İstanbul'da, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin aralarında FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in de bulunduğu 76 sanığın yargılanmasına devam edildi.
22.02.2020 15:56 İstanbul'da, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin aralarında FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in de bulunduğu 76 sanığın yargılanmasına devam edildi.
18.02.2020 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada tutuksuz sanıklar eski Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, eski Trabzon Jandarma Alay Komutanı Ali Öz'ün de aralarında bulunduğu 7 tutuksuz sanık ile Dink ailesinin avukatları hazır bulundu. Duruşmaya eski emniyet müdürü Ramazan Akyürek, tutuklu bulunduğu cezaevinden SEGBİS yoluyla katıldı.
Cinayetin ardından toplantı yapıldığını belirtti
Duruşmada dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanı Ahmet Selim Akyıldız tanık olarak dinlendi. Akyıldız, Dink cinayetine dair bilgisinin olmadığını belirterek, cinayetin ardından olayın olduğu gün İstanbul'a gelerek İstanbul Emniyet Müdürünün makam odasında dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Özel Harekat Daire Başkanı Behçet Oktay, İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ve İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile toplantı yaptıklarını, hatırladığı kadarıyla toplantıda İstanbul Valisi ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının da bulunduğunu kaydetti.
"İstemeseydim bile bildirilmesi gerekirdi"
Duruşmaya SEGBİS yolu ile bağlanan tutuklu sanık eski emniyet müdürü Ramazan Akyürek, tanık Selim Akyıldız'a, "Siz şube müdürlüğü de yaptınız Ankara'da. Ben Trabzon emniyet müdürlüğü yaptım 2006'ya kadar. Dink'le ilgili istihbari bilgi geldi o dönem. 17 Şubat 2006'da emniyet müdürüyken bu bilgiyi istihbarat daire başkanlığına eleman raporu olarak gönderilen yazıda benim imzam var. İstihbarat daire başkanlığından İstanbul'a gönderilip gönderilmediğini de bilmiyordum. 'Gönderdiniz mi?' diye sordum. Telefon ile bilgi verdiklerini söylediler. Yazılı olarak da gönderilmesini istedim. İstemeseydim bile bildirilmesi gerekirdi" dedi.
"Yazıdan haberiniz olması gerekmez miydi"
Dink cinayetine ilişkin İstanbul'a gönderilen yazıyı okuyan Akyürek, "Bu yazı şube müdürü imzasıyla İstanbul istihbaratına gelen bir yazı. Cinayetten 11 ay önce. Benim üst yazısını imzaladığım Ankara'ya gönderilen yazıdan tek farkı, Ankara'ya giden yazıda 'kesinlikle öldürüleceği' cümlesi İstanbul'a gönderilen yazıda 'eylem yapacağı' şeklinde geçmiş şube müdürü. Şube müdürünün takdirinde olan benim görmediğim bir yazı. Bu yazının önem değeri sizce nedir? İstanbul emniyet müdürü siz olsaydınız bu yazıdan haberinizin olması gerekmez miydi? Paylaşılması gerekmez miydi? Toplantıda bu yazıdan bahsetti mi?" diye sordu.
"Trabzon'un da bu operasyonu başlatması gerekirdi benim şahsi düşüncem"
Akyürek'in sorusunu cevaplayan tanık Ahmet Selim Akyıldız, "Bu yazıdan bahsedilmedi. Bunlar tamamen kurumsal iç yazışmalardır. Her halükarda bir istihbarat elde edildiği zaman şahsın öldürülmesine kadar beklenmemesi lazım. Operasyonun bir an önce yapılması lazım iş ciddiyete binmiştir. Trabzon'un da bu operasyonu başlatması gerekirdi benim şahsi düşüncem. Öncelikle bu operasyonun açılması gerekir istihbarat şubede" şeklinde konuştu.
Mahkeme, suç örgütü lideri olduğu iddia edilen Kürşat Yılmaz'ın davaya ilişkin tanık olarak dinlenmesi için tutuklu olduğu cezaevinden SEGBİS ile bağlanmasına karar vererek, duruşmayı yarına erteledi.
19.02.2020 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, tutuklu bulunduğu cezaevinden Ses ve Görüntü Bilim Sistemi (SEGBİS) aracığıyla eski emniyet müdürü Ramazan Akyürek ile eski Trabzon Jandarma Alay Komutanı Ali Öz'ün de aralarında bulunduğu 4 tutuksuz sanık katıldı. Duruşmada, müdahil Dink ailesini de avukatları temsil etti.
Duruşmada, daha önce alınan ara kararlar doğrultusunda tanık olarak dinlenilmesine karar verilen dönemin Samsun İl Jandarma Komutanı Serdar Yücel'in, Dink cinayeti faili Ogün Samast'ın Samsun otogarında yakalanması ve görüntülerinin alınmasıyla ilgili konularda bilgisine başvuruldu.
Tanık Yücel'e, Dink ailesinin avukatı Hakan Bakırcıoğu tarafından, Samsun Emniyet Müdürlüğü'nde, Ogün Samast'ın, "Vatan toprağı kutsaldır kaderine terk edilemez." yazısı ile Türk bayrağının olduğu takvimin önünde görüntülenmesiyle ilgili, "Bunun bir tesadüf olabileceği" beyanında bulunup bulunmadığı ve bunun bir tesadüf olup olmadığı soruldu.
Cevap veren Yücel, şunları söyledi:
"İlk önce tesadüfen olduğunu düşündük biz ama Ogün Samast'ın görüntülerinin alınması sırasında yapılan hareketlerin disiplinsiz olduğunu düşündüğüm için ertesi gün hemen idari soruşturma başlattım. Bu soruşturma devam ederken İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin geleceğinin duyulması üzerine, işlemi durdurdum ve müfettişlerimize sunmak üzere bütün evrakı komutanlıktan teslim aldım. Müfettişler tarafından inceleme yapıldıktan sonra rapor verilince, ilgili personelin disiplinsizlik nedeniyle cezalandırılması kararı aldık. Yani bu görüntülerle ilgili olarak Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı, İçişleri Bakanlığından gelen 3 müfettiş, Samsun İl Jandarma Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığından gelen 2 müfettiş vasıtasıyla olmak üzere 4 soruşturma yapıldı ve personelimizin cezalandırılmasına karar verildi."
"Emir gereğince görüntü aldık"
Avukat Bakırcıoğlu'nun "Görüntülerde, çekimi yapan kişinin Samast ile ilgili 'Bu yazıyı kafasının üstüne denk getirin.' şeklinde beyanları duyuluyor. Siz bu görüntüleri izlediğiniz halde bunu mu söylediniz? Bunun tesadüften ibaret olduğunu mu yazdınız görüntüleri izleyip?" şeklindeki sorusunu yanıtlayan Yücel, "Bu ifadeyi yazdığım ilk etapta verilen ön bilgi formuydu o olayla ilgili olarak. Daha sonra detay incelemesinde zaten kararımızı verip kendilerine durumu ilettik." ifadesini kullandı.
Tanık Yücel, Bakırcıoğlu'nun, "Failin yakalanmasında jandarma katkısı olduğunun ispatı için neden ayrıca görüntü ihtiyacı hissedildi?" sorusuna karşılık da "Jandarma Genel Komutanlığından gelen emir gereğince görüntü alınması tekrar istendi ve görüntüyü o şekilde aldık." dedi.
Çekilen fotoğraflarla ilgili bir değerlendirmenin, jandarma bölge komutanının Samsun'a gelmesiyle birlikte yapıldığını ve onun öncesinde de kendisinin idari tahkikatı başlatmış olduğunu anlatan Yücel, "3 müfettişin geleceği ve soruşturma yapılacağının" bildirilmesi üzerine herhangi bir tahkikat yapılmadığını, bu konuda soruşturma neticesinin beklenildiğini dile getirdi.
Samast ile mülakat yapan jandarma görevlileriyle neden görüşme yapmadığı sorulan Yücel, "Birebir görüşme yapan personel Birol Ustaoğlu, uçakla İstanbul'a gitti. Samast'ın olayla ilgili Samsun sorumluluk sahasında herhangi bir şahısla irtibatı olduğuna dair bilgi yoktu ve biz de herhangi bir işlem yapmadık. Sadece yollama işlemini yaptık." diye konuştu.
"Samast'ın ilk uçakla İstanbul'a gönderilmesi emrini verdiler"
Tanık Serdar Yücel, jandarma görevlisi Birol Ustaoğlu ile İstanbul dönüşü görüşme yaptığını belirterek, bu kişinin kendisine "Samast'ın teslim edildiği, kendilerinden herhangi bir bilgi istenmediği ve geri döndükleri" yönünde bilgi aktardığını ifade etti.
Sanık avukatlarından Ahmet Çavuş da tanık Yücel'e, "Samsun Otogarı, jandarma bölgesine giriyor, emniyet bölgesi değil. Siz jandarma komutanı olarak failin Samsun emniyetine götürülmesine itiraz etme gereği duydunuz mu? Kim emniyete götürülmesine karar verdi, başsavcı veya vali sizle görüştü mü, muvafakatınız oldu mu?" şeklinde soru yöneltti.
Yücel, soruyu "İlk yakalama, el koyma işlemlerini yaptığımız sırada başsavcı geldi. İl emniyet müdürü de oradaydı. Görüşme yapılırken, başsavcı ve valinin görevlilere, 'Sanığa jandarma ve emniyet görevlilerince herhangi bir işlem yapılmayacağı, sanığın Samsun Emniyet Müdürlüğünde bekletilip ilk uçakla İstanbul'a gönderilmesi' emrini verdiklerini duydum. Yazılı bir emir yoktu. Vali ve başsavcı, 'telefonla emir aldıklarını ve işlemin böyle yapılacağını' sözlü olarak verdiler." diye yanıtladı.
"Bilgilerin sızdırıldığına dair ciddi şüphelerimiz vardı"
Cinayetin Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile bir bağlantısı olduğuna dair duyum alıp almadığı sorulan Yücel, "Böyle bir kumpas kurulduğuyla ilgili şüphemiz yoktu. Yalnız bilgilerin sızdırıldığına dair ciddi şüphelerimiz vardı. Müfettişlere, ifadem alınmaması kararı alınmasına rağmen, bizzat kendi isteğimle ifade verdim. Orada, 'ciddi şüphelerimiz olduğunu ve değerlendirilmesi gerektiğini' iletmiştim o zaman. 'Bilgilerin sadece sızdırıldığını, bunun da kasıtlı bir hamle olduğunu, incelenmesi gerektiğini' söyledim. FETÖ veya cemaatle ilgili bir ifadede bulunmadım." diye konuştu.
Diğer olaylarda da şüphelilerle mülakat yapılıp yapılmadığı sorusunu yanıtlayan Yücel, mülakatla ifade alma işlemi arasında fark olduğu, mülakatın şüpheliyi rahatlatmak ve gerekli bilgiyi alabilmek için ifade alma işleminden önce yapıldığı, teknik bir hamle olduğu ve herhangi bir düzenleme olmamasına rağmen rutin bir işlem olduğunu aktardı.
Duruşma yarına ertelendi
Yücel, görüntülerin bir televizyon kanalında yayımlanmasıyla ilgili de "Zaten onunla ilgili gidip ifade verdim. Görüntü aktarımının ağa bağlı bilgisayar üzerinden yapıldığı, burada izlenen görüntülerin başka yere aktarıldığına dair ciddi şüphelerim olduğunu söyledim." dedi.
Mahkeme heyeti başkanı, bugün dinlenilmesi kararı alınan diğer tanıklar Şenol Çınar ve Zeki Erdem'in hazır edilmediğini belirterek, duruşmayı Kürşat Yılmaz'ın da aralarında bulunduğu diğer tanıkların dinlenilmesi için yarına erteledi.
20.02.2020 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, tutuklu bulunduğu cezaevinden Ses ve Görüntü Bilim Sistemi (SEGBİS) aracığıyla tanıklığına başvurulan Kürşat Yılmaz, cezaevinden yetkilileri ve kamuoyuna mektup yazdığını ancak "komünist" bir gazete harici yazdıklarının hiçbir yerde dikkate alınmadığını söyledi.
15 Temmuz 2016 yılında tutuklu bulunduğu Kocaeli'nden Bolu'ya nakledildiğini belirten Yılmaz, "FETÖ 15 Temmuz darbe girişiminde başarılı olsa beni yolda, nakledilirken öldüreceklerdi. Kaçmışım gibi yapacaklardı. Korkan bir insan değilim. Bu cezaevini daha önce 7 sefer istemiştim, annem burada olduğu için. 'Yer yok' denilmişti bana. En son 8. başvuruda kabul ettiler ama 15 Temmuz darbe girişimini biliyorlardı. Abdullah Öcalan'ın yattığı İmralı Cezaevi'ne de nakil istemiştim, oraya da vermeyip Bolu'ya gönderdiler. Dertleri belli, öldürmek için yapıyorlar." diye konuştu.
"Öz'ün FETÖ'cü olduğunu biliyordum"
Firari savcı Zekeriya Öz'ün Ergenekon davasında kendisini çağırttığını ve kendisinden önce de Alaattin Çakıcı ile görüşmüş olduğunu öğrendiğini anlatan Yılmaz, Zekeriya Öz'ün odasında yanında avukatlarının da olduğunu, 'Ergenekon'u bilmediğini' söylediğini, 2 saat ifade alınma süresince Ergenekon ile ilgili bilgi vermeyince kendisini gönderdiğini söyledi.
Öz'ün FETÖ'cü olduğunu bildiğini ve "cemaat" olarak bilinen oluşuma ilk defa terör örgütü diyenin kendisi olduğunu öne süren Yılmaz, cemaatçilerin kendisine daha önce, "gel bizim mafyamız ol" teklifinde bulunduğunu öne sürdü.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında da, terörle mücadele şubesi polislerine 15 Temmuz'dan sonra 3 gün süresince 19 saat olmak üzere kesintisiz ifade verdiğini de anlatan Yılmaz, 1999 yılında ülkücü camiadan bir arkadaşının kendisine, "organize şubeden sana bir tezgah kurdular" dediğini ve bu uyarıdan sonra kaçak gezmeye başladığını, ne olduğunu bilmediğini ve Ankara'da kendisinden bazı şeylerin isteneceğini duyduğunu anlattı.
"Hrant Dink'i öldür' dediler"
Kürşat Yılmaz, 2005 yılı kışında Ankara'ya gittiğini, FETÖ'nün o dönem Genelkurmay başkanını değiştirmek istediğini ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı lojmanındaki bir evde arkadaşının kendisine, "Gülen cemaatinden sana gelecekler, Şükrü Sarıışık paşayla ilgili görüşecekler" dediğini de belirterek, şu ifadeleri kullandı:
“Arkadaşlarım bana ‘Sana Gülen cemaatinden gelecekler’ dedi. “Ankara imamı” dedikleri şahıs geldi. Dediler ki; sen Şükrü Sarıışık Paşa’yı tanıyorsun kefil olur musun? MGK Genel Sekreteriydi o zaman. İsmail Issız aradı. Bir MHP milletvekili ofisine gittik. Bir general geldi. İsmail Issız’a herkes saygılı davranıyor. Bir albay arkadaşım vardı Aytekin Eroğlu. O da orada. Birkaç gün sonra beni Otel Asya’ya götürdüler kayıtlarda vardır. Her gün sohbet ediyorduk. 15 gün otelde kaldım. Ömer Küçükyurt, Hüseyin albay, İsmail Issız. Bana, Hrant Dink’in resmini getirdiler. Cinayetle ilgili bunu da öldür dediler. Hrant’ın fotoğrafını göstereni hatırlamıyorum. Türkiye zor duruma düşer dedim. 80 öncesi de bizi kullandılar. O süreç olmasaydı belki sizinle yürürdüm dedim. O dönem herkesi kullanıyorlardı bunlar. Gel bizim mafyamız dediler. Sizinle işim olmaz dedim. Sonra temasımız olmadı. Cinayetten sonra cezaevinde Erhan Tuncel benimle görüşmek istedi ama cezaevi idaresi görüştürmedi.”
Serkan Özel'in tanıklığı
Duruşmada daha sonra SEGBİS ile dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube aşırı sağ (asam) tim komutanı olan Serkan Özel'in tanıklığına başvuruldu.
Özel, şunları söyledi: “Cinayet öncesi Hrant Dink ile ilgili bilgim yoktu. Cinayet günü personelim nerede görevliydi hatırlamıyorum. Trabzon’dan gelenler olmuş ama hatırlamıyorum. Ben o gün şubedeydim. Irkçı ve aşırı sağcı gruplarla ilgili faaliyetimiz olmadı. Bizim aşırı sağdan anladığımız dinci faaliyetleriydi. Dink’e yönelik eylemleri de izlemedik. Dink’in evi ve iş yerini izleme konusunu hatırlamıyorum. Bakırköy’de bir yerimiz vardı. Cinayet günü ve yakın saatlerde personelle telefon görüşmelerimde ne konuştum hatırlamıyorum. Telefonu sık kullanırdık. Cinayetten sonra değerlendirme toplantısı yapmadık. Zanlıların sorgusunu izlemedik.”
Jandarmada yaptıkları istihbari görevlerle ilgili bilgiler veren Özel, Dink ailesinin avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu'nun sorularına karşılık, Dink eylemleriyle ilgili personeline herhangi bir izleme talimatı vermediği, aradan 13 yıl geçtiği için çok hatırlayamadığını, personelini Bakırköy'de olmasının nedeninin oradaki jandarma binasından kaynaklı olabileceğini, bu binanın dinlenme, nöbet için kullanıldığını ve cinayet günü personel ya da amirleriyle yaptığı telefon görüşmelerinin, her zaman yaptıkları telefon görüşmelerinden olduğunu söyledi.
Dink cinayetiyle ilgili polis bölgesinde gerçekleştiği için herhangi bir soruşturma yapmadıklarını anlatan Özel, sanıklardan Hamza Celepoğlu'nun, "FETÖ irtibatı" ile ilgili sorularını da yanıtladı. FETÖ'cü olduğuna dair bir bilgisinin olup olmadığı sorusuna karşılık Özel, "Celepoğlu 2008 yılında komutan olarak İstanbul'a atandığı dönemde kendisiyle çok çalışamadım. Kıbrıs'a gittim izin dönemiydi. 2 yıllık asayiş şube suç kısmında çalıştım. Zaten FETÖ ile bir çalışması olmaz şubenin. Şu da var; ben 2008 yılında istihbarat şubeden asayiş suç kısmına atandım, yerime şu an FETÖ'den tutuklu olan O.T. Berk atandı. Bundan çıkarım yapmamız gerekiyorsa yapabiliriz. FETÖ'cü olduğunuza dair bilgim ve görgüm yoktur. Sadece size değil hiçbir personele dair yok." ifadelerini kullandı.
Serkan Özel, Celepoğlu'nun döneminde FETÖ'cü olmadığı için kendisine hiç yurt dışı görevi çıkmadığını da sözlerine ekledi.
Tutuklulukların devamına karar verildi
Duruşmada daha sonra talepler alındı. Tutuklu sanık Ercan Gün, bir haberden dolayı 44 aydır tutuklu olduğunu belirterek, tahliye talebinde bulundu. Halen Fox televizyonunda müdür olarak görevli olduğunu ve maaşının yatırıldığını söyleyen Gün, "örgüt" suçundan verilecek ceza infazını da doldurduğunu öne sürdü.
Ali Fuat Yılmazer bir beyanda bulunmak istemediğini belirtirken, diğer tutuklu sanıklar da tahliye talebinde bulundu.
Tutuksuz sanık Ali Öz ise hasta olduğu ve tedavi görme ihtiyacı bulunduğu gerekçesiyle ev hapsi kararının kaldırılarak başka bir adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilmesini istedi.
Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, tutuklu sanıklar Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Muharrem Demirkale ve Ercan Gün'ün, kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların devam etmesi ve isnat edilen suçların ağırlığı nazara alınarak bu hallerinin devamına hükmetti.
Hakkında "ev hapsi" kararı uygulanan Ali Öz'ün ev hapsini kaldıran mahkeme heyeti, bu sanıkla ilgili, yurt dışına çıkış yasağından oluşan adli kontrol tedbirinin devamı ve haftada bir evin en yakın kolluk birimine imza verme zorunluluğundan oluşan yeni bir adli kontrol tedbiri uygulanmasına yönelik karar aldı.
Sanıklar Metin Yıldız ve Yakup Kurtaran'ın "haftada bir kez belirlenen yerlere başvurmak"tan oluşan adli kontrol tedbirlerini değiştirerek "ayda bir kez"e çeviren heyet, sanık beyanlarında adı geçen 14 kişinin bir sonraki 3 gün sürecek duruşmalarda dinlenilmesine de hükmetti.
Heyet duruşmayı sıralı yapılmak üzere 12, 13 ve 14 Mayıs'a erteledi.
Paralel yapı-21 Mart (2017) 'İstanbul 85 sanık (50+35) Dink Cinayeti ve Fetö bağlantısı' birleşik davaları
(22 Şubat 2020, 15:56)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: