Tam
EskidenYeniye
 

28 Şubat´ta Türkiye´yi böyle bölmüşler

Bugün 28 Şubat 1997 yarı askeri darbesinin 14. yıldönümü. Darbe sürecinde Genelkurmay Karargahı´ndan organize edilen ´irtica brifingleri´nin hangi amaçla yapıldığı ortaya çıktı... Siyaset tarihimize ´Post modern darbe´ olarak giren 28 Şubat Süreci´nin ünlü ´irtica brifingleri´ne Star ulaştı. Brifinglerde kullanılan Genelkurmay belgesinde Türkiye´nin il il ´birinci ve ikinci derecede riskli iller´ şeklinde irtica haritasına bölündüğü, bu illerdeki kamu yöneticilerinden sivil dernek ve vakıflara kadar herkesin fişlenerek takibe alındığı görüldü.

Önceki haber title=Sonraki haber

28 Şubat´ta Türkiye´yi böyle bölmüşler

Bugün 28 Şubat 1997 yarı askeri darbesinin 14. yıldönümü. Darbe sürecinde Genelkurmay Karargahı´ndan organize edilen ´irtica brifingleri´nin hangi amaçla yapıldığı ortaya çıktı... Siyaset tarihimize ´Post modern darbe´ olarak giren 28 Şubat Süreci´nin ünlü ´irtica brifingleri´ne Star ulaştı. Brifinglerde kullanılan Genelkurmay belgesinde Türkiye´nin il il ´birinci ve ikinci derecede riskli iller´ şeklinde irtica haritasına bölündüğü, bu illerdeki kamu yöneticilerinden sivil dernek ve vakıflara kadar herkesin fişlenerek takibe alındığı görüldü.

Siyaset tarihimize ?Post modern darbe? olarak giren 28 Şubat Süreci´nin ünlü ?irtica brifingleri?ne star ulaştı. Brifinglerde kullanılan Genelkurmay belgesinde Türkiye´nin il il ?birinci ve ikinci derecede riskli iller? şeklinde irtica haritasına bölündüğü, bu illerdeki kamu yöneticilerinden sivil dernek ve vakıflara kadar herkesin fişlenerek takibe alındığı görüldü.

Otobüslerle karargaha taşındılar

Genelkurmay´da düzenlenen ?irtica brifingleri?ne yüksek yargı mensupları otobüslerle taşınmış ancak brifingin detayları yıllardır gizli kalmıştı. star´ın ele geçirdiği belgeye göre ülke genelinde 125 irticai vakıf, 44 irticai dernek ve cemiyet, 46 irticai örgüt, tarikat ve cematin bulunduğu belirtildi. Brifingte, tarihi isyanlar ve son seçimler dikkate alınarak Türkiye´nin birinci ve ikinci derece öncelikle mücadele edilecek irtica riski bulunan şehirler haritası oluşturulduğu görüldü. Yargı ve kamuda ?kadrolaşma?ya dikkat çekilen brifingte, alınan tasfiye kararına dikkat çekiliyor. ?Kamu kuruluşlarında hızlandırılan köktendinci kadrolaşmanın durdurulması ve tasfiye edilmesi için anayasal kurumlar ve mahalli yargı nezdinden bireysel ve toplu girişimlerinin başlatılması uygun mütalaa edilmekte? deniyor.

´Gereğini yapmayandan hesap sorarız´

Belgede, ?Türk Silahlı Kuvvetleri Atatürk´ün ilke ve inkılaplarının ve Türkiye Cumhuriyeti´nin teminatıdır. Bu gerçek, hükümete, parlamentoya, bakanlıklara ve diğer anayasal kurumlara çeşitli yollardan hissettirilmektedir. Aynı şekilde bu değerlerin korunmasında görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen devlet organlarından ileride hesap sorulabileceği bu organlar tarafından idrak edilmeye başlanmıştır.? deniliyor.

Brifinge katılanlar

?İrtica brifingi?nin ilki 10 Haziran 1997´da Genelkurmay Orbay Salonu´nda düzenlenmiş, yüksek yargıç ve hakimler otobüslerle Karargah´a taşınmıştı. Yaklaşık 400 yargı mensubunun katıldığı ilk günkü protokolde oturanlar arasında Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, Yargıtay Başkanı Müfit Utku, Danıştay Başkanı Füruzan İkincioğulları, daha sonra Yargıtay Başsavcısı olan Sabih Kanadoğlu bulunuyordu. Brifingde, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner ile İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Dairesi Başkanı Tümgeneral Fevzi Türkeri, irticai faaliyetleri anlattı.

´Gitmeseydik bizim için ´irticacı´ diyebilirlerdi bundan korktuk´

Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir´in 28 Şubat´ın hemen ardından Haziran ayında Genelkurmay Karargahı´nda organize ettiği ?İrtica brifingleri?ne katılan emekli Yargıtay Hukuk Dairesi üyesi Ekrem Serim, o günleri anlattı. Serim, brifingin amacının Anayasa Mahkemesi´ndeki Refah Partisi´ni kapatma davası ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan´ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde hakkında 312. maddeden açılan davalar olduğunu söyledi. Serim, ?Brifinglerde de irtica tehdidinin farkında olun denilerek, yüksek mahkemenin bu davalarda devleti koruyan kararlar almasına çalışıldı? dedi. Pek çok üyenin 12 Haziran´da ikincisi düzenlenen brifinge ?psikolojik baskı? nedeniyle gittiğini belirten Serim ?Gitmeseydik bizim için ´irticacı´ diyebilirlerdi, bu da bizi korkuttu; ´darbe olursa, başımıza bir şey gelmesin´ korkusuyla brifinge gitmek zorunda kaldık. Bir de sunum sonrası kendilerini zorla alkışlattılar. Bütün bu durum çok gücüme gitti.? ( Star)

28 ŞUBAT´TA NE OLMUŞTU?

11.01.1997: Erbakan bazı dini cemaat liderlerine Başbakanlıkta yemek verdi

22.01.1997: Yüksek rütbeli subaylar toplanarak irticanın gelişimini tartıştı.

02.02.1997: Aydınlık için bir dakika karanlık eylemi başlatıldı.

03.02.1997: Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız ve İran büyükelçisinin misafir olduğu Kudüs Gecesinde sahnelendi.

04.02.1997: Tanklar Ankara Sincan´dan geçti. Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir, bunun demokraside balans ayarı olduğunu söyledi. Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, İçişleri Bakanlığı´nca görevden alındı.

05.02.1997: Süleyman Demirel, Erbakan´ı uyarmak üzere bir mektup gönderdi.

04.03.1997: Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu Başkanı Derviş Günday, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral ve DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak, MGK kararlarına tam destek verdiklerini açıkladı.

14.03.1997: 28 Şubat kararları, TBMM´de kabul edildi.

25.03.1997: Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı, RP´nin ısrarlarına sert tepki gösterdi. MGK´nın anayasal bir kuruluş olduğunu belirterek, Burada alınan kararlar, herkesin riayet etmesi gereken kararlardır. dedi. DYP´den hükümetten ayrılma konusunda açıklamalar gelmeye başladı.

13.04.1997: Tüm valiler Laiklik Zirvesi için Ankara´ya çağrıldı.

20.04.1997: ANAP lideri Mesut Yılmaz, Size müjdem, bayramdan hemen sonra bu hükümet yolcudur. Falcılık falan yapmıyorum, bilerek söylüyorum açıklamasını yaptı.

26.04.1997: Kabinede ilk fireler verildi. Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna ile Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez istifa etti. DYP´nin 134 olan milletvekili sayısı 115´e düştü. Hüsamettin Cindoruk başkanlığında DTP kuruldu.

30.04.1997: Genelkurmay; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyeleri ile üniversite rektörleri ve gazetecilere ´irtica brifingi´ verdi.

14.05.1997: Genelkurmay Başkanı Karadayı, orgeneralleri 26 Mayıs´ta toplantıya çağırdı. Olağanüstü Yüksek Askeri Şura niteliğindeki toplantıya, Erbakan ve Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan da davet edildi.

22.05.1997: Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, RP hakkında kapatma davası açtı.

06.05.1997: Genelkurmay, irticacı ilan ettiği bazı kuruluşlara ambargo koydu. Daha sonra Genelkurmay´ın ´irtica brifingleri´ başladı.

11.06.1997: Hakim ve savcılara, medyaya irtica brifingi verildi.

17.06.1997: Komutanlar sürpriz bir zirve yaptı. Ankara´da kulaktan kulağa ´darbe´ söylentisi yayıldı.

21.06.1997: Erbakan görevini Çiller´e devretmek için istifa etti. Ancak Cumhurbaşkanı Demirel, hükümeti kurma görevini ANAP lideri Mesut Yılmaz´a verdi.

17.01.1998: Anayasa Mahkemesi, Refah Partisini kapattı.

Milli Güvenlik Kurulu´nun (MGK) 28 Şubat 1997´deki toplantısında alınan kararların üzerinden 14 yıl geçti. MGK tarihinin en uzun toplantısında alınan kararlar, yeni bir siyasi dönemin kapısını açtı. Anadolu Ajansı arşivinden derlenen bilgilere göre, bazı çevrelerce ´postmodern darbe´ olarak nitelenen ve yoğun tartışmalara neden olan 28 Şubata giden süreçte Türkiye, tarihinin en sıcak yıllarından birini 1997´de yaşadı. Necmettin Erbakan´ın başbakanlığında 28 Haziran 1996´da RP-DYP koalisyonu şeklinde kurulan 54. Hükümette, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldı.

Hükümet yetkililerinin 1996 sonbaharından itibaren yaptığı bazı konuşmalar nedeniyle Türkiye 1997´ye rejim tartışmalarının gerginliğiyle başladı. 3 Kasım 1996´da meydana gelen trafik kazasının ardından patlayan ´Susurluk´ skandalıyla çalkalanan ülkede, Aczmendiler´in eylemleri de gündeme geldi.

Ramazan nedeniyle resmi dairelerdeki mesai saatlerinde mahalline göre yapılan düzenlemeler ve çalışanların iftar saatine yetişebilmeleri için bazı illerde öğle tatilinin kısa tutulması, bazılarında öğle tatili uygulanmaması tartışmalara yol açarken; dönemin Başbakanı Erbakan, tarikat tartışmalarının yoğunlaştığı bir sırada Başbakanlık konutunda bazı tarikat ve cemaat liderine iftar yemeği verdi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, RP Kayseri il örgütünün Siyasi Partiler Yasası´na aykırı olarak üniforma niteliğinde tek tip kıyafet giydirdiği görevlilerle ilgili olarak bu partiye 30 Ocak 1997´de uyarıda bulundu. Başsavcılık, RP Kayseri İl Yönetim Kurulunun 30 gün içinde görevden el çektirilmesini istedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı fesih işleminin yapılmaması halinde RP hakkında kapatma istemiyle dava açılacağını bildirdi.

KUDÜS GECESİ

Sincan´ın RP´li Belediye Başkanı Bekir Yıldız´ın 31 Ocak 1997´de düzenlediği ´Kudüs Gecesi´ne İran´ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri de katılarak bir konuşma yaptı. Gecede, ´intifada´ hareketini canlandıran bir oyun sergilendi ve gösterinin yapıldığı çadıra Hizbullah ve Hamas örgütlerinin liderlerinin posterleri asıldı.

Başbakan Erbakan, 1 Şubat 1997´de kamuoyundan gelen tepkiler ve DYP´deki bazı bakanların ´imza koymayız´ direnişine karşın üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan kararnameyi Bakanlar Kurulu´nda imzaya açtı. Bu arada, Susurluk´taki trafik kazasıyla ortaya çıkan karanlık ilişkileri protesto etmek amacıyla düzenlenen ´Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık´ eylemi başladı.

Öte yandan Sincan´da düzenlenen ´Kudüs Gecesi´ne tepkiler yağmaya başladı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve DGM Başsavcılığı Kudüs Gecesi ve geceyi düzenleyen RP´li Belediye Başkanı Bekir Yıldız hakkında 2 Şubat 1997´de ayrı ayrı soruşturma açtı.

Sincan´daki açıklamasıyla tepkilere neden olan İran Büyükelçisi, 3 Şubat 1997´de Dışişleri Bakanlığına çağrılarak protesto edildi.

Sincan´da Kudüs gecesiyle ilgili haber yapmak üzere bulunan Star muhabiri Işın Gürel, Recep Gülmez adlı bir kişi tarafından dövüldü. Recep Gülmez daha sonra iki günlük bir takipten sonra tutuklanarak Ankara Merkez Kapalı Cezaevi´ne konuldu.

SİNCAN´DAN GEÇEN TANKLAR

Birçok çevrede bir askerlerin ´uyarısı´ olarak algılanan ve kamuoyunun belleğinde 28 Şubatı ´sembolize´ eden ´Sincan´dan tankların geçmesi´ hemen bu olayın ardından geldi. Sincan´da 4 Şubat 1997´de 15 tank ve 20 kariyer, ilçeden geçerek Yenikent´teki tatbikat alanına gitti. Sabahın erken saatinde tankları gören Sincanlılar, ´darbe´ olduğunu sanarak şaşkınlık yaşadı.

Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Sincan´dan tankların geçtiği gün Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız´ı görevden uzaklaştırdı. Ertesi gün Bekir Yıldız Ankara DGM´deki sorgusundan sonra Terörle Mücadele Şubesi tarafından gözaltına alındı. Yıldız DGM´deki iadesinden sonra 9 kişiyle birlikte yasa dışı silahlı çeteye yardım ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik iddiasıyla tutuklandı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, ´Dini siyasete alet etmek isteyenler hem suç, hem günah işliyor´ açıklaması yaptı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı 9 Şubatta yayımladığı bayram mesajında, ´Türk Silahlı Kuvvetleri laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti´nin bölünmez bütünlüğü uğrunda her türlü görevi yapacak azim ve kararlılığa sahiptir´ dedi.

Başbakan Erbakan ´Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık´ eşlemine katılanları eleştirerek, ´Işık kapatan fesat´ dedi. Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan´ın eylem için ´Elektrikleri söndürüp mum söndü oynuyorlar´ dediği iddiası Alevi vatandaşların tepkisine yol açtı. Adalet Bakanı Kazan ise ´Mum söndürme Alevilerin ananesidir´ dedi. Toplumun çeşitli kesimleri Kazan´ın istifasını istedi. Kazan, 14 Şubatta Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız´ı cezaevinde ziyaret etti. Tepkilere neden olan ziyaret için Kazan ´Ziyaret medeni bir yaklaşım´ dedi.

Sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileri tarafından Ankara´da miting düzenlendi.

HÜKÜMETTE ÇATLAK

DYP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, 17 Şubat 1997´deki GİK toplantısında ´RP´nin son çıkışlarından rahatsız olduğunu´ söyleyerek, ´Başbakan Erbakan´ı bu konuda ikaz edeceğim´ dedi.

Adalet Bakanı Kazan´a ilk tepki hükümet ortağı partiden Devlet Bakanı olan Işılay Saygın´dan geldi. Saygın Medeni Kanun´un Kabulünün 71. yıldönümü nedeniyle Kazan´a yapılacak ziyareti iptal etti.

Çiller, 19 Şubatta Başbakan Erbakan´dan habersiz BBP´ye hükümet ortaklığı önerdi.

İran Büyükelçisi Bagheri, Kudüs Gecesi´ndeki konuşmaların ardından artan tepkiler nedeniyle ülkesine gitti.

´CUMHURBAŞKANI´NDAN BAŞBAKAN´A UYARI MEKTUBU´

Sincan´daki Kudüs Gecesi´nden 4 gün sonra İçişleri Bakanlığına bir yazı gönderen dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ´belediyelerdeki köktendinci kadrolaşmanın derhal incelenmesini´ istedi. Bu uyarı üzerine İçişleri Bakanı Meral Akşener valiliklere gönderdiği yazıda Cumhurbaşkanı´na bilgi verilmek üzere konunun araştırılması talimatı verdi. 21 Şubat 1997´de Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşen Erbakan, ´Türkiye´nin rejim meselesi yok´ açıklaması yaptı. Aynı gün bir başka açıklama da askeri kanattan geldi. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, Washington´da Türk-ABD Konseyi kapanış balosunda ´Sincan´da demokrasiye balans ayarı yaptık´ dedi.

Adalet Bakanı Şevket Kazan, 24 Şubatta, RP yanlısı 15 derneğin temsilcilerini orduyu eleştirdikleri için makamından kovdu.

´Sıcak´ günlerin ardından, 26 Şubatta Cumhurbaşkanı Demirel´in Başbakan Necmettin Erbakan´a ´rejim konusunda endişelerine dile getirene bir mektup gönderdiği´ belirtildi. Ve iki gün sonra 28 Şubat 1997´de MGK, Cumhurbaşkanı Demirel´in başkanlığında toplandı. MGK tarihindeki en uzun toplantılarından biri olan ve bundan sonraki siyasal ve sosyal gelişmeleri belirleyen bu tarihi ´olağan´ toplantı 8 saat 45 dakika sürdü.

Çankaya Köşkü´nde saat 15.10´da başlayan toplantı saat 23.55´te sona erdi. MGK toplantısına Başbakan Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, İçişleri Bakanı Meral Akşener ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Köksal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman ve MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç katıldı. Toplantıda, MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen, Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel, Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Bilican ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Taner ile MGK Genel Sekreter Başyardımcısı Korgeneral Necdet Timur da hazır bulundu. Toplantıya katılan Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel ile Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Bilican, saat 18.00 sıralarında MGK toplantısından ayrıldı.

Toplantı sonrasında yayımlanan MGK bildirisinde ´Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların, laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendiklerinin müşahade edildiği´ belirtilerek, ´Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmeyeceği´ vurgulanıyordu. 4 maddelik bildirinin son maddesinde şöyle deniliyordu:

´Toplantıda bilhassa Anayasa ile Atatürk milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti´ne karşı çağdışı bir kisve altında zemin oluşturmaya yönelik rejim aleyhtarı faaliyetler de gözden geçirilmiş; Türkiye Cumhuriyeti´nin varlığını, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş medeniyet yolunda, demokratik sistem içerisinde ilerlemesini teminat altına alan Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmemesi gerektiği; Anayasa´nın tanımladığı Cumhuriyetin demokratik, laik ve sosyal hukuk devlet ilkelerinin sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine imkan sağlayacak güvenlik, huzur ve toplumsal barışın önem ve öncelik taşıdığı; Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri; Türkiye´de laikliğin sadece rejimin değil aynı zamanda demokrasinin ve toplumun huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu; devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalarla belirlenmiş kuralların gözardı edilerek yapılan çağdışı uygulamaların da hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı; Türkiye´nin 1997 yılı içinde AB´ye tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef alarak sürdürdüğü, böyle bir dönemde resmi ve sivil kurum ve kuruluşların bu sürece katkıda bulunmasının gerekli olduğu, bu sebeple, demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak, Türkiye´nin yurtdışındaki imajını ve itibarını zedeleyecek her türlü spekülasyona son vermek gerektiğini, Türkiye Cumhuriyeti´nin laik, demokratik insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devleti olduğu yolundaki temel ilkelerinin Anayasamızın ve devletimizin teminatı altında olduğu; rejimin, kendisine ve geleceğine yönelik tartışmaların, içinde bulunduğumuz ortamda Türkiye´ye yarardan çok zarar verdiği; açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginlikleri ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiş, bu konularda alınacak ve alınması gereken tedbirlerin Bakanlar Kurulu´na bildirilmesine karar verilmiştir.´

Milli Güvenlik Kurulu´nun tarihindeki en uzun toplantılardan biri olan 28 Şubat 1997´de alınan kararlardan sonra siyasi ve sosyal süreç yön değiştirdi. Zorunlu temel eğitimin 8 yıla çıkması ve daha bir dizi kararın uygulanması MGK bildirisinin ardından gerçekleşti.

MGK bildirisinin yayımlanmasının ardından 1 Mart 1997´de askerlerin MGK toplantısına getirerek, hükümetten yapılmasını istediği 20 madde belli oldu. Temel eğitimin 8 yıla çıkması, imam hatip okullarının meslek okullarına dönüştürülmesi, irticai faaliyetlere karıştıkları için TSK´daki görevlerine son verilen askerlerin belediyelerde istihdam edilmesinin önüne geçilmesi istendi.

MGK bildirisini yorumlayan DYP Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, ´İktidarın hiçbir icraatı laikliğe aykırı değildir´ dedi. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan da ´Suni olarak meydana getirilen gerginliği ortadan kaldırmak, ülkedeki tansiyonu düşürmek hepimizin görevidir´ diye konuştu.

Erbakan, hükümete bildirilmek üzere MGK´da alınan 20 maddelik kararlar listesinde ´bazı ifadelerin çok sert olduğunu´ öne sürerek kararları imzalamadı. Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak, ´Ordu ile uyum içindeyiz´ diyen Erbakan´a, ´Ordu Atatürk´e inananlarla uyum içindedir´ yanıtını verdi. 3 Martta DYP´nin bazı önde gelen isimleri DYP´nin hükümetten çekilmesini istedi. Çiller, Başbakanlık´ta biraraya geldiği Erbakan´ı ´MGK kararlarını imzalaması´ konusunda iknaya çalıştı.

Erbakan bir basın toplantısı düzenleyerek yeni hükümet arayışlarına sert çıktı ve ´Hükümet TBMM´de kurulur, MGK´da kurulmaz´ diye konuştu. RP Genel Başkan Yardımcısı Aydın Menderes Erbakan´a ´Ya imzala, ya çekil´ dedi.

Türkiye´nin önde gelen bazı sivil toplum kuruluşları MGK kararlarına tam destek verdiklerini açıkladı.

Çiller, Erbakan´dan Temmuz 1997´de Başbakanlık görevini kendisine devretmesini istedi. Bu isteği reddeden Erbakan 5 Mart 1997´de MGK kararlarını imzaladı. Çiller, Başkanlık Divanı toplantısında MGK kararları ve uygulanması konusunda TBMM´de genel görüşme açılması için Erbakan ile anlaştıklarını, genel görüşme önergesini hafta başında Meclis´e sunacaklarını açıkladı. Ancak diğer partilerin sert tepki göstermesi üzerine bu plan uygulanamadı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı, 5 Martta, Başbakan Erbakan´ın görüşme istediğini nazik bir üslupla reddetti.

Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, MGK´nın anayasal ve kendine özgü bir kuruluş olduğunu belirterek MGK kararlarının uygulanmaması halinde devletin yürümeyeceğini, uygulamayanların sorumlu olacağını söyledi.

KARARLARI UYGULAMA KOMİTESİ KURULDU

Başbakan Erbakan MGK kararları için RP´li bakanlar Fehim Adak ve Şevket Kazan ile DYP´li Nevzat Ercan´dan oluşan bir ´uygulama komitesi´ kurdu.

Dönemin DSP lideri Bülent Ecevit, 9 Martta RP´nin katılmayacağı ve liderlerin bulunmayacağı hükümet oluşumu çağrısında bulundu. Bunun üzerine DSP´li Hüsamettin Özkan partiler arasında mekik diplomasisi başlattı.

MGK kararlarının uygulanmasıyla ilgili ilk çatlak, 8 yıllık kesintisiz eğitimde çıktı. MGK 8 yıllık temel eğitimin kesintisiz olmasını isterken, RP, imam hatiplerin orta kısımlarının zorunlu eğitim kapsamında kalmasına yol açacak 5 3 modelinde ısrarlı olduklarını bildirdi.

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam, 10 Martta, 8 yıllık eğitim için müfredatın hazır olduğunu, Bakanlar Kurulu onaylarsa uygulamaya Eylülde başlanabileceğini bildirdi. Ertesi gün Çiller grup toplantısında RP´yi ve Erbakan´ı uyararak, MGK kararlarının Bakanlar Kurulunda ele alınacağını vurguladı ve ´Bunun teminatı DYP´dir´ dedi.

RP Grup Başkanvekili Oğuzhan Asiltürk MGK´nın, temel eğitimin 8 yıla çıkarılmasıyla ilgili kararını kabul etmeyeceklerini açıkladı. Başbakan Erbakan MGK kararları tartışmasına Bakanlar Kurulu toplantısında son noktayı koydu. Kararlar, kısa, orta ve uzun olmak üzere üç ayrı vadede uygulanacaktı. Toplantıda MGK´nın önlem paketini okuyan Erbakan, ´Bunların çoğu yürürlükteki yasaların uygulatılmasıdır. Kimse tereddüt etmesin, bu kararların hepsi uygulanacaktır´ dedi.

Dönemin ANAP lideri Mesut Yılmaz, 16 Mart 1997´de DYP´ye ´Rejim için birleşelim´ çağrısında bulundu.

RP içerisinde MGK kararlar paketine tepkiler sürerken Başbakan Erbakan RP´li bakanlara ´MGK kararları aynen uygulanacak´ talimatı verdi.

Erbakan, 7 yıllık eğitimin uygulanamayacağı konusunda MGK´yı ikna için bir rapor hazırladı ve buna ortağı DYP´den de destek geldi. 8 yıllık eğitimle ilgili tartışmalara Cumhurbaşkanı Demirel nokta koydu; ´MGK karar almış, hükümet uygulanacak demiş, bundan sonrası için diyeceğim birşey olmaz.´

MGK kararlarıyla ilgili ilk kez konuşan dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, RP´nin ısrarlarına sert tepki gösterdi. Karadayı, MGK´nın anayasal bir kuruluş olduğunu belirterek, ´Burada alınan kararlar herkesin riayet etmesi gereken kararlardır´ dedi.

Milli Eğitim Bakanlığı, 8 yıllık eğitime bu yıl (1997) geçileceğini açıkladı.

´YOL AYRIMINA GELİNDİ´

DYP Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı Çiller, DYP grup toplantısında MGK kararlarına direnen ortağını uyardı. Çiller, ´Hiç kimse bu kararları gayri ciddi göremez. Bunlar ciddidir´ dedi. Bundan sonra DYP´de ´hükümetten çekilelim´ sesleri yükselmeye başladı. Dönemin Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna, ´MGK kararlarına gayri ciddi bir ifadeyle yaklaşılırsa o zaman bizim uzlaşmamız fevkalade zorlaşır. Hükümet yol ayrımına gelmiştir´ dedi. Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez, ´Bu hükümet, ülkedeki gerginliğe çözüm getiremez. Vakit geçirmeden geniş tabanlı yeni bir hükümet kurulmalıdır´ diye konuştu. DYP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Gölhan, ´Erbakan da bilir ki kararları uygulamazsa hükümet edemez. Hükümette RP ile bir yol ayrımına geldik´ açıklaması yaptı. Bazı RP´li yöneticilerden ise 8 yıllık kesintisiz eğitime karşı açıklamalar geliyordu.

TOBB, 31 Martta hükümetin derhal çekilmesini istedi. 31 Mart 1997´de toplanan MGK´da, Kurul´un askeri kanadı RP´nin MGK kararlarına yönelik eleştirilerinden duydukları rahatsızlığı dile getirdi.

8 yıllık eğitimle ilgili tartışmalar ve yaşanan gerginlikler aylarca sürdü. 35 yıllık geleneği bozarak Anayasa Mahkemesi´nin kuruluş yıldönümünde konuşan ilk Cumhurbaşkanı olan Demirel, ´Kimse laik Cumhuriyete alternatif aramaya kalkışmasın´ dedi. Demirel, 22 Nisanda ´Türkiye´nin içinde bulunduğu krizden çıkış yolunu seçim´ olarak gösterdi.

MGK, 26 Nisanda toplandı ve 28 Şubatta alınan kararların ne kadar uygulandığını belirleyebilmek için İzleme Komitesi kurulmasını kararlaştırdı. Bu komite her ay MGK´ya bir de rapor sunacaktı.

Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 21 Mayıs 1997´de ´Anayasa´nın laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği açıklıkla anlaşıldığı´ gerekçesiyle RP´nin sürekli kapatılması istemiyle dava açtı.

´BATI ÇALIŞMA GRUBU´

Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde 11 Haziranda irticaya karşı ´Batı Çalışma Grubu´ oluşturuldu.

Haziranın 18´inde Başbakan Necmettin Erbakan ile yardımcısı Tansu Çiller, ´giderek artan toplumsal gerginlik nedeniyle hükümetin nasıl devam edeceği´ konusundaki görüşmelerinde uzlaştılar. Başbakanlığı Çiller devralacak, BBP hükümete girecek ve erken seçim yapılacaktı. Bu anlaşmadan sonra Erbakan aynı gün hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı Demirel´e sundu. Erbakan Demirel ile görüşmesinde RP, DYP ve BBP´nin anlaştığını, Bakanlar Kurulu ve hükümet programının hazır olduğunu´ bildirdi ve hükümeti kurma görevinin Çiller´e verilmesini istedi.

Cumhurbaşkanı Demirel ertesi gün muhalefet lideri Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve Hüsamettin Cindoruk ile görüştü, ardından da hükümeti kurma görevini ANAP Genel Başkanı Yılmaz´a verdi. Yılmaz´ın görevlendirilmesine RP, DYP ve BBP liderleri tepki göstererek, Demirel´i eleştirdi.

MGK, 25 Haziranda Demirel´in başkanlığında toplandı ve bu toplantı Necmettin Erbakan´ın katıldığı son MGK toplantısı oldu. 30 Haziranda 55. Cumhuriyet Hükümeti ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz´ın başbakanlığında kuruldu. ANAP-DSP ve DTP ortaklığıyla kurulan hükümette DSP lideri Bülent Ecevit Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı.

MGK kararlarından en çok tartışılan 8 yıllık kesintisiz eğitim ile ilgili yasa tasarısı, 16 Ağustos 1997´de TBMM´de 242´ye karşı 277 oyla kabul edildi. 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulaması, 1997-1998 eğitim-öğretim yılının açıldığı 15 Eylülden itibaren uygulanmaya başlandı.

Bu arada, Anayasa Mahkemesi RP´yi, 16 Ocak 1998´de ´demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı davranarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve millet egemenliği ilkelerini çiğnediği ve irticai faaliyetlerin odağı olduğu´ gerekçesiyle kapattı. Genel Başkan Necmettin Erbakan ile Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, İbrahim Halil Çelik´in milletvekillikleri düşürüldü ve 5 yıl siyaset yasağı konuldu. 22 Şubat 1998´de kararın Resmi Gazete´de yayımlanmasıyla RP´nin 14 yıl süren siyasi yaşamı sona erdi. ( Zaman)

28 ŞUBAT´IN AKTÖRLERİ NE YAPIYOR?

NECMETTİN ERBAKAN: 28 Şubat 1997´deki MGK bildirisinin hedef aldığı Erbakan, dün hayatını kaybettiğinde Saadet Partisi´nin genel başkanıydı.

ABDULLAH GÜL: Dönemin Devlet Bakanı Abdullah Gül, 58. hükümette Başbakan, 59. hükümette Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, 28 Ağustos 2007´de ise 11. Cumhurbaşkanı oldu.

TAYYİP ERDOĞAN: 1997´de İstanbul Belediye Başkanlığı düşürüldü. Bir şiir nedeniyle mahkûm oldu. 2001´de AK Parti kurucuları arasında yer aldı. AK Parti, 3 Kasım 2002´de iktidara gelirken Erdoğan siyaset yasağı nedeniyle seçime giremedi. Daha sonra önce seçildi ve 59´uncu hükümetin başbakanı oldu. Halen 60. dönem başbakanı.

İSMAİL HAKKI KARADAYI: Dönemin Genelkurmay Başkanı´ydı. 30 Ağustos 1998´de yaş haddinden emekli oldu.

ÇEVİK BİR: MGK bildirisi yayımlandığında Genelkurmay 2. Başkanı´ydı. 1999´da 1. Ordu Komutanlığı´ndan emekli oldu. ´Batı Çalışma Grubu´nun kurucularından olduğu ortaya çıktı.

EROL ÖZKASNAK: O dönem, Genelkurmay Genel Sekreteri´ydi. Brifingleri yönetti. Ağustos 2000´de emekli oldu. Post-modern darbe teriminin sahibi.

VURAL SAVAŞ: Dönemin Yargıtay Başsavcısı´ydı. RP´ye açtığı davada ´Batı Çalışma Grubu´na ait belgeleri kullandı. 2001´de emekli olduktan sonra Aydınlık´ta yazdı. DSP´ye girdi. 2003´te istifa etti.

ŞENER ERUYGUR, HURŞİT TOLON: O dönem korgeneral olan Şener Eruygur, Ergenekon davası sanığı oldu. 2005´te emekli olan Orgeneral Hurşit Tolon, Ergenekon´dan tutuklandı. Ardından tahliye edildi. Tutuksuz yargılanıyor.

MESUT YILMAZ: MGK´nın 28 Şubat kararlarını uygulayan ANAYOL- D hükümetinin Başbakanı Mesut Yılmaz, 14 yıl sonra, Başta Erbakan olmak üzere hükümet bu kararlara karşı dik durabilseydi, asker daha ileriye gidemezdi dedi. ( Sabah)

EMEKLİ ASKERİ HAKİMDEN ÇARPICI TESPİTLER

28 Şubat´ın görgü tanığı emekli Askeri Hakim Yusuf Çağlayan, darbenin yıl dönümünde çok çarpıcı tespitlerde bulundu.

ORDUDA ÖRGÜTLÜ BİR AZINLIĞIN VESAYETİ VAR

28 Şubat süreci ne kadar ordu hiyerarşisine mal edilmeye çalışılsa da bu doğru değil diyen Yusuf Çağlayan´a göre bu postmodern darbe, ´toplumdan kopmuş, toplumun değeerlerini iç tehdit olarak algılayan´ örgütlü bir azınlığın, ordu üzerinde vesayet kurması ile gerçekleştirildi.

RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK (sedasimsek@bugun.com.tr)

Bugün 28 Şubat. Yakın tarihte, en son yaşadığımız darbenin yıl dönümü. Millet eliyle iktidara gelemeyip, asker postalından iktidar çıkaranların son kutlu günü. Yaşananlar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Kurulan havuzları, hortumlanan bankaları, çaresizliğe, sefilliğe mahkum edilen aileleri, televizyonlardaki irtica yaygaralarını, okul önlerinde coplanan genç kızları, hukuku askerin emrine tahsis eden yargıçları, milletvekili transferlerini, bir iktidarın alaşağı edilişini hatırlıyorum. En çok da bütün bunlara karşı durması gereken demokrasi mamûlü siyasetçilerin adeta demokrasiyi arkadan hançerleyip vesayetten nemalanması acıtır içimi. Hele cumhurunbaşkanının, cumhura yönelik suikast girişiminde oynadığı rolü unutmam mümkün değil. Nitekim millet de unutmadı, yıllarca millete demokrasi mücahidi şeklinde yutturulan hayat hikâyeleri tanklann, postalların içine gömüldü. Yıllar sonra millet eliyle demokrasi seyrimizde yeni bir sayfa açılırken, onları, o iktidarın ortaklarını Ergenekon ittifakında, referandum sürecinde hayır cephesinde, AK Parti´ye, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan´a yönelik girişimlerin içinde, belki de gerçek yüzleriyle bulduk. Bunları düşünürken gelen haberle sarsıldık. Türk siyaseti Erbakan gibi bir nezaket ve zerafet timsalini kaybetti. Bir ömrü bir davaya adadı, milletin vicdanında siyaset mühendislerinin alaşağı ettiği son başbakan olarak yerini aldı. Emekli Askeri Hakim Yusuf Çağlayan, 28 Şubat´ın yıl dönümünde darbenin kitabını yazdı, Orduda ve Yargıda Darbeci Kuşatma isimli kitabı bugün raflarda yerini aldı. Darbe öncesi ortam hazırlama ve darbe psikolojisini tüm orduya, topluma hakim kılma süreçlerini fiili olarak yaşamış. İçeriden birisinin gözüyle darbenin kodlarını teşhis ediyor. Kendisiyle 28 Şubat sürecini ve Türkiye´deki darbe geleneğini konuştuk.

■ 28 Şubat süreci postmoderm darbe olarak tanımlanıyor, öyle miydi?

28 Şubat postmodern olmak zorunda idi. Çünkü, anarşi ve terörü meşrulaştırma bir darbe gerekçesi olabilirdi. Ancak, dindar kimlik etrafında bir anarşi ve terör üretilemedi. Sadece sanal bir irtica korkusu üretilerek bunun üzerinden ve daha çok diğer kurumlar öne çıkarılarak, yargının, bürokrasinin gücü kullanılarak müdahale yapıldı. Meclis tamamen kapatılmadı ancak istenmeyen siyasi partiler askeri güç ile değil, yargı eliyle kapatıldı.

■ Sizce ordu içinde görüş birliği sağlanmış mıydı?

28 Şubat süreci ne kadar ordu hiyerarşisine mal edilmeye çalışılır ise çalışılsın, bu doğru değil. 28 Şubat, toplumdan kopmuş, toplumun değerlerini iç tehdit olarak algılayan örgütlü bir azınlığın ordu üzerinde vesayet kurmaları ile gerçekleştirilebilmiştir. BÇG askeri hiyerarşiyi altüst etti.

■ Batı Çalışma Grubu (BÇG) nasıl bir rol oynadı?

BÇG, TSK´nın yasal hiyerarşisine paralel olarak oluşturulmuş yasadışı bir hiyerarşidir. Ancak, BÇG hiyerarşisi TSK´nın normal hiyerarşisini de kendi amaçları doğrultusunda kullandı. Çünkü, BÇG hiyerarşisi içinde olanlar, aynı zamanda TSK hiyerarşisi içinde emir verme makamında. Ancak, BÇG hiyerarşisinde rütbe ve kıdem hiyerarşisi o kadar keskin değil. BÇG mensubu olanlar, alt rütbede de olsa, üst rütbeler üzerinde söz ve yetki sahibi olabiliyor. Hiyerarşi altüst oluyor. Askeri disiplin tahrip oluyor. 28 Şubat sürecinin ilk yıllarında askeri hiyerarşi tamamen ele geçirilemese de kontrol altına alındı.

■ Batı Harekât Konsepti neydi? Daha sonra AK Parti´ye yönelik darbe planlarında etkisi ne oldu?

Batı Harekât Konsepti, 28 Şubat´ın öne çıkan asker aktörü tarafından kaleme alınmış ve bir askeri hizmet belgesi gibi tüm kurumlara ve devlet kuruluşlarına yayınlanmış bir belgedir. Postmodern darbenin temel belgesidir. Sadece orduya değil, tüm devlet kurumlarına, hatta hükümete ve cumhurbaşkanına dahi bir emir niteliği taşımaktadır. Durum irtica, vazife darbe formülünün açılımıdır. Daha sonraki devrede bu formülün geri teptiği görüldü. Halk AK Parti´yi tek başına iktidar yaptı. Batı Harekât Konsepti´nin amaçlan aynen korunmakla birlikte, yöntemde değişikliğe gidildi. Durum terör, vazife darbe formülüne tekrar dönüş yapıldı. Arazide bulunduğu iddia edilen askeri malzemeler ve karakol baskınları, eylem planları bu çerçevede anlam kazanıyor. Darbeciler siyasi bir sapıktır

■ Askerler kendi içinde bir müdahalenin gerekli olduğuna nasıl inandırılıyor?

Darbecilik, 1900´lü yıllardaki pozitivizm ve materyalizm bağlamındaki İslam ve Batı algısının ürettiği bir fikri sapmadır. Toplumun inanç ve değerler sistemiyle ilgili algı hatalarının oluşturduğu bu zihni sapma yanlış bir iç güvenlik kültürüne yol açtı. Bugün resmi ideolojinin şekillendirdiği güvenlik kültürü süreç içinde bir darbe kültürüne dönüştü. Dini değerleri çağdaşlık-irtica, ilericilik gericilik, etnik kimlikleri bölücülük-bölünmez bütünlük gibi ikilemler ekseninde gruplayıp düşman tanımlaması yapan darbeci zihniyet, artık milli iradeyi, meclisi, hükümeti, dindar, demokrat, liberal toplum kesimlerini ve aydınları adeta düşman kampına yerleştirdi. Kendi toplumuna yabancılaşmış, toplumun inanç ve değerlerini tehdit olarak algılayan bir zihniyetin gerçekleştirilecek provokasyonlarla durumdan vazife çıkarmaya sürüklenmesi çok kolay oluyor. Çünkü, onlara göre vatan, rejim böyle kurtarılıyor. Darbeciler, siyasi sapıktır.

Yargıya verilen brifingler durum ve vazife tebliğiydi

■ Yargı nasıl bir rol üstlendi?

Ülkemizde anayasa ve yasalar, özgürlük güvenlik dengesini sağlayan, tüm yönetim etkinliklerini hukuka uygun hale getiren birer hukuk metinleri olmaktan uzaktır. Mevzuat böyle olunca, mevzuatı uygulayan kurumlar da ideolojik birer aygıta dönüşüyor. İdeolojik / referans, develerin bu kurumlarının işlevini bozmakta, bu kurumlara ide-kolojik reflekslerle hareket eden bir yapı kazandırmaktadır. Örneğin, yargı kurumunu, hukuka uygunluk denetimi değil, resmi ideolojiye uygunluk denetimi yapan bir ideolojik aygıta dönüştürmektedir.

■ 28 Şubatta sivil yargıya verilen irtica brifingleri askeri yargıya da verildi mi?

Sivil yargıya verilen bir brifing değil, durum ve vazife tebliği idi. Askeri yargıya durum ve vazife ile ilgili tüm emirler zaten tebliğ ediliyordu.

■ Askeri yargı nasıl kullanıldı?

Daha çok tasfiyelerde hukuki dayanak oluşturmak için bir takım soruşturma emirleri verildi. Örneğin, başörtülü fotoğraf verenler hakkında emre itaatsizlikten soruşturma açmak gibi... Ancak, bu tür girişimler dava açılması ile sonuçlansa da, mahkumiyetle sonuçlanmadı. Askeri mahkemeler de askeri Yargıtay da bu girişimlere geçit vermedi. Sadece iddianameleri belge olarak kullanabildiler.

■ Yani 28 Şubat sürecinde askeri yargı sivil yargıya göre daha iyi bir sınav mı verdi?

Askeri mahkemeler başörtülü fotoğraf vermeyenler hakkında beraat kararı verdiler. Bu kararlar Askeri Yargıtay tarafından onaylandı. Yine o dönemde irtica suçlaması ile doçentlik sınavına giriş hakkı elinden alınan bir tabip yüzbaşı hakkında, eşinin başörtülü olmasının ve eşli olarak eğlencelere katılmamasının bir irtica göstergesi olamayacağı doğrultusunda AYİM´-in bir kararı var. Yine AYİM´in irtica suçlaması nedeniyle sicil yoluyla ihraç edilen iki astsubayın ihraç işlemini iptal etmesi üzerine bu astsubaylar bu kez YAŞ kararı ile ihraç edilmişti, ancak AYİM, YAŞ kararı aleyhine de karar vererek işlemi iptal etmiştir. Bunlar örnek bir yargı duruşudur. Ancak, aynı dönemde brifinge gidip alkış tutanlar sınavı kaybetmişlerdir.

Disiplin kurulları YAŞ´a dönüştü

■ Nereler irticadan arındırılmak istendi?

Önce irticanın orduya sızdığı ileri sürülerek önemli TSK personeli tasfiye edildi. Bunu tüm devlet kurumları, medya, şirketler, üniversiteler takip etti. İrticacı olarak tasnif edilenler milletin çoğunluk kesimlerini kapsayacak boyuta ulaştı.

■ Diğer kurumlarda nasıl bir disiplin mekanizması işletildi?

Bakanlıkların ve diğer kurumların yüksek disiplin kurulları birer YAŞ´a dönüştürüldü. Emniyet kurumunun da YAŞ benzeri bir üst kurumun kontrolüne bağlanması için çaba sarf edildi. Ancak bu gerçekleştirilemedi.

Darbenin stratejisi Hipnoz işlevi kazandırılmış

■ Türkıye sürekli irtica ya da bölünme tehditleri ile karşı karşıya bırakılarak, TSK´ya siyasete müdahale alanı mı yaratılıyor?

Darbe süreçlerinin ana formülü, Durumdan vazife çıkarmaktır. Kısaca, Durum irtica, vazife darbe veya Durum terör, vazife darbe... 1960 ihtilalinde ve 28 Şubat postmodern müdahalesinde durum irtica, vazife darbe formülü kullanıldı. 1971 müdahalesi ve 1980 darbesinde ise Durum terör, vazife darbe formülü uygulandı. Ancak, müdahale ve darbelerin asıl sebebi, ne irtica ne de terör. Asıl sebep, Türkiye´ye biçilen role uygun bir şekilde vesayet sisteminin uyarlanması. Ülkemizde bu tür uyarlama ihtiyacı doğduğunda, darbeyi meşrulaştıracak durumlar yok ise, böyle durumlar oluşturularak vazife çıkarılmaya zemin hazırlanmaktadır. Böylece siyasete müdahale alanı açılmaktadır.

■ Darbe sürecinde nasıl strateji izleniyor?

Darbeciler önce kurum içi kontrolü ele geçirme, kadrolaşma, kendi yapılarını ordu yapısı, örgüt çalışmalarını kurumsal aktiviteler gibi gösterme hedefini gerçekleştirmeye çalışırlar. Bunu sağlamak için kurum içinde örgüte dahil olmuş unsurlar yanında, örgüte açıkça dahil olmayanları da tasfiye edip otoritelerini tesis ederek, hiyerarşiyi kontrol altına alırlar. Bu hiyerarşik kontrol sağlanmadıkça, ordunun kurumsal gücünün darbeci amaçlar doğrultusunda kullanılması mümkün değildir.

■ Darbeci zihniyetin kodları neler?

Darbeci zihniyet genellikle tartışılmaz kavramları istismar eder. Örneğin laiklik, ulus devlet, üniter devlet, rejim, iç güvenlik, modernleşme ve çağdaşlaşma gibi... Bu kavramlara resmi ideoloji doğrultusunda anlamlar vererek, bu ideolojik algılarını herkesin inanması, benimsemesi gereken mutlak doğrular olarak kabul ediyorlar. Her şeyi bu ideolojik mihenge vurup dost-düşman tanımlaması yapıyorlar. İç güvenlik kültürü bu kavramlara yükledikleri anlamlar çerçevesinde oluşuyor. Dolayısıyla tehdit algısı da böyle.

■ Darbeciler kurumlar içinde ideolojik bir düşünce sistematiği çerçevesinde mi örgütleniyorlar ?

Darbeci yapılanmanın en önemli ayaklarından birisini ideolojik kadrolaşma oluşturur. Bu sebeple darbeciler sadece kendileri ideolojik örgütlenme ile yetinmez, tüm devlet kurumlarının, hatta topyekün halkın tek tip olarak ideolojik örgütlenmesini öngörürler. Askeri okullar, resmi ideolojinin etkisine en açık eğitim kurumları olmuştur. Başta askeri okullar olmak üzere, okullara bir eğitim ve terbiye işinden çok, adeta resmi ideolojiyi kitle kültürü haline getirmek için bir toplu şartlandırma ve hipnoz işlevi kazandınlmıştir.

■ Hiyerarşik bir düşünce sistematiği mi oluşturuluyor?

Emir komuta zincirinde fikrî bir tartışma ortamı olmaz. Darbe dönemlerinde, askeri hizmet ve disiplin için gerekli olan emir-komuta zinciri düşünce alanına da yansır. Hiyerarşinin tepesindeki kişi ve kurumların siyasi düşüncesi öne çıkar. Mesela, bizzat bana siyasi içerikli bir kitapçık tebliğ edilerek, düşünce ve inançlarımı buna göre düzeltmem istenmiştir. Bu kitapçık Harp Akademileri tarafından yayınlanmış, Şeriat Mi, Laiklik Mi isimli bir kitapçıktı. ( Bugün)

28 ŞUBAT´IN MAĞDUR GAZETECİLERİ O BASKILARI ANLATTI

28 Şubat 1997´de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan ve irticaya karşı olduğu iddia edilen, ordu ve bürokrasi merkezli sürecin üzerinden 14 yıl geçti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu´nun Bin yıl sürecek dediği 28 Şubat ´postmodern darbesi´ Türkiye´de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda birçok değişime neden oldu. Süreçte, farklı görüşleriyle ön plana çıkan gazeteciler de hedef haline geldi. Hazırlanan andıçlarda bazıları PKK ile işbirliği yapmakla, bazıları da irticaya destek vermekle suçlandı. Hedef tahtasına oturtulan gazeteciler işlerinden, köşelerinden oldu ama yıllar geçtikçe hepsi bir bir Türkiye´nin önemli yazarları olarak medya sahnesine geri döndü. Bugün işte o gazetecilerden beşinin hikayelerini okuyacaksınız. 28 Şubat sürecinde ne ile suçlandılar, neler yaşadılar, kimlerin tehditlerine maruz kaldılar, neler hissettiler? İşte yaşayanların ağzından ´Medyanın 28 Şubatı´:

Sabah Gazetesi Yazarı NAZLI ILICAK: OĞLUM VE BEN İŞSİZ KALDIK

28 Şubat sürecinde oğlum Mehmet Ali Ilıcak´ın çıkardığı Akşam Gazetesi´nde çalışıyordum. Fakat sonra Akşam´ın dağıtımı durduruldu ve bu gazete Mehmet Emin Karamehmet´e devredildi. Ben o dönem 28 Şubat kararları ve askerin siyasete müdahalesi karşısında yazılar yazıyordum. Mesela Teoman Koman´ı, Veli Küçük´le ilgili gerçekten çok eleştirel yazılar yazıyordum. Bana önce haber geldi, ´Askerin aleyhine yazı yazmasın´ diye. Ama ben yazılarıma devam ettim. Sonra bir gün Akşam Gazetesi yönetiminden beni aradılar ve ´Sizinle görüşmek istiyoruz´ dediler. Ben hemen Mehmet Ali´yi aradım ve ´Odama gelmek istiyorlar, bir şey mi var´ diye sordum. O da ´Bana senin işine son vermem gerektiğini söylediler´ dedi. Mehmet Ali onlara ´Ben böyle bir şeyi yapamam. Bunun gerekçesi ne?´ diye soruyor, onlar ise gerekçeye gerek olmadığını söylüyorlar. Bunun üzerine ben yönetime telefon ettim ve ´Gelmenize gerek yok, ben anladım´ dedim. Ben gazeteden ayrılırken Mehmet Ali Ilıcak, beni öven bir yazı yazmak istedi. Fakat gazete yönetimi bu yazıyı koymak istemedi. Aralarında bir münakaşa oldu ve Mehmet Ali bastırarak bu yazıyı yayınladı. Ertesi gün Mehmet Emin Karamehmet kendisini ziyarete geliyor ve ´Senin işine son vermek zorundayız´ diyor. Ve benim arkamdan oğlumu da işten çıkardılar, ikimiz de işsiz kaldık.

OĞLUMU KORUMASI İÇİN CEZAEVİNDE BİR ´BABA´ İLE ANLAŞTIM

Ben olayın nasıl olduğunu sonradan öğrendim. Erol Özkasnak, Mehmet Emin Karamehmet´i Ankara´ya çağırıyor ve kendisini ayakta bekletiyor. Bir yandan da telefonda Teoman Koman ile konuşuyor. ´Karaahmet mi Karamehmet mi onu çağırdım geldi. Ve şu an tebliğ ettiriyorum kendisine paşam, merak etmeyin´ diyor. Ve sonra benim çıkarılmam için tebligatı Erol Özkasnak yapıyor Karamehmet´e. Düşünün, ana-oğul bu şekilde gazeteden çıkarıldık. Olaylar bununla bitmedi. TRT ile olan bandrol meselesi yüzünden oğlumla ilgili haber ve yazı kampanyası başlatıldı. TRT Genel Müdürü dolandırıcılık suçlamasıyla dava açtı Mehmet Ali hakkında ve Mehmet Ali ile gazete yönetimindeki Emin Şirin ve Can Askın gözaltına alınarak tutuklandı. Biz neden dolayı tutuklandıklarını bile bilmiyorduk. 3-5 gün Sağmalcılar Cezaevi´nde kaldılar. İlk olarak bunları karantinaya alıyorlar. Bize ´Oğlunuza yönelik suikast tertiplenebilir cezaevinde´ şeklinde bilgi geldi. Ve ben bunun üzerine çok korktum, büyük heyecan yaşadım. Bu cezaevinde ´baba´ denilen insanlar vardı ve bazı insanları koruma altına alıyorlardı. Ben de bir ´baba´ ile bir şekilde irtibat kurup Mehmet Ali´yi koğuşa aldırdım. Davanın sonunda hepsi beraat etti ama Mehmet Ali yurtdışına gitmek zoruında kaldı ve bu dava üzerinde bir leke olarak kaldı. O dönem Hürriyet Gazetesi´nden Emin Çölaşan hergün bu konuyu yazdı. Bu olay da 28 Şubat´ın bir ürünüdür.

MEDYA ÇOK KÖTÜ BİR SINAV VERDİ

Medya 28 Şubat sürecinde çok kötü bir sınav verdi. Bir avuç gazeteci 28 Şubat´a direndi. Biz Yeni Şafak´a sığınmıştık. Mehmet Barlas atıldı oraya sığındı, Cengiz Çandar oraya sığındı, Fehmi Koru gelmişti... Bugün OdaTV baskınına benzer şekilde Yeni Şafak basıldı, kasalarına girildi. Yeni Şafak çok zulüm gördü ve kimse sahip çıkmadı bize. En ufak bir şey yazınca bizim hakkımızda çok yüklü tazminat davaları açılıyordu. Gazetenin bunu karşılayack gücü yoktu ki. Fazilet Partisi´nin kapatılıp milletvekilliğimin düştüğü günün ertesi günü Hürriyet ve Sabah beni manşete taşıdı. Koskoca parti kapatılmış, onlar manşete Milletvekilliği düşen Nazlı Ilıcak 60 yılla yargılanacak yazdılar. Ve ben bu davaların hepsinden beraat ettim. Tamamen düşünce suçundan açılan davalar olmasına rağmen o gazeteler o manşetleri attılar. Bu bakımdan bence 28 Şubat´ta Türk basını çok kötü bir sınav vermiştir.

28 Şubat neden bin yıl sürmedi?

ERGENEKON´A GÜVENDİLER AMA OLMADI

Bunu söylerken onlar Ergenekon yapılanmasına güveniyorlardı. Refah-Yol hükümetini devirdikleri gibi sivrilen bütün hükümetleri bu yapılanmayı kullanarak devirebileceklerini düşünüyorlardı. Ama ne oldu? Bir kere AK Parti çok güçlü olarak parlamentoya geldi. İstikrarlı bir yönetim kurdu. Hilmi Özkök Paşa´nın çok olumlu katkıları oldu. Ergenekon deşilmeye başladı ve yargılanmalar oldu. Ve bu mekanizma bunların elinden alındı. Halk çok fazla destek verdi AK Parti´ye. Asker de çekinir oldu ve 28 Şubat bin yıl süremedi. Ordu içinde de darbe planlarına karşı çıkan bir kesim oluştu ve oyunlarını bozdu.

Star Gazetesi Başyazarı MEHMET ALTAN: CUNTANIN BAŞI ÇEVİK BİR´Dİ

Askerler benim o dönemde çalıştığım gazetenin yönetimine muazzam bir baskı yaptılar. Bu abaskılar neticesinde yazılarım haftada dörtten bire indi. Dönemin koşulları nedeniyle gazetelerde otosansür de vardı. Bazen yazılarım yayınlanmıyordu. Sabah Gazetesi´nin en az para alan yazarı bendim. Askerlerle öğretmenlerin maaşlarını kıyaslayıp ´Bilgi toplumu olacaksak öğretmenlerin maaşlarını arttıralım´ diye bir yazı yazdım. O sırada Genelkurmay Genel Sekreteri olan adam patronumu aradı ve benim yazılarım üç gün kesildi. Orada aynı kişi patronuma ´Onun makatına süngü takıp gezdiririm´ gibi ağır bir söz de kullanmış. Bir Güneydoğu gezisinde Siirt Orduevi´nde Özkasnak ile aramızda bana yönelik kullandığı bu küfür ve tehditle ilgili kısa süreli bir tartışma yaşadım. Bana ´Ben hiçbir zaman öyle bir ifade kullanmadım´ dedi. Nihayetinde biz davetliydik ve orduevindeydik. Bu yüzden çok da ileri gidemedim. Bana bu yazıdan sonra ayrıca binlerce tehdit mektubu da geldi. Çünkü Türkiye´de askeri bürokrasinin en tahammülsüz olduğu şey maaş kıyaslamasıdır. Ayrıca benim sonradan Hasan Cemal´in Kürtler kitabındaki notlarından öğrendiğim bir olay daha olmuş. Çevik Bir, Dinç Bilgin ile yemek yiyip beni gazeteden atmasını istemiş. Şu an ortadan kaybolmuş, gökte tutup yerde yiyen, kendilerini dünyanın en kuvvetli ve kudretlisi gören bir sürü darbecinin daha önce gördüğüm, babama da yaptıkları baskılarının mağduru oldum ben. O dönem Genelkurmay Başkanı pek ortalarda yoktu. Cuntanın başı Çevik Bir´di. Ve onun da yardımcısı Genelkurmay Genel Sekreteri´ydi. Bunlar sabah akşam bizlerle uğraşırlardı.

ONLARDAN KORKMADIM. BURANIN SAHİBİ BENİM

Ben onlardan hiçbir zaman korkmadım. Çünkü buranın sahibi benim, bizleriz; asker değil. Buranın sahibi olarak hisseden bir insan, emekli olacak bir bürokrattan neden korksun... Benim büyük dedem İsmet Paşa´nın hocasıdır. Büyük dedem Hasan Paşa bütün topçu okullarının başında ve Çanakkale Savaşı´ndaki bütün topçu birliklerini yöneten adamdı.

MEDYA KORKAKTIR, ÖDÜ PATLAR

Medya 28 Şubat´ta çok kötü bir sınav verdi. Medya korkaktır, ödü patlar. Demokrasinin gereğini, mesleğin gereğini yapacağı yerde gücün isteğine tapar. Medya ile TSK 28 Şubat´ta işbirliği yaptı. Ben medya patronuysam neden bir patrona daha tahammül edeyim. Asker patronları neden kabul eder ki medya patronları.

28 Şubat neden bin yıl sürmedi

KENDİ GEMİSİNİ BATIRAN ORDUNUN TAHMİNLERİ ZATEN DOĞRU ÇIKMAZ

ABD´nin Irak işgali sırasında uyguladığı anlamayan birinin çağın gelişimini anlamasına imkan var mı? Kendi gemisini batıran bir ordumuz var. Askerlerin ben hiçbir zaman kendi mesleğiyle ilgili konuştuklarını duymadım. Kendi mesleğinde başarılı olamayan adamın başka konulardaki tahminlerinin doğru çıkması beklenemez.

Kanal D Haber Genel Yayın Yönetmeni ve Posta Gazetesi Yazarı MEHMET ALİ BİRAND: YOK EDİLMEK İSTENDİM

Nazlı Ilıcak andıçı köşesinde ilk yayınladığında buna uzun bir süre inanmadım. Türk Silahlı Kuvvetleri´nin bir yalanı yazılı olarak belgeye sokabileceğini aklım almadı. Ancak hiçbir yalanlama gelmeyince kendimi muazzam yalnız buldum. Herkes etrafımdan kaçtı, birkaç kişi hariç. Devletin ne kadar gaddar ve acımasız olduğunu orada hissettim. Herkes sizden kaçıyor. Doğru mu değil mi diye kimse sormuyor. Hayatımın en güç dönemiydi. Sabah Gazetesi´nden kovuldum, Show TV´den 32. Gün´ün kaldırılması için Özkasnak Paşa Erol Aksoy´u arayıp tehdit etti ve o da yayından kaldırıldı. Yok edilmek istendim ben. Çünkü devletin ve askerin resmi Kürt politikasıyla ben uyuşmuyordum, onun aleyhindeydim ve onlara göre yanlış düşünüyordum. Ama bugün benim haklı olduğum, onların haksız olduğu ortaya çıktı.

OĞLUM ´BABA SEN PKK´DAN PARA MI ALIYORSUN?´ DİYE SORUNCA YIKILDIM

Eskişehir´de bir şehit cenazesinde muvazzaf bir subay benim ve Cengiz Çandar´ın ismimizi kullanarak ´Bu hainler ortadan kaldırılmalıdır´ dedi. Ben de bunun üzerine Genelkurmay Başkanı´na bir fax mesajı gönderdim. Dedim ki; ´Sizin emrinizdeki bir subay burada benim hayatımı tehdit ediyor. Ya bu lafını geri alsın ya da siz bunun böyle olmadığını açıklayın´. Onun üzerine Erol Özkasnak Paşa beni aradı ve hiç unutmam ´Siz kim oluyorsunuz da benim genelkurmay başkanıma fax çekme cüretini gösteriyorsunuz´ dedi. Ben de ona ´Siz kim oluyorsunuz da bana bunu söyleyebiliyorsunuz´ diye karşılık verdim ve telefonu kapatıp duvara vurarak kırdım. Benim oğlum Koç Lisesi´nde okuyordu ve bir gün akşam gelip bana ´Baba sen PKK´dan para alıp yazı yazıyormuşsun, doğru mu´ diye sordu. Bu benim için yeteri kadar yaralayıcı ve kırıcı bir olaydır. Bundan daha büyük bir ceza olabilir mi?

TÜRK MEDYASI ÇIRILÇIPLAK YAKALANDI

Medya 28 Şubat´ta sınıfta kalmanın da ötesinde, birkaç yazar hariç yüz karası bir performans göstermiştir. Kendi çıkarları için bütün ilkelerini nasıl kolaylıkla satabileceğini göstermiştir. 28 Şubat Türk medyasını çırılçıplak yakalamıştır.

28 Şubat neden bin yıl sürmedi?

28 ŞUBAT´TA ASKERE BALANS AYARI YAPILDI

Bırakın bin yılı 10 yıl bile sürmedi. Çünkü gayri insaniydi, anti demokratikti, toplumun genelinin beklentilerini karşılamayan kişisel bir vandetaydi. 28 Şubat Türk demokrasisine Çevik Bir´in dediği gibi gerçekten balans ayarı yapmıştır. Ama askerin istediği bir balans ayarı olmadı, askere balans ayarı yaptı. Bumerang gibi askere döndü bu süreç

Sabah Gazetesi Başyazarı MEHMET BARLAS: ANKARA´DAN GELEN TALİMATLARLA SUSTURULDUM

28 Şubat´ta bana soyadı kırımı yapıldı. Eşim Canan Barlas ve ben aynı anda susturulduk. Sadece yazılarımın kesilmesiyle kalmadı, televizyonda da susturuldum. Ankara´dan gelen talimatlarla susturuldum. Çünkü süreçle ilgili yazılarım ve yorumlarım hoşlarına gitmedi. Ben de bunun üzerine Yeni Şafak´ta yazılarımı yazmaya devam ettim. 3 yıl Yeni Şafak´ta yazdım. İş hayatımız olumsuz etkilense de bizim ailemiz sağlam bir ailedir. Aileyi biz iç kale olarak görüyoruz ve dışarıdaki aptallıkları ailemize yansıtmıyoruz.

YÜZ KARASI OLARAK TÜRK BASIN TARİHİNE GEÇECEKLER

28 Şubat´ta merkez medya denilen iki büyük grup, Ankara´dan gelen talimatlarla ortak manşetler attılar, beğenmediklerini susturdular. Bir kartel oluşturarak rekabeti önlediler. Bu bahsettiğim gruplar yüz karası olarak Türk basın tarihine geçecekler.

28 Şubat neden bin yıl sürmedi?

APTAL BİR REJİMİN BİN YIL SÜRECEĞİNİ SANDILAR

Çağın gerisinde kalmış, özgürlükleri bastıran, demokrasiye düşman bir rejimin bu çağda bin yıl sürmesi mümkün mü? Osmanlı İmparatorluğu bile 600 yıl sürdü, bunlar aptal bir rejimin bin yıl süreceğini sandılar.

Star Gazetesi Yazarı Prof. MAHİR KAYNAK: ÇEVİK BİR BANA ´SENİN ADINI BİZ DEĞİL MEDYA YAZDI´ DEDİ

28 Şubat sürecinde Aktüel Dergisi´nde köşe yazarlığı yapıyordum. Aktüel´in yöneticilerinden Mehmet Demirel bir gün beni çağırdı ve ´Askerler senin yazı yazmanı istemiyorlar´ dedi ve ben dergiden uzaklaştırıldım. Bunu kimin istediğini söylemedi ama ben olaydan bir yıl sonra Çevik Bir ile görüştüm ve ´Paşam bana bunu neden yaptınız?´ diye sordum. Çevik Bir, ´Senin adın bizim listemizde yoktu, adın medyada eklendi´ dedi. Ben bunların kimler olduğunu, hangi güç örgütü olduğunu biliyorum ama söylemek istemiyorum. Çünkü ben yalnız bir adamım. Onlarla uğraşamam. Şemdin Sakık´ın sözde ifadeleri yüzünden ben andıçlandım. DGM´ye gittiğimizde savcı bana Sakık´ın ifadesini gösterdi. Şemdin Sakık diyor ki; ´Mahir Kaynak devletin içimize soktuğu bir ajandır´. Bu resmi bir belge. Belge bu olmasına rağmen benim için ´PKK´dan para aldılar´ diyorlar. Bu operasyonu da beni etkisiz kılmak için yaptılar. Çünkü benim Kürtler arasında iyi bir imajım vardı.

İKİ İSTİHBARATÇI BANA GELİP ´HOCAM SENİ ÖLDÜRECEKLER´ DEDİ

Bu olayları yaşadıktan sonra en yakın arkadaşlarım da dahil bütün çevrem beni terketti. Yapayalnız kaldım. O süreçte 2 istihbaratçı bana geldiler ve ´Hocam sizi öldürecekler ama biz buna razı değiliz, sizi yurtdışına kaçıralım´ dediler. ´Benim pasaportum bile yok´ dedim, ´Biz size pasaport hazırladık bile´ dediler. Bir gün sonra haberleri izliyorum ´Mahir Kaynak Berlin´de görüldü´ diye yazı gördüm. Ben bunun bir operasyon olduğunu anladım ve kabul etmedim kaçmayı. Ya beni yolda yok edeceklerdi ya da yakalatıp, ´Mahir Kaynak suçlu, kaçıyordu yakaladık´ diyeceklerdi.

MEDYA TSK´YI TSK DA MEDYAYI YÖNLENDİRİYORDU

Medya ile Türk Silahlı Kuvvetleri 28 Şubat sürecinde ortak çalışıyorlardı. Hatta ben ´Kimin kimi etkileyeceğini bilemedim´ diye bir yazı yazdım. Medya TSK´yı, TSK da medyayı yönlendiriyordu. Dolayısıyla medya 28 Şubat´ta çok kötü bir sınav verdi. Bir gün bir gazetede bir haber çıktı. ´42 yıllık sır... Mahir Kaynak ahlaksızlıktan ordudan atıldı´ diye haber yaptılar. Aynı gazetede yine benim hakkımda bir yazı ve diyor ki; 5 Temmuz 1955 tarihinde Gelibolu´ya tayin edildi. Bir teğmenin 42 yıl önce nereye tayin edildiğini nereden biliyor olabilir? Nereden geldiği belli. ( Habertürk)

(28 Şubat 2011, 11:24)

HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

Ergenekon savcısı Çolakkadı´ya tehdit

Ergenekon´un ortaya çıkarılamayan kadroları

Ergenekon davasını engelleme girişimleri

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=3030    yazdır/print

ŞOK! TSK'daki Fetö'den darbe

15.07.2016 22:46 Türkiye, 15 Temmuz saat 22:00'den beri şok dakikalar yaşıyor.. İlk önce Jandarmadan bazı birliklerin İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayan köprüleri tanklarla ulaşıma kapattığı haberleri geldi. İlerleyen dakikala..
Tamamı 15.7.2016

İşte çılgınlıklarının nedeni

17.07.2016 14:13 TSK'daki Fetö'cülerin darbe girişimi "çılgınca" ve "gözü dönmüş" olarak değerlendiriliyor. Bir çok detay bu değerlendirmeye yol açıyor. Örneğin Meclis'in bombalanması.. Örneğin TRT'yi ele geçirirken canlı yayında darbe..
Tamamı 17.07.2016

İşte Paralel'in 81 il imamı

20.01.2015 21:02 Fetullah Gülen cemaatinin Marmara bölge imamı ile birlikte 8 il imamı olduğu iddia edildi. Bu isimlerin fotoğraflı özgeçmişleri yayınlandı. Bu imamların bir devlet memuru gibi terfi alarak kademe kademe yükseldiği iddia ediliyor..
Tamamı 20.01.2015

Paralel'e de Ergenekon'a da hayır

11.03.2014 14:52 Türkiye'de dün yargıda şiddetli bir deprem yaşandı. Daha önce benzeri yaşanmayan bu depremin merkez üssü, Ergenekon davasına bakan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oldu. Ergenekon davasına bakan İstanbul ..
Tamamı 11.3.2014

Büyükanıt: Huzurum kalmadı!

19.12.2015 23:00 Abdullah HARUN / kontrgerilla.com - 27 Nisan e-muhtırası soruşturmasında 'şüpheli' olarak sorgulanan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ifadesi ortaya çıktı. Kontrgerilla.com'un ulaştığı iki sayfalık ifaded..
Tamamı 19.12.2015

Fehmi Koru sitemize taş attı

12.10.2015 19:46 Maişet derdi nedeniyle yaklaşık 1 yıldır günlük yerine haftalık haber girişine geçmek zorunda kaldık. Dikkat edenler bunu farketmiştir. Saatlerdir süren bu haftalık haber girişini de az önce tamamlamış ve internet..
Tamamı 12.10.2015

Şok!!! Savcı Öz yurtdışına kaçtı

18.08.2015 20:19 HSYK tarafından haklarında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla soruşturma başlatılan, ardından mahkemece yakalama kararı çıkarılan savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın yurtdışına kaçtıkları ortaya çıktı. Mahkeme eski s..
Tamamı 18.08.2015

Balyoz Planı gerçek: 7 beraate itiraz

09.10.2016 13:55 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığın beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. 6 Ekim'de yaşanan gelişmeye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı adına B..
Tamamı 9.10.2016

Belgesel: Gezi'nin ardındakiler

24.06.2013 11:20 Taksim Gezi olaylarına katılanlar.. Haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek verenler.. 'Çapulcu' olduklarını açıkça belirtenler.. 'Mesele Gezi değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti bir ayaklanma ile devirmeye destek verenler..
Tamamı 24.06.2013

7 sanıklı Balyoz davası kapandı mı?

16.12.2018 11:00 İstanbul'da, Fetö yargısının etkin olduğu dönemde açılan ve 237 sanığın müebbet hapse mahkum edildiği, Fetö ile mücadelenin başlamasının ardından davanın kumpas olduğuna dair somut delillerin ortaya çıkması üzerine..
Tamamı 16.12.2018

Humeyni planı suya düştü

08.11.2014 13:58 Yıllardır ABD'de yaşayan Türk vatandaşı Fetullah Gülen'in Türkiye'ye dönmekten kesinlikle vazgeçtiği ileri sürülüyor. Gülen cemaatinin liderliğini yapan Fetullah Gülen, kendisine DGM tarafından dava açılmadan hemen önc..
Tamamı 8.11.2014

Gülen: 28 Şubat MGK'sı sevaptı

01.11.2014 17:35 Erdoğan'ın ilk kez 'Cumhurbaşkanı' sıfatıyla başkanlık ettiği Ekim ayı MGK toplantısı 10 saati aşarak en uzun MGK rekorunu kırdı. 28 Şubat süreci kararlarının alındığı MGK toplantısı ise 8 saat sürmüştü. MGK'da paralel..
Tamamı 1.11.2014

Ayrıntılarıyla 7 Şubat krizi

08.02.2014 15:18 Tarih: 7 Şubat 2012.. Ankara, Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir olayla sarsıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil 5 MİT yöneticisi hakkında savcılık tarafından yakalama kararı çıkartıldı.. Sabah gazetesinden A..
Tamamı 8.2.2014

Beddua etti, suç duyurusu yağdı

27.01.2014 13:03 Fetullah Gülen'in avukatı: Psikolojik harekâtta yeni aşamaya geçildi.. Fetullah Gülen Hocaefendi'nin avukatı Nurullah Albayrak, müvekkili hakkında ortaya atılan iftiraların suç duyurusu şeklinde yargıya taşınması suret..
Tamamı 27.1.2014

Paralel Yapı = P2 Locası

14.01.2014 15:48 Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in paralel yapıyı uzaktan yönetmek için yaptığı telefon görüşmeleri bugün internette yayınlandı. (1) Görüşmelerde Gülen'in, bir dini cemaat liderinin ötesine geçerek siyaset..
Tamamı 14.1.2014

Özkök ve Yalman'dan şok inkar

03.11.2014 19:23 Balyoz davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'hak ihlali' kararı üzerine yeniden yargılama başladı. Duruşma, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Anadolu Adalet Sarayı'ndaki 450 kişilik Şehit Hakan Kılıç Konferans Salo..
Tamamı 3.11.2014

Yabancı vakıflara suç duyurusu

02.12.2013 16:57 Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusund..
Tamamı 2.12.2013

Düşünen adam da olacak mı?

19.06.2013 17:17 Taksim Gezi olayları 19 günlük bir süreç sonra polisin Gezi parkını boşaltmasıyla sona erdi. Ancak artçı gelişmeler sürüyor. İki gündür 'duran adam' eylemi gündemde. Hükümeti protesto eden ve Gezi eylemcilerine destek ..
Tamamı 19.6.2013

Fetö'nün Şok Mangasına dava

21.11.2022 14:22 Ankara'da, Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'cü olmayan askeri öğrencilerin "şok mangası" yöntemiyle fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak okulu bırakmalarına neden oldukları ileri sürülen 8 eski asker hakkında "işkence ..
Tamamı 21.11.2022

Kara Kuvvetleri: 80 Müebbet Onandı

29.11.2022 10:33 Ankara'da, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) karargahında yaşanan olaylara ilişkin aralarında 4 eski generalin de bulunduğu 132 sanıklı dava dosyasının istinaf incelemesi tamamlandı..
Tamamı 29.11.2022

Kars: 12 Müebbetin Gerekçesi

30.11.2022 13:13 Kars'ta, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine katıldıkları ve örgütün kentteki sözde 'ana komuta kademesi'nde yer aldıkları iddia edilen, aralarında örgütün sözde 'sıkıyönetim komutanı' ve dönemin 14. Me..
Tamamı 30.11.2022

Yakalanan İlk Darbeciye Müebbet

29.11.2022 11:03 Bursa'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Bursa'da sözde 'sıkıyönetim komutanı' olmayı beklerken 'yakalanan ilk darbeci' olan dönemin İl Jandarma Komutanı Yurdakul Akkuş'un da..
Tamamı 29.11.2022

Darbeci Yaver'in Müebbeti Onandı

29.11.2022 10:43 Ankara'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın kaldığı oteli darbecilere bildirdiği belirlenen eski başyaver Ali Yazıcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile eski Dalaman Deni..
Tamamı 29.11.2022

Çatı Davada Müebbetler Değişmedi

29.11.2022 10:22 Ankara'da, Yargıtay'ın 15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan FETÖ çatı davasında, örgütün tepe yöneticileri eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, keski Zaman Gazetesi İm..
Tamamı 29.11.2022

Askeri Hakimlere Müebbet Onandı

02.12.2022 09:55 Ankara'da, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince FETÖ'nün darbe girişiminde yer alan dönemin Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirleri Hayrettin Kaldırım ve Muharrem Köse'nin de aralarında bulundu..
Tamamı 2.12.2022

Poyrazköy Kumpası: 1. Dava Başladı

28.11.2022 13:39 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün "Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat, Kafes eylem planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Amirallere Suikast" gibi davalardaki usulsüzlüklere ilişkin polis mem..
Tamamı 28.11.2022

Poyrazköy Kumpası: 2. Dava Yargıya

28.11.2022 15:42 İstanbul'da, kamuoyunda 'Poyrazköy davası' olarak bilinen dava ve soruşturmalarda görev alan 48 eski hakim ve savcı hakkında 'gizliliği ihlal', 'iftira', 'suç delillerini yok etme', 'kişisel verileri hukuka aykırı olar..
Tamamı 28.11.2022

1985'teki Sınav Hırsızlığına Dava

02.12.2022 12:37 Ankara'da, FETÖ irtibatı nedeniyle hakkında dava açılan eski Albay Cengiz C.'nin, 1985'te yapılan askeri lisesi sınav sorularını, 'örgüt abisi' aracılığıyla önceden aldığını itiraf etmesi, verdiği bilgilerin doğru çı..
Tamamı 2.12.2022

Pinhan Restaurant'a 9 Hapis

30.11.2022 12:08 İstanbul'da, Fetullah Gülen liderliğindeki terör örgütü (Fetö) adına faaliyetlerde bulunulduğu gerekçesiyle kayyum atanan örgütün karargahı konumundaki Maltepe Pinhan Restoran yapılanmasına dair 45 sanıklı davaya devam..
Tamamı 30.11.2022

Zırhlı Tugay Darbe davası

30.11.2022 12:40 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin aralarında muvazzafların da bulunduğu 28'si tutuklu 138 askerin 'kamu malına zarar verme' suçundan altışar yıl ile 'Anayasal düzeni ort..
Tamamı 30.11.2022

Darbede Valilik İşgali davası

30.11.2022 12:29 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde İstanbul Valiliğinin işgalini konu alan 90 sanıklı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozulan eski Yarbay Recep Karaçam'ın yeniden yargılan..
Tamamı 30.11.2022

Donanma Darbe davası

28.11.2022 13:24 Kocaeli'de, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Donanma Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davada dosyaları ayrılan 6'sı tutuksuz, 13'ü firari 19 sanığın yargılanmasına devam edildi..
Tamamı 28.11.2022

Adana Yasadışı Dinleme davası

21.11.2022 12:10 Adana'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyeliğinden hüküm giyen eski İl Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan ile terörden sorumlu emniyet müdür yardımcısı İsmail Bilgin'in, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubunu yasa ..
Tamamı 21.11.2022

Tır Kumpası Organizatörleri davası

21.11.2022 11:57 Adana ve Hatay'da MİT tırlarının durdurulması ve aranmasını organize ettikleri gerekçesiyle haklarında 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 50 yıl 5'er ay hapis cezası istemiyle dava açılan Fetullahçı Terör Örgütü'nün ..
Tamamı 21.11.2022

13.08.2001'den beri ziyaretçi sayısı:
63.533.255