Tam
EskidenYeniye
 

Ergenekon temyizi sürüyor

Yargıtay'da temyiz duruşmaları yapılan Ergenekon davasında son olarak bugün 9. celse görüldü. Temyize katılan sanıkların yarısından fazlası savunmasını tamamlamış oldu. Bugünkü duruşmada Mustafa Balbay ile Nusret Senem savunmalarını yaptı. Duruşmalara yarın Mehmet Haberal'ın savunması ile devam edilecek.

Önceki haber title=Sonraki haber

20.10.2015 20:22 "Ergenekon" davasının Yargıtay'da görülen temyiz duruşmaları yoğun şekilde devam ediyor. Davada son olarak bugün 9. celse görüldü. Duruşmada Mustafa Balbay ile Nusret Senem savunmalarını yaptı. Duruşmalara yarın Mehmet Haberal'ın savunması ile devam edilecek.

İşte son duruşmalarda yaşananlar:

5. GÜN

"Ergenekon" davasının temyiz duruşmasında beşinci gün, sanık savunmalarına devam edildi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ndeki duruşmaya, emekli Orgeneraller Hurşit Tolon, Nusret Taşdeler, Yalçın Küçük, Kemal Kerinçsiz, Nusret Senem ve Hikmet Çiçek'in de aralarında bulunduğu bazı sanıklar, avukatları ve yakınları katıldı.

NUSRET TAŞDELER'İN SAVUNMASI

Emekli Orgeneral Nusret Taşdeler, "Yargı eliyle başlatılan bu ihanet süreci, artık en kısa zamanda, yine yargı tarafından hukuken sona erdirilmelidir. Onarım aşamasında, Türk yargısının çok önemli rolü, görev ve sorumlulukları olduğu gerçeği de gözden uzak tutulmamalıdır" dedi.

"Ergenekon" davasının temyiz duruşmasında savunmasını yapan emekli Orgeneral Taşdeler, bu süreci neden yaşadıkları sorusunun, Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaların başladığı tarihten bugüne kadar ülkede yaşanan iç olaylar ve bölgede oluşan, halen artan bir hızla gelişen dış olaylar değerlendirildiğinde cevabını bulacağını söyledi.

Söz konusu davalar sürecinde Türkiye Cumhuriyetinin, siyasal, sosyal ve ekonomik bakımdan nereden nereye geldiğinin, Türk milletinin bekası, güvenliği ve refahı açısından çok iyi incelenmesi gerektiğini vurgulayan Taşdeler, "devletin bütünlüğüne, milletin birliğine kasteden iç ve dış tehdidin birbiriyle ilişkili ve senkronize olarak ulaştığı boyutların dikkatle değerlendirilmesini" istedi.

Nusret Taşdeler, savunmasında şu görüşlere yer verdi:

"Yaşanmakta olan gelişmeler açıkça göstermektedir ki 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Ortadoğu bölgesinde gerçekleştirilmeye çalışılan 'büyük proje'nin ve bu maksatla oynanan 'büyük oyun'un hedefi, mevcut siyasi sınırların projenin sahibi olan ABD'ye ve onun stratejik ortakları olan batılı devletlere müzahir yeni siyasi oluşumlara imkan verecek şekilde değiştirilmesidir. Söz konusu proje kapsamında, hemen güneyimizde, 'Denize açılımı olan, müstakil, birleşik bir Kürt devletinin kurulmasının' amaçlandığı ve Türkiye'nin de bu projede 'edilgen devlet' olarak konumlandırıldığı anlaşılmaktadır. Bugün ülkemizde ve güney hudutlarımızda gelişen olayların iç ve dış güvenlik boyutlarıyla tehlikeli bir mahiyet arz etmesinin nedeni budur. Söz konusu yargı süreçleri de hiç şüphesiz Türkiye'yi bugün içinde bulunduğu kaotik duruma getirmek ve böylece büyük projeye istenildiği şekilde adapte olmasını sağlamak amacına matuf olarak planlanmış ve uygulanmıştır."

-"Bu büyük oyunun önemli unsurları olduğu anlaşılmalı"-

Taşdeler, Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaların bu çerçevede değerlendirilmesi, bu büyük oyunun önemli unsurları olduğunun anlaşılması gerektiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

"Çünkü, büyük projenin gerçekleştirilmesini kolaylaştıracak en önemli şartlardan biri de Türk Silahlı Kuvvetlerinin caydırıcılık yeteneğini, kendine güvenini ve inisiyatifini kaybedecek şekilde zayıflatılması suretiyle, Türk diplomasisinin, ulusal menfaatlerimizi gerçekleştirecek dış politika hedeflerine ulaşma mücadelesindeki en önemli desteğinden yoksun bırakılması, böylece ulusal dış politika uygulama imkanları ortadan kaldırılan Türkiye'nin söz konusu projede kendisine biçilen rol çerçevesinde, her türlü emrivakiyi ve zorlamayı çaresizce kabule hazır bir 'piyon devlet' haline getirilmesidir."

-"ABD, sürecin yönetiminde yer aldı"-

Ergenekon, Balyoz ve benzeri operasyon ve davaların yürütülmesi sürecinde görev alan kişi ve kurumların alenen görüldüğünü, bilindiğini ve tanındığını söyleyen Taşdeler, "ABD'nin, operasyonların karar ve hazırlık aşamasından itibaren siyasi, diplomatik ve istihbari unsurları ile sürecin yönetiminde yer aldığı, bugün herkesin gördüğü ve bildiği bir gerçektir" değerlendirmesinde bulundu.

Yüksek makamlarda, etkin görevlerde ve önemli olayların içinde bulunan Amerikalıların anı yazma alışkanlıkları bilindiği için, ABD'nin 2003-2014 döneminde Ankara'da görev yapan büyükelçiler anıları yayımlandığı zaman, tüm dünya ile Türk kamuoyunun da "Ergenekon Operasyonları"nın gerçek yüzünü, bütün detayları, sebep ve sonuçlarıyla öğreneceğine inandığını dile getiren Taşdeler, şöyle devam etti:

"Bu vesileyle, menfur maksatları doğrultusunda yürüttükleri asimetrik psikolojik harekatın başarılı olduğunu, Ergenekon, Balyoz ve benzeri operasyonların hedefine ulaştığını ve böylece Türk Ordusu'nu mağlubiyete uğrattığını zannederek mutlu hayallere dalan yerli ve yabancı gafillere, 64 yıllık hayatının 48 yılını Türk Silahlı Kuvvetlerinde geçirmiş olmanın verdiği tecrübeye sahip emekli bir general olarak, inançla ve güvenle ifade etmek isterim ki karşılarındaki ordu, ebedi Başkomutanı Atatürk'ün 'Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir' sözleriyle onurlandırdığı, 2 bin 224 yıldır Türk yurdunu koruyan, Türk milletinin hak ve menfaatlerini savunan şanlı Türk ordusudur. Bu ordu, kahraman Türk milletinin, özündeki cevheri kuşaktan kuşağa taşıyan öz ordusudur. Mertçe savaşılsa da, namertçe saldırılsa da mağlup edilemez. Hiçbir güç, Türk ordusunun fıtratını değiştirerek, mayasını bozarak, Türk milletini korumasız, Türk yurdunu savunmasız bırakamaz. Hukuk ne kadar istismar edilerek kullanılırsa kullanılsın, tarihin tekerleği yargı marifetiyle tersine döndürülemez."

-"Cinnet halini andıran bu kaostan bir an önce çıkılmalıdır"-

Orduların varlığının, devletlerinin devamlılığını, milletlerinin kendi vatanlarında, bayraklarının gölgesinde hür ve bağımsız, güven ve refah içinde yaşamalarını sağlamak için olduğunu vurgulayan Taşdeler, "Bölgemizdeki gelişmelerin, milli gücümüzü azami düzeye yükseltmemizi dikte ettiği bir dönemde, uluslararası komplolarla yaratılan girdaplarda, devlet yapısındaki önemli kurumlarını yıpratarak, milli imkan ve vasıtalarını tüketerek, dünya tarihinde emsali görülmedik şekilde, adeta kendisini yok etmek için gayret sarf etmekte olan Türkiye Cumhuriyeti, artık cinnet halini andıran bu kaostan bir an önce, tamamen çıkmak zorundadır. Yargı eliyle başlatılan bu ihanet süreci, artık en kısa zamanda, yine yargı tarafından hukuken sona erdirilmelidir. Onarım aşamasında, Türk yargısının çok önemli rolü, görev ve sorumlulukları olduğu gerçeği de gözden uzak tutulmamalıdır" ifadelerini kullandı.

-"Türk yargısı artık bu yükü taşıyamaz"-

Taşdeler, bu davanın gerçek manasını, başlangıcından itibaren çok az kişinin kavradığını belirterek, şöyle konuştu:

"Başlangıçta sadece yargıda, basında ve halk arasında değil, devletin yüksek kademelerinde de sanıklara ağır suçlamalar yönelten, hakaretler yağdıran hayranları vardı. Dava artık başlangıçtaki sahte itibarı ile beraber mevcut hayranlarını da kaybetti ve Türk yargısının sırtında manasız, ağır bir yük haline geldi. Adalet Tanrıçası Themis'in terazisinin bu kadar sıkleti çekemeyeceği aşikar olduğu gibi, Türk yargısının da artık bu yükü taşımasının uygun ve mümkün olmadığı açıkça görülmektedir. Bugün bu meşum davayı tasfiye ederek Türk yargısını, dolayısıyla Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini bu yükten kurtarma onuruna sahip olma imkan ve fırsatı Yüksek Heyetinizin önünde durmaktır.

Ülkemizin içinde bulunduğu olağanüstü kritik dönemde, bizleri devletimize hizmetten uzak tutan Ergenekon operasyonları ile sadece bizlerin şahsi vaktini değil, bu operasyonlar nedeniyle pasif duruma geçirilen kıymetli sivil ve asker entelektüel birikimden ve enerjiden mahrum bırakarak, Türk milletinin kıymetli zamanını da heba edenlerin, bizlere ve yüce milletimize karşı ne kadar büyük bir borç yükü altına girdiklerinin farkında olup olmadıklarını bilmiyorum. Ancak, bu süreçte devletimize ve milletimize karşı işlenen cürümlerin unutulmayacağı, Türkiye Cumhuriyetinin 'hukuk devleti' vasfını tekrar kazanacağı, Türk milletinin kahraman ordumuza 'silahlı terör örgütü' muamelesi yapma ihanetinde bulunanlardan hesap soracağı, bizlere 'silahlı terör örgütü üyesi ve yöneticisi' sıfatını yakıştırarak bu ahlak dışı ağır hakareti yapmaya, şeref ve haysiyetimizle oynamaya, ailelerimizi kahretmeye vicdansızca yeltenenlerin bağımsız ve tarafsız Türk mahkemelerinde adil biçimde yargılanacağı günlerin yakın olduğu, artık açık ve net olarak görülmektedir."

Hiçbir karanlık güç odağının, yüce Türk milletini, adalet güneşinin aydınlığından uzun süre mahrum bırakamayacağına emin olduğunu dile getiren Nusret Taşdeler, "Yüksek heyetinizin vereceği, devletimize verdirilen zararların, şahıslarımıza ve ailelerimize uygulanan zulümlerin, çektirilen çilelerin, uğradığımız mağduriyetlerin, maddi ve manevi kayıpların karşılanmasına imkan verecek kapsamlı ve adil kararın, beklenen aydınlığa kısa zamanda ulaşmamızı sağlayacak şartları yaratmasını diliyorum. Bu davalar sürecinde hayatlarını kaybeden, verilecek hiçbir yargı kararının artık geri getiremeyeceği, sivil ve asker bütün değerli şahsiyetleri rahmetle anıyorum" diye konuştu.

Taşdeler, hakkındaki mahkumiyet kararının esastan bozulmasını ve yaşanan hukuk dışı operasyonlar ve davalar sürecinin planlanmasında rol alan tüm şahısların tespit edilerek, haklarında suç duyurusunda bulunulmasını istedi.

-Avukatının savunması-

Nusret Taşdeler'in Avukatı Metin Güçlü, Taşdeler'in "Bilgi Destek Planı" adlı doküman nedeniyle suçlandığını söyledi.

Bu belgenin bir yerde ele geçirilmediğini, imzasız ihbar mektubunun ekinde gönderildiğini belirten Güçlü, belgenin ihbar mektubuyla aynı bilgisayarda yazıldığının ve sahte olduğunun tespit edildiğini anlattı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlık görevini yürüttüğü dönemde eşi Emine Erdoğan'ın başörtüsü nedeniyle GATA'da tedavi gören tiyatro sanatçısı Nejat Uygur'u ziyaretine izin verilmemesine değinen Güçlü, geçerli kıyafet yönetmeliğinin bunu gerektirdiğini ancak yönetmeliğin daha sonra değiştiğini aktardı.

Güçlü, bir başka olayda 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, havaalanından uğurlanırken, Garnizon Komutanının Hayrünnisa Gül'ün elini sıkmamak için yer değiştirdiğinin iddia edildiğini ancak komutanın protokol kuralı gereği durması gereken yere geçtiği için böyle bir durum yaşandığını anlattı.

Bu iki olayın "Bilgi Destek Planı"nda anlatılan türbana tepkinin kanıtı olarak gösterildiğini belirten Güçlü, "Askerin türbana tepkisi 2008'de mi başladı? Tepkinin bu belgeyle başladığını söylemek Türkiye'yi tanımıyor olmaktır" dedi.

Güçlü, belgede imza dahi olmadığını belirterek, "Böyle bir belgeyle hukuk davalarında 10 bin liralık alacağınızı alamazsınız ama bu, bir insanın müebbetle cezalandırılmasına yeter bir belge olmuş" diye konuştu.

Müvekkiliyle ilgili başka hiçbir belge olmadığını ifade eden Güçlü, heyetin belgeyi incelediğinde suç unsuru olmadığını göreceğini söyledi.

-"İnternet siteleri faaliyeti"-

Müvekkilinin suçlandığı ikinci konunun, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde 1999 ve 2009 yılları arasında rutin devam eden "internet siteleri faaliyeti" olduğunu aktaran Güçlü, Taşdeler'in 2007-2008 yıllarında Genelkurmay Harekat Başkanlığı görevini yürüttüğünü, söz konusu faaliyetin de buraya bağlı Bilgi Destek Daire Başkanlığınca yapıldığını anlattı.

Bu internet sitelerinde hükümet aleyhine yayınlar yapıldığının iddia edildiğini belirten Güçlü, buna ilişkin hiçbir yasal delil ortaya konulamadığını, ABD'den alınan ve yasal olmayan bir takım dokümanlar getirildiğini söyledi.

Güçlü, burada köşe yazıları, bazı haberlerin yayınlandığını, bunu Taşdeler'in günü gününe takip etmesinin mümkün olmadığını dile getirdi. Taşdeler'in bir yıl görevde bulunduğu harekat başkanı olarak 10 yıl süren internet siteleri faaliyetinden suçlanan tek kişi olduğunu anlatan Güçlü, diğer harekat başkanlarının suçlanmadığını ifade etti.

Güçlü, "Diyelim ki o dönemde suç işlendi. Bir astı konumunda bulunan ve bizatihi Bilgi Destek Dairesinin başındaki kişi suçlanmamış, üstündeki ikinci başkan suçlanmamış. Hiyerarşik olarak oraya geldiğini kabul etsek bile alttaki suçlanmamış. O ikisi Balyoz'a takılmış çünkü. Buraya takma gereği duymamışlar" diye konuştu.

-AK Parti hakkındaki kapatma davası-

Bu internet sitelerindeki haberlerin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından alınarak AK Parti'nin kapatma davasında delil olarak kullanıldığının yerel mahkeme kararına yansıdığını aktaran Güçlü, "Bu mahkeme neredeyse Yargıtay Cumhuriyet Savcısını ve Anayasa Mahkemesini de Ergenekon'un ayağı olarak kabul edecekti, ramak kalmıştı, neyse ki bitti dava. Çünkü bu anlamda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına doküman vermek ya da yardımcı olmak nasıl suç olabilir. Burada irticayla mücadele ediliyor. Bunun suç olmadığı açık" ifadelerini kullandı.

Anayasa Mahkemesinin AK Parti hakkındaki kapatma davası kararını çok önemsediğini belirten Güçlü, "Anayasa Mahkemesinin 11 üyesinden 10'u AKP'nin laikliğe karşı faaliyetlerin odağı olduğunu kabul etmiştir. Bu karar halen geçerlidir, ortadan kalkmış değildir. İrticai faaliyetlerin odağı olan partinin irticayla mücadele eden internet sitelerinden rahatsız olmasından daha doğal ne olabilir? Anayasa Mahkemesinin kararını doğru değerlendirmek lazım. İnternet sitelerinde hiçbir şekilde suç işlenmemiştir" değerlendirmesinde bulundu.

Yerel mahkeme kararının hukuki olmadığını savunan avukat Güçlü, şunları söyledi:

"Özetle zamanın ruhu müvekkilim ile diğer sanıkların cezalandırılmasını gerektirdi. Zamanın ruhu değişti bu kez buradaki sanıkların beraatiyle soruşturmanın bazı aktörlerinin cezalandırılması gerekiyor ki öyle olacak gibi. Bu gelişmelere hukuk neden olmadı. Keşke hukuk neden olsaydı. Hukukçular emir ve talimat yerine hukuku esas alsalardı ve buradan hukukla çıkılsaydı ne güzel olurdu. Hukuku savunmak bizim işimiz. Hukuk varsa varız, aksi halde gereksiz oluruz. Bu hukuksuz kararın esastan bozulmasını arz ve talep ederim."

-"Apronda namaz şovu" haberi-

Bu arada söz alan Nusret Taşdeler, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı kapatma davasıyla ilgili iddianamesini hazırlarken, gazete, televizyon haberleri, resmi kurumlardan alınan belgeler, dilekçeleri delil olarak gösterdiğini anlattı.

Delil olarak gösterilen 2 bin 514 unsurun sadece bir tanesinin "irtica.org" isimli siteden alındığını aktaran Taşdeler, şunları kaydetti:

"Bu haber de 'Apronda namaz şovu' isimli resimli bir haber. İstanbul Atatürk Havalimanında apronda uçaktan inen bir yolcu ki yanlış hatırlamıyorsam Iraklıydı, namaz kılıyor. Bu, Cumhuriyet Gazetesi tarafından haber yapılmış. Sanıyorum iki gün sonra bizim sitemizde haber olarak yayınlanmış. O sırada Atatürk Havalimanının mülki amiri olan kişiye 'neden bu emniyetsiz duruma müsaade ettin?' diye dava açılmış ve görevden alınmış. Bu gazetelerde de bazı yazarlar tarafından çok konu edildi, televizyonlarda da söylendi 'Genelkurmay'ın internet siteleri Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına dava için belge üretti' diye. Arz ettiğim gibi savcının kullandığı 2 bin 514 belgeden biridir ki bunu Cumhuriyet'ten de alabilirdi. Ayrıca haberde AKP'nin ismi de geçmiyor."

HİKMET ÇİÇEK'İN SAVUNMASI

Aydınlık Gazetesi Yazarı Hikmet Çiçek savunmasında, Ankara'da yaşanan terör saldırısını kınayarak, "Karşımızdaki örgüt, cumartesi günü 97 canımızı alan IŞİD terör örgütünden çok daha tehlikelidir, çok daha vahimdir. Devlet içinde, poliste, yargıda, sivil bürokraside, devlet içinde yuvalandığı için IŞİD'den daha tehlikelidir. Cumhuriyetimizi yıkmak istediler ama bunun öyle kolay almayacağını anladılar. Şimdi kendileri Silivri'deler" diye konuştu.

"Ergenekon" davasının, bir hukuk davası değil, "Cumhuriyet'le hesaplaşma davası, bir karşı devrim operasyonu" olduğunu belirten Çiçek, "Tertibin bir ucu Atlantik'in ötesine dayanmaktadır. Türkiye'dekiler ise onların iş birlikçisi ve tetikçileridir. Bu dava toplumu sindirmek, susturmak, korkutmak için açılmıştır. Burada hukuk, bir maşa gibi sadece alet olarak kullanılmıştır" görüşlerini savundu.

Devletin gizli belgelerini elinde bulundurmakla suçlandığını, Ergenekon davasında en uzun süre hapiste kalan sanıklardan biri olduğunu ifade eden Çiçek, 25 Mart 2008'de gözaltına alındığında, Aydınlık dergisinin haber-araştırma müdürü ve aynı zamanda İşçi Partisi basın bürosu başkanı olarak görev yaptığını anlattı.

Hikmet Çiçek, "Ergenekon" davası savcılarının, yargıçlarının, gizli bir örgüt içinde olması gereken hiyerarşiyi bir türlü delillendiremediklerini belirterek, kullandığı telefonun rehberinde Doğu Perinçek, Nusret Senem, Ferit İlsever, Emcet Olcaytu, Serhan Bolluk, Mehmet Perinçek gibi İşçi Partili yönetici ve üye arkadaşlarının isimlerinin bulunmasını bile "sanığın bir kısım diğer sanıklarla irtibatı" olarak gösterildiğini kaydetti.

Ergenekon savcısının mütalaasında, "kendisinden birçok askeri ve istihbari nitelikli belge ele geçmiş olması dikkate alındığında, Ergenekon Terör Örgütünde önemli bir konumu bulunduğu" sonucuna varıldığını anlatan Çiçek, "Harp Akademileri Komutanlığının halka açık stantlarında satılan kitaplar, 28 Şubat süreci sırasında o süreci anlatan Batı Çalışma Grubuna ilişkin raporlar, 'Batı Harekat Konsepti' adı verilen ve o dönemdeki Genelkurmay kaynaklı resmi çalışmalardır. Bu belgeleri toplamışım, kitap yapmışım. 'İrticaya karşı Genelkurmay belgeleri' adı altında 1997 yılında yayımlanmış. Kitap, sadece bu belgelere dayanıyor. Suç mudur bu?" diye sordu.

Çiçek, 13 yıl önce yazdığı "Hangi Hizbullah" adlı kitabında kaynak göstererek kullandığı Jandarma Genel Komutanlığının "Hizbullah Terör Örgütü ve Diğer İrticai Faaliyetler, Eylül 1999" kitapçıktan dolayı da cezalandırılmasının istendiğini söyledi.

Bir gazetecinin arşivinde pek çok şey bulunacağını ifade eden Çiçek, "Evimde, iş yerimde, bilgisayarımda bulunan haberler, haber notları, bilgi notları yüzlercedir. Bir gazeteciye değişik konularda sayısız bilgi ve haber gelir. Bir gazetecinin arşivinde devletin resmi belgesi de olur, gayri resmi belge de. İmzalı imzasız mektuplar olur, tehditler de olur, övgüler de. Ben neyin arşivini yapacağımı savcılara mı soracağım?" dedi.

Davanın gizli tanıklarını da eleştiren Çiçek, "Ergenekon" davasının, gizli tanık beyanları üzerine kurulduğunu belirtti. "Gizli tanıklar arasında koyun hırsızı, oto hırsızı, kız kardeşinin kızını satan da var, gayrimeşru alemde tanınmak için çabalayan da PKK'lı da..." diyen Çiçek, gizli tanıkların hiçbir kanıt, bilgi ve görgüye dayanmayan ifadelerine dayanarak Ergenekon sanıklarının yıllarca hapiste tutulduğuna vurgu yaparak, şöyle konuştu:

"Yaklaşık 20 yıldır Aydınlık'ta yaptığım haberlerdir benim suçum. Ben, Fetullahçı Gladyo'nun devlet içindeki yuvalanmasına karşı yıllardır mücadele eden insanlardan biriyim. Bu konuda birkaç kitaba sığacak sayısız haber yaptım. Hem de ses getiren, devlet içinde, kamuoyunda tartışılan haberler. Bu karanlık örgütlenmeyle mücadele eden haberler. 10 Ocak 1999 tarihli Aydınlık'ın kapak haberini, 'Devlete sunulan rapor: Fethullah Emniyeti Ele Geçirdi' haberini ben yazmıştım. Bu haber üzerine, Başbakanlık Teftiş Kurulu soruşturma başlatmış, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde soruşturma açılmıştı ama o günlerde ne yazık ki devlet içindeki bu cemaat yapılanmasına karşı güçlü bir siyasi irade olmadığı için soruşturmadan bir sonuç çıkmamıştı. Suçlarım Aydınlık'taki haberlerimdedir. Ben o yazıları bugün de savunmaktan onur duyuyorum."

Çiçek, bu davanın esastan bozulmasını ve karşıdaki suç örgütü hakkında suç duyurusunda bulunmasını istedi.

-Avukatının savunması-

Hikmet Çiçek'in avukatı Ceyhan Mumcu da konuşmasında, müvekkili Hikmet Çiçek'in, gazeteci olarak elinde bulundurduğu belgeler ve yaptığı haberler nedeniyle suçlandığına dikkati çekerek, "Ben kardeşim Uğur Mumcu'dan biliyorum, gazeteciye çok belge gelir" dedi. Çiçek'in de mesleğinin gereği olarak arşivlediği belgeler nedeniyle suçlandığını ifade eden Mumcu, bu davanın bir an önce sonuçlandırılmasını istedi.

FİKRET EMEK'İN SAVUNMASI

Sanık emekli binbaşı Fikret Emek de savunmasında, sözde örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle 41 yıl 10 ay hapisle cezalandırıldığını belirtti.

Özel Kuvvetler Komutanlığı görevindeyken emekli Albay Mustafa Levent Göktaş ile irtibatlı olduğu için cezalandırıldığını da anlatan Emek, "Yıllarca Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesinde hain bölücü terör örgütüne karşı Göktaş ile omuz omuza savaşarak, kader birliği yapmamız örgütsel bağlantı olarak kabul edilmiştir" dedi.

Doğu'da terör örgütüne karşı yaptığı görevlerden birinde dağda ağır yaraladığını, gazi unvanı aldığını söyleyen Emek, "Vatanı uğruna kanını dökmüş bir gazinin asla terörist olamayacağını anlamamaları mümkün değildir. Bana terörist denilmesini hazmedemiyorum" diye konuştu.

Evinde ele geçen silahlar nedeniyle da davaya dahil edildiğini vurgulayan Emek, yanında bulundurduğu iki silah ve patlayıcıları, teröristlerden kamp bölgelerinde ele geçirdiklerini ve bunları teröristlere karşı kullandıklarını anlattı. Emek, "Teröristlerin kamp bölgelerinden aldığım ve kullanım süreleri geçen, kullanılmayacak haldeki bu silahlar delil yapıldı" dedi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi Başkanı Eyüp Yeşil'in, silahların kullanılamaz durumda olduğuna dair rapor alınıp alınmadığını sorması üzerine Emek, silahların ve patlayıcıların fotoğraflarından paslı ve küflü olduğunun görüleceğini, mahkemenin bu konuda rapor aldırmadığını ve patlayıcıların imha edildiğini belirtti.

Emek'in Avukatı Abdullah Eren de dağda terörle mücadele sırasında, terör örgütü kamplarından elde edilen silahların ne şekilde kullanıldığının herkes tarafından bilindiğini söyledi.

Eren, ele geçirilen 9 eğitim bombasının 15 yıl boyunca açılmadığından paslı ve küflü olduğunun görüldüğünü ancak arama sırasında paslı bombaların yanına yeni bombaların da eklendiğini iddia etti.

Yargılama sırasında bu iddialarını dile getirdikleri halde sonradan koyulan bombaların ertesi gün imha edildiğini Eren, hiçbir araştırma yapılmadan, istedikleri raporlar alınmadan müvekkilinin "örgüte silah temin etmek"le suçlandığını kaydetti.

Avukat Eren, davanın esastan sonuçlandırılarak, Emek hakkındaki mahkumiyet kararının bozulmasını istedi.

KEMAL AYDIN İÇİN MAHKEME BAŞKANINDAN AÇIKLAMA

Yargıtay 16. Ceza Dairesi Başkanı Eyüp Yeşil, savunma sırası gelen sanık Kemal Aydın'ın temyiz duruşmasında avukatı olmadığı için baroya yazı yazdıklarını ve avukat Oğuz Erdem Kılıç'ın görevlendirildiğini söyledi.

Kılıç'a dosyayı incelemesi için süre verebileceklerini belirten Yeşil, "Duruşmaların ne kadar süreceğini tahmin edemiyoruz. Ancak, tahmini bir hafta süremiz var. Sanıkla da irtibat kurabilirseniz, ilgili dokümanlardan size de sunabilirler" dedi.

Kılıç, savunmasını daha sonra yapmak istediğini bildirdi.

KEMAL KERİNÇSİZ'İ EŞİ SAVUNDU

Duruşmada sanık Kemal Kerinçsiz'i ise eşi avukat Gönül Kerinçsiz savundu.

Usule aykırılıkların yargılamaya damgasını vurduğunu ve büyük hak ihlallerine neden olduğunu savunan Kerinçsiz, dosyada müvekkiliyle ilgili delillerin üzerinde tahrifat yapılan belgeler olduğunu belirtti.

Eski tarihli kararlar yazıldığını, kararların hiçbirisinde matbu numara bulunmadığını anlatan Gönül Kerinçsiz, müvekkiline ait dinleme kararındaki hakim, katip imzalarının sahte olduğunu, bunu özel bilirkişi raporuyla kanıtladıklarını öne sürdü.

Avukat Kerinçsiz, bu yazının emniyet tarafından hazırlandığı ispatlanmasına rağmen bu durumun mahkeme tarafından görmezden gelindiğini kaydetti.

Müvekkiline ait dinleme kararına ulaşmak için savcılık ve emniyet arasındaki yazışma suretlerini istediğini belirten Gönül Kerinçsiz, 6 klasör halinde gelen yazışmalarda, müvekkilinin isminin geçtiği tek bir yazı bile bulunmadığını ifade etti.

Kerinçsiz, "Müvekkilim adeta o tarihe kadar davaya dahil edilmemiş" diye konuştu.

Bu kararı mahkemeden istediğini ve kendisine bir belge verildiğini söyleyen avukat Kerinçsiz, kararın üzerindeki imzaların sahte olduğunu özel bilirkişi raporuyla ispatladıklarını anlattı.

-"Deliller üzerinde tahrifatlar yapıldı"-

"Soruşturma tamamen, kovuşturma önemli ölçüde emniyetin kontrolünde sürdürüldüğünden, deliller üzerinde istenildiği şekilde oynanmış, tahrifatlar yapılmıştır" diyen Kerinçsiz, müvekkilinin telefon rehberine sonradan yüklemeler yapıldığını iddia etti.

Hangi sebeple emniyette bulunduğunu bilmedikleri bir telefondan müvekkilinin telefonuna 365 adet veri yüklendiğini, daha sonra bunlara 140 veri daha eklenerek bir başka sanığın telefonuna aktarıldığını dile getiren Gönül Kerinçsiz, bunların telefona sonradan eklendiğinin bilirkişi raporuyla tespit edildiğini da bildirdi.

İşçi Partisi'ndeki aramada ele geçirildiği belirtilen 131 No'lu CD'de müvekkilinin "Doğu Perinçek ve Vural Savaş ile yurt dışında toplantı yaptığı" iddiasının yer aldığını aktaran Kerinçsiz, böyle bir seyahat olmadığı için itiraz ederek emniyete yazı yazdıklarını, emniyetten "sehven Kemal Kerinçsiz ismi yazılmıştır" diye cevap geldiğini anlattı.

Müvekkiline ait tapelere ve bir başka kişinin bilgisayarında tebrik kartı bulunduğu iddialarına itiraz ettiklerini ve bunlarla ilgili de "sehven Kemal Kerinçsiz ismi yazılmıştır" cevabı geldiğini belirten avukat Kerinçsiz, "Delillerle ilgili o kadar çok 'sehven yapıldı' yazısı geldi ki müvekkilim beyanında artık 'beni sehven mi sanık yaptınız' demek durumunda kaldı" şeklinde konuştu.

Birleşen dosyalardan Danıştay saldırısı davasının sanıklarından Süleyman Esen'in bürosunda müvekkilinin avukatlık ofisinin kartvizitinin çıktığının iddia edildiğini belirten Kerinçsiz, Esen ile müvekkilinin birbirini tanımadığını ileri sürdü.

Gönül Kerinçsiz, kartvizitin bir başkası aracılığıyla da gitmiş olabileceğini, bunun anormal olmadığını, ancak tüm taleplerine rağmen bu kartvizitin fotokopisinin dahi kendilerine gösterilemediğini kaydetti.

Müvekkilinin "Büyük Hukukçular Birliği Derneği'nin başkanı" olduğunu, derneğin usulsüz şekilde arandığını dile getiren Kerinçsiz, "Evde arama yaparken, dernekte de aynı zamanda arama yapmışlar. Bunu söylemedikleri için oraya avukat gönderemedik. Avukat olmadan, usulsüz şekilde arama yaptılar" ifadesini kullandı.

El konulduğu belirtilen CD'lerin içeriğinde ise dernekle hiç alakası olmayan, bir başka dosya sanığının arkadaşlarıyla çay içerken çekilmiş fotoğraflarının bulunduğunu anlatan avukat Kerinçsiz, "CD, disket, kaset gibi delillerin mahallinde imajı alınmadığından daha sonra bir çok sahte yükleme iddiası gündeme gelmiştir. Bunların kısa sürede imajı alınıp iade edilmesi gerekiyordu, ancak yıllar geçmesine rağmen bilgisayar kütükleri halen emniyettedir. Bu şekilde bizim kabul etmediğimiz bir çok belge buralara yüklenmiş ve aleyhimize delil olarak kullanılmıştır" dedi.

Gönül Kerinçsiz, müvekkilinin barodan 5 meslektaşıyla çalıştığını, her birinin kendisine ait bilgisayarı olduğunu, tüm itirazlarına rağmen "bütün bilgisayarlar müvekkiline aitmiş gibi" işlem yapıldığını savundu.

Yargılama sırasındaki "gizli tanık" uygulamalarını da eleştiren Kerinçsiz, "Bu davada gizli tanıklığın ne kadar etik dışı kullanılabileceğinin örnekleri verilmiştir" diye konuştu.

Duruşmaların 5'inci günü bu savunmayla birlikte tamamlandı. Kerinçsiz, savunmasına yarın da devam edecek.

------------------------------------------------------------------------------

6. GÜN

"Ergenekon" davasının temyiz duruşmasında altıncı gün, sanık savunmalarının ardından tamamlandı.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ndeki duruşmaya, emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Kemal Kerinçsiz'in de aralarında bulunduğu bazı sanıklar, avukatları ve yakınları katıldı.

MEHMET ERÖZ'ÜN SAVUNMASI

Eski Genelkurmay Harekat Başkanı emekli Korgeneral Mehmet Eröz, "Tüm yaşantısı boyunca yasal sınırlar içerisinde hareket etmiş birisi olarak, mütalaada üzerime atılı suçlamaların tamamını reddediyorum. Ben, yasa dışı hiçbir iş ve eylem yapmadım, emir ve talimat vermedim. Hiçbir zaman yasa dışı bir yapılanmanın içinde yer almadım" dedi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesindeki "Ergenekon" davası temyiz duruşması, verilen öğle arasının ardından emekli Korgeneral Mehmet Eröz'ün savunmasıyla devam etti.

Eröz, Ağustos 2008-Ağustos 2010 yılları arasında 2 yıl süreyle ve korgeneral rütbesiyle Genelkurmay Harekat Başkanı olarak görev yaptığını söyledi.

Kendisine bağlı altı daire başkanlığı bulunduğunu, bunlardan birisinin de "internet siteleri ve internet andıcı" ile adı anılan Bilgi Destek Dairesi olduğunu belirten Eröz, Genelkurmay Harekat Başkanı olarak görevli olduğu dönemde, "Ergenekon Silahlı Terör Örgütü" yöneticilerinden olduğunun iddia edildiğini bildirdi.

Eröz, hakkında, Genelkurmay bünyesinde illegal işletilen, AK Parti, bazı bakanlıklar ve hükümet aleyhine kara propaganda mahiyetli yayınlar yapan "irtica. org" isimli internet sitesi ve diğer internet sitelerinin Şubat 2009 tarihine kadar yayınlarına devam ettirdiği, "internet andıcı"nı ve "irtica ile mücadele eylem planı" isimli planı hazırlattığı suçlamaları yapıldığını aktardı.

Mehmet Eröz, basında 4 Şubat 2009'da, Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanlığı tarafından işletilen internet sitelerini konu eden bazı olumsuz haberlerin yer almaya başlaması üzerine, internet yayınlarının durdurulması emrinin verildiğini söyledi.

Harekat Başkanlığı olarak, internet yayınlarını aynı gün durdurduklarını ve konu üzerinde çalışmaya başladıklarını anlatan Eröz, normal karargah çalışma usulleri ve esasları dahilinde, karargahın ilgili başkanlıkları ile de koordine edilerek, işletilen internet siteleri konusunda bir andıç hazırladıklarını ifade etti.

Andıç ile incelenen konunun, "4 Mart 1999 tarihinde, 28 Şubat kararlarına ve bu kararlara dayanılarak çıkarılan hükümet direktiflerine göre Genelkurmay Başkanlığınca kurulup 10 yıldır işletilmekte olan internet siteleri" olduğunu açıklayan Eröz, şunları kaydetti:

"Nedeni de söz konusu internet sitelerinin 2007 tarihli 5651 sayılı yasaya uyumlu hale getirilmesidir. İnceleme sonunda da görevlerimizi, terör örgütleri, laiklik karşıtı eylemler, kurumu tanıtma, iç ve dış kamu oyunu bilgilendirme konulu 4 başlık altında toplayarak ve bu konularda internet sitesi kurarak daha iyi yerine getirebileceğimizi düşündük. Ben, bu internet andıcı vasıtasıyla 'cebir ve şiddet yöntemleri kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs ettiğim' iddiası ile yargılandım ve müebbet hapis cezası aldım."

-"Andıç, bir emir değildir"-

Mehmet Eröz, Genelkurmay Karargahında bir konunun incelenerek, nasıl bir karar verileceği konusunda hareket tarzlarının komutana sunulduğu ve komutanın kararının alınmak istendiği çalışmaya "andıç" dendiğini belirtti.

Eröz, "Andıç, bir emir değildir. Andıcın uygulamaya geçebilmesi için mutlaka bir emir yazılması gerekir. Ancak, 12 Haziran 2009'da yani, iddia edilen irtica ile mücadele eylem planı basında yer aldığında, biz henüz emri hazırlamamış ve siteleri faal hale getirmemiştik. Hazırlık çalışmalarımız devam ediyordu. Yani, biz andıcın uygulama emrini yazmadık ve andıç da yürürlüğe girmedi. Bu nedenle andıç, yarım kalmış bir çalışmadır. Andıç, yasal bir belgedir" diye konuştu.

Bu belgenin yasallığının Genelkurmay Başkanlığı tarafından 6 Kasım 2009 tarihli basın toplantısında ve 7 Kasım 2009 tarihli Genelkurmay Genel Sekreterliği basın bildirisinde açıklandığını aktaran Eröz, "Mahkeme, ne Genelkurmay Başkanlığının yazısını ve basın açıklamalarını ne de tanıkların ifadelerini dikkate almış, sahte ihbar mektupları ve polis tespit tutanaklarına itibar ederek bizleri mahkum etmiştir" dedi.

Eröz, andıç konusundaki suçlamalarda, devletin resmi kurumlarının belgelerinin adeta bir suç belgesi gibi işlem gördüğünü, resmi kurumların hiyerarşik yapısı ve hiyerarşik çalışma sisteminin bir terör örgütü yapısı gibi değerlendirildiğini savundu.

-"Böyle bir emir vermedim"-

Dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile göreve başladığını, o dönem söz konusu internet sitelerinde davaya konu edilen hiçbir yazı veya haberin yer almadığını söyleyen Eröz, "Benim dönemimde astlarımdan hiçbir zaman internette yayınlanmak üzere kanun, emir ve talimatlar dışı, siyasi içerikli veya hükümet aleyhine bir yazı veya yorum ya da talep gelmedi, ben de böyle bir emir vermedim" ifadelerini kullandı.

Mehmet Eröz, 12 Haziran 2009'da "irtica ile mücadele eylem planı" olduğu iddia edilen belgenin basında yer alması üzerine komuta katının, "konunun toplumda bazı olumsuz anlamalara yol açabileceği düşüncesiyle" önce internet bilgisayarları bölümünün, sonra da Bilgi Destek Dairesinin lağvedilmesi emrini verdiğini anlattı.

Eröz, "internet sitelerinin yayınlarını 4 Şubat 2009'a kadar devam ettirdiği" iddialarını da "Söz konusu internet siteleri, 14 Mart 1999'da kurulmuştur. Benim göreve başlamamdan 9 yıl önce kurulup işletilen internet sitelerinin ve Bilgi Destek Dairesinin kuruluş ve görevlerinin, göreve başladığım tarihte, hukukilik araştırmasını yapmayı hiç aklımdan geçirmedim ve sitelerin ayrıntıları hakkında bilgi almadım" diyerek yanıtladı.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde genellikle yeni göreve başlayan komutanların, "ikinci bir emre kadar, bugüne kadar verilmiş emirler yürürlüktedir" şeklinde emir verdiklerini, kendisinin de öyle yaptığını belirten Eröz, "Ancak, 4 Şubat 2009'da basında 'Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanlığı tarafından işletilen internet sitelerini konu eden bazı olumsuz haberler' yer almaya başlayınca, internet yayınlarını aynı gün durdurduk" dedi.

-"İrticayla mücadele eylem planı" hakkındaki iddialar-

"İrticayla mücadele eylem planı" hakkındaki iddialara da değinen Eröz, bu konudaki suçlamaları reddetti.

Sahte ihbar mektupları haricinde, hiçbir tanık, sanık beyanı, telefon kaydı, yazılı veya dijital belge bulunmadığını ifade eden Eröz, suçlamaların varsayıma dayandığını ileri sürdü.

Eröz, "Ne Orgeneral Hasan Iğsız'dan böyle bir emir aldım ne böyle bir emir verdim ve ne de böyle bir çalışmanın yapıldığına dair bir bilgi veya duyumum oldu" dedi.

Hakkındaki iddiaların iki adet asılsız ihbar mektubuna dayandığını kaydeden Eröz, savunmasında şunları söyledi:

"Bu mektupları yazan bir subay olduğunu iddia etmekte ve istendiği an mahkemeye gelip ifade verebileceğini belirtmektedir. Ancak, tüm taleplerimize rağmen mahkeme ne bu ihbar mektuplarının nasıl ve kim tarafından yazıldığını araştırmış ne de ihbarcı subayı ifadeye çağırmıştır. Diğer sanıkların ve tanıkların ifadelerinde, Genelkurmay ve ilgili kurumlardan mahkemeye gelen cevabi yazı ve belgelerde, ifadelerimin aksine bir hususa da rastlanmamıştır. Ancak, buna rağmen mahkeme benim söylediklerimi ve belgelerimi ve tanıkları hiç dikkate almamıştır. Ben, tüm yaşantısı boyunca yasal sınırlar içerisinde hareket etmiş birisi olarak mütalaada üzerime atılı suçlamaların tamamını reddediyorum. Ben yasa dışı hiçbir iş ve eylem yapmadım, emir ve talimat vermedim. Hiçbir zaman yasa dışı bir yapılanmanın içinde yer almadım."

-Avukatının savunması-

Emekli Korgeneral Mehmet Eröz'ün avukatı Doğan Subaşı, müvekkilinin "Ergenekon" davası kapsamında birleştirilen 22 davadan, "internet andıcı" davasının sanığı olduğunu söyledi.

"İnternet andıcı"nın Genelkurmay Harekat Dairesi Başkanlığı bünyesinde hazırlandığını anlatan Subaşı, bunun bir tür bilgi notu olduğunu belirtti.

Subaşı, müvekkilinin Harekat Dairesi Başkanı olduğu dönemle ilgili suçlandığını hatırlattı.

Şubat 2009'da basında "internet andıcı"na ilişkin haberler yer aldığını aktaran Subaşı, Genelkurmay Başkanlığınca işletilen internet sitelerinin yeniden düzenlenmesi konusunda müvekkiline görev verildiğini, andıcın bununla ilgili olduğunu söyledi.

Genelkurmay Başkanlığınca daha önce işletilen ve kapatılan 42 internet sitesi bulunduğu bilgisini veren Subaşı, andıçla ilgili uygulama aşamasına geçilmediğini, ayrıca bu andıcın ve internet sitelerinin yasal olduğunun Genelkurmay Başkanlığının açıklamalarında da belirtildiğini ifade etti.

Avukat Subaşı, müvekkilinin Genelkurmay Başkanının yargılandığı davanın sanığı olduğunu, Yüce Divan'da yargılanması gerekirken neden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandığına ilişkin gerekçeye kararda yer verilmediğini bildirdi.

İstanbul'da başka ağır ceza mahkemeleri de bulunmasına rağmen neden bu dosyaların hep İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde birleştiğinin cevabını hiçbir zaman alamadığını ifade eden Subaşı, 22 farklı dosyanın neden birleştiğine de net, tartışmasız cevap bulamadıklarını söyledi.

Subaşı, "Bu davalar neden bu kadar birleştirildi? Çünkü konunun anlaşılması istenmedi. Ergenekon davaları, darbeler, bütün bu konuların kamuoyu tarafından anlaşılması istenmediği için bilinçli şekilde bu dosyaların birleştirildiğini düşünüyorum" dedi.

Gizli tanık ifadelerine de değinen Subaşı, "Gizli tanık müessesesi artık zıvanadan çıkmış durumda. Gizli tanıklık müessesinin ne yönde şekilleneceğine yüce Yargıtay karar vermeyecek de kim verecek" diye konuştu.

Subaşı, ihbar mektuplarının delil niteliğine ilişkin de Yargıtayın bir karar vermesi gerektiğini dile getirdi.

-"Üyesi olmayan örgüt olur mu"-

Sanıkların çoğunun örgüt yöneticisi olarak yargılandığını ifade eden Subaşı, "Üye yok. Üyesi olmayan bir örgüt olur mu? Herkes şef, ortada Kızılderili yok hikayesi gibi" ifadesini kullandı.

Andıç ile ilgili mahkeme kararında ilginç bir cümle bulunduğunu ve bundan "yasal görünümlü örgüt belgesi" diye bahsedildiğini belirten Subaşı, hukuki belgelerin dahi örgüt belgesi yerine konduğunu söyledi.

Subaşı, "Yargıya olan inanç büyük ölçüde sarsılmış durumda. Bunun en önemli nedenlerinden biri Ergenekon davası oldu. Bu davada yapılan haksızlıklar topluma dalga dalga yayıldı. Benim bir avukat olarak beklentim yargı sisteminde ne tür hatalar olursa olsun, 'Bu konu Yargıtaya gittiğinde çözülür' denilebilmesi" ifadesini kullandı.

Müvekkilinin haksız suçlamalara muhatap kaldığını savunan Subaşı, "Müvekkilim Harekat Başkanıydı, Genelkurmay Başkanlığına kadar rütbesinde yükselme yaşayabilirdi, her subayın gönlünde bu vardır ama erken emekli olmak zorunda kaldı. Ömrünü adadığı mesleği bu dava nedeniyle sona ermiş oldu. Üstelik sanki ülkesine ihanet etmiş bir insanmış gibi mesleği sona erdi" diye konuştu.

Subaşı, müvekkilinin yurt dışına çıkış yasağının kaldırılmasını ve davanın esastan bozulmasını istedi.

HÜSEYİN BUZOĞLU'NUN SAVUNMASI

-"Bu asla bir savunma değil"-

Sanık Mustafa Hüseyin Buzoğlu da savunmasına "insan olan herkesin kınaması gerektiğini" düşündüğü Ankara'daki menfur saldırıda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet dileyerek başladı.

Beyanlarının asla bir savunma olmadığını belirten Buzoğlu, "Yapacağım sözlü açıklamaların hepsi, bir gün cumhuriyet savcılarının yapacakları soruşturmada sorumluların bulunmasına katkıda bulunmak içindir" dedi.

Diğer sanıklar ve avukatların aksine davanın çok basit bir dosya olarak gördüğünü dile getiren Buzoğlu, hukuka uygun açılmış bir davanın karışık olduğundan söz edilebileceğini söyledi.

Buzoğlu, "Dosyanın zor olan kısmı şu, hukuk devletinin sizlere yüklediği vazife 'Ankara'da hakimler var' denmesini sağlamak içindir. Bu inancımı başından beri korudum. Bunu ifade ettiğim için yerel mahkemede iki kez hakkımda suç duyurusunda bulunuldu" diye konuştu.

Ergün Poyraz'ın avukatı olarak dosyadan bilgi sahibi olduğunu ve yakından takip ettiğini belirten Buzoğlu, 3. iddianame ile sanık haline geldiğini anlattı.

İlk duruşma başladığından bu yana tarafsız ve bağımsız hakim önünde yargılama yapılmasını istediklerini aktaran Buzoğlu, tarafsızlık bağımsızlığını yitirmiş hakimlerden başka bir karar bekleme şanslarının olmadığını kaydetti.

Buzoğlu, "17 ve 25 Aralıkta bir soruşturma, savcılık kararları olmasaydı bugün bu dava huzurlarınızda olmayacaktı. Bu davayla ilgili yargılananların yargılanması halen devam ediyor olacaktı" değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin bugün özgürlüklerden yoksun olduğunu savunan Buzoğlu, şunları söyledi:

"Bu soruşturma ve kovuşturmalarla Türkiye'nin özgürlükleri kısıtlanmıştır. Ankara'da hakimler var sözünü ifade edebilmemiz için sizlerin bu konudaki sorumluluğu yerine getirmeniz, gerekirse daha detaylı incelemeye tabi kılmanız, tüm bu hukuka aykırılıkları, emsal bir kararla ortadan kaldırmanız gerekiyor. Bu açık aykırılıklarla ilgili siz bir içtihat oluşturmadığınız takdirde bir kısım savcılar bu hukuka aykırılıkların Anayasa'ya, uluslararası sözleşmelere uygun olduğu fikrine kapılacaktır."

-"Özel olmak istemeyiz"-

Bu arada, Buzoğlu'nun cuma günleri de duruşma yapılmasının mümkün olup olmadığı sorusu üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesi Başkanı Eyüp Yeşil, "Başka işlerimiz de var, ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığımız davalar var, tutuklu dosyalarımız var. Cuma günü o işlere bakıyoruz. Yerel mahkemede dosyaların okunmadığından şikayet ettiniz. Biz dosyaları okuyarak çıkıyoruz" dedi.

Buzoğlu'nun esprili şekilde "Keşke sizin için özel bir yasa çıkarılsaydı da sadece bu davaya baksaydınız" demesi üzerine Yeşil, gülümseyerek, "Özel mahkemelerden çok çektiniz, onun için biz özel olmak istemeyiz" diye konuştu.

Buzoğlu, savunmasına sonraki gün devam etmek üzere ara verdi.

------------------------------------------------------------------------------

7. GÜN

Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ndeki duruşmaya, emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Yalçın Küçük'ün de aralarında bulunduğu bazı sanıklar, avukatları ve yakınları katıldı.

HÜSEYİN BUZOĞLU'NUN SAVUNMASI

Duruşmada, sanık Avukat Mustafa Hüseyin Buzoğlu, savunmasına devam etti.

Ergün Poyraz'ın avukatı olarak dosyayı takip ederken, üçüncü iddianame ile sanık haline geldiğini belirten Buzoğlu, davanın soruşturma, yargılama ve karar aşamasında yaşadıkları "hukuksuzlukları" anlattı.

Eskiden suç oluşturmak için yerleştirilen uyuşturucular gibi bu davada da dijital veri yerleştirilerek sanıkların mahkum edilmeye çalışıldığını söyleyen Buzoğlu, sanıkların dava boyunca bu dijital verilerin kendilerine ait olmadığını ispatlamakla uğraştıklarını vurguladı.

Hüseyin Buzoğlu, "Bu davayı incelemeyi bitirdiğiniz gün eğer Osman Yıldırım hakkında tutuklama kararı vermezseniz, bende davanın içselleştirilemediği kanısı ortaya çıkacaktır" dedi.

Buzoğlu'nun Avukatı Levent Türkoğlu da müvekkilinin Fetullah Gülen hakkında açılan davaların çoğunda, dava açanların avukatı olduğunu, Ergenekon davasında Tuncer Kılınç ve Ergün Poyraz'ın da avukatlığını üstlenmesi nedeniyle davaya sanık olarak dahil edildiğini söyledi.

Müvekkiliyle ilgili yapılan polis arama görüntülerini, salona yerleştirilen ekrandan heyete izleten Türkoğlu, buradan da usulsüzlüklerin görüleceğini ifade etti.

KEMAL ALEMDAROĞLU'NUN AVUKATININ SAVUNMASI

-"Hukuk çerçevesinde mücadele edilmeli"-

Sanık eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nun avukatı Metin Çetinbaş ise terörün bir insanlık suçu olduğuna işaret ederek, terör kimden, nereden gelirse gelsin mutlaka hukuk çerçevesinde mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.

Çetinbaş, "Yasaları, anayasayı, hukuku, insan haklarını bir taraf koyup örgütlü suçlarla terörle mücadele etmeye kalktığınızda bu bir felakettir. Bundan daha kötüsü şudur: Eğer 'Terörle mücadele ediyorum' adı altında kalkıp da anayasal kurumların verdiği yetkileri, görevleri kötüye kullanıp cadı avına çıkarsanız, muhalifleri susturmaya çalışırsanız bu bir faciadır" ifadelerini kullandı.

Lüzumsuz, keyfi uygulamaların toplumda nefret, güvensizlik yaratacağını ifade eden Çetinbaş, özellikle bu tür davalarda hukuki kurallara sıkı sıkıya bağlı kalınması gerektiğini belirtti.

Tebliğnameye bakıldığında dosya ve eklerinin yeterince incelenmediğinin anlaşıldığını aktaran Çetinbaş, Yargıtay 16. Ceza Dairesi heyetinin de sanıkların savunma ve taleplerini yeterince inceleyebildiğini düşünmediğini söyledi.

Çetinbaş, "Zaten karara konu 22 birbirinden ilgisiz dava ve olayın, dosya kapsamı birbiriyle ilgisiz insanların bir araya getirilmesindeki amaç, dava dosyasının anlaşılmasına engel olmaktır. Soruşturma ve kovuşturma sürecinde medya aracılığıyla yapılan algı operasyonuyla sanıkların suçlu gibi gösterilmesine çalışılmış, bunda önemli ölçüde başarılı olunmuştur" diye konuştu.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma nedenlerine ilişkin taleplerine katıldıklarını ancak tebliğnameye bazı konularda katılmadıklarını belirten Çetinbaş, tebliğnamede değinilmeyen, tartışılmayan birçok konu bulunduğunu kaydetti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı ısrarla yazmadığını, bu nedenle yasa değişikliği yapıldığını anlatan Çetinbaş, yerel mahkemede kendilerinden başka hiçbir hakim-savcıya güvenmeyen, tek hakim-savcı kendileriymiş gibi düşünen bir heyetle karşı karşıya kaldıklarını bildirdi.

Kararın usul ve yasaya aykırı şekilde tebliğ edildiğini, bu nedenle yok hükmünde olduğunu savunan Çetinbaş, soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki "hukuka aykırılıkları" anlattı.

Adil yargılanma haklarının açıkça ihlal edildiğini dile getiren Çetinbaş, yerel mahkeme heyetinin tarafsızlık kurallarını bilerek ve isteyerek ihlal ettiğini ileri sürdü.

Çetinbaş, davanın esastan sonuçlandırılmasını, müvekkili hakkındaki hükmün bozulmasını istedi.

MUSTAFA ABBAS YURTKURAN'IN SAVUNMASI

"En zor savunma, yalana, iftiraya, komploya karşı yapılandır"

Sanık eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Abbas Yurtkuran da en zor savunmanın, yalana, iftiraya, komploya karşı yapılan savunma olduğunu dile getirdi.

Kendisiyle ilgili olarak bu davanın arama, el koyma ve gözaltına alma safhası dahil, tüm safhalarının hukuk sistemine aykırı olduğunu ifade eden Yurtkuran, "Davanın iddianamesi de mütalaası da bir iftiranamedir. Bir büyük tezgahın, kumpasın yalanlar manzumesinden oluşmaktadır. Karar ise bu trajikomik oyunda son perdedir" dedi.

Gizli tanıkların, "katil, terörist, meczup, psikopat ve ırz düşmanlarından" seçildiğini ileri süren Yurtkuran, "Savcı-gizli tanık ilişkileri, 'aslanım, koçum, Osman'ım' samimiyeti düzeyinde yürütülmüştür. Delil yaratabilmek için topladıkları boş-dolu CD'ler, harddisklere ilaveler yapılmıştır. Telefon konuşmaları, dernek faaliyetleri, halka açık mekanlarda yenilen yemekler, tahrif edilmiş gazeteci notları, muğlak ifadeler, suç delilleri olarak gösterilmeye çalışılmıştır" diye konuştu.

O dönem bakanlar Faruk Çelik, Faruk Özak, Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal, MİT Müsteşarı Emre Taner'i tanık gösterdiğini ancak mahkeme tarafından bu kişilerin dinlenmediğini belirten Yurtkuran, savunma hakkının kısıtlandığını, sunduğu karşı delillerin hiçbirinin dikkate alınmadığını söyledi.

Yurtkuran, "Bu ülkenin Emniyet Genel Müdürü, MİT Müsteşarı tanıklığa muteber görülmüyor. Hükümetin iki sayın bakanı aynı gerekçeyle tanık olarak kabul edilmiyor ama gizli tanık adı altında PKK terör örgütünün yöneticisi dinleniyor ve verdiği ifadeyle Genelkurmay Başkanı tutuklanıyor. Bunu yapanlar vatan haini olarak yargılanmalı" değerlendirmesinde bulundu.

-"Mitingde 'Ordu göreve' pankartını açanlar" -

Cumhuriyet mitinginde "Ordu göreve" pankartını açanların kendi talepleri üzerine yargılandığını aktaran Yurtkuran, buna rağmen bu olayın kendilerine bir "suç iftirası" olarak döndüğünü ifade etti.

"Dava, Atatürk ilke ve devrimlerini yol gösterici kabul eden, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü savunan, vatansever çevrenin tasfiyesi ve yok edilmesi üzerine kurulmuştur" diyen Yurtkuran, 54 rektör içinde tutuklanan 5 rektörün Atatürkçü Düşünce Derneği'nde (ADD) yönetim kurulu üyesi olduğunu anlattı.

Yurtkuran, şöyle konuştu:

"Ergenekon'dan yargılanmak tek başına bir davadan yargılanmak değildir. Eğer Ergenekon'dan yargılanıyorsanız devletin tüm kurumları durumdan vazife çıkarıp harekete geçer. Sayıştay, 8 yıllık rektörlük dönemini her yıl incelemesine rağmen heyetler kurarak tekrar inceler. YÖK, görevden ayrılmış olmanıza rağmen rektörlük döneminde hiç soruşturma açmamışken sık sık soruşturma açar. Farklı çevre ve inanç grupları akla ve mantığa sığmayan ihbarlarda ve suç duyurularında bulunur. Asıl kötü olan dost bildikleriniz belli etmeden yavaş yavaş sizden kaçar. ve siz sadece Silivri'ye değil çeşitli mahkemelere sorgu ve soruşturmalara taşınır durursunuz. Bu da işkencenin başka bir türüdür."

Ergenekon sanıkları arasında en şanslıları arasında yer aldığını ifade eden Yurtkuran, tutukluluğunun 70. gününde şiddetli sırt ağrısıyla başlayan sağlık sorununun 4 günde 4 ayrı hastanenin mahkum koğuşlarını dolaştıktan sonra acil by-pass ameliyatıyla sonuçlandığını söyledi.

Bunun ardından tutuklu ölmemesi için bir gece vakti tahliye edildiğini düşündüğünü belirten Yurtkuran, "Halbuki tutuklandığım gün verdiğim raporlarım vardı. O zaman beni tutuklayan Sayın Hakim, 'Bunların hiçbiri senin hiçbir işine yaramaz' demişti" ifadelerini kullandı.

Mustafa Abbas Yurtkuran, davanın sadece usulden değil, esastan da bozulmasını, yurt dışı yasağının kaldırılmasını istedi.

Bu savunmayla temyiz duruşmalarında 7. gün sona erdi. 6 Ekim'de başlayan duruşmalarda bugüne kadar duruşmalı temyiz talebi kabul edilen 64 sanıktan yaklaşık yarısı savunmasını tamamladı.

------------------------------------------------------------------------------

8.GÜN

"Ergenekon" davasının temyiz duruşmasında sekizinci gün, sanık savunmalarıyla devam edildi. Yargıtay 16. Ceza Dairesindeki duruşmaya emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un da aralarında bulunduğu bazı sanıklar, avukatları ve yakınları katıldı.

FİKRİ KARADAĞ'IN SAVUNMASI

Duruşma, Kuvayı Milliye Derneğinin kurucusu emekli Kurmay Albay Mehmet Fikri Karadağ'ın savunmasıyla başladı.

Karadağ, sözde "Ergenekon" örgütünün üyesi olduğu gerekçesiyle 7 yıl tutuklu kaldığını söyledi.

"Türk anadan, Türk babadan doğmuş, soyunda dönme olmayan Türk oğlu Türk'üm ben" diyen Karadağ, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yolundan gittiğini, gitmeye de devam edeceğini belirtti.

Karadağ, Kuvayı Milliye Derneğinin hukuksuz hiçbir icraatı bulunmadığını ifade ederek, "Vatanını, milletini sevmenin bedeli 7 yıl tutsaklık oldu" şeklinde konuştu.

Kamuoyuna, "ölmek, öldürülmek üzere yemin ettiren albay" olarak yansıtıldığına dikkati çeken Karadağ, Mustafa Kemal Atatürk'ün Erzurum'da yaptığı gizli toplantıda söylediği, "Bu uğurda ölmek var, öldürülmek var, öldürmek var" sözlerinden alıntı yaptığını kaydetti.

Karadağ, "Benim, 'Atatürk diyor ki' diye yaptığım alıntıyı oradan çıkarıp, girişteki cümleler de benimmiş gibi anlatıp, bilerek böyle bir algı oluşturmuşlardır" ifadesini kullandı.

Danıştay saldırısı davasının bu davayla birleştirilmesini eleştiren Karadağ, yargılama sürecinde yaşadıkları hukuksuzlukları anlattı.

Karadağ, "İddianameyi hazırlayanlar bugün vatana ihanetten yargılanıyor, meslekten atılmışlar, biz burada hala konuşuyoruz. Yok sayılması gereken bu mahkemenin verdiği kararı ve gerekçelerini şiddetle reddediyorum. ABD'de yazılmış iftiralardır. Hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum" değerlendirmesinde bulundu.

Sanık Karadağ, bu davanın yok sayılmasını ve beraatına karar verilmesini, Danıştay saldırısı davasının bu davadan ayrılmasını ve 7 yıl tutuklu kalmasına neden olan sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etti.

MUSTAFA DÖNMEZ'İN SAVUNMASI

Sanık emekli Yarbay Mustafa Dönmez de "Ergenekon" terör örgütünün mühimmatçısı olarak suçlandığını söyledi.

Jandarma subayı olduğunun iddia edildiğini ancak karargahta mühendis subay olarak çalıştığını anlatan Dönmez, "Tutuklandığım zaman Genelkurmayın ikmal amiriydim, milyarlarca dolar malzemenin başındaki teknik subaydım ama beni jandarma subayı gibi 358 dolarlık mühimmatla Ergenekon örgütünün mühimmatçısı yaptılar" diye konuştu.

Suçlamaları çürüten, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak nesnel delilleri olduğunu ifade eden Dönmez, mahkeme heyetine anlattıklarına ilişkin bazı görüntüler de izletti.

Dönmez, Zir Vadisi'ndeki mühimmat görüntülerinin ham halinde arama yapan polislerin, sözde delilleri aynen, daha önce Sapanca ve Gölbaşı'ndakine benzer şekilde elleriyle koymuş gibi bulduklarının görüldüğünü söyledi.

Zir Vadisi'nde bulunan mühimmattan sorumlu tutulduğunu aktaran Dönmez, "Bende bulunduğu iddia edilen mühimmat oradan oraya dolaştırıldı. Önce Gölbaşı'nda, sonra Zir Vadisi'nde, daha sonra Poyrazköy'de bulunduğu iddia edilen mühimmat aynıydı. Seri numarası, her şeyi aynı olan bu mühimmat bulundu. Mahkemede, '3 yerde bulunan mühimmatı bir araya getirin, bütün suçlamaları kabul edeceğim' dedim. Yapamadılar" şeklinde konuştu.

Emniyet Amiri Behçet Oktay'ın, bu mühimmatın emniyetin Gölbaşı deposundan çıkarıldığını açıkladığını belirten Dönmez, Oktay'ın bu açıklamadan kısa süre sonra intihar ettiğinin söylendiğini ancak buna inanmadığını dile getirdi.

Dönmez, Gölbaşı'ndaki aramaya ilişkin basına brifing verilirken iki polisin boş bulunarak, bu mühimmatın başka yere de gönderilmesi konusunda konuştuğunu ve bunun görüntülere yansıdığını anlatarak, bu konuşmanın gerçekliğinin TÜBİTAK tarafından tespit edildiği bilgisini paylaştı.

Mahkemede her duruşmada bunun üzerine konuştuğunu ve eşya emanet makbuzunu istediğini aktaran Dönmez, delil değerlendirmesinin mahkemede yapılmadığını savundu.

Mustafa Dönmez, kişisel verileri kaydetmekle de suçlandığını belirterek, Yalçın Küçük'ün bir kitabında yazdıklarını not aldığını, bunun da "kişisel verileri kayıt altına aldığı" suçlamasına dönüştürüldüğünü ifade etti.

Dönmez, hakkındaki yerel mahkeme hükmünün bozulmasını, "kumpası" kuranlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi Başkanı Eyüp Yeşil, Dönmez'in savunmasını tamamlamasının ardından, müdafilere ve sanıklara savunma sırası verileceğini söyledi.

ŞENER ERUYGUR'UN AVUTAININ SAVUNMASI

Sanık eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur'un avukatı Filiz Esen, savunmasında müvekkilinin emekli olduktan sonra Atatürkçü Düşünce Derneğinin genel başkanlığına seçildiğini, yargılama sırasında geçirdiği rahatsızlığı sebebiyle görevine dönemeyeceğinin anlaşılması üzerine genel başkanlık görevini devretmek zorunda kaldığını söyledi.

Eruygur'un, ömrünü Türk vatanına, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve idealine adamış, faaliyetlerini bu uğurda her zaman yasal sınırlar içinde ifa etmiş, yüksek sorumluluk duygusuna sahip gerçek bir vatansever olduğunu ifade eden Esen, bu yargılamaya rağmen Jandarma teşkilatı içinde en çok sevilen komutanların başında geldiğini belirtti.

Esen, müvekkilinin "hayali bir senaryo" ile "Ergenekon Terör Örgütü"nün yöneticisi olmak ve cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye çalışmak suçlarından mahkum edildiğini anlattı.

Şener Eruygur'un savcılık sorgusu tamamlanmadan sürenin dolması nedeniyle mahkemeye çıkarıldığını ve tutuklanarak önce Metris, sonra Kandıra Cezaevine gönderildiğini ifade eden Esen, "Eruygur, tutuklanmasından iki buçuk ay sonra ani tansiyon yükselmesi nedeniyle iki katlı koğuşun merdivenlerinden düşerek beyin kanaması geçirmiş, boynu 4 yerden kırılmıştır. Yaşaması tam anlamıyla mucize olan müvekkilin yarım kalan savcılık sorgusu dışında yargılamanın hiçbir aşamasında herhangi bir beyanı ya da ifadesi yoktur. Kendisi hakkında kimlik tespiti dahi yapılamamış ama nasıl oluyorsa hüküm tesis edilerek tutuklanmıştır" dedi.

Avukat Filiz Esen, müvekkilinin ileri düzeyde hipertansiyon hastası olduğuna yönelik sağlık raporları ve dilekçelerinin dikkate alınmadığını, beyin kanaması nedeniyle geçirdiği ameliyat sonrasında talepte bulunmadıkları halde "her an ölebileceği düşüncesiyle" apar topar tahliye edildiğini söyledi.

Eruygur'un, beyin ameliyatından sonra aylarca yoğun bakımda yatmak zorunda kaldığını, ağır hafıza kaybı yaşadığını, okuma yazma kabiliyetini geri dönüşsüz şekilde yitirdiğini, kendini ifade edemez duruma geldiğini aktaran Filiz Esen, bu nedenle hiçbir zaman savunma yapabilecek durumda bulunmadığını, yargılamadan haberi dahi olmadığını bildirdi.

Esen, bu nedenlerle "davanın düşmesi" ya da en azından "durma kararı" verilmesi gerektiği yönündeki taleplerinin hiç bir zaman dikkate alınmadığını söyledi.

-"Son derece zeki ve akıllı bir komutandı"-

Avukat Filiz Esen, Eruygur'un, 2002-2004 tarihleri arasında son derece zeki ve akıllı bir komutan olduğunu belirterek, beyin hasarı ve arızasının, tamamen bu mahkemenin asılsız suçlama ve tutuklaması nedeniyle düşmeye bağlı olarak 17 Eylül 2008'den sonra meydana geldiğini ifade etti.

Yargılama aşamasında duruşma ehliyetinin olmaması nedeniyle durumunun tespiti için istedikleri Adli Tıp Kurumunun gerçekleri yansıtmayan raporu ile Eruygur'un hayatının hiçe sayıldığını ifade eden Esen, raporda "suç tarihinde cezai ehliyetinin tam olduğunun" yazılması nedeniyle Eruygur hakkında hüküm tesis edildiğini söyledi.

-"Yargılamaya durma veya düşme verilmeliydi"-

Esen, ilgili yasaya göre, "eğer sanığın sonradan kaybettiği akıl sağlığı, duruşmaların gidişatını engelleyecek derecede, yani duruşmayı takip edemeyecek, savunmasını yapamayacak, sorulan soruları anlayamayacak derecede ise akıl sağlığının olmadığının kabul edilip, davanın düşürülmesi" gerektiğini aktardı.

Eruygur'un herhangi bir ifadesi ve savunması olmadan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince 5 Ağustos 2013'teki hüküm duruşmasına kadar gelindiğini belirten Esen, tüm bunlara rağmen, savcılık sorgusu tamamlanmış, yargılama süresince yasaya uygun kimlik tespiti yapılabilmiş, dava süresince ifadesi ve savunmaları alınmış, diğer sanıkların ifadelerine beyanda bulunulabilmiş, son beyanları alınmış gibi Eruygur hakkında diğer sanıklarla hüküm verildiğini anlattı.

Yargılama sürecinde Eruygur'un geçirdiği rahatsızlıkları sıralayan Esen, 4 Kasım 2013'te düzenlenen Sağlık Kurulu Raporu'nda, Eruygur'un "ileri evre beyin kanaması yapmış yüksek tansiyon, böbrek yetmezliğine neden olmuş şeker hastalığı, kalp yetmezliği, uyku apnesi, kompresöre bağlı maskeyle uyuma, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, böbrek kanseri, geçirilmiş beyin kanamasına bağlı ağır beyin fonksiyonu bozuklukları ve major depresyon" hastası olduğunun tespit edildiğini bildirdi.

Esen, Eruygur'da, bu hastalıklarından sonra "beş yıl önce geçirilen ağır beyin kanaması neticesinde düzelmesi mümkün olmayan beyin fonksiyon bozuklukları zamanı, mekanı algılamada, hatırlamada, konuşma için cümle kurmada, tekrarlamada, dikkatte ağır bozukluklar"ın tespit edildiğini söyledi.

Şener Eruygur'un, gündelik şahsi işlerini yapma, ilaçlarını tanıyıp kullanabilme kabiliyetini bile yitirdiğini anlatan Esen, bu nedenle mahkumiyetini hastane odasında tutuklu olarak geçirdiğini ifade etti.

Filiz Esen, Eruygur'un beyin hasarının hiçbir zaman düzelmeyeceğinin kesinleşmesi nedeniyle 1 Nisan 2014'te "vesayet altına" alındığını, eşi Mukaddes Eruygur'un kendisine vasi olarak tayin edildiğini aktardı.

Avukat Esen, "Sonuç olarak, müvekkilim bu yargılama nedeniyle geçirdiği beyin kanaması sonucu hayatının geri kalanını bakıma muhtaç ve akli arızalı olarak vesayet altında geçirmek zorundadır. Hakkında hüküm tesis edilmesi ve tutuklanması, müvekkilin yaşam hakkının doğrudan ihlali anlamına gelmektedir. Müvekkilim bu davadan önce hiçbir beyinsel problemi olmayan son derece zeki bir insan iken bu dava nedeniyle beyni ağır hasarlı bir insan olmuştur ve artık asla eskisi gibi olamayacaktır. Sebebi tamamen bu mahkemedir, yargılamadır" değerlendirmesinde bulundu.

-Hukuki değerlendirme-

Müvekkili yargılanma ehliyetine sahip olmasa da ülke tarihinin en önemli davası bu yargılama hakkında hukuki bir değerlendirme de yapmak istediğini belirten Esen, Eruygur'un atılı suçları işlediği konusunda hiçbir yasal delil bulunmadığını ifade etti.

İddianamede böyle bir örgütün varlığının ortaya konulamadığını, böyle bir örgüt ile irtibatını gösteren hiçbir delilin, Eruygur'un dış dünyaya yansıyan hiçbir irade ve hareketi bulunmadığını söyleyen Esen, "Müvekkilin müsnet suçları işlediği hususunda kuvvetli suç şüphesini gösteren hiçbir olgu mevcut olmadığı gibi aksine, bu yönde hiçbir açık ve somut delil, bilgi, bulgu yoktur. İddialar soyut kabul ve varsayımdan öte geçememektedir" diye konuştu.

Şener Eruygur'un, Ağustos 2008'de düşmeden hemen önce ailesine gönderdiği mektubu okuyan ve mahkeme heyetine sunan Esen, "Okuma yazma yeteneğini geri dönüşsüz kaybeden müvekkilimin bu el yazısı mektubunu tarihe not düşmesi açısından da dilekçemle beraber yüksek mahkemenize vermek istiyorum" dedi.

Avukat Filiz Esen, bu nedenlerle Eruygur'un yurt dışına çıkış yasağının kaldırılarak, hükmün esastan bozulmasına karar verilmesini talep etti.

MUSTAFA KOÇ'UN SAVUNMASI

Sanık Mustafa Koç, 14 yaşında askeri liseye başladığını, çorabını bile devletin verdiğini belirterek, bu nedenle her zaman ülkeye, millete hizmet etme gayretinde olduğunu söyledi.

Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında Kastamonu ve Ankara'da Jandarma Bölge Komutanlığı Kurmay Başkanı olarak görev yaptığını anlatan Koç, terfi etmesine 6 ay kala kendisini "akıl almaz bir komplo"nun içinde bulduğunu ifade ederek, "Hayatım boyunca hem milliyetçi hem dindar hem sosyal adaletten, haktan, hukuktan yana olunabileceğini savundum. Bu hep karşıma çıktı" dedi.

Eski savcı Zekeriya Öz'ün kendisine "Terfi etmene 6 ay kalmış. Bak komutanların seni paketlediler. Sen de kendini harcama onları ele ver" dediğini ileri süren Koç, Çetin Doğan'ın da Şener Eruygur'un da iftiraya uğradığını söylediğini aktardı.

Jandarmada görev yaptığı dönem boyunca bütün komutanların el üstünde tuttuğu bir subay olduğunu dile getiren Koç, "TSK'da ilk sıralarda, geleceği parlak olanları topladılar ki kendi adamlarının önü açılsın. Tırları durduran adam terfi etsin diye bizleri aldılar. Suçlamalarla ilgili delil yok, hukuk yok, illiyet bağı yok. Ne bilgisayarımda ne odamda bir şey yok. Hakkımda tanık beyanı da yok" diye konuştu.

Şener Eruygur'un Jandarma Genel Komutanlığı döneminde 1 yıl emrinde çalıştığını aktaran Koç, onun zamanında kurulan istihbarat şubesinin, Fevzi Türkeri tarafından kaldırıldığını anlattı.

Koç, o şubenin kapatılmasıyla kendisinin de başka bir yere atandığını belirterek, "Bana, 'Seni, cunta yapılanmasının sekreteryasına seçmişler, Eruygur gidince sürülmüşsün' diyorlar. Yok böyle bir şey. 'Sorun Genelkurmay'a' diyorum ama oradan gelenleri dikkate almıyorlar" dedi.

-"Geri döndürülemez kayıplarımız oldu"-

Hukuk eğitimi aldığı için yargılamalar sırasında hep "dava delilsiz yürümez, bu dava düşecek" dediğini, yerel mahkemede ceza aldıktan sonra ise Yargıtay'dan döneceğini söylediğini ifade eden Koç, "Yargıtay da onayınca gördük ki ne o zamanki Yargıtay devletin yargıtayı ne mahkeme devletin mahkemesi. 'Hard disk' demeyi bilmeyen hakimler dijital veri değerlendirerek mahkumiyet karar verdi. Bu hukuksuzluktan artık geri döndürülemez kayıplarımız oldu. Herkesin korgeneral olarak baktığı adam bir vebalı gibi sistemin dışına itildi" diye konuştu.

Koç, kimsenin kendisine darbeci diyemeyeceğini ancak diğer taraftan "avucunu oluşturanlara" fırsat verildiğini söyleyerek, şunları kaydetti:

"O fırsat onların kucağında kalmalıdır. Bana yalancı şahitlik yapmadım diye ceza isteyen Zekeriya Öz bugün kaçaktır. O, Alman istihbaratının kucağına oturmuş, benim ise yurt dışına çıkış yasağım var. Lütfen yurt dışı yasağımızı kaldırın. Bir suç var ise bedelini ödemeyen namerttir.

Herkes giydiği cübbenin, üniformanın, milletin emrinde hareket etmesi gerektiğini bilmek zorunda. Bir doğru var, ya ben darbeciyim içeri girmeliyim ya da bana bu zulmü yapanlar içeri girmeli. En karanlık günlerde bile bu işin böyle yürümeyeceğine, adaletin tecelli edeceğine inandım. Bu işlerin buraya geleceğini biliyordum. Bu şeref heyetinize nasip olmuştur, lütfen bu zulme son verin ve karanlığa ışık tutun."

Koç'un avukatı Nazlı Çubuklu da müvekkilinin hukuka aykırı delillerle asılsız şekilde suçlandığını savunarak, davanın esastan bozulmasını istedi.

Salonda başka sanık bulunmaması nedeniyle 8. gün duruşması erken tamamlandı.

------------------------------------------------------------------------------

9. GÜN

MUSTAFA BALBAY'IN SAVUNMASI

"Ergenekon" davası sanıklarından CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, "Öncelikle bu yargılamanın yargılanması ve bu davanın dava haline gelmesi gerekiyor. Bu anlamda bizim sizden beklentimiz sadece usulden ve esastan bozulması değil asıl bu yargılamanın sizin katınızda bir zemine oturtulması" dedi.

"Ergenekon" davasının temyiz duruşmasında dokuzuncu gün, Balbay'ın savunmasıyla başladı.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ndeki duruşmaya emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve Yalçın Küçük'ün de aralarında bulunduğu bazı sanıklar ile sanıkların avukatları ve yakınları katıldı.

Balbay, Silivri'de yaklaşık 600 duruşma, kabaca 3 bin saat yargılamayla yüz yüze kalmış ve 'Bu olayın Yargıtay aşaması var' diye düşünen biri olarak heyetin karşısına geldiğini söyledi.

"Her şeyden önce sizlerden beklentimiz, Silivri'deki yargılamayı yargılamanızdır" diyen Balbay, Silivri'deki birkaç duruşma izlendiğinde nasıl bir yargılama yapıldığının görülebileceğini ifade etti.

Yargılamanın, dışarıdan bakılınca olağanüstü büyük görünen, korkulan ve içine girilince adeta kaybolunan bir davaya ait olduğunu belirten Balbay, birbiriyle bağlantısız 22 davanın, birleştirme işlemleriyle tamamen içinden çıkılmaz hale geldiğini kaydetti.

Balbay, yargılamalarda tam sona yaklaşıldığını düşündükleri sırada her seferinde yeni bir davayla birleştirme kararı alındığını anlatarak, "Ergenekon" davasının, ilerledikçe yolun çoğaldığı, dosyaların arttığı, böylece artık hukuk beklentisinin kalmadığı bir dava haline geldiğini söyledi.

Yargılama boyunca hukuk ihlalleriyle ilgili yaptıkları başvuruların sayısının bini aştığını belirten Balbay, "Öncelikle bu yargılamanın yargılanması ve bu davanın dava haline gelmesi gerekiyor. Bu anlamda bizim sizden beklentimiz sadece usulden ve esastan bozulması değil asıl bu yargılamanın sizin katınızda bir zemine oturtulması. Öncelikle Danıştay saldırısının ayrılması ve öteki yargılamaların da gerçekten bir dava haline getirilmesi gerekiyor" diye konuştu.

"Ergenekon" davasının Türkiye'de hukuka güveni azaltan etkenlerin başında geldiğini ifade eden Balbay, "Türkiye'nin asrın davası diye baktığı bu yargılamada sizin vereceğiniz karar çok önemli olacak ve hukuka olan inancın artmasına önemli bir ivme kazandıracak" ifadesini kullandı.

"Ergenekon" davasının toplum vicdanında bittiğini dile getiren Balbay, hukuk zemininde de bitirilmesi gerektiğini söyledi.

-"Toplumun sessizliği bombaların sesinden daha tehlikelidir"-

Silivri'de 30 bin mektup aldığını, bunlar arasından en çok etkilendiği 300'ünü bir kitap haline getirdiğini belirten Balbay, kitabı heyete sundu.

Kendisine yazan bir kişinin, ancak 8. mektubunda ismini kullanmaya cesaret edebildiğini anlattığını dile getiren Balbay, bu kişinin, daha önce adıyla yazarsa işinden olacağını, başına bir şey geleceğini düşündüğünü ifade etti.

Balbay, "Bu, işte böyle bir davaydı. Bu anlamda toplumun sessizliği bombaların sesinden daha tehlikelidir. Toplum sustuğunda artık iktidar sahipleri yargıyı da etki altına alırlarsa gaddarlaşırlar ve iktidarlarını sürdürmek için acımasız hale gelirler. Menderes idam edildiği gün Türkiye'de insanlar birbirine karşı hakaret suçu bile işlemedi. Ergenekon'un ilk aylarında da toplum büyük bir sessizliğe gömüldü ve korkuya kapıldı" dedi.

Yargılamanın bir medya ayağı bulunduğunu ve bu ayağın yerel mahkemeden daha acımasız olduğunu belirten Balbay, "Bize yönelik yargılamayı yapanlar şimdi hukuk arıyorlar. O yayın organlarının, kamuoyunda cemaat diye bilinen organların bize değil bu topluma özür borcu var. Onlar hukuk ararken ben de onların adil yargılanmasını istiyorum. Siyasi davaların tutuksuz sürmesini istiyorum. Eğer siyasi davalar tutuklu yürüyorsa, deliller ne olursa olsun, yüzde 51'i intikamdır" ifadelerini kullandı.

"Ergenekon" davasıyla ilgili çok farklı bir iklim yaratıldığını ve bunun olağanüstü bir dönemin fotoğrafı olduğunu belirten Balbay, hukuksuzluğun hukuku kullanmasını, olağanüstü dönemlerin temel özelliği olarak değerlendirdi.

Balbay, Yargıtay'ın bu davayı sadece bozmakla kalması halinde davaya kişilik kazandırmış olacağını, bu nedenle yargılama biçiminin de değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

"Cemaatin böylesine toplumu etkileyerek, yargılamayı da etki altına alarak sürdürdüğü bu sürecin arkasında siyasi destek olmasaydı devam edemezdi" diyen Balbay, "Tamamen siyasetten bağımsız, yargının intikam değil adalet ürettiği bir zemin yaratmak sizin elinizde" dedi.

-"İddianame, her türlü işkence aletinden daha etkiliydi"-

Yargılama sürecinde yaşadıkları sıkıntılara da değinen Balbay, "Gözaltılarda işkence yoktu ama işkence iddianameydi. O iddianame akla gelebilecek her türlü işkence aletinden çok daha etkiliydi. Çünkü bir kişi en çok neden etkilenecekse o konuda ona suçlama yönelttiler. Bana, 'Siz Uğur Mumcu'yu, Ahmet Taner Kışlalı'yı da öldüren örgüte üyesiniz, olmadığınızı ispat edin' dediler. Vücut kimyasının bir anda bu kadar değişebileceğini bilmiyordum" diye konuştu.

Yargılamalarda "gizli tanık terörü" diyebilecekleri bir tabloyla karşı karşıya kaldıklarını da belirten Balbay, şunları söyledi:

"Eğer bir tanık bir hata yaptıysa tanıklığının düşmesi gerekir ama öyle durumlar oldu ki tanık resmen saçmalamaya başladığında 'kendinizi toparlayın, yarın sizi yeniden alalım' dediler. Bir gizli tanık, sesi metalik, perde gerisinde, bütün sanıklar monitörde görünmekte, 'Şu kişiyi 2 yıl önce mafya bürosunda gördüm' dedi. Sanık çıktı ve heyete, 'Beni 4 yıldır tutukladığınız için teşekkür ederim' dedi. Yargılama süreci içinde sadece tanıkların dinlenmesi sorunu bile ayrıca bozmaya ve bu davanın fotoğrafını göstermeye yeter. Sanıklar 835 tanık dinlenmesini istedi, sadece 57'si dinlendi."

Balbay, 27 Kasım 2012'deki duruşmanın izlenmesini isteyerek, bu duruşmada heyetin birden esas hakkındaki mütalaaya geçilmesine karar verdiğini, Şenkal Atasagun, Şamil Tayyar gibi dinlenmesi mahkeme tarafından daha önce kabul edilen kişilerin dinlenilmesinden bir anda vazgeçildiğini bildirdi.

"Bizi yargılayanlar, tutuklayıp hapse atanlar nerede" diye soran Balbay, şunları kaydetti:

"Savcı yurt dışında, polisler tutuklu. Adil yargılamadan yanayız ama ben en azından onların da muhakeme konusu yapılmasını, bu yargılamanın yargılanmasının değerlendirmenizde olmasını dilerdim. Bu yargılamanın arkasında tabii ki siyasal güç olmasaydı sürdürülemezdi ama oradaki heyete tutuklu olduğumuz halde sık sık şunu söylemek zorunda kaldık. 'Biz tutukluyuz, siz yargılıyorsunuz. Yer değiştirmemiz gerekse sizin yerinizde olmak istemezdik' dedik. Davanın usulden ve esastan bozulması tabii ki talebimiz ama yargılamanın yargılanması bizim sizden özellikle Türkiye'nin hukuk devleti olabilmesi için en önemli isteklerimizin başında geliyor."

-"Yargılanan ben değildim, gazetecilikti"-

Davada kendisinin değil gazeteciliğin yargılandığını ifade eden Balbay, bir gazetecinin yazdığı yazılardan, kitaplardan suç örgütü çıkarılması halinde Türkiye'de bu mesleğin yapılamayacağını yerel mahkemede de söylediğini belirtti.

Medyanın çok önemli olduğunu, 10 Ekim'de Ankara'daki terör saldırısının, basın yasağına direnilmemesi halinde bu kadar aydınlanamayacağını dile getiren Balbay, medyanın bu nedenle görevini yapması gerektiğini ifade etti.

Balbay, 1 Temmuz 2008'de gözaltına alındığını, imajları alınmadan bütün bilgisayarlarına el konulduğunu, 5 Temmuz 2008'de bu dijital verilerle ilgili sorgulandığını anlatarak, bilgisayarların imajının 7 Temmuz'da alındığının ortaya çıktığını söyledi.

"8 yıllık Mustafa Balbay notları" diye delil olarak gösterilen notların tümünün 3,5 dakikada yazılmış olduğunu dile getiren Balbay, sadece bu iki durumun bile iddiaları çürüttüğünü belirtti.

Bir siyasetçi olarak hukukun rayına oturması için ne gerekiyorsa yapacağını belirten Balbay, gerçek anlamda barışın da adaletle geleceğine inandığını söyledi.

Balbay, "Bu tür hukuksuzluklara cesaret edilemeyecek bir Türkiye hayal ediyoruz. Mahkeme heyetine de söyledim, 'Beni alsanız, Kapıkule'ye götürseniz, buradan çık dönmezsen özgürsün deseniz de gitmem' dedim. Biz bu ülkede hukuk bekliyoruz" dedi.

Olağanüstü dönemlerde yargının adalet değil intikam ürettiğini ifade eden Balbay, "Hepimizi zorla bir araya getirdiler yine de örgüt olamadık. Mümkün değildi bütün bu insanların bir araya gelmesi. Bizi bir araya getiren bu hukuksuzluk oldu. Tam Aziz Nesin'lik bir tabloydu" değerlendirmesinde bulundu.

İddianamede 'Bu Ergenekoncular hep milli kavramları kullanırlar' denildiğini aktaran Balbay, "Bu mantıkla Cumhurbaşkanı'nın milli milletvekili istemesindeki milli bile Ergenekon'a girebilirdi. İddianamede yer alan esas hakkındaki mütalaaya baktığınızda göreceksiniz" diye konuştu.

Mustafa Balbay, Ergenekon davasıyla ilgili, "Bu dava Türkiye'nin toplam gücünün, refleksinin yok edilmesine yönelikti. Bütün kurumlarını fiilen tedirgin eden ve onları bir şey yapamaz noktaya getiren bir refleks, bir direnç ölümü getirilmek istendi. New York Times'ın manşetindeki sözünü geri çevirmeye başlamamız gerekiyor. Yasta, zaferde birleşemedik ama adalet ve hukukta birleşirsek devamı gelecektir diye düşünüyorum" değerlendirmesinde bulundu.

-"Düşman ceza hukuku"-

Avukat Mehmet İpek ise Silivri'deki yargılamanın hiçbir hukuki değeri olmadığını, "Düşman ceza hukuku" ilkeleri çerçevesinde yürütüldüğünü söyledi.

Bir ceza davasının sağlıklı yürütülebilmesi için öncelikle usule ve hukuka uygun iddianame bulunması gerektiğini dile getiren İpek, yargılamada "davasız yargılama olmaz" ilkesinin açıkça çiğnendiğini belirtti. İpek, davanın usulden ve esastan bozulmasını istedi.

Avukat Aydın Metin de yargılamada şeklen bile bulunamadıklarını, idam cezasına karşılık gelen bir cezadan yargılanan müvekkili için 2 saat savunma süresi verildiğini belirtti. Bu sürenin 1 saat 57 dakikasında Balbay'ın kendisini savunduğunu, iki avukata bu nedenle 3 dakika süre verildiğini aktaran Metin, "Duruşma salonunda kronometre var, çalıştırıyorlar, 3 dakika dolduğunda mikrofonu kapatıyorlar" dedi.

Metin, 3 dakikalık bir savunmayla buraya geldiklerini belirterek, hükmün esastan bozulması talebinde bulundu.

NUSRET SENEM'İN SAVUNMASI

Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı sanık Nusret Senem, 37 yıldır serbest avukatlık yaptığını, gözaltına alındığında İşçi Partisinde Genel Sekreterlik görevini yürüttüğünü anlattı.

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un savunmasındaki bir bölüme katılmadığını belirten Senem, Başbuğ'un "ABD'de Bush yönetiminin Fetullahçı Terör Örgütünü desteklediği, Obama için bunun söylenemeyeceği" görüşünü desteklemediğini ifade etti.

ABD'nin 2013 yılından bu yana Fetullahçı Terör Örgütüne yönelik operasyonların tamamına karşı çıktığını savunan Senem, Gülen'in hala ABD tarafından korunup kollandığını söyledi.

Fetullahçı Terör Örgütünün, ABD'nin kontrolünde olduğunu ve ABD'nin bu örgütten vazgeçemeyeceğini ifade eden Senem, "Ergenekon dalgaları başladığı günden itibaren her soruşturma dalgasından sonra, bu soruşturmada doğrudan görevli polis şeflerinin ABD Büyükelçiliğine giderek brifing verdikleri de biliniyor. Bu gerçekleri nereye saklayacaklar? Türk ordusuna karşı, Türk vatanseverlerine karşı ABD'nin menfaatleri doğrultusunda psikolojik savaş kampanyası yürütülmüştür ve bu kampanya bugün için sonuç alamamıştır, yenilgiye uğratılmıştır" diye konuştu.

"Ergenekon" ve benzeri davaların ABD ve AB'nin bölge planları için üretildiğini ileri süren Senem, bunların dava olarak görülemeyeceğini kaydetti.

Senem, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Başbakanlık görevini yürüttüğü dönemde "Bugün artık geçmişteki bazı yargılamaların da üzerinde çok büyük soru işaretlerinin oluştuğunu daha net olarak görüyoruz. Sahte ihbar mektuplarıyla, yasa dışı dinlemelerle, sahte delillerle, tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarıyla insanların nasıl mahkum edildiklerini bugün çok daha belirgin şekilde görebiliyoruz" ifadelerini kullandığını hatırlattı. Nusret Senem, "Bu açıklama ciddiye alınmalıdır. Onun sözleri yargılama açısından çok şey ifade eder ve sonuç doğurur" dedi.

"F tipi polisler"le ilgili çalışma yaptığını belirten Senem, "F tipi örgüt, Türkiye'nin içine CIA'nın yerleştirdiği Amerikan ajanlarından oluşur. Türkiye Cumhuriyeti'ni başka ülkelerin ajanlarına asla teslim etmeyiz, bu mümkün değil" diye konuştu.

Senem, ayrıca 1999 yılında "Fetullahçıların" emniyeti ele geçirdiği yönündeki tespitini MGK Genel Sekreterliğine sunduğunu da anlattı.

Yapılan her şeyin hukuk dışı olduğunu ifade eden Senem, "Şimdi gerçekler ortaya çıkıyor. Peki yaşananlar nasıl telafi edilecek? Benim için en gurur kırıcı olan da 'Yargıtay'da suikast' iddiasına karşı savunma yapmak zorunda kalmam" diye konuştu.

"Fetullahçı örgüt"ün Susurluk'ta cinayet işleyen örgütün devamı olduğunu da savunan Senem, bu örgütün kendi suçunu başkalarının üzerine atarak aklanma girişiminde bulunduğunu söyledi.

Hakkındaki cezaların alt sınırdan ayrılarak verildiğini belirten Senem, "Kendimi savunmam, dik durmam, hakkımda kastın yoğunluğu olarak yorumlanmış. Karar kanunsuzdur, hakkımdaki hükmün bozulmasını saygılarımla arz ederim" dedi.

"Ergenekon" davasında temyiz duruşmalarının dokuzuncu günü bu savunmayla tamamlandı.

DURUŞMAYA YARIN DEVAM EDİLECEK

Duruşmalara 10. gün olarak 21 Ekim Pazartesi günü (yarın) devam edilecek. Yargıtay Konferans Salonu'nda yapılan duruşmalarda yarın Mehmet Haberal savunma verecek.

Ergenekon temyizi başladı
Yargıtay'daki Ergenekon temyiz duruşmaları

KUMPAS ŞÜPHESİYLE İLGİLİ HABERLER
Mahkeme Ergenekon davasını başarıyla gördü
Balyoz örtbasında skandal detaylar
Skandal: Yeniden görülen Balyoz davası örtbasla bitti
Kumpas'la doğan kahramanlar
Kumpasa bak cambazlığı zirvede
Yargıtay'dan Balyoz gibi gerekçe
Balyoz planı ve davasıyla ilgili manşetlerimiz
Ergenekon ve benzer davaları engelleme girişimleri
Balyoz ve diğer davalardaki delil tartışmaları
Ergenekon, Balyoz ve bağlantılı iddianamelerde arama yap
Paralel yapı-Çeşitli davalardaki kumpaslar manşetlerimiz
Paralel yapı-Ergenekon manşetlerimiz
Paralel yapı ile ilgili tüm haberlerimiz

(20 Ekim 2015, 20:22)

HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

PARALEL YAPI KONULU HABER GRUPLARINDAN KISA BİR BÖLÜM: (TÜMÜ ve LİNKLER İÇİN TIKLAYIN)  
Paralel Yapıya yönelik hemen hemen tüm operasyonlar ve açılan davalar
Paralel yapıya açılan ve sonuçlanan davalar
Paralel yapı ve diğer kurum kuruluşlarla bağlantıları
Başbakan Erdoğan'ın paralel yapıyla ilgili açıklamaları
Paralel yapı-Abdullah Gül
Paralel yapı-Taksim Gezi Parkı olayları bağlantısı
Paralel yapı-Çeşitli davalardaki kumpaslar
Paralel yapı-Ergenekon
Paralel yapı-Behçet Oktay intiharı
Paralel yapı-Hablemitoğlu cinayeti
Paralel yapı-Üzeyir Garih cinayeti
Paralel yapı-Cevzet Soysal cinayeti
Paralel yapı-Gaffar Okkan cinayeti
Paralel yapı-Paris cinayetleri
Paralel yapı-Haydar Meriç cinayeti
Paralel yapı-15 Temmuz (2016) 'TSK'daki Fetö'cülerin darbe girişimine açılan davalar'
Paralel yapı-Fenerbahçe/Şike soruşturması
Paralel yapı-Ses kayıtları
Paralel yapı-Hanefi Avcı'nın cemaat iddiaları
Paralel yapı-Sabri Uzun'un cemaat iddiaları
Paralel yapı-28 Şubat süreci
Paralel yapı-Kaset olaylarıyla bağlantısı
Paralel yapı-Rusya Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov suikasti
Paralel yapı-1990 Uğur Mumcu vd. Laiklik suikastleri soruşturmasında kumpas
Paralel yapı-TSK'daki Fetö'cülerin 15 Temmuz askeri darbe girişimi ile bağlantısının delilleri
Paralel yapı-15 Temmuz askeri darbe girişimindeki rollerini saptırma gayretleri
Paralel yapı-Yargılandıkları davalarda Fetö'nün terör örgütü olduğunu kabul etmeyen sanıklar
Paralel yapıya karşı devlet kurumlarının attığı adımlar
Paralel yapı-Deşifreyi ve soruşturmaları engelleme çabaları
Paralel yapı-Kamikaze tahliye girişimleri
Paralel yapı-Teslim olmayıp saklanan ya da yurtdışına firar eden şüpheliler
Paralel yapıya dair hukuki deliller
Paralel yapı mensuplarından gelen itiraflar
Paralel yapı-Suç duyuruları
Paralel yapı-Abdullah Harun
Paralel yapı-Dış ülke bağlantıları
Paralel yapı-Vatana ihanet
Paralel yapı-Misyonerlik/Dinlerarası Diyalog Bağlantıları
Paralel yapı-İslami açıdan sapkın görüşleri
Paralel yapı-Fetullah Gülen'in bedduaları
Paralel yapı-Örgüt mensuplarının intiharları
Paralel yapı konulu kitaplar
Paralel yapı konulu filmler
Paralel yapı bahanesiyle kontrgerilla yapılanmalarının gözden kaçırılma çabaları ... (TÜMÜ ve LİNKLER İÇİN TIKLAYIN)

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=7266    yazdır/print

ŞOK! TSK'daki Fetö'den darbe

15.07.2016 22:46 Türkiye, 15 Temmuz saat 22:00'den beri şok dakikalar yaşıyor.. İlk önce Jandarmadan bazı birliklerin İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayan köprüleri tanklarla ulaşıma kapattığı haberleri geldi. İlerleyen dakikala..
Tamamı 15.7.2016

İşte çılgınlıklarının nedeni

17.07.2016 14:13 TSK'daki Fetö'cülerin darbe girişimi "çılgınca" ve "gözü dönmüş" olarak değerlendiriliyor. Bir çok detay bu değerlendirmeye yol açıyor. Örneğin Meclis'in bombalanması.. Örneğin TRT'yi ele geçirirken canlı yayında darbe..
Tamamı 17.07.2016

İşte Paralel'in 81 il imamı

20.01.2015 21:02 Fetullah Gülen cemaatinin Marmara bölge imamı ile birlikte 8 il imamı olduğu iddia edildi. Bu isimlerin fotoğraflı özgeçmişleri yayınlandı. Bu imamların bir devlet memuru gibi terfi alarak kademe kademe yükseldiği iddia ediliyor..
Tamamı 20.01.2015

Paralel'e de Ergenekon'a da hayır

11.03.2014 14:52 Türkiye'de dün yargıda şiddetli bir deprem yaşandı. Daha önce benzeri yaşanmayan bu depremin merkez üssü, Ergenekon davasına bakan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oldu. Ergenekon davasına bakan İstanbul ..
Tamamı 11.3.2014

Büyükanıt: Huzurum kalmadı!

19.12.2015 23:00 Abdullah HARUN / kontrgerilla.com - 27 Nisan e-muhtırası soruşturmasında 'şüpheli' olarak sorgulanan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ifadesi ortaya çıktı. Kontrgerilla.com'un ulaştığı iki sayfalık ifaded..
Tamamı 19.12.2015

Fehmi Koru sitemize taş attı

12.10.2015 19:46 Maişet derdi nedeniyle yaklaşık 1 yıldır günlük yerine haftalık haber girişine geçmek zorunda kaldık. Dikkat edenler bunu farketmiştir. Saatlerdir süren bu haftalık haber girişini de az önce tamamlamış ve internet..
Tamamı 12.10.2015

Şok!!! Savcı Öz yurtdışına kaçtı

18.08.2015 20:19 HSYK tarafından haklarında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla soruşturma başlatılan, ardından mahkemece yakalama kararı çıkarılan savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın yurtdışına kaçtıkları ortaya çıktı. Mahkeme eski s..
Tamamı 18.08.2015

Balyoz Planı gerçek: 7 beraate itiraz

09.10.2016 13:55 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığın beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. 6 Ekim'de yaşanan gelişmeye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı adına B..
Tamamı 9.10.2016

Belgesel: Gezi'nin ardındakiler

24.06.2013 11:20 Taksim Gezi olaylarına katılanlar.. Haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek verenler.. 'Çapulcu' olduklarını açıkça belirtenler.. 'Mesele Gezi değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti bir ayaklanma ile devirmeye destek verenler..
Tamamı 24.06.2013

7 sanıklı Balyoz davası kapandı mı?

16.12.2018 11:00 İstanbul'da, Fetö yargısının etkin olduğu dönemde açılan ve 237 sanığın müebbet hapse mahkum edildiği, Fetö ile mücadelenin başlamasının ardından davanın kumpas olduğuna dair somut delillerin ortaya çıkması üzerine..
Tamamı 16.12.2018

Humeyni planı suya düştü

08.11.2014 13:58 Yıllardır ABD'de yaşayan Türk vatandaşı Fetullah Gülen'in Türkiye'ye dönmekten kesinlikle vazgeçtiği ileri sürülüyor. Gülen cemaatinin liderliğini yapan Fetullah Gülen, kendisine DGM tarafından dava açılmadan hemen önc..
Tamamı 8.11.2014

Gülen: 28 Şubat MGK'sı sevaptı

01.11.2014 17:35 Erdoğan'ın ilk kez 'Cumhurbaşkanı' sıfatıyla başkanlık ettiği Ekim ayı MGK toplantısı 10 saati aşarak en uzun MGK rekorunu kırdı. 28 Şubat süreci kararlarının alındığı MGK toplantısı ise 8 saat sürmüştü. MGK'da paralel..
Tamamı 1.11.2014

Ayrıntılarıyla 7 Şubat krizi

08.02.2014 15:18 Tarih: 7 Şubat 2012.. Ankara, Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir olayla sarsıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil 5 MİT yöneticisi hakkında savcılık tarafından yakalama kararı çıkartıldı.. Sabah gazetesinden A..
Tamamı 8.2.2014

Beddua etti, suç duyurusu yağdı

27.01.2014 13:03 Fetullah Gülen'in avukatı: Psikolojik harekâtta yeni aşamaya geçildi.. Fetullah Gülen Hocaefendi'nin avukatı Nurullah Albayrak, müvekkili hakkında ortaya atılan iftiraların suç duyurusu şeklinde yargıya taşınması suret..
Tamamı 27.1.2014

Paralel Yapı = P2 Locası

14.01.2014 15:48 Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in paralel yapıyı uzaktan yönetmek için yaptığı telefon görüşmeleri bugün internette yayınlandı. (1) Görüşmelerde Gülen'in, bir dini cemaat liderinin ötesine geçerek siyaset..
Tamamı 14.1.2014

Özkök ve Yalman'dan şok inkar

03.11.2014 19:23 Balyoz davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'hak ihlali' kararı üzerine yeniden yargılama başladı. Duruşma, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Anadolu Adalet Sarayı'ndaki 450 kişilik Şehit Hakan Kılıç Konferans Salo..
Tamamı 3.11.2014

Yabancı vakıflara suç duyurusu

02.12.2013 16:57 Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusund..
Tamamı 2.12.2013

Düşünen adam da olacak mı?

19.06.2013 17:17 Taksim Gezi olayları 19 günlük bir süreç sonra polisin Gezi parkını boşaltmasıyla sona erdi. Ancak artçı gelişmeler sürüyor. İki gündür 'duran adam' eylemi gündemde. Hükümeti protesto eden ve Gezi eylemcilerine destek ..
Tamamı 19.6.2013

Fetö'nün Şok Mangasına dava

21.11.2022 14:22 Ankara'da, Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'cü olmayan askeri öğrencilerin "şok mangası" yöntemiyle fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak okulu bırakmalarına neden oldukları ileri sürülen 8 eski asker hakkında "işkence ..
Tamamı 21.11.2022

Kara Kuvvetleri: 80 Müebbet Onandı

29.11.2022 10:33 Ankara'da, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) karargahında yaşanan olaylara ilişkin aralarında 4 eski generalin de bulunduğu 132 sanıklı dava dosyasının istinaf incelemesi tamamlandı..
Tamamı 29.11.2022

Kars: 12 Müebbetin Gerekçesi

30.11.2022 13:13 Kars'ta, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine katıldıkları ve örgütün kentteki sözde 'ana komuta kademesi'nde yer aldıkları iddia edilen, aralarında örgütün sözde 'sıkıyönetim komutanı' ve dönemin 14. Me..
Tamamı 30.11.2022

Yakalanan İlk Darbeciye Müebbet

29.11.2022 11:03 Bursa'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Bursa'da sözde 'sıkıyönetim komutanı' olmayı beklerken 'yakalanan ilk darbeci' olan dönemin İl Jandarma Komutanı Yurdakul Akkuş'un da..
Tamamı 29.11.2022

Darbeci Yaver'in Müebbeti Onandı

29.11.2022 10:43 Ankara'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın kaldığı oteli darbecilere bildirdiği belirlenen eski başyaver Ali Yazıcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile eski Dalaman Deni..
Tamamı 29.11.2022

Çatı Davada Müebbetler Değişmedi

29.11.2022 10:22 Ankara'da, Yargıtay'ın 15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan FETÖ çatı davasında, örgütün tepe yöneticileri eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, keski Zaman Gazetesi İm..
Tamamı 29.11.2022

Askeri Hakimlere Müebbet Onandı

02.12.2022 09:55 Ankara'da, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince FETÖ'nün darbe girişiminde yer alan dönemin Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirleri Hayrettin Kaldırım ve Muharrem Köse'nin de aralarında bulundu..
Tamamı 2.12.2022

Poyrazköy Kumpası: 1. Dava Başladı

28.11.2022 13:39 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün "Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat, Kafes eylem planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Amirallere Suikast" gibi davalardaki usulsüzlüklere ilişkin polis mem..
Tamamı 28.11.2022

Poyrazköy Kumpası: 2. Dava Yargıya

28.11.2022 15:42 İstanbul'da, kamuoyunda 'Poyrazköy davası' olarak bilinen dava ve soruşturmalarda görev alan 48 eski hakim ve savcı hakkında 'gizliliği ihlal', 'iftira', 'suç delillerini yok etme', 'kişisel verileri hukuka aykırı olar..
Tamamı 28.11.2022

1985'teki Sınav Hırsızlığına Dava

02.12.2022 12:37 Ankara'da, FETÖ irtibatı nedeniyle hakkında dava açılan eski Albay Cengiz C.'nin, 1985'te yapılan askeri lisesi sınav sorularını, 'örgüt abisi' aracılığıyla önceden aldığını itiraf etmesi, verdiği bilgilerin doğru çı..
Tamamı 2.12.2022

Pinhan Restaurant'a 9 Hapis

30.11.2022 12:08 İstanbul'da, Fetullah Gülen liderliğindeki terör örgütü (Fetö) adına faaliyetlerde bulunulduğu gerekçesiyle kayyum atanan örgütün karargahı konumundaki Maltepe Pinhan Restoran yapılanmasına dair 45 sanıklı davaya devam..
Tamamı 30.11.2022

Zırhlı Tugay Darbe davası

30.11.2022 12:40 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin aralarında muvazzafların da bulunduğu 28'si tutuklu 138 askerin 'kamu malına zarar verme' suçundan altışar yıl ile 'Anayasal düzeni ort..
Tamamı 30.11.2022

Darbede Valilik İşgali davası

30.11.2022 12:29 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde İstanbul Valiliğinin işgalini konu alan 90 sanıklı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozulan eski Yarbay Recep Karaçam'ın yeniden yargılan..
Tamamı 30.11.2022

Donanma Darbe davası

28.11.2022 13:24 Kocaeli'de, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Donanma Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davada dosyaları ayrılan 6'sı tutuksuz, 13'ü firari 19 sanığın yargılanmasına devam edildi..
Tamamı 28.11.2022

Adana Yasadışı Dinleme davası

21.11.2022 12:10 Adana'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyeliğinden hüküm giyen eski İl Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan ile terörden sorumlu emniyet müdür yardımcısı İsmail Bilgin'in, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubunu yasa ..
Tamamı 21.11.2022

Tır Kumpası Organizatörleri davası

21.11.2022 11:57 Adana ve Hatay'da MİT tırlarının durdurulması ve aranmasını organize ettikleri gerekçesiyle haklarında 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 50 yıl 5'er ay hapis cezası istemiyle dava açılan Fetullahçı Terör Örgütü'nün ..
Tamamı 21.11.2022

13.08.2001'den beri ziyaretçi sayısı:
63.501.323