OdaTv davası sanığı gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener tahliye edildikten sonra intikam alacaklarına, sürecin tersine döneceğine, Silivri´ye Ergenekoncular yerine kendilerini içeri tıkanların doldurulacağına ant içtiler. Ergenekon medyasında da inanılmaz bir intikam havası var. Hedef gazetecilerin isimleri açıkça belirtilmekten çekinilmiyor. Tahliye değil beraat kararı verilmiş gibi davranılıyor. Şener Eruygur ve Hurşit Tolon gibi tahliye edilen pek çok Ergenekon sanığının yapmadığını bu gazeteciler yapıyor. Savcı ve hakimlere ´komplocu´ diyerek hakaret ve tehdit yöneltiyorlar. Eruygur ve Tolon tahliye edilince düşmeyen Ergenekon davası şimdi düşmüş sayılıyor. Taraf´tan Melih Altınok ile Bugün´den Gültekin Avcı yazılarında, dava düştü mü dağılalım mı diye soruyorlar.
16.03.2012 13:15 Melih Altınok, OdaTv davası sanıklarından Ahmet Şık ve Nedim Şener´in tahliyesinden sonra kamuoyunda oluşturulmak istenen illüzyona dikkat çeken çarpıcı bir yazı kaleme aldı. İşte o yazı...
DAVA MI DÜŞTÜ, DAĞILALIM MI?
Tahliye edilen Ahmet Şık cezaevi kapısında şunları söyledi: Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hakimler bu cezaevine girecek, burada ben ant içiyorum hepinizin önünde. Onlar buraya girdiğinde bu ülkeye adalet gelecek. O cemaat bağlantılı, çete bağlantılı adamlar buraya girecek.
Bir yıl cezaevinde kalan bir adamın, kapıdaki nümayişin de etkisiyle, heyecanla söylediği sözlerdir, dedim. Ama o dakikadan itibaren sosyal medyada ve televizyonda estirilen intikam havası, o günden bu yana yazılı basındaki zafer ganimeti paylaşımı akla ziyan bir hal aldı. Mızmız, Hürriyet´te Bir kenara not edin, diyordu Şık´ın sözlerini çünkü yakın ve en geç orta gelecekte bu sözlerin bir iddianame haline geldiğini göreceksiniz. Zira kendisine göre Silivri, Diyarbakır Cezaevi´ydi artık. Kindar bir nesil yetiştirecekler zahir...
Tahliyeler üzerine Şimdi kucaklıyorlar ama siz içerideyken gıkları çıkmadı, bir ben konuştum, yalnız ben. En çok ben konuşacağım mealinde (bkz. Erol Büyükburç) satırlar kaleme alan bir başkası ise Vatan´daki köşesinde isim vermeye başlamıştı bile. Etyen Mahçupyan ve Alper Görmüş´e parmak sallayıp AGOS´ta karşılaştıklarında Şık´a Ergenekoncu muamelesi yapanlardan bahsetti. Hadislerden dem vurup Kötülüklere karşı buğz ederek demokrasiyi ilerletemeyiz dedi. Anlaşılan, rövanşizmin kadir kıymet bilenini seviyorlar...
Medyanın ablası CNN Türk´teki programında, konuk aldığı Şener´in yürek burkan acılarından damıttığı kinini programı boyunca sabit kalan KJ´sinde koyulaştırdı. Programın sonunda da Evet, ama yetmezinin hikmetini açık etti. İzleyicilerimiz, Soner Yalçın´ın, Balbay´ın, Haberal´ın da burada olması istiyor. ´Evet, ama yetmez´i de bu yüzden bilerek yazdım. Nazire yaptım birilerine.
Yetmez ama evet kere, yeterrrr... Tahmin edeceğiniz üzere o birileri, referandumdaki yüzde elli sekiz, yani bizler oluyoruz. Ama bu açık tehditler ve manipülasyon karşısında pek bi sus pusuz. Kolay değil tabii, cezaevinden yeni çıkmış insanların ağlayarak anlattıkları ve kimsenin onaylamayacağı dramları manşet manşet yayınlanırken gün gibi ortada olsa da eğriltmelerin eğrilinden dem vurmak. Adamı yerler vallahi.
Ama askeri vesayete kafa tutarken, hükümeti muhalefete muhtaç alanlarda tek başımıza kıyasıya eleştirirken, merkez medyanın vesayeti karşısında linç ediliriz diye pısmanın ahlaki bir problem olduğunu düşünüyorum. Ve bu fırsat kaçırılırsa, en az, Şık´ı, Şener´i, Ersanlı´yı, Zarakolu´nu Ergenekon´a kalkan yaptıran yargının fütursuzluğu kadar sorumlu olacak, merkez medyanın ve çığırtkan ulusolcu kesimlerin tehditlerine boyun eğip isyan günlerinde Viyana mimarisinden bahseden dostlarımızın safına düşmek istemiyorum.
Evet, üç dört yazıda bir mutlaka cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin, ama özellikle kimsesiz, beş parasız ve medyada dostları olmayanların (yanan beş mahkumu hatırlayanınız var mı bu arada) seslerine ses vermeye çabalayan bir gazeteci olarak, herhangi birinin tahliyesine karşı çıkacak değilim. Tutukluğun olağanüstü bir alternatif olması arzumuz. İnsan hakları, demokrasi ve özgürlük kriterlerimizin, ancak tanıdıkları ya da yararlanabilecekleri isimler söz konusu olunca feveran eden tiplerin tahayyülünün alamayacağı kadar tavanda olduğunun kanıtı da yazılarımızdır.
Şık´ların gözaltına alındığı günün ertesi bu sütunda Ahmet´in şık gazeteciliği Ergenekon´u pejmürdeleştirmez başlıklı bir yazı yazdım. Çalışmalarıyla ve ortak tanıdıklarımızın referanslarıyla tanıdığım Şık´ın Ergenekon örgütüyle organik bir bağı olduğuna inanmadığımı söyleyebilirim dediğim yazımda bu kişisel kanaatimin bir kefillik olmadığı şerhini de düştüm: Ancak savcılar, Ergenekon´un medya ayağını oluşturduklarını iddia ettikleri kesimlerin Ahmet Şık ile ilişkilenme çabalarının nedeni gibi noktalar üzerinde duruyorlar.
Takip eden Şık´ı Ergenekon´a kalkan yaptırmayın isimli yazımda ise, Şık hakkında tamamen kişisel düşüncelerimizden kaynaklanan şerhlerimizden, ulusalcıların ve ilişiklerinin istediği gibi, Ergenekon davasının fasa fiso olduğu anlamının çıkartılamayacağını özellikle vurguladım.
Ne yazık ki adım adım bu karanlık noktaya sürüklendiğimizi düşünüyorum. Söz konusu kişiler için suçludurlar iddiasında bulunmayan insanları, suçsuzdurlar diye ikrar etmedikleri için insafsızlıkla, dahası polis devleti savunuculuğuyla suçlama izansızlığının medyaya enikonu hakim olduğuna şahit oluyoruz. Şener´in ya da başka bir tutuklunun/ hükümlünün maruz kaldığı, geçmişten ve günümüzden fazlasıyla aşina olduğumuz aşağılayıcı uygulamalar üzerinden Cumhuriyet tarihinin en önemli demokratikleşme davalarının mahkum edilmesi projesi mayalanıyor.
Demek Şık ve Şener tahliye olunca Ergenekon davası da düşmüş sayılıyormuş. Bakın, bir garip toplumsal mutabakat adına, bir onlardan bir bunlardan mantığıyla, Silivri´nin boşaltılması konuşuluyor şimdi, ciddi ciddi. Haklısınız, manipülasyon büyük tekne küçük de kaptanlığı akıntıya teslim edeceksen nehre inerken rotanı niye ilan ettin madem demezler mi adama; tamam kadına da. ( Melih Altınok / Taraf)
TAHLİYELER VE İLGİNÇ TEPKİLER
Bugün gazetesi yazarı Gültekin Avcı da yazısında, Şener ve Şık´ın tahliyelerini, bazı medya organlarının sanki ´beraat etmişler´ gibi yansıtmasını eleştiriyor. Avcı, tahliyeleri zafer addedip her şeyin bittiği rüyasına yatanlar için hukuk dersi niteliğinde bir yazı kaleme aldı. İşte o yazı:
Kimsenin haksız yere tutuklu kalmasını istemem. Mümkün olduğunca tutuksuz yargılama yapılmasına ben de taraftarım. Tüm demokratik dünya ülkeleri gibi biz de, tutuksuz yargılanma inisiyatifini, anayasa ve kanunlarla yargıya bırakmışız. Toplumların kendi içinde uzlaşması mümkün görülmediği içindir bu anayasal yetki devri.
Nedim Şener ve Ahmet Şık´a 375 gün sonra tahliye kararı, ilginç tepkileri de beraberinde getirdi. Nedim Şener ve Ahmet Şık, Ergenekon silahlı terör örgütünün amaç ve faaliyetleri doğrultusunda örgütsel doküman hazırlayarak örgüte yardım etmekle suçlanıyordu. Dolayısıyla terör örgütü üyesi olmak suçundan 5 yıldan 10 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyorlar.
Milliyet gazetesi, Şener ve Şık´ın tahliyesini sizleri çok özlemiştik sürmanşetiyle verdi. Sözcü sürmanşetten sanki yargılama bitip de sanık gazeteciler beraat etmiş gibi özlenen adalet tecelli etti, sırf yazdıklarından dolayı hapse atılan 4 gazeteci 1 yıl boşu boşuna yatmış oldu diyordu. Nereden biliyorsunuz boşuna yattıklarını? Mahkemenin beraat kararı vereceği yolunda garanti mi aldınız? Yargılama sonunda Şık ve Şener 5-10 yıl hapis cezası alırsa yattığınız ters köşeden gazel mi okuyacaksınız?
Devam edelim... Yeni Şafak, şık tahliye sürmanşetiyle tahliye kararının yanında yer aldı. CHP lideri Kılıçdaroğlu geç kalmış bir karar yorumunu yaparken, Bülent Arınç ise daha net bir tavırla tahliyelere sevinilmesi gerektiğini, asıl bu tahliye kararının bugüne kadar neden verilmediğinin sorgulanması gerektiğini ifade etti.
Yakınları adına ben de sevinirim ama kendi adıma ne sevinirim ne de üzülürüm. Zira Şener ve Şık´ın suç işlediğine veya işlemediğine ben, medya, yakınları veya dostları değil mahkeme karar verecek. Şener ve Şık´ın mahkum olması gerektiğini elbette ki söylemiyorum. Ama hukuk zannedilen duygusallıklar yerine ceza yargılaması gerçeğinin görülmesi için yazıyorum. Ruşen Çakır gibi tahliyeyi zafer addedip her şeyin bittiği rüyasına yatanlar için yazıyorum. Zafer, senin slogan attığın mahkemenin sana lütfettiği bir ara kararıyla kazanılmaz. Önce eline kesinleşmiş beraat kararını al.
Mahkeme iki gerekçeyle tahliye kararı verdi. Suç vasfının değişme ihtimali ve tutuklulukta geçen süre. Şunu herkes öğrenmeli. Suç vasfının değişmesi ihtimali, sanık hakkındaki iddianın genellikle daha az cezayı gerektiren bir suça dönüşme ihtimalinin güç kazanması demektir. Mahkemede bu kanaatin oluşabilmesi ise genellikle yargılamanın ileri aşamalarında gerçekleşir. Yoksa mahkeme yargılamaya başlar başlamaz bu görüntüyü bilemez. Duruşmalar yapılıp yargılama ilerledikçe mahkemenin suç hakkındaki kanaati belirmeye başlar. Dolayısıyla neden daha önce değil sorusunun hukuki bir bakış olmadığı bilinmelidir. Demek ki mahkemece suç vasfının değişme ihtimali 375 gün sonra ortaya çıkmış. Ve tutuklulukta geçen süre kavramıyla da, mahkemenin Şener ve Şık´a vermesi ihtimal dahilinde olan cezanın alt sınırı ve üst sınırı ile hapiste yattıkları süre mukayese edildi. Yani mahkeme, ne kadar ceza verme ihtimalim var, buna karşın ne kadar hapiste yattılar terazisine baktı. Yani birilerinin özlemlerine ve temennilerine göre değil, yine ceza muhakemesine göre karar verdi ki doğru olan da budur.
Bu arada Şener Eruygur ve Hurşit Tolon gibi tahliye edilen pek çok Ergenekon sanığının yapmadığı hatayı Ahmet Şık yaptı. Savcı ve hakimlere komplocu diyerek hakaret ve tehdit yöneltti. Bu da, bu sefer kamu görevlisine hakaret ve tehdit suçu için savcıların tekrar Ahmet Şık´ın peşine takılması demek.
Üzüntü ve utancımın kaynağı şudur. Sokaklardaki milyonlarca sade vatandaşı düşündüm. Bu kadar vahim soruşturmalarda ve suçlamalarda boy gösteren ve yargılanan kişiler, vesayetin şöhretli elitleri, acar bürokratlar olmasaydı da gariban yurdum insanı olsaydı, kimse Vatan gibi özel savcılara ders manşeti atmayacak, yaygara yapmayacak, soruşturmalar devam ederken CMK´yı ameliyat etme derdine düşmeyecekti. Ne tutuklama süreleri tartışılacak ne de özel savcıların lafı edilecekti. Teröre, ifade özgürlüğü değil terör muamelesi yapılacaktı. Brütüs´ün arkadan vurduğu kişi Sezar gibi bir şöhret olmasaydı, tarih Brütüs´un ihanetini yazmayacaktı.
Gazali ne kadar haklı... Şöhret gerçekten her şeyi olduğundan büyük gösteren bir büyüteç. Ümidimi kaybettim. Biz bu işi İtalya gibi yapamayacağız. Karanlık koridorların sonuna kadar gidemeyeceğiz. Yaptırmayacaklar. Şöhretin, siyasetin ve medyanın kaprislerine kurban edilen adaletle hiçbir yere varılmaz. ( Gültekin Avcı / Bugün)
ERGENEKON AFORİZMALARI |
Sürekli hak ihlallerinden söz ediyorsunuz ama AİHM´nin Ergenekon sanıklarının başvurularında vardığı sonuçları görmezden geliyorsunuz. Diyorlar ki, ?Ergenekon´da gazeteciler yargılanıyor?. ?Ergenekon´da gazeteciler de yargılanıyor? deseler doğru söylemiş olacaklar. Neredeyse 800´e yaklaşan Ergenekon ve Balyoz sanığından 8-10 tanesinin gazetecilik mesleğinden olması, Türkçede ancak ´de´ ile ifade edilebilir. Diyorlar ki ?Ergenekon´da düşünce yargılanıyor?. Deseler ki ?Ergenekon da düşünceler de? yargılanıyor, eyvallah bunu tartışalım. Mesela, Ahmet Şık´ın yargılanmasına, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği´nden burs alanların araştırılmasına bu pencereden bakalım. Bunlara karşı birlikte savaşalım. Ama hakikaten adalet savunucusuysanız, gelin o zaman bu davanın özünü de birlikte savunalım. On binlerce sayfayı bulan iddianamelerde nelerden söz edildiğinden, Ergenekon-medya ilişkilerinden, darbe ve suikast planlarından, andıçlardan da bir kerecik olsun doğru düzgün bahsetseniz yazılarınızda, ?şunlar da var? deyip geçiştirmeseniz, ne güzel olur değil mi?
Davada ?Gazetecilik yargılanıyor? diyorsunuz ama AİHM´nin Tuncay Özkan kararında Ergenekon talimatları çerçevesinde yayın yapmanın tutuklamayı haklı kılan bir örgüt faaliyeti olarak nitelendiğini hiç ağzınıza bile almıyorsunuz.
Sürekli hak ihlallerinden söz ediyorsunuz ama AİHM´nin Ergenekon sanıkları Tuncay Özkan, Adil Serdar Saçan, Mustafa Levent Göktaş, Levent Bektaş, Ercan Kireçtepe, Eren Günay ve Emre Onat´ın yaptıkları başvurularda vardığı sonuçları tamamen görmezden geliyorsunuz. Bu başvuruların tamamında, AİHM´nin tutukluluğun ´haklı gerekçelere dayandığı´, ´kötü muamele olmadığı´, sanıkların ´neyle suçlandığını´ gayet iyi bildiği sonuçlarına ulaştığını bilmiyor olamazsınız, değil mi? Biliyorum AİHM´nin Ahmet Şık konusunda vereceği kararı bekliyorsunuz. Ben de buraya şimdiden not düşüyorum: AİHM, Ahmet Şık ve Nedim Şener için diğer Ergenekon sanıklarından farklı sonuçlara ulaşacak ve büyük olasılıkla ´tutuklamanın haklı gerekçesinin´ olmadığını söyleyecek. Hiçbir duyumum yok bu konuda, sadece hukuki fikir yürütüyorum. Peki AİHM böyle karar verirse, diğer sanıklar için ´tutuklamanın haklı olduğu´ sonucuna varmasına da saygı duyacak mısınız, yoksa sadece ?AİHM, Ahmet Şık davasında mahkumiyet verdi? deyip bütün Ergenekon sanıklarını aklamaya mı çalışacaksınız?
Son bir sorum daha var: Yahu siz on yıllardır nerelerdeydiniz? İnsanlar Devlet Güvenlik Mahkemeleri önünde inim inim inlerken, F tipi cezaevlerinde çürümeye terk edilmişken, Güneydoğu´da köyler cayır cayır yakılırken, insanlar sokak ortasında güpegündüz öldürülürken, siz neredeydiniz, hangi ülkede yaşamaktaydınız, biz kendimizi neden o kadar yalnız ve çaresiz hissediyorduk o zaman? Sizin gibi cengaver insan hakları savunucuları, bütün bu köşelerden her gün Ergenekon sanıklarının haklarını bu kadar iyi bir şekilde savunurken, neden o zaman hak savunuculuğu bir avuç insanın üzerine kalmıştı?
Ahmet Hakan hemen fark edecektir. Bu aforizmaları onun üslubunu ´kullanarak´ yazdım. Ama burdan hareketle sadece ona cevap verdiğim sanılmasın. Ahmet Hakan´ınkilerin de içinde olduğu bir gruba benim yanıtlarım. Hakan, o grubun içinde en ince ve sofistike argümanlarla yazanlardan birisi sadece. Ayrıca onun geçmişinde 28 Şubat karşısında dik durmak gibi onu diğerlerinden ayıran sayfalar da var. Yazıma son verirken Ahmet Şık ve Nedim Şener´e de geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Onların tahliyelerinin Ergenekon davasındaki diğer hataların giderilmesinin ilk adımı olmasını diliyorum... ( Orhan Kemal Cengiz / Radikal)
AHMET ŞIK´A ´HEDEF GÖSTERME´ SORUŞTURMASI |
Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı´nca başlatılan soruşturma kapsamında Savcı Muammer Akkaş´ın İstanbul Emniyet Müdürlüğü´nden Şık´ın cezaevi çıkışındaki sözlerinin yer aldığı görüntüleri istediği öğrenildi. Hakim ve savcıları terör örgütlerine hedef göstermek ve tehdit etmek suçlaması ile başlatılan soruşturma kapsamında Şık´ın önümüzdeki günlerde ifadeye çağırılacağı kaydedildi. Şık, cezaevi çıkışında gazetecilere yaptığı açıklamada Eksik kalmış adalet, hukuk ve demokrasi getirmeyecek. Sadece benim davamda 5 tutuklu var, 100 civarında gazeteci hala içeride. İfade özgürlüğü meselesi sadece gazetecilerin sorunu değil. 600 civarında öğrenci var. Bunun mücadelesine devam edeceğiz. Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcılar ve hakimler bu cezaevine girecek. Onlar buraya girdiğinde adalet gelecek. O cemaat bağlantılı, o çete bağlantılı adamlar buraya girecek demişti. Şık telefonla bağlandığı CNN Türk televizyonunda ise Bu savaşsa, asıl savaş şimdi başlıyor demişti. ( Sabah)
AHMET ŞIK HEVESLENME, 28 ŞUBAT TEKRAR YAŞANMAYACAK |
Hanefi Avcı´nın kitabını yazdığı günlerdi... Radikal´den İsmail Saymaz, onunla bir röportaj yapmıştı. (23 Ağustos 2010) Gülen Cemaati´nin Adliye´den Emniyet´e kadar kamuda kilit noktaları tuttuğunu ileri süren Avcı, bu yapılanmadan Örgütün devlete sızması olarak söz etmişti. Ceza maddelerini bile vermişti: En azından Türk Ceza Kanunu´nun 220´sine (basit örgüt suçu) oturur ama diğer boyutuna biraz daha bakmak lazım diyerek, TCK´nın 309´uncu maddesini işaret etmişti. (Cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzene karşı işlenen suçlar bu madde ile cezalandırılıyor.)
Avcı, Fethullah Gülen´in, devlette kadrolaşma ve devleti ele geçirme iddialarına istinaden, yıllarca yargılandığını ve sonuçta, Yargıtay Ceza Dairesi Genel Kurulu tarafından beraat kararının 24 Haziran 2008´de onandığını unutuyordu. İsmail Saymaz´a beyanları, Haliç´te Yaşayan Simonlar... Dün Devlet Bugün Cemaat kitabının, yeni bir yargılamanın zeminini hazırlamak üzere yazılmış olması ihtimalini de akla getiriyordu.
Bugüne gelelim... Kendilerine yargısız infaz yapılmasından şikayet edenler, ellerinde hiçbir delil bulunmadan aynı Cemaati hedef gösteriyorlar. Ahmet Şık´ın Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hakimler bu cezaevine girecek; burada ant içiyorum sözlerini, özgürlüğe kavuşma heyecanının tezahürü olarak değerlendirebiliriz. Ya Ertuğrul Özkök´e ne demeli? 14 Mart 2012 tarihli yazısından: Şu cümleyi bir kenara yazın. Çünkü yakın veya en geç orta gelecekte, bu cümlenin bir iddianame haline geldiğini görebilirsiniz. Cümle aynen şöyle: Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hakimler bu cezaevine girecek; burada ant içiyorum... Ahmet Şık Silivri Cezaevi´nden çıkarken bunları söylüyor. Eminim içerde aynı andı içen daha epey insan var. Demokrasi adına yapıldığı iddia edilen bir dava, ardında böylesine kararlı antlar, mücadele yeminleri bırakıyorsa, bilin ki o insanların yattığı yer, bir zamanların Diyarbakır Cezaevi´ne dönüşüyor demektir.
Peş peşe yazılan ya da yazdırılan kitaplar, kara propaganda para etmedi, Dokunan yanıyor dedik, ama Cemaat´e dokunamadık. Her şey Hrant için; adalet için diye bağırıp, bazı polis müdürlerini okkanın altına atmak istedik, başaramadık... Son bir hamle... Acaba tahliye kararlarından kahramanlık öyküleri çıkarıp, pozisyonumuzu güçlendirebilir miyiz?
Silivri, 12 Eylül´ün işkencehanesi gibi öyle mi! Hapishanelerde çile çekilir; hapishanelerde hasret vardır; haksızlık vardır; otoritenin baskısı vardır. Gece uyumak zordur; gene dört duvar arasında uyanmak ise bir başka zordur. Üşürsünüz, yeterince karnınızı doyuramazsınız, endişelisinizdir, içiniz kan ağlar... Adı üstünde cezaevleri, ceza çekilen yerlerdir. Oralarda bir yıldızlı otelin bile konforu yoktur elbette. Girip çıkan herkesin, gözü yaşararak anlattığı hadiseler yaşanmıştır bu soğuk mekanlarda. Özellikle hüküm giymeden tutuklu olarak kalanların infialini anlayıp, empati kurmak mümkün. Ama adalet arayışını bir komplo gibi göstermek, Emniyet ya da Yargı güçlerinin cezaevlerine tıkılacağı günü sabırsızlıkla beklemek, boş bir hevestir. 28 Şubat tekrar yaşanmayacak; yeni Nuh Mete Yükseller ortaya çıkmayacaktır. (Nazlı Ilıcak / Sabah)
AHMET ŞIK´IN TEHDİDİNE İDDİANAME |
Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı´nca, Şık hakkında ´kamu görevlilerine görevlerinden dolayı tehdit ve hakaret´ suçlarından yürütülen soruşturma tamamlandı. İddianamede, ´Ergenekon´ soruşturması ve davası kapsamında görev yapan 39 hakim ve savcı da mağdur olarak yer aldı.İddianamede, Şık´ın ´tehdit´ ve ´kamu görevlisine hakaret etmek´ suçlarından 3 yıldan 7 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi. Savcı Necip Doğan tarafından hazırlanan iddianame, incelenmek üzere Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi´ne gönderildi. Şık, ´Odatv´ davası kapsamında tutuklu bulunduğu Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi´nden tahliye olduğu sırada yaptığı açıklamada, ´Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcılar ve hakimler, bu cezaevine girecek. Onlar buraya girdiğinde adalet gelecek´ şeklinde açıklama yapmıştı. ( AA)
(16 Mart 2012), son güncel.: (03 Temmuz 2012)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Odatv ile ilgili manşetlerimiz
Odatv iddianamesinde arama yap
Virüs adı: Oda.. Hedefi: Ergenekon´u bozmak
Ergenekon medyası ´karanlık oda´da yapılandırıldı
Kontrgerilla Medyası
Ergenekon ve benzeri davaları engelleme girişimleri
Ergenekon, Balyoz ve benzeri iddianamelerde arama yap