ben muhafazakar bir insanım. Kendimi bu şekilde tabir ediyorum. TSK'daki muhafazakarlar 28 Şubat sürecinden sonra kendilerini hiçbir şekilde ortaya çıkarmadılar. Ben de bunlardan biriyim" diye konuştu.

"CD'lere bakma fırsatım olmadı"

Turhan'ın avukatı Özay Arıkan, bir kurmay albayın yapabileceği en güzide görevlerden birini yürüten müvekkilinin, bu kritik görev nedeniyle sanıklar arasında yer aldığını öne sürdü.

Müvekkilinin 15 Temmuz mağdurlarından olduğunu iddia eden Arıkan, Turhan'ın, hiçbir cebir ve şiddet eyleminde bulunmadığını, kimseye darbeye yönelik emir vermediğini, kimseden de emir almadığını savundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın, "Darbe mesajlarının bulunduğu CD'lerin Mehmet Akkurt tarafından getirildiğini söylüyorsunuz. Bu CD'lerin içeriğine bakma ihtiyacı hissetmediniz mi?" sorusu üzerine Cemil Turhan, yoğunluktan dolayı CD'lere bakma fırsatı bulamadığını söyledi. Turhan, "Bilgisayarım savcının elinde. Bilgisayarımdan bu anlaşılacaktır, bakmadım. Keşke baksaydım" dedi.

"Aklıma gelmedi"

"Bu CD'nin içeriğini saat 23.30'da öğrendiğinizi söylüyorsunuz. Ondan sonra bu mesajların gerçek dışı olduğu yönünde neden yeni mesajlar çekmediniz?" sorusu üzerine Turhan, "Aklıma gelmedi" dedi.

"Sizin anlatımınıza göre bu CD Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler'in talimatıyla geldi. Özel Kuvvetler personelinin de Yaşar Paşa'nın emriyle geldiğini düşündüğünüz için müdahale etmediğinizi söylediniz. Fakat gelen personel ilk Yaşar Paşa'yı derdest ediyor ve o gece orada en kötü muameleyi gören kişi Yaşar Paşa. Yaşar Paşa'yı derdest eden bu personel sizin talimatınıza neden uyuyor, bunu nasıl açıklıyorsunuz?" sorusuna karşılık Turhan, "Hiçbir bağlantımız yok. Ben bunu Yaşar Paşa organize etti demiyorum. Mehmet Akkurt, Yaşar Paşa'yı derdest etmiş gibi görülebilir ama nizamiyeden çıkarıp nereye götürecekti? Akkurt, Yaşar Paşa'ya oğlundan daha yakındır." dedi. Bunun üzerine avukat, "Kurtarma niyeti olan neden kötü muamele yapsın? O gece oğlundan daha yakın kişilerin ihanetini gördü bu ülke" diye konuştu.

"Kurmay albay olmanıza rağmen sizin adınız olan bir talimatın gereğini daha üst rütbeliler yerine getiriyor. Örgüt içinde ne tür bir pozisyonunuz var" diye sorulan Turhan, "Örgütle herhangi bir bağım, iltisakım yoktur. General-Amiral Şube Müdürlüğü etkili bir makamdır. Terfi edemeyen herkes bu makamı suçlu görür. Terfi edemeyen kişi bunu personelcilerden bilir. Terfi etmeyen general ve albayların intikamı diyorum, evet. Şunun araştırılmasını istiyorum, 2016'da terfi eden kurmay albaylar var. 2016'da Kara Kuvvetlerinden terfi eden edenler, rüyasında görse buna inanmazlardı. Diyorlar ya kimin işine yaradıysa o yaptı. 2016'da terfi edenleri herkes biliyor. Darbe olmasaydı terfi edecek listeyle, darbe olunca terfi eden liste çok farklıydı. Bu terfileri kim yapmıştır? Bu listeyi hükümet yaptırmış diye akla gelebilir. Ben o isimleri de tanıdığım için muhafazakar bir hükümetin o listeyi terfi ettireceğine inanmıyorum." dedi

"Bülent Aydın'ı kimin şehit ettiğini öğrenmek istiyoruz. Bu konuda gördüklerinizi söyler misiniz?" diye sorulan Turhan, "Yemin ederek söylüyorum, kamera kayıtlarına bakarsanız, ben Bülent Aydın'ın şehit edildiği olayda iç bahçedeydim ve orada sadece çatışma seslerini duydum. Aydın'ın şehit edildiğini inanın bilmiyorum. Görmedim. Naaşını da görmedim. Olaydan çok uzağım." dedi.

"İddianamede, Genelkurmay Başkanlığında güvenlik kamerası görüntülerin tutulduğu belleklerin tanklar tarafından ezildiği anda sizin refakat ettiğiniz yazıyor. Görüntü var, bu konuda beyanınız nedir?" sorusu üzerine Turhan, bu olaya refakat etmediğini söyledi. Turhan, görüntünün hatırlatılması üzerine "Oradan geçmiş olabilirim ama refakat etmedim" dedi.

"Ben ne yapabilirim?"

Cemil Turhan, "Saat 23.30'da darbe olduğunu öğrendiniz. Bu saatten sonra birçok sivil şehit edildi. Siz TSK mensubu bir subay olarak bu eylemleri engellemek için neden hiçbir şey yapmadınız?" denilmesi üzerine, "Karargahta o gece yaşanan karargahın emniyetini alma olayıdır. Karargah emniyete alınmıştır. Şayet karargah emniyete alınmamış olsaydı, çok daha fazla insan şehit olabilirdi." dedi.

"Karargahın emniyetini darbecilere karşı neden almadınız da vatandaşlar gelince emniyet alıyorsunuz?" sorusuna karşılık Turhan, "Ben ne yapabilirim? Orada benim yapabileceğim hiçbir şey yok. Ben kıta komutanı değilim. Benim yapabileceğim şey sınırlıdır. Aynı üzüntüyü ben de hissediyorum." diye konuştu. Turhan, soru üzerine eski Harekat Plan Daire Başkanı Tümgeneral Baki Kavun'u elleri bağlı halde gördüğünü söyledi.

"FETÖ ile mücadele kapsamında Genelkurmay Başkanlığına birtakım listeler geldiğini söylediniz. Bu listelere göre birtakım veriler hazırlıyorsunuz. Kimlerden isim listesi geldiğini söyler misiniz?" sorusuna karşılık Cemil Turhan, "Bu konu TSK'da FETÖ ile mücadeleyi zora sokan hususlardan biriydi. Çeşitli listeler geliyordu, bunlar komutanlara bir kanaldan ulaşıyordu, geliyordu. Bu listelerin kimlerden geldiğini biz bilmiyoruz. Bazen siyasilerden bir liste geliyordu, yazılan isimlerden kimin hazırladığını tahmin ediyorduk ama bilmiyorduk" dedi.

"Siyasilerden isim verebilir misiniz? Mesela 15 Temmuz günü 14.00-14.30 arası AK Parti milletvekili Şirin Ünal'ın Genelkurmay Karargahında olduğu söyleniyor" denilmesi üzerine Turhan, şunları kaydetti:

"Şirin Ünal, Sayın Cumhurbaşkanına TSK ile ilgili bilgileri ileten şahıslardan biri olarak değerlendirildiğinden İlhan Talu Korgeneral, Genelkurmay Başkanımızın emriyle kendisiyle görüştü. Telefonla da görüştüler, yüz yüze de. Daha önce Genelkurmay karargahına da geldi. Hatta şöyle bir olay olmuştu, Şirin Paşa telefon açtı İlhan Paşa'ya, 'Bana şuraya gireceklerin listesini gönder' dedi. Şuraya gireceklerin listesini hiyerarşi dışında birine vermemiz mümkün değil. Normalde veremeyiz ama İlhan Paşa bu talebi İkinci Başkana iletti. İkinci başkanımız da şu emri vermiş İlhan Paşa'ya, 'Şirin Paşa havacı, havacı generalleri ve kurmayları verin' demiş. Biz de havacı general ve kurmayların listesini zarfa koyduk ve Meclise gönderdik. Şirin Paşa, alınca İlhan Paşa'yı arayıp 'Sizden tüm hepsini istedim. Neden sadece havacıları gönderdiniz?' demiş. İlhan Paşa da nezaketen 'Verebileceklerim bu kadar' demiştir. Bunun zaten bir husumet oluşturduğunu biz hissetmiştik. İlhan Paşa ile ilgili hiçbir yerde, ne MİT'te, ne emniyette FETÖ iddiası olmamasına rağmen Şirin Paşa'nın vermiş olduğu listede İlhan Paşa'nın karşısında FETÖ yazılıydı. Daha sonra bu liste bana geldiğinde FETÖ yazısının üstü çapraz şekilde çizilmişti. Ben şunu talep ediyorum, o çizgiyi kim atmıştır, araştırılmasını istiyorum. O çizgiyi ben İlhan Paşa'ya sorduğumda, İkinci Başkan şunu demiş, 'Bunlar iyice abarttı kardeşim, bunlar bunlar olmaz diye üzerlerini çizmiş. Eğer kriminal incelemeye giderse... Yaşar Paşa çizdi diye İlhan Paşa bana söyledi."

TSK'da FETÖ iddiaları muhafazakar insanlara yapışmıştır. Özellikle kumpas davalarında mağdur olan komutanlar, 2011'den sonra terfi eden herkesi o dönem AK Parti'ci, sonra da FETÖ'cü olarak yaftaladı. 2014 yılında bu birimde göreve başladım. Zaman zaman bu tür listelerin dolaştığını duydum. Benim şubeme önceleri çok gelmezdi ancak yazışma görevi bize verilince daha çok gelmeye başladı. Gördüğüm listeler de oldu, hatta kuvvet komutanlarının isminin olduğu listeler de gördüm. Mesela Abidin Ünal Orgeneral'in FETÖ'cü diye yazılı olduğu liste gördüm. Salih Zeki Çolak Orgeneral için Şirin Ünal FETÖ'cü değil ama FETÖ'nün güdümünde, FETÖ'ye yakın notuyla liste vermiştir. Hulusi Paşa için zaman zaman FETÖ'cü dendiğini duydum ama listede görmedim. Dolayısıyla birçok insan için listelerde FETÖ'cü denmiştir. Zaten çok listenin olması da inandırıcılığını azaltmıştır."

Turhan, 15 Temmuz'da sözde atama listesinde Akın Öztürk'ü ikinci başkan olarak gördüğünü söyledi. Turhan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'a yakın kişilerin MİT ve emniyetten defalarca sorularak göreve başlatıldığını söyledi.

Turhan, "Hulusi Paşa'nın çaycısından garsonuna, emir subayından korumasına, özel kalem müdüründen danışmanına kadar ekibinden hepsini 2016 nisanında MİT ve emniyete sorduk, gelen cevaplara göre hakkında iddia olan kişilerin (başka yere) atamasını yaptırdım. Hakan Öcal ve Orhan Yıkılkan ile ilgili özel işlem yapıldı" dedi.

Cemil Turhan'ın çapraz sorgusunun ardından mahkeme başkanı, yarın devam etmek üzere duruşmayı bitirdi.

24.05.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR

 Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsü'nde görülen duruşmaya sanıklar, taraf avukatları, müştekiler ve sanık yakınları katıldı.

KARA KUVVETLERİ İMAMI ALBAY BİLAL AKYÜZ

Celsesinin sabahki bölümünde, sanık Bilal Akyüz'ün çapraz sorgusu yapıldı.

İddianamede hakkındaki suçlamaların tümünü reddeden Akyüz, 15 Temmuz'da Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) Harekat Merkezinden gelen sözlü bir emirle "icra edilecek terörle mücadele tatbikatının KKK karargahından desteklenmesi amacıyla irtibat subayı" olarak görevlendirildiğini, verilen görev gereği Akıncı Üssü'ne ön hazırlık ve bilgi edinmek için gittiğini savundu.

Sanık Akyüz, Akıncı Üssü'nde 143'üncü Filoya gittiğini, terörle mücadele tatbikatında ne yapması gerektiğini sorduğunu, ilerleyen saatlerde olayların gidişatı değişince bir odaya geçtiğini, sadece birkaç telefon görüşmesi yaptığını, sabah saatlerine kadar olayların yatışmasını beklediğini, bu süreçte hiçbir sevk ve idare yapmadığını, emir vermediğini, kendi isteğiyle de polise temsil olduğunu öne sürdü.

Basında "örgüt temsilcisi itiraf, ikrar etti" şeklinde yer aldığını, "Kara Kuvvetleri imamı" olarak lanse edildiğini ve bu haberlerin ardından hakkındaki suçlamaların arttığını ileri süren Akyüz, "terörle mücadele harekatında görevlendirildim" şeklinde ifade vermesine rağmen "suçunu ikrar etti" şeklinde haberlere konu edildiğini savundu.

Sözlü görevlendirmelerin yapılmasının normal olduğunu, vardiya sistemiyle çalışıldığı için kendisini telefonla arayarak, sözlü görev emrini açıklayan kişiyi de tanımadığını belirten Akyüz, "İddianame geneliyle incelendiğinde şahsıma yönelik suçlamaların büyük bölümü kim, nerede, ne zaman ne yapmıştır sorularına cevap verecek somut deliller yoktur. Hakkımda soyut ve genel değerlendirmelerle suç isnat ediliyor." dedi.

Silahlı terör örgütü yöneticiliği ve Yurtta Sulh Konseyi üyeliği suçlamalarına ilişkin de hakkında somut delil, belge ve bilgi bulunmadığını öne süren Akyüz, şu savunmayı yaptı:

"Kara Kuvvetleri imamlığı iddiaları da gerçekten hiçbir alakam olmayan hususlar. Bana komplo, kumpas kurulduğunu düşünüyorum. İddia edilen toplantıya ilişkin benim hiçbir alakam yoktur. Toplantıya katıldığıma ilişkin somut delil yoktur ama ben nasıl oluyorsa gitmişim. Batıkent'te bir evden bahsedilmektedir, adresini bilmiyorum ve bunu kabul etmiyorum. Kendilerini kurtarmak için bu iddiaları dile getiren personelin bana iftira attığını düşünüyorum."

Yurtta Sulh Konseyinde yer aldığı belirtilen 38 kişiden sadece 5'ini tanıdığını, diğer 33 kişiyle hiçbir zaman bir araya dahi gelmediğini iddia eden Akyüz, darbe gibi büyük bir eylem için bu kişilerle 2016 yılında birçok kez görüşmesi gerektiğini ancak iddianamede bu kişilerle görüştüğüne dair hiçbir somut delil bulunmadığını öne sürdü.

(Akyüz'ün tanıdığı kişilerin darbe girişimi öncesinde Ankara Çayyolu'ndaki üç katlı villada Adil Öksüz ile planlama yapan darbeciler olduğu ortaya çıkmıştı.)

Akyüz, şöyle devam etti:

"Terör örgütü yöneticisi isem örgütün kullandığı iletişim vasıtasını kullanmak gerekir. Bende bu da yok. Bu terör örgütünün şirket, okul ya da irtibatlı kurumlarıyla alakam olduğuna dair en ufak bir delil de yok. Bir gecelik telefon görüşmeleriyle büyük bir silahlı terör örgütünün yöneticiliğini yaptığımı iddia etmek, yüksek seviyede bir iddia. Ben şu an Murat Karayılan'dan daha cani bir konumda, bir yönetici olarak suçlanıyorum. Düzenli olarak emir talimat alan, iletişim içinde olduğum, yönettiğim birileri olmalı ama bu da yok."

Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki çalışma saatlerinin incelenmesini talep eden sanık Akyüz, günlük 12-16 saat arasında değişen bir çalışma temposu olduğunu, bu kadar yoğun çalışırken bir de silahlı terör örgütü yöneticiliği yapmasının akla ve mantığa uygun olmadığını savundu.

"Şapka" kod adlı gizli tanık ve sanık Murat Yanık'ın ifadelerinden yola çıkılarak hakkında suç isnat edildiğini belirten Akyüz, basında çıkan haberlerin ardından, kendilerini kurtarmak isteyen bu kişilerin iftirasına maruz kaldığını, bu kişilerden şikayetçi olduğunu söyledi.

"(Hiç canlı olmayacak. Belki de Başbakan da) notu da benim değil"

Sanık Akyüz, Akıncı Üssünde park edilmiş aracında ele geçtiği iddia edilen, el yazısıyla kaleme alınmış "İl-ilçe belediye başkanı... Hiç canlı olmayacak. Belki de Başbakan da" şeklindeki notun da kendisine ait olmadığını öne sürerek, aracının yerini kendisinin savcılığa bildirdiğini, aracına arama yapılırken kendisinin de yer alması gerektiğini kaydetti.

Polatlı Cumhuriyet Başsavcılığına Eylül 2016'de yazı örneği verdiğini, bir ay sonra tekrar yazı örneği verdiğini ve son olarak 30 Aralık 2016 tarihinde üçüncü kez yazı örneğinin istendiğini ve bu defa aracından çıktığı iddia edilen notu tekrar elle yazmasının istendiğini ifade eden Akyüz, "Ben itiraz ettim, bana düzenlenmiş kumpas olduğunu düşündüm. İkinci verdiğim örnekten sonra 'bu senin yazın' denildi. Aracımda çıktığı iddia edilen notu benim yazmam mümkün değil. Polatlı Cumhuriyet savcısı ifademi alırken, 'benim tahmin ettiğim şeyler hiçbir zaman yanlış çıkmadı, sen de göreceksin' dedi ve her şeyi benim üzerime yıktı." diye konuştu.

Sanık Akyüz, çapraz sorgusunda bir soru üzerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın televizyondaki açıklamasından sonra darbe teşebbüsünden haberdar olduğunu, Akıncı Üssünden çıkmaya çalıştığını ancak nizamiyeden çıkamadığı için bir odada sabaha kadar beklediğini iddia etti.

Sanıklardan eski Yüksek Askeri Şura üyesi Akın Öztürk'ü, 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü'nde gördüğünü belirten Akyüz, "Akın Paşa'yı ifadesinde anlattığı şekilde gördüm. 'Darbe yapalım, darbeye devam edelim' şeklinden ziyade, yatıştırıcı, Genelkurmay Başkanımızın aracılığını yapan bir personel olarak gördüm." dedi.

"Darbeyi kimin yaptığını bilmiyorum"

Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in "Sen darbeyi kimin yaptığını düşünüyorsun?" sorusuna Sanık Akyüz, "Ben kimin organize ettiğini, yaptığını bilmiyorum." şeklinde yanıt verdi.

Hakim Dik'in, Kuleli Askeri Lisesinde okurken soruşturma gördüğünü hatırlatması üzerine de Akyüz, "Ben mutaassıp bir aileden geliyorum, o dönem ben namaz kılan, oruç tutan bir çocuktum, bunun için üzerime gelindi. Ondan sonra benim okuldan atılma kararım alındı. İbrahim Tülü Paşa benim masum olduğuma kanaat olarak inandı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı bir rapor hazırlayarak suçsuzluğum, bu örgütle ilişkim olmadığı anlaşılarak okuluma devam ettim. Namaz kıldığım, oruç tuttuğum için suçlandım, soruşturma geçirdim, suçsuz bulunarak aynen okuluma devam ettim." diye konuştu.

Sanık avukatı ve şehit yakınları arasında tartışma

Sanık Bilal Akyüz'ün müdafi avukatı Günay Kodaz, müvekkilini savunurken bazı müşteki, şehit yakını ve gazilerin tepki gösterdiğini, hakaret içeren kelimeler kullandıklarını, 3 gündür devam eden duruşmalarda mesleklerinin gereği olarak yer alan sanık avukatlarına hakaret edildiğini belirterek, "Bizler görevimizin gereğini yapıyoruz. Kanun gereği sanıklara baro tarafından atanan avukatım ve sanık Akyüz'ün avukatlığı için ücretimi Adalet Bakanlığından alıyorum. Bizlere hakaret edilmesini kabul edemem. Mahkeme Başkanı olarak da siz bu hakaretlere sessiz kalıyorsunuz." dedi.

Avukat Kodaz'ın sözleri üzerine salonda bulunan müşteki, şehit yakını ve gaziler bağırarak tepkilerini dile getirdi. Kodaz da bunun üzerine kendisine hakaret eden kişiler salondan çıkarılıp, mahkeme tarafından haklarında resen işlem yapılmaması halinde salonu terk edeceğini söyledi.

Mahkeme Başkanı Dik, bazı müşteki, şehit yakını ve gazileri salondan çıkarttı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın da duruşma salonunda gerilim yaşanmaması için şehit yakınlarına ve gazilere saygı gösterilmesini rica ederek, meslektaşı Kodaz'ın tavrını eleştirdi.

Avukat Muammer Cemaloğlu da sanık Akyüz'e cezaevinde kapı kilitlerinin resmini çizip çizmediğini ve kız kardeşiyle görüşmesindeki ifadelerini sordu. Sanık Akyüz, kız kardeşiyle görüşmesinde kendisi için Fetih suresinin okumasını istediğini, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ile ilgili bir ifade kullanmadığını savundu.

Kuleli'de geçirdiği soruşturma

Sanık Akyüz, Kuleli Askeri Lisesinde okuduğu dönemde geçirdiği soruşturmaya ilişkin soru üzerine "30 yıl öncesinden bahsediyoruz. Okulda görev yapmış bazı emekli subayların yaptığı farklı işlemler konu ediliyor. Küçücük çocuklara yapılan işkenceler var, işkenceler altında söyletilmiş şeyler var. Ben o dönem namaz kıldığım, oruç tuttuğum için soruşturuldum. 13-14 yaşındaki çocuklar uykusuz bırakılıyor, sövüyorlar, dövüyorlar sonra 'konuş' diyorlar ve birbiri hakkında iddialarda bulunuyorlar." şeklinde kendisini savundu.

FETÖ'nün evlerine gittiği, bu evlerde Fetullah Gülen'in CD'lerini izlediği iddialarının hatırlatılması üzerine de Akyüz, bu iddiaların tümünün gerçek dışı olduğunu, gazetelerde yer alan haberlerin kendisine suç olarak yöneltildiğini iddia etti.

TUĞGENERAL ERHAN CAHA

Duruşmada, sanıklardan eski Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) Harekat Başkanlığı Kuvvet Geliştirme ve Teşkilat Daire Başkanı Tuğgeneral Erhan Caha, savunmasını yaptı.

Şehit ailelerine başsağlığı dileyerek savunmasına başlayan Caha, "Silahlı kuvvetlerin, devletin ekmeğini yiyen insanların vatandaşın üzerine ateş etmesini kabul etmek mümkün değil. Samimi bir şekilde başsağlığı diliyorum. Allah geride kalanlara sabır, uzun ömür versin, böyle bir acıyı bir daha bu topluma yaşatmasın." dedi.

Hakkındaki suçlamaları kabul etmeyen ve "kesinlikle suçsuz olduğu"nu öne süren Caha, bu nedenle darbe girişiminin ardından Yenimahalle polis karakoluna gittiğini ve burada gözaltına alındığını anlattı.

Yaşamı boyunca her zaman demokrasiden yana olduğunu, darbe teşebbüsünü şiddetle kınadığını dile getiren Caha, "Benim TBMM'ye bomba atan bir ekiple birlikte olmam, birlikte hareket etmem asla söz konusu olamaz. Demokrasiye sonuna kadar bağlı olan birisiyim. Her zaman mensubu olmaktan onur ve şeref duyduğum TSK'nın bir subayı olarak vatan savunması ve sevgisinden başka bir gayemin olması söz konusu değil. Tek hedefim devletime, milletime yararlı bir fert olarak şerefli ordumuzda görev yapmak ve milletimize hizmet etmek olmuştur. İddianamede belirtilen hiçbir sıfatı kabul etmiyorum." ifadelerini kullandı.

Mesleki geçmişini anlatan Caha, 24 yıllık meslek hayatının 5 buçuk yılının iç güvenlik harekat bölgelerinde geçtiğini ifade etti. Caha, 2014 YAŞ kararlarıyla tuğgeneral rütbesine terfi ederek, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Başkanlığı Kuvvet Geliştirme ve Teşkilat Daire başkanlığına atandığını anlatan Caha, bu göreve, o dönem Kara Kuvvetleri Komutanı olan Orgeneral Hulusi Akar tarafından getirildiğini, kendisinin de Akar'a layık olmak için iki yıl boyunca ailesine zaman ayırmadan büyük bir özveriyle çalıştığını, bu durumdan hiçbir zaman da pişman olmadığını söyledi.

İddianamede yer alan, Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğu ve darbe planı ile organizasyonların yapıldığı toplantılara aktif olarak katıldığı yönündeki iddianın gerçek dışı olduğunu öne süren Caha, şöyle devam etti:

"Darbe planı ve organizasyonunun yapıldığı iddia edilen hiçbir toplantıya katılmadım. 11 Temmuz 2016'da toplantı yapıldığı ve bu toplantıya katıldığım iddiası külliyen yalandır. Ne bu tarihte Altınpark civarında bir evde yapıldığı iddia edilen toplantıya, ne de iddianamede belirtilen diğer tarih ve yerlerdeki toplantılara katıldım. İsimleri iddianamede geçen, geçmeyen hiçbir kimseyle darbe planı ve organizasyonun yapıldığı hiçbir toplantıya katılmadığım gibi bu tür eylem içinde olan herhangi bir kimseyle de doğrudan veya dolaylı görüşmüşlüğüm yoktur. 1-10 Temmuz 2016 tarihlerinde İzmir'de Özdere Askeri Kampı'nda tatildeydim. Kayıtlar incelendiğinde kampta olduğum, 11 Temmuz'da mesaiye başladığım, saat 18.00'de mesaide olduğum, 15 Temmuz'a kadar da 07.45-21.30 saatlerinde mesaiye devam ettiğim görülecektir. Mesai saatlerim kayıt altında. İddianamenin başka bir bölümünde 11 Temmuz 2016'daki toplantıya katılanlar arasında ismimin olmaması, iddia makamının iddiasını kendi içinde çürütüyor. Bu toplantılara katıldığıma dair hiçbir somut delil yoktur. Bu durum dikkate alındığında iddia makamının böyle bir vahim hatayı yapması maddi hatanın ötesinde kasıt olduğunu göstermektedir."

"Hukuki ve ahlaki bulmuyorum"

Caha, "Bu darbe girişimine karar veren, önceden planlayan, çeşitli evlerde veya askeri birliklerde toplantılar yapan grup içinde hiçbir şekilde yer almadığım gibi olay günü önceden yapılan planlamalar doğrultusunda hareket eden biri de değilim. Soyut ve yönlendirme sonucu ismim kasıtlı olarak bu konsey ile ilişkilendirilmiştir. Dosyamın tefrik edilmesini istiyorum. HTS kayıtlarından hareketle hakkımda iddianame hazırlanmış. Bunu kabul etmem mümkün değil. Bir konsey oluşturularak, adımın bu listeye eklenmesini hukuki ve ahlaki bulmuyorum." şeklinde savunma yaptı.

15 Temmuz saat 19.58'de, darbe planının İstanbul sorumlularından Muzaffer Düzenli'yi telefonla arayarak darbe saatinin öne çekildiğini bildirdiği yönündeki suçlamayı da kabul etmeyen Erhan Caha, bu kadar erken bir saatte böyle bir görüşmenin yapılmasının, darbe girişimine ilişkin diğer iddianameler ve komutanların ifadeleriyle çeliştiğini öne sürdü.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın derdest edilmesini sağlayan ekibin başındaki Mutlu Serkan Vurdem ile sürekli irtibat halinde olduğu iddiasını da yalanlayan Caha, "İddianamenin 708. sayfasında, eylemin gerçekleştirilmesi için ekip oluşturması konusunda Kara Kuvvetleri Personel Plan Şube Müdürü Albay Mutlu Serkan Vurdem'i görevlendirdiğim iddia ediliyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığı iddianamesinde de Vurdem'in karargahta bulunduğu belirtiliyor. Yani Albay Mutlu Serkan Vurdem, genel sekreteri kaçıran ekibin başında değildir. Olay gecesi ben de Vurdem'i Kara Kuvvetleri Karargahında gördüğümü hatırlıyorum. Benimle aynı mekanda olan biriyle yüz yüze görüşme imkanım varken telefonla sürekli irtibat halinde olmamın bir mantığı bulunmuyor." diye konuştu.

Cuntacılar Ali Kalyoncu, Bilal Akyüz ve Mehmet Partigöç ile irtibatını ise doğrulayan Caha, söz konusu görüşmelerin olayların daha da büyümesini önlemeye yönelik olduğunu ifade ederek, "Bu görüşmeler, yanlışa ortak olunmaması gerektiği, birliklerin çıkartılmaması, halka zarar verilmemesi şeklinde, ana teması bu olan konuşmalardır. Bu yanlışı yapanları yanlıştan döndürmek için Ali Kalyoncu ile de Bilal ile de görüştüm." dedi.

"Personelin ikaz edilmemesini anlamak mümkün değil"

Darbe girişiminin ayrıntılarını samimi şekilde ortaya çıkarmak isteyenlere yardım etmeye hazır olduğuna anlatan Erhan Caha, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İddianamede mağdur ve tanık olarak ifadelerine başvurulan üst düzey komutanların ifadelerinde, bir binbaşının ihbarından sonra saat 16.00 ile 18.00 arasında Genelkurmay Başkanı, İkinci Başkan, MİT müsteşarı ve müsteşar yardımcısının katılımıyla bir dizi toplantılar yapıldığı, bu toplantılar esnasında bir darbe girişiminde bulunulacağı kanaatine varıldığı, buna karşı kısmi bazı tedbirler geliştirildiği ancak bunların örtülü olarak yapıldığı anlaşılmaktadır.

Genelkurmay Başkanı, gelen bilgiyi, daha büyük bir planın parçası olarak mütalaa edip değerlendirmesine rağmen, darbe girişiminde önemli rol oynayan ve Kara Kuvvetleri Komutanlığının en önemli birliklerinden biri durumunda bulunan 28. Mekanize Piyade Tugayı yerine, muharip özelliği olmayan eğitim birliği durumundaki Zırhlı Birlikler Okuluna Korgeneral Metin Gürak'ı göndererek, hiçbir tankın birlik dışına çıkmamasının sağlanması emrini vermesini nasıl yorumlayacağız? Kaldı ki bu birliğin sıralı komutanları Korgeneral Metin İyidil ve Orgeneral Kamil Başoğlu'dur. 28. Mekanize Piyade Tugayı ise buraya gönderilen Gürak'ın ana ast birliklerindendir. Gürak'ın kendi birliğini kontrol altına almasının emredilmesi yerine emir komutası altında olmayan ve muharip özelliği bulunmayan bir okula gönderilmesi anlaşılması mümkün olmayan bir harekat tarzıdır."

Olaylardan habersiz olan personelin ikaz edilmemesini de anlamanın mümkün olmadığını ifade eden Erhan Caha, "Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı'nın ifadesi çok önemli. Aksakallı, 'Kriz anlarında personele birliği terk etmeme emri verilir. Personele bu emir verilseydi darbe açığa çıkardı' demiştir. Hayatını bu mesleğe vermiş insanlar bunu düşünemiyorlar mı? Bu girişim öğrenilir öğrenilmez personel ikaz edilmiş olsaydı bu olayların hiçbiri yaşanmazdı. Ben ve benim gibi olan binlerce personel de bu rezilliği yaşamazdı." dedi.

Sanık Caha savunmasını şöyle tamamladı: "Bu vahim ve menfur darbe teşebbüsü, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve MİT müsteşarının, planı, bilgisi ve kontrolü dahilinde olmuştur. Huzurda gelip tanık sıfatıyla dahi olsa dinlendiklerinde bu durum ortaya çıkacaktır. 15 Temmuz akşamı gelen istihbaratla TSK, sözde darbe kumpası içine itilmiş ve nihayetinde bugün tasfiye aşamasına gelinmiştir. Kimdir bu planın arkasında olanlar? 16 Temmuz'da olayın aslı anlaşıldığında anladım ve gördüm ki TSK bir kumpasa maruz kalmış, ben de kurulan bu kumpasın mağdurlarından biri olmuşum."

Caha, savunmasının sonunda tahliye ve beraat istedi. Savunmasının ardından duruşmaya, Erhan Caha'nın çapraz sorgusuyla devam edildi.

YARBAY ERTUĞRUL TERZİ

Davanın öğleden sonraki kısmında darbe girişimi sırasında 28. Mekanize Tugay Komutanlığında Tabur Komutanı olarak görev yapan eski Kurmay Yarbay Ertuğrul Terzi savunma yaptı. Terzi, iddianamede Yurtta Sulh Konseyi üyesi olmakla suçlandığını anımsatarak, bu suçlamayı reddettiğini belirtti.

Yurtta Sulh Konseyi üyeliğini reddeden Terzi, iddianamedeki suçlamalara dayanak olarak sadece İstanbul'da ifade veren Yarbay Murat Yanık'ın sözlerinin bulunduğunu kaydetti. Kara Harp Okulundan 1998'de mezun olduğunu, 2016 Nisan'ına kadar da hiçbir dönemde Murat Yanık ile tanışmadığını, görüşmediğini ifade eden Terzi, 28. Mekanize Piyade Tugayına Murat Yanık ile aynı dönemde atandıklarını, atandıktan sonra telefonda tanıştıklarını ve Nisan'dan sonra da birkaç kez telefonda görüştüklerini anlattı.

Murat Yanık'ın, "Sivas'ta yıllık izindeyken Yarbay Ertuğrul Terzi beni arayarak tabura katılışımı erken yapmamı söyledi" iddiasını reddeden Terzi, kendisinin 24 Haziran 2016'da yeni görevine başladığını, taburdaki eksiklikleri gördükten sonra da Murat Yanık'ı arayarak bunlardan söz ettiğini, ne kadar çabuk görevine başlarsa kendisi için iyi olacağını söylediğini savundu.

Sanık Terzi, Murat Yanık'ın kendisini izin dönüşü terminalden karşılamasını istediğini, devre arkadaşı ve yeni görevinde de mesai arkadaşı olacağı için bu isteğini kabul ettiğini, Yanık'ı AŞTİ'den aldıktan sonra Altınpark yakınlarında yol üstünde bir yerde bıraktığını ifade ederek, "Murat Yanık ile aramızda amir-memur, ast-üst ilişkimiz yoktur. Onu izinden çağırma yetkisi amirlerine aittir. Murat'ın 'Altınpark yakınlarında bilmediğim bir yere bıraktı' iddiası da kendisiyle çelişen bir ifade. Murat Yanık, sanık Bilal Akyüz ile ilgili ifadesinde bu evin Mamak'ta olduğunu iddia ediyor. Evin sahibi Neşet isimli şahsın ifadesinde ise Keçiören'deki bir adresten bahsediliyor." dedi.

Yanık'ın evde albaylar Orhan Yıkılgan, Bilal Akyüz, Savaş Kabaklı ve Ejder Yıldırım ile general Ali Kalyoncu'nun kendisini beklediğini iddia ettiğini hatırlatan sanık Terzi, "Bu evde toplandığımız iddia edilen Yıkılgan, Akyüz, Kabaklı ve Kalyoncu ile böyle bir evde bulunmadım. Bu ve benzeri hiçbir evde bu ya da başka kişilerle hiçbir toplantıya katılmadım. Yanık'ın 'ben darbe toplantılarına katılmadığım ya da birliğime katılış işlemlerimi yapmadığım için beni İstanbul 2'nci Zırlı Tugayda görevlendirdiler' ifadesi de hepimizin aklıyla dalga geçmektir. Eğer böyle bir darbe planlanmışsa kimsenin birliğine katılış işlemlerine bakılmaz." diye konuştu.

Sanık Terzi, Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin nasıl belirlendiği, kimlerin bu isimleri seçtiği yönünde iddianamede bilgi, belge ve somut delil bulunmadığını savunarak, Cumhuriyet savcılığının da bu tespitlerde bulunamadığını öne sürdü.

Terzi, "Hiçbir kurum dernek, sivil toplum kuruluşu veya bir futbol kulübüne bile üye olmadım, terör örgütü üyeliği suçlamasını kesinlikle reddediyorum. Suçlamalara dayanak olarak tek bir şey var, o da Murat Yanık'ın ifadesidir. Yanık'ın ifadesinde cevaplandırılması gereken birçok konu vardır. Ben konsey üyesiysem, toplantı yaptığımız iddia edilen Ejder Yıldırım ve bizzat Murat Yanık neden konsey üyesi değildir?" ifadesini kullandı.

Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğu iddia edilen 38 kişiden sadece birini tanıdığını, diğerleriyle hiçbir dönem tanışmadığını, görüşmediğini iddia eden Terzi, "Yurtta Sulh Konseyi üyeleriyle ne 15 Temmuz'dan önce ne de 15 Temmuz gecesi herhangi bir temasım olmamıştır. Bu kişilerin rütbe ve makamları incelendiğinde en küçük rütbeye, yarbay rütbesine sahip olarak benim böyle bir konsey üyesi olduğum ne kadar inandırıcı olabilir?" dedi.

Konsey üyelerinin ne zaman toplantılar yaptığı, ne zamandan beri görüştükleri, ilişkilerinin geçmişi konularında iddianamede hiçbir delil bulunmadığını öne süren Terzi, kendisinin Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğunu iddia eden Murat Yanık'ın mahkemede dinlenmesini talep etti.

Sanık Terzi'nin savunmasının ardından Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, Terzi'nin savcılık ve emniyetteki ifadelerini okudu.

Savcılıktaki ifadesinde "Genelkurmay Başkanlığında terör saldırısı olduğu gerekçesiyle desteğe gittiklerini" söylediğini anımsatan Hakim Dik, "Sizin güvenlik göreviniz var mı?" diye sordu. Sanık Terzi, "Taburumun kolluk güçlerini destekleme yetkisi var. Ankara'da 3 ilçede müdahale yetkim var." yanıtını verdi.

15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardından 4 gün yoğun bakımda kaldığını ileri süren Terzi, "Yaşananların darbe olduğunu emniyete gittiğimde polislerden öğrendim." dedi.

Mahkeme Başkanı Dik'in, 15 Temmuz'da "Türkiyem" adlı Whatsapp grubundan "Zırhlı araçların üzerine vatandaşın çıkmasına izin vermeyin. Çıkanı vurun, indirin." mesajı yazıp yazmadığı sorusuna da sanık Terzi, Whatsapp grubunu kendisinin kurduğunu ancak 15 Temmuz günü hiçbir mesaj yazmadığını, sadece yazılanları okuduğunu savundu.

Odasında yapılan aramada Ankara şehir haritası, "Çakırsöğüt 4 tabur, bin asker" ibareli not ve sıkıyönetim atama kararlarının çıktığının belirtilmesi üzerine de Terzi, Çakırsöğüt'e hiç gitmediğini, bölgeyi bilmediğini, yazılı notun kriminal incelemesi yapılarak yazının kendisine ait olup olmadığını tespitini talep etti.

Terzi'nin avukatı da müvekkilinin isnat edilen Yurtta Sulh Konseyi üyeliğine dair somut delil bulunmadığını, müvekkilinin bu suçtan beraatine ve tahliyesine karar verilmesi gerektiğini savundu.

Müşteki avukatlarından Muammer Cemaloğlu da "Zırhlı araçlarla saat kaç gibi Akköprü'ye vardınız? İl Emniyet Müdürlüğüne saldırı olduğunu görmediniz mi? Amacınız polise destek vermekse polise ait merkeze saldırı olduğunu görüp, neden polise destek vermediniz? Jandarma Genel Komutanlığının önünde sivil vatandaşlara saldırı olduğunu görmediniz mi? Emniyet güçlerine neden destek vermediniz?" diye sordu.

Sanık Terzi, bu sorulara, "Gece 12'den sonra Akköprü'ye yaklaştık ama Emniyet Müdürlüğü'nü görmedim. Zırlı araç içinde camlar kapalıydı. Jandarma Genel Komutanlığı önünde de mahşeri bir kalabalık vardı, silah sesleri geliyordu. Elimde silah vardı, bana silahı bırak dediler, silahı aracın üstüne bıraktım ve elimi kaldırdım. Sonra silahımı tekrar aldım ve havaya ateş ettim, halk uzaklaştı." yanıtını verdi.

Terzi, Mahkeme Başkanı Dik'in "Darbeyi davanın bir numaralı sanığı Fetullah Gülen'in yaptığını düşünüyor musunuz?" sorusuna da "Onu bilemiyorum." yanıtını verdi.

Başbakanlık avukatı Süleyman Ayhan'ın, "Emri kimden almıştınız?" sorusuna da Terzi, "Savaş Kavak'tan, telefonla aldım. 'Terör, çatışma var' denildi. Onun için gidiyorduk. Emniyet Müdürlüğünü geçemedik, bu tarafta kaldık." dedi.

Bir keskin nişancı tarafından sürekli bahçenin içine ateş edildiğinin söylendiğini kaydeden Terzi, "Bir keskin nişancı var ve bir şehidimiz var. Halk mı atıyor, terörist mi atıyor? Benim düşüncem terörist." ifadelerini kullandı.

Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, "Halk niye ateş etsin?" sorusunun ardından Terzi, "Şu anda halk diyoruz ama ben oraya vardığımda kimler olduğu belli değil. Bana verilen bir görev, gittiğim göreve uygun bir ortam var. Ne olduğunu bilmiyorsunuz." diye konuştu.

Avukat İbrahim Kayıkçı'nın "16-17 yaşında bir genci vurduğunuz şeklinde bir ifade var. Silah kullandınız mı?" sorusuna, "Hayır, kimseye ateş etmedim." yanıtını veren Terzi, sanıklardan Mustafa Çiçek'in, silahlı kuvvetlerdeki sistemden, "darbe girişimi olduğuna dair bir mesaj alıp almadığı" yönündeki soru üzerine de böyle bir mesajın cep telefonuna gelmediğini söyledi.

Bunun üzerine bir müşteki avukatı, "Sayın Genelkurmay Başkanının yaverinin dahi darbeci olduğu bir ortamda bu sistemi kullananların darbeci olmadığını nereden biliyoruz?" dedi.

Terzi'nin çapraz sorgusunun tamamlanmasının ardından duruşma sona erdi. Davaya yarın sabah devam edilecek.

"Sayın kelimesini geri alıyorum"

Bu arada, çapraz sorgusu sırasında soru soran Başbakanlık avukatı Süleyman Ayhan, sorusuna, "Sayın Terzi" diyerek başladı. Ayhan, hemen ardından, "(Sayın) kelimesini geri alıyorum" dedi.

Davada yarın, olay tarihinde albay rütbesiyle Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli olan Fırat Alakuş'un savunması alınacak. Kalan süreye göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a suikast ekibini yöneten ve olay tarihinde tuğgeneral olan Gökhan Şahin Sönmezateş, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile diğer komutanları Akıncı Üssü'ne götüren helikopterin pilotlarından eski yarbay Halil Gül ile olay tarihinde korgeneral rütbesiyle Genelkurmay Personel Başkanlığı yapan İlhan Talu'nun savunmalarına geçilecek.

25.05.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR

15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili açılan davada savunma yapan eski Kurmay Albay Fırat Alakuş, FETÖ ile ne ilgisi ne de irtibatının mevcut olduğunu öne sürerek, "Ben ve timimin darbeciler tarafından tuzağa düşürüldüğüne inanıyorum" dedi.

ALBAY FIRAT ALAKUŞ

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanık hakkında açılan davanın dördüncü celsesi başladı. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsü'nde görülen duruşmaya sanıklar, taraf avukatları, müştekiler ve sanık yakınları katıldı. Bugünkü celsede ilk savunmayı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın darbe girişimi sonrası verdiği ifadede "ürkütücü" diye nitelendirdiği Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli eski Kurmay Albay Fırat Alakuş yaptı. Görevi boyunca teröristlerle mücadele ettiğini söyleyen Alakuş, "FETÖ ile ne ilgim ne de irtibatım mevcuttur. Menfur darbe girişimi kapsamında kim, kimler, ne zaman, ne şekilde bu darbeyi planladı bilmiyorum. Darbe teşebbüsünde doğrudan ya da dolaylı bir icraatım olmadı. Birliğim Genelkurmay Başkanlığının emniyetini sağlamak için emir komuta içinde görevini icra etmiştir. Ben ve timimin darbeciler tarafından tuzağa düşürüldüğüne inanıyorum. Mağdur olduğumuzu düşünüyorum" iddiasında bulundu.

"Terör saldırısı olacak dendi"

Alakuş, 11 Temmuz 2016 tarihinde Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'nın kendisine görev verdiğini, Aksakallı'nın "TSK komuta kademesine terör saldırısı olacak" dediğini öne sürerek, "Zekai Aksakallı, Özel Kuvvetler Komutanlığı Harekat Eğitim Şube Müdürü Albay Ümit Bak ile görüşüp görevin ayrıntısını öğrenmemi söyledi. Ümit Bak, DEAŞ terör örgütü tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alacak, Merasim Sokak'taki saldırı gibi ses getirici eylemi 15 Temmuz'da yapılacağı yönünden istihbarat alındığını söyledi. Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesinin korunmasını emretti. Komutanların 4. Ana Jet Üssüne tahliye edilmemiz istendi" diye konuştu.

15 Temmuz günü görevlendirilen personele 4. Ana Jet Üs bölgesine gizliliğin ve emniyetin sağlanması için sivil gittiklerini aktaran Alakuş, "Hava kararmaya yakın unsur tamamlanınca ben de 4. Ana Üs Komutanlığına gittim. Akşama doğru askeri hattan Harekat Şube Müdürünü aradım ve görev için hazır olduğumuzu söyledim. O da bana 'Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayındaki komuta henüz hazır değil' dedi. Daha sonra 'Siz süratle hareket edin' emri verildi. Ben hemen Murat Korkmaz'ı da arayarak Genelkurmay Başkanlığının emniyetini almasına yönelik hazırlıkları tamamlayıp süratle Genelkurmay Başkanlığına gelmesi emri verdim. Bana 'Komutanım askerler yeni gelmeye başladı biraz geç gelebiliriz' dedi. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayında bulunan Murat Korkmaz'la görüştükten sonra personellerimle intikal etmeye başladık. Saat 21.21'de Genelkurmay Başkanlığına giriş yaparak Genelkurmay Başkanımızın bulunduğu komuta katına intikal ettik. İlk olarak katın girişinin emniyetini takviye ettik. İntikal sırasında personele bunun artık yakın koruma tatbikatı olmadığını, hassas terör tehdidi olmasına yönelik emniyet aldığımızı personele söyledim. Ancak otobüsün içinde bir kısım personel duymamış olabilir, bu da benim hatamdır. Personele orada emir subayları ve koruma personelleriyle birlikte hareket etme emri verdim. Karargaha girdikten sonra Destek Grup Komutanı Cengiz Albayın yanına gittim. Görevimi kendisine söyledim. Zannediyorum kendisinin bilgisi yoktu" şeklinde konuştu.

"Kaos ortamı vardı"

Yanında gelen personelleri karargahı koruması için dağıttığını anlatan Alakuş şunları kaydetti:

"Ben bu esnada Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın hemen karşısındaki odadaydım. O esnada Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler'in, Genelkurmay Başkanı Akar'ın emriyle tahliye edildiğini öğrendim. Çok kısa bir süre sonra dışarıdan silah sesleri gelmeye başladı. Önceliğimizin Genelkurmay Başkanımızın emniyeti olduğunu söyledim. Komuta katının girişlerinde emniyet tedbirlerinin alınmasını emrettim personelime. Müteakiben A giriş kapısına girip 'ne oluyor' dediğimde 'Komutanım silah sesi yakından geliyor' dediler. Tam o sırada Genelkurmay Başkanımızın Özel Kalem Müdürü Ramazan geldi ve 'Kara Kuvvetleri Komutanı nizamiyeden giriş yaptı, buraya geliyor. Süratle onun karargaha girişini sağlamamız lazım' dedi. Kara Kuvvetleri Komutanı içeriye girerken silah sesi gelmeye başladı. O sırada Kara Kuvvetleri Komutanımız ve yanındakiler yattılar. Bizde de çelik yelek vardı. Yanlarına geçtik emniyetlerini almak için. Genelkurmay Başkanının emir astsubayı Serhat Başçavuş geldi ve 'Komutanım Genelkurmay 2. Başkanımızın odasına alalım' dedi. Biz de süratle komutanımızı ve yanındaki heyeti 2. Başkanın odasına aldık. Daha sonra yine aşağıya indim. Dışarıda ne olduğunu anlamaya çalıştım ama kaos ortamı vardı. Dışarıya çıkmadım. Öncelikle karargah içindeki emniyetin sağlanmasına gayret ettim. Yine Serhat Başçavuş 'Komutanım emir verdi. Şimdi helikopter gelecek komutanımızı tahliye etmemizi emrediyor' dedi. Yakın korumasını sağlamak için yukarıya çıktım. Orada personelim arasında bulunan Halit geldi ve 'Komutanım tam anlayamadım ama Genelkurmay 2. Başkanının aracına ateş edilmiş. Bir personel şehit olmuş, bir personel de yaralanmış. Komutanı emniyetli bölgeye almışlar' dedi. Genelkurmay Başkanımız Akar'ı tahliye etmek için 6 kişi yeterli dedim. Biz komutanımızın çıkışında tedbir aldık. Müteakiben Hulusi Akar, Mehmet Dişli ve bir emir astsubayı makam odasından çıktı. Yanındaki Mehmet Dişli ile konuşarak süratle aşağıya indi. Ayyıldız Caddesi'ndeki helikoptere intikal ettik ve 3 personele komutanla birlikte hareket etme emri verdim."

"Genelkurmay Başkanını tahliye edince görevim yüzde 50 azaldı"

Karargahın emniyetini almak için helikopterle gitmediğini anlatan Alakuş, "Bazı zamanlarda karar vermekte açıkçası çok zorlandığım anlar olmuştu. Ama askerlikte temel husus şudur; her şey, her öncelik vazifenin icra edilmesine hizmet etmektir. Bana verilen temel görev Genelkurmay Başkanlığının komutasının korunması ve komuta katının korunması. Genelkurmay Başkanını tahliye edince benim görevim yüzde 50 azaldı ve rahatladım. Komutanımızı emniyetli bölgeye tahliye ettim" şeklinde konuştu.

"Enteresan durumda olduğumuzu gördüm"

Alakuş, daha sonra yardımcı unsurların karargaha intikal ettiğini belirterek, bu esnada kışla dışında "kaotik" bir ortamın olduğunu söyledi. Gelen unsurları karşıladıklarını, çevre emniyeti almaları yönünde dağıttıklarını kaydeden Alakuş, ardından karargaha tankların giriş yaptığını gördüğünü ifade etti. Alakuş, sivil vatandaşların çevrede toplandığını ve karargaha girmeye çalıştıkları haberini aldıklarını anlatarak, "Bu esnada darbe girişiminin bildirisinin televizyondan okunmasına şahit oldum. O andan itibaren enteresan bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gördüm. Cumhurbaşkanının açıklamalarını da dinleyince açıkçası enteresan bir durumla karşı karşıya kaldığımızı samimiyetle ifade etmek istiyorum" dedi.

"İşin sonu çok parlak gözükmemeye başladı"

Alakuş, "Bu işin sonunun nereye varacağı da çok parlak gözükmemeye başladı. Bu görüşmeleri görünce birliğimin ve benim tuzağa düşürülmüş olabileceğimizi düşünmeye başladım. Personeli tedbiren karargahın girişine doğru çekmeye başladım. Ben ve personelim ne kolluk güçlerine ne de sivil halka ateş etmedi" ifadelerini kullandı.

Televizyonda darbe girişimini yapan askerlerin Genelkurmay Karargahından yönetildiği ifadelerini duyduğunu anlatan Alakuş, "Benim ve birliğimin darbeci konumuna düşürülmüş olabileceğimi düşünüyorum. Biz yalnızca verilen emirleri yerine getirdik. Askerlerimi topladım ve 'Biz verilen görevi en layığıyla yerine getirdik. Bu bir darbe girişimidir. Biz bunun içinde olmayacağız. Polise, vatandaşa ateş etmeyeceğiz ve teslim olacağız' dedim. Personelle birlikte teslim olmamızla müteakip Ankara Emniyet Müdürlüğüne götürüldük" iddiasında bulundu.

Alakuş'un savunması devam etti.

ALAKUŞ'TAN PES DEDİRTEN SAVUNMA: KARA KUVVETLERİ KOMUTANINI YERE YATIRDIK DİYE DARBE Mİ YAPTIK?

Gözaltına alındıktan sonra darp edildiğini öne süren Alakuş, "4. Ana Jet Üssünde harekete başlamamız, oranın güvenli üst bölgesi olduğunun söylenmesi ve Akar'ın oraya tahliye edileceğinin söylenmesi bende açıkçası Genelkurmay Başkanının emri ile darbe demeyelim de düzenleme yapıldığı hissi uyandırdı" iddiasında bulundu.

Darbeci Alakuş, Zekai Aksakallı'yı suçladı

Alakuş, emniyette kendilerine karşı olan davranışlar ve yaşadıkları olayları değerlendirdiğinde tuzağa düşürülmüş olduklarını anladığını söyleyerek, "ÖKK Komutanı Zekai Aksakallı'nın terfi etmesi, 'olaylardan en çok yarar sağlayan perdenin arkasındaki aktördür' bakış açısıyla Aksakallı'nın söz konusu menfur girişimin aktörü olduğuna inandığımı söylemek istiyorum. Açıkçası Aksakallı tarafından bana görevin verilmesi, kendi şahsi çıkarı için kendi astlarını tuzağa düşürdüğünün bir kanıtı olduğunu düşünüyorum. Çünkü herkes tarafından bilinen bir husus şudur ki meslek hayatı boyunca FETÖ'cü olduğu iddialarına muhatap kalmış bir isimdir. Her ne kadar kendisi 2013'den sonra FETÖ ile çok aktif mücadele ettiğini söylese de geçmişte FETÖ'cü iddialarına muhatap olduğu, yakınlarının FETÖ dershanelerinde görev yaptığı bilinmektedir" ifadelerini kullandı.

"Aksakallı tarafından tuzağa düşürüldük"

Aksakallı'nın darbeci general Semih Terzi'nin etkisiz hale getirilmesi emrinin darbe girişimiyle ilgili ilişkisinin karartılmasına yönelik olduğuna inandığını savunan Alakuş, "Bana verdiği emrin ortaya çıkmasının önlenmesi için Zekai Aksakallı 16 Temmuz'da ÖKK'ye intikal ettikten sonra yerde yatan Albay Ümit Bak'ı, Mihrali Üsteğmene göstererek 'Bunun kafasına neden iki tane sıkmadınız' şeklindeki ifadesi bir kanıttır. Daha önce Mihrali Üsteğmenin darbeci olması, Ömer Halisdemir'i infaz etmesi, Aksakallı'nın kendisini kurtarmak için görev tevdi ettiğini anlamaması gençlik ve tecrübesiz personel olması nedeniyle bu infazı gerçekleştirmediğini düşünüyorum. Bu da bizim tuzağa düşürüldüğümüzün delillerini karartmaya yönelik bir emirdir" diye konuştu.

Alakuş, geçmişte FETÖ ile mücadelede aktif olarak görev yapan insanlardan biri olduğunu savunarak, "Zekai Aksakallı'nın geçmişinde FETÖ ile ilgili ilişkisini bilenlere karşı karalama çalışması içerisine girdiğini düşünmekteyim" dedi.

"Yere yatırdık diye darbe mi yaptık?"

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın yere yatırılıp derdest edilmesine ilişkin soruya Alakuş, "Yere yatırdık diye darbe mi yaptık?" cevabını verdi.

Alakuş, Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in sorularını yanıtladı.

Fırat Alakuş, bir soru üzerine, Koruma Astsubayı Piyade Başçavuş Bülent Aydın'ın şehit edilmesi olayını görmediğini söyledi.

Genelkurmay Karargahı'na dışarıdan yapılan saldırılara karşı burayı korumakla görevlendirildiğini öne süren Alakuş'a, Başkan Dik, Genelkurmay Karargahı içi ve dışında kameralara yansıyan görüntüleri gösterdi. Dik, "Görüntüleriniz burada, al bir tane düşman unsur göster ben bu işi bırakayım." dedi. Fotoğraftakilerin kim olduğu sorusu üzerine, görüntüye bakan Alakuş, fotoğraftaki kişinin kendisi olduğunu kabul etti, dışarıdan ateş sesleri geldiğini savundu.

Özel Kuvvetler Komutanlığının olay gecesine ilişkin hazırladığı idari tahkikat raporu da sorulan Alakuş, "Raporu kim ne zaman hazırlamış?(Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı) Aksakallı'nın emrindeki bir tahkikat raporunun gerçeği yansıttığından şüpheliyim. Rapordaki tanık ifadelerinin ağır işkence ile alındığını bilmeyen kalmadı." değerlendirmesinde bulundu. Alakuş, Mahkeme Başkanı Dik'in sorusu üzerine, işkence iddialarını cezaevinde duyduğunu belirtti.

"Darbe123 bilgisayar şifrem"

Ev ve iş yerindeki aramada ele geçirilen belgelere ilişkin de açıklama yapan Alakuş, aramalarda "darbe123" yazılı küçük not kağıtları bulunduğunu kaydetti. Bunların bilgisayar şifreleri olduğunu öne süren Fırat Alakuş, "TSK subayı olarak darbeyle yatıp kalkmıyoruz. 1996'da bana ilk verilen telsiz kodu 'darbe' idi. 'Akılda kalan hususları şifre yapın.' denmişti. Ben de 'darbe' kelimesini klavyede de kolay yazıldığı için bilgisayar şifresi olarak seçtim." şeklinde savunma yaptı.

Alakuş, gizli tanık "Şapka"nın kendisi hakkındaki iddialarını yalanlayarak, "gizli tanık şapka"nın ismini açıklamak istedi. Başkan Dik'in, izin vermemesi üzerine Alakuş, şöyle konuştu:

"İki sene beraber okuduk, kendisini yakından tanırım. Çok samimi değiliz, ama tanırım. Bu personel, Kara Harp Akademisinde dereceye girmek için çaba sarf ederdi, ihtiraslı bir arkadaştı.
Benim yaptığım bir görevi kendisi yapmış gibi arz etti, bunu da komutan fark etti.
Bu yalanı ortaya çıkınca o andan itibaren aramızda bir husumet oluştu. Dereceye giremedi, intikam almak amacıyla yalancılığı da bilinen bir kişi olması nedeniyle bana iftara atarak, darbe girişimi toplantılarına katıldığımı beyan ettiğini düşünüyorum."

Emrindeki 51 personelin, verdiği emirleri yerine getirdiğini dile getiren Alakuş, "Genç rütbedeki personelin verdiğim emirleri yerine getirmekten başka eylemleri olmamıştır, suç işleme kastıyla hareket etmediklerinden masum olduklarını düşünüyorum." ifadesini kullandı.

Sanık Alakuş, bir başka soru üzerine, darbe teşebbüsü olduğundan, TRT'de darbe bildirisi okunduğu zaman haberdar olduğunu ileri sürdü. Mahkeme Başkanının, "Anladın da niye sabaha kadar durdunuz orada, darbe suç değil mi, karışmasaydın, tuzağa düşmeseydin?" sorusunu yöneltmesi üzerine Alakuş, "Bana verilen bir görev var, ondan geriye dönüş var mı? Darbe teşebbüsünü anladım, göreve devam ettim. Darbenin kim tarafından yapıldığını tam netleştiremedim" şeklindeki görüşünü paylaştı.

Başkan Dik'in, "Gülen için ne diyeceksin?" sorusu üzerine, sanık Alakuş gülerek, "Orada değildi, onu söyleyebilirim." dedi. Alakuş'un gülümsemesine, şehit ve müşteki yakınları, "Tiyatro yapıyor katil." diyerek tepki gösterdi.

Alakuş'un çapraz sorgusu

Mahkeme Başkanı Dik'in, Genelkurmay Karargahı'na getirilen Kara Harp Okulu öğrencilerinin, ateş emrinin özel kuvvetler personelinin verdiğini ve zorla ateş ettirildiğini söylediklerini hatırlatması üzerine Alakuş, böyle bir şeyin mümkün olmadığını ileri sürdü.

Alakuş'un çapraz sorgusu sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın, Erdoğan'ın açıklamasının ardından suikast timinin başındaki Şükrü Seğmen'i telefonla arayıp aramadığını sorması üzerine Alakuş, tüm telefon kayıtlarını reddettiğini, Seğmen ile görüşmediğini savundu.

Avukat Aydın'ın, "Kendi üzerinize kayıtlı hattan arıyorsunuz." sözlerinin ardından Alakuş, Aydın'a dönerek, "Sen hangi numarayı söylüyorsun?" dedi. Bunun üzerine Aydın'ın "Sen kimsin bana 'sen' diye hitap ediyorsun." sözlerinin ardından duruşmada bulunan müşteki ve şehit yakınları Aydın'ı alkışladı. Alakuş sorulara cevap vermeyeceğini söyledi.

Darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığında Kara Harp Okulu Bando Komutanlığında görevli Astsubay Başçavuş Ziya İlhan Dağdaş'ın şehit olduğunu hatırlatan avukat Aydın, "Dağdaş, oradaki askerlere darbenin yanlış bir şey olduğunu söylüyor ve bu nedenle de orada katlediliyor. Siz Özel Kuvvetlerde albaysınız. Bir bando başçavuşunun gösterdiği cesareti niye gösteremiyorsunuz?" sorusunu yöneltti.

Alakuş, bir başka soru üzerine, eski Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli'yi tanımadığını bildirdi.

TUĞGENERAL GÖKHAN ŞAHİN SÖNMEZATEŞ

15 Temmuz darbe girişiminde Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili açılan davada savunma yapan eski Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş, İskoçya'nın kurtuluşunu anlatan Cesur Yürek filmine atıfta bulunarak, kendini William Wallace'ye benzetti. Sönmezateş ile Mahkeme Başkanı Oğuz Dik arasında ilginç diyaloglar yaşanırken, Dik'in "Kralınız kim?" sorusuna Sönmezateş, "Onu şuan için müsaade edin Akıncı Üssü davasına bırakalım" cevabını verdi.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanık hakkında açılan davanın dördüncü celsesi devam ediyor. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsü'nde görülen davanın öğleden sonraki kısmında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a suikast teşebbüsü için görevlendirilen timin başında bulunan eski Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş savunma yaptı. 14 Temmuz ile 16 Temmuz 2016 tarihleri arasında Ankara dışında olduğunu söyleyen Sönmezateş, Ankara'da bulunan normal bir sivil vatandaşın buradaki olayları kendisinden daha iyi bildiğini savundu.

"Akın Öztürk tarafından ikaz edildim"

Kendini hiçbir zaman başarılı bir subay olarak nitelendirmediğini belirten Sönmezateş, "Musul rehine krizi, Süleyman Şah Operasyonu, Suriye krizi ve terörle mücadele ile ilgili halkın bildiği veya bilmediği bütün harekatların planlaması içinde bulundum. Sürpriz bir şekilde general oldum. Hep ordudan ayrılmayı düşündüm. 2013 yılında verilen görev nedeniyle kaldım. Generaldim ama bu konuda Akın Öztürk tarafından ikaz edildim, 'Ona söyleyin general gibi davransın' ikaz edildim diye. Aracımın kapısının açılması, çantamın taşınması yasaktı. Benim kurallarım bu şekildeydi" diye konuştu.

"Bana verilen emir neyse onu uyguladım"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a suikast girişimi için Marmaris'e giden timin başında yer aldığını anımsatan Sönmezateş, "O günden bugüne emir komuta zinciri içerisinde olduğuna inandırıldığım bir işin içinde oldum. Bana verilen emir neyse onu uyguladım. Bana verilen emir Cumhurbaşkanının Marmaris'ten alınıp emniyetle Ankara'ya getirilmesidir" şeklinde konuştu.

"Cumhurbaşkanını getirme emrini Semih Terzi'den aldım"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a suikast için görevlendirilen ekibin 22.15 gibi göreve hazır hale getirildiğini vurgulayan Sönmezateş, "4 saat boyunca biz İzmir Çiğli Hava Üssü'nde bekletildik. Oradan kalkışımız 02.00 civarındadır. Cumhurbaşkanımızın Marmaris'ten ayrılışı ise 00.30 civarıdır. Cumhurbaşkanı yokken ve Cumhurbaşkanının İstanbul'da olduğunu bütün dünya bilirken bizim haberimiz yoktu. Verilen emir gereği biz Marmaris'e yönlendirildik. Birileri bizi 4 saat orada bekletti, bu birileri sivil falan değil asker. Bu sorunun cevabını halen arıyorum. Bu bekleten irade kim bilmiyorum. Arkamdaki insanlarla burada tanıştım, gördüm. Bu insanların hiçbirinden emir almadım, bilgi almadım, bilgi de paylaşmadım. Cumhurbaşkanını getirme emrini Semih Terzi'den aldım. Ne yazık ki ölmüştür, keşke ölmeseydi. Semih Terzi'nin bu işte tepe başı olduğunu düşünmüyorum. Onun da bir üstü vardır, emir alıyordur. Öldüğü için cevabını alamıyoruz" ifadelerini kullandı.

"Çarşamba gününden itibaren ihtilal sözü geçiyordu"

Sönmezateş, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Ankara'ya getirmesi için aldığı emri yineleyerek, "Ben Cumhurbaşkanının alınmasını kabul ettim. Darbe olacak kelimesini söylemedi ama çarşamba gününden itibaren ihtilal sözü geçiyordu. Benim bildiğim bu emir-komuta içerisinde olacaktı" dedi.

Sönmezateş'in bu sözleri üzerine Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, "'Darbeciyim diyorsunuz yani?" sorusunu yöneltti. Sönmezateş, "Ben darbeciyim demiyorum. Darbeye katıldım, ihtilale katıldım" cevabını verdi.

"FETÖ'cü değilim, bu elbise benim üzerimde durmaz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın orada olmadığını bile bile oraya gönderildiğini, bunun altında bir irade olduğunu ifade eden Sönmezateş, bunun cevabını Akıncı Üssü davası görüleceği zaman arayacağını söyledi. FETÖ'cü olmadığını savunan Sönmezateş, bu elbisenin kendisi üzerinde durmayacağını belirtti. Sönmezateş savunmasına şu şekilde devam etti:

"Sayın Cumhurbaşkanımızın Marmaris ile ilgili değişik zamanlarda söylediği iki şey var. Biri 'kıl payı kurtulduk', ikincisi 'uçağımı gelip aramışlar.' Saat 01.40'ta arayan tim benim timim değil. Şuanda henüz kimler olduğuyla ilgili bir sonuca yaklaşamadık. İlginç bir şekilde otelin 00.00 ve 02.00 arasındaki kamera görüntüleri şuanda yoktur, bulunamamaktadır. Dalamandaki aprondaki kamera da elle çevrilmiştir. Onunla da ilgili görüntü yoktur."

Sönmezateş'ten William Wallace'li savunma

Sanık Sönmezateş, savunmasının bir bölümünde İskoçya'nın kurtuluşunu anlatan "Cesur Yürek" filmine atıfta bulundu. Sönmezateş ile Mahkeme Başkanı Oğuz Dik arasında ilginç bir diyalog yaşandı. Sönmezateş ile Dik arasındaki diyalog şu şekilde:

"- Sanık Sönmezateş: Bir tane filim var "Cesur Yürek" diye. İskoçya'nın kurtuluşu ile alakalı ve William Wallace diye bir adam var. Kralıyla konuşuyor ve İngilizlerle savaşma kararı alıyor. İngilizlerle savaşa çıktıklarında birkaç grup Wallace'yi savaşta yalnız bırakıyor. Buna rağmen savaşa devam ediyor. Savaşın bir bölümünde bir İngiliz ile savaşırken, İngiliz'in maskesi düşüyor ve maskenin altındaki kişinin kendi kralı olduğunu görüyor. Uğruna İngilizlerle savaşa girdiği kralın kendisine karşı savaştığını görüyor. Benim durumumu soruyorsanız ben de aynı durumdayım.

Mahkeme Başkanı Dik: Kralınız kim?

Sanık Sönmezateş: Onu şuan için müsaade edin Akıncı Üssü davasına bırakalım.

Mahkeme Başkanı Dik: Sen William Wallace misin? O vatanını kurtarmak için yapıyor. Siz devletin meşru Cumhurbaşkanını devirmeye çalışıyorsunuz."

FETÖ'cü olmadığını yineleyen Sönmezateş, hiçbir imamın, hiçbir hocanın önünde diz çökmediğini, el öpmediğini, bunun kendisinin karakterine uygun olmadığını ifade etti.

'RUS UÇAĞI' İDDİASI

Sönmezateş, davayla ilgili olmamasına rağmen önüne gelenin FETÖ'cülükle suçlanmasının, ülkeye zarar verdiğini söyleyerek, şöyle konuştu: "Örneğin Rus uçağının düşürülmesi olayı. Bu konuda bilgim var. Uçağı denildiği gibi FETÖ'cüler düşürmedi. Bir generalin emri ile angajman kuralları gereği düşürüldü. Bu 22 dakikalık bir olaydı. Burada isim vermek istemiyorum ama bu kişi, hükümetin verdiği emir doğrultusunda angajman kuralları gereği vurma emrini verdi" diye konuştu.

Sanık Sönmezateş, Rus uçağının düşürülmesine ilişkin iddialarda bulunarak, uçağın FETÖ'cüler tarafından düşürülmediğini savundu. Sönmezateş, Rus uçağının Hava Kuvvetlerindeki üst düzey bir generalin emri ile düşürüldüğünü anlatarak, "22 dakikalık bir süreçtir bu ve ismini de söylemeyeceğim. Emretti ve düşürdüler. Bu bir sır değildir. Hava Kuvvetlerinde her generalin bildiği, bu iş olduktan sonra 'her şey benim emrimle olacak' diyen bir general var. Rus uçağını FETÖ düşürmedi, bir generalin emriyle angajman kuralları çerçevesinde düşürüldü" diye konuştu.

Sönmezateş'in "Hiç kimseyi öldürmedim, öldür emri vermedim" sözleri üzerine Mahkeme Başkanı Dik, "Darbe girişiminde insanların öleceğini düşünmediniz mi?" diye sordu. Sönmezateş, "12 Eylül'de insanlar ölmedi. Bu ölümler akıl alır gibi değil, tasvip edilebilir değil" ifadesini kullandı.

Yurtta Sulh Konseyi üyesi olmakla suçlandığını hatırlatan Sönmezateş, Konsey üyeleriyle ne bir evde, ne bir villada, ne de bir pastanede buluşmadığını öne sürdü. Sönmezateş'in, darbe girişiminin emir komuta içinde yapıldığını düşündüğünü söylemesi üzerine Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, komutanların Genelkurmay Karargahında derdest edilişlerinin fotoğraflarını gösterdi ve "emir komutayı burada açıklar mısın?" dedi. Sönmezateş, "İhsan Uyar cezalandırıldı, sistemden atıldı. Mağdur edilmiş olmasına rağmen zamansız emekli edildi" cevabını verdi.

İfadesinin ardından çapraz sorgusuna geçilen Sönmezateş, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın, "Semih Terzi'den talimatı ne zaman, nerde aldınız" sorusuna, "Askeri telefonla pazartesi ve çarşamba iki kez görüştük. 15 Temmuz'da görüşemedik çünkü ulaşamadım" diye yanıt verdi.

Çiğli Üssü'nde bekletilme emrini kimden aldığı sorulan Sönmezateş, "Bekletilme talimatını Akıncı Üssü Hareket Merkezinden aldık. Hüseyin adlı soyadını hatırlamadığım bir yarbayla görüştüm. Ama emri verenlerin hangi generallerin olduğunu biliyorum. Talimatın emir komuta zinciri içinde yapıldığını düşünüyordum" dedi.

Emri veren generalin kim olduğu sorulunca Sönmezateş, "O generalin kendisinin açıklamasını bekliyorum" açıklamasında bulundu.

Avukat Aydın'ın, Rus uçağının vurulmasıyla ilgili 2 saat önce Fetullah Gülen'e bilgi verildiği yönündeki iddiaları hatırlatması üzerine Sönmezateş, "Dediğiniz gibi bu emri veren komutan FETÖ'cü ise şu an Hava Kuvvetlerini bir FETÖ'cü bir komutan yönetiyor" dedi.

YARBAY HALİL GÜL

Darbe girişiminde rehin alınan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı Akıncı Üssü'ne götüren helikopterin pilotu, Kara Havacılık Komutanlığında görevli eski Yarbay Halil Gül, Yurtta Sulh Konseyi üyeleri arasında yer almadığını savundu.

Kara Havacılık Komutanlığında "Skorsky" tipi helikopterleri kullanan pilotlardan sorumlu olduğunu anlatan Gül, Yurtta Sulh Konseyi listesinde yer alanlarla, darbe girişimi sırasında Marmaris ve çeşitli yerlerde bulunan pilotlarla irtibatının bulunmadığını ileri sürdü.

Darbe girişimi sırasında kimseye emir vermediğini, Yurtta Sulh Konseyi üyeleri arasında nasıl yer aldığını anlayamadığını iddia eden Gül, "Yurtta Sulh Konseyi" adı altında bir konseyin bulunduğuna da inanmadığını kaydetti.

"Genelkurmay Başkanını kurtardım"

Sanık Gül, darbe girişiminde bulunulduğunu anladığında ölüm tehdidi aldığını ve devam etmek zorunda olduğunu ileri sürdü.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'ın helikoptere getirildiğinde ellerinin bağlı olmadığını ve gözlerinin de açık olduğunu anlatan Gül, "Genelkurmay Başkanının yanında Dişli vardı. Onun da elleri ve gözleri bağlı değildi. Yanlarında Özel Kuvvetler Komutanlığı personeli vardı. Helikoptere bindirdiler. Ben Genelkurmay Başkanını kurtardım. Ben hep emir komutanın onda olduğunu düşündüm." dedi.

İddianamede, darbenin planlamasının yapıldığı toplantılara katıldığına yönelik iddialar bulunduğunu aktaran Gül, bu iddiaların gerçek dışı olduğunu öne sürdü.

Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in "Darbeyi kim yaptı?" sorusu üzerine Gül, "Silahlı Kuvvetler, biz ne yaptık, bu FETÖ denilen şey TSK'ya ne yaptı, nasıl bizi tongaya düşürdüler dedim. Ben şu anda hiçbir şey anlamıyorum. Bunu inşallah çözersiniz. Birileri, birilerini kandırdı." ifadesini kullandı.

Darbe girişimi sırasında şehit olanlar arasında üst düzey komutanların ve bürokratların neden olmadığını sorguladığını söyleyen Gül'ün bu sözlerine salonda bulunan şehit yakınları tepki gösterdi.

"Yine garibanlar şehit oldu." diyen Gül'e bir şehit yakını, "Şehitliğin rütbesi olmaz." sözleriyle tepki gösterdi.

Bu sırada Mahkeme Başkanı Dik, sanığa "duruşma düzenini bozmaması" yönünde uyarıda bulundu.

Çapraz sorguda ise Gül, avukatların bazı sorularını dava konusuyla ilgili olmadığını iddia ederek yanıtlamadı.

Gül'ün savunmasının ardından davanın dördüncü celsesi sona erdi.

Duruşmaya, yarın eski Genelkurmay Personel Daire Başkanı Tuğgeneral Mehmet Partigöç ile eski Genelkurmay Personel Başkanı Korgeneral İlhan Talu'nun savunmalarının alınmasıyla devam edilecek.

26.05.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahı'nda yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 kişinin yargılandığı davanın duruşması, eski Genelkurmay Personel Başkanı korgeneral İlhan Talu'nun savunmasının alınmasıyla başladı.

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmanın 5. celsesine, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katılıyor.

KORGENERAL İLHAN TALU

Davanın beşinci günü, sanıklardan eski Genelkurmay Personel Başkanı korgeneral İlhan Talu'nun savunmasının alınmasıyla başladı.

Duruşmanın yapıldığı binanın çevresinde, Ankara Jandarma Komando Tabur Komutanlığı komandoları, infaz koruma memurları, bomba arama köpekleri, TOMA ve zırhlı araçlar ile güvenlik önlemi alındı. Cezaevinin çatısında da keskin nişancılar hazır bekletildi.

Duruşmada dün, sanıklardan eski kurmay albay Fırat Alakuş, eski Yarbay Halil Gül ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik Marmaris'teki suikast girişimini yöneten eski tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş savunma yapmıştı.

İlk celsede ise eski YAŞ üyesi Akın Öztürk ile eski kurmay albay Ahmet Özçetin ifade vermişti.

Ankara 17’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nce Sincan Ceza İnfaz Kurumu yerleşkesindeki duruşma salonunda görülen davada savunma yapan eski Korgeneral Talu, FETÖ’ye yönelik ilk ciddi tedbirlerin alındığı Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) 2015 Ağustos Şura’sı olduğunu belirtti. Bu şurada, 15 generalin emekli edildiğini ve şaibeli olanların terfi ettirilmediğini dile getiren Talu, sanıklardan ’Yurtta Sulh Konseyi’ üyesi Genelkurmay Personel Daire eski Başkanı Mehmet Partigöç’ün FETÖ üyesi olduğu iddia etti.

Partigöç’le 2 yıl birlikte çalıştıklarını belirten Talu, şöyle devam etti:

"Mehmet Partigöç’ün FETÖ’cü olduğu yönünde istihbarat bilgileri vardı. Bu bilgileri Genelkurmay Başkanımıza, Genelkurmay 2. Başkanımıza arz ettim. Tuğgeneral Partigöç Şura’da aynı şekilde üçüncü yıldan değerlendirmeye gireceği için kendisi ile ilgili MİT’e ve emniyete de hassas kaynak araştırması yaptırmıştık. Bu hassas kaynak araştırmalarında da Partigöç ile ilgili Fetullahçı olduğu yönünde bilgiler gelince ben durumu Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay 2. Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığına arz ettim. Genelkurmay Başkanı ve Genelkurmay 2. Başkanı benim de hazır olduğum bir ortamda Partigöç’ün kendisine gelen kayıtlara inanmadıklarını belirtmişlerdir. Bütün komutanların ortak kanaati çok başarılı ve faydalı hizmetler veren bu personelin bir husumete, karalamaya maruz kalıp kaybedilmemesi ve kazanılması olmuştur. Benim bu konuda hareket tarzımın ne olacağına dair birinci amirim Orgeneral Yaşar Güler’e sormam üzere ’bir şey yok. Biz ona güveniyoruz’ cevabını aldım"

Partigöç’le ilgili ikinci araştırmadan da aynı bilgilerin geldiğini belirten Talu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın kuvvet komutanlarıyla elde edilen bilgiler ışında toplantı yaptığını, yapılan değerlendirmeler sonucunda haklarında kuvvetli FETÖ bağlantısı bulunan ve Ağustos 2016 Şura’sında emekli edilecek personelin isim bazında belirlendiğini anlattı.

Talu, üçüncü ve dördüncü yıldan YAŞ’a girecekler hakkında kuvvetli PDY ihtisası bulunan 129 general ve amiralin isim bazında belirlendiğini vurgulayarak, bu kişiler arasında sanıklardan eski Tuğgeneral Partigöç’ün de bulunduğunu ifade etti. Kendisi hakkında yapılan özel araştırmalar neticesinde FETÖ/PDY ile bağının bulunmadığını söyleyen Talu, "Hayatımın hiçbir dönemimde FETÖ içinde yer almadım. FETÖ/PDY ile etkin mücadele ettiğim bilinmektedir. Bu kadar mücadele eden bir insanın darbe girişimine katılmadığı açıkça görülmektedir" diye konuştu.

15 TEMMUZ GECESİNİ ANLATTI

İlhan Talu, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını şöyle anlattı:

"15 Temmuz Cuma günü öğlene kadar iki defa Genelkurmay makamına gitmek için komuta katına gittim. Öğleden sonra saat 19.55’e kadar komuta katına hiç çıkmadım. Kara Kuvvetleri Komutanı ve MİT Müsteşarının Karargahta olduğunu bilmiyordum. Akşam görevimin başında iken Genelkurmay Başkanı beni aradı, makamına çağırdı. 19.55’de komuta katına girdim. Makama girdiğimde Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı çalışma odasında oturuyordu. Genelkurmay Başkanı, Kara Havacılık Komutanlığında Fetullahçı Yapılanma Dosyasında adı geçen Albay Mustafa Dağlı ve Binbaşı Deniz Aydemir hakkında bilgi sordu. Ben de öğleden önce verdiğim TSK’daki PDY çalışması dosyasından isimleri gösterdim. Bu isimleri MİT Müsteşarı da teyit etti. Genelkurmay Başkanı benden bu şahısların safahat kartlarını getirmemi istedi. Safahat kartlarını getirmek üzere makamdan ayrıldım. Elimde TSK’daki PDY dosyası var. Hemen odama geçtim Genelkurmay Başkanını bekletmemek için o şahısların safahat kartlarının yerlerini işaretleyip, makama ikinci defa gitmek için saat 20.09’da komuta katına girdim. Safahat kartlarını Genelkurmay Başkanına arz edip ayrılıp kendi odama girdim. Makamdan çıkarken MİT Müsteşarı halen oradaydı. Genelkurmay Başkanı makamında yapılan görüşmede Kara Kuvvetleri Komutanının Kara Havacılık Komutanlığına gittiği, tutuklamaların olacağı, Tuğgeneral Ünsal Coşkun’un tutuklanacağı konuların hiçbiri olmamıştır. Makamıma geldiğimde adli müşavir ve askeri savcının makamımda olduğunu gördüm ve neden geldiklerini sordum. Kara Kuvvetleri Komutanı ve Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanının, Kara Havacılık Komutanlığına gittiklerini ve muhtemel tutuklanma olacağını adli müşavirden öğrendim"

Darbeci askerler karargaha girdikten sonra emir astsubayının makam odasına gelerek, karargah içine giren askerlerin yakaladıklarını tutukladığını söylediğini aktaran Talu, şöyle konuştu:

"Durumun ne olduğunu öğrenmek için ’makam odasına kimse girmesin’ diye emir verdim. Kapıları kilitlemesini istedim. Bir süre sonra silahlı çatışma sesleri geldi, Genelkurmay Karargahına inip kalkan helikopter sesleri gelmeye başladı. 2. Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti beni saat 23.00 sıralarında aradı. Hiç kimseye ulaşamadığını, Genelkurmay Karargahından altında Cemil Turhan Albay ve Tuğgeneral Mehmet Partigöç’ün isimleri olduğu bir takım atama ve görevlendirme mesajlarının geldiğini söyledi. Ben darbecilerin mesajlar yayınladığını ilk o zaman öğrendim. Mehmet Partigöç hakkında FETÖ üyesi olduğu yönünde yazılar geldiğini bildiğimden bu kalkışmanın FETÖ tarafından yapıldığını değerlendirdim. Adem Paşaya Genelkurmay Karargahının tam teçhizatlı askerler tarafından basıldığını, dışarıda yakaladıklarını derdest ettiklerini, bu faaliyetin emir komuta dışında bir kalkışma olduğunu, arkasında FETÖ olduğunu düşündüğümü, Genelkurmaydan gelen mesajları dikkate almamasını söyledim"

Saat 21.23’de Genelkurmay 2. Başkanlığı makamından çıktığında koşarak yukarıya çıkan tam teçhizatlı askerleri gördüğünü anlatan Talu, “Yanlarında sivil kıyafetli Genelkurmay 2. Başkanı Emir Subayı Binbaşı Mehmet Akkurt’ta bulunan tam teçhizatlı silahlı askerlerin 2. Başkan makamına girdiğini gördüm. Ben bunun ciddi bir tatbikat olduğunu düşündüm. Lojmanlardan eşim aradı ve Korgeneral Fikret Erbilgin’in evinde polisler tarafından tutuklanıp götürüldüğünü, eşinin ağladığını söyledi. Ben de yanımdakilere ‘Polisler Fikret Paşa’yı evinde gözaltına almışlar’ dedim. Fikret Paşa'nın bende PDY çalışmasında bazı kayıtları olduğu için uzun zamandan beri dillendirilen polis operasyonunun başladığını düşündüm. Adli Müşavir Tuğgeneral Hayrettin Kaldırımcı’nın ‘Herhalde beklediğimiz tutuklama bu’ diye yorum yaptığını hatırlıyorum” ifadelerini kullandı.

Darbe girişiminden sonraki gün olan 16 Temmuz’da Genelkurmay Başkanı Akar’la 13 kez telefon görüşmesi yaptığını anlatan sanık Talu, "Akar, Akıncı Üssü’ndeki darbecilerin çatışmadan teslim olacağını, Genelkurmay Karargahındaki darbecilerin de çatışmadan teslim olmalarını emretmiştir. Mehmet Partigöç’le görüşerek çatışmadan teslim olmalarını sağladım" dedi.

16 Temmuz günü saat 19.30 sıralarında gözaltına alındığını belirten Talu, darbe girişimi sırasında şaibeli hiç kimseyle görüşmediğini ve kalkışmayı öğrendikten sonra ordu komutanlarına kalkışmanın emir komuta kapsamında yapılmadığını ve gelen emirleri dikkate almamaları gerektiğini söylediğini iddia etti.

Darbeci askerlerin teslim alınmasını ve yeni birliklerin görevlendirilmesini de koordine ettiğini ileri süren Talu, darbenin öne çekilmesinde önemli rol oynadığı yönündeki iddialar hakkında şunları söyledi:

"Bu iddianın gerçekle ilgisi yoktur. Savcılık iddianamesinde saat 20.09’da birinci başkanın makamında çıktığım yönünde yanlış bir değerlendirilme yapılmaktadır. Ben saat 20.09’da ikinci defa Genelkurmay Başkanının odasına gitmek için komuta katına gittim. Çıkışım saat 20.16’dır. Bu da kamera kayıtlarında sabittir. Ve kesinlikle ben komuta katına giderken Cemil Turan’la karşılaşmadım. Turan’ın benim arkamda gözüktüğü sabittir. Cemil Turan’da ifadesinde 20.09 da görüşmemiz olmadığını söylemiştir. Onunla görüşmem ve savcılığın iddiasında söylediği şeyleri söylemem mümkün değildir. Genel Kurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı ile yaptığı toplantı bilinmekte ve saat 19.00’da orada olacağı aleni bir durumdu. Darbe girişiminin öne alınmasının saat 20.00 dan öne alındığı çok açık. Bunun benimle bir ilgisinin olmadığı ortada"

Darbe girişiminden haberi olduktan sonra birlik komutanlarına ’Bu mesaj emri Genelkurmay Başkanı’nın emridir’ demesi halinde darbe girişiminin başarılı olma ihtimalinin çok yüksek olacağını belirten Talu, "Oysa ben bunların hiçbirini yapmadığım gibi telefon diplomasisiyle birlik komutanlarına darbe girişiminin Genelkurmay Başkanının bilgisi dahilinde olmadığını söyleyerek terörist darbe girişimini önleyen kişiyim" dedi.

Genelkurmay Karargahı'nda, saat 19.55'e kadar komuta katına çıkmadığını, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın karargahta bulunduğundan haberi olmadığını iddia eden Talu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın çağırması üzerine saat 19.55'te makam katına geçtiğini söyledi.

Makama girdiğinde Genelkurmay Başkanı Akar ile MİT Müsteşarı Fidan'ın çalışma odasında bulunduklarını, Akar'ın, Kara Havacılık Komutanlığındaki FETÖ yapılanmasına mensup iki personel hakkında bilgi istediğini söyleyen Talu, bu iki personelin, mesleki bilgileri içeren "safahat kartı" denilen kartı almak üzere odasına geri gittiğini, ardından bu kartları alarak makama geldiğini anlattı. Talu, kartları arz edip saat 20.16'da tekrar odasına geldiğini belirtti.

Talu, sanıklardan eski Genelkurmay Başkanlığı Personel Daire Başkanlığı Şube Müdürü Cemil Turhan'a, Genelkurmay Başkanının iki kişiyle bilgi sorduğunu, tutuklama olabileceğini söylediğini, olayları takip etme emri verdiğini anlattı. Ardından Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in kendisini çağırdığını ifade eden İlhan Talu, Güler'in odasından çıkarken, karargaha giren tam teçhizatlı askerleri gördüğünü söyledi.

MİT Müsteşarlığı'na saldırı olabileceği söylentisi nedeniyle yaşananların ilk başta tatbikat olduğunu düşündüğünü savunan sanık Talu, ardından karargahta hareketlenme başladığını, telaş içinde makama gelen emir astsubayının, askerlerin koridorda bulduklarını derdest ettiklerini söylediğini aktardı.

Bunun üzerine makam odasının kapısını kilitleyerek, telefon görüşmeleri yaptığını, saat 23.00'te dönemin 2. Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti'nin aradığını, sanıklardan Cemil Turhan ve Mehmet Partigöç imzalı atama ve görevlendirme mesajları geldiğini söylediğini iddia eden Talu, "Partigöç'ün FETÖ/PDY üyesi olduğunu bildiğimden kalkışmanın FETÖ tarafından yapıldığını anladım. Huduti'ye, bunun bir FETÖ kalkışması olduğunu, Genelkurmay Karargahı'nın basıldığını, odamda beklediğimi, faaliyetin emir komuta zinciri dışında bir kalkışma olduğunu, gelen mesajların dikkate alınmaması gerektiğini söyledim" diye konuştu.

Odasında beklediği süreçte, yaptığı tüm telefon görüşmelerinde, aynı konuları komutanlıklara ilettiğini savunan Talu, sabaha karşı da Akıncı Üssü'nden kurtulan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile 13 kez telefon görüşmesi yaptığını anlattı.

"Yalanlara sistem bile dayanmadı"

Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi SEGBİS'te arıza yaşanması nedeniyle duruşmaya ara verildi. Şehit ve müşteki yakınları sıralarında oturan bir kişi, "Yalanlara sistem bile dayanmadı." diyerek, Talu'ya tepki gösterdi.

Sistemin düzelmesinin ardından savunmasına devam eden Talu, sabah saatlerinde, Partigöç ile 7 kez telefon görüşmesi yaparak, çatışmadan teslim olmaları konusunda çağrıda bulunduğunu, sivil savcının gelmesi halinde teslim olacaklarını söylediğini, bunu Genelkurmay Başkanı Akar'a ilettiğini anlattı.

Genelkurmay Karargahına destek için personel görevlendirmesi yaptığını, koordine için komutanlarla görüştüğünü, tüm yaşananlardan Genelkurmay Başkanı Akar'ı bilgilendirdiğini savunan Talu, darbe girişiminin ertesi günü akşamüstü gözaltına alındığını söyledi.

"Askerlere yol göstermedim"

"Darbeyle yakından uzaktan ilgim yoktur." diyen Talu, iddianamedeki, gece 03.00'te planlanan darbenin saat 21.30'a çekilmesinde rolü olduğu iddiasını da kabul etmedi. Karargah içindeki görüntülerde darbecilere yol gösterdiği iddiasının da gerçeği yansıtmadığını savunan Talu, Genelkurmay İkinci Başkanının odasından çıktığında tam teçhizatlı darbeci askerlerle karşılaştığını ileri sürdü.

İddia edildiği gibi kontrollü kapıda tam teçhizatlı askerlere sağ eliyle yol göstermediğini, kapıların kart okuyucu ile açıldığını iddia eden Talu, "Kapıyı açmak için gereken kartım sağ tarafta yakamda asılı. Kapıdan çıkarken kartı dokundurmak için sağ elimle alıp uzattım, kapı nöbetçi astsubay tarafından açılınca elim sağda kart üzerinde bir kaç saniye kalmıştır. Bunu arkadaki personele işaret olarak sunmuşlar, bu söz konusu değil. Kimseye yol göstermedim, işaret etmedim." dedi.

Orgeneral Yaşar Güler derdest edilirken, olaya nezaret ettiğinin iddia edildiğini de söyleyen Talu, Güler'in olaylara ilişkin verdiği ifadede isminin geçmediğini, olaylara karışmadığını ileri sürdü.

Yurtta sulh konseyi listesinde isminin karşısında "göreve devam" yazan İlhan Talu, bunun nedenini bilmediğini savunarak, "Göreve devam yazan 27 personel hakkında hiç bir işlem yapılmamıştır, hatta terfi ettirilmişlerdir. Göreve devam yazan 22 general ve amiral ile ilgili normal emeklilik işlemleri yapılmıştır. Ben de 'göreve devam' yazan FETÖ'cü olmayanlardan biriyim. Darbeye teşebbüsün hiç bir hazırlık aşamasında bulunmadım. Personel Başkanı olmak ateşten gömlek, burada bulunmamın sebebi bu görevi yapmam." iddiasında bulundu.

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Oğuz Dik'in sorularını da yanıtlayan Talu, "Darbeyi kimin yaptığını nasıl anladınız?" sorusu üzerine, İkinci Ordu Komutanı ile telefonda görüşüp, Partigöç'ün adını duyunca anladığını söyledi.

"FETÖ ile mücadele ettiğinizi söylüyorsunuz, mücadele ettiğiniz grup size niye o gece gözaltına almadı?

Bir dizi senaryosuna bile karışan FETÖ, niye size tekrar personel başkanlığı görevi veriyor?" soruları üzerine de İlhan Talu, "Emir astsubayım, 'dışarıda herkesi derdest ediyorlar' deyince ben odamın kapısını kilitledim. Beni niye görevlendirdiklerini bilmiyorum." dedi.

Sanık İlhan Talu, darbe girişiminin bastırılmasının ardından 2. Ordu Komutanlığına vekaleten yapılan atama emrine ilişkin soruya karşılık da "Atamadaki ismi ben belirlemedim. Genelkurmay Başkanım emretti, onun yerine şunu atasaydın demem mümkün değil." şeklinde konuştu.

Talu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede konsey üyesi olduğunun öne sürüldüğünü ve tüm suçlardan ceza istendiğini belirtti. Darbe girişimi sırasında Yurtta Sulh Konseyi adına yayınlanan ve tüm birliklere gönderilen mesajlarda ismi bulunan Mehmet Partigöç ve eski Genelkurmay Personel Daire Başkanlığı General-Amiral Şube Müdürü Albay Cemil Turhan'ın atamalarının kendi döneminde yapılmadığını ifade etti.

"MİT'e kaynak araştırması yaptırıldı"

Genelkurmay Personel Başkanlığı görevine, herhangi biri cemaate mensup olmadığı için bu oluşumlarla mücadele etme amacıyla getirildiğini ileri süren Talu, şöyle devam etti:

"2015 ve 2016 YAŞ'ta komuta katının emirleri doğrultusunda aldığım tedbirlerle FETÖ/PDY'ye yönelik etkin bir mücadele yürütülmüştür. 2015 YAŞ çalışmaları kapsamında ilk defa terfi sırasında bulunan general, amiral ve kurmay albaylar hakkında paralel devlet yapısı iltisakı olup olmadığı konusunda kuvvet komutanlıklarınca MİT'e kaynak araştırması yaptırılmış, bu çalışma YAŞ üyelerine takdim edilmiştir. Genelkurmay Başkanımız ve kuvvet komutanları bu listeler üzerinde kişiye özel bazda şura çalışmaları yapmışlardır. Ağustos 2015 YAŞ toplantısından evvel son koordinasyon toplantısında Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ve Milli Savunma Bakanı ile yapıldı. Bu toplantıda terfi edecek personelin durumu bire bir görüşüldü."

FETÖ kaydı bulunan personelin terfi listesinden çıkartıldığını anlatan Talu, yaptığı çalışmalarla kendisinin FETÖ ile mücadele görevini eksiksiz yaptığını gösterdiğini iddia etti.

Durumu tam netleştirilemeyen general ve amirallerin pasif görevlere atandığını aktaran Talu, FETÖ ile bağlantısı olduğu yönünde kayıtlar bulunan kurmay albayların da terfi ettirilmediğini öne sürdü.

"Ağustos 2015 şurası, daha önceki yıllarda icra edilen şuralardan farklı olarak TSK'daki paralel devlet yapılanmasına yönelik ilk ciddi tedbirlerin alındığı ve uygulandığı şuradır." diyen Talu, bundan önce bu şekilde radikal kararlar alınmadığını belirtti.

Talu, 2016 Yüksek Askeri Şura (YAŞ) için yaptığı çalışmaları anlatarak, bu şurada değerlendirmeye girecek personel hakkında hassas kaynak araştırmasının personel başkanlığınca yapılması emrinin verildiğini, terfiye gireceklerin kayıtlarının hem MİT'e hem de o yıl ilk kez emniyete sorularak detaylı bilgi alındığını dile getirdi.

Bu kapsamda, bin 585 personel hakkında bilgi aldıklarını belirten Talu, şöyle konuştu:

"MİT ve emniyet temsilcileriyle Genelkurmay Başkanlığında çok sayıda toplantı yaptık. Bunlara ilave olarak bu dönemde ilk defa Genelkurmay Başkanımız, Sayın Cumhurbaşkanımızın da onayını alarak elinde FETÖ/PDY ile ilgili bilgi belge bulunduran makamlarla temasa geçilerek, bu bilgi ve belgelerin de paylaşılmasını istedi. Bu makamlardan bazıları, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Fahri Kasırga, MGK Genel Sekreteri Seyfullah Hacımüftüoğlu, AK Parti İstanbul Milletvekili emekli Tuğgeneral Şirin Ünal, emeli albay Baki Kaya'dır. Hakkında araştırma yapılan tüm personel için çizelgeler tanzim edildi."

"YAŞ çalışmalarına katmadık"

Talu, eski Genelkurmay Personel Plan Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral Mehmet Partigöç ile ilgili bilgi vermek istediğini söyledi.

Partigöç ile ilgili ilk bilgilerin, 2015 Ekim ve Kasım ayında "fetösavar" adlı internet sitesinden geldiğini, bu bilgileri dosya halinde hazırlayarak, yalnızca Partigöç değil, tüm isimleri Genelkurmay Başkanı ve İkinci Başkanına bizzat kendisinin ilettiğini aktaran Talu, Partigöç ile ilgili MİT'e ve Emniyet Genel Müdürlüğüne hassas kaynak araştırması yaptırıldığını anlattı.

Sanık Talu, şunları kaydetti:

"Bu araştırmalarda da Partigöç ile ilgili Fetullahçı olduğu yönünde bilgiler gelince ben bunu Genelkurmay Başkanı, İkinci Başkan ve Kara Kuvvetleri Komutanına arz ettim. Genelkurmay Başkanı ve İkinci Başkanı, benim de hazır bulunduğum bir ortamda Partigöç ile ilgili gelen kayıtlara inanmadıklarını belirtmişlerdir. Tüm komutanların ortak kanaati, çok başarılı ve faydalı hizmetler veren bu personelin bir husumete, karalamaya maruz kalıp, kaybedilmemesi ve kazanılması yönünde olmuştur. Benim bu konudaki hareket tarzımın ne olacağına dair birinci amirim Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'e sormam üzerine, 'Bir şey yok, biz ona güveniyoruz' cevabını aldım. Komutanların Partigöç'e güvenmelerine rağmen ben durumu netleştirmek için MİT ve emniyette konuyla ilgili birlikte çalıştığım arkadaşlara bir daha araştırma yapmalarını rica ettim. Partigöç ile ilgili ikinci sorgulama da birinciyi teyit eder mahiyette geldi. Bu durumu arz ettim. Partigöç ile ilgili olumsuz kayıtlar gelince YAŞ çalışmalarına katmadık. Çalışmaların her aşaması ve ilgili şahıslarla yaptığım görüşmeleri üstlerime arz ettim."

Talu, 2016 yılı Temmuz ayının ilk haftasında, Kara Kuvvetleri Komutanı hariç tüm komutanlarla çalışma yaptığını, haklarında FETÖ/PDY iltisakı bulunan ve 2016 Ağustos şurasında emekli edilecek personelin isim bazında belirlendiğini ifade etti.

Tüm bunların kayıtlarının da tutulduğunu belirten Talu, şunları söyledi:

"Bu çalışmada muhtemel terfi listeleri de görüşülmüştür. Terfi listeleri üzerindeki işaretlemeyi Genelkurmay Başkanı, mart ayındaki çalışmaları sırasında yaptı. Kırmızı kalemi karargahta bir tek o kullanır. Personel Başkanlığının bu listeler üzerinde düzenleme yapması söz konusu değil. YAŞ'ta kesin karara bağlanacak terfi listeleri, hassas kaynak araştırması sonuçlarını dikkate alan kuvvet komutanlarının değerlendirmeleri ve değerlendirmelerle ilgili Genelkurmay Başkanının direktifleri sonucu oluşmuştur. Kesin terfi listesi YAŞ'taki çalışmalar sonucu oluşur."

Kamuoyunda, bütün terfi ve atamaların, Personel Başkanlığı tarafından yapılıyormuş gibi bir algı bulunduğunu anlatan Talu, FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu raporunu tuttukları personelin durumunu netleştirmek için MİT'e ve Emniyet Genel Müdürlüğü'ne yazı yazıldıklarını söyledi.

"Etkin mücadele ettim"

Konuyla ilgili MİT'ten bilgi gelmediğini, Emniyet Genel Müdürlüğünden ise bazı şahıslarla ilgili çelişkili bilgiler geldiğini savunan Talu, koordinatörlüğünde, 2016 YAŞ toplantısına girecek PDY ile iltisaklı personelin tespitini yaptıklarını, bu faaliyetin amacının PDY ile iltisakı tespit edilenleri sistem dışına çıkarmak olduğunu kaydetti.

TSK tarihinde bu yönde detaylı bir çalışmanın ilk kez yapıldığını iddia eden Talu, 1 Temmuz 2016'da, tüm çalışmayı tamamlayarak, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarına arz ettiğini söyledi. İlhan Talu, bu kapsamda, 129 general ve amiralin belirlendiğini, bunlar arasında Mehmet Partigöç'ün de isminin bulunduğunu bildirdi. Talu, "Bu önemli çalışmayı ben yürüttüm, şu anda ise tutukluyum. Bu çalışmayı yapan birisinin darbecilerle, FETÖ'cülerle hareket etmesi imkan dahilinde değildir" savunmasını yaptı.

Kendisi hakkında, Genelkurmay Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığınca yapılan araştırmada, terör örgütü FETÖ/PDY iltisakına rastlanmadığını ileri süren Talu, "Hayatımın boyunca paralel devlet yapılanması ile etkin mücadele ettim, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne katılmadım." iddiasında bulundu.

TALU'NUN "ODAMA SAKLANDIM OLAYLARLA İLGİM YOK" YALANI GÖRÜNTÜLERLE ORTAYA ÇIKTI

Gece 03.00'da planlanan darbe, FETÖ'cü Korgeneral İlhan Talu'nun, Hakan Fidan ile Hulusi Akar'ın görüştüğünü görmesi üzerine öne çekildiği iddia edilmişti.

Darbe gecesi "sabaha kadar odamdan çıkmadım" diyen İlhan Talu darbecileri komuta katına götürürken görüntüleniyordu.

Genelkurmay Başkanlığı’na 15 Temmuz tarihinde yapılan baskın anının fotoğrafları ortaya çıkmıştı. Fotoğraflarda, darbe girişiminin yaşandığı gece kendisini odasına kilitlediğini ve darbeye katılmadığını söyleyen Korgeneral İlhan Talu’nun cuntacıları komuta katına aldığı görülüyor. Talu, “Emir subayıma kapıyı kilitlettim. Beraberimizdekilerle olayların yatışmasını bekledik. Onlar gece 01.00'de odadan çıktı. Ben de cumartesi saat 13.00'e kadar odamda bekledim" demişti.





AK PARTİ'DEN MÜDAHİLLİK TALEBİ

AK Parti, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişiminde Genelkurmay Karargahı'nda yaşananlara ilişkin 221 sanıklı çatı davasına müdahillik talebinde bulundu.

Partinin avukatları Muammer Cemaloğlu ve Burhanettin Sevencan, müdahillik dilekçelerini Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesine sundu.

Dilekçede, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede 1 numaralı sanık olarak yer alan Fetullah Gülen'in, kurucusu ve lideri olduğu FETÖ'nün, devleti ele geçirmek amacıyla, uzun yıllardır başta TSK, Emniyet ve yargı olmak üzere devletin tüm kritik pozisyonlarında sistematik olarak kadrolaştığı belirtildi.

FETÖ'nün, kuruluş yıllarından itibaren, mayasında din ve vatan sevgisi yer alan aziz milletin bu özelliğini fırsat bilerek, tertemiz duygularını istismar ettiği ve amaca giden yolda her şeyi mübah gördüğü dilekçede ifade edildi.

Örgütün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm anayasal kurumlarını ele geçirmek amacıyla hareket ettiği kaydedilen dilekçede, "takiye, tedbir ya da bir gizlilik ile tabandan tavana kadrolaşarak, zaman içinde devlet içinde paralel bir devlete dönüşen, hiçbir siyasi sorumlulukları, hesap verilebilirlikleri, şeffaflıkları, görünürlükleri olmaksızın fiili bir yönetim isteyen FETÖ'nün, seçilmiş iktidarla adeta bir iktidar savaşına girdiğine" yer verildi.

Örgütün, yargı ve emniyet içine sızan üyeleri eliyle gerçekleştirdikleri hukuk dışı operasyonlarla, "yargı darbesi" yaparak, seçimle iş başına gelmiş hükümeti devirmeye, görevini yapamaz hale getirmeye çalıştığı belirtilen dilekçede, şu ifadelere yer verildi:

"Kurucu liderimiz ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın önderliğinde AK Parti, 17-25 Aralık süreci olarak bilinen, yargı eliyle gerçekleştirilmek istenen darbeye karşı dimdik durmuştur. Örgütün su yüzüne çıkan yüzünü milletimize ve tüm dünya kamuoyuna anlatmışlar, bu örgüte karşı amansız bir mücadeleye girişmişlerdir. Yıllarca gerçek yüzünü gizleyen takiyeci örgütün maskesi düşmüş, kendisini kamuoyuna 'altın nesil' olarak pazarlayan örgüt mensuplarının hareket kabiliyeti azalmıştır.

Bu mücadele sonucunda gün geçtikçe zayıflayan, köşeye sıkışan, sahip olduğu etkinliği yitirmeye başlayan FETÖ, 15 Temmuz 2016 günü TSK içine sızmış asker kılıklı teröristler ve bunlara destek veren diğer örgüt mensupları eliyle son bir hamle yaparak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bağımsızlığını zayıflatmak ve birliğini bozmak, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ön gördüğü düzeni ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmak ve bu düzen yerine başka bir düzen getirmek amacıyla darbe girişiminde bulunmuştur."

"Asla unutulmayacak yeni bir destan"

Dilekçede, ülke genelinde 249 vatandaşın şehit, binlerce vatandaşın gazi olduğu bu hain kanlı darbe girişiminin AK Parti'nin kurucu lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım'ın önderliğinde, yüce milletin feraseti, direnci ve kahramanlıkları ile püskürtüldüğü, başarısız kılındığı kaydedilerek, "Cumhuriyetimize, demokrasimize, özgürlüğümüze, milli iradeye, vatanımızın bölünmez bütünlüğüne karşı yapılmış olan darbe girişimi, kendisini cesaretle kalkan yapan kahraman vatandaşlarımız ve vatanını, milletini, devletini ve giydiği şerefli üniformayı asla ve asla 'Din alimi' ve/veya 'Hocaefendi' olarak tanımlanamayacak bir şarlatana, bir haine tercih etmemiş güvenlik güçlerimiz tarafından engellemiştir. Vatansız bir millet olmayacağının her zaman idrakinde olan, tarihten bugüne her zaman vatanını canı pahasına korumayı borç bilmiş yüce milletimiz asla unutulmayacak yeni bir destan yazmıştır." denildi.

Dilekçede, "Türkiye Cumhuriyeti, demokratik bir hukuk devletidir ve siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlardır. Siyasi partilerin hayatiyetini devam ettirmeye veya siyaset sahnesinden uzaklaştırmaya sadece millet yetkilidir." ifadelerine yer verilerek "halkın iktidarı" anlamına gelen demokrasinin, eşitlik, özgürlük ve çoğulculuk gibi değerleri öne çıkaran toplumların yegane siyasi tercihi olduğu belirtildi.

"Doğrudan zarar gören millet ve siyasi partilerdir"

Modern demokrasilerin, aynı zamanda "partiler demokrasisi" olarak da anıldığına yer verilen dilekçede, "Demokrasiyi geliştiren siyasi partilerdir ve siyasi partiler olmadan demokrasi düşünülemez. Bu nedenledir ki tarihteki acı örneklerle de sabit olduğu üzere demokrasiye yapılacak bütün hukuk dışı müdahalelerde doğrudan zarar gören millet ve siyasi partilerdir." denildi.

Dilekçede şunlar kaydedildi:

"İddianamede de belirtildiği üzere; Anayasa'nın başlangıcında, milletin iradesinin mutlak üstünlüğüne vurgu yapılarak egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu, egemenliği millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, Anayasa'da gösterilen 'hürriyetçi demokrasi' ve 'bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni' dışına çıkamayacağı ilkesel olarak belirtilmiştir.

Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 15 Temmuz darbe teşebbüsü demokratik anayasal düzene, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine ve milli güvenliğe yönelik en ağır saldırılardan biri, belki de en ağırıdır. 15 Temmuz gecesi TSK içerisinde örgütlenmiş olan hain FETÖ mensupları tarafından demokratik anayasal düzen, cebir ve şiddet kullanılarak ortadan kaldırılma teşebbüsünde bulunulmuş; 8 binden fazla askeri personelin, 35 uçağın, 37 helikopterin, 74 tankın, 246 zırhlı aracın ve 4 bine yakın hafif silahın kullanıldığı saldırılarda 249 vatandaşımız şehit, binlerce vatandaşımız gazi olmuş, milli irade hedef seçilerek, başta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devletinin demokratik değerleri ve kurumlarına ait binalar bombalanarak ülke teslim alınmaya çalışılmıştır."

"Milleti temsil eden siyasi partiler davanın muhatabı"

Dilekçede, eli kanlı terör örgütü üyelerinin gerçekleştirdikleri eylemlerle; TCK'nın 309/1 maddesinde düzenlenen "Anayasayı ihlal", TCK'nın 311/1 maddesinde düzenlenen "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya teşebbüs", TCK'nın 312/1 maddesinde düzenlenen "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlarını işlediklerine dikkat çekildi ve şu ifadelere yer verildi:

"Milleti temsil eden siyasi partiler görülmekte olan davanın muhatabı olup, sahip oldukları vazgeçilmez konumları sebebiyle demokrasiye sahip çıkma yükümlülükleri mevcuttur. Ayrıca sanıkların yıkmayı, devirmeyi, düşürmeyi planladıkları hükümet AK Parti Hükümeti olup, dolayısıyla darbe teşebbüsü ile iktidardan uzaklaştırılması amaçlanan da AK Parti tüzel kişiliğidir. Hukuk devletinin gereklerine uygun ve demokratik yollarla iktidara gelen ve hükümet etmekte olan partimizin bu hain darbe girişimin asıl hedefinde yer alan siyasi parti olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Nitekim Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca darbe teşebbüsüne yönelik olarak hazırlanan iddianamelerden AK Parti Genel Merkezine yönelik birtakım eylemlerin ve eylem planlarının da yapıldığı, genel merkez binası önüne tankların yönlendirildiği, demokratik olmayan yöntemlerle ve hukuka aykırı bir şekilde iktidardan uzaklaştırılmasının planlandığı görülmektedir.

Dolayısıyla mahkemenizce yürütülen kovuşturmada sanıklara isnat edilen suçlardan zarar görmüş olması nedeniyle müvekkil Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanlığı adına sanıklar hakkında şikayetçiyiz. Ayrıca müvekkil AK Parti'nin haklarının korunabilmesi için CMK 237. madde ve devamı gereğince müvekkil AK Parti'nin müdahil, bizim de müdahil vekili olarak duruşmalara kabulümüze karar verilmesini talep ediyoruz."

Dilekçede, "sanıkların eylemine uyan hükümler doğrultusunda cezalandırılmalarına karar verilmesi" de talep edildi.

Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-03 Mart (2017) 'Ankara Darbe Ana (Çatı) Yapılanması 221 sanık' davası

(27 Mayıs 2017, 14:09)

HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

PARALEL YAPI KONULU HABER GRUPLARINDAN KISA BİR BÖLÜM: (TÜMÜ ve LİNKLER İÇİN TIKLAYIN)  
Paralel Yapıya yönelik hemen hemen tüm operasyonlar ve açılan davalar
Paralel yapıya açılan ve sonuçlanan davalar
Paralel yapı ve diğer kurum kuruluşlarla bağlantıları
Başbakan Erdoğan'ın paralel yapıyla ilgili açıklamaları
Paralel yapı-Abdullah Gül
Paralel yapı-Taksim Gezi Parkı olayları bağlantısı
Paralel yapı-Çeşitli davalardaki kumpaslar
Paralel yapı-Ergenekon
Paralel yapı-Behçet Oktay intiharı
Paralel yapı-Hablemitoğlu cinayeti
Paralel yapı-Üzeyir Garih cinayeti
Paralel yapı-Cevzet Soysal cinayeti
Paralel yapı-Gaffar Okkan cinayeti
Paralel yapı-Paris cinayetleri
Paralel yapı-Haydar Meriç cinayeti
Paralel yapı-15 Temmuz (2016) 'TSK'daki Fetö'cülerin darbe girişimine açılan davalar'
Paralel yapı-Fenerbahçe/Şike soruşturması
Paralel yapı-Ses kayıtları
Paralel yapı-Hanefi Avcı'nın cemaat iddiaları
Paralel yapı-Sabri Uzun'un cemaat iddiaları
Paralel yapı-28 Şubat süreci
Paralel yapı-Kaset olaylarıyla bağlantısı
Paralel yapı-Rusya Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov suikasti
Paralel yapı-1990 Uğur Mumcu vd. Laiklik suikastleri soruşturmasında kumpas
Paralel yapı-TSK'daki Fetö'cülerin 15 Temmuz askeri darbe girişimi ile bağlantısının delilleri
Paralel yapı-15 Temmuz askeri darbe girişimindeki rollerini saptırma gayretleri
Paralel yapı-Yargılandıkları davalarda Fetö'nün terör örgütü olduğunu kabul etmeyen sanıklar
Paralel yapıya karşı devlet kurumlarının attığı adımlar
Paralel yapı-Deşifreyi ve soruşturmaları engelleme çabaları
Paralel yapı-Kamikaze tahliye girişimleri
Paralel yapı-Teslim olmayıp saklanan ya da yurtdışına firar eden şüpheliler
Paralel yapıya dair hukuki deliller
Paralel yapı mensuplarından gelen itiraflar
Paralel yapı-Suç duyuruları
Paralel yapı-Abdullah Harun
Paralel yapı-Dış ülke bağlantıları
Paralel yapı-Vatana ihanet
Paralel yapı-Misyonerlik/Dinlerarası Diyalog Bağlantıları
Paralel yapı-İslami açıdan sapkın görüşleri
Paralel yapı-Fetullah Gülen'in bedduaları
Paralel yapı-Örgüt mensuplarının intiharları
Paralel yapı konulu kitaplar
Paralel yapı konulu filmler
Paralel yapı bahanesiyle kontrgerilla yapılanmalarının gözden kaçırılma çabaları ... (TÜMÜ ve LİNKLER İÇİN TIKLAYIN)

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=10562    yazdır/print

ŞOK! TSK'daki Fetö'den darbe

15.07.2016 22:46 Türkiye, 15 Temmuz saat 22:00'den beri şok dakikalar yaşıyor.. İlk önce Jandarmadan bazı birliklerin İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayan köprüleri tanklarla ulaşıma kapattığı haberleri geldi. İlerleyen dakikala..
Tamamı 15.7.2016

İşte çılgınlıklarının nedeni

17.07.2016 14:13 TSK'daki Fetö'cülerin darbe girişimi "çılgınca" ve "gözü dönmüş" olarak değerlendiriliyor. Bir çok detay bu değerlendirmeye yol açıyor. Örneğin Meclis'in bombalanması.. Örneğin TRT'yi ele geçirirken canlı yayında darbe..
Tamamı 17.07.2016

İşte Paralel'in 81 il imamı

20.01.2015 21:02 Fetullah Gülen cemaatinin Marmara bölge imamı ile birlikte 8 il imamı olduğu iddia edildi. Bu isimlerin fotoğraflı özgeçmişleri yayınlandı. Bu imamların bir devlet memuru gibi terfi alarak kademe kademe yükseldiği iddia ediliyor..
Tamamı 20.01.2015

Paralel'e de Ergenekon'a da hayır

11.03.2014 14:52 Türkiye'de dün yargıda şiddetli bir deprem yaşandı. Daha önce benzeri yaşanmayan bu depremin merkez üssü, Ergenekon davasına bakan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oldu. Ergenekon davasına bakan İstanbul ..
Tamamı 11.3.2014

Büyükanıt: Huzurum kalmadı!

19.12.2015 23:00 Abdullah HARUN / kontrgerilla.com - 27 Nisan e-muhtırası soruşturmasında 'şüpheli' olarak sorgulanan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ifadesi ortaya çıktı. Kontrgerilla.com'un ulaştığı iki sayfalık ifaded..
Tamamı 19.12.2015

Fehmi Koru sitemize taş attı

12.10.2015 19:46 Maişet derdi nedeniyle yaklaşık 1 yıldır günlük yerine haftalık haber girişine geçmek zorunda kaldık. Dikkat edenler bunu farketmiştir. Saatlerdir süren bu haftalık haber girişini de az önce tamamlamış ve internet..
Tamamı 12.10.2015

Şok!!! Savcı Öz yurtdışına kaçtı

18.08.2015 20:19 HSYK tarafından haklarında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla soruşturma başlatılan, ardından mahkemece yakalama kararı çıkarılan savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın yurtdışına kaçtıkları ortaya çıktı. Mahkeme eski s..
Tamamı 18.08.2015

Balyoz Planı gerçek: 7 beraate itiraz

09.10.2016 13:55 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığın beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. 6 Ekim'de yaşanan gelişmeye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı adına B..
Tamamı 9.10.2016

Belgesel: Gezi'nin ardındakiler

24.06.2013 11:20 Taksim Gezi olaylarına katılanlar.. Haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek verenler.. 'Çapulcu' olduklarını açıkça belirtenler.. 'Mesele Gezi değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti bir ayaklanma ile devirmeye destek verenler..
Tamamı 24.06.2013

7 sanıklı Balyoz davası kapandı mı?

16.12.2018 11:00 İstanbul'da, Fetö yargısının etkin olduğu dönemde açılan ve 237 sanığın müebbet hapse mahkum edildiği, Fetö ile mücadelenin başlamasının ardından davanın kumpas olduğuna dair somut delillerin ortaya çıkması üzerine..
Tamamı 16.12.2018

Humeyni planı suya düştü

08.11.2014 13:58 Yıllardır ABD'de yaşayan Türk vatandaşı Fetullah Gülen'in Türkiye'ye dönmekten kesinlikle vazgeçtiği ileri sürülüyor. Gülen cemaatinin liderliğini yapan Fetullah Gülen, kendisine DGM tarafından dava açılmadan hemen önc..
Tamamı 8.11.2014

Gülen: 28 Şubat MGK'sı sevaptı

01.11.2014 17:35 Erdoğan'ın ilk kez 'Cumhurbaşkanı' sıfatıyla başkanlık ettiği Ekim ayı MGK toplantısı 10 saati aşarak en uzun MGK rekorunu kırdı. 28 Şubat süreci kararlarının alındığı MGK toplantısı ise 8 saat sürmüştü. MGK'da paralel..
Tamamı 1.11.2014

Ayrıntılarıyla 7 Şubat krizi

08.02.2014 15:18 Tarih: 7 Şubat 2012.. Ankara, Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir olayla sarsıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil 5 MİT yöneticisi hakkında savcılık tarafından yakalama kararı çıkartıldı.. Sabah gazetesinden A..
Tamamı 8.2.2014

Beddua etti, suç duyurusu yağdı

27.01.2014 13:03 Fetullah Gülen'in avukatı: Psikolojik harekâtta yeni aşamaya geçildi.. Fetullah Gülen Hocaefendi'nin avukatı Nurullah Albayrak, müvekkili hakkında ortaya atılan iftiraların suç duyurusu şeklinde yargıya taşınması suret..
Tamamı 27.1.2014

Paralel Yapı = P2 Locası

14.01.2014 15:48 Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in paralel yapıyı uzaktan yönetmek için yaptığı telefon görüşmeleri bugün internette yayınlandı. (1) Görüşmelerde Gülen'in, bir dini cemaat liderinin ötesine geçerek siyaset..
Tamamı 14.1.2014

Özkök ve Yalman'dan şok inkar

03.11.2014 19:23 Balyoz davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'hak ihlali' kararı üzerine yeniden yargılama başladı. Duruşma, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Anadolu Adalet Sarayı'ndaki 450 kişilik Şehit Hakan Kılıç Konferans Salo..
Tamamı 3.11.2014

Yabancı vakıflara suç duyurusu

02.12.2013 16:57 Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusund..
Tamamı 2.12.2013

Düşünen adam da olacak mı?

19.06.2013 17:17 Taksim Gezi olayları 19 günlük bir süreç sonra polisin Gezi parkını boşaltmasıyla sona erdi. Ancak artçı gelişmeler sürüyor. İki gündür 'duran adam' eylemi gündemde. Hükümeti protesto eden ve Gezi eylemcilerine destek ..
Tamamı 19.6.2013

Fetö'nün Şok Mangasına dava

21.11.2022 14:22 Ankara'da, Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'cü olmayan askeri öğrencilerin "şok mangası" yöntemiyle fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak okulu bırakmalarına neden oldukları ileri sürülen 8 eski asker hakkında "işkence ..
Tamamı 21.11.2022

Kara Kuvvetleri: 80 Müebbet Onandı

29.11.2022 10:33 Ankara'da, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) karargahında yaşanan olaylara ilişkin aralarında 4 eski generalin de bulunduğu 132 sanıklı dava dosyasının istinaf incelemesi tamamlandı..
Tamamı 29.11.2022

Kars: 12 Müebbetin Gerekçesi

30.11.2022 13:13 Kars'ta, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine katıldıkları ve örgütün kentteki sözde 'ana komuta kademesi'nde yer aldıkları iddia edilen, aralarında örgütün sözde 'sıkıyönetim komutanı' ve dönemin 14. Me..
Tamamı 30.11.2022

Yakalanan İlk Darbeciye Müebbet

29.11.2022 11:03 Bursa'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Bursa'da sözde 'sıkıyönetim komutanı' olmayı beklerken 'yakalanan ilk darbeci' olan dönemin İl Jandarma Komutanı Yurdakul Akkuş'un da..
Tamamı 29.11.2022

Darbeci Yaver'in Müebbeti Onandı

29.11.2022 10:43 Ankara'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın kaldığı oteli darbecilere bildirdiği belirlenen eski başyaver Ali Yazıcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile eski Dalaman Deni..
Tamamı 29.11.2022

Çatı Davada Müebbetler Değişmedi

29.11.2022 10:22 Ankara'da, Yargıtay'ın 15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan FETÖ çatı davasında, örgütün tepe yöneticileri eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, keski Zaman Gazetesi İm..
Tamamı 29.11.2022

Askeri Hakimlere Müebbet Onandı

02.12.2022 09:55 Ankara'da, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince FETÖ'nün darbe girişiminde yer alan dönemin Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirleri Hayrettin Kaldırım ve Muharrem Köse'nin de aralarında bulundu..
Tamamı 2.12.2022

Poyrazköy Kumpası: 1. Dava Başladı

28.11.2022 13:39 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün "Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat, Kafes eylem planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Amirallere Suikast" gibi davalardaki usulsüzlüklere ilişkin polis mem..
Tamamı 28.11.2022

Poyrazköy Kumpası: 2. Dava Yargıya

28.11.2022 15:42 İstanbul'da, kamuoyunda 'Poyrazköy davası' olarak bilinen dava ve soruşturmalarda görev alan 48 eski hakim ve savcı hakkında 'gizliliği ihlal', 'iftira', 'suç delillerini yok etme', 'kişisel verileri hukuka aykırı olar..
Tamamı 28.11.2022

1985'teki Sınav Hırsızlığına Dava

02.12.2022 12:37 Ankara'da, FETÖ irtibatı nedeniyle hakkında dava açılan eski Albay Cengiz C.'nin, 1985'te yapılan askeri lisesi sınav sorularını, 'örgüt abisi' aracılığıyla önceden aldığını itiraf etmesi, verdiği bilgilerin doğru çı..
Tamamı 2.12.2022

Pinhan Restaurant'a 9 Hapis

30.11.2022 12:08 İstanbul'da, Fetullah Gülen liderliğindeki terör örgütü (Fetö) adına faaliyetlerde bulunulduğu gerekçesiyle kayyum atanan örgütün karargahı konumundaki Maltepe Pinhan Restoran yapılanmasına dair 45 sanıklı davaya devam..
Tamamı 30.11.2022

Zırhlı Tugay Darbe davası

30.11.2022 12:40 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin aralarında muvazzafların da bulunduğu 28'si tutuklu 138 askerin 'kamu malına zarar verme' suçundan altışar yıl ile 'Anayasal düzeni ort..
Tamamı 30.11.2022

Darbede Valilik İşgali davası

30.11.2022 12:29 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde İstanbul Valiliğinin işgalini konu alan 90 sanıklı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozulan eski Yarbay Recep Karaçam'ın yeniden yargılan..
Tamamı 30.11.2022

Donanma Darbe davası

28.11.2022 13:24 Kocaeli'de, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Donanma Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davada dosyaları ayrılan 6'sı tutuksuz, 13'ü firari 19 sanığın yargılanmasına devam edildi..
Tamamı 28.11.2022

Adana Yasadışı Dinleme davası

21.11.2022 12:10 Adana'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyeliğinden hüküm giyen eski İl Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan ile terörden sorumlu emniyet müdür yardımcısı İsmail Bilgin'in, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubunu yasa ..
Tamamı 21.11.2022

Tır Kumpası Organizatörleri davası

21.11.2022 11:57 Adana ve Hatay'da MİT tırlarının durdurulması ve aranmasını organize ettikleri gerekçesiyle haklarında 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 50 yıl 5'er ay hapis cezası istemiyle dava açılan Fetullahçı Terör Örgütü'nün ..
Tamamı 21.11.2022

13.08.2001'den beri ziyaretçi sayısı:
63.518.346