Kontrgerilla örgütlenmesinin kolları gün geçtikçe netleşiyor. Bugün düne göre daha net! Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Özdemir Özok, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan´ın makam aracını Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz´e vermesine ve Ergenekon soruşturmasının yürütülüş şekline tepki gösterdi. ´Tüm baroların başkanı´ ve hukukçu kimliğinden sıyrılarak şok ifadelerle adeta öfke kustu, söylemediğini bırakmadı. Özok´un toplantıya katılış amacı yargının nasıl siyasallaştırılmaya çalışıldığını göstermekti.
![]() ![]() ![]() |
17.01.2009 15:17 Ergenekon soruşturması, kontrgerilla örgütlenmesini gün geçtikçe netleştiriyor. Bugün düne göre daha net! Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Özdemir Özok, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan´ın makam aracını Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz´e vermesine ve Ergenekon soruşturmasının yürütülüş şekline tepki gösterip ´tüm baroların başkanı´ ve hukukçu kimliğinden sıyrılarak şok ifadelerle adeta öfke kustu, söylemediğini bırakmadı. Toplantıya amacı yargının nasıl siyasallaştırılmaya çalışıldığını göstermek amacıyla aktılan Özok´un açıklamaları şu şekildeydi:
-´Niye Ergenekon savcısına zırhlı araç gönderiyorsunuz?´-
Özok, Yalnız Ergenekon savcısı değil ki tehdit alan; başka savcılar da var. Pekiyi niye onlara da zırhlı araç göndermiyorsun. Biz bunu söylemek mecburiyetindeyiz. dedi. Barolar Birliği Başkanı Özok, Gaziantep Barosu´nca düzenlenen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Kararlarında Adil Yargılama konulu toplantıda, Ergenekon soruşturmasının yürütülmesi, davaya ilişkin haberler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan´ın savcı Zekeriya Öz´e zırhlı makam aracını tahsis etmesi, Türkiye demokrasisi, Ak Parti´ye yönelik kapatma davası ve siyasi partiler konusunda önemli açıklamalar yaptı. Ergenekon soruşturması süresince yapılan yayınları eleştiren Özok, bu süreçte suçsuzluk kaidesine dikkat edilmesini istedi. Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası´ndaki kuralların uygulanmasını talep eden Özok, soruşturmayı sürdüren cumhuriyet savcısının değişik yayınlarla bu kadar çok gündeme gelmesinin de doğru olmadığını belirtti.
-´Sabahleyin jandarmalarla polisle al, böyle bir şey olur mu.. Burada diyor ki haber yollayacaksın. Yazı yazacaksın. Adam gelmezse yakalama emri çıkartacaksın. Adamı ondan sonra alacaksın. Yapacağın bu.´-
Özok, şöyle devam etti: Tabii Ergenekon davasıyla ilgili 8 Eylül 2008´de Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı ile aynı şeyleri söyledim. Kardeşim Türkiye´de kim suç işlemişse -Hakkari´den Edirne´ye kadar- devlet yakasına yapışsın. Hukuk gerekli cezasını versin. Ancak yargılamanın olmazsa olmaz nedenleri göz ardı edilmesin. Suçsuzluk kaidesine dikkat edilsin. Nedir bunlar. Ceza muhakemeleri usulü yasasındaki kurallara uyulsun. Sabahleyin saat dört buçukta bir rektörün; 80 sene yazı yazan köşe yazarının sabahleyin jandarmalarla polisle al, böyle bir şey olur mu.. Burada diyor ki haber yollayacaksın. Yazı yazacaksın. Adam gelmezse yakalama emri çıkartacaksın. Adamı ondan sonra alacaksın. Yapacağın bu. Bir paldır, bir küldür. Mahalle ayağa kalkıyor.
-´Yani Türkiye´de bu soruşturmayı yürütecek başka savcı yok mu Zekeriye Öz´den başka?´-
Gazetelerde afişler ve gazetelerde 3-5 gün önce yazılıyor; şunun evine gelinecek. Bu nasıl iştir kardeşim. Tamam şeffaf olsun aleni olsun da; böyle kevgire dönmesin yani. diyen Özok, Peki basın yasasının 9. maddesi asla bunları yapamazsınız diyor. Anayasanın 138. maddesi soruşturma aşamasında bir şey söylenemez yönlendirilemez diyor. Peki Türk Ceza Kanunu; bu cezadır diyor. Kardeşim biz söylediğimiz zaman sen yanlış söylüyorsun diyorlar.. Bir zatı muhterem bu soruşturmayı yürütüyor. Ya bununda hakkında söylenmeyen yazılmayan kalmadı. Yani Türkiye´de bu soruşturmayı yürütecek başka savcı yok mu Zekeriye Öz´den başka. Ben adamı ne tanırım ne bilirim. Ama bugün neler yazılıyor. Yani Türkiye bütün bu davaya odaklanıyor ve sayın Başbakan çıkıyor diyor ben bunun savcısıyım. Arkasından tutuyor kendi zırhlı aracını savcıya veriyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yalnız Ergenekon savcısı değil ki tehdit alan başka savcılarda var. Sabahtan akşama kadar tehdit alan... Peki niye ona zırhlı araç göndermiyorsun. Biz bunu söylemek mecburiyetindeyiz. Bunu söylemezsek bu hala borçlu kalırız. şeklinde konuştu.
-´Yüzde 47 değil 55 alsın. Ama insan gibi alsınlar!´-
Özok, Bizim kimseyle alacağımız vereceğimiz yok. Allah işlerini rast getirsin. Yüzde 47 değil 55 alsın. Ama insan gibi alsınlar. Ve kuralları çalıştırsınlar, hukukun kurallarını, hiç kimsenin bu ülkede yaptığı yanına kar kalmasın. Bunlar ezbere yazılmadı.
-´Kardeşim Avrupa İnsan Hakları Mahkeme´sine niye uymuyorsun?´-
Özok, Kimileri diyor ki, AİHM bizi bağlamaz. Kardeşim ben mi imzaladım Anayasanın 90. maddesini 1954 de. Atamız dedemiz imzalamış. Ben AİHM´e uyarım dediğim zaman; ´sen yurtsever değilsin.´ Yok ya! Allah Allah! Nasıl oluyormuş bu yurtseverlik. Yurtseverliğin birinci koşulu namuslu olmak, dürüst olmak, açık olmaktır. Görevini iyi yapmaktır. Ben yurtseverliği böyle biliyorum. Sen buna uymak mecburiyetindesin. dedi.
-´Kardeşim Avrupa ve diğer dış güçlerin AK Parti kapatma davası baskılarına niye AK partililer itiraz etmiyor?´-
Özok, Türkiye´nin demokrasi anlayışının eksik ve defolu olduğunu da belirten Özok, 81 ilin hiçbirinde parti genel başkanına rağmen aday belirlenemediğinin de altını çizdi ve bunun Türkiye´nin demokrasi anlayışının eksikliğini ortaya koyduğunu ifade etti. Türkiye´de yasama yürütme ve yargının görevlerini tam anlamıyla yapamadığını belirten Özok, Türkiye´nin sorunlarını kendi içinde çözmesi gerektiğinin altını çizdi. AK Parti´ye yönelik kapatma davasında bunun yapılmadığını ve AB, ABD ve büyükelçilerin bile konuya müdahil olmasına izin verildiğinin üzerinde duran Özok, Yargı kendi kuralları içerisinde bunu çözecektir. Bugün kapatma davası şöyle ya da böyle. Orada 11 tane yargıç var. Neler yapıldığı konusunda AB kalmadı. ABD, kalmadı. Büyükelçi kalmadı.. Doğru ya da yanlış ama bizim işimiz. Bir başbakanın ya da bir adalet bakanının çıkıp şunu söylediğini duydunuz mu? ´Ne yapıyorsunuz ya? Bu bizim anayasamız kardeşim. Lehe de verir aleyhe de verir. Bu bizim kendi sorunumuz biz çözeriz. Sen ne karışıyorsun abi! Sen ne karışıyorsun ABD´ denmedi. Bu bizim kendi sorunumuz biz bunu çözeriz. Tarafsız bağımsız güçlü bir yargıyı biz kendimiz oluşturacağız. Şimdi bütün bu ufak ufak ihmaller neme lazımcılıklar Türkiye´de yargıyı tıkıyor. Yasama yasama görevini bilecek. Yürütme yürütme görevini bilecek ve kesinlikle yargıya hiç bir gölge düşmeden kendi iç dinamikleriyle.. ifadelerini kullandı.
TELEFONDA ARKADAŞIM SÜLEYMANLA GEYİK YAPMAKTAN BİLE KORKUYORUM
Telefon dinlemelerini de eleştiren Özok, Bugün insanlar artık korkuyor. Ben Süleyman´la konuşacağım. Benim hemşerim. Telefonda konuşmaya korkuyorum. Yarın öbür gün benim onunla yaptığım geyik muhabbeti benim karşıma getirilecek, siz ne yapıyorsunuz diye. Senin böyle bir korku yaşatmaya ne hakkın var. Böyle bir şey olabilir mi ve bunun hiç bir yasal dayanağı yok. Dinlersiniz tamam, ama bu dinlediğin muhabbetle beni nasıl tutarsın, getirirsin, sorgularsın, gözaltına alırsın. Bunu da geçtik. diye konuştu.
MİSYONER GİBİ ÇALIŞAN BİRKAÇ SAVCI NEDENİYLE TÜRKİYE´DE YARGI BİTMİŞ DENEMEZ
Türkiye´nin defolu demokrasiyi alt üst etmesi gerektiğine de dikkat çeken Özok, şunları anlattı: Benim bire bir tanıdığım ve saygı duyduğum misyoner gibi çalışan savcı yargıç arkadaşlarımız var. Biz bunları tanıyarak Türkiye´de yargı bitmiş kardeşim yargıya güvenilmez diyebilir miyiz?. Bunu demeye hakkımız var mı?. Koltuğunun altında dosyaları evine götürüp sabahlara kadar gözü 4-5 derece miyop olan, midesi ülser olan, genç yaşta kalp krizi geçiren hakim ve savcı arkadaşların o emeğini o hakkını nasıl ifade edeceğiz?. Şimdi bütün bunların bir araya aldığımız zaman siyaset yargının üzerindeki gölgesini çekecek. Yasama ciddi bir şekilde yürütmeyi denetleyecek; soracak soruşturacak. Niçin bunu yaptın diyecek. Grubu elinde bulunduran sayın siyasi parti lideri kimse onun dışında bir şey olmaz. Biz bu zinciri kırmak durumundayız. Biz bu defolu demokrasiyi alt üst etmek durumundayız. Başka yolumuz yok. Biçimsel bir sandık demokrasisiyle Türkiye´de kimse gelip bana demokrasiyi anlatmasın. Önce sen kendin demokrat ol. Ve çoluğa çocuğa bağırıp kürsüye geliyorsun; nutuk atıyorsun. Yapma gözünü seveyim. Demokratlık bir yaşam biçimidir, herkese saygılı olmak gerekir. Yoksa canının istediği zaman demokrat; canının istediği zaman despot olma anlayışıyla Türkiye´nin bu sorunların üstesinden gelmesine imkan yok. ( Zaman)
(17 Ocak 2009, 15:17)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: