Fetö'cü 203 Hakim-savcıya ihraç: İşte gerekçe
HSYK, 149 hakim ve 44'ü de Cumhuriyet savcısı olmak üzere toplam 203 kişiyi
meslekten çıkardı. Çok çarpıcı bilgilerin yer aldığı gerekçede, şüphelilerin
'FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatları olduğunun sabit görüldüğü' için
meslekten çıkarıldıkları belirtildi, deliller sıralandı.
27.11.2016 09:18 HSYK, 149 hakim ve 44'ü de Cumhuriyet savcısı olmak üzere
toplam 203 kişiyi meslekten çıkardı. Çok çarpıcı bilgilerin yer aldığı gerekçede
şüphelilerin 'FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatları olduğunun sabit
görüldüğü' için meslekten çıkarıldıkları belirtildi, deliller sıralandı.
17 Kasım'da yayınlanan HSYK kararına göre; 149 hakim, 44 Cumhuriyet savcısı, 5
idare mahkemesi üyesi, 2 bölge adliye mahkemesi üyesi ile 1 ağır ceza mahkemesi
başkanı, 1 vergi mahkemesi üyesi ve 1 kurul müfettişi olmak üzere toplam 203
kişi meslekten ihraç edildi.
SEBEP FETÖ
Kararda, daha önce Resmi Gazete'de yayımlanan '667 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin (KHK) 3'üncü
maddesi uyarınca ismi ekli listede bulunan kişilerin FETÖ/PDY örgütü ile iltisak
ve irtibatları olduğunun sabit görüldüğü' için meslekten çıkarıldıkları
belirtildi.
İHRAÇ KARARI OYBİRLİĞİYLE ALINDI
Söz konusu kararda, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (KHK) 3. maddesinin 1
numaralı fıkrası kapsamında FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlarının olduğu
sabit görülen hakim ve cumhuriyet savcılarının 667 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK'nın 3. maddesi uyarınca meslekte
kalmalarının uygun olmadığı ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına
karar verildiği bildirildi.
HSYK Genel Kurulunda oy birliğiyle alınan kararda meslekten çıkarılanların 6087
sayılı kanunun 33. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinde itibaren 10 gün
içinde HSYK Genel Kurulu nezdinde yeniden inceleme talebinde bulunabileceği
belirtildi.
Kararda, meslekten çıkarma kararının HSYK'ya gelen şikayet, ihbar, inceleme,
soruşturma dosyaları ve bu dosyalar hakkında verilen kararlar ve mahallinde
yapılan araştırmalar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli
programlarda yer alan kayıtlar, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan
soruşturmalar kapsamında ifadelerine başvurulan hakim ve cumhuriyet savcılarının
ifade ve sorgu tutanakları ve soruşturma sürecinde samimi şekilde itirafta
bulunan hakim ve cumhuriyet savcılarının beyanlarının birlikte değerlendirilmesi
sonucu alındığı kaydedildi.
USULSÜZ DİNLEMELER
FETÖ/PDY'ye ve 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin tespitlere de yer verilen
kararda, HSYK 3. Dairesince inceleme izni verilen kamuoyunda "usulsüz
dinlemeler" olarak bilinen dosyalara da değinildi. Konuya ilişkin yapılan
değerlendirmede, FETÖ/PDY ile bağlantılı veya birlikte hareket eden bazı
hakimler ile haklarında FETÖ/PDY üyesi olmak, sahte talep evrakı düzenlemek gibi
suçlardan kamu davası açılan bazı kolluk kuvvetlerinin, terör faaliyetleri,
uyuşturucu ve kaçakçılık suçları, Ergenekon, DHKP-C ve İBDA-C terör örgütleriyle
mücadele gibi bahanelerle bakanlar, valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri,
Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, öğretim görevlileri, sivil toplum
kuruluşları yöneticileriyle iş adamlarının da aralarında bulunduğu pek çok
kişinin iletişimlerinin usul ve yasaya aykırı olarak belirlenmesine,
dinlenmesine ve kayda alınmasına sebebiyet verdikleri vurgulandı.
Kararda, "Karar mercileri tarafından hukukilik denetimi yerine getirilmeyerek
maddi gerçekle bağdaşmayan talepler üzerine verilen iletişimin denetlenmesi
kararları, sistematik bir şekilde tüm ülke geneline yayılmış ve çok sayıda
kişinin haberleşme hürriyetine ve özel hayatının gizliliğine hukuka aykırı
şekilde müdahale edilmiştir." ifadesine de yer verildi.
İŞTE HSYK GEREKÇESİNİN TAMAMI
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu, 6087 sayılı Kanun'un 29'uncu
maddesi gereğince aşağıda isimleri yazılı üyelerin katılımı ile 15/11/2016
tarihinde toplandı.
I-SORUŞTURMA SÜRECİve İNTİKAL:
Yaklaşık yarımasırdır Türkiye'nin sosyo-politik gündeminde sözde dini
referanslar üzerinden kendisine toplumsal ve kamusal bir varlıkve meşruiyet
zemini inşa eden, sosyolojik bünyesi itibariyle mütesanit bir dokuya sahip olan
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, müntesiplerini ilgili yapıya tümden sadakat
ilkesi çerçevesinde doktrine etmiş,yapı mensuplarının ahlâk ve hukuk dışı her
türlü eylemlerini mübah görmüştür. Mistik bir otoriteye (mehdîlik) inanmışlıkla,
yandaşları için merkezi sınavlarda soru çalma, masumiyet karinesini çiğneyerek,
haklarındaki suçlamayı dahi bildirmeden insanları yıllarca ceza infaz kurumunda
tutarak hürriyetlerini kısıtlama şeklindeki eylemlerinde olduğugibi
kişihaklarını pervasız biçimde ihlal etme, kayırma, yalan söyleme, delil
uydurma, iftirada bulunma gibi ahlâk ve hukuk dışılıkları gerçekleştirmekte ve
hedefleri uğruna suç işlemekte herhangi bir beis görmemişlerdir.
Talimatlar yoluyla kollektif bir şekilde mobilize olan, kamu erkinin kritik
bürokratik alanları başta olmak üzere, kamusal alanı ele geçirme refleksi ile
hareket eden, mülkiye, adliye, emniyet, eğitim ve ordu içerisinde kendi özel
hiyerarşisi ile illegal şekilde kadrolaşan, devletin tüm kurumlarına
yerleştirdiği örgüt üyeleri ile devlet teşkilatını kendisine hizmet eder hale
getiren ve adeta devlet içinde ayrı bir devlet yapısı oluşturan örgütte, sözde
lider Fetullah GÜLEN tarafından verilen;
"-Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!; bütün güç merkezlerine
ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızıfark etmeden sistemin ana damarlarında
ilerleyin!
-Türkiye’deki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım, erken
sayılır.
-Adliye, mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın
mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir.
Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bir ölçüde onlar
bizim varlığımızınteminatıdır.
-Arkadaşlarımız o sahada kabiliyetlerini geliştirmeli, müktesebatlarını
geliştirmeli esas ve zannediyorum iki yanlı olmaları itibariyle de
sergileyecekleri performansta da daima takdir toplayacaklardır. Yani bu bizim
cepheyi öğrenmeleri lazımarkadaşların. Yani bizim hukuk sistemimizi didik didik
etmelidirler, biz bir taraftan çalışıp onların istifade edecekleri şekle
getirmeliyiz, onu öyle formüle etmeliyiz, öyle tertip ve temkide tabi
tutmalıyız.
-Allah'ın Resulü kuvvet dengesinin olmadığı bir yerde ortaya atılmasının hezimet
ve mağlubiyetle neticeleneceğini herkesten iyi değerlendirdi ve bu sebeple de
stratejisini hep temkin ve tedbirle örgütledi. Denge gözetilmediğinde hezimet ve
mağlubiyetin kaçınılmaz olduğu şartlarda kahramanlık gösterisi ihanettir.
-Yani siz hâkim değilsiniz başka kuvvetler var. Bu ülkede değişik kuvvetleri
hesap edecek dengeli, dikkatli, tedbirli, temkinli yürümekte yarar var ki geriye
adım atmayalım… yani her şey bir oyundur. Kungfu gibi oyun, tekvando gibi bir
oyun, judo gibi bir oyun her zaman insan hasmını yenmesi öyle yumruk vurup yere
sermesi gibi bir şey değildir, Bazen hasımdan kaçmak, bile çok önemli bir
manevra (kesinti var) çok iyi bilecek, çok iyi planlayacak ona göre
yürüyeceksiniz. Kuvvet dengesi, olmadığı bir yerde kuvvete başvurmayacaksınız,
teknik, taktik, yerine sizin kalbiniz önemlidir.
-Ben yine kuvvet dengesinin olmadığı için şahsen o yol yerine kendi düşüncemi
yayma, kendi düşünce sistemim adına varlığı her tarafıfethetme, ele geçirme
yolunu şahsen tercih ederim.
-Zaman henüz uygun değil. Bütün dünyayı omuzlayıptaşıyabileceğimiz zamana dek,
tamam olacağınızve koşulların uygun olacağızamana dek beklemelisiniz! Bilhassa,
haber alma hususunda her zaman hasım cephenin çok önünde olunmalıdır.
-Toplumun büyük kesimlerine, büyük kısımlarına, bu duygu ve düşünceyle ulaşma
açısından, belli bir noktaya, belli bir kıvama gelecekleri ana kadar, bu şekilde
hizmet etmeleri şart, zaruri, lüzumlu…yanlışıtelafi edemeyiz.
-Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve
kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adımerken sayılır. (…) bunca
kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım.
(…) sırrınızsizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.
-Yüzlerce arkadaşlar, yüzlerce diyorum tabi. Türkiye’nin içinde binlerce yurt
dışında burs veriyorlar. Amerika’da otuz küsur değişik üniversitelerde kariyer
yapıyorlar. Kariyerin yapılmasınınyanında kariyer yapmanınyanında ada aynı
zamanda bu arkadaşlarımızorada hizmette yapıyorlar ve bu iki üç senelik ömrü
olan bir şey. Daha öncede vardı üç beş arkadaş ama fakat bunlar Allah'a çok
şükür organize edildi. Himmetler belli bir noktada…(kesinti) edildi. Ve şimdi
orada çok iyi güdülüyorlar Allah’ın inayet ve keremiyle her sene de
besleniyorlar. İngiltere’den Almanya’ya oradan Avusturalya’ya oradan Amerika’ya
kadar her yerde kariyer yapan arkadaşlarımız besleniyorlar. Ve bu arkadaşlar
bizim gayeyi hayalimize göre gelecekte o dünyalardaki üniversitelerdeki bizim
tebliğcilerimiz olacaklar. Türkiye’ye döndükleri zaman da burada el üstünde
üniversitelerdeki hocalarım olacaklar.
-Dünyada satınalınmayacak adam yoktur. Sadece fiyatları farklıdır. Birini az
fiyata birini çok fiyata alırsın."
Şeklindeki talimatlar, bir yandan kadrolaşmanın örgüt için arz ettiği önemi,
diğer yandan ise, kadrolaşmanın Anayasal düzeni ele geçirmek için izlenen bir
stratejik yöntem olduğunu ortaya koymaktadır.
Gizlilik ve takiye kültürünü kuruluş felsefesi olarak belirleyerek yıllar yılı
kendini saklamayı başarmış olan FETÖ/PDY terör örgütü, bu süre boyunca legal
görünürlüğe önem ve öncelik atfetmiş, böylece toplum içindeki meşruiyetini de
sorgulanamaz bir biçimde tahkim etmeye çalışmıştır. Bu görünürlülük biçimleri
kimi zaman bayrak hassasiyeti, kimi zaman Türkçe sevgisi, kimi zamanda toplumsal
her katmanınbir şekilde uğrak yeri/geçiş yolu olabilecek sözde akılve bilim
referanslı eğitim kurumları olmuştur.
Ancak, bu eli kanlı terör örgütünün gerçek amaçlarını perdeleyen maske, dershane
tartışmalarıyla (2013) yavaş yavaş inmeye başlamış ve nihayetinde hükümeti ve
siyaseti dizayn etmeye yönelik gerçekleştirilen 17/25 Aralık bürokratik darbe
girişimiyle de bu maske tamamen düşmüştür. Sonuçları itibariyle gerek Devlet
gerek de Millet katında 17/25 Aralık bürokratik darbe girişiminin, bahse konu
yapının (örgütün) bir yardım kuruluşu/hizmet hareketi olmayıp terör örgütü
olduğu hususunda ortak vicdani bir kanaat (devlet ve kamuoyu nezdinde) oluşması
bakımından bir terör faaliyeti ve terör örgütü olarak nazarı itibara alınmasının
miladi tarihi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 17/25 Aralık bürokratik
darbe girişimine müteakip ilk defa Devlet katında yüksek sesle FETÖ/PDY terör
örgütünün silahlı bir terör örgütü olduğuaçıkça vurgulanmış ve millet nezdinde
de bu gür/kuvvetli ses makes/karşılık bulmuştur. Bundan sonradırkiyıllarca
milletin saf/halis dini ve milli duygularını kullanarak gizli ve gayri meşru
amaçlarını gerçekleştirmeye çalışan bu örgüt Türk Milletinin gönlünden de bir
daha dönüşü olmayacak bir biçimde kovulmuştur.
Dini duyguları istismar etmek suretiyle güvenini kazandığı insanları yıllarca
kendi kirli plânları doğrultusunda kullanan FETÖ/PDY terör örgütünün gerçek
yüzünün anlaşılarak Devletin bu yapıyla etkin bir mücadeleye başlaması
sonrasında, mensuplarını yeni ihdas edilen kadrolara yerleştirmek bir yana,
mevcut kadroları korumakta zorlanan, tasfiye sürecine giren, ekonomik ve siyasi
yönden zayıflayan örgütün “mağdur edebiyatı” stratejisi üstüne kurulu algı
yönetiminden de bir sonuç alamayacağını ve geri dönüşü olmayan bir yola
girdiğini anlayan FETÖ/PDY terör örgütü ihanetler zincirini 15 Temmuz askeri
darbe girişimiyle tamamlayarak, adeta ihanette sınırlarının olmadığını açıkça
ortaya koymuştur. 15/07/2016 günü, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere ülkenin
muhtelif yerlerinde, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yuvalanan, aralarında
generaller ve amirallerin de bulunduğu subay, astsubay, uzman er ve erbaşlar ile
askeri öğrenciler aracılığıyla, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak
ve Anayasal düzeni değiştirmek amacı ile eyleme geçtiği, bu kapsamda; saat 22:00
sularında İstanbul’da Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin silahlı terör
örgütü üyeleri tarafından tank ve paletli zırhlı araçlar ile trafiğe
kapatıldığı, İstanbul Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nın tanklar vasıtasıyla sevki
sağlanan örgüt üyesi askerler tarafından ele geçirilerek, 22:15 itibariyle
havalimanına giriş ve çıkışların kapatıldığı,uçuş kontrol kulesinin ele
geçirilerek tüm yurt içi ve yurt dışı uçuşların durdurulduğu, F-16 savaş jetleri
ile havalimanı üzerinde alçak uçuş yapılarak yolcu uçaklarınıniniş ve kalkış
yapmalarının engellendiği, yine aynı saatlerde Sabiha Gökçen Havalimanı’nın ele
geçirilmesi maksadıyla benzer bir girişimde bulunulduğu, Vatan Caddesi’nin giriş
ve çıkışı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Valiliği, İstanbul İl
Emniyet Müdürlüğü, Kuleli Askeri Lisesi başta olmak üzere stratejik öneme sahip
karakollar, limanlar, köprüler ve meydanlarda, örgüt mensubu askerlerin tank ve
zırhlı araçlar ile hâkimiyet kurmaya çalıştıkları,savaş jetleri ile ses hızını
aşacak şekilde alçak uçuş yapan ve zaman zaman ses bombası atan örgüt mensubu
askerlerin, korku ve paniğesevkederekhalkın meydanlara çıkmasını engellemeye
çalıştığı, milli iradeye sahip çıkmak üzere Boğaziçi Köprüsü’nde toplanan halkın
üzerine uzun namlulu silahlar ile ateş açıldığı, çok sayıda sivil
vatandaşınyaşamını yitirmesine sebebiyet verildiği,
Eş zamanlı olarak Ankara’da milli egemenliğin oluştuğu Türkiye Büyük Millet
Meclisi ile Genelkurmay Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü üzerinde F-16
savaş jetlerinin alçak uçuş yapmaya başladıkları,ağır silahlarla donatılmış
helikopterlerin onlara eşlik ettiği, Meclis’te temsili bulunan tüm siyasi parti
milletvekillerinin, demokrasiye ve Meclis’e sahip çıkmak üzere TBMM Genel Kurul
Salonu’nda toplanmaları üzerine, Meclis ana binasının bulunduğuyerleşkenin
bombalandığı, sokağa inerek, demokrasiye ve milli iradeye sahip çıkan
vatandaşlarınüzerine helikopterlerden ateş açıldığı, çok sayıda vatandaşın şehit
edildiği ve yaralandığı, Yenimahalle ilçesinde bulunan Milli İstihbarat
Teşkilatı binasına kobra tipi iki helikopterden ateş açılarak saldırıda
bulunulduğu, Gölbaşıilçesinde bulunan Polis Özel Harekât Eğitim Merkezi
binasınıntank ve savaş uçaklarınınyoğun bombardımanına maruz kaldığı,saldırılar
esnasında 47 özel harekât polisinin şehit düştüğü, halkın meydanlara çıkmasını
engellemek amacıyla savaş uçakları ile sürekli sorti yapıldığı, TBMM, MİT ve
Ankara İl Emniyet Müdürlüğübaşta olmak üzere kamu binaları önünde, cadde ve
meydanlarda toplanan vatandaşlara karşı uzun namlulu silahlar ile saldırıldığı,
kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden silahsız ve savunmasızhalkın üzerine rastgele
ateş açıldığı,ülke genelinde gerçekleşen çatışmalar sonucu 246 kişinin şehit
olduğu, 2.186 kişinin yaralandığı,
Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı tarafından 19/07/2016 günü saat
13:00’da yapılan basınaçıklamasında, yaşanan süreç ile ilgili olarak kamuoyunun
bilgilendirildiği, istihbarat bilgisi alındığı andan itibaren Türk Silahlı
Kuvvetleri tarafından alınan tedbirlerin açıklanarak 15/07/2016 günü akşam
saatlerinde terör örgütünce başlatılan darbe girişiminin 17/07/2016 saat
16:00 itibariyle tüm yurt genelinde bastırıldığının kamuoyu ile paylaşıldığı ve
yazılı bildiride; her ne kadar darbe girişimi Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde
başlatılmış olsa da, bunu yapmaya kalkışan hainlerin, halkımızın Peygamber ocağı
olarak adlandırdığı Türk Silahlı Kuvvetlerinin, vatanını, milletini, bayrağını
seven ezici çoğunluktaki mensuplarıyla kesinlikle hiçbir ilgi ve alakalarının
bulunmadığına, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, en genç erinden en yüksek rütbeli
general/amiraline kadar tüm personeliyle demokratik hukuk sistemi içerisinde
Devletin ve yüce Milletin emrinde, görevinin başında olduğu ifadelerine yer
verildiği,
Mülkiye, adliye, emniyet, eğitim ve ordu içerisindeki kadrolaşmasını
tamamladıktan sonra Anayasal düzeni yıkarak rejimi değiştirmek için artık
zamanıngeldiğini düşünen FETÖ/PDY'nin, 15/07/2016 günü Cumhuriyet tarihinin en
kanlı darbe girişimine imza atması, büyük bir duyarlılık göstererek rejimi
korumak ve demokrasiye sahip çıkmak adına canları pahasına sokağa dökülen
halkın, mermi sağanağına, üzerlerine sürülen tank ve askeri araçlara, jetlerden
atılan bombalar ile helikopterlerden açılan ateşegöğsünü siper ederek, Türk
Kurtuluş savaşında emsali görülebilmişbir mücadeleyle rejime kasteden saldırıyı
püskürtmeleri sonrasında, devletin kılcal damarlarına sızan, örgütün nihai
hedefi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve kurumlarını ele geçirmek için devlete
ve kendinden olmayan herkese karşı ne zaman ve ne şekilde saldırı yapacakları
belirsiz olan, hukuku silah olarak kullanmaktan çekinmeyen ihanet çetesi
mensuplarının hukukdışıiş ve eylemlerine son vermek adına bazı tedbirler
alınmasızorunlu hale gelmiştir.
Bu kapsamda; cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen
getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye yahut Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye
teşebbüs eden Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde yapılanmış FETÖ/PDY terör
örgütü mensupları hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca re‘sen soruşturma
başlatıldığı, soruşturma kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü'ne tüm Cumhuriyet
Başsavcılıklarına ulaştırılması ricası ile talimatlar yazıldığı, şüphelilerin
malvarlıklarına tedbir konulması için talepte bulunulduğu, şüphelilerin
pasaportlarının iptali ve varsa yurtdışına çıkış bilgilerinin bildirilmesi için
Emniyet Genel Müdürlüğü'ne yazılar yazıldığı, olay günü kurum binalarına ait
kamera görüntülerinin getirtilerek bilirkişiye inceleme için tevdi edildiği,
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle iltisak düzeyinde de olsa bağlantısı tespit
edilen hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden, 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanunu'nun 94'üncü maddesi kapsamında ağır ceza mahkemesinin görevine giren
suçüstü halinin mevcut olduğu tespitinden hareketle genel hükümler kapsamında
adli soruşturmaya başlanıldığı ve hâlen devam ettiği,
Anılan hâkim ve Cumhuriyet savcıları hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
müfettişleri tarafından düzenlenen ön raporlarda, ilgililere isnat olunan
eylemlerin nitelikleri itibariyle meslekten çıkarmayı gerektirir ağırlıkta
bulunduğunun, ilgililerin göreve devamlarının yargı erkinin nüfuz ve itibarına
zarar vereceğinin bu sebeple haklarındaki soruşturma sonuçlanıncaya kadar 2802
sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 77'nci ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Teftiş Kurulu Yönetmeliği'nin 40'ıncı maddeleri uyarınca tedbir
cümlesinden olarak görevden uzaklaştırılmalarının talep edildiği, ön raporların
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Teftiş Kurulu Başkanlığı kanalıyla Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'ne intikali üzerine, Daire Başkanının,
6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu'nun 30/2'nci maddesi ile
04/07/2012 tarihli ve 28343 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğegiren
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Çalışma Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmeliğin 4/6'ncı maddesinde düzenlenen yetkisine istinaden yaptığı
olağanüstü toplantı çağrısı üzerine toplanan Dairenin, 10/08/2016, 24/08/2016,
07/09/2016, 08/09/2016, 13/09/2016, 18/10/2016, 21/10/2016 ve 25/10/2016 tarihli
olağanüstü toplantılarında ihbarlarda adı geçen adli yargı hâkim ve Cumhuriyet
savcıları ile idari yargı hâkimlerinin, 15/07/2016 tarihinde darbe girişiminde
bulunan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüyle bağlantılı olduklarına dair delil ve
şüphenin bulunduğuna, ilgililerin görevlerine devamlarının, soruşturmanın
selametine, yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceğine kanaat
getirilmekle, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 77/1'inci ve 81/1'inci
maddeleri gereğince ayrı ayrı olmak üzere tedbiren üç ay süreyle görevden
uzaklaştırılmalarına oy birliği ile karar verdiği,
Bakanlar Kurulu'nun 20/07/2016 tarihli kararıyla, Anayasanın 120'nci maddesi ile
2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu'nun 3'üncü maddesinin 1'inci fıkrasının (b)
bendine göre, ülke genelinde 21/07/2016 günü saat 01:00'dan itibaren doksan gün
süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verildiği, bu kararın TBMM Genel
Kurulu tarafından 21/07/2016 tarihli ve 1116 sayılı kararla onaylandığı, daha
sonra Bakanlar Kurulu'nun 05/10/2016 tarihli kararıyla, ülke genelinde devam
etmekte olan olağanüstü hâlin 19/10/2016 çarşamba günü saat 01:00'dan geçerli
olmak üzere 3 ay süre ile uzatılmasına karar verildiğive bu kararın Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından 11/10/2016 tarihinde onaylandığı,
23/07/2016 tarih ve 29779 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
667 Sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde
Kararnamenin 3/1'inci maddesinde; 'Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik
Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen
yapı,oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla
irtibatı olduğudeğerlendirilen Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulunun salt çoğunluğunca; Yargıtay daire başkanı ve üyeleri
hakkında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca; Danıştay daire başkanı ve üyeleri
hakkında Danıştay Başkanlık Kurulunca; hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca ve Sayıştay meslek mensupları hakkında
Sayıştay Başkanınınbaşkanlığında, başkan yardımcıları ile Sayıştay Başkanı
tarafından belirlenecek bir daire başkanı ve bir üyeden oluşan komisyonca
meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar
verilir...' düzenlemesine yer verildiği,
667 Sayılı KHK'nın 3'üncü maddesi kapsamında yapılacak değerlendirmeye esas
olmak üzere; ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve
Türkiye Adalet Akademisindeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancıdil
eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili
savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin
bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel
yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına,
başkan, başkan yardımcısı veya müfettişolarak, idari kurumlara tetkik hâkimi,
daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı v.s. şeklinde yapılan
atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler,
sosyal medya
hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu
dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY
terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve
Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri
kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda
yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun FETÖ/PDY mensubu
oldukları Emniyet Genel Müdürlüğüterörle mücadele birimlerince düzenlenen
raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve
muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından
temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanınniteliği ve isnat edilen suçlamalar ile
gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan
hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların
beyanları ile diğer bilgi ve belgeler Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
üyelerinin incelemesine sunulmuştur.
II-FETULLAHÇI SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY)
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1'inci maddesinden hareketle terör
örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya
tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini,
siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin
varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya
ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış
güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla her türlü suç
teşkil eden eylemleri işleyecek kişiveya kişilerin mensup olduğu örgüt olarak
tanımlanabilir.
Siyasi amaç unsuruyla diğer örgüt türlerinden ayrılan terör örgütleri, zaman
zaman kavramın dışına taşacak kadar çok çeşitli biçimde sınıflandırılmaktadır.
Birleşik Devletler'de kurulan The Task Force ulusal güvenlik danışma heyetine
göre, terörizm altı gruba ayrılabilir: sivil itaatsizlik, siyasi terör,
(bireysel ya da kolektif çıkar amaçlı) siyasi olmayan terör, terör benzeri
etkinlikler, sınırlı siyasi terör ve devlet terörü. Polisiye niteliğiağır basan
bir başka tasnifte, solcu marjinalizm, sağcı marjinalizm, tek hedefli terörizm,
dini terörizm, ulusal ya da etnik terörizm, ırk temelli nefret terörizmi,
narko-terörizm ve siber terörizm kategorilerine rastlanmaktadır. Türkiye'de
faaliyet gösteren terör örgütleri genellikle dört gruba ayrılarak
incelenmektedir. Bunlar Marksist-Leninist ideoloji çerçevesinde hareket eden
terör örgütleri, bölücü-bölgeci terör örgütleri, dini temel alan terör örgütleri
ve yurt dışı kaynaklı terör örgütleridir. Bu örgütlere sırasıyla, Devrimci Halk
Kurtuluş Partisi / Cephesi (DHKP/C), Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve Hizbullah
ve Ermeni Gizli Ordusu (ASALA) örnek verilebilir.
Bir terör örgütünün varlığının kabul edilebilmesi için, örgütlü bağlılık, üyeler
arasında görev bölüşümü, kod isimleri, bir hiyerarşi ve bu örgütün ideolojisini
savunan insanlarınolması gerekir.FETÖ/PDY mensuplarının hücresel şekilde
birbirleriyle bağlantıları, kendi aralarında bir rapor, talimat alışverişi
bulunmaktadır. Alttan yukarıya doğru rapor, yukarıdan aşağıya doğru talimat
verilmekte, örgüt mensuplarının, kendilerine yeni örgüt mensupları kazanma
faaliyetleri bulunmakta, yeni çocuk ve gençler örgüte alınmakta, eğitilip,
yetiştirilerek bu örgütün kadrolarına ilave edilmektedir. Örgütün eğitim
malzemeleri, kitabı, bildirisi, ideolojisini anlatan belgeler, evraklar,
dokümanları, ordu ve emniyet içerisinde teşkilatlanmış silahlı gücü
bulunmaktadır. FETÖ/PDY de diğer terör örgütleri gibi bir inanca dayanmaktadır.
Fetullahçı Terör Örgütü, üyelerinin uğrunda zorluklarına katlanabildiği,
fedakârlıkta bulunduğu, amacına yönelik bir şeyler yapabildiği, bir inanç, bir
ideoloji sistemidir. Örgüt kadrolarınınsızdığı devletin güvenlik kurumlarının
silahlı olması ve bu silahları kullanma yetkisinin bulunması, örgütün silahlı ve
askeri eğilimini göstermesi açısından çok önemlidir. Hasan Sabbah'ın çevresinde
kümelenen Haşhaşilerin, yaklaşıkbin yıl kadar önce afyon çekip fedailerini
kullanarak devlet görevlilerini öldüren bir terör örgütü olarak ortaya
çıkmalarında olduğu gibi FETÖ/PDY üyeleri de mutlak itaat ve cennete
kavuşacakları saiki ile hareket ederek devlet içinde suikast benzeri hareketlere
başvurmuştur.
Dini unsurları temel alarak hareket ettiğini iddia eden örgütün, dini değerler
değişmezken, zamana ve şartlara göre kendisini değiştirmesi, ülkesi ve devleti
ile barışıkolması beklenirken devleti kendisine hasımve karşı cephe olarak
görmesi, tüm yapısıyla açıkve şeffaf olması gerekirken bir istihbarat örgütü
gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar
kullanması, yönetim kadrosunun faaliyetlerini yurt dışından idare etmesi ve
Türkiye’ye gelmekten ısrarla imtina etmesi, hasımlarını saf dışı etmek için her
türlü baskı, şantaj ve yasa dışı faaliyeti kullanması,çeşitli yabancı misyon
temsilcileriyle mahiyeti bilinmeyen görüşmelerde bulunması,diğer terör
örgütleriyle temas kurması ve onlara istihbarat, lojistik, eylem tarzı türü
destek sağlaması, söz konusu yapının casusluk faaliyetlerini de kapsayan
organize bir terör örgütü olduğunu ortaya koyan unsurlardır.
1) FETÖ/PDY'nin Kuruluşu:
Örgütün temelleri, sözde lider Fetullah GÜLEN tarafından 1966 yılında atılmış,
1970'li yıllara kadar Yeni Asya Grubu içerisinde yer alan GÜLEN, bu tarihten
sonra İzmir Kestanepazarı Kuran Kursu'nda görev yaptığı dönemde çevresinde
bulunan arkadaşları ile dini motifleri istismar etmek suretiyle örgütün çekirdek
kadrosunu oluşturarak müstakil hareket etmeye başlamış, faaliyetlerini daha
ziyade l3-18 yaş grubundaki öğrenciler ve genç kesim üzerinde yoğunlaştırarak,
teyp ve video kasetlerine çekilen konuşmaları ve sohbet toplantıları
aracılığıyla görüşlerini ulaştırdığı sempatizan grubu ile birlikte kendi adıyla
anılan örgütü kurmuştur.
İslami düşünceyi topluma yayma gayretinde olduğu izlenimi veren, kendini içinde
bulunduğu sosyo-politik koşullara çok iyi uyarlayan, dönemsel iktidar
dengelerini okuyarak siyasi partilerden özerk kalmaya özen gösteren GÜLEN, “Din,
siyaset ve para” üçgeninde etkinliğini artırarak örgütünü geliştirmiş, duygusal
(ağlamaklı tarzı)ve fizikselöğeleri de katmak suretiyle kullandığı hitabet tarzı
ile başta nurcular olmak üzere diğer dini çevreleri etkilemiştir.
Örgüt, 1978 yılında yayınlanmaya başlayan Sızıntı Dergisi ile basınyayın ve
propaganda alanında yeni bir güç kazanmıştır. Bir din adamının tersine, içinde
bulunduğu güç dengesine ve şartlara göre tutum ve davranışlarını değiştiren
GÜLEN, hakkında arama kaydı konulmasına rağmen, 12 Eylül Askeri Darbesinin hemen
öncesinde, yapılan askeri darbelere desteğini vurgulamış, kendisine bağlı
SızıntıDergisi’nin Haziran 1979 tarihli sayısında yer alan “Asker” adlı
başyazısını; “Onun süngüsü, yüz defa iniltimizi dindirdi ve ateşimize su serpti.
Yakın tarihimizde dahi kaç defa onda mazinin tebessüm eden çehresini ve
yıldırımlaşan celadetini gördük... Eğer, atik davranıpda yıllardan beri
hazırlanan karanlık emellerin önüne geçilmeseydi, bütün bir millet olarak
inkisar içinde ağlamadan başka çaremiz kalmayacaktı.Tuğa selam, sancağa selam ve
onu tutan sancağa binlerce selam” cümleleriyle; 12 Eylül Askeri Darbesi
sonrasında yine Sızıntı Dergisi’nin Ekim 1980 tarihli sayısında kaleme aldığı
“Son Karakol” başlıklı yazısını da; “Ümidimizin tükendiği yerde Hızır gibi
imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz” ifadeleriyle
sonlandırmıştır.
1990'lı yıllarınbaşından itibaren yurt dışına açılmaya başlayan örgüt, hızlı bir
büyüme ile kısa bir zaman dilimi içerisinde, dünya genelinde 160 ülkede faaliyet
gösterir hale gelmiştir.
2) FETÖ/PDY'nin Amacı:
1970'li yıllardan günümüze kadar uygulamış olduğu örgütlenme yöntemleri, taktik
ve stratejiler bütüncül bir bakış açısıyla incelendiğinde, FETÖ/PDY silahlı
terör örgütünün, kuruluş yıllarından itibaren toplumun dini duygularını istismar
ederek “Himmet” adı altında topladığı maddi kaynaklar ile yurt içi ve yurt
dışında faaliyete geçirdiğieğitim müesseselerinde kendi amaç ve ilkeleri
doğrultusunda yetiştirdiğiöğrencileri, özetle insan kaynağını, ekonomik ve
siyasi gücünü, örgüt ideolojisi doğrultusunda kullanarak Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'nin Anayasal kurumlarında (yasama, yürütme, yargı erklerini)
kadrolaşmayı ve aynı zamanda uluslararası platformlarda da etkin bir güç haline
gelmeyi hedeflediği,
Bu kapsamda örgütün; tabanında bulunan insanların dini duygularını kullanarak
kaynak ve meşruiyet devşirmeye çalıştığı,öğrenci seçme ekipleri ile köy ve
semtlerden topladığı gençleri, bünyesindeki vakıf, ışık evleri, okul ve
dershaneleri marifetiyle ideolojisi doğrultusunda yetiştirerek insan gücü elde
ettiği, Devlet modeline paralel bir örgütlenme ile gizlice başta siyaset,
mülkiye, adliye, askeriye ve emniyet olmak üzere devletin tüm kılcal damarlarına
sızdığı, yurt, okul, dershane ve ışık evlerinde, beyin yıkama metotları ile
sorgulamayan, düşünmeyen, mutlak itaati esas alan yapıya bağlı insan tipi
yetiştirdiği, dinler arası diyalog adı altında, diğer dinlerin temsilcileri ile
görüşerek, kendisini İslam adına muhatap göstermeye çalıştığı, şirket birlikleri
ve konfederasyonlar kurarak kendisine bağlı bir zenginler kulübü oluşturmaya ve
böylelikle ulusal ve uluslararasıticarette söz sahibi olmaya çalıştığı, ÖSS,
YDS, DGS, ALES, YÖS, ÜDS, KPDS, TUS, KPSS, askeri okullara giriş sınavı,
polislik sınavı, hâkim adaylığı sınavı başta olmak üzere birçok sınav sorularını
hukuka aykırı yollarla ele geçirerek, kendi mensuplarınıneğitim kurumlarına veya
kamu kurumlarına yerleştirilmesini sağladığı,ürettiği sahte belge ve delillerle,
örgüt mensubu olmayan kişiler hakkında adli ve idari soruşturmalar açılmasını
sağlayarak bu kişilerin haksız şekilde Devlet kadrolarından tasfiye edilerek
yerlerine kendi örgüt elemanlarınınyerleştirilmesini sağladığı, bu gibi yöntem
ve araçlarla örgütün nihai amacına ulaşmaya çalıştığı anlaşılmıştır.
3) Örgütün Sosyo-Kültürel ve Zihinsel Yapısı:
Örgüte üyelik için kesin bir kriter yoktur. Türk, kürt, laz, çerkez, ermeni,
sünni, alevi hatta yapıya uzak gibi duran gruplardan, ateist ya da yahudi,
hristiyan dinlerine inananlardan da paralel yapılanma içerisinde yer alanlar
bulunmaktadır. Bir başka ifade ile FETÖ/PDY’ye üyelik için dindar olmak veya
inançlı olmak şartı aranmadığı gibi müslüman olmak da gerekli değildir. Bu
örgütün içerisinde her türlü suça bulaşmış, alkol müptelası, kumarbaz, hırsız,
tefeci, rüşvetçi kişiler de vardır. Ancak örgüt anlayışında, dini vecibelerin
yerine getirilmesi veya Kur'anın yasakladığı eylemlerden kaçınmaktan ziyade,
"para" öncelik arz ettiğinden, himmetini veren kişinin işlediği suçun veya
günahın bir önemi bulunmamaktadır. Meşru olmayan yollardan elde edilen kazançtan
örgüte istenen pay verilmiş ise işlenen günahın ya da suçun üzeri örgüt
tarafından organize şekilde örtülmektedir.
FETÖ/PDY’nin örgütlenmesi askeri bir örgütlenmeden çok az farklar içermekte,
sözde liderin verdiği kararı sorgulama anlamına gelecek her düşünce, eylem veya
tavır kuvvetle ezilmekte, GÜLEN'in ve ona bağlı diğer yöneticilerin tüm
talimatları,aklın da ötesinde bir kutsiyet kazandırılarak uygulanmaktadır. Sözde
lider GÜLEN, söyledikleri ve yazdıklarıyla bağlı olmayıp ilahi bir emir olarak
kendini din, ahlak, hukuk kurallarıyla bağlı saymamakta, örgütünü ve kendini,
devlet düzeninin içinde değil önünde ve üstünde görmekte, örgüt mensuplarına
göre söylediklerine aykırı hareket etme, onları değiştirme, her türlü yasağı
kaldırma, yepyeni bir yasak getirme yetkisini haiz ve daha da önemlisi, dini
hükümleri değiştirebilen bir otorite, insanüstü bir varlık olarak kabul
edilmektedir. Öyle ki, bu insanüstü varlığınyarımbıraktığı yiyecek atığı veya
suyu, içeceği bile olağanüstüdür. Örgüt üyeleri onun içtiği çay veya suyun
artığını içmek için sıraya girer ve ona kutsiyet atfederler. O peygamberler,
evliyalar ve diğer din büyükleriyle mana aleminde bulaşan ve görüşen onlarla
istişare eden bir kimsedir. Ev ve yurtlardaki dini olduğu söylenen sohbetlerde
işlenen önemli temalardan biri budur. Bir kimse bu temaya iman etmediği müddetçe
gerçek bir üye olamaz yada onların ifadesiyle iman etmiş sayılmaz.
Örgüt, üyelerine onu bir Mehdi, Mesih veya Muhterem olarak tanıtmaktadır. Mehdi
ve Mesih ahir zamanda ortaya çıkacağına inanılan üstün vasıflı insanlardır.
Muhterem ise onu aziz göstermek ve hatırı sayılan saygı duyulan bir kimse olarak
topluma sunmak için son yıllarda sıkça kullandıkları bir ifadedir. Bu hususlar,
örgütün hızlı bir şekilde büyümesine ve mensupların, örgütün sözde liderine
mutlak bir bağlılık duymasına vesile olmuştur. Örgütün sözde lideri Fetullah
GÜLEN’in teyp ve videokasetlerine çekilen konuşmalarına, kitaplarına ve çeşitli
dergilerde yer alan başyazılarına erişim gelişen teknoloji ile birlikte
kolaylaşmış, bu konuşma ve yazılarda geçen uyarılar ve tavsiyeler örgüt
mensupları üzerinde GÜLEN'in kendi ifadesiyle birinci derecede hareket ettirici
etkiye sahip olmuştur.
Çocuğu olmayan örgüt mensupları, sözde liderlerini görmek için ABD’ye gidip
Pensilvanya’da kendisinden aldıkları ''okunmuş hurma"yı yiyerek çocuk
beklemektedir. Söz konusu halet-i ruhiye, yüksel tahsil yapmış örgüt üye ve
mensupları için de geçerlidir. Örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcıların
inanmışlık ve örgütün sözde liderine bağlılık düzeyini göstermesi bakımından
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'ne intikal eden 2016/5 Tedbir
esas numaralı soruşturma dosyasına konu olan İstanbul 18'inci Asliye Ceza
Mahkemesi Hâkimi İlhan KARAGÖZ’ün "Karar" kisvesi altında yazdıkları, yargı adına
utanç verici niteliktedir.
Adı geçen hâkimin, kamuoyunda "Balyoz davası" olarak bilinen ve TÜBİTAK’ta
çalışan bilirkişilerin düzenleyerek Cumhuriyet Başsavcılığına sunmuş oldukları
bilirkişi raporunun gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği iddiasıyla ilgililer
hakkında bilirkişilik görevini kötüye kullanmak suçundan açılan davada,
04/07/2016 tarihinde vermiş olduğu 577 sayfadan oluşan kısa kararda, FETÖ/PDY
hakkında övücü ve propaganda niteliğinde ifadelere yer vererek, örgütün sözde
lideri konumunda bulunan Fetullah GÜLEN’i “mehdi” ilan ettiği ve Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu Üyeleri ile yargı organları ve yine
bir kısım kamu görevlileri hakkında alenen aşağılayıcı ve hakaret içerir
ifadelere yer verdiği, ilgili kararda yer verilen;
“İzzet ve azametine teslimiyetimi bildirmek, üzerimdeki nimetlerinin
tamamlanmasını istemek, tevfik ve inayetinin devamını sağlamak için Allah
teala'ya hamd ederim. Peygamberlik rütbesine eğildiğimi ifade etmek, Allah
resulü olmasının bize yüklediği saygı hakkını yerine getirmek ve şefaatini
dilediğimi açıklamak için en hayırlı kul olan Muhammed’e ve onun vesilesiyle al
ve ashabına salat ve selam ederim…
“Hiç boşuna uğraşmayın. Artık çözdüm! Recep Tayyip Erdoğan, AKP, tüm şürekası,
avanesi, soytarıları hep birlikte, Doğu Perinçek de dahil olmak üzere, MİT,
derin devlet ve "EPLİSMENT" üst aklıyla beraber bu ülkeye büyük kumpas
kurmuşsunuz! Hep birlikte öyle bir kumpas kurmuşsunuz ki, adeta ilahi bir yardım
olmasaydı belki ben de çözemeyecektim…”
“Bir sürü yolsuzluğa ismi karışmış başka yerde bu olaylarla ilgili yürütülen
soruşturmaları takipsizlikle kapatan tüm savcılıkve yargıçlık görevinde bulunan
ve burada etkili olan Başsavcıve vekilleri ile tüm Adalet Bakanlığı yetkilileri
ve ona göre yetki ve atamaları yapan tüm HSYK üyeleri için burada suç duyurumuzu
yapıyoruz ve eskisini de yenilemiş oluyoruz.”
“İşte buradan ilân ediyoruz, Fetullah Gülen Hocaefendi Son Peygamber Hazreti
Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhivesellem Efendimizin kendi soyundan ehl-i
Beytinden geleceğini haber verdiği ve bizim de hem Hazreti Ali ve hem de yine
El-i Beytten olan Abdülkadir Geylani Hazretlerinin kitaplarından aktardığımız
gibi o seçilmiş bir kişi olur ve Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman
ve Hazreti Ali Peygamber Efendimizin halifeleri iken, Mehdi Aleyhisselam ayrı ve
özel olarak son kez insanlığı doğru yola sevk ederek yanlışlıkları gösterecek
özel bir insan olduğu için her ne kadar harikuladelikleri ve kerametleri olacak
ise de zaten ortaya çıktığında birçok kişi hazır beklediği için ona biat edecek ve
derhal tamir ve onarıma başlayacak ve kendisi her türlü hareket serbestisine
sahip olduğu için nasıl ve ne şekilde davranacağını ve insanların nasıl
yönlendirileceğini bildiği için Allah’ın Halifesi olarak Huruc edecektir..”
“…VE EVET ERDOĞAN DA SON VE İSLAM’IN BÜYÜK DECCALIDIR..” şeklindeki ve dava
dosyası ile ilgisi olmayan, suç unsurları da taşıyan ibareler, gerektiğinde
mahkeme kararının da FETÖ/PDY terör örgütünün amaç ve ihtiraslarına feda
edilebileceğini ve örgüt mensuplarına mesaj vermek üzere kullanılabileceğini
göstermesi bakımından son derece dikkat çekicidir.
4) Paralel Devlet Kurma Çabaları:
Örgütün özellikle siyaset, mülkiye, adliye, askeriye, emniyet ve bürokrasideki
örgütlenmesi ile yasadışı faaliyetleri, muhtelif tarihlerde resmi kurumlar ve
istihbarat birimlerince hazırlanan çeşitli raporlarla devlet arşivlerine
girmiştir. Örgüt lideri Fetullah GÜLEN ilk etapta devlete karşı savaş vererek
hedeflere ulaşmanınyıpratıcı olacağını teşhis etmiş, bu nedenle mevcut sistemi
yıkmak yerine Devlet kurumlarını ele geçirmeyi hedeflemiştir. Örgüt, yurt içinde
ve yurt dışında çok sayıda vakıf, dernek, özel okul, şirket, dershane, öğrenci
yurdu, basınyayın kuruluşu, finans kurumu, sigorta şirketi ve radyo istasyonunu
denetim altında bulundurarak; amacına uygun bir teşkilatlanmayıneredeyse
başarmıştır.
5) Örgütün Yönetim Modeli:
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü, tıpkı diğer yasadışı terör örgütlerinde olduğu
gibi gizli ve hiyerarşik bir yapılanmaya sahip olup pelür kâğıtlar ile
haberleşme, özgeçmiş raporu verme, mensuplar için kod adı kullanma gibi örgütsel
taktiklerle yönetilmektedir. Bir yandan da örgüt mensuplarınıntamamına belirli
görev ve sorumluluklar yüklenerek mensupların örgüte bağlılıkları
perçinlenmektedir.
Örgütün, insanları beş farklı dereceye tabi tutarak sınıflandırdığı, bunlardan
beş birlik olarak adlandırılan birinci sınıfı örgüte düşmanca davranan ve
aleyhine mücadele eden kişilerin; beş ikilik olarak adlandırılan ikinci sınıfı
düşman görülmemekle birlikte örgüte ilgi duymayan kişilerin; beş üçlük olarak
adlandırılan üçüncü sınıfı hiçbir yardımve katkıda bulunmaksızın örgütü seven
kişilerin; beş dörtlük olarak adlandırılan dördüncü sınıfı doğrudan örgütün bir
ferdi olmamakla birlikte örgüte her türlü yardımı yapan ve destekleyen
kişilerin; beş beşlik olarak adlandırılan beşinci sınıfı örgüte mensup olup her
şeyi ile kendisini örgüte adamış ve örgütü sorgulamayan kişilerin oluşturduğu,
Örgüt mensuplarınıniş ve özel hayatlarındaki bütün kararlarını, örgütün
tasarrufuna bırakmış olmalarınınaltında yatan sebeplerden en önemlisi, bağlı
oldukları imamların ve örgütün sözde lideri Fetullah GÜLEN'in hata yapmayacağına
olan inançlarıdır. Hatta örgüt mensuplarının evlilikleri dahi çoğu zaman bağlı
bulundukları imamların izin ve talimatları doğrultusunda gerçekleşmektedir.
Evlilik kararı veren örgüt mensubu bu durumu kendisinden sorumlu imama
iletmekte, müstakbel eşini yine örgüte bağlı olan bayanların resimlerinin
bulunduğu bir katalogdan seçmektedir. Böylelikle hem mensupların örgüte
bağlılığı artırılmakta hem de örgütten ayrılma durumunda ayrılan kişilerin eş ve
çocukları örgüt talimatı ile kendisinden uzaklaştırılarak baskı
oluşturulmaktadır.
Örgütün sözde lideri Fetullah GÜLEN'in "Ne olursanızolun makam şöhret başınızı
döndürmesin. 'Sıfır' olun. Olun ki büyük rakamlarda büyük yerlerde
kullanılasınız." şeklindeki sözleri, örgüt mensuplarının fonksiyonel değerini
ifade etmekte olup GÜLEN'e göre bireysel olarak hiçbir anlam ifade etmeyen
fertler, örgüt bünyesindeki faaliyetleri ile değer kazanmaktadır.
Dini unsurları temel alarak hareket ettiğini iddia eden FETÖ/PDY silahlı terör
örgütünün, dini değerleri zamana ve şartlara göre kendi idealleri doğrultusunda
yorumlaması,değiştirmesi, yok sayması, ülkesi ve Devletiyle barışık olmak yerine
Devleti kendisine hasım olarak görmesi, açıkve şeffaf olmak yerine bir
istihbarat örgütü gibi ''kod” isimler ve özel haberleşme kanalları kullanması,
yönetim kadrosunun faaliyetleri yurt dışından idare etmesi ve hasımlarını saf
dışı etmek için her türlü baskı, şantaj, iftira, kumpas ve yasadışı yöntemleri
kullanması,çeşitli yabancı misyon temsilcileriyle mahiyeti bilinmeyen
görüşmelerde bulunması, örgütün casusluk faaliyetlerini de gerçekleştirebilecek
tarzda yapılandığını göstermektedir.
Örgütün sözde liderinin kamuoyuna yansıyan bazı konuşmalarında örgütün
hedeflerine ulaşması için gerçekleştirilen faaliyetlere ilişkin olarak örgüt
mensuplarına aktardığı talimatlara göre, düşmanlardan bir adım önde olmak için
istihbarat en önemli unsurdur, gerekli büyüklüğe, olgunluğa ve uygun şartlara
ulaşmadan saldırıya geçilmemelidir, yeterli güce ulaşana kadar ılımlı gözükmeli
ve alttan alınmalıdır, harekete geçmeden önce plânlama yapılmalı,plânsızhiçbir
iş yapılmamalıdır, strateji ve taktikler kimseye söylenmemelidir, hatta bazı
strateji ve taktikleri işin başında bulunan tek insan bilmelidir, nihai hedefe
ulaşmak için her yol mübahtır.
6) Örgütün Hiyerarşik Yapısı:
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü; coğrafi, sektörel ya da kurumsal anlamda "imam"
olarak adlandırılan sorumlulardan oluşan bir çalışma düzenine ve hiyerarşik
yapılanmaya sahiptir. Örgütün sözde lideri GÜLEN, örgüt mensuplarınca "Kâinat
imamı", "Mehdi", "Mesih" olarak kabul edilmekte, Kâinat imamına bağlı olarak üst
kurullar örgütün birimlerini yönetmekte ve faaliyetlerini düzenlemektedirler. Bu
kurullar; istişare kurulu, mollalar, tayin heyeti ve özel hizmet birimleridir.
Yurt içi ve yurt dışı yapılanması bulunan örgütün yurtdışı yapılanmasını,kıta
imamları ve onlara bağlı ülke imamları oluşturmaktadır. Her kıta imamınınaltında
sorumlu ülke imamları bulunmakta, kıta ve ülke imamlarının koordinesinde o
ülkenin alt yapı çalışması yapılmakta ve örgütün o ülke üzerindeki
politikasıbelirlenmektedir.
Örgütün yurt içi yapılanması ise, Türkiye imamı, bölge (eyalet) imamları, il
imamları, küçük il bölge imamları (sadece büyük şehirlerde), ilçe imamları, semt
imamları, mahalle imamları, ev imamları (abileri), talebe imamları,
serrehberler, belletmenler şeklinde hiyerarşik bir yapı izlemekte ve örgüt
tabanına yayılmaktadır. Türkiye'den sorumlu imama, beşbölge imamı, ona da bu
beşbölgeyi oluşturan şehirlerden sorumlu imamlar bağlıdır. Her şehir,
büyüklüğüne göre alt bölgelere, bölgeler semtlere bölünmüşolup her semte ayrı
bir imam atanmaktadır. Semt imamlarınınaltında ise o semte bağlıışık evlerinin
imamlarıyer almaktadır.
Bunun yanısıra kamuda (Bakanlıklar ve taşra teşkilatları, yerel yönetimler,
üniversiteler, kamu iktisadi teşebbüsleri, vb.) ve özel sektörde (Hukuk
büroları,bilişim şirketleri, muhasebe firmalarıvb.) faaliyet gösteren kurumlar
için de örgüt tarafından imamlar atanmaktadır.
Sözde lider Fetullah GÜLEN’in 1999 yılı içerisinde ABD’ye gitmesinden sonra
Türkiye’deki faaliyetlere ilişkin sorumluluk Türkiye imamına geçmiştir. Ülke
içerisindeki faaliyetler ülke imamına bağlıolarak yürütülmekte ve yapılan
faaliyetler kurye aracılığıyla ya da doğrudan irtibata geçilerek GÜLEN’e
aktarılıp onayı istenmektedir. Özel hizmet birimi imamları, tayin heyeti,
yargıimamı, medya imamları, Türkiye mütevelli heyeti, kıta imamları, bölge
imamları ve akademik kadro imamıdoğrudan Türkiye imamına bağlıdır.
Örgütün bir nevi omurgasını oluşturan ve günümüz itibarı ile elde ettiği konumu
kazandıran özel hizmet birim imamları, örgütün ve sözde lideri GÜLEN’in en çok
önemsediğive değer verdiği imamlardır. Bu birim en geniş şekilde yargı, emniyet,
mülkiye, TSK, MİT, milli eğitim ve akademik kadro imamlarından oluşmaktadır.
Örgüt asıl gücünü özel hizmet birimlerinden almakta, ülkede yürütülen
operasyonlar başta olmak üzere hemen hemen tüm faaliyetler bu birimler aracılığı
ile icra edilmektedir. Örgütün büyük önem verdiği bu birimler, mahrem hizmetler
birimi olarak da bilinmekte olup birimlerin yaptığı bütün işler özel bir
gizlilik içerisinde yürütülmektedir. Bu birimlerde faaliyet gösteren tüm örgüt
mensupları kod isim kullanarak, gerçek kimliklerini saklamaktadır. Özel hizmet
birimlerinin deşifre olmaması için geliştirilen bir diğer tedbir de hücresel
yapılanmadır. Her birim kendi içerisinde hücresel bir yapılanmaya sahiptir. Bir
örgüt mensubu en fazla bir üst sorumlusunu ve bir altında bulunan örgüt
mensubunu tanımaktadır. Yine bu birim içerisinde yer alanlar takip edilmemek
için diğer örgüt mensuplarına nazaran daha fazla önlem almakta ve teknolojinin
iletişim konusunda sağladığıimkânlardan kontrollü bir seviyede istifade
etmektedir.
Örgütün tüm yurt içi ve yurt dışıtayin işleri tayin heyeti tarafından
yapılmakta, genellikle her yılınmart ayında yapılan tayinlerle ilgili olarak
mayısayıiçerisinde görev yerlerine gidilmesi talimatıverilmekte ve aradaki iki
aylık süre, tayini çıkan örgüt mensuplarınınalışma dönemi olarak kabul
edilmektedir.
Gerektiğinde doğrudan Fetullah GÜLEN ile irtibat kurabilen ve Türkiye imamına
bağlı olarak hareket eden Yargı imamı,yargı içerisinde söz sahibi olabilecek
şahıslar arasından seçilmektedir.
7) Örgütün İstihbarat Ağı ve İllegal Yapılanması:
Örgütü güçlü kılan faktörlerin başında hiç şüphesiz etkin bir istihbarat ağına
sahip olması gelmektedir. Kamu kurumlarında çalışan örgüt mensuplarıelde
ettikleri bilgileri ve temin ettikleri belgeleri örgüte aktarmakta, tüm bilgi ve
belgeler büyük bir havuzda toplanmakta, bu bilgi ve belgeler amaca uygun hale
getirilerek hasım cephedeki kişi ve kurumlar aleyhinde kullanmaktadır. Özellikle
Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüklerinde bir bilgi, belge veya dosya
aktarılacağızaman örgüt mensupları sahte isimlerle tanımlanmışbir haber sitesini
kullanmaktadır. Sahte bilgilerle üyelik oluşturulduktan sonra şifreler örgüt
mensuplarına verilmekte, açılan internet sayfasında görüntü olarak haber sitesi
bulunmakta, ancak görüntünün alt kısmında bulunan ikona dokunulduğunda yeni bir
sayfa açılmaktadır. Bu sayfa üzerinde kimlerin online olarak bağlıolduğu
görülmektedir. Bu şekilde dosya aktarımıveya veri paylaşımıyapılıp, şube
müdürlüğüaracılığıile elde edilen önemli bilgi ve belgeler haber sitesi portalı
üzerinden toplanmaktadır. Kısaca devletin resmi makamlarında bulunan her türlü
gizlilik içeren bilgi ve belge, örgütün bölge sorumlularına ulaştırılmaktadır.
İstihbarat şube müdürlüklerinde takip edilen adli konular, cemaat sorumluları
tarafından verilen talimatlar, açığı aranan şahıslara ilişkin dinleme bilgileri
gibi dosyalar bu yöntem kullanılarak örgüt sorumlularına iletilmiştir. Bu sistem
ancak çok önemli görülen durumlarda kullanılmakta, örgütün sözde lideri veya üst
yönetim katından gelen talimatındoğruluğunu veya akla uygunluğunu, dini, hukuki,
ahlâki boyutunu sorgulamadan, emredileni yapan mutlak itaat ve tam teslimiyet
gösterenler özel olarak kullanılmaktadır.
FETÖ/PDY mensubu olmayan kamu çalışanlarına haksızyerebirtakım idari cezalar
verilmesi ya da davalar açmak suretiyle önemli görevlere gelmelerinin
engellenmesi, sicillerinin bozularak yükselmelerinin önüne geçilmesi, yükselme
sınavlarında kopya çekilmesi, şahıslar hakkındaki soruşturma dosyalarının ve ses
kayıtlarının dava sonuçlanmadan algı operasyonları yaratmak amacıyla kamuoyuna
el altından sızdırılması, Devletin gizli bilgi ve belgelerinin yayınlanması,
Devletin imkânlarını kullanmak suretiyle FETÖ/PDY lehine istifade etmek üzere
bilgi, belge ve görüntü temin edilmeye çalışılması,Devletingizli arşivlerinde
bulunması gereken bilgi ve belgelerin ilgili kurum dışına çıkartılması,
FETÖ/PDY’nin “AltınNesil” adıyla yetiştirip kamu kurum/kuruluşlarına
yerleştirdiği mensuplarınınbazı eylemleri olarak ilk etapta akla gelmektedir.
Örgüt, bu eylemlerle, kendisinden olmayanların önünü kesmiş ya da kendisinden
olmaya mecbur kılmıştır. FETÖ/PDY mensubu olmak, bazı kurum ve kuruluşlar
içerisinde üst düzey görevlere gelebilmek için asli şart haline gelmiş olup,
örgüte biat eden ve verilecek her türlü görevi yerine getirmeyi kabul eden
şahıslar, en üst görevlere çıkartılmışlardır.
8) Örgütün Haberleşmede Kullandığı Yöntemler:
Öncelikle, tüm meslek grupları içinde örgüt mensubu kişiler yönünden silsile
şeklinde ayrı bir hiyerarşik yapı bulunduran, bir meslek grubu içinde yer alan
örgüt üyesinin, diğer bir meslek grubunda yer alan örgüt üyesini tanımadığı, bir
örgüt mensubunun en fazla üç veya dört kişiyle irtibat kurduğu hücre tipi
yapının benimsendiği bu örgüt için, örgütün tüm üyeleri arasında arasında
haberleşme ağıve bağlantısınınaranmasıabesle iştigalden öteye gidemeyecektir.
Örgüt mensupları tarafından haberleşmede kullanılan yöntemler: Ru be ru (yüz
yüze), kurye kullanmak, cep telefonu, özel not, internet ağı, sosyal medya,
basınyayınorganları aracılığıyla genel açıklamadır. Birinci derecede iletişim
şekli ru be ru (yüz yüze) şeklindedir. Buna göre, acil durumlarda görüşülmesi
gereken bir kişi veya konu varsa mutlaka yüz yüze gerçekleştirilmekte, mecbur
kalınmadıkça telefonla görüşme yapılmamaktadır.
Örgütün en önemli haberleşme aracı mobil telefonlardır. Bu telefonlarda
kullanılan hatlar genelde bir başkası adına ya da örgüt kontrolündeki kurum veya
kuruluşlar adına kayıtlı olan, abone bilgilerinden gerçek kullanıcısına
ulaşılamayan hatlardır. Örgüt mensuplarının kendi adlarına kayıtlı olmayan mobil
telefon hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte
değiştirmeleri dahi, legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal
olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir
veridir.
Örgütün üst düzey "abi” ve “abla"ları ise, abone bilgilerinden, sadece hangi
ülkeye ait olduğunun görülebildiğibaşka ülkelerde kayıtlı mobil telefon hatları
kullanmakta, yurt dışındaki okullarla irtibat için ise kiralık hatlar
vasıtasıyla şifreli IP telefon kullanılmaktadır.
Mobil veri ile iletişime imkân tanıyan Skype, Tango, Bylock, Line, Kakaotalk,
Whatsapp vb. programlar da düşük maliyetli olması ve mesajlaşmaların şifrelemek
suretiyle korunması sebebiyle sık tercih edilen haberleşme yöntem ve
araçlarıdır.
Canlı kurye kullanılması,en sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul
edilmekte,özellikle örgütün sözde lideri GÜLEN ile haberleşmede çoğunlukla bu
yöntem kullanılmakta, talimat almak yahut faaliyetler hakkında bilgi vermek
amacıyla ABD’nin Pensilvanya Eyaletine gidilerek sözde liderle yüz yüze
görüşülmekte ve talimatlar bizzat kendisinden alınmaktadır.
9) Baskı Oluşturma:
Son yıllarda, ülkemizde bir korku imparatorluğuoluşturan FETÖ/PDY terör
örgütünün baskı kurmak maksadıyla uyguladığı yöntemler hedef kişiveya kişilerin
sayısı,hedef kişinin konumu, mesleği, görevi, toplumdaki statüsü, kişisel
zaafları ve örgütün hedef kişiye beslediği husumetin derecesine göre farklılık
göstermektedir.
Serbest meslek erbabı bir şahsın, piyasadaki serbest rekabet şartlarına aykırı
olarak ekonomik anlamda zarara uğratılması veya kamuda görev yapan örgüt
mensuplarıtarafından sıksık denetlemelere tabi tutulması, yine, kamuda görevli
bir kişiye mobbing uygulanması,kişinin terfi ettirilmemesi, stratejik görevlere
getirtilmemesi, istem dışı tayin edilmesi, hak ettiğihalde ödüllendirilmemesi,
yurt içi veya yurt dışı hizmet içi eğitim imkânlarından mahrum bırakılması yahut
disiplin cezalarına maruz bırakılması baskı oluşturma yöntemlerinden
bazılarıdır.
Örgütün kullanmış olduğubazı yasa dışı yöntemler ise hedef şahsı hem madden hem
de manen yok etmeye yönelik eylemlerdir. Kamu çalışanını,çalıştığı kurum ve
kamuoyu nazarında itibarsızlaştırmaya veya suçlu göstermeye yönelik, şahsın özel
hayatına ya da meslek hayatına ilişkin iftira niteliğinde iddialar içeren, kim
tarafından gönderildiği tespit edilemeyecek şekilde isimsiz ve imzasız ihbar
mektupları ya da elektronik posta iletileri göndermek, bu iddialardan yola
çıkarak kişiler hakkında adli ve idari soruşturmalar başlatmak, kişileri aile,
sosyal ve iş hayatında itibarsızlaştırmak, profesyonel olarak asılyayın yapanın
kim olduğunun tespit edilmesini engelleyecek şekilde yurt dışındaki çeşitli
sunucular aracılığıyla hizmete sokulmuş internet sitelerinden özel hayatın
gizliliğini ihlal edecek tarzda görüntü ve sesler yayınlamak, medya kuruluşları
aracılığıyla internetteki bu tür yayınları söz konusu siteyi kaynak göstererek
yayımlayarak daha geniş kitlelere duyurmak, güvenlik birimleri ya da stratejik
kurumlardaki uzantıları vasıtasıyla illegal yöntemlerle temin edilen ve üzerinde
oynanmış çeşitli dijital verileri kamuoyuna sunmak, hakkında ceza davası
açılarak meslekten men edileceği yahut ellerinde açıklanmasını istemeyeceği
tarzda dijital veriler olduğu şeklinde tehditler ve şantajlarla, kişileri örgüte
büyük miktarlarda himmet ödemeye mecbur bırakmak, istenen işi yapmaya zorlamak
yahut kişinin görevinden ayrılmasını sağlamak şeklinde sıralamak mümkündür.
Örgüt, dağılmayı önlemek ayrılmaların önüne geçmek için, ayrılmaya
niyetlendiğini sezdiği üye ya da mensupları üzerinde de baskı uygulamakta,
ayrılma konusundaki irade, davranış ve tutumuna göre ceza olarak; "Tazir",
"Şefkat Tokadı", "Zecr Tokadı" ve "Tard" olmak üzere niteliği itibariyle
hafiften ağıra doğru sıralanan sert tedbirlere başvurmaktadır.
Örgütün siyasetle ilişkisi ise faydacı ve hatta fırsatçı temelde olup; öncelikle
siyaset ve kurumları üzerinde etkili olarak kadrolaşmanın önünü
açmayı,elemanlarını etkili konumlara taşımayı, onların korunup kollanmasını
sağlamayı hedeflemektedir. Siyasi ve sosyal konularda kendi düşünce ekseni
etrafında bir kamuoyu oluşturmak, tüm toplumu kendi anlayışına göre terbiye
etmek veya politikacıları etkilemek amacıyla özel olarak yetiştirilen ve
kamuoyunda ön plana çıkarılan FETÖ/PDY terör örgütü mensubu çok sayıda
akademisyen ve gazeteci, ulusal ve uluslararası politikalara yön verebilmek
maksadıyla başta algı operasyonları olmak üzere her türlü yolu denemektedir.
Bunun yanı sıra örgüt, mensuplarını milletvekili olarak meclise sokarak, ilgi
gösterdiği kanun tasarıları hakkında hukuk büroları aracılığı ile çalışmalar
yapıp medya organlarınında katılımıile yasama sürecine müdahil olmaya
çalışmaktadır.
Basın-yayınalanında örgüt, elindeki basınyayınorganlarını kullanarak toplumu,
devleti ve bu örgütün egemenliğine karşı çıkan grupları ve kişileri sindirip
yıldırmak için faaliyetyürütmektedir. Örgütün radyoları, televizyon kanalları,
gazeteleri, dergileri ile bu faaliyetini ortaya koymakta, örgütün elindeki
televizyon ve radyolarda yazılı basında örgüt lideri, “Muhterem Fetullah GÜLEN
Hocaefendi” olarak tanıtılmakta, onun tartışılmaz, dokunulmaz ve eleştirilemez
insanüstü varlık pozisyonuna genişçe yer verilmekte, kutsal bir kişilik
olduğuabartılarak toplumun hafızasına aşılanmaktadır. Her hafta başında muhterem
Fetullah GÜLEN'in sohbeti denilerek basın yayın üzerinden örgüt kadrolarına o
hafta yapılması gereken talimatlar aktarılmakta, bu talimatlar sohbet içerisinde
bazen örgütün diliyle gizlenmişşekilde bazen ise açıktan verilmektedir.
Sohbetlerde dini bir konu içerisine gizlenmişşekilde siyasi, ekonomik, örgütün
geleceği ile ilgili konular işlenmekte, bu şekilde, tutuklanan veya örgüt
faaliyeti nedeniyle hakkında soruşturma ve dava açılanlara cesaret verilmekte,
örgütün bu kişilerin yanında olduğu ve ileride yine sahip çıkacağı mesajı
verilmekte, aynı yöntemle "örgüt tabanına" genel talimatlar ulaştırılmakta ve
"kamuoyu algısı"nı yönetilmektedir.
Belli bir duruşuve yayın ilkesi olmayan örgüt, elindeki mali kaynakları
kullanarak veya aynı amaca hizmet eden medya kuruluşlarıyla ittifak yaparak
diğer basın-yayın kuruluşlarına dilediğini yazdırmakta ve yayınlatmaktadır.
Mesela yıllarca bir kanalını Ergenekon Terör Örgütü adıyla imal ettiği hayali
bir örgütün yargılamalarına tahsis ederek beyin yıkamışve kamuoyu
desteğisağlamışiken, sonradan hükümete karşı kara propaganda için elindeki bütün
basınyayın medya organlarını kullanmıştır.
FETÖ/PDY, devletin gizli bilgilerini, gizli toplantılarını, gizli telefon
görüşmelerini, devlet kademelerindeki kadrolarıvasıtasıyla her türlü yolu meşru
sayarak ele geçirip montajlayıp “twitter, facebook, youtube” gibi sosyal
paylaşım sitelerinde yayınlamış, devleti ve hükümeti itibarsızlaştırmak
suretiyle casusluk faaliyetlerini icra etmiş, Devletin en mahrem bilgileri
medyaya servis edilmiştir. Bütün bunlara rağmen bugün hala, aynı
basınyayınorganlarında, ülkenin içinde bulunduğu şartlarda örgütün hiçbir
kabahatinin bulunmadığı, üyelerinin hiç suç işlemediği, devletin soruşturma ve
davalarla örgüte haksızlıkyaptığıalgısı yaratılmaya çalışılmaktadır.
10) Eğitim Alanı: Dershaneler, PDY Evleri (Işık Evleri) ve Öğrenci Yurtları:
Örgütün önemli bir ayağını toplumun çeşitli kesimlerinden özellikle de kırsal
bölgelerden şehirlere gelen fakir aile çocukları oluşturmaktadır. Örgütün okul
ve dershanelere yönelmesinin temel amacı örgüte öncülük edebilecek ve zamanla
kadrolarında yer alabilecek zeki kişileri yetiştirmektir. Bu kapsamda, ortaokul
ve lise döneminden başlayarak örgütün eleman kazanmak amacıyla piknik, yemek adı
altında toplantılar düzenlemekte, bu toplantılarda öğrenciler örgüte bağlı etüt
merkezlerine ve dershanelere yönlendirilmekte ve söz konusu yerlerde
öğrencilerden sorumlu örgüt mensupları bulunmaktadır. Örgütle teması sağlanan
öğrenciler, ağabeylerin veya ablaların sorumlu oldukları evlere dağıtılmaktadır.
Öğrenciler belirli bir okula yerleştirilmek isteniyorsa, sınavlara birkaç ay
kala gruplar halinde farklı yurtlara çıkarılmaktadır. Bu gruplar daha sonra daha
küçük gruplara ayrılmaktadır. Her öğrenciye kod adı verilmektedir. Mülki idare,
emniyet, TSK ve yargı gibi stratejik kurumlar için hazırlanacak öğrenciler, daha
özel şartlarda seçilip, özel şartlarda hazırlanmaktadır. Bunlara hücre tipi
yapılanma modeli uygulanmakta; askeri okullara, Polis Akademisi ve Polis
Koleji'ne sokulacak öğrenciler, kesinlikle kendi dershanelerine gerçek isimleri
ile kayıt edilmemektedir. Bu öğrencilere sınav soruları önceden verilerek
ezberletilmekte ve bu husus örgüt jargonunda “Fetih okutmak” olarak
adlandırılmaktadır.
Üniversite döneminde, öğrencilerin örgüt mensuplarınca yurtlarına veya ışık evi
olarak adlandırılan örgüt evlerine yerleştirilmekte, bazı örgüt mensupları ise
Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlarda kalarak örgüte öğrenci kazandırmaya
çalışmaktadır. Ev ve yurtlarda kalan öğrencilerden sorumlu olan ve kod isim
kullanarak örgütün gizlilik kuralına riayet eden abi veya ablalarınasıl görevi,
öğrencilerin örgütle bağının kuvvetlendirilmesi ve takibidir. Eve gelen farklı
gruptaki öğrencilerin birbirlerini görmemesine özen gösterilmekte, örgüt
toplantılarında ve sohbetlerde genellikle Fetullah GÜLEN’in özel bir kişiolduğu,
Hz. Muhammed ile farklı boyutlarda diyalogda bulunduğu, ondan nasihat ve
kararlar aldığı vurgulanarak, örgütün sözde liderine kutsiyet sağlanmaktadır.
Örgütün, özellikle hukuk fakültelerinde okuyan öğrencilere girecekleri ortamda
kimliklerini gizlemeleri için stil çalışması yaptırdıkları bilinmektedir.
Dershaneler, örgütün vesayet araçları aynı zamanda çocukların ve ailelerin
bilgilerinin depolandığı bir veri tabanıdır. Bu yapının, her ilde en az bir
okulu olmakla birlikte, aileler çocuklarının etiketlenmesi endişesi ile okullara
pek rağbet göstermemekte, buna karşın dershaneler için bu ihtimal daha az
olduğundan, dershanelerine daha fazla öğrenci gitmekte ve aileler de bu yapının
içine çekilebilmektedir. Eğitim alanı, örgüt için bir “ara yüz” konumundadır.
Zira eğitim alanı, örgüt açısından üç fonksiyon görmektedir. Her şeyden önce
insan kaynağı sağlamakta, ikinci olarak ekonomik kaynak temin etmekte ve üçüncü
olarak belki de her şeyin ötesinde, örgütün meşru görünmesini sağlamaktadır.
11) Örgütün Mali Yapısı:
Örgütün himmet yolu ile sağladığı gelirler genel olarak mütevelli heyetleri
vasıtası ile toplanmaktadır. Örgütün sohbet gruplarında yer alan kişilerden;
sohbet toplantılarına düzenli olarak katılıp verilen görevleri yerine getiren,
örgütün verdiği talimatlara sorgusuz itaat eden ve maddi gücü yerinde olan
kimseler seçilerek mütevelli heyeti üyesi yapılmakladır. Sohbet gruplarında
zekât, burs, kurban ve himmet adı altında paralar toplanırken; mütevelli heyeti
üyesi kişiler ayrıca bir ışık evinin maddi ihtiyaçlarından sorumlu
tutulmaktadır. Mütevelliler topladıkları parayı sohbet hocasınınyanında
getirdiği muhasebecilere vermektedir. Örgütün mali kayıtlarını bu muhasebeciler
tutmaktadır. İlimamının da bir muhasebecisi bulunmakta ve bu kişi il genelindeki
mali kayıtları tutmaktadır.
İlimamının koordinesinde yılda en az bir kez mütevelli heyeti üyelerinin
katılımı ile kamp düzenlenmektedir. Kamplar esnasında dini duygular istismar
edilerek himmet, zekât, kurban ve öğrenci bursu adı altında toplanan
paralarınartırılması sağlanmakta, toplanan paralarınkarşılığının Cennet ile
mükâfatlandırılma olacağı vurgulanmaktadır. Mütevelli heyeti mensupları,iş
adamlarının kurduğu sivil toplum kuruluşlarına üye yapılmakta, kimin hangi sivil
toplum kuruluşuna üye olacağı sohbet abisi tarafından belirlenmektedir. Örgüt,
bu kuruluşlarınbaşkan ve üye seçimlerinde söz sahibi olmayı böylelikle de
hükümete baskı yapabilmeyi amaçlamaktadır.
Örgütün Gelir Kaynakları;
a) Kamu Kaynaklarından Elde Edilen Gelirler;
i) Kamu ihalelerinin örgütle bağlantılı firmalara verilmesi,
ii) Örgütle ilişkili firmaların rakipleri hakkında adli ve idari işlemler
yaparak piyasanın örgüt firmalarına teslim edilmesi,
iii) Kurumların gizli kalması gereken finansal ve yatırım plânlamaları
bilgilerinin ilişkili firmalara sızdırılması,
iv) Kamu arazi tahsislerinin örgütle ilişkili vakıf, dernek veya eğitim
kurumlarına bedelsiz devredilmesi,
v) Belediyelerce yapılan imar değişikliklerinin, örgütle ilişkili vakıf, dernek
veya şirketler lehine yapılması,
vi) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı'nda görevli adamları vasıtasıyla iş
adamlarının yurt dışıiş bağlantılarını sağlama karşılığında örgüt adına
kendilerinden para alınması,
vii) Kamu hibe, destekleme ve teşviklerinin takibi ve proje kabullerinde PDY
firmalarının kayrılması.
b) İş Adamlarından Sağlanan Gelirler;
i) İş adamlarından, adli ve idari süreçlerdeki işlemlerini iş adamları lehine
sonuçlandırma karşılığıalınan paralar,
ii) İş adamlarının özel hayatları ile ilgili çeşitli zafiyetlerini "ses ve
görüntü" kaydına aldırarak tehdit ve şantaj yoluyla alınan paralar,
iii) İş adamlarından, iş bağlantılarını sağlama karşılığı alınan paralar,
c) STK'lardan Sağlanan Gelirler;
i) TUSKON ve bağlı federasyon, dernek, şirket ile vakıflardan toplanan aidatlar,
ii) Yazılıve görsel medya sektöründen sağlanan gelirler,
iii) Kimse Yok Mu? Benzeri bağlı STK'lar aracılığı ile yardımadı altında
vatandaşlardan toplanan paralar,
iv) Ticaret Odası yönetimlerinin ele geçirilerek, kamu hizmet alımlarındaki
rayiç bedel belirlemelerinde örgütle ilişkili vakıf, dernek ve firmalar lehine
hareket edilmesi yoluyla sağlanan menfaatler,
d) Gönüllülük Esaslı Sağlanan Gelirler;
i) Kurban Bayramı öncesi iş adamlarından firmalardan ve esnaftan, adlarına
kurban kesileceğini belirterek 'Kurban' adıaltında toplanan paralar,
ii) İl ve ilçelerde iş adamlarınınkatıldığı mütevelli heyetleri oluşturarak
zekât ve burs adı altında toplanan paralar,
iii) Memur maaş ve ödüllendirmelerinden 'Himmet' adı altında yapılan
kesintilerden toplanan paralar,
iv) Devlet kurumlarına yerleştirilen örgüt mensuplarınınilk maaşlarını örgüte
vermeleri ile elde edilen paralar.
e) Eğitim Faaliyetleri Gelirleri;
i) 154 ülkede bulunan örgütle ilişkili eğitim kurumlarında okuyan öğrencilerden
alınan paralar,
ii) Yurt içinde faaliyet gösteren örgütle ilişkili eğitim kurumlarında okuyan
öğrencilerden alınan paralar,
iii) Eğitim kurumlarında okutulan öğrencilerden ücret alındığı halde, fakir
öğrencilerin okutulacağından bahisle 'burs' adı altında toplanan paralar
oluşturmaktadır.
12) Milli Güvenlik Kurulu'nun FETÖ/PDY Terör Örgütü Hakkındaki Değerlendirmesi:
Milli Güvenlik Kurulu’nun 26/02/2014 ilâ 26/05/2016 tarihleri arasında
gerçekleştirdiği müteaddit toplantılarda FETÖ/PDY’nin, milli güvenliği tehdit
eden ve kamu düzenini bozan, Devlet içerisinde legal görünüm altında illegal
faaliyetler yürüten, illegal ekonomik boyutu bulunan, diğer terör örgütleri ile
iş birliği yapan bir terör örgütü olduğuna dair değerlendirmelerin yapıldığı ve
bu terör örgütü ile Devletin tüm kurum ve birimleri ile birlikte etkin bir
mücadele yapılmasına dair kararlarınalındığı görülmüştür.
III-FETÖ/PDY'NİN YARGI AYAĞINDAKİ YAPILANMASI VE GERÇEKLEŞTİRDİĞİ FAALİYETLER
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı erki içerisinde, hiyerarşik şekilde
örgütlenen ve alternatif olarak faaliyet gösteren, kendinden olmayan herkesi,
özellikle de örgütün kişisel çıkar ve menfaatlerine hizmet etmeyen kişileri
düşman addeden, örgüte boyun eğmeyen veya farklı düşünen kişileri hedef haline
getirerek yargı kararları ile emniyet operasyonlarına konu eden, istihbarat
toplayan, operasyon kararlarıalan, emniyet ve yargı üzerinden toplanan
istihbarata göre örgütün üst düzey yöneticilerinin verdiğikararları icra eden,
basınve yayın üzerinden linç girişimi gerçekleştiren, topluma yönelik algıyı
yöneten, örgütte yer alanları kahramanlaştıran, unutturma sürecini tekrarlayan,
suç faili veya masum olduğuna bakılmaksızınbirçok kişiyi yargı eliyle mağdur
eden, çözümü mümkün olmayan abartılı, gerçeklerin gizlendiği, kasıtlı,taraflı ve
delilsiz davalar açan, hukuki temelden yoksun bu davalarla da Türkiye’nin mafya
ve terörle mücadele ettiğialgısı yaratan örgüt mensuplarınınyargı içerisinde
cemaat cuntası şeklinde paralel bir yargı gücü oluşturduklarıgörülmüştür.
FETÖ/PDY mensubu olup, itirafçı yahut gizli tanıksıfatıyla ifadelerine
başvurulan bazı hâkim ve Cumhuriyet savcılarının beyanlarının bir bütün olarak
değerlendirilmesi sonucunda; her birinin hayatlarınınfarklı dönemlerinde
FETÖ/PDY militanları ile muhatap oldukları, örgütün öncelikli hedefinin Devletin
askeriye, adliye ve mülkiye kadrolarına yerleşmek olduğu, kendilerinin de bu
amaç doğrultusunda örgütün yargıdaki eleman ihtiyacını karşılamak üzere
yetiştirildikleri, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından üyelerine hâkimlik
ve savcılıksınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, hatta
mensuplarınınsırf hâkimlik savcılıksınavlarına hazırlanmaları için hukuk
fakültesi mezunları arasından çalışma evleri oluşturulduğu, ışıkevleri,
dershaneler ve okullar vasıtası ile mahrem görev kapsamında büyük önem atfedilen
hâkim ve savcılıkmesleğine örgüt mensuplarınınyerleştirilmesi amacıyla, sınav
sorularının yasal olmayan yollarla temin edilip sınavdan birkaç gün önce,
abiler/ablalar tarafından cevapları işaretlenmiş kitapçıklar halinde öğrencilere
gösterilerek ezberlemelerinin ve bu şekilde sınavda başarılı
olmalarınınsağlandığı, mensupları olan öğrencilere hâkimlik ve savcılıksınavını
kazanmaları halinde örgütün yargı içerisindeki bürokrat ve üst düzey
yöneticileri tarafından referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja
başlayan hâkim ve savcı adaylarının Adalet Akademisi ve staj döneminde de yine
örgüt tarafından koordine edildiği, kendilerinden olan hâkim ve savcı
adaylarınındeşifre olmasını engellemek amacıyla, örgütle irtibatlarını gizlilik
içerisinde ve sözde liderin "Tedbir" kurallarına uygun şekilde sürdürecekleri
evlerde kalmalarının tavsiye edildiği, adaylarınbeşer kişilik kapalıgruplar
halinde ve örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, iki
evin irtibat halinde olmasının istendiği, bu evlere murakıpadı verilen örgüt
mensubu kişilerin gönderilerek evde kalan öğrencilerden bilgi alınmasının ve
tavsiyelerde bulunulmasının sağlandığı,
Örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye
ayrıldığı,her bölgenin 8 ilâ 10 evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere
bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye Adalet Akademisi stajında
hâkim ve savcı adaylarını staj dönemlerine göre ayırdığı,bazı hâkim ve savcı
adaylarına Türkiye Adalet Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu
kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının
bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu,
evlere gönderilen örgüt mensubu murakıpların hâkim ve savcı adaylarına
gerektiğinde oruç tutmama, oruç tutsa dahi elinde su şisesiyle gezme, cuma
namazına gitmeme, kokteyl ve resepsiyonlarda içki içme, örgüt dışından başka
bayanlarla evlenmeme yönünde telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve
savcıların T1,T2, T3,T4ve T5 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre
yapılanmasınınoluşturulduğu, devre yapılanmasında yazınbir
haftalıkkampyapıldığı,taşra yapılanması içinde ise yıl boyunca düzenli
görüşmelerin gerçekleştirildiği, örgütten olmamakla birlikte bu yapıya yakınlık
duyan kişilerle irtibata geçildiği, ilgilenmeleri için kendilerine zimmetlenen
hâkim ve Cumhuriyet savcılarının özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
nezdindeki taleplerinin yerine getirilmeye çalışıldığı,
Örgütsel bağı kuvvetlendirmek ve muhafaza etmek amacıyla daha önce aralarında
sosyal bir ilişki ve tanışıklık bulunmayan aynı meslekten veya örgüt için
stratejik öneme sahip askeri hâkim savcı,asker kişiler, mülki idare amirleri ve
diğer kariyer meslek kurumlarında çalışan örgüt mensuplarının birbiriyle
evlenmeye teşvik edilmesi yönünde bir sistem oluşturulduğu ve bu yönde katalog
evlilikler yaptırıldığı, örgüt mensubu birinin, örgüt dışındaki bir bayanla
evlenmesinin tasvip edilmediği, örgüt sırlarınındeşifre edilmesinin önüne geçmek
amacıyla bu kişilere karşı mesafeli davranıldığı ya da yapıdan uzaklaştırma
yoluna başvurulduğu,
FETÖ/PDY terör örgütü üyesi olan hâkim-savcı adaylarınındiğer hâkim-savcı
adayları arasında tanınması ve ön plana çıkartılması, örgüt jargonuyla ifade
etmek gerekirse "parlatılma"sı amacıyla bu üyelerden müteşekkil hâkim savcı
adayları mezuniyet albüm kurulları oluşturulduğu, anılan albüm kurulu üyelerinin
tertip ettikleri ziyaretlerle kamu bürokrasisine refere edildiği,
Adalet Akademisinin hâkim-savcı adayları yönünden fişleme merkezine
dönüştürüldüğüve kendilerinden olanlara iyi siciller verilerek mesleki kariyer
anlamında önlerinin açıldığı, kendilerinden olmayan adayların ise mesleğe kabul
ve ilerde yükselmelerini engelleyecek mahiyette sicillerin oluşturulduğu,
mesleğe kabullerini engellemek amacıyla usulsüz soruşturmalar yapıldığı, nitekim
hakkında usulsüz soruşturma açılarak disiplin cezası tayin edilen, bu ceza
gerekçe gösterilerek mesleğe kabul edilmeyen Didem YAYLALI isimli hâkim
adayının, tıpkı Ali TATAR örneğinde olduğugibi, uğradığı haksızlıklara
dayanamayarak intihar etmek suretiyle yaşamına son verdiği, buna karşın, örgüt
mensubu olan adayların ise staj döneminde verilen siciller, yıllık kurulu
üyeliği gibi yollarla parlatılarak kritik görevlerde rol almaya ve mesleki
kariyere hazırlandıkları,
Adaylık sürecini tamamlayıp kura kararnamesi ile ataması yapılan örgüt
mensuplarının takibinin bırakılmadığı,bu kişilerin görev yaptıkları yer veya
yakın çevrede görev yapan diğer örgüt mensubu hâkim ve savcılar ile sürekli
irtibat halinde tutuldukları,bu şekilde örgüte olan bağlılıklarının daimi hale
getirildiği, ayrıca örgüt mensubu hâkim savcılarınilk aylıklarının tamamını
örgüte aktardıkları, devam eden aylarda, bekârlardan yüzde on beş, evlilerden
yüzde on, en az üç çocuğu olanlardan ise yüzde beş oranında himmet toplandığı,
FETÖ/PDY terör örgütü üyesi olan hâkim-savcılara yönelik adaylık dahil tüm
süreçlerde dil eğitimi, master-doktora öğrenimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve
kişisel bilgi ve görgüyü artırmaya yönelik yurt içi ve yurt dışı programları
düzenlemek suretiyle örgüt üyesi hâkim savcıların emsallerine nazaran daha
donanımlı hale getirildiği, örgüt mensubu bazı hâkim ve Cumhuriyet savcılarının
da hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora
programlarına mevzuat hükümlerine riayet edilmeksizin yerleştirildikleri ve bu
kişilerin emsallerine nazaran üniversitelerdeki akademisyen üyeleri vasıtasıyla
söz konusu programları daha kısa sürede bitirmelerinin sağlandığı,
Örgüt evlerinde ve özellikle yurtlarda “himmet” adı altında yardım
toplantılarınıntertip edildiği, bu toplantılarda örgüt elebaşı Fetullah GÜLEN’in
vaazları dinletilerek katılanlarınmanevi etki altına alınıpbağış yapmaya teşvik
edildikleri, örgüt mensubu kamu görevlilerinin ilk aylıklarınıntamamını örgüte
aktardığı ve bu şekilde örgüte finansman sağlandığı,
Geçmiş dönemde yapılan bazı inceleme yahut soruşturmalarda, hâkim ve Cumhuriyet
savcılarınınfarklı muameleye tabi tutulması suretiyle, FETÖ/PDY mensubu hâkim ve
Cumhuriyet savcılarının disiplin işlemlerine karşı korunduğu, kendilerinden
olmayan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının isimsiz ihbar dilekçeleri ve uydurulmuş
delillerle haksız soruşturmalara maruz bırakıldıkları, hem idari hem cezai
yönden soruşturma geçiren ve mahkemelerde meslektaşları karşısına sanıksıfatıyla
çıkarılan hâkim veya Cumhuriyet savcılarına, yargılandıkları eylem nedeniyle
delil yetersizliğidışındaki bir gerekçeyle beraat hükmü verilmiş olsa bile aynı
eylemin disiplin cezasına konu edilerek terfi ve yükselmelerinin engellendiği,
haksız uygulamalara ve baskıya daha fazla dayanamayan, fişlenerek meslektaşları
nezdinde küçük düşürülen bir çok hâkim savcının meslekten ayrılmak zorunda
kaldığı, hatta bazı hâkim ve Cumhuriyet savcılarınınintihar ederek yaşamlarına
son verdikleri,
Örgüt üyelerinin sırf paralel yapılanma için tehlikeli ve zararlı olarak
düşündükleri kişileri etkisiz hale getirmek amacıyla baskı, tehdit, şantaj,
aldatma veya gizli tanık ayarlama gibi yöntemlerle, FETÖ/PDY terör örgütünün
stratejisi doğrultusunda faaliyet gösterdikleri, bu kapsamda kamuoyunda
"Erzincan Ergenekon"u olarak bilinen dava süreci irdelendiğinde; Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısı İlhan CİHANER'in, salt "Fethullahçılar olarak bilinen
grupla ilgili olarak TCK'nın 220'nci maddesi kapsamında izinsiz eğitim kurumu
açma ve Yardım Toplama Kanunu'na Muhalefet" suçlarından yürüttüğübir soruşturma
nedeniyle, FETÖ/PDY örgütüne mensup olan Erzurum özel yetkili Cumhuriyet
savcıları ile emniyet görevlileri tarafından, makam odasında adeta sürüklenerek
yaka paça gözaltına alındığı ve polis kamerası ile kayıtaltına alınan söz konusu
görüntülerin masumiyet karinesi ve soruşturmanın gizliliği ilkeleriyle
bağdaşmayacak şekilde kasıtlı olarak basınyayınorganlarına servis edildiği,
böylece bir yandan, kendilerinden olmayan yargı mensuplarına gözdağı verilirken
diğer yandan örgütün amaçlarına hizmet eden militanlarının moral ve
motivasyonlarının güçlendirildiği, soruşturmanın Fetullah GÜLEN yapılanmasına
ilişkin olduğunu gizlemek amacıyla kamuoyunun yanıltılarak soruşturmanınbaşka
bir cemaatle ilgili olarak yürütüldüğüalgısınınoluşturulmaya çalışıldığı, oysa
kamuoyuna deklare edilen cemaatle ilgili olarak soruşturma fezlekesinin,
operasyondan çok önce Cumhuriyet Başsavcısı tarafından gönderilerek
sonlandırılmış olduğu, örgüt militanlarının bu tarihten sonra, kendi
örgütleriyle ilgili olarak bir soruşturmanınbaşlatıldığını öğrenmeleri akabinde
düğmeye bastıklarınıntartışma götürmeyecek şekilde açık ve net olduğu, Erzurum
özel yetkili 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nce Cumhuriyet Başsavcısı CİHANER'in
16/02/2010 tarihinde "Ergenekon Terör Örgütüne Üye Olmak, Resmi Evrakta
Sahtecilik, İftira, Tehdit" suçlarından tutuklanmasına karar verildiği, hakkında
5 yıldan 28 yıla kadar hapis cezası istenen eski Cumhuriyet Başsavcısınınevi,
makamı, arabası ve üzerinde yapılan aramalar neticesinde delil niteliğitaşıdığı
iddiası ile el konulan ve iddianame eki yapılan bir kısım CD'ler üzerinde
yapılan bilirkişi incelemesinde çizgi film, sinema ve müzik içerikli CD'ler
olduğunun anlaşıldığı, soruşturma sürecinde, başka bir eylemi nedeniyle hakkında
yer değiştirme istemli disiplin soruşturması yürütülen ve soruşturmadan
kurtulmak amacıyla meslekten istifa eden İliç Cumhuriyet Savcısı Bayram
BOZKURT'un piyon olarak kullanıldığı, Cumhuriyet Başsavcısı hakkındaki
soruşturma ve kovuşturmada gizli tanıkolarak ifadesine başvurulduğu, gizli
tanığın isminin Hakan ASLAN olarak değiştirildiği ve bir süre yurt dışına
gönderildiği, daha sonra, üyelerinin büyük çoğunluğunu FETÖ/PDY mensuplarının
oluşturduğu dönemin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından, mesleğe kabul
işlem dosyasında bulunan bazı bilgiler örgüt mensubu olmayan Kurul üyelerinden
gizlenerek, gizli tanığınmesleğe kabul işleminin gerçekleştirildiği, yapılan
yargılamalar neticesinde Cumhuriyet Başsavcısı İlhan CİHANER'in de aralarında
bulunduğu14 sanıkhakkında 13/11/2015 tarihinde beraat kararı verildiği, böylece
Cumhuriyet Başsavcısı hakkındaki soruşturmavedavanın, örgütün yapısını araştıran
ve illegal faaliyetlerini soruşturmaya konu eden, görevinin gereği olarak,
Anayasa ve yasalar çerçevesinde suça ilişkin soruşturmayı yürüten Cumhuriyet
Başsavcısınınmesleki kariyerini sonlandırmak bir yana tüm yaşamını karartma
amacına mâtuf bir kumpas olduğunun tescillendiği,
Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın bir silah olarak kullanıldığı, FETÖ/PDY tarafından
hedef olarak görülen bir kısım hâkim ve Cumhuriyet savcılarına ilişkin olarak,
olağan denetimler sırasında, ihbarcıların kimliğinin tespiti konusunda bir işlem
yapılmaksızın isimsiz ve imzasız ihbar dilekçelerine istinaden inceleme
başlatıldığı, lehe olan deliller toplanmaksızın aleyhe olan delillerin
toplanılmasıyla yetinildiği, aynı yönde yahut hakkında inceleme veya soruşturma
yapılanın aleyhinde beyanda bulunmaları konusunda tanıklara yönlendirme veya
baskı yapıldığı yahut bir kısım beyanların kasten tutanağa geçirilmediği,
gizliliğe riayet edilmeyerek yahut ilgisiz kişiler tanık olarak dinlenilmek
suretiyle hakkında inceleme veya soruşturma yapılan kişilerin
itibarsızlaştırıldığı, soruşturmalarda savunma haklarınınkısıtlandığı, savunma
istenilmeyen konularda da disiplin cezası uygulanmasının talep edildiği, öte
yandan, FETÖ/PDY mensubu bir kısım hâkim ve Cumhuriyet savcılarının, usul ve
yasaya aykırı iş ve işlemlerinin soruşturma konusu yapılmadığı veya bu iddialar
konusunda etkin bir soruşturma yapılmadan dosyaların muktezaya bağlandığı ya da
bazı hâkim ve Cumhuriyet savcılarına, FETÖ/PDY'nin faaliyetleri çerçevesinde
yapmış olduklarıusulsüzlükler nedeniyle işlem yapılmayacağına dair güvence
verildiği,
Yapılan usulsüz disiplin soruşturmaları neticesinde mağdur olan hâkim ve
Cumhuriyet savcılarınınbumağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla 12/12/2014
tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6572 sayılı Kanun'un
32'inci maddesi ile 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'na eklenen Geçici
19'uncu madde gereğince, adli yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile idari
yargı hâkim ve savcıları hakkında 14/02/2005 tarihinden 01/09/2013 tarihine
kadar işlenmiş fiillerden dolayı verilmiş olan uyarma ve aylıktan kesme
cezalarının bütün sonuçları ile affedildiği, aynı zamanda af kapsamına giren
disiplin cezalarının verilmesini gerektiren fiillerden dolayı ilgililer hakkında
disiplin inceleme, soruşturma ve kovuşturmasının yapılamayacağı; devam etmekte
olan disiplin inceleme, soruşturma ve kovuşturmalarınınişlemden kaldırılacağı ve
kesinleşmiş olan disiplin cezalarının uygulanamayacağının hüküm altına alındığı,
bu nedenle herhangi bir başvuru şartı aranmadan yasanın yürürlük tarihinden
sonra uyarma ve aylıktan kesme cezalarına ilişkin 560 disiplin cezasınınortadan
kaldırıldığı,diğer yandan 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 65'inci
maddesi, 66'ncı maddesi, 67'nci maddesi ve (e) ve
(f) bentleri hariç 68'inci maddesi ile Kanunun 69'uncu maddesinin ikinci
fıkrasının son cümlesi ve üçüncü fıkrası uyarınca verilip kesinleşmiş bulunan
kınama, kademe ilerlemesi durdurma, derece yükselmesini durdurma ve yer
değiştirme disiplin cezaları hakkında ceza tertip olunanın talebi üzerine
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca bir değerlendirme
yapılacağının düzenlendiği, bu kapsamda başvuruda bulunan 238 hâkim ve
Cumhuriyet savcısının disiplin dosyaları üzerinde Genel Kurul tarafından yeniden
ayrıntılı şekilde inceleme yapıldığı, yapılan incelemeler neticesinde 58 kişinin
önceden aldığı ve kesinleşen disiplin cezaları kaldırılarak haklarında ceza
tayinine yer olmadığına, 115 kişinin kesinleşen disiplin cezasının uyarma veya
aylıktan kesme disiplin cezasına çevrilerek sonuç disiplin cezasının af
kapsamında kalması nedeniyle ortadan kaldırılmasına, 21 kişinin daha ağır
nitelikteki disiplin cezası yerine eylemlerine uyan alt bir disiplin cezası ile
cezalandırılmalarına karar verildiği, gerek disiplin cezası tayin edilen
kişisayısı, gerekse de cezaların niteliği göz önüne alındığında, üyelerinin
çoğunluğunu FETÖ/PDY mensuplarının oluşturduğu dönemin Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu'nun, disiplin soruşturmalarını da kendilerinden olmayan hâkim ve
Cumhuriyet savcılarının terfi ve yükselmelerine, önemli ve kritik yerlere
atanmasını engelleme, itibarsızlaştırıp sindirerek meslekten soğutma ve istifaya
ya da emekliliğe zorlama için kullandığı, hedefteki hâkim ve Cumhuriyet
savcıları hakkında yapılan soruşturmalarda, isnat edilen eylemler arasına
mutlaka aile birliğinden kaynaklanan sadakat yükümlülüğünü ihlal edici
nitelikte, "karşı cinsten birine ilgi duyduğu", "gayrimeşru olarak birliktelik
yaşadığı", hiç bir şey yok ise "kem gözle baktığı", "bu konuda dedikodu
bulunduğu" şeklindeki bir isnadın da eklendiği, böylelikle mesleki kariyerini
lekelemek yanında aile birliği ve saadetinin bozulmasının da hedeflendiği,
örneğin, 6572 sayılı Kanun kapsamında incelenen bir soruşturma dosyasında,
Cumhuriyet savcısı olan ilgili hakkında müstear isimle gönderilen ihbar
mektubuna istinaden soruşturmaya başlandığı, isnat edilen eylemin, ilgilinin
adliyede zabıt kâtibi olarak görevli bayan ile amir-memur ilişkisini aşar
nitelikte, çevreden de yadırganacak şekilde ilişki içerisinde oldukları
izleniminin oluşmasına ve bu konudan dolayı hakkında dedikodu yapılmasına
sebebiyet verdiği iddiası olduğu, ilgili hakkındaki soruşturma fezlekesinin
muhakkik sıfatıyla Erzurum Cumhuriyet Başsavcı Vekili olan Taner AKSAKAL
tarafından tanzim edildiği, ilgilinin savunmasında gösterdiği ve dinlenmesini
talep ettiği aralarında iddiada adı geçen zabıt kâtibi ile aile üyelerinin de
bulunduğu tanıkların konuya ilişkin beyanlarına başvurma lüzumu görmeyen
muhakkikin, FETÖ/PDY örgütü üyesi oldukları anlaşılan Cumhuriyet Başsavcıları
Bekir DURAN, Özkan GÜLTEKİN ile Adalet Komisyonu Başkanları Murat KIZILYAR ve
Ertuğrul AYAR'ın ifadelerine başvurma gereği duyduğu, ihbar dilekçesinde adı
geçen jandarma görevlisi, ilgili ile aynı adliyede görev yapan personel, hâkim
ve Cumhuriyet savcılarının savcı ile zabıt katibi arasında ilişki olduğuna dair
görgü veya duyuma dayalı bilgileri olmadığı yönündeki beyanlarına itibar etmeyen
dönemin HSYK İkinci Dairesi'nin,
ilgili Cumhuriyet savcısı hakkındaki iddiayı destekleyen somut bir delil de
bulunmamasına rağmen disiplin cezası tayin ettiği, dosyanın 6572 sayılı Yasa
uyarınca incelenmesi sonucunda HSYK Genel Kurulu'nun 25/02/2015 tarihli kararı
ile ilgili hakkındaki disiplin cezasının kaldırılmasına, adı geçene isnat edilen
eylem muahezeyi gerektirecek mahiyette görülmediğinden ceza tayinine yer
olmadığına oy birliği ile karar verdiği,
Yine FETÖ/PDY'nin, Devleti ele geçirmek maksadıyla gerçekleştirdiğibazı
tasarruflara sözde bir meşruiyet kazandırmak amacıyla geçmiş dönemde yapılan
bazı denetimlerde, performans değerlendirmevegeliştirme formlarının, gerçek
durumla bağdaşmayan şekilde düzenlenmesi suretiyle örgüt mensubu olan hâkim ve
Cumhuriyet savcılarının unvanlı görevlere atanmasının önü açılırken, örgütün
hedef olarak gördüğü hâkim ve Cumhuriyet savcılarının unvanlı görevlere
atanmasının engellendiği yahut unvanlı görevde olan bazı hâkim ve Cumhuriyet
savcılarınınbu görevlerden alındığı, kendilerinden olmayan hâkim ve Cumhuriyet
savcılarının unvanlı görevlere atanmaları bir yana, sağlık sorunları gibi
mazeretlerinin dahi nazara alınmayarak adeta ölüme sürgün edildikleri, akla ilk
gelen örneğin hâkim Alaattin ÇAMBEL olduğu, soğuk iklimin tetikleyici bir etken
olduğu Crohn hastalığına düçar olan ve bu hastalığına dair de özlük dosyasında
sağlık kurulu raporu bulunan hâkim Alaattin ÇAMBEL'in, 2011 yılı yaz
kararnamesiyle Ceyhan ilçesinden Türkiye'nin en soğuk ili olarak bilinen Erzurum
iline tayin edildiği, atamaya karşı yaptığı itirazların reddedildiği, 2 yıl
çalıştıktan sonra 2013 yılı yaz kararnamesiyle hastalığınınarttığını belirterek
başka herhangi bir yere atamasınınyapılmasını talep ettiği ancak dönemin
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun bu talebe duyarsız kalarak adı geçen
hâkimi adeta bile bile ölüme mahkûm ettiği, hastalığı ilerleyen ve uğradığı
zulme daha fazla dayanamayan hâkimin tüm çabaları sonuçsuz kalınca 19/01/2014
tarihinde intihar ederek yaşamına son verdiği,
Örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarınınaz sayıda, hedef olarak
görülenlerin ise daha fazla sayıda dosyasının incelenmesi suretiyle ya da aynı
mahkeme heyetinde görev yapan hâkimlerin benzer mahiyetteki eksiklikleri, bir
kısmı yönünden tavsiye konusu yapılırken, diğerleri yönünden tavsiye konusu
yapılmayarak veya örgüt mensubu bir kısım adliye personelinden, hedef olarak
görülen hâkim ve Cumhuriyet savcılarının tavsiye konusu olabilecek mahiyetteki
işlemlerinin önceden bildirilmesinin istenmesi ve denetim sırasında bu
işlemlerin tavsiye konusu yapılması suretiyle, bazen de ortada geçerli hiçbir
sebep olmadığı halde performans değerlendirme ve geliştirme formlarının örgütün
amaçlarına hizmet edecek şekilde düzenlendiği, hedef olarak görülen hâkim ve
Cumhuriyet savcıları hakkında yürütülen usulsüz disiplin soruşturmalarıgerekçe
gösterilerek terfilerinin uzun süre bekletildiği, terfi edememesinin de unvanlı
görevlere atanmamalarına veya doğu illerine sürülmelerine gerekçe gösterildiği,
sonuç olarak, kendilerinden olmayan ve hedef tahtasına konan hâkim ve Cumhuriyet
savcıları hakkında isimsiz ihbar, sahte belge, usulsüz dinleme v.s. ile
başlatılan bir soruşturma sürecinin, mahalde görevli ve verilen infaz emrini
yerine getirmeye amade muhakkikler ile Teftiş Kurulu Başkanlığı içerisine
sızdırdıkları militanları marifetiyle, Devletin resmi kurum ve kuruluşlarını
aracı kılarak, zincirleme şekilde, hukuku bir insanın hayatını karartmak için
silah olarak kullandıkları,
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, 12/09/2010 günü yapılan Anayasa referandumu
sonrasında yeni oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda seçimle gelen
üyelikleri elde ettiği, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca, büyük
çoğunluğu örgüte mensup 160 hâkim ve savcınınYargıtay üyeliklerine seçildiği,
yeni seçilen üyelerle örgütün, çoğunluğu ele geçirdiği Yargıtay’da, tek söz
sahibi olduğu, artık örgütün belli ceza dairelerinde istediğikararı onaylatacak,
istemediği kararı bozduracak güce kavuştuğu, yargıda davası olan herkesin
yolunun örgütün avukatlarının hukuk bürolarına düştüğü, özel yetkili
mahkemelerin baktığı örgütün kumpaslarından oluşan davaların, Yargıtay’da
onaylanmaya başlandığı, hiç kimsenin artık örgütün elinden kurtulamayacağının
sözle değil fiilen ispatlandığı, Balyoz gibi bazı haksız kararları
Yargıtay’daonaylatan FETÖ/PDY, örgütün yargı kanadının gerçekleştirdiği bütün
hukuksuzlukları hukuka uygunmuş gibi topluma algılattığı, bunun yanında Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu vasıtasıyla yüksek yargı organlarına seçtiği üyelerle
hâkim olan örgütün Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa Mahkemesi gibi kurumlarıda
dolaylı olarak ele geçirdiği,
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, yargıda kadrolaşmaya devam ederek, her türlü
yol ve yöntemi kullanmak suretiyle yeni alınan binlerce hâkim ve Cumhuriyet
savcısının büyük çoğunluğunun örgüt mensubu olmasını sağladığı, yüksek
mahkemelerde ve mahal mahkemelerinde, önemli başsavcılık ve hâkimliklerde ve
yargının her alanında yeteri kadar güce ulaşan, güç dengesini lehine değiştiren
örgütün bu gücünü artıkyargı imamlarıüzerinden kullanmaya başladığı,
Özel yetkili mahkemelerin haksız, hukuksuz işlemleri ve verdiği şaibeli
kararların 2010 yılında oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun örgüt
mensup ya da sempatizanları tarafından desteklendiği, çoğunluğu örgütle irtibat
ve iltisakı bulunan üyelerden oluşan, dönemin Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu’nun, hukuka aykırı işlem yapan hâkim ve savcılar hakkında disiplin
işlemlerini çalıştırmadığı, bu yolla örgütün operasyonlarına destek verdiğive
yargının siyasallaşmasına engel olmadığı,yargı organlarının siyasetin yerine
geçmesine, devlete ve topluma örgütün istediği şekilde ayar vermesine ses
çıkarmadığı, özel yetkili mahkemelerden verilen hukuka aykırı ve yanlış
kararların temyiz incelemesi için gideceğiYargıtay ilgili dairelerinin FETÖ/PDY
silahlı terör örgütünün yargı imamları tarafından önceden dizayn edilmesi
nedeniyle bu yolun hakkın ve adaletin tecellisi noktasında bir anlam ifade
etmediği,
Anılan örgütün nihai amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye,
emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için
kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personellerin sistem dışına
çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirdiği, bu kapsamda
örgütün yargı ayağındaki uzantısı tarafından Hüseyin KURTOĞLU, Askeri Casusluk,
Şemdinli, Balyoz, Ergenekon gibi proje soruşturma ve kovuşturmaların üretildiği,
Mahkemelerin birer örgüt sorumlusunun bulunduğu, sorumlu kişinin örgütü
ilgilendiren davaları takip ederek ve bu davalarla ilgili olmak üzere örgüt
üyesi hâkimlerle görüşerek kararların istenilen yönde çıkmasıyönünde telkinlerde
bulunduğu,
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı üzerinden gerçekleştirdiği usulsüz
yargılama işlemleri ile yaptığı haksızlıklara "yargınınkararı" veya "takdiri"
denilerek karşı çıkılmasının engellendiği, operasyonlar karşısında
"bağımsızyargı, inceleyip karar versin" denilerek haksızlığa meşruluk kılıfı
sağlandığı,yıllarca süren yargılamalar sonucunda gerçeğin ortaya çıkması halinde
bile kimsenin yargı eliyle işlenen haksızlığınpeşine düşmediği, silahlı terör
örgütünün, yargınınne kadar büyük bir güç olduğunu, yargıyı etkili ve
operasyonel şekilde kullanmak suretiyle yapılamayacak hiçbir şey olmadığını ve
her şeyin sınırsızca yapılabileceğini gördüğü, özel yetkili mahkemelerin,
örgütün elinde tüm toplumu dizayn edecek bir silaha dönüştüğü,
Yargının devlet ve toplum hayatında kesin belirleyici ve son karar verici
olmasının örgütün işini kolaylaştırdığı, örgütün, yargıyı her açıdan etkin bir
silah olarak kullandığı, sadece rakiplerini bertaraf etmek için değil, siyaseti
tanzim etmek, siyasi partilerin yönetimlerini değiştirmek, toplumdaki
etkinliğini artırmak, toplumu kontrol etmek, herkesle ilgili bilgi toplamak,
ticari faaliyet alanlarınıve kamu kurumlarını ele geçirmek, hatta hükümeti
yıkmak ve kendi felsefesine uygun bir siyasi yapı oluşturmak için de bir araç
olarak kullandığı,yargının, soruşturma unsurlarıyla, alt yapısıyla ve polisle
desteklendiğinde örgütün kullanabileceği muazzam bir silaha dönüştüğü, yüksek
yargıdaki değişimle örgütün elindeki bu silahın etki alanının zirve
yaptığı,yargıyı tekelinde ve yedinde tutan FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün,
kendisine engel olacağını düşündüğü hâkim-savcı, asker, emniyet personeli, mülki
amirler ve diğer kamu personelleri hakkında uydurma tahkikatlar, tutuklamalar
yaparak saf dışıbıraktığı, bu yolla aynı zamanda diğer kişilere de gözdağı
verdiği, silahlı kuvvetler mensupları ile ilgili uydurma soruşturmalar, toplu
tutuklama ve davalarla TSK’nın etkisiz hale getirildiği, böylece kendi örgüt
mensuplarının terfi etmesinin yolunun açıldığı, neticeten örgütün ceza ve hukuk
davalarında en büyük belirleyici güç olduğunu gösterdiği,
Örgüt mensuplarınınverdiği veya istihbarat birimlerinin topladığı bilgilerin,
bilgisayarlara kaydedildiği, bunların fuhuş, casusluk şebekesinin topladığı
bilgiymiş gibi arama sırasında evlerde bulunmuşgösterilerek dijital delil olarak
işleme konulduğu, bu yolla kamu görevlileri hukuka aykırı işler yapıyor, suç
işliyor gibi haklarında soruşturma yapıldığı, İzmir ve İstanbul’da yürütülen
askeri casusluk davaları ile kamu görevlileri tasfiye edilerek örgüt
kadrolarının fetih hareketine yer açıldığı,yargının da buna alet edildiği,
Örgütün, 07/02/2012 tarihinde MİT soruşturmasıyla yargıyı kullanarak, bir yandan
kendinden olmayan MİT yönetimini bertaraf etmek, MİT'i ele geçirmek, bir yandan
da aynı soruşturmayla hükümetin güneydoğu sorununu çözmek amacıyla başlattığı
barış sürecini durdurmak için harekete geçtiği, MİT yöneticilerinin, hükümetin
ve başbakanın terör örgütüne yardımla suçlanmak istendiği, bu soruşturmanın
hükümeti yıpratıp gözdağı vermek için yapıldığı, örgütün bu denemesinin
istihbarat görevlileri hakkında soruşturmalarınizne bağlanması sistemine
geçilerek önlendiği,
Hükümetin 7 Şubat olayı sonrası özel yetkili mahkemeleri tehlikeli görerek
faaliyetlerini dondurup yargıya bir başka özel yetkili mahkeme yapısını daha
ilave ettiği, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 10'uncu maddesi ile yetkili yeni
mahkemeler kurulduğu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, örgütün elinde
olduğundan yeni kurulan mahkemelerin de örgütün denetiminde oluşturulduğu,
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, özel yetkili mahkemelerde yarımkalan
uygulamalarını terörle mücadele mahkemelerinde aynen devam ettirdiği,
2010-2014 yılları arasında yapılan denetimler, incelemeler ve soruşturmalar,
unvanlı görevler başta olmak üzere atamalar, terfiler ve yüksek mahkemelere üye
seçimlerinde sistematikuygulamalar sonucunda FETÖ/PDY’nin yargı teşkilatı
içerisinde etkin bir güce ulaştığı, bu gücün korunması ve önceki örgütsel
uygulamaların devamlılığınınsağlanması amacıyla 2014 yılında yapılan HSYK üye
seçimlerinin örgüt için büyük bir önem arz ettiği,
2014 yılı Ekim ayında yapılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye seçimleri
öncesinde, 2010 ve sonrasında yüksek mahkemelere üye olarak seçilen örgüt
mensupları sayesinde Danıştay ve Yargıtay’da ciddi bir hâkimiyet elde eden
örgütün, sözde lideri Fetullah GÜLEN’in sohbet ve vaaz adı altında şifreli
şekilde gönderdiği talimatlar ile harekete geçtiği, bu kapsamda YARSAV derneğine
de sızılarak bu derneğin seçimlerin kazanılması için kullanıldığı, örgütün,
seçimlerde gerçekte örgütle bağlantılı olan 11 kişilik bir liste ile seçime
girdiği, bu adaylardan 10’unun bağımsız aday olarak, YARSAV (Yargıçlar ve
Savcılar Birliği) listesinden seçime giren bir örgüt mensubunun da YARSAV adayı
olarak lanse edildiği, seçimin kazanılması için örgüt mensuplarının her türlü
yolu mubah gördükleri, bu yolda amaçlarına ulaşmak için toplumun çoğunluğunun
kutsal saydığı dini değerleri pervasızca kullanmaktan çekinmedikleri, nitekim
örgütle bağlantılı bir yargı mensubunun ifadesinde, seçim çalışmaları kapsamında
2014 yılı Ekim ayında Adana ilinden gelen bir kişinin, örgüt lideri Fetullah
GÜLEN’in rüyasında Kâbe’ye gittiğini, Kâbe’de Peygamber ile görüştüğünü,
Peygamberin “Seni üzüyorlar değil mi?” diye sorduğunu, Fetullah GÜLEN’in “Evet”
manasında başını sallayıpağladığını, bunun üzerine Peygamberin “Merak etme az
kaldı”dediğini, seçimin kesinlikle örgütün galibiyeti ile
sonuçlanacağınısöylediği,
Bir yandan da örgüt için ciddi bir tehlike olarak değerlendirdikleri Yargıda
Birlik Platformu adayları hakkında, sosyal medya hesapları üzerinden gerçek dışı
yazı, yorum ve görüşler paylaşarak bu adaylarınitibarsızlaştırılması maksadıyla
bilgi kirliliği yarattıkları, genel olarak Yargıda Birlik Platformu listesinden
aday olan kişilerin iktidardan bağımsız hareket edemeyeceği söylemi ile hâkim ve
Cumhuriyet savcılarını etkilemeye çalıştıkları, bir yandan da her bir aday
yönünden farklı iftiralar ve karalamalar ile aleyhe algı oluşturmaya
çalıştıkları,
Örgüt faaliyetlerinin birçoğunda, örgüt mensuplarınındeşifre olmaması ve
gizlilik önem arz etmesine rağmen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye
seçimlerine atfedilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarınındeşifre
olmayı göze alarak, tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev
ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenledikleri, örgüt mensubu olmayan
hâkim ve savcılarını ise hediyeler alarak etkilemeye çalıştıkları, süreç boyunca
“Bylock” olarak bilinen şifreli haberleşme programı üzerinden örgüt içi
iletişimin sağlandığı, sözde bağımsız adaylarınbir kısmının seçim gezilerini
birlikte gerçekleştirdikleri, blok olarak örgüt adaylarına oy veren örgüt
mensuplarının bir yandan da örgüt mensubu olmayan hâkim ve Cumhuriyet
savcılarından sözde bağımsız adaylar için oy istedikleri, verilen blok oylar,
sözde bağımsız adaylara örgütle bağlantılı olmayan hâkim ve Cumhuriyet
savcılarından gelecek oylar, YARSAV listesinden seçime giren adaya ise YARSAV’ı
destekleyen hâkim ve Cumhuriyet savcılarından gelecek oylarla seçimin
kazanılmasının hedeflendiği, blok oy alamayacaklarını düşündükleri hâkim ve
Cumhuriyet savcılarını ise siyasi görüşüne, hemşerilik bağına ya da ortak
tanıdık bulunmasına göre en az bir veya birkaç adayları için oy vermeleri
yönünde ikna etmeye çalıştıkları, seçim gününde ise oy kullanmaya gelen hâkim
Cumhuriyet savcılarını karşılamak, seçim mahallinde kamera kaydı yapmak ve seçim
sonuçlarını takip etmek suretiyle sandıkbaşında da seçim faaliyetlerini örgütlü
bir şekilde devam ettirdikleri, nitekim seçim sonuçları açıklandığında, sözde
bağımsız adayların 4495 5312 oy bandında art arda sıralandığı, seçime tek liste
ile giren YARSAV Derneğinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye adayları 886
-2078 oy alırken, gerçekte örgütün adayı olup YARSAV listesinden seçime giren
adayınaynı liste ile seçime girdiğiarkadaşlarından farklı, ancak örgüt
adaylarınınoybandında olacak şekilde beş binin üzerinde oy aldığı,
FETÖ/PDY'nin, seçim öncesi oluşturduğu gizli haberleşme ağıyla kendi mensubu
olan hâkim ve Cumhuriyet savcılarını tespit ederek Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu üyeliğine aday olan sözde bağımsız adaylarınınalacağı muhtemel oyları
hesapladığı, seçimin başabaş geçeceğini düşünen ve işi şansa bırakmak istemeyen
örgütün, stajını tamamlayan ve kuraya hazırlanan, büyük çoğunluğu kendi
mensuplarından olan adayların seçimde oy kullanmasını sağlamak amacıyla bylock
üzerinden kendi mensuplarına talimat verdiği, bu hususun 15 temmuz darbe
girişimi sonrası başlatılan soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim
ve savcıların beyanıyla sabit olduğu, örneğin bir hâkimin şüpheli sıfatıyla
verdiği ifadede konuyla ilgili olarak; "HSYK seçimlerinde oy kullanmak amacıyla
Yüksek Seçim Kurulu’na dilekçe vermiştik. Bu dilekçe verilmesine ilişkin
mesajın… tarafından …’a Bylock uygulaması üzerinden gönderildiğini biliyorum.
Çünkü … bize böyle söyledi. Hatta YSK’ya gitmeden önce henüz mesleğe
kabullerimiz resmi gazetede yayınlanmamış olduğu için, HSYK’ya giderek mesleğe
kabulümüzün yapıldığına ilişkin belgeleri aldık. Bu belgeler ile birlikte YSK’ya
giderek seçimde oy kullanmak istediğimize ilişkin başvuruda bulunduk. Hatta
sadece bu yapının üyeleri tarafından başvuru yapılıyormuş gibi gözükmemesi için
kendilerine yakın hissettikleri ama yapıdan olmayan kişilerden de birkaç kişi
çağırıldığını biliyorum." şeklinde beyanda bulunduğu, henüz göreve
başlamadıkları ve oy kullanma hakkına sahip olmadıkları halde örgüt
mensuplarının, örgütten verilen talimat doğrultusunda Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Genel Sekreterliğini de bypass ederek, Kurul içerisindeki tetkik
hâkimlerine düzenlettikleri usulsüz belgelerle Yüksek Seçim Kurulu'na başvurarak
seçimde oy kullanma talebinde bulundukları, seçimi çok az bir farkla kaybeden ve
bu hilenin fark edilmemesi halinde seçimi kazanmaları muhakkak olan örgüt
mensuplarınınplânlarının, Yüksek Seçim Kurulu tarafından Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu'na yapılan ihbar sonrası bozulduğu,
Seçimlerin kaybedilmesi sonrasında da örgüt mensuplarının fikir ve eylem birliği
içerisinde hareket ederek yeni oluşan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun
örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcıları hakkındaki
kararlarınınitibarsızlaştırılması konusunda bazı basınyayın organlarınında
desteği ile sistemli bir faaliyet başlattıkları,Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen
örgüt mensubu Kurul üyelerinin de diğer örgüt mensupları ile koordineli şekilde
örgüte bilgi sızdırarak bu faaliyete destek verdikleri, bir yandan da örgüt
mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcıları hakkındaki karar süreçlerinin uzatılmasına
yönelik çalışmalar yapıldığı, 2014 sonrasında çıkartılan kararnamelerle başka
mahallere atanan örgüt mensuplarının fikir ve eylem birliği içerisinde hareket
ederek uzun süreli sağlık raporları aldıkları, bu suretle yargılama
faaliyetlerinin aksatarak Kurul’u itibarsızlaştırmayı hedefledikleri gibi eski
görev yerlerindeki örgüt mensubu meslektaşları ile örgütsel bağlarınıcanlı
tutmaya gayret gösterdikleri yaşanan süreç ile sabittir.
Darbe girişimi üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen
soruşturma kapsamında itirafçı yahut gizli tanık olarak ifadeleri alınan hâkim
ve Cumhuriyet savcılarının beyanlarında belirttikleri bazı hususlar,
Cumhuriyetin ilk yıllarından beri yurdun her köşesinde insanüstü bir gayretle,
tüm zorluklara göğüs geren onurlu ve sağlam vicdanlı hâkim ve savcılar sayesinde
toplumun yargıya duyduğu güvenin kısa bir süre içerisinde neden dibe vurduğunu
ve örgütün toplumdan gizlediği kirli yüzünü gözler önüne serecek mahiyettedir.
-“Ben ve (x), (y) isimli ser murakıbın söylemiş olduğu adrese gittik. Adrese
gittiğimizde kapıyı çaldık, kapıyı (y) isimli ser murakıp açtı. Bizi salona
aldı. Bize ilk olarak hâkimlik savcılık mesleğinin kutsallığından, bu mesleği
dürüst kişilerin yapması gerektiğini, bu meslekte tam olarak adaletli bir
şekilde görev yapacak dürüst insanların bulunması gerektiğini söyledi. Daha
sonra bize hitaben "sizce ben sizi neden buraya çağırdım" diye sordu. Ben bu
soruya (x)'in ne cevap verdiğini hatırlamıyorum ancak ben, (y) isimli ser
murakıba "ya sınavı kazanmamız için dua edeceğizya da artık bizden hâkim savcı
olmamamızı isteyeceksiniz başka mesleğe yönlendireceksiniz" ve benzeri şeklinde
cevap verdim. Bunun üzerine (y) gülümsedi ve bize hitaben "size Adli Yargı Hâkim
Savcılıksınavının cevapları işaretlenmişşekilde sorularını vereceğim, kabul eder
misiniz? şeklinde sordu. Akabinde bunu farklı farklı kesimlerin
yıllardır yaptığını, muhafazakar kesimlerin geride kaldığını, sizin gibi
insanların mesleğe geçerek gerekli adaletin sağlanması gibi sözler söyledi. Ben
de bu sözleri duyunca kabul ettim. Ayrıca benimle gelen (x) de bunu kabul etti.
Daha sonra Kuran ile elinde sorularla geldi. Tek tek bize Kuran'a el bastırdı.
Kuran'a elimiz basılı halde bize hitaben "Hoca efendi bile gelse bu soruları
aldınız mı dese almadık şeklinde söyleyeceksiniz ve bu hususta Kuran üzerine
yemin edeceksiniz" şeklinde söyledi, biz de "Kuran üzerine yemin ederiz" diyerek
yemin ettik ve bize fotokopi halinde kitapçık şeklinde tüm soruları verdiler.
Kitapçıkta soruların doğru şıkları kurşun kalemle yuvarlak içerisine
alınmış vaziyette idi. Soru kitapçığı bir tane idi, daha sonra kendisi odadan
çıkarak bize "bir saatiniz var soruların cevaplarını ezberleyin, buradan
çıktığınız da sorular ile ilgili olarak en ufak bir şeyden bile birbirinize dahi
bahsetmeyin" şeklinde söyledi. Biz de bu soruları (x)'le birlikte bir saat
çalıştık ve soruların cevaplarını ezberledik. Daha sonra tekrardan (y) gelerek
bizden kitapçığı elden aldı ve bana 75-80 arası bir puan alacak şekilde doğru
cevapları işaretlememi, (x)'e de 70-75 arası bir puan alacak şekilde doğru
cevapları işaretlemesini söyledi. Ayrıca bize "sınav kağıdını boş bırakmayın,
karalama yaparak soru çözmüş gibi yapın" demişti.”
-“Benim ve diğerlerinin uyması gereken kurallar vardı ancak bunlar kesinlikle
yazılı değildi zaten bu yapıda yazılı bir şey ya da bir makbuz, ya da bir belge
söz konusu değildi, her şey sözlüydü ve şunu da söylemek istiyorum, biri
diğerini ararken eğer ki bu cemaat ile bağlantılı bir şey ise kesinlikle sabit
hattan görüşülürdü. Sabit hattan kastım evde kurulu telefonlar değildir, mesela
ben lokantadaysam benim cep telefonumum cemaatsel bir konuyu konuşmak isteyen
diğer bir şahıs büfedeki bir telefondan yada bir telefon kulübesinden ararlardı.
Bunların 'ruhsat' adını verdikleri "izinleri" vardı. İzin dediğim şey normal
şartlarda yapılması hoş görülmeyen ancak Fethullah Gülen'in tüm bu ruhsatları ya
kaza aleminde Peygamber Efendimiz ile görüşerek aldıklarını bildirilen
durumlardı.Örneğin normalde içki içmek haramdır ancak büyük abilere gerekirse
içki içmeleri söylenmiş. Bana söyleyen olmadı. Bayanlarıngiyimi kuşamı Tansu
ÇİLLER'in giyim kuşamına yakın olacak, ramazanda oruç tutacaksınız ancak oruçta
olsanız elinizde su şişesi ile gezeceksiniz ve eğer ki ramazanda bir meslek
büyüğüsize bir şey ikram edecek olursa orucunuzu bozup onu içeceksiniz, ancak
sonrasında orucunuza devam edeceksiniz, sonrasında da kazasını yapacaksınız
şeklindeydi. ....bana ilginç gelen "izinlerden" birisi de "bayanlar özel
dönemlerinde olsalar bile cüz cüz şeklinde kuran okusunlar" şeklindeki
izinleriydi.”
-“İstanbul’a tayinim çıkınca lojman işleri ile .... isimli İstanbul hâkimi
ilgilendi. Kendisi de Gülen Cemaati mensubuydu. Kendisiyle aynılojman bloğunda
kaldık. İşyerinde de … çevresindeki Gülen Cemaati mensupları ile tanışmaya
başladık. … bir süre sonra İstanbul Adliyesinde CMK 250'nci maddesi kapsamında
kalan suçlara bakan özel yetkili mahkemeye atandı. Bir süre sonra da onun
tavsiyesi üzerine bende özel yetkili savcı olarak görevlendirildim. 2011 yılı
Haziran ya da Temmuz ayında Beşiktaş Adliyesinde Özel Yetkili (CMK 250 maddesi)
Savcı olarak göreve başladım. 1,5 – 2 ay kadar burada çalıştım. Hiç iddianame
yazmadım. Sadece bir kez bir hafta nöbet tuttum. Arama, elkoyma, gözaltına alma,
telefon dinleme, teknik araçlarla izleme, vb. tüm talepleri TEM Şube Müdürlüğü
görevlileri flash bellekle hazır olarak getiriyordu. Ben de imzalıyordum. Gelen
yazıları okumak istediğimde birlikte çalıştığımız Cumhuriyet Savcısı … “Başsavcı
vekili … kızıyor, onun talimatı var, okumadan imzala geç” diye söylüyordu. Ben
de tatsızlıkçıkmasın diye imzalıyordum. Kendim fiilen hiç müzekkere, talimat,
karar yazmadım. Polisin getirdiği ve bizim imzaladığımız soruşturma ile ilgili
talep, müzekkere ve kararların kimler hakkında uygulanacağını bile bilmiyordum.
Kimin için iletişim tespiti kararı verdik, kim için arama el koyma, gözaltı vb.
kararlar verdik hiç haberim yoktur.”
-“Çekirdekten yetişen kendilerine yakın gördükleri öğrencileri devlet yurtlarına
yerleştirerek oradan dostluk kurarak yeni öğrencileri kendi aralarına almayı
amaç edindiklerini biliyorum... Öncelikli hedef de askeriyeydi, yani yaşanan
süreci değerlendirdiğimde 1998-1999 yıllarından itibaren askeriyede kendilerinin
kadrolarını oluşturma gayreti mevcuttu. Eğer askeriyeye yerleşemez ise hukuk,
tıp vb. bölümlerde çoğunluk oluşturmak istiyorlardı. Daha sonradan öğrendiğim
birşey oldu, İstanbul'da bu yapı üniversite bölgesi ve talebeler bölgesi olarak
iki farklı bölüme ayırarak çalışma yapmış, ben talebeler bölgesindeki evlerde
kaldığımı fark ettim. Çünkü benim kaldığımev arkadaşlarım genellikle orta ve
lise çağındaki talebelerin yetiştirilmesiyle ilgileniyorlardı.Parlak öğrencileri
İstanbul'un en iyi liselerine yerleştirerek iyi üniversitelere girmeleri
amaçlanıyordu. Hatta bu öğrencilerin aileleriyle görüşüyorlardı, aile ziyaretine
üniversitenin iyi bölümünde okuyan üniversite öğrencilerini alıyorlardı”
-“Evde bulunan beşimize hitaben ....... konuşmaya başladı. Kendisi bize hitaben
öncelikle genel bir takım konuşmalar yaptı. Devamında sınavı ve mülakatı
kazanmamız halinde bu yapıyla irtibatı koparmamamızgerektiği, sınavı
kazandığımızda Cuma namazlarına gitmememiz gerektiği (dindar olarak görünmememiz
gerektiği), eşimizi kendimizin değil kendilerinin belirleyeceğini, staj yerini
kendilerinin belirleyeceği yerler olan Ankara ve İstanbul olarak seçmemiz
gerektiği, ilk maaşıntamamının sonraki maaşların ise yüzde on beşinin
kendilerine himmet olarak verilmesi gerektiğini söyledi.”
-“…cemaatin Yar-Sav’a üye olarak Emin Ağaoğlu’nu başkanlıktan alma projesi de
vardı. Bu projenin devamı olarak cemaatten olan meslektaşlar Yar-Sav üyesi olup
Emin Ağaoğlu’nun listesinden seçime giriyorlardı. Oylama zamanı Emin Ağaoğlu
listesinde cemaatçiler doğaçlama gelişiyormuş gibi bir görüntü vererek oylama
sırasında “ben de adayım” diyerek ortaya çıkıyorlar, bu şekilde listeyi delip
gerçekte seçilmesi gereken grubun yani cemaatin seçilmesini sağlıyorlardı.”
-“Kaldığımız evdeki öğrencilerden bir tanesi "ev ablası" idi. Kurallara uyup
uymadığımızı takip eder. Erkek arkadaşı olanlar ev ablası olamaz, bu sebeple ben
hiç ev ablası olmadım. Ev ablası olmak için kıdem yetmez, daha ağırbaşlı,
cemaate daha bağlı kişiler ev ablası seçilir. ev ablasının da bir üstü vardır,
bu kişiye ''Bölge sorumlusu" denir. Bu sorumlular ablalarıkontrol eder. Bunlarda
genelde Eğitim Fakültesinde öğrencidirler.”
-“…17-25 Aralık’tan dolayı tutuklu olan polislerin ve balyoz soruşturmasından
dolayı gelen bireysel müracaatları raportör … üzerinden takip ettiler, gelen
müracaatta bulunan kişilerin pozisyonuna göre karar çıkarmak için bu yapı
mücadele etti, uğraş verdi.”
-“Artıkyaş olarak da belirli bir düzeye geldiğimiz için o zamanki ismi ile
hizmetin başka bazı kavramlarıyla da tanışmaya başladım, bunlar istişare,
tedbir, itaat, mehdilik gibi konular işlenmeye başlandı, bu anlamda iştişaresiz
iş yapılamaması, cemaatten olduğumuzun bilinmemesi yönünde konuşma ve
tavırlarımıza ilişkin tedbirli davranılması, abilerin kararlarına itaat edilmesi
ve Bediüzzaman’ın eserlerinden yola çıkılarak mehdiliğin üçaşamasından bahisle
birinci aşamanın üstat tarafından gerçekleştirildiğini, ikinci aşamada hoca
efendinin bulunduğunu ancak üçüncü aşamayı da kendisinin yapacağını
anlatıyorlardı,islamı yaşanmasında baskılar nedeniyle yeterince yaşanmadığı
noktasından hareket ederek tedbire devam edilmesi sürekli anlatılırdı.”
-“Cemaat HSYK seçiminde Bylock üzerinden haberleşti vedeğerlendirme yaptı.Daha
sonra bu sistem üzerinden diğer seçimlere müdahale edilmeye çalışıldı, mahalli
ve genel seçimlerde de bu sistemin kullanıldığını duydum. Hatta bu yapıya ait
olan Hakim ve Savcılara da "memleketlerinize gidin, iktidara oy vermesinler,
başka partilere oy versinler, yönlendirin" diyerek talimatlandırdılar. Bunların
tamamının Bylock üzerinden yapıldığını biliyorum.”
-“Üniversite kayıt döneminde cemaate ait dershaneler bir toplama merkezi gibi
mülakat merkezi gibi oluşturuluyormuş. Biz de bu dershaneye gittik. Gittiğimizde
beni bir odaya aldılar, bir kişi ile görüştüm, ancak bu kişi muhtemelen dershane
görevlisi değildir. Tahminime göre o bölgedeki evlerden sorumlu cemaat
mensuplarından birisi olabilir. Bu şahıs bana ailem ile ilgili ve kişisel
sorular sordu. Namaz kılıpkılmadığımı, Fetullah GÜLEN'i tanıyıptanımadığımı,kız
arkadaşımın olup olmadığını,sigara alışkanlığımolup olmadığını sordu. Sigara
içme ve kızarkadaş edinmenin yasak olduğunu, bunlarla ilgili kurallara uymazsam
evden atılacağımı söyledi. Evde kalmak için kendilerine belli bir miktarda ödeme
yapmamız gerektiğini, evde bulunan abi dedikleri veya ev imamı dedikleri kişinin
kuralları anlatacağını ve kurallara uymamız gerektiğini söyledi... Staj
döneminde kaldığım bu evlerde haftada bir bizi ..... toplayıp "Cuma namazına
gitmeyin, vakit namazlarını evde kılın, adliye camiası sol görüşlü ve dindüşmanı
insanlardan oluşuyor, sizin muhafazakar yapılı olduğunuzu anlamasınlar" dedi...
“Taşrada adliyede çalışırken bu toplantılarda, çalıştığımız hakim ve savcıların
siyasi görüşleri, inanç durumları,kişisel durumları hakkında bilgi
istiyorlardı.”
-“Mülakat sonucunda hâkim adaylığını kazandıktan sonra … civarında bir evde
isimlerini hatırlamadığım yine meslekte olan 4 ya da 5 kişi gelerek staj
dönemimizde namaz kılmayın, cumaya gitmeyin, tedbir yapın, sürekli teyakkuzda
olun, ... tedbirli olun tarzında uyarılarda bulundular.”
-“Ben yurtta kaldığım bu dönemde cemaat mensuplarının cemaate bağlılığını
belgelemek için numara verildiğini gördüm. Bu numara 1, 2, 3, 4, 5 olarak
nitelendirilmişti. Cemaate bağlılık derecesine göre numara verilirdi. 5 olarak
nitelendirilen ölümüne bağlı olan cemaat öğrencilerini nitelendirmekteydi. Bu
numaralandırmayı yurtlarda yurt müdürü yapardı. Buna bilgileri de Serrehber
verirdi. Serrehber bizim gibi tüm öğrencilerle birebir görüşürdü. Öğrencinin
çalışması ve diğer durumları puanlandırılmıştı.Örneğin cemaat mensubu bir
öğrenci Fetullah Gülen ve Said Nursi'nin kitabını bitirdiği zaman ona bir puan
verilirdi, kampa katıldığı her gün için 100 puan, öğrencinin yaptığı
etkinlikler, tuttuğu oruçlar gibi diğer işler de puanlandırılırdı. Bu puanlara
göre öğrenciye birden beş'e kadar bir puan verilirdi. Yurt müdürü bu şekilde
puanlandırdığı ve yüksek puan alan öğrencileri ödüllendirirdi. Örneğin düşük
puanlı olanlara kalem verir, yüksek puanı olanlara mp3, tablet şeklinde
hediyeler verirdi. Bu şekilde davranmasınınnedeni ise düşük puanlı öğrencilerin
de çok çalışıp fazla puan almaları ve cemaate daha sıkı şekilde bağlı olmalarını
sağlamaktı.”
-“İdari yargıda ....ve daha kıdemli olan hakim savcılar Tl , ....sicilliler T2,
....sicilliler T3, .... ve aşağısı T4 olarak isimlendirilmişti. T'nin ne anlama
geldiğini ben bilmiyorum. Benim kanaatime göre her devre bu sınıflandırmaya göre
sadece kendi dönemlerine tanısın, diğer cemaat mensuplarıyla temas
kurmasındüşüncesiyle yapılmış olabilir, zira ne kadar az kişi cemaat içerisinde
birbirini tanırsa o kadar iyi olacağı düşünülür. Ayrıca tayin olduğu zaman
cemaat mensubunun gittiği yerde hangi grup içerisinde yer alacağı kolaylıkla
takip edilebilir.”
-“2013 yılında Ergenekon dosyasından tutuklu Mehmet Ali Çelebi’nin polisler
tarafından cep telefonuna başka birisinin rehberinin yüklenmesi olayı ile ilgili
olarak görevi kötüye kullanmak suçundan yürütülen soruşturma dosyası ile ilgili
teğmen ve anne-babasıyanıma gelip dosyanın dört savcı değiştirdiğini söyleyip
bir an önce bitirilmesini söylediler. Ben de soruşturma dosyasını ele aldım.
Bazı polisler hakkında ek takipsizlik verdikten sonra birkaç sanık polis
hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan iddianame düzenledim. O dönem başsavcı
vekilinin izinde olması nedeni ile yerine görevlendirilen başsavcı vekili … beni
yanına çağırdı. Dosyanın kendi dosyaları ile alakalı olduğunu söyleyip “polis
memurları bizim çocuklar bunların zarar görmesini istemiyorum. Bir şey yapamaz
mıyız” dedi. Ben de “siz iddianameyi görevi kötüye kullanma, ihmal yönünden iade
edin, ben tekrar bakayım” dedim.”
-“(x) sınavın son haftasındaki Cuma günü akşam saatlerinde saat 21:30
sıralarında yanımıza geldi. Bize yeterince çalıştınızkitapları toplayın dedi.
Bizden cep telefonlarımızı istedi. Tüm arkadaşlar cep telefonlarını (x)'e verdi.
(x) bunları arka odaya götürüp tekrar yanımıza geldi. Bize hitaben “burada
gördüklerinizi kimseye anlatmamaya yemin edermisiniz, hatta anneniz, babanız,
çocuğunuz ve eşinizin ölümü üzerine yemin edermisiniz” diye sordu. Öbür
arkadaşlar tek tek yemin etti. Ben ilk önce anlamadım. Neyi görmediğimize yemin
edeceğiz dedim. Onun ısrarı üzerine yemin ettim. Daha sonra (x) laptopunu
çantasından çıkardı.Çalıştığımız sehpanın üzerine koydu ve bilgisayara cebinden
çıkardığı küçük bir flash belleğitaktı. Bu flash belleğiaçınca ekranda hukuk
sorularınınolduğunu gördüm. (x) “hadi şimdi çözün” dedi. .... tarihinde ÖSYM'nin
yaptığı avukatlıktan hakimliğe geçiş sınavına girdiğimde, sınavdaki soruların
cuma akşamı (x)'in bize getirdiği sorularla aynıolduğunu gördüm.”
-“(x) bana hitaben “sen evleniyormuşsun, evleneceğin kişi kim, hizmete yakınlığı
nedir, bir bağı var mı” dedi. Ben de ismini söyledim. İlahiyat fakültesi ve imam
hatip mezunu olduğunu söyleyince ikisi birlikte bana hitaben “ağabeycim sen ne
yapıyorsun, biz tedbirli davranacaksın diyorsun, sen ilahiyat mezunu biriyle
evleniyorsun. Peki, başını açacak mı” diye sordu…”, “Bana yumuşak bir üslupla
tamam evleneceğin kişibaşını açması şartıyla evlenebilirsin, biz seni kaybetmek
istemiyoruz şeklinde söylediler”
-“.... ise o dönem yargı mensubu cemaat üyelerinin çocuklarının özellikle manevi
yönde yetişmeleri için kurulan eğitim biriminden tanıdığım sivildir, eğitim
biriminin sorumlusu ise .... abiydi, Eğitim birimi hakim-savcı çocuklarının
cemaate ait okullara ve eğitim kuramlarına gönderilmemesi ve bizim zamanımızdaki
gibi kendileri ile ilgilenilmemesi nedeniyle özellikle manevi yönde eksik
kalmalarından dolayı o tarihlerde geliştirilen bir birimdi. Benim ortaokul
döneminden beri cemaat içerisinde yer almam ve çocuklarla yakınilişki kurabilmem
nedeniyle benden bu birimde zaman zaman görev aldım. 2013 yılında çocukların
yabancı dil eğitimi için yaz tatilinde Amerika'ya gönderilmesi gündeme geldi.
Bana teklif edildi. Ben vize için girişimlerde bulundum. Fakat bir süre sonra o
iş iptal edildi. Bir yıl sonra yani 2014 yılında tekrar gündeme geldi. Yargıtay
Tetkik Hakimi .... bu konu ile ilgili beni aradı. Ben önce gitmek istemedim.
Fakat başka kimse olmadığını söyleyince kabul ettim. Nitekim ağustos ayında lise
talebesi olan ve şuan isimlerini hatırlamadığım Ankara'daki hakim-savcı
meslektaşlarınkızları olduğunu bildiğim 3 çocuğu NewJarsey şehrine götürdüm.
Orada bizi ..... abi isimli birisi karşıladı. Çocuklarındil kursunu ayarladık ve
kalacakları otele yerleştirdik. Biz de cemaate ait bir okulda kaldık. Orada yine
Ankara'dan dil kursu için öğrenci getiren .... abiyle karşılaştık bir süre sonra
..... abi bizi Hoca efendinin sohbetine götüreceğini söyledi. Pensilvanya'ya
gittik. Orada bir sohbete katıldık. Kalabalıktı. 2 veya 3 gün orada kaldık.
Sohbet dışında Fetullah GÜLEN’i sadece namaza geldiğinde gördüm. Danıştay Tetkik
Hakimi olduğunu bildiğim .... ile Pensilvanya'da karşılaştık. Amerika'da ne için
bulunduğunu bilmiyorum.”
-Diğer talebemiz … ve …, … Astsubay okulunu kazandılar ve ondan sonraki yıllarda
da yine aynı şekilde bazen tarafımdan bazen de mahrem hizmetlere bakan diğer
ağabeyler tarafından buiki öğrenci sürekli takip edildi. Bu çocuklarınsınavları
kazanmasında o yıllarda tanıdığımve şuanda mahrem hizmetlerde çok kritik
hizmetlerde bulunan … isimli şahıstarafından bize verilen sınav sorularının
büyük etkisi vardır, eğer bu sorular bu öğrencilere verilmemiş olsa sınavı
kazanmaları düşünülemezdi”
-“Evlilik ve müstakbel eş adayı ile ilgili beklentilerimiz ve tercihlerimiz
hakkında genel bilgiler aldı.Bukişiyapının bizimle ilgili kısmının evlendirme
birimiydi.”, “Benim için uygun bir aday bulduğunu söyleyip özelliklerini
aktardı. Ancak köyde yaşadığını öğrenince ben kabul etmedim. Özelliklerin kabul
edilmesi halinde ismi ve resmi gösteriliyordu. Aksi takdirde gizlilik
çerçevesinde ismi ya da kişiyle ilgili resim vs. gibi hiçbir bilgi verilmiyordu”
-“Peygamberimizin sürekli birilerinin rüyasına girmesi ve peygamberimizin
cemaatle ilgili vaatlerde bulunduğunu belirtmeleri, bunların hepsinin
asılsızçıkması üzerine cemaatten ciddi manada kendimizi soyutladık”
-“HSYK seçimlerinden sonra ben bir öz eleştiri süreci hatırlamıyorum. Daha çok
hükümetin verdiği zam ve iktidar baskısı ile seçimin
kaybedildiğideğerlendiriliyordu. Bu dönemde tedbirler artırıldı. Özellikle 2015
yılından itibaren sohbet gruplarında katılımcı sayısı azaltıldı.2-3 ye
düşürüldü. İletişimler asgariye indirildi. 2015 ortalarında da ByLocku
kullanmamaya başladık. Cemaat yönünden işler her ne kadar kötüye gitmiş olsa da
sürekli olarak bu durumun düzeleceğini, ahir zamanda olduğumuzu unutmamızı,
imtihanlardan geçileceğini, imtihanlar sonucundan elenmeler olacağını ve
imtihanı kaybetmememiz gerektiğini, manevi hayatımızı yüksek tutmamızı içeren
konuşmalar paylaşımlar oluyordu. Bu anlamda cemaatin geçmişten beri değişik
vesilelerle kullandığı ya da aktardığı rüyalar, bazı ahilerin yorum ve görüşleri
anlatılarak motivasyon sağlanmaya çalışılıyordu.”
-“Onunla birlikte hareket eden birçok Gülen cemaati mensubu hâkim, savcı,daire
başkanı, genel müdür yardımcısı vardı. Bakanlıkta yurtdışı gezilerine kimin
katılacağı, özel görevlere kimin gideceği hep … tarafından belirleniyordu...
Genelde listeyi kendi adamlarından oluşturuyorlardı”
-“17-25 Aralıkolayları ile ilgili olarak, 16 Aralıkakşamı aynı binada
oturduğumuz savcı … yanıma gelerek “bir avukat bürosunda arama var, … senin
katılmanı istiyor” diye söyledi. 17 Aralık sabahı …yanına gittim. Bana “bir
avukat bürosunda arama var sen katılacaksın” dedi. Yanımdaki polisler ile
birlikte yola çıktık. Bir binanı önünde durduk. Polisler binanın tamamında arama
yapmak istediler. Ben itiraz ettim. Avukat bürosu olduğu için sadece avukatın
kullandığı büroda arama yapılabileceğini söyledim. Bu arada savcı … ile
görüşüldü. … “arama kararı binanıntamamı için polisler binanıntamamını
arayabilirler” dediler. Binadan girdik, ben sadece bina içinde bulunan ve
dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlunun ortağı olan ve soyadının ....
olduğunu hatırladığım avukatın bürosundaki arama işlemine katıldım. Polisler tüm
binada arama yaptı. Hatta avukat bürosu dışındaki yerlerde yapılan arama
tutanağını da bana imzalatmak istediler”
-“Stajındaha başında... İdare Mahkemesi Üyesi... hatırladığım kadarıyla ders
çalışma evlerine gelerek meslekte dikkat etmemiz gereken hususları anlatmıştı,
bunlarınbaşında dindar bir profil çizmememiz gerektiği, açıktan namazları
kılmamamız, vakitleri birleştirerek cem etmemiz, heyet ile yapılan görüşmelerde
Ramazan Ayında şayet başkanınbir şey yiyip içmesi söz konusu olursa bizim de o
anda oruç olsak bile yememiz ve içmemiz, ardından oruca devam etmemiz gibi
tedbirler söylenmişti, keza cemaat mensubu olmakla birlikte meslektaşımız
olmayan ve daha eskiden tanıştığımızkişilerle irtibatı kesmemiz,mümkün
olduğunca-cemaat içerisinde biriyle evlenmemiz ve iştişare etmeden evlilik
kararı vermememizi bize anlatmıştı. Mesleki olarak ise kendimizi iyi
yetiştirmemiz, mesaiye dikkat etmemiz, dosyalara iyi çalışarak hatta lisan da
öğrenmemiz, yüksek lisans yapmamız gibi konularda tavsiyeler yapılıyordu, cemaat
mensubu olmayan kişilerle açıktan belli etmeden fakat iyi ilişkiler kurulması,
ilgilenilmesi söyleniyordu, stajın sonuna doğru .... bizimle ilgilenmeyi
bırakmıştı, ondan sonra ... isimli Danıştay Tetkik Hakimi ile görüşüyorduk,
kendisi bize yıl sonunda yapılacak olan mezuniyet balosunda içkili bir ortam
olacağı için içki içmemizi söylemişti.”
-“…hâkim ve savcılarla birlikte aynı koğuşta kalıyorum. Koğuştakiler cezaevinde
kalmamızın bir ibadet olduğunu düşünüyor.”
-“2012 yılında avukatlıktan Hakimliğe geçiş sınavına girdim. 5-6 yıl
avukatlıkyapmıştım. Sınava da çok hazırlanmamıştım. Mersinde avukatlık yapan
....isimli kişi telefonla beni aradı. Sınavı gideceğiz ancak Ankara'ya gitmeden
önce Konya’ya uğrayacağız dedi. Konya iline giderken .....'e neden Konya ya
gittiğimizi sorduğumda "hayatında görmeyeceğin şeyleri göreceksin" dedi. Konya
iline ulaştığımızda .....isimli iş merkezinin içerisindeki adını
hatırlayamadığım bir hukuk derneğinin bürosuna çıktık. Orada Av. .... isimli
biri ile ....isminde matematik öğretmeni olduğunu tahmin ettiğim kişiler
karşıladı. Bir salona geçtik. Salon da bulunan masa üzerindeki Laptopu açtılar
Laptoptan sonradan sınav esnasında göreceğim soru ve cevapları gösterdiler. Bu
soru cevapları birlikte gittiğimiz şahıslar ile birlikte 1 saat boyunca
inceledik. Sonra da oradan ayrıldık ve Ankara iline geçtik. Sınava girdim,
sınavda bize gösterilen sorularınsınav esnasındaki sorulan
sorularınaynısıolduğunu gördüm.”
-“.... isimli sivil kişi evine gittiğimde önce benim cep telefonumu istedi.
Karşımda GooglePlay’den Bylock isimli programı cep telefonuma indirdi. Ben bunu
kullanmak istemediğimi söyledim. Kendisi güvenli bir program olduğunu, sadece
haberleşme sağlanacağını söyledi. Daha sonra kendisini ve bu bölgede görev yapan
adli yargı hakim ve savcılarının numaralarını grup olarak benim telefonuma
yükledi, "Bundan sonra siz grup olarak buradan görüşeceksiniz" dedi. Bu
programın çalışabilmesi için karşılıklıeklenen grup içerisindeki kişilerin kendi
aralarında belirlenen kod numarasını bilmesi gerekiyor. Örneğin bu programda ben
x'i gruba eklemek istediğimde x'e bunu kabul edip etmediği konusunda mesaj
gidiyor, daha sonra kabul etmek isterse x ve benim önceden bildiğim şifrenin
sisteme girilmesi gerekiyor. Bu şifre numarası çok basit bir numara idi, herkes
tarafından biliniyordu.”
IV-HÂKİMLER ve SAVCILAR YÜKSEK KURULU'NA İNTİKAL EDEN FETÖ/PDY İLE BAĞLANTILI
BAZI SORUŞTURMA DOSYALARI:
1-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2015/184 Esas Sayılı
Soruşturma Dosyasında Özetle; FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu emniyet ve
yargı mensupları tarafından 07/05/2010 tarihinde 17-25 Aralık kumpas
soruşturmaları başlatıldıktan sonra, Türkiye gündeminde o tarihte Milli
İstihbarat Teşkilatı Müsteşar Yardımcısı olan Hakan FİDAN'ın çabalarıyla
Türkiye, Brezilya ve İran arasında Tahran Deklarasyonu veya Nükleer Takas
Antlaşmasının imzalandığı, Hakan FİDAN’ınMİTMüsteşarı olarak atandığı, İHH
Vakfıtarafından yapılan Mavi Marmara gemisi yardım organizasyonunun yer aldığı
bir dönemde 12/05/2010 tarihinde sözde Selam-Tevhit Kudüs Ordusu Terör Örgütü
soruşturmasınınbaşlatılmasına "Kağıthane Gazze Gönüllüleri Platformu"
tarafından, İsrail ablukası altındaki Gazze'ye dikkat çekmek ve Filistin zulmünü
kamuoyunun gündemine taşımak maksadıyla "İstanbul'dan Gazze'ye Kardeşlik
Köprüsü" adı altında düzenlenen programda Nureddin ŞİRİN'in yaptığı, "Ümmet
Bilinci, Kudüs Davası ve Gazze'nin Mesajı"ve İHH'nınBatı Şeria sorumlusu İzzet
ŞAHİN'in İsrail tarafından tutuklanması konulu 09/05/2010 tarihli konuşmanın
gerekçe gösterildiği,
Soruşturma dosyasında, silahlı terör örgütüne işaret eden, cebir ve şiddet
kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinin
varlığına, örgüt adına birlikte veya tek başına, nerede ve ne şekilde bir eylem
gerçekleştirildiği veya gerçekleştirileceğine dair deliller, herhangi bir suç ve
suç unsurunu çağrıştıracak maddi vakıalar bulunmamasına rağmen; 5271 sayılı
CMK’nın 135 ve 140'ıncı maddelerinde düzenlenmiş telekomünikasyon yoluyla
iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme tedbirlerinin uygulanmasına
dair usul hükümleri açıkça ihlal edilmek suretiyle, Kamile YAZICIOĞLU’nun eşi
Hüseyin Avni YAZICIOĞLU hakkında dile getirdiği ve daha sonra bir kısmını inkâr
ettiği uydurma ifadelerinde geçen iddialar, Kamile YAZICIOĞLU’nun eşi Hüseyin
Avni YAZICIOĞLU’na ait olduğunu iddia ederek kendiliğinden getirip teslim ettiği
öne sürülen sahte dijital ve yazılı deliller, sahte e-mail ihbarları, sahte
gizli tanık ifadeleri ve örgüt mensubu emniyet görevlilerinin talepleri üzerine
01/01/2001 ve 23/07/2006 tarihlerinden talep tarihlerine kadarki bir çok ismin
kullandığı numaralara ait ayrıntılı HTS ve e-mail kayıtlarının istenilmesi
yoluyla, siyasetçi, bürokrat, gazeteci, iş adamı, akademisyen gibi toplumun
farklı kesimlerinde yer alan kişilerin iletişimlerinin tespiti ve kayda
alınmasına, bir çok kimsenin teknik araçlarla izlenmesine, suç tarihine kıyasla
eski yıllara uzanan HTS raporlarının teminine, önceki tedbir kararına nazaran
kesintinin gerçekleşmesine rağmen tekrar tekrar uzatma kararlarının verilmesine,
sadece gerçek kişiler hakkında uygulanabilecek bir tedbir olmasına rağmen
dernek, vakıf, şirket gibi kuruluşlarla belli adreslerin teknik araçlarla
izlenmesine kadar uzanan, özellikle Başbakanlık, Bakanlıklar ve MİT gibi kritik
yerlerde görevli bürokratlarınhedef şahısyapılmak suretiyle kendilerinin ve
iletişim araçlarını kullanan Başbakan, bakanlar, eski ve halen görevdeki
milletvekilleri ile MİTMüsteşarı gibi devletin en üst yetkililerinin, ülke
yönetimine ilişkin soruşturma konusuyla neden -sonuç ilişkisi kurulamayan, gizli
kalması gereken iletişimlerinin dinlenmesi ve kayda alınmasına zemin
hazırlandıktan sonra, kolluktan gelen talep yazılarında haklı ve ikna edici
bilgi ve belgeler sunulamadığı halde, muhatapların silahlı terör örgütüyle
bağlantıları ilişkilendirilmeksizin, başka surette delil elde etme imkânının
bulunup bulunmadığı yeterince irdelenmeksizin soyut delillere dayanılarak, matbu
gerekçelerle iletişimin denetlenmesi teknik araçlarla izleme tedbirlerine
hükmettikleri, bu şekilde 3 yıl 7 ay gibi bir süre zarfında yürütülen bu
soruşturma kapsamında toplam 239 kişinin iletişiminin tespiti, dinlenmesi ve
kayda alınmasına, 78 kişinin teknik araçlarla izlenmesine karar verildiği,
ayrıca 10 farklı dernek, vakıf ve adresler ile ilgili olarak da kimin hakkında
uygulanacağı belirtilmeksizin aynı tedbire başvurdukları,iletişimin tespiti,
dinlenmesi ve kayda alınmasına ilişkin tedbire başvurulan kişiler için toplam
1348 kez, teknik araçlarla izleme kararı verilen kişiler ile çeşitli dernek,
vakıfve adresler bakımından da toplam 950 kez uzatma kararı verildiği, Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı (halen Cumhurbaşkanı), Bakanlar, MİTMüsteşarı ile üst
düzey bürokratların devlet güvenliğive politikaları açısından gizli kalması
gerektiğidüşünülen bir takım görüşmelerin de tespit edilerek kayıtaltına
alındığı,ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, MİT mensuplarını ve önemli
bürokrat ve siyasetçiler ile İHH gibi insani yardım kuruluşları ile tüzel
kişileri İran yanlısı,El Kaide terör örgütüne yardım eden konumunda göstermeye
çalıştıkları,
Mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulduğunda, dinleme işlemlerinin Teknik Büro
Amirliğidışında hiçbir yerde yapılmaması yönünde yasal zorunluluk bulunmasına
rağmen biri Amerika Birleşik Devletleri'nde olmak üzere birçok farklı yerden
dinleme işleminin gerçekleştirildiği bu tespitle ilgililerin 3 yıl 7 ay süren
soruşturma sırasında örgüt üyeliği bahanesi ile iletişimlerini dinledikleri
devletin üst düzey görevlileri ile hükümet mensuplarınındevlet güvenliği ve
politikaları açısından gizli kalması gereken bir takım görüşmelerini siyasi
casusluk amacıyla kayıtaltına alarak değişik IP numaralıbilgisayarlara
aktardıkları,
Sözde Kudüs Ordusu Terör Örgütü soruşturmasının İran ve Türkiye arasında yapılan
ticaretle dolayısıyla da 17-25 Aralık kumpas soruşturmasıyla ilişkilendirilmesi
için delil üretilmesi kapsamında, gizli tanıksıfatıyla ifade vermesi sağlanan
Şafak'ın ifadesine, söylemediğihalde İran ticareti ile ilgili eklemeler
yapıldığı,bu şekilde sözde Kudüs Ordusu Terör Örgütü soruşturmasının İran ve
Türkiye arasında yapılan ticaretle dolayısıyla da 17 -25 Aralık kumpas
soruşturmasıyla ilişkilendirildiği, bu şekilde aralarında bağlantı olduğu
intibağı uyandırılarak her iki soruşturmanın aslında operasyon aşamasında
birleştirilmesinin amaçlandığı, bu amaçla soruşturma işlemlerine devam
edilmesine ve soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısınıntalimatı olmamasına
rağmen sözde Kudüs Ordusu Terör Örgütü soruşturmasının örgüt mensubu emniyet
görevlilerince sonlandırılıp, tüm dinleme kayıtları Log kayıtlarından silinmek
suretiyle üst yazıya bağlanarak gizlice İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderildiği,
17-25 Aralık darbe girişiminin başarısızolması neticesinde bu kez, FETÖ/PDY
silahlıterör örgütü'nün kendine yakınbasın-yayın kuruluşları aracılığıyla
kamuoyu oluşturma çabasına devam ettiği, sözde "Kudüs Ordusu Terör Örgütü"
soruşturması kılıfı altında uydurma gerekçe, sahte delil ve ihbarlarla kurum
olarak "Milli İstihbarat Teşkilatı" yönetici ve mensupları ile sivil toplum
kuruluşu mahiyetindeki "İHH İnsani YardımVakfı" yönetici ve çalışanlarının
telefonlarının dinlenilmesi suretiyle terörle irtibatlandırılmaya
çalışıldığı,MİT'e ait tırların durdurulması öncesinde İHH bürolarına baskınlar
yapılarak hükümetin MİT üzerinden İHH Vakfını kullanarak El Kaide gibi terör
örgütlerine silah yardımında bulunduğualgısı yaratılmaya çalışıldığı, 17/12/2013
tarihinde 2011/762 sayılı soruşturma dosyası sonlandırılarak İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına teslim edilmesine rağmen örgüt mensuplarınca sözde Selam-Tevhit
örgütünün silah unsurunu delillendirmek amacıyla MİTtırlarına yönelik girişimde
bulunulduğu soruşturma dosyası kapsamındaki bilgi, belge ve delillerle sabittir.
2-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2016/99 Esas Sayılı
Soruşturma Dosyasında Özetle; Kozmik odaların bulunduğu Genelkurmay Başkanlığı
Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında görevli personelin, Ergenekon terör
örgütü kapsamında iletişimin denetlenmesi tedbirleri yoluyla teknik takibe
alındığı, kamuoyu desteğini almak için yazılıve görsel medyada haber konusu
olacak ve sansasyon yaratacak bir suçlama olarak Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent ARINÇ'ın, askeri personel tarafından İKK faaliyetleri
kapsamında takip edilen Kurmay Albay Baki KAYA'nın ikâmetinin bulunduğu
Çukurambar semtinde ikâmet etmesi fırsat olarak değerlendirilerek sahte bir
ihbarla "Suikast Girişimi" isnadınınortaya atıldığı, bu isnadı kuvvetlendirmek
adına sahte delil yaratıldığı,bazı belge ve notlara gerçekle bağdaşmayacak
şekilde anlamlar yüklenerek soruşturmanınmecrasından çıkarıldığı ve soruşturmaya
dahil eden rütbeli asker sayısınıngenişletilerek usulsüz şekilde iletişimin
denetlenmesi tedbirlerine başvurulduğu, içeriği sahte ihbar tutanağına
dayanılarak, savunmada ileri sürülen deliller araştırılmadan, objektiflikten
uzak ve taraflı hazırlanan kolluk değerlendirme tutanaklarına itibar edilerek,
içerisinde Devlet sırrı niteliğinde bilgi ve belgeler bulunan 11 ve 16 no.lu
kozmik odalarda hukuka aykırı yollarla makul şüphe bulunmamasına karşınarama ve
el koyma işlemlerinin gerçekleştirildiğive devlet sırrıniteliğindeki bazı bilgi
ve belgelerin de bulduğu dokümanlar ile elektronik verilerin hukuka aykırı
şekilde ele geçirildiği, söz konusu bilgi, belge ve verilerin soruşturma
kapsamında herhangi bir görev ve yetkisi bulunmayan, FETÖ/PDY mensupları
tarafından gerçekleştirildiği kamuoyunca bilinen “Balyoz, Askeri Casusluk,
Poyrazköy, Ergenekon ve Oda Tv” gibi davalarda bilirkişilik yapan ve taraflı
bilirkişi raporu hazırlaması nedeniyleTÜBİTAK’dan uzaklaştırılan Ünal TATAR
isimli şahsa soruşturma dosyasında herhangi bir görev ve yetkisi olmamasına
rağmen Adliyede inceletilerek imajınınaldırıldığı, bu suretle yetkisiz kişilerin
devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelere vakıfolmasınınsağlandığı, Ceza
Muhakemesi Kanunu uyarınca, devlet sırrına ilişkin konularda soruşturma
aşamasında inceleme dahi mümkün değilken, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin iç ve
dışgüvenliğiaçısından hayati derecede öneme haiz olan “Devlet sırrı”niteliğinde
bulunan bilgi ve belgelerin, soruşturmada adı geçen hâkimler ile Cumhuriyet
savcıları tarafından hukuka aykırı yollarla siyasal ve askeri casusluk
maksadıyla ele geçirilip ifşa edildiği, soruşturma sürecinde, soruşturma konusu
suçla ilgi ve bağlantısı bulunmayan ve suç niteliğitaşımayan “FETÖ/PDY'ye
ilişkin düşünce, eleştiri ve görüşiçeren bilgi paylaşımında bulunan kişiler
hakkında da hukuka aykırı yollarla iletişimin tespitine yönelik kararlar ve
koruma tedbiri süresinin müteaddit kez uzatımına karar verilmek suretiyle,
koruma tedbirlerinin ölçüsüz bir şekilde kullanıldığı, FETÖ/PDY nedeniyle
haklarında adli soruşturma yürütülen birçok gerçek ve tüzel kişiyle yoğun
irtibat ve bağlantı kurularak söz konusu eylemlerin gerçekleştirildiği
anlaşılmıştır.
3-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2015/100 Esas Sayılı
Soruşturma Dosyasında Özetle; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü
Suçlar Soruşturma Bürosunun 7 farklı soruşturma numarasında yürütülen toplam 594
klasörden oluşan soruşturma dosyalarında, içerisinde "Terör Örgütüne Üye Olma,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevlerini Yapmasını
Kısmen veya Tamamen Engellemeye Teşebbüs, Devletin Gizli Kalması Gereken
Bilgileri Siyasal veya Askeri Casusluk Amacıyla Temin Etme" suçlarının da
bulunduğu çok sayıda suçtan tutuklu bulunan şüpheliler müdafiilerinin farklı
tarihlerdeki tutukluluğa itiraz ve tahliye istemlerinin İstanbul Sulh Ceza
Hâkimliklerinin kararlarıyla reddedilmesi sonrasında, FETÖ/PDY terör örgütünün
sözde lideri Fetullah GÜLEN’in yargıda faal olan Paralel Devlet Yapılanmasına
üye hâkimlere vaaz/sohbet adı altında, dua kılıfına bürünmüşşekilde gönderdiği
19/04/2015 günlü “Mukaddes Çile ve İnfak Kahramanları" konulu kriptolu talimatta
tutukluların serbest bırakılmasını istemesinin ertesi günü, bir kısım şüpheliler
müdafileri tarafından, İstanbul Adliyesindeki tüm sulh ceza hâkimliklerinde
görevli hâkimlerin reddi ve şüphelilerin tahliyesi istemlerini içeren, normal
prosedüre uygun şekilde mahkeme kalemine verilmesi, kayıt ve tarama işleminden
sonra mahkeme hâkimine intikal etmesi gereken, 20/04/2015 tarihli 51 adet
dilekçenin rutin uygulamaya aykırı şekilde bizzat İstanbul 29'uncu Asliye Ceza
Mahkemesi hâkimi Metin ÖZÇELİK'e verildiği, adı geçenin görev yaptığı mahkeme
itibariyle yetkisiz olmasına karşın dilekçeleri ertesi gün, yani farklı bir
hâkimin nöbetçi olduğu günde, tüm personelin ayrılmasından sonra gizlilik
içerisinde sisteme kaydettirdiği, kısıtlama kararı nedeniyle UYAP üzerinden
erişim imkânı bulunmamasından dolayı elektronik ortamda incelenmeyen, fiziki
soruşturma dosyaları da bulunmadığı halde, sadece şüpheliler müdafilerinin
sundukları dilekçeler ve ekleri ile yetinerek, İstanbul Sulh Ceza
Hâkimliklerinden gönderilen tüm görüşyazıları da olumsuz olmasına rağmen
24/04/2015 tarihli kararla, şüpheliler müdafiilerinin, İstanbul Sulh Ceza
Hâkimliklerinin tamamında görevli hâkimlere yönelik red taleplerinin kabulüne,
soruşturma dosyalarındaki şüphelilerle ilgili tahliye taleplerine bakmak üzere
isim ve sicil numarasını da belirtmek suretiyle, FETÖ/PDY terör örgütü üyesi
olup nöbet görevi saat 17:00 itibariyle sona eren İstanbul 32'nci Asliye Ceza
Mahkemesi Hâkimi Mustafa BAŞER'in görevlendirilmesine kesin olmak üzere karar
verdiği, meşru olmayan görevlendirme sonrası şüpheliler müdafilerinin
dilekçeleri, tutuklama kararları, önceki tahliye talepleri ve mahkemelerin red
kararlarından oluşan evrakların zabıt kâtibi tarafından İstanbul 32'nci Asliye
Ceza Mahkemesi'ne götürüldüğü, adı geçen zabıt kâtibinin tanıksıfatıyla alınan
25/04/2015 tarihli beyanında belirtildiğiüzere, İstanbul 32'nci Asliye Ceza
Mahkemesinin tüm personelinin mahkemeden ayrılmışolduğu ve kalem kapısının
kilitli olduğu, nöbet görevi saat 17:00 itibariyle sona ermesine rağmen hâkim
Mustafa BAŞER'in odada tek başına oturduğu ve gelen dosyaları zabıtkâtibinden
teslimaldığı, 5235 sayılı Kanun'un, 6545 sayılı Kanunla değişik 10'uncu
maddesinde Sulh Ceza Hâkimliğinin, Kanunlarınayrıca görevli kıldığı haller saklı
kalmak üzere, yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli
kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemekle
görevli olduğunun belirtilmesine ve asliye ceza mahkemelerinin soruşturma
evresindeki işlemlerle ilgili bir yetkisi bulunmamasına rağmen, görev yaptığı
mahkemeye nazaran üst merci sıfatı da bulunmayan ve bu yönüyle eşdeğer olan
29'uncu Asliye Ceza Mahkemesi hâkiminin Kanuna aykırı şekilde görevlendirme
kararını esas alarak, 25/04/2015 tarihinde verdiğiaynı nitelikteki 7 kararla,
594 klasörden oluşan soruşturma dosyaları intikal etmeden, atılı suçlar
nedeniyle soruşturma dosyalarındaki deliller incelemeden, suç ve deliller ile
her bir şüpheli yönünden ayrı ayrı kişiselleştirme yapılmaksızın, genel geçer ve
birbirinin kopyası niteliğindeki gerekçelerle, tutuklu 63 şüphelinin tahliyesine
karar verdiği,
Ayrıntıları Daire kararında belirtildiği üzere, tahliye kararının verilmesi için
hafta sonu tatil gününde sarfedilen olağanüstü çabanın son derece dikkat çekici
olduğu ve örgütün sözde lideri Fetullah GÜLEN tarafından verilen talimatın
ivedilikle yerine getirilmesi amacına matuf olduğunun tartışma götürmeyecek
şekilde açık ve net olduğu, hal böyle iken, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu'nda üye olarak görevli Mustafa Kemal ÖZÇELİKve Mahmut ŞEN'in, ilgililer
hakkında ceza tayin edilmemesi gerektiği yönündeki muhalefet şerhleriyle bir
hukuk katliamına sahip çıkmalarının, malum yapı mensuplarınınyargı teşkilatı
içerisindeki görev ve sıfatları ne olursa olsun, örgüt menfaatleri uğruna hukuku
bir silah olarak kullanmaktan çekinmeyeceklerini ortaya koyduğu,
Hâkimler Metin ÖZÇELİKve Mustafa BAŞER'in, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından yürütülen ve kamuoyunda "22
Temmuz, Casusluk, Yasa Dışı Dinleme, 17-25 Aralık Kumpas, Selam Tevhid'de
Kumpas, Tahşiye Grubuna Kumpas ve Emniyetteki Paralel Yapı Soruşturmaları”
olarak bilinen soruşturmalarda tutuklu bulunan şüphelileri tahliye etmek
amacıyla sarfettikleri olağanüstü gayretleri, kolluk görevlilerinin baştan
itibaren gerçekleştirdikleri yasa dışıişlemler ile delil üretme faaliyetleri
birlikte değerlendirildiğinde, kolluk görevlileri olan tutuklu şüphelilerin,
"Delil yaratma bakımından hukuk sınırlarını zorlama konusundaki özgüven"in
sebebini, aynı şekilde, Kanun Hükmündeki Kararnamenin verdiği yetkiye istinaden
meslekten çıkarılmalarına karar verilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
üyelerinin göz göre göre yapılan hukuksuzluğakarşı ilgililer hakkında verilen
soruşturma iznine ve disiplin cezalarına muhalefet şerhi koymalarının da, gerçek
niyetlerini "Karar" kisvesi altına gizleyen hâkimlerin özgüvenlerinin sebebini
açıkladığı, ancak göz ardı edilen hususun, hukukun asla bir kişi, grup ya da
örgütün şahsi çıkar ve ihtiraslarına feda edilemeyeceği gerçeğiolduğu.
İstanbul 32'nci Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Mustafa BAŞER tarafından 25/04/2015
tarihli kararlarla tahliye edilmeye çalışılan şüpheliler hakkındaki soruşturma
dosyalarıincelendiğinde;
a) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu
tarafından düzenlenen 23/10/2015 tarih, 2014/41637 Soruşturma no. ve 2015/39902
Esas sayılı iddianame içeriğine göre; İHH Vakfı Başkanlığı'nca, İsrail işgali
altındaki Gazze'ye Mavi Marmara Gemisi ile insani yardımyardım malzemesi
götürmek ve Gazze işgalini uluslararası kamuoyunun gündemine taşımak amacıyla
2010 yılı Nisan ve Mayısaylarında yardım organizasyonunun düzenlendiği,
şüpheliler tarafından 2010/1074 (2011/762) numarası üzerinden sözde Kudüs Ordusu
Terör Örgütü soruşturmasının da Mavi Marmara Gemisi'nin yola çıkma süreci ile
eşzamanlı olarak 12/05/2010 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı TEM
Şube Müdürü olarak görev yapan şüpheli Yurt ATAYÜN imzasıyla İstanbul (CMK
250'nci Madde İle Görevli) Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen 12/05/2010
tarihli yazıyla başlatıldığı,yardım organizasyonunu yürüten İHH Vakfı Başkanı ve
yöneticileri başta olmak üzere İHH Vakfı üyesi, İHH Vakfı gönüllüsü ve Mavi
Marmara Gemisi'nde yolcu olarak bulunan çok sayıda kişinin telefonlarının "Terör
Örgütü Üyeliği" suçundan dinlenildiği, bukişilerin yaptığı hiçbir suç içermeyen
"mesleki, ailevi ve özel hayat" mahiyetindeki ve vakıf faaliyeti kapsamındaki
telefon görüşmelerinin kaydedilerek "terör örgütü yöneticiliği ve üyeliği"
suçundan delil olarak iletişim tesbit tutanağı haline getirildiği, Sözde Kudüs
Ordusu Terör Örgütü soruşturmasınınbaşlatılmasına "Kağıthane Gazze Gönüllüleri
Platformu" tarafından, İsrail ablukası altındaki Gazze'ye dikkat çekmek ve
Filistin zulmünü kamuoyunun gündemine taşımak maksadıyla "İstanbul'dan Gazze'ye
Kardeşlik Köprüsü" adı altında düzenlenen programda Nureddin Şirin'in yaptığı,
"Ümmet Bilinci, Kudüs Davası ve Gazze'nin Mesajı"ve İHH'nınBatı Şeria sorumlusu
İzzet Şahin'in İsrail tarafından tutuklanması konulu 09/05/2010 tarihli
konuşmanın gerekçe gösterildiği,
12/05/2010 tarihi itibariyle Mavi Marmara Gemisi üzerinden İHH Vakfı'na yönelik
başlatılan soruşturmaya, eşinin kötü muamelesine maruz kalan ve eşiyle kavga
ederek Bursa ilinde bulunan arkadaşına sığınan Kamile YAZICIOĞLU adlı tanığın,
eşihakkındaki şikâyeti sırasında eşinin El kaide örgütünü desteklediğine, İran'a
gizli bilgiler sızdırdığına, MİTMüsteşarı Hakan FİDAN ile görüştüğüne dair
ifadelere yer verilerek Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan FİDAN'ın
dahil edildiği, tanık tarafından tedarik edildiği iddia olunan bilgi ve
belgelerle 'kurgulama' yapılarak devletin üst düzey yönetiminde görevli
şahısların soruşturmaya dahil edildiği, haklarında iletişimin denetlenmesi ve
teknik takip kararlarına gerekçe olmak üzere, tanıktarafından söylenmeyen bir
takım hususlarıntanık tarafından söylenmişçesine beyana dercedildiği, İstanbul
Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürlüğünde görevli amir ve polis memurlarının
soruşturmanın başlatılmasında üstlendikleri bu etkin ve yasadışı rolün, şüphesiz
ki hesap vermekle yükümlü oldukları kişi yadakişilerin bilgisi dahilinde,
onlarıntalimatlarına dayandığı, şubede görevli polis amir ve memurlarının hukuk
dışıişlemlerinin güvendikleri şahıslar tarafından bir şekilde örtbas
edileceğine, ne şekilde elde edilmiş olursa olsun yasak delilin soruşturmada
kullanılacağına baştan itibaren inandıklarınınaçıkolduğu ve bunun da taraflar
arasında bir iştirak iradesinin varlığının delili olduğu, aksi halde adli
nitelikteki söz konusu iş ve işlemleri hâkim ve Cumhuriyet savcıları tarafından
hukukilik denetime tabi tutulacak kolluk görevlilerinin meslek hayatlarını risk
altına sokacak şekilde adeta "delil yaratmak" gibi bir işegirişmelerinin
hayatınolağan akışı içinde açıklanmasının mümkün olmadığı, kolluk görevlilerinin
delil üretme eylemlerinin tanıkbeyanını çarpıtmakla sınırlı kalmadığı, sahte
gizli tanık, para karşılığı ihbar maili göndertme, isimsiz ihbar maili
düzenletme v.s. şeklinde de tezahür ettiği, aynı yöntemlerle soruşturmaya dahil
edilen ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile yasaları uyarınca telefonlarının
yasal olarak dinlenilme imkânı bulunmayan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve
kabine üyelerinin, başbakan danışmanlarının, milletvekillerinin, Milli
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı ve en yakınındaki çalışma arkadaşlarının hiçbir
delil olmadığı halde, haklarında terör örgütü üyesi olarak karar alınıpbu
kişilerin Başbakanlık İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı'na kayıtlı resmi
telefonları dinlenerek ulusal ve uluslararasıgörüşmelerinin kaydedildiği, bu
görüşmelerin devletin milli güvenlik ve dış politikasına ilişkin olup devletin
ulusal/uluslarası yararları bakımından gizli kalması gereken bilgi ve belgeler
kapsamında olduğu, yine Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu, Anadolu Ajansı,
Yüksek Öğretim Kurumu, İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani YardımVakfı,AKABE
Vakfı, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUM-DER), Ehlibeyt
Alimleri Derneği (EHLADER), Alülbeyt Vakfı,Bab-ı Ali Vakfı, El Mustafa
Medresesi, Kudüs Dayanışma Derneği (KUDÜS-DER), Kanal On4, v.s. gibi bir çok
kamu kurum ve kuruluşu, sivil toplum örgütü, dernek, vakıf ve bunlarla bir
şekilde irtibatlı bulunan herkesin soruşturmaya dahil edilerek haklarında
iletişimin denetlenmesi tedbirlerine başvurulduğu sabittir.
b) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunun
26/10/2015 tarih ve 2014/69722 soruşturma no. ve 2015/40117 Esas sayılı
iddianamesi incelendiğinde; kolluk görevlilerinin delil toplama faaliyeti
esnasında izledikleri yöntemin yine aynı olduğu; iddianamenin 94'üncü sayfasında
söz konusu usulsüzlük ve aykırılıkların;
-Dinlenilen hedef kişilerin mahkemelere sunulan Karar Talep Formlarında telefon
numaraları karşılarında açık kimlik, görev, unvan ve adreslerinin
belirtilmemesi,
-Dinlenilen hedef kişilerin mahkemelere sunulan Karar Talep Formlarında IMEI
numaraları karşılarında açık kimlik, görev, unvan ve adreslerinin
belirtilmemesi,
-Dinlenilen hedef kişilerin mahkemelere sunulan Karar Talep Formlarında gerçek
isimleri yerine sahte veya eksik isim kullanılması,
-Dinlenilen hedef kişilerin organize suç örgütü üyesi oldukları gerekçesi ile
mahkemeden iletişimin denetlenmesi kararı alınmasından sonra iletişimin
denetlenmesi süresinin uzatılmasına ilişkin Karar Uzatma Talep formlarında terör
örgütü üyesi olduklarının belirtilmesi,
-Dinlenilen hedef kişiler hakkında 29/01/2008 tarihli emir ve talimat yazısına
rağmen Teknik Operasyon şubesinden uygun görüş alınmaması,
-Dinlenilen hedef kişiler hakkında 29/01/2008 tarihli emir ve talimat yazısına
rağmen ilgili Haberalma şubelerinden örgütsel yönden uygun ve detaylı inceleme
yaptırılmaması,
-Dinlenilen hedef kişilerin organize suç örgütü veya terör örgütü üyesi
olduklarına dair herhangi bir bilgi, belge, ihbar vb. materyal olmadan dinlenen
kişiler hakkında matbu form doldurularak iletişimin dinlemesi için ilgili
mahkemeden karar alınması,
-Dinlenilen hedef kişiler hakkında herhangi bir bilgi, belge, ihbar vb. materyal
olmadan müteaddit defalar matbu form doldurularak iletişimin dinlenmesine dair
uzatma kararı aldırılması,
-Dinlenilen hedef kişiler hakkında herhangi bir bilgi, belge, ihbar vb. materyal
olmadan Terör örgütü üyesi olduklarına dair iletişimin dinlenmesine dair karar
aldırılması ve terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde devam eden tehlikelere
ilişkin herhangi bir bilgi belge olmadığı halde matbu formlarla 12 aydan fazla
dinleme ve iletişim araçlarının takibi faaliyetinde bulunulması,
-Dinlenilen hedef kişilerin yasal dinleme süresi dolduktan sonra, dinlemeye son
verilmesi gerekirken aynı kişilerin terör örgütü üyesi olarak gösterip sınırsız
dinleme faaliyetinde bulunulması,
-Dinlenilen hedef kişilerin imha edilmesi gereken görüşme kayıtlarınınimha
edilmeyerek harici başka bir veri depolama aygıtında saklanması,
-İstihbarat Şube Müdürlüklerinde TİZ Büro veya diğer adıyla TEKOP Bürosu
haricinde özel oda oluşturularak dinleme faaliyetinin icra edilmesi, şeklinde
sıralandığı,
Bu kapsamda;
Milliyet Gazetesi yazarı Fikret BİLA'nın, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında,
"Fikri"
ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla,
RTÜK üyesi olup Samsun ilinden CHP milletvekili aday adayı olan ve halen Halk Tv
Genel Müdürü olarak görev yapan Şaban SEVİNÇ tarafından kullanılan ve RTÜK adına
kayıtlı olan hattın Ergenekon Terör Örgütü kapsamında, "Şaban YILDIZ" ismi ile
yapılan talep üzerine alınan kararla,
İstanbul 6'ncıVergi Mahkemesi başkanı Hasan ERDEM'in, kendi adına
kayıtlıtelefonunun, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında, "Hasan" ve "Hasan YALÇIN"
isimleriyle; hâkimin eşi Sevinç TAŞ ERDEM adına kayıtlı telefonun yine Ergenekon
Terör Örgütü kapsamında, "Sevinç" ve "Sevinç YILDIRIM" isimleriyle yapılan talep
üzerine alınan kararlarla,
Dışişleri Eski Bakanı ve Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Emre GÖNENSAY'ın,
Ergenekon Terör Örgütü kapsamında, "Emrah" ismiyle yapılan talep üzerine alınan
kararla,
Emniyet müdürü Dinçer AY'ın, organize suç örgütü mensubu olduğu gerekçesiyle,
"Dinç" ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla,
Radikal, Akşam ve Sözcü gibi çeşitli gazetelerde çalışan ve magazin ağırlıklı
köşeyazıları yazan gazeteci Oray EĞİN'in, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında,
"Orhan" ve "Orhan EĞRİ" isimleriyle yapılan talep üzerine alınan kararla,
Yeniçağ Gazetesi yazarı Behiç KILIÇ'ın, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında,
"Bahri" ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla,
Ak Parti 24'üncü Dönem İstanbul Milletvekili Metin KÜLÜNK'ün, organize suç
örgütü mensubu olduğu gerekçesiyle, "Metin" ismiyle yapılan talep üzerine alınan
kararla,
İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünde Polis Memuru olarak görev yapan Sami
TERZİ'nin, organize suç örgütü mensubu olduğu gerekçesiyle, "Semih" ismiyle
yapılan talep üzerine alınan kararla,
Emniyet içerisinde çeşitli kademelerde amir sıfatıyla görev yapan Hanefi
AVCI'nın, abone kaydı Tuğrul ÇAKIR adına olan hattıntakılı bulunduğu
356423023390090 IMEI numaralı cep telefonunun, IMEI numarası üzerinden ve
"İbrahim SAĞLAM" ismi kullanılarak yapılan talep üzerine alınan kararla,
Fetullah Hoca'nın şifreleri, ABD'nin Truva Atı Fetullah Gülen, Türkiye
NasılKuşatıldı Kuşatma adlı kitapları bulunan yazılı ve görsel basındaki demeç
ve yazılarında cemaati eleştiren yazar Nurettin VEREN'in eşi Gönül VEREN'in,
organize suç örgütü mensubu olduğu gerekçesiyle, Hasan DOĞAN ve Orhan DOĞAN
adına kayıtlı hatların "Nurettin" ve "Nurettin SAVAŞ" isimleriyle yapılan talep
üzerine alınan kararla,
TOBB Başkanı Mustafa Rıfat HİSARCIKLIOĞLU'nun, Ergenekon Terör Örgütü
kapsamında, "Rıfat" ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla,
BBP MYK üyesi ve işadamı Metin CORUT'un, organize suç örgütü mensubu olduğu
gerekçesiyle, "Metin" ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla,
Gazeteci-Yazar Fatih ALTAYLI'nın, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında, "Fatih"
ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla,
Yargıtay Başkanı iken 2004 yılında emekli olan Eraslan ÖZKAYA'nın, Ergenekon
Terör Örgütü kapsamında, "Ersan" ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla,
PKK Terör Örgütü sözde lideri Abdullah ÖCALAN'ında yargılamasını yapan ve
mahkumiyet hükmü veren DGM Eski Başkanı ve Emekli Yargıtay Üyesi Mehmet Turgut
OKYAY'ın, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında, "Mehmet" ismiyle yapılan talep
üzerine alınan kararla,
İkinci Ordu Komutanı ve Genel Kurmay İkinci Başkanı görevinde bulunan Emekli
Orgeneral Halit Edip BAŞER'in, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında, "Ramazan"
ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla,
Koç Holding üst düzey yöneticisi ve Galatasaray Spor Kulübü Divan Üyesi İnan
KIRAÇ'ın, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında, "İlhan" ve "İlhan KIRAÇ"
isimleriyle yapılan talep üzerine alınan kararlarla,
Hürriyet Gazetesi yazı işleri müdürlerinden Doğaner GÖNEN'in, Ergenekon Terör
Örgütü kapsamında, "Ahmet" ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla,
Doğan Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı AydınDOĞAN'ın, Ergenekon Terör
Örgütü kapsamında, "Ahmet" ve "Ahmet DOĞAN" isimleriyle yapılan talep üzerine
alınan kararlarla,
Hava Kuvvetleri eski komutanı Faruk CÖMERT'in, Ergenekon Terör Örgütü
kapsamında, "Fahri" ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararlarla,
Dışişleri Eski Bakanı Osman Mümtaz SOYSAL'ın, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında,
"Osman" ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla,
Psikolojik Harekat Daire Başkanlığı görevinde bulunan emekli tümgeneral Hüsnü
Can TELER'in, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında, "Hüsnü" ismiyle yapılan talep
üzerine alınan kararla,
Gazeteci yazar Hatice Leyla TAVŞANOĞLU'nun, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında,
"Leyla BAŞAK" ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla,
Anayasa Mahkemesi Eski Başkanı Yekta Güngör ÖZDEN'in telefonunun, Ergenekon
Terör Örgütü kapsamında,
MİT mensubu Serdar BOZDOĞAN'ıneşiElif BOZDOĞAN'ın, kırsal alanda faaliyet
gösteren örgüt mensuplarıyla irtibatlışahıs olarak gösterilip telefonunun,
Galatasaray Spor Kulübü Eski Başkanlarından Adnan POLAT ile Gençlerbirliği Spor
Kulübü Başkanı İlhan CAVCAV'ın, organize suç örgütü mensubu oldukları
gerekçesiyle yapılan talep üzerine alınan kararlarla,
Alarko Holding kurucusu İshak ALATON'un kızı Leyla ALATON'un, Ergenekon Terör
Örgütü kapsamında, "Leyla ALTIN" ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla;
aynı şirket yönetim kurulu üyesi Dalia GARİH'in, Ergenekon Terör Örgütü
kapsamında, "Deniz GARİP" ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla
dinlendikleri,
Gazeteci yazar Gürbüz SaygıÖZTÜRK'ün, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında, "Salih"
ve "Salih ÖZTÜRK" isimleriyle yapılan talep üzerine alınan kararlarla
dinlendiği, elektronik posta adreslerinin teknik takip altına alındığı,
Gazeteci Müge ANLI'nın, organize suç örgütü mensubu olduğu gerekçesiyle, "Müge
ÖZTEKİN" ismiyle yapılan talep üzerine alınan kararla dinlendiği, mağdurun
alınan beyanında "ÖZTEKİN" soyadınıtaşımadığını ve asla böyle bir
soyadıkullanmadığını ifade ettiği,
Amerika Birleşik Devletleri'nin Washington eyaletinde düzenlenen bir konferansta
tartışılan Ergenekon Soruşturması ile ilgili olarak, Ergenekon Soruşturmasına
ilişkin operasyonların arkasında Fetullah GÜLEN Hareketi'nin olduğu hakkında
rapor sunan Gazeteci-yazar Gareth Huw JENKINS'in, ADSL hattının teknik takiple
izlendiği,
Benzer yöntemlerle Mecliste grubu bulunan çeşitli partilerin eski
milletvekilleri, genel başkan yardımcısı, siyasi parti il ve ilçe teşkilatı
başkanları, Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı, Emniyet Genel Müdürlüğü
İstihbarat Eski Daire Başkanı, bir çok il emniyet müdürleri ve emniyet müdür
yardımcıları, emekli ve halen görevde bulunan polis memurları, komiserler,
komiser yardımcıları,başkomiser ve emniyet amirleri, Vakıflar Genel Müdürü,
Teftiş Kurulu Başkanları, Mülkiye Başmüfettişi, Polis Başmüfettişi, İstanbul
Başbakanlık Uzmanları Tasarruf Mevduat ve Sigorta Fonu Kurulu Başkanlığında
görevli personel, Koruma polis memurları, Antalya Terörle Mücadele Şube Müdürü,
emekli hâkim, Öğretim görevlileri, Yandex Türkiye CEO'su, Terörle Mücadele
Dairesi Eski Başkanı, bir çok gazeteci-yazar, TÜBİTAK Kriptoloji uzmanı,özel
şirket yönetim kurulu başkan ve üyeleri, PMYO Koruma Şube Müdürlüğü Güvenlik
Büro Amirliği personeli, infaz koruma memurları,başta İstanbul İl Emniyet
Müdürlüğü olmak üzere çeşitli illerdeki emniyet müdürlükleri nezdinde görevli
personel, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Daire Başkanı, tapu sicil müdürleri,
Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğüve İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkan Danışmanı,Yargıtay Ceza dairesi yazı işleri müdürü, Fatih
Cumhuriyet Başsavcılığı personeli, Semerkant Vakfı Merkez Başkanı, Hazine
Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel MüdürlüğüDaire Başkanı,TBMMBaşkan Müşaviri,
avukat, oyuncu, manken, ses sanatçısı, belediye başkanları ve başkan
yardımcıları, belediye özel kalem müdürü, müteahhit, il milli eğitim müdürü, il
milli eğitim müdür yardımcısı, huzurevi müdürü, ticaret ve sanayi odası başkanı,
şoförler odası başkanı, bar müsteciri ve çalışanları, eczacı, doktor, pilot,
armatör, v.s. gibi yüzlerce kişiye ait telefon ve elektronik posta adresleri
hakkında iletişimin denetlenmesi kararları alındığı anlaşılmıştır.
c) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunun
28/09/2015 tarih, 2014/115949 Soruşturma no. ve 2015/35346 Esas no.lu
iddianamesinde; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/656 sayılı soruşturma
dosyası kapsamında yapılan iletişimin tespiti çalışmalarında hedef şahısların
Cumhuriyet Başsavcılığına mühürlü olarak gönderilen iletişim tespit
tutanaklarının bulunduğu dosyalar incelendiğinde “Yasama Dokunulmazlığı” bulunan
2012/656 sayılı soruşturma dosyasınınhazırlandığı dönemde Başbakan Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın, Millî Eğitim Bakanı Ömer DİNÇER’in, Gümüşhane Milletvekili Sabri
VARAN’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel EROĞLU'nun, Eski Adalet Bakanı
Sadullah ERGİN’in, Eski İçişleri Bakanı İdris Naim ŞAHİN’in, İstanbul
Milletvekili İdris GÜLLÜCE’nin, Eski İçişleri Bakanı Muammer GÜLER’in, Devlet
Bakanı Ali BABACAN’ın, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati YAZICI’nın, Eski Ekonomi
Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN’ın, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer ÇELİK’in, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk ÇELİK’in, Eski Haberleşme Denizcilik ve Ulaştırma
Bakanı Binali YILDIRIM’ın, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner YILDIZ’ın, Eski
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan BAYRAKTAR'ın, Dışişleri Bakanı Ahmet
DAVUTOĞLU’nun, Milletvekili Nurettin CANİKLİ’nin, Sağlık Bakanı Mehmet
MÜEZZİNOĞLU’nun, Milletvekili Kamer GENÇ’in, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
ÜNAL’ın, Eski Avrupa Birliği Bakanı Egemen BAĞIŞ’ın, İstanbul Milletvekili
Gürsel TEKİN’in, Ankara Milletvekili YalçınAKDOĞAN’ın, Gaziantep Milletvekili
Hüseyin ÇELİK’in, Devlet Bakanı Beşir ATALAY’ın, Milletvekili Mehmet METİNER’in,
Milletvekili Mustafa ELİTAŞ’ınve Milletvekili Melda ONUR’un olmak üzere 29
kişinin Anayasanın 83'üncü maddesi ve 100'üncü maddesi gereği yasama
dokunulmazlığı bulunmasına ve özel soruşturma usûllerine tabi olmalarına rağmen
telefon görüşmelerine ait seslerin çözülerek metin haline getirildiğive
hazırlanan fezlekede de bir kısmına suç isnadında bulunulduğu, soruşturmaların
özel şekle tabi olduğu anlaşıldığından haklarındaki tespitlerin derhal ve
doğrudan doğruya Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilerek suç şüphesi varsa, özel
soruşturma usûllerine göre delil toplama yoluna gidilmesi gerekirken ilgili
maddelerin aksine hareket edildiği ve bu hukuk dışı yollara soruşturma süresince
ısrar edildiği tespitine yer verilmiştir.
d) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu
tarafından düzenlenen 04/12/2015 tarih, 2014/40810 Soruşturma no. ve 2015/47335
Esas no.lu iddianame içeriğinde; Şüphelilerden Ramazan AKYÜREK, Ali Fuat
YILMAZER ve Coşgun ÇAKAR'ın emniyet teşkilatı içinde Fetullah GÜLEN cemaati
olarak adlandırılan bir grubun yapılanmasını amaç edinen silahlı terör örgütünün
yöneticilerinden olduklarının, silahlı terör örgütünce Hrant DİNK'in mutlak
suretle öldürüleceği, bunun için hazırlıklar yapan suç örgütü yönetici ve
üyeleri ile cinayeti işleyecek tetikçi "Ogün" ismine kadar herşey önceden
bilinmesine rağmen, amaç suçun gerçekleşmesi için araç suç niteliğinde olan
Hrant DİNK cinayetinin gerçekleşmesinin beklendiği ifade edilmiş, iddianamenin
68 ilâ 75'inci maddeleri arasında, şüphelilerden Ramazan AKYÜREK'in, Agos
Gazetesi Genel yayın Yönetmeni Hrant DİNK'in katledilme sürecindeki eylemleri
ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Hâkim ve Cumhuriyet savcısı sıfatıyla görev yapan örgüt militanlarının "Karar"
kisvesi altına gizledikleri ve "Yargısal takdir yetkisi" olarak
nitelendirdikleri iş ve eylemleriyle, örgütün gayrimeşru amaçlarına hizmet
ettikleri, yukarıda değinilen soruşturmalardaki usulsüzlükler yapılıp örgüt
mensubu olmayan yetkili kişi ya da mercilerden gizlenirken uygulanan
stratejilerden birinin de, "Uygun hâkim veya savcı" bulunması faaliyeti olduğu,
FETÖ/PDY Terör Örgüt mensubu kolluk görevlileri, iletişimin denetlenmesi ve
teknik takibe ilişkin usulsüzlükleri saklamak ve istedikleri kararları almak,
bir aksilikle karşılaşmamak için, örgütün amaç ve çıkarlarına hizmet edeceğini
bildikleri ve aynı amaç etrafında kenetlendikleri hâkim ve Cumhuriyet
savcılarını tercih ettikleri, bu suretle, hedeflerine ulaşmak adına yasa
dışıişlemlerini gizlilikle sürdürdükleri, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör
ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunun 2014/69722 Soruşturma ve 2015/40117 Esas
no.lu iddianamesinin 651'inci sayfasında, İstihbarat Şube Müdürlüğünün
bilgisayarlarında yapılan aramada İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü Tekop Büro
Amirliği tarafından Edirne, Tekirdağ,Kırklareli, Kocaeli ve Sakarya İstihbarat
Şube Müdürlükleri ile paylaşılan; "MAHKEME KARARI İLE İLGİLENEN ARKADAŞLARIN
DİKKATİNEEE!!! (MUTLAKA OKUSUNLAR, OKUTSUNLAR) Gelecek haftaki nöbetçi 11. ACM
Hâkimin muhtemel vermeyeceği kararlar;
1-Ergenekon
2-Misyonerlik
3-Terör Örgütleri de dahil olmak üzere tüm örgütlerin ilk uzatmaları da dahil
bütün kararları Ancak ilk kez giriş yapılan Terör örgütleri ve içeriği iyi
doldurulmuş organize kararları verebilir. Bu nedenle gelecek hafta almanız
gereken kararlarınızı bu hafta içerisinde almanızı öneriyoruz... Bilgilerinize
arz ederim. İstanbul Tekop Büro Amirliği" şeklindeki bilgi notunun, bunun yazılı
delillerinden biri olduğuaçıktır.
4-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2015/129 Esas sayılı
Soruşturma Dosyasında Özetle; Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube
Müdürlüğü bünyesinde, Şanlıurfa'da çalışan bir kısımiş adamları, milletvekili,
parti il başkanları ile emniyet müdürlüğü bünyesinde görev yapan kamu
görevlilerinin 2011 ilâ 2013 yılları arasında usulsüz ve tamamen gerçeğeaykırı
şekilde düzenlenen istihbarat raporlarına dayanılarak Şanlıurfa Emniyet
Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğünde çalışan görevlilerce iletişimlerine
müdahale edildiği, düzenlenen istihbarat raporlarında dinleme yapılacak
şahısların gerçek kimliğinin farklı isimler altında veya hukuka aykırı şekilde
suç isnad edilerek rapor düzenlendiği, bu raporlara dayanılarak müştekilerin
kullandığı GSM hat numaraları bilindiği halde kullandıkları telefon IMEI
numaraları üzerinden Diyarbakır CMK 250'nci madde ile yetkili mahkemelerden
iletişime müdahale için izin kararları alındığı, akabinde önleme dinlemelerinin
yapıldığı, dinleme sonrası herhangi bir adli işlem yapılmayarak imha
tutanaklarının düzenlendiğinin belirlendiği, söz konusu usulsüz dinlemelere
ilişkinolarakyapılan tespitlerde istihbarat değerlendirme projesine raporlarda
yazılı suçlara ilişkin herhangi bir veri girişiyapılmadığıgibi yine teknik
takibi yapılan hatlarda isimleri geçenlere ilişkin arşiv kayıtlarında yapılan
incelemelerde herhangi bir bilgi ve belgenin mevcut olmadığı,bu anlamda
müştekiler adına suç uydurularak başka isimler altında bizzat müştekilerin
kullandığı cep telefonu IMEI üzerinden iletişime müdahale edildiğinin
anlaşıldığı, tüm bu usulsüzlük ve eksikliklere rağmen Ankara İstihbarat Daire
Başkanlığında suç tarihinde görev ifa eden yetkililerin bu dinlemelere ilişkin
uygun görüş bildirerek belirtilen usulsüz işlemlere zemin hazırladıkları,
şüphelilerin 05/01/2015 tarihinde Şanlıurfa Cumhuriyet
Başsavcılığınıntalimatıyla soruşturma kapsamında gözaltına alındıkları, bunu
öğrenen ve Şanlıurfa Adli Yargı İlk Derece Adalet Komisyonu Başkanı sıfatıyla
görev yapan hâkim Mustafa GÜRBÜZ'ün, şüphelilerin tutuklanmak üzere mahkemeye
sevk edilebilecekleri ihtimalini gözeterek, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı
ilkesini zedeleyecek şekilde sorgu için adeta "Uygun hâkim" bulma çabası
içerisine girdiği, nöbetçi hâkim Cihat TAN'ı telefonla arayarak odasında ziyaret
ettiği ve nöbetçi hâkim tarafından herhangi bir talep olmadığı ve nöbet
görevinin icrasına ilişkin olarak bir mazeret ileri sürülmediği halde, nöbetçi
hâkime, nöbet tutmaması ve izin verebileceği yönünde telkinde bulunduğu, ancak
nöbetçi hâkimin, nöbet görevini yerine getireceğini belirtmesi nedeniyle amacına
nail olamadığı, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının, Şanlıurfa 2'nci Sulh
Ceza Hâkimliğine hitaben yazdığı 07/01/2015 tarihli talep yazısı ile,
şüphelilerin üzerlerine atılı suçlar nedeniyle tutuklanmalarını talep ettiği,
suç tarihi itibariyle Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü
nezdinde görevli şüpheliler Fuat AKTÜMEN, Kaan ÖZYİĞİT ve Harun TORGAY'ın
tutuklandıkları, şüpheliler müdafinin tutuklama kararına vaki itirazlarının da
reddedildiği, 12/01/2015 ilâ 18/01/2015 tarihleri arasındaki nöbet görevini ifa
edecek hâkim Turan ÖZDEMİR'in sağlık problemi nedeniyle rapor almasını fırsat
bilen Komisyon Başkanı Mustafa GÜRBÜZ'ün, rutin uygulamaya aykırı ve mahalde
görevli hâkim ve savcılar arasında şaşkınlık yaratacak, kuşku uyandıracak
şekilde, nöbetçi hâkim olarak Habil KAHRAMAN'ı görevlendirdiği, adı geçen
hâkimin, daha sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesi tarafından
mesleğe kabul kararı iptal edilecek hâkimlerden birisi olmasının mahaldeki
kuşkuyu haklı çıkardığı, Sulh ceza hâkimliklerine mesai saatleri dışında ve
tatil günlerinde yapılan tutuklama, tutukluluğaitiraz ve tahliye istemleri ile
diğer değişik işlerin nöbetçi hâkim tarafından karara bağlandığını bilen
şüpheliler müdafii Av. Rıfat TOKDEMİR'in, telefonlarla yapılan görüşmeleri
içerir HTS kayıtları ve başta tanık beyanları olmak üzere dosya kapsamındaki
delillerle sabit olduğu üzere, ilgili Hâkim Habil KAHRAMAN'ın nöbetçi hâkim
olarak belirlenmesinin de plânınbir parçasını oluşturacak şekilde, önceden
gerçekleştirdikleri organize ve sistematik bir plân çerçevesinde tutuklu
şüphelilerin tahliyesini sağlama amacına mâtuf olarak, 13/01/2015 tarihinde
yaptığı itirazınmerci tarafından 1 gün önce verilen kararla reddedilerek
kesinleşmesine rağmen, 17/01/2015 Cumartesi günü verdiğive aynı gün ilgili Habil
KAHRAMAN tarafından havale olunan, Şanlıurfa Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliğine
hitaben yazdığı dilekçeyle, şüpheliler hakkında verilen tutuklama kararı ile
tutuklama kararına itirazın reddi kararının yeniden incelenerek
değerlendirilmesini, müvekkillerinin tahliyesine karar verilmesini talep ettiği,
hâkim Habil KAHRAMAN'ın, soruşturma dosyasını uhdesinde bulunduran Cumhuriyet
savcısının şehir dışında olması nedeniyle soruşturma dosyasının kendisine
gönderilmediğini belirten içerik itibariyle sahte bir tutanak tanzim ederek
şüpheli müdafiiyle birlikte imzaladıktan sonra, üç klasörden ibaret soruşturma
dosyasını görmeden, suçlayıcı belge ve delilleri tetkik etmeden, tutuklu
şüphelilerin tahliyesine yönelik değerlendirmeyi yapacağı, kuvvetli suç
şüphesini ve tutuklamayı gerektiren nedenlerin devam edip etmediğini takdir
edeceği bir belge, veri ya da doküman bulunmadan, tamamen keyfi bir uygulamayla,
Şanlıurfa 1'inci Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/01/2015 tarih ve 2015/190 Değişik İş
sayılı kararla şüphelilerin tahliyeleri yönünde karar verdiği,
Söz konusu soruşturma dosyasının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na intikal
tarihi ve ilgililer hakkında disiplin cezasının tayin edildiği tarih itibariyle,
eylemin FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatı konusunun netleşmemiş olması
sebebiyle, örgüt kapsamındaki bir eylemden söz edilmemiş ise de, sonraki süreçte
gerek tahliye edilmeye çalışılan tutuklu şüphelilerin FETÖ/PDY örgütü ile
bağlantılarınınortaya çıkması, gerekse de, tahliye yöntemi bakımından Dairemizin
2015/100 Esas sayılı soruşturma dosyasında izlenen yöntemle benzer şekilde,
usulsüz görevlendirme sonrası soruşturma dosyası dahi okunmadan tahliye karar
verilmesi hususları göz önünde bulundurulduğunda, eylemin, örgüt faaliyeti
kapsamında icra edildiği soruşturma dosyası kapsamındaki bilgi, belge ve
delillerle sabittir.
5-) Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesi'nin 2016/125 Esas sayılı
soruşturma dosyasında özetle; İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/88611
soruşturma sayılı “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kurulan örgüte üye olmak,
özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele
geçirmek veya yaymak, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, suç uydurma”
suçlarından yürütülen soruşturma kapsamında, İzmir 2 nolu Sulh Ceza Hâkimliğinin
31/01/2015 tarih ve 2015/65 sorgu sayılı kararı ile CMK’nın 100'üncü maddesi
uyarınca tutuklanmalarına karar verilen şüpheliler Memduh TOSUN ve Taner AYDIN
müdafilerinin, içerik ve veriliş tarihi itibariyle tutuklama kararına itiraz
mahiyetinde bulunan 01/02/2015 tarihli tahliye talebi konulu dilekçeleri ile,
aynı soruşturma kapsamında haklarında İzmir 3 nolu Sulh Ceza Hâkimliğinin
26/01/2015 tarih ve 2015/381 değişik iş sayılı kararı ile CMK’nın 98'inci
maddesi çerçevesinde yakalama emri çıkarılan şüpheliler Hasan Ali OKAN ve
Ramazan KARAKAYALI müdafilerinin yakalama kararına itiraz vasfında bulunup
yakalama emrinin kaldırılması olarak isimlendirdikleri 01/02/2015 tarihli
dilekçeleri üzerine, İzmir Hâkimi Serdar ERGÜL'ün, soruşturmanın temelini
oluşturan ve usulsüz olduğu belirtilen iletişimin dinlenilmesi kararlarından bir
kısmına kendisi tarafından hükmedilmiş olmasına ve CMK’nın 268/3-a maddesinin
amir hükmü çerçevesinde yetkili bulunmamasına karşın İzmir nöbetçi 1 nolu Sulh
Ceza Hâkimliğisıfatı ile talepleri değerlendirerek karara bağladığı, bu haliyle
yasanın hükümlerini dolanmak suretiyle yasanınvermediği bir yetkiyi
kullandığı,diğer bir ifade ile yetki gasbında bulunduğu,
Ayrıca, şüpheliler müdafiinin 01/02/2015 tarihli, aynı soruşturma dosyasında
İzmir 3 nolu Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/12/2014 tarih ve 2014/2055 değişik iş
sayılı kararı ile hükmedilen şüpheli ve müdafiinin dosya içeriğini inceleme ve
belgelerden örnek alma yetkisinin kısıtlanması kararınınkaldırılması
taleplerini, CMK’nın 33/1 maddesinin açık hükmüne rağmen Cumhuriyet Savcısının
bu konudaki görüşünü almadan 02/02/2015 tarih ve 2015/530 değişik iş sayılı
karar ile hükme bağladığı,
Sonuç olarak; "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, suç işlemek amacıyla kurulan
örgüte üye olmak, kurulan suç örgütü faaliyetleri kapsamında; kişisel verileri
hukuka aykırı olarak ele geçirmek ve kaydetmek, özel hayatın gizliliğini ihlal
etmek, suç uydurma, iftira, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği"
suçlarından tutuklu olan emniyet mensuplarının tutuklanmalarına neden olan ve
usulsüz olduğu iddia edilen iletişimin tespiti, dinlenilmesi ve kayıtaltına
alınmasına ilişkin kararlarınbir kısmında imzaları bulunan ilgili hâkimin aldığı
kararlarla usulsüz dinlemelerin yapılmasına zemin oluşturduğu ve yine yukarıda
zikredilen suçlardan tutuklu olan ve örgüt üyesi olarak yargılanan emniyet
mensuplarının tahliye edilmeleri yolunda yetkisi bulunmamasına rağmen yoğun
gayret sarfederek soruşturmaya konu tahliye/yakalama/kısıtlama
kararlarınınkaldırılmasına ilişkin kararları verdiği soruşturma dosyası
kapsamındaki bilgi, belge ve delillerle sabittir.
6-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2015/8 Esas Sayılı
Soruşturma Dosyasında Özetle; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/24880 ve
2012/120653 soruşturma sayılı evraklarının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
Kaçakçılık Toplumsal Olaylar ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu nezdinde
bulunduğu, dosyada mevcut ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi SALİHOĞLU
tarafından imzalı belge içeriğine göre, sözkonusu büronun 25/07/2011 tarihinden
itibaren Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya ÖZ tarafından koordine edildiği,
Cumhuriyet savcısı Celal KARA'nın da 17/06/2013 tarihinden itibaren Kaçakçılık
Toplumsal Olaylar ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunda görev yaptığı ve anılan
dosyaların, uhdesinde olduğu, Cumhuriyet savcısı Mehmet YÜZGEÇ'in ise,
16/01/2012 tarihi itibariyle Memur Suçları Bürosunda görev yaptığı, Cumhuriyet
savcısı Mehmet YÜZGEÇ tarafından yürütülen 2012/125043 soruşturma no.lu dosya
ile 2013/24880 ve 2012/120653 soruşturma sayılı dosyaları arasında hukuki veya
fiili irtibat bulunmamasına karşın Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya ÖZ ve
koordine ettiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Kaçakçılıkve Narkotik Suçlar
Bürosunda görevli Cumhuriyet savcısı Celal KARA ile İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosunda görevli Cumhuriyet savcısı
Mehmet YÜZGEÇ'in, soruşturmaları yarıda keserek aynı zaman dilimi içerisinde
masumiyet karinesini çiğneyerek, şüpheli sıfatıyla gözaltına alınan bir çok
kişinin ifadesini almaya dahi lüzum görmeyerek ve hatta Rıza SARRAF örneğinde
olduğu gibi kollukta yarımbırakılan ifadenin tamamlanmasına dahi gerek
görmeyerek, Cumhuriyet Başsavcılığını temsil eden ve hiyerarşik üst konumundaki
Cumhuriyet Başsavcısının bilgisi olmadığına göre, adeta başka biri ya da
birilerinden aldıkları talimatla düğmeye basarak alelacele operasyon
başlattıkları, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ve
01/10/2012 tarihinde yürürlüğe konan Çalışma Talimatında, terör ve toplumsal
olayların, organize suç örgütlerinin, kamuoyunda geniş yankı uyandıran, kamu
güvenliğini ilgilendiren olayların, adam öldürme ve diğer önemli
olaylarınöğrenilmesi üzerine ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından denetim ve
gözetim çerçevesinde Cumhuriyet Başsavcısına telefon, faks, e-mail gibi
vasıtalarla veya bilgi notu ile en seri şekilde bilgi verileceğinin
belirtilmesine karşın ilgililer Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya ÖZ ve
Cumhuriyet savcısı Celal KARA'nın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
2012/120653 ve 2012/24880 soruşturma numaralarında yürütülen, kamuoyunu yakından
ilgilendiren bakanlarla da irtibatlı, İçişleri Bakanı Muammer GÜLER'in oğlu
Barış GÜLER'in şüpheli sıfatıyla beyanınınalındığı dosyalarda, Cumhuriyet
savcısı Mehmet YÜZGEÇ'in de ülke ekonomisini etkileyen ve aralarında iş
adamlarının da bulunduğu soruşturma evrakında, 5235 sayılı Kanun uyarınca
üzerinde denetim ve gözetim yetkisini haiz İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan
ÇOLAKKADI'ya bilgi vermedikleri, birbiri ile fiili ve hukuki bağlantısı
bulunmayan her üç soruşturma evrakında, halen telefon dinlemeleri ve fiziki
takip işlemleri devam ederken, bir çok şüpheli hakkında basit şüpheyi gerektiren
delil dahi yok iken aynı gün toplu gözaltı, arama ve el koyma gibi koruma
tedbirlerine başvurdukları anlaşılmıştır.
7-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2016/93 Esas Sayılı
Soruşturma Dosyasında Özetle; Cumhuriyet savcıları Celal KARA ve Mehmet YÜZGEÇ
hakkındaki iddiaların; "Fetullah GÜLEN’in liderliğini yaptığı Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) adlı örgüte üye olduğu, anılan örgütün Hükümet politikasından
duyduğurahatsızlık nedeniyle de; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetini,
gerek yurt içinde gerekse uluslararası platformda zor durumda bırakmak ve
itibarsızlaştırmak için İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli bir kısım polis
amir ve memurlarıyla fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek, ayrıca bu
yapının kontrolündeki basınve yayın kuruluşlarınında desteğini alarak, yapının
gayesi doğrultusunda plânlı ve sistematik bir şekilde yürütülen bir
organizasyonun parçası olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırarak
görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek suretiyle, mesleğin şeref ve
onurunu bozan veya mesleğe olan genel saygı ve güveni gideren nitelikte
hükümlülüğügerektirir suçlar işlediği' şeklinde olduğu ve bu kapsamda C. Savcısı
Celal KARA'nın, başta, hedef şahıslar olmadıkları, dolayısıyla haklarında
verilmiş bir mahkeme kararı da bulunmadığı halde yasama dokunulmazlığı bulunan
61'inci Hükümetin Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Ekonomi Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN,
AB Bakanı Egemen BAĞIŞ, İçişleri Bakanı Muammer GÜLER'e ait, hedef şahıslarla
olan görüşmelerini kayıtaltına aldırıptape haline getirtmesi; Cumhuriyet
Gazetesinde 25-30/01/2015 tarihlerinde yayımlanan röportajlarda, Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına karşı suçlama kastıyla ağır ithamlarda bulunarak,
basın yoluyla hakaret ve iftira ederek, kişilik haklarına açıkça saldırı
gerçekleştirmesi olmak üzere, eylemlerinin ayrıntılı şekilde açıklandığı,aynı
şekilde C. Savcısı Mehmet YÜZGEÇ'in, yasama dokunulmazlığı bulunan Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan BAYRAKTAR hakkında verilmişbir mahkeme kararı
bulunmadığı halde, hedef şahıslar üzerinden dolaylı şekilde dinlenmek suretiyle
77 adet görüşmesini kayıtaltına aldırıp tape haline getirtmesi, Türkiye
Cumhuriyeti 61'inci Hükümetinin Kabine Üyesi Erdoğan BAYRAKTAR ile ilgili olarak
soruşturma usulüne riayet etmeden soruşturma yürüterek suç isnadında bulunması,
kolluğahazırlattığı fezlekede adı geçene ait çok sayıdaki telefon görüşmelerine
yer verdirtmesi, tanıklıktan çekinme hakkı olan kişiler arasındaki telefon
görüşmelerinin dinlenip kayda alınmasına ve tape yapılmasına müsaade etmesi
başta olmak üzere, eylemlerinin ayrıntılı şekilde açıklandığı, Cumhuriyet
Savcısı Zekeriya ÖZ hakkındaki iddiaların ise; "Fetullah GÜLEN’in liderliğini
yaptığı Paralel Devlet Yapılanması (PDY) adlı örgüte üye olduğu, anılan örgütün
Hükümet politikasından duyduğurahatsızlık nedeniyle de; Cumhuriyet Savcıları
Celal KARA, Mehmet YÜZGEÇ ve kolluk görevlileriyle eylem ve fikir birliği
içerisinde hareket ederek Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırarak
Görevlerini Yapmasını Engellemeye teşebbüs ettiği" şeklinde olduğu ve bu
kapsamda, Cumhuriyet Savcıları Celal KARA ve Mehmet YÜZGEÇ tarafından yürütülen
2012/125043, 2012/120653 ve 2013/24880 sayılı soruşturmalarda koordinatör
Başsavcı Vekili olarak görev alarak adı geçen Cumhuriyet savcılarını
yönlendirdiği, 02/08/2015 günü şahsi twitter hesabından yaptığı paylaşımda “Gezi
olaylarına PKK müdahil olsaydı şu an hükümet edenlerin bu makamda oturma
imkânları olmayacaktı. PKK kimden emir aldıysa katılmadı, Gezi olaylarına PKK
nedense hiç katılmadı ve müdahil olmadı. Bu konu PKK tarafından pişmanlık olarak
dile getirildi, Gezi olaylarının çözüm süreciyle alakasınınolmadığını bilmeyen
bir geçici Başbakan tarafından yönetiliyoruz” içerikli paylaşımına yer
verildiği, soruşturmayı yürüten Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başmüfettişi
tarafından, Cumhuriyet savcılarının örgütsel bağlarınınaraştırılması için hâkim
kararı uyarınca HTS kayıtlarının temin edildiği, Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle
Mücadele Daire Başkanlığınca tanzim edilen 01/12/2015 günlü rapor kapsamına göre
Cumhuriyet savcıları Zekeriya ÖZ, Mehmet YÜZGEÇ ve Celal KARA'nın, tıpkı usulsüz
tahliye kararı veren hâkimler Mustafa BAŞER ve Metin ÖZÇELİK'te olduğu gibi
FETÖ/PDY terör örgütü mensubu kişilerle doğrudan ve iltisaki bağlantılarının
tespit edildiği, hatta yurtdışı kaynaklı görüşmeler ile yurtiçindeki kişilerle
ortak irtibat ve bağlantılarınınsaptandığı soruşturma dosyası kapsamındaki
bilgi, belge ve delillerle sabittir.
8-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2015/9 Esas Sayılı
Soruşturma Dosyasında Özetle; Cumhuriyet savcısı Muammer AKKAŞ'ın, İstanbul
Cumhuriyet (TMK 10'uncu madde ile yetkili) Başsavcılığının 2012/656 soruşturma
no.lu dosyasında telefon dinlemeleri dışında bir delil toplamadan, yolsuzluk
olduğu iddia edilen işlemlere ve ihalelere ilişkin hiçbir belge veya dosyayı
getirtmeden, şüphelilerin gerçekten bir suç örgütü oluşturup oluşturmadıklarını,
böyle bir örgüt var ise yapısıyla ilgili araştırmaya girişmeden, şüphelilerin
isnat olunan suçlar ve bu suçlara ilişkin delillerle ilişkileri belirlemeden,
teknik izleme ve kayıtlara dair tapeleri TİB'den isteyerek dosyadakilerle
karşılaştırmadan, adeta soruşturmanın dayanağını oluşturan dinleme kayıtlarının
bulunduğu kapalı ve ağzı kolluk mührü ile mühürlü 11 adet torbanın mührünü dahi
sökmeden, kolluk görevlilerince düzenlenen fezlekede belirtilen dosyalar ve
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararları celp etmeden, isnat edilen suçlarla
ilgili daha önce bir soruşturma yapılıpyapılmadığını,dava açılıpaçılmadığını
araştırmadan, cebir tehdit iddialarına ilişkin müşteki ve tanık beyanlarını
almadan, yolsuzluk ve sahtecilik iddialarıyla ilgi bilgi ve belgeleri
getirtmeden, bu konuda herhangi bir bilirkişi incelemesi yaptırmadan, CMK'nın
160'ıncı maddesi gereğince şüphelilerin lehine olan delilleri de toplama
yükümlülüğü bir yana, aleyhe delilleri dahi toplamadan şüphelilerin gözaltına
alınmasına karar verdiği, yine soruşturma dosyasını devralan Cumhuriyet
savcıları tarafından müştereken düzenlenen "İnceleme Notu" başlıklı ve
26/12/2013 tarihli belgede belirtilen eksiklikler göz önünde bulundurulduğunda
şüphelilerin malvarlıklarına el konulabilmesi için aranan "Condictio cine qua
non" şart özelliğini haiz "Soruşturma konusu suçlarınişlendiğine ve bu suçlardan
elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin
bulunması"koşulu gerçekleşmeden, CMK'nın 128'inci maddesindeki düzenleme
uyarınca tüzel kişilik olan şirket malvarlığına elkoymanın mümkün olmadığını
gözetmeden yasal düzenlemeye açıkça aykırılıkteşkil edecek şekilde (7) gerçek ve
(2) tüzel kişiadına kayıtlı tüm mal varlığına el konulmasına karar verilmesini
talep ettiği, hâkim Süleyman KARAÇÖL'ün de herhangi bir inceleme yapmadan, 24
dakika gibi kısa bir sürede talebin kabulüne karar vererek malvarlıklarına usul
ve yasaya aykırı şekilde el koyduğu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının 5235
Sayılı Yasanın 17’nci maddesine uygun olarak tanzim ve tebliğ ettiğiayrıca
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Çalışma Talimatında belirtilmesine rağmen, C.
Savcısı Muammer AKKAŞ'ın soruşturmaya ilişkin olarak İstanbul Cumhuriyet
Başsavcısı Turan ÇOLAKKADI’ya bilgi vermediği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı
Vekilliğinin (TMK’nın 10’uncu Maddesiyle Görevli) 2012/656 soruşturma numarasına
kayden yürüttüğü dosyada; uhdesinde bulunan hiç kimsenin bilgisinin olmadığı
soruşturma kapsamındaki bir kısım bilgi ve belgeleri medya ile paylaşmak
suretiyle soruşturmanın gizliliğini ihlal ederek basına sızdırdığı soruşturma
dosyası kapsamındaki bilgi, belge ve delillerle sabittir.
9-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2016/85 Esas Sayılı
Soruşturma Dosyasında Özetle; Cumhuriyet Savcısı Muammer AKKAŞile Hâkimler
Süleyman KARAÇÖL ve MenekşeUYAR hakkındaki iddiaların; "Fetullah GÜLEN’in sözde
liderliğini yaptığı Paralel Devlet Yapılanması (PDY) adlı örgüte üye olduğu,
anılan örgütün Hükümet politikasından duyduğurahatsızlık nedeniyle de; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetini, gerek yurt içinde gerekse uluslararası
platformda zor durumda bırakmak ve itibarsızlaştırmak, El Kaide Terör Örgütüne
yardımettiği görüntüsü vererek uluslararası yargıorganları nezdinde hukukî ve
cezaî sorumluluk altına sokmaya yönelik, bilerek ve isteyerek, görevleri
dışında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevlerini
Yapmasını Kısmen veya Tamamen Engellemeye Teşebbüs Etmek, Gizliliğin İhlali ve
Görevi Kötüye Kullanma suçlarından haklarında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 2014/115949 sırasından soruşturma yürütülerek halen
yargılamaları 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/366 esas sayılı dosyasında
devam eden İstanbul Emniyet MüdürlüğüMali Şubede görevli bir kısım polis amir ve
memurları ile fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek, ayrıca bu
yapının kontrolündeki basınve yayın kuruluşlarınında desteğini alarak,
yapınıngayesi doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırarak
Görevlerini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etmek suretiyle, Mesleğin Şeref ve
Onurunu Bozan veya Mesleğe Olan Genel Saygı ve Güveni Gideren Nitelikte
hükümlülüğü gerektirir suçlar işlediği" şeklinde olduğu ve bukapsamda C.Savcısı
Muammer AKKAŞ'ınbaşta, soruşturmayı yetkisiz olarak yürütmesi, soruşturma
evrakını Cumhuriyet başsavcısı ya da başsavcı vekili tarafından yürütülmesi için
özel soruşturma bürosuna devretmemesi, hedef şahıslar olmadıkları, dolayısıyla
haklarında verilmişbir mahkeme kararı da bulunmadığı halde yasama dokunulmazlığı
bulunan 61'inci Hükümetin Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner YILDIZ, İçişleri Bakanı Muammer GÜLER, Çevre ve
Şehircilik eski Bakanı Erdoğan BAYRAKTAR, Gümüşhane Milletvekili Sabri VARAN,
Ankara milletvekili YalçınAKDOĞAN, Ulaştırma eski Bakanı Binali YILDIRIM, Milli
Eğitim eski Bakanı Ömer DİNÇER, Orman ve Su işleri Bakanı Veysel EROĞLU, Adalet
eski Bakanı Sadullah ERGİN, İçişleri eski Bakanı İdris Naim ŞAHİN, İstanbul
Milletvekili İdris GÜLLÜCE, Devlet eski Bakanı Ali BABACAN, Gümrük ve Ticaret
eski Bakanı Hayati YAZICI, Ekonomi eski Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN, Kültür ve Turizm
Bakanı Ömer ÇELİK, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk ÇELİK, Dışİşleri eski
Bakanı Ahmet DAVUTOĞLU, SağlıkBakanı Mehmet MÜEZZİNOĞLU, Avrupa
BirliğieskiBakanı Egemen BAĞIŞ, Milletvekilleri Nurettin CANİKLİ, Mahir ÜNAL,
Hüseyin ÇELİK, Beşir ATALAY, Mehmet METİNER ve Mustafa ELİTAŞ’ın muhtelif
tarihlerde hedef şahıslarla olan görüşmelerini kayıtaltına aldırıp tape haline
getirtmesi olmak üzere, eylemlerinin ayrıntılı şekilde açıklandığı,aynı şekilde
hâkim Süleyman KARAÇÖL'ün Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a
ulaşmak gayesiyle, CMK’nın 135/1'inci maddesi hükmünün aradığı “suçun
işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığını” araştırmadan,
danışmanı AydınÜNAL’ın kullanımında bulunan telefon hakkında iletişimin tespiti
talebine olur vererek, adı geçenin telefon görüşmelerini kayıtaltına aldırması,
emniyet müdürlüğü görevlileriyle fikir ve eylem birliği içerisinde hareketle,
kolluk görevlilerince hazırlanarak dijital ortamda getirilen bir kısım
iletişimin tespit ve kayda alınması, fiziki takip ve teknik araçlarla izleme
kararlarına onay vermesi şeklindeki eylemlerine, hâkim MenekşeUYAR'ın ise;
görevli ve yetkili olmamasına rağmen bir kısım şüphelilerle ilgili iletişimin
tespiti ve teknik araçlarla izleme kararları vermesi, kollukla fikir ve eylem
birliği içerisinde hareket ederek, emniyet müdürlüğü görevlilerince hazırlanarak
dijital ortamda getirilen bir kısımiletişimin tespit ve kayda alınması ile
teknik araçlarla izleme kararlarına onay vermesi, geçmişe dönük olarak
görüşmelerin kayıtaltına alınmasıyönünde karar vermesi, Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a ulaşmak gayesiyle, CMK’nın 135/1'inci
maddesindeki şartlar gerçekleşmeden başbakan danışmanları tarafından kullanılan
telefonlar hakkında iletişimin tespiti talebine olur vererek, adı geçenlerin
telefon
görüşmelerini kayıtaltına aldırması eylemlerine yer verildiği, soruşturmayı
yürüten Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başmüfettişitarafından, Cumhuriyet
savcılarının örgütsel bağlarının araştırılması için hâkim kararı uyarınca HTS
kayıtlarının temin edildiği, Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire
Başkanlığınca tanzim edilen 01/12/2015 günlü rapor kapsamına göre Cumhuriyet
savcısı Muammer AKKAŞ ile Hâkimler Süleyman KARAÇÖL ve MenekşeUYAR'ın FETÖ/PDY
terör örgütü mensubu kişilerle doğrudan ve iltisaki bağlantılarının tespit
edildiği, hatta yurtdışı kaynaklı görüşmeler ile yurtiçindeki kişilerle ortak
irtibat ve bağlantılarınınsaptandığı soruşturma dosyası kapsamındaki bilgi,
belge ve delillerle sabittir.
10-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2015/164 Esas Sayılı
Dosyasında Özetle; İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğünde
görevli kolluk görevlilerince, fiilen müşteki Hanefi AVCI'nın kullanımında
bulunan ve müştekinin iddiasına göre, aynı meslek mensubu olmaları nedeniyle
amirler tarafından bizzat kendisince kullanıldığı bilinen, içerisinde abone
kaydı Tuğrul ÇAKIR adına olan 05xx.xxx.xx94 abone numaralı hattın bulunduğu
356423023390090 IMEI numaralı cep telefonunun, IMEI numarası üzerinden ve sahte
bir isim olarak "İbrahim SAĞLAM" ismi kullanılarak dinlenmesi, kayda alınması ve
hakkında teknik araçlarla izleme kararı verilmesi, yine müşteki Hanefi
AVCI'nınarkadaşı olan Necdet KILIÇ'ın, içerisinde abone kaydı Necdet KILIÇ adına
olan 05xx.xxx.xx70 abone numaralı hattın bulunduğu 359740001170330 IMEI numaralı
cep telefonunun sahte bir isim olarak "Necip KALAN" ismi kullanılarak, keza, kim
olduğuaraştırılmayan Lokman AKSU'ya ait bir telefonun IMEI numarası üzerinden
dinlenmesi, kayda alınması ve teknik araçlarla izlenmesi kararı verilmesi için
yaptığı başvuru üzerine CMK 250 Uyarınca Yetkili İstanbul 11'inci Ağır Ceza
Mahkemesi Hâkimi O.A'nın, 07/11/2009 tarih ve 2009/1860 Teknik Takip No.lu
kararla, İbrahim SAĞLAM, Necip KALAN ve Lokman AKSU tarafından kullanılan 4 adet
mobil telefonun IMEI numaraları üzerinden dinlenmesi, kayda alınması ve teknik
araçlarla izlenmesine karar verdiği, görüşmeleri dinlenen ve kayda alınan Hanefi
AVCI'nın, kamuoyunda "Devrimci Karargâh Terör Örgütü" soruşturması olarak
bilinen soruşturma dosyasında örgüt mensuplarına bilerek ve isteyerek yardım
ettiği, hakkında aynı örgüte üye olmaktan soruşturma bulunan Necdet KILIÇ'a
bilgi sızdırdığı, kolluk görevlilerince yapılan takiplerden kurtulma yönünde
kendisine yardım ve destekte bulunduğu, bu durumun şüphelinin yazmış
olduğu"Haliçte Yaşayan Simonlar, Dün Devlet Bugün Cemaat" isimli kitap
içeriğinde anlatılan telefon dinlemelerine ilişkin bilgiler ve şüpheli Necdet
KILIÇ ile yapmış olduğu telefon görüşmelerinin içeriğinden anlaşıldığı,adı
geçenin Eskişehir ilinde bulunan ikâmetinde sahte kimlik belgeleri, ehliyet ve
pasaportların ele geçirildiği, yine aynı adreste OHÂL Kanunu çeçevesinde
verilmiş olan ve ruhsat süreleri dolmuş kalaşnikof silah ve tabancaların ele
geçirildiği, ele geçirilen diğer dokümanlar içerisinde kişisel veri ve bilgiler
ile gizli ibareli askeri dokümanlarınyer aldığı gerekçesiyle soruşturmaya dahil
edildiği, ancak UYAP'ta şüpheli Hanefi AVCI ismiyle herhangi bir
kayıtyapılmadığı, 2009/1868 soruşturma no.lu dosyada yürütülen soruşturma
kapsamında 21/09/2010 tarih ve 2009/1868 soruşturma no.lu talimat yazısıyla
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK. 250 SMY)'na talimat yazılarak Hanefi
AVCI'nın şüpheli sıfatıyla ifadesinin alınması ve serbest bırakılmasının
istendiği ancak Hanefi AVCI'nınyazdığı kitapta ve bu kitap sebebiyle
basınyayınorganlarında çıkan mülakatlarında "bunun bedelini bana ödettirecekler"
gibi ifadelere yer vermesinden sonra, alelacele Ankara'ya yazılan talimattan
vazgeçilerek 28/09/2010 günü uçakla Ankara'dan alınarak İstanbul'a götürüldüğüve
saat 13:59:29'da UYAP üzerinden T.C. kimlik numarası girilerek kimlik bilgileri
alınan müşteki Hanefi AVCI'nın saat 14:06:53'te 2009/1868 Soruşturma numaralı
dosyaya taraf olarak eklendiği, yapılan sorgu sonrası tutuklanarak cezaevine
gönderildiği, Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesinin 30/04/2015 tarih, 2015/3344 Esas
ve 2015/926 Karar sayılı kararında, sanık Hanefi AVCI'nın, Nejdet KILIÇ'ın örgüt
üyesi olduğunu bilerek, örgütü üyelerini ve faaliyetlerini deşifresini
engellemek kastı ile hareket ettiğine dair mahkûmiyet için kesin inandırıcı
delil elde edilemediğinin belirtildiği, müştekinin, hakkında usulsüz olarak
iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme kararı veren İstanbul 11'inci
Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi O.A. hakkındaki şikâyeti üzerine adı geçen hakkında
başlatılan soruşturma sonrasında; dönemin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Üçüncü Dairesi'nin, müşteki Hanefi AVCI'nın şikâyetini Dursun ÇİÇEK, Mehmet
HABERAL, Osman Ali Feyyaz PAKSÜT, Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU, Levent ERSÖZ,
DoğuPERİNÇEK, Şahin MENGÜ, Ahmet Tuncay ÖZKAN, Muammer AYDIN v.s.nin de
içlerinde bulunduğu onlarca müşteki tarafından İstanbul Özel yetkili Cumhuriyet
savcıları ile özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde görevli hâkim ve Cumhuriyet
savcılarınınbirçoğuhakkında verilen 300'e yakın dilekçeyle birlikte gündeme
aldığı ve
Dairenin 01/07/2011 Tarih ve 2011/4293 Karar no.lu kararıyla; içlerinde İstanbul
11'inci AğırCeza Mahkemesi (CMK'nun 250'nci maddesi ile yetkili) üye hâkimi
O.A.'nın da bulunduğuhâkim ve Cumhuriyet savcıları hakkında soruşturma izni
verilmesine yer olmadığına karar verdiği, usulsüz dinlemeyi gerçekleştiren
İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü personeli hakkında ise,
Cumhuriyet savcısı Adnan ÇİMEN'in, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
2010/18412 sayısına kayden yürütülen soruşturma sonunda 01/11/2011 tarihinde
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini takiben, müştekinin bu karara
karşı yaptığı itirazınınBakırköy 9'uncu Ağır Ceza Mahkemesinin 12/06/2012
tarihli kararı ile kabulüne karar verilmesi sonrasında dava açmak yerine,
2012/91028 sayısında soruşturmanıngenişletilmesine karar vererek, 18/07/2013
tarihinde yeniden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği, itiraz üzerine
bu kararında Bakırköy 6'ncı Ağır Ceza Mahkemesinin 16/12/2013 tarihli kararıyla
kaldırılması üzerine, kanun yararına bozma talebiyle dosyayı Adalet Bakanlığı
Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderdiği, kolluk görevlileri hakkında ısrarla
kamu davası açmaktan imtina ettiği, müştekinin ısrarlı hukuk mücadelesi sonrası,
soruşturma dosyasınınbaşka bir Cumhuriyet savcısına devri sonrasında kolluk
görevlileri hakkında kamu davasıaçıldığı ve yargılamanın halen devam ettiği,
Cumhuriyet savcısı Adnan ÇİMEN'in, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın merci
tarafından iki defa kaldırılmasına rağmen şüpheliler hakkında kamu davası
açmamasının açıkça usul ve yasaya aykırı olduğu, adı geçenin bu şekilde hareket
etmesinin, sahte belge tanzim ederek müşteki hakkında usule aykırı şekilde
iletişimin denetlenmesi ve teknik takip kararları aldıran ve istihbari
raporlarda FETÖ/PDY örgütü üyesi olduğu anlaşılan ve haklarında bu konuda
açılmış kamu davası bulunan İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat YILMAZER
ve şube müdürü Erol DEMİRHAN'ı cezadan kurtarmak amacı taşıdığının açık olduğu
anlaşılmıştır.
11-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2016/76 Esas Sayılı
Soruşturma Dosyasında Özetle; FETÖ/PDY terör örgütü üyesi olduğu anlaşılan
İstanbul eski Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fikret SEÇEN'in koordinesinde, örgütün
devlet yönetimini ele geçirme amacı uğruna, basit bir adi suçtan hakkında
soruşturma başlatılan Şeref ÇOLAK ile ilgili evrakı, hükmün uygulanma şartları
bulunmadığı halde CMK'nun 250'nci maddesi kapsamındaki suçlarla gerçek dışında
irtibatlandırarak, diğer yandan da cebir ve şiddet kullanıldığına dair herhangi
bir iddia da olmadığı halde, usulsüz ve gerçek dışı bir soruşturma başlatıp
Kartal 3'üncü AğırCeza Mahkemesi Başkanı olarak görev yapan Nurettin TURAN'ı
emekli olarak gösterip hakkında soruşturma ve kovuşturma izni olmamasına rağmen
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 13/01/2011 tarihli yazısına sahte şekilde emekli
ibaresinin ekletilmesi suretiyle hakkında iletişimin denetlenmesi tedbiri
aldırdıkları, yine dosyadaki suçlamalarla herhangi bir ilgileri olmadığı halde,
28 hâkim ve Cumhuriyet savcısı, 11 milletvekili, müşteşar, vali, üst düzey
emniyet görevlisi, sanatçıv.s. hakkında iletişimin denetlenmesi tedbiri
aldırdıkları, özel hayatın gizliliğine ağır şekilde yaptıkları bu müdahaleleri
kayıtaltına alıp dosya içinde sakladıkları,yine adı geçen başsavcı vekilinin,
örgütün devlet yönetimini ele geçirme amacı uğruna, on yıldırTÜBİTAK BİLGEM
Müdürü iken hukuku bir sopa gibi kullanmak suretiyle kasten 1 yıl 3 ay 17 gün
tutuklu bırakılan Yücel ÇİPLİ'nin, yine TÜBİTAK'ta kriptolu telefonlarla ilgili
projede mühendis olan ve 1 yıl2 ay tutuklu bırakılan Metin MERDAN'ın suçsuz
olduklarını ortaya koyacak şekilde lehlerine olan 29/11/2010 tarih ve 35 sayılı
rapor ile 09/12/2010 tarih ve 40 sayılı raporları ve eklerindeki belgeleri
gerçeklerin ortaya çıkmaması için 07/02/2011 tarihinde mühürlü bez torba içinde
adli emanete aldırdığı, iki gün sonra düzenlediği iddianamede bu bilirkişi
raporlarından ve diğer belgelerden hiç bahsetmediği, soruşturma dosyasına
örneklerini koymadığı, iddianamede deliller bölümünde göstermediği, aynı örgütün
mensubu oldukları anlaşılan İstanbul 11'inci AğırCeza Mahmekesi eski başkanı ve
üye hâkimlerinin de sanıkların lehlerine olan bu raporlarınve eklerindeki
belgelerin, 4 farklı celsede ve yine duruşma dışı 3farklı tarihte verilen
dilekçeler ile talep edilmesine rağmen bahse konu raporlar ile ekleri belgelerin
adli emanetten çıkarılmasına engel oldukları, gerçeklerin ortaya çıkmaması ve
mensup oldukları örgütün amaçları doğrultusunda birer örneklerini sanıklara veya
müdafilerine vermedikleri, gerekçeli kararda bunlardan hiç bahsetmedikleri,
TÜBİTAK BİLGEM Müdürü olarak görev yapan Yücel ÇİPLİ'nin, görevinden men
edilmesini ve yerine kendi plânlarındaki kişinin gelmesini sağladıkları, keza,
soruşturmayla hiç bir ilgisi bulunmayan kişiler hakkında, düzenlenen sahte
belgelere istinaden alınan iletişimin denetlenmesi tedbirlerinin uygulandığı
soruşturma dosyası kapsamındaki bilgi, belge ve delillerle sabittir.
12-) Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesi'nin 2016/124 Esas Sayılı
Soruşturma Dosyasında Özetle; İzmir eski, halen Eskişehir Cumhuriyet Savcısı
Zafer KILINÇ'ın; mesleğin şeref ve onurunu bozan ve mesleğe olan genel saygı ve
güveni gideren nitelikte hareket ederek, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak
üzere bir kısım kamu kurumları ile buralarda görev yapan kamu görevlilerini
itibarsızlaştırma gayesiyle, kamuoyunda "İzmir Askeri Casusluk Davası"olarak
bilinen, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının (TMK 10 maddesi ile görevli) 2010/640
soruşturma sırasına kayden yürütülüp yargılaması İzmir 5'inci Ağır Ceza
Mahkemesinin 2014/100 esas sayılı dosyası üzerinden karara bağlanan evrakın
soruşturma sürecinde, usul ve yasaya aykırı işlem tesis ettiği,
Bu kapsamda, Bilgin ÖZKAYNAK ve diğer sanıklarda ele geçirilen dijital
materyallerde yer alan kişisel bilgi mahiyetindeki fişleme
kayıtlarını, doğruluğunu tahkik etmeden peşinen doğru kabul edip iddianameye
açıkça yazarak dosyadaki tarafların itibarsızlaştırılmasına neden olduğu,
Donanma eski Komutanı Nusret GÜNER ve kızı ile ilgili olup doğruluğu
tahkik/tespit edilmeyen ve Astsubay Sunay AKKAYA'da ele geçirildiği iddia edilen
dijital belgeler içinde yer alan fişleme kayıtları ile ilgili, bunları kaleme
aldıkları yazılı olan Hâkim Murat ATAMAN ve eve kamera yerleştirdiği ifade
edilen Astsubay Mustafa KOÇ hakkında Türk Ceza Kanunu çerçevesinde suç teşkil
eden iş bu eylemlerinden ötürü haklarında herhangi bir tahkikat dahi yapmadan,
ayrıca yazdığı istinabe evrakı çerçevesinde mağdur olarak dinlenilen Nusret
GÜNER ve kızının, iddiaları reddetmelerine, doğrulayıcı hiçbir delil
bulunmadığını söylemelerine ve şikâyetçi olmamalarına rağmen ve de yürütülen
soruşturmanın konusu ile ilgisi de bulunmadığı halde, kamuoyunun yakından
tanıdığı bir komutanı toplum nazarında itibarsızlaştırma adına kendisi ve kızı
ile ilgili yapıldığı öne sürülen fişleme kayıtlarını sansürsüz ve bütün detayı
ile iddianameye dercettiği,
Yürüttüğü soruşturma çerçevesinde bulaşıcı hastalık taşıyan eskort kızlarla
ilişkisi olduğu iddiası bulunan şüpheliler ile ilgili, bu konunun sabit olduğunu
belirleyen bir mahkeme kararı bulunmamasına, görevi dâhilinde olmamasına ve
kanun/usulde yer almamasına karşın gereği ricasıyla kurumlarına müzekkere yazarak
Anayasa ile teminat altına alınan "özel hayatın gizliliği" hakkını ihlal ettiği,
Hiç bir örgütsel bağlantı içermeyen ve içeriğinde yargılama konusu ile ilgili
bulunmayan telefon tapelerini iddianameye yazarak, özel hayata dair belgeleri
dosyaya ekleyerek alenileşmesine sebebiyet vermek suretiyle özel hayatın
gizliliğini ihlal ettiği,
İki yıla yakın devam eden ve yüzlerce klasörden müteşekkil soruşturma evrakında
diğer Cumhuriyet Savcısı ile birlikte tahkikatı yürütmek üzere 08/05/2012
tarihinde görevlendirilmesinin hemen akabinde soruşturma çerçevesinde esaslı
işlemler yaptığı, bu minvalde; bir kısım şüpheliler hakkında arama kararı talep
ettiği, gözaltı kararları, hatta gecikmesinde sakınca bulunduğundan bahisle
arama emri verdiği,
Etkin bir soruşturma yürütmediği, zira dijital verilerde geçen eylemlerin gerçek
hayatta yaşanıp yaşanmadığını tahkik etmeden peşinen doğru kabul ederek ve bu
verileri esas almak suretiyle iddianame tanzim ettiği ve yine maddi gerçeğin
ortaya çıkmasını ve deliller üzerindeki şüphenin izalesini sağlayacak olmasına
karşın aramalarda elde edilen materyallerle ilgili parmak izi ve biyolojik (DNA)
inceleme yapılması talepleri hakkında olumlu veya olumsuz bir karar vermediği,
Arama ve elkoymaya ilişkin hukuka aykırı işlemler tesis ettiği, bu minvalde
İl Emniyet Müdürlüğünün arama talebindeki gerekçeyi yeterince tetkik etmeden,
yasal şartları bulunmadığı halde, bir kısmında yargı yetkisi sınırlarını da
aşacak ve de bilgisayar/bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına ve neticesinde
elkoyma işlemine sebebiyet verecek şekilde gecikmesinde sakınca bulunduğundan
bahisle 09/05/2012 tarihli arama kararları verdiği,
Müşteki Onur SÜER'e yönelik; Aksaz Üs Savunma Harekat Deniz Üs Komutanlığı'nda
üsteğmen olarak görev yapan, iddianame tanzimi sonrası bahse konu yargılamada
sanıksıfatıylataraf olan Onur SÜER ile ilgili olarak, 06/01/2013 tarih ve 2013/3
esas sayılı iddianamede, "Burada dikkat çekici olan husus her ne kadar Üsteğmen
Onur SÜER ile Bilgin ÖZKAYNAK'ın bilinen telefonları arasında teknik takip
başladığı günden bu yana herhangi bir irtibat tespit edilememiş ise de...."
şeklinde tespite yer verdiği halde Onur SÜER'i örgüte dâhil etmek maksadıyla adı
geçenin ikâmetgâhında arama yapılmasına karar verdiği, müşteki Onur SÜER’in
ikâmetgâhında gerçekleştirilen aramada buzdolabınınarkasında bulunan ve
ilgilinin daha önce görmemiş olduğunu ifade ettiği iki adet hard diskin
kopyasının verilmesine ilişkin talebi hakkında, soruşturmada gizlilik kararı
olduğu gerekçesi ile reddedilmesi hususunda arama işlemine iştirak eden İzmir
KOM Şube Müdürlüğünde görevli Emniyet Amirine talimat verdiği,
Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına yazdığı 04/10/2012 tarih ve 2010/640
sayılı müzekkere ile örgütün varlığı ve faaliyetleri ile bağlantıları hakkında
bilgi sormasına karşın müzekkere yanıtınısoruşturma dosyasına eklemediği,
iddianameye dercetmediği,
Müşteki Doğan ŞAHİN'e yönelik; “İzmir Askeri Casusluk” davasına ilişkin
düzenlediği iddianamede Doğan ŞAHİNhakkında, dava konusu ile ilgisi olmadığı
halde şüphelilerden Safiye KÖTEN ile birçok kez cinsel amaçlı bir araya
geldiğini ve adı geçeni başka şahıslara pazarladığını belirtmek suretiyle
ilgilinin kişilik haklarına saldırıda bulunduğu,
Tüm bu açıklamalar ışığında, yüzlerce tarafı olan bir soruşturma dosyasına
kişilerinin özel hayatına dair mahremiyet içeren görüntülerinin, bu hususta
düzenlenen bilirkişi raporlarının, yine kişisel bilgi niteliğinde olan fakat
doğruluğu bilinmeyen fişleme kayıtlarınınayıklanmadan, doğruluğuaraştırılıp
tetkik edilmeden, soruşturma konusu olay ile ilgisini ortaya koyup, maddi
delillerle ilişkilendirmeden, kişisel yaşam alanlarına müdahale edilerek adeta
tüm kamuoyuna servis edilsin diye aleni bir şekilde iddianame ve eklerine dâhil
edilmesinin, bu bilgilerin yazılı ve görsel medya organlarınca ve sosyal medya
üzerinden yayılması ile başta TSK ve askeri personel olmak üzere kamu
görevlileri ile ilgili ''Vatan hainliği yapan, ahlâksızhayat yaşayan, kadına ve
paraya düşkün, eşinin aldatmasından rahatsız olmayan'' kişiler olarak
algılanmasına sebebiyet verdiği,
Neticeten, ABD istihbarat teşkilatı CIA’nın Virginia merkezine yakın bir
lokasyondan İzmir Emniyet Müdürlüğü e-mail adresine gönderilen elektronik posta
ile bazı TSK mensuplarınıniş adamları ile bağlantılı olarak casusluk yaptığı
iddiası üzerine FETÖ mensubu emniyet ve yargı görevlileri tarafından başlatılan
söz konusu soruşturma ile stratejik olarak önemli komutanlıkların FETÖ üyesi
kişilerce ele geçirilmesi amacıyla FETÖ mensubu olmayan askeri personelin
tasfiyesinin hedeflendiği anlaşılmıştır.
13-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2016/45 Esas Sayılı
Soruşturma Dosyasında Özetle: 23/11/2011 tarihinde, Silivri 7 No'lu Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda tutuklu olararak bulunan Özgür BALCAN'ın babasının vefat etmesi
üzerine, İstanbul 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nce aynı tarih ve 2011/749 D. İş
sayılı karar ile ''Dış güvenlik görevlisinin refakatinde yol süresi hariç iki
gün süreyle cenazesine katılmasına izin verilmesine'' karar verildiği,
tutuklunun cenaze iznini kullanmasını müteakip cezaevinden sorumlu Cumhuriyet
Savcısı Mehmet KURT'un Cezaevi Müdürü Dursun Şah ÖZYILMAZ'ı telefonla arayarak
tutuklunun cenaze iznini nerede geçirdiğinin sorulmasını, bu konuda ifadesinin
alınmasını istediği, daha önce izin kullanan tutuklulara izni nerede ve nasıl
geçirdikleri, nerede kaldıkları gibi hususlar sorulmaz iken tutuklu Özgür
BALCAN'a bu hususların özellikle sorulduğu, tutuklunun da izninin çok iyi
geçtiğini, bir sıkıntı yaşamadığını, kendilerine ve Jandarma görevlilerine çok
teşekkür ettiğini, herhangi bir şikâyetinin de olmadığını beyan etmesine rağmen
cenaze izninde gecenin cenaze evi yerine ceza infaz kurumunda geçirilmesi
sebebiyle İstanbul İl Jandarma Komutanı Hüseyin KURTOĞLU vediğer görevliler
hakkında Cumhuriyet Savcısı Mehmet KURT tarafından Kişiyi Hürriyetinden Yoksun
Kılma suçundan Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2011/7454 sırasında
soruşturma başlatıldığı,
Jandarma görevlilerinin Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü'nün yazdığı yazı
doğrultusunda uygulama yaptıkları, dosyanın incelenmesinde, İstanbul İl Jandarma
Alay Komutanı Hüseyin KURTOĞLU'nun evrakların hiç birisinde imzasınınolmadığı
gibi tutuklu Özgür BALCAN'ın cenaze izninde gece konaklamasınan cezaevinde
yapılmasına dair emir ve talimat verdiğine dair de herhangi bir delil ve beyan
bulunmadığı, yönetmelik hükmüne uygun şekilde hareket eden kamu görevlileri ve
Hüseyin KURTOĞLU hakkında kamu davası açıldığı,
Olay tarihinde İstanbul İl Jandarma Komutanı olan Hüseyin KURTOĞLU'nun 2012
yılında görüşülecek YAŞ toplantılarında Generalliğe terfi edecekler listesinde
isminin üst sıralarda olmasına rağmen Mehmet KURT tarafından başlatılan haksız
ve hukuka aykırı soruşturma dolayısıyla terfi edemediği, Albay Hüseyin
KURTOĞLU'nun yerine Generalliği terfi eden kişinin Hamza CELEPOĞLU olduğu,
bukişinin Adana Jandarma Bölge Komutanlığı yaptığı dönemde ülkemizi zor durumda
bırakmayı amaçlayan MİT'e ait tırların durdurulması olayının gerçekleştiği ve
Hamza CELEPOĞLU'nun da hukuksuz olayda asli şekilde rol aldığı ve bu olay
sebebiyle tutuklandığı, olay zamanında Silivri Cumhuriyet BaşsavcısınınAli
İŞGÖREN olduğuve bilgisi dahilinde söz konusu soruşturmanın Mehmet KURT
tarafından yürütüldüğü ve kamu davasının açıldığı, Hâkim Zühal İŞGÖREN'in
soruşturmadaki usulsüzlükleri gözardı ederek iddianameyi kabul ettiği, Adli
YargıAdalet Komisyonu Başkanı Onur ÇOĞAN'ın mevzuata ve teamüllere aykırı
şekilde başka mahkeme hâkimi Ahmet TÜRKERİ'yi yetkilendirdiği, Ahmet TÜRKERİ
tarafından hukuku aykırı şekilde karar verildiği ve bu hukuka aykırı kararın
Cumhuriyet Savcısı Burhanettin ÖZTÜRK tarafından görmezden gelinerek temyiz
edilmediği, kararınsanıklar ve müdafiileri tarafından temyiz edilmesi üzerine
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mazlum BOZKURT tarafından matbu şekilde onama talep
eden tebliğname yazıldığı ve Yargıtay 14'üncü Ceza Dairesinin başkan haricindeki
üyeleri tarafından kararın hukuka aykırı şekilde onandığı,Daire başkanının,
suçun unsurlarınınoluşmadığına ve kararın hukuksuz şekilde verildiğine dair
ayrıntılı muhalefet şerhi yazdığı,olayın ve hukuksuzlukların kamuoyunda gündeme
gelmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet Reis KOCA tarafından
dosyadaki hukuka aykırılıklar gözardı edilerek göstermelik olarak bambaşka bir
gerekçeyle karara itiraz edildiği,
Söz konusu soruşturma dosyasının, kolluk görevlilerinden başlayıp yüksek mahkeme
üyelerine kadar uzanan silsile içerisinde devam eden kumpasıaçıkça gözler önüne
serdiği, hakkında soruşturma bulunduğu bahanesiyle Hüseyin KURTOĞLU'nun
terfisine engel olan örgüt militanlarının, MİTtırlarını hukuka aykırı şekilde
durduracak kendi örgütüne mensup Hamza CELEPOĞLU'nun terfi ve yükselmesini
sağlayarak, örgütün nihai hedeflerini gerçekleştirmek için hazırladıkları
plânınbir aşamasını daha başarıyla icra ettikleri, bunun için hak, hukuk, adalet
kavramlarını araç olarak kullanmaktan çekinmedikleri, Devlet teşkilatı
içerisinde kendilerinden olmayan bir insan hayatını kolaylıkla karartabilecek
güce ve vicdana (!) sahip olduklarını, Devletin bekâsı ve insan hayatını örgütün
şahsi çıkar ve ihtiraslarına feda edebileceklerini ortaya koydukları açıktır.
14-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2015/76 Esas Sayılı
Soruşturma Dosyasında Özetle; 01/01/2014 Tarihli Olay: Hatay İl Jandarma
İstihbarat Şube Müdürlüğünde Jandarma Astsubay çavuş olarak görevli Halil
ALP’in, HTS kayıtlarının tetkikinde ihbardan bir dakika önce saat 15:28:06’da
görüştüğü tespit edilen Hatay İl Jandarma İstihbarat Müdürlüğünde görevli
Üsteğmen Gökhan BAKIŞKAN ile irtibatlı olarak, Antakya köprübaşı mevkiinde
ankesörlü telefondan kendisini Tahir KARA olarak tanıtıpsıradan bir ihbar
görüntüsü vererek, ismini vermediği terör örgütüne ait silahların, plakasını
verdiği araçlar içerisinde Hatay’ın Reyhanlı,Kırıkhan ve İslâhiye ilçeleri
üzerinden Kilis iline götürüleceği şeklinde Jandarma 156 çağrı hattını saat
15:29:57 de arayarak ihbarda bulunduğu, akabinde Hatay İl Jandarma Komutanlığı
AsayişŞube Müdürlüğü 156 Harekât Merkezi İşlem Astsubayı olarak görev yapan
Mehmet Mansur AVCI ve Ahmet AKDAĞ tarafından söz konusu ihbarın Emniyet
birimleri ve Jandarmanındiğer birimlerine hemen haber verildiği, aynı zamanda
saat 16:00 da ihbar bilgisinin Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanlığı 156 Harekât
Merkezine de iletildiği, Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanlığı 156 Harekât
Merkezinde görev yapan astsubaylar Halil İbrahim KAPLAN ve Mahmut GÖÇER’in
beyanlarına göre verilen ihbar bilgisinde sadece tırın silah yüklü olduğunun
belirtildiği, bunun dışında El Kaide veya benzeri herhangi bir örgüte ait olduğu
ya da gönderildiğine dair bir açıklamanınyapılmadığı,alınan ihbar bilgisi
görevli astsubay tarafından Kırıkhan İlçe Jandarma Bölük Komutanlığında Merkez
Karakol Komutanı olarak görev yapan Cemil ÇELİK’e iletildiği, bu sırada MİT’e
ait tır ve ona eşlik eden aracın Hatay Emniyet Müdürlüğü Bölge Trafik Şube
Müdürlüğünde görev yapan Atilla BOZAK tarafından ihbardan kısa bir süre sonra
durdurulduğu, yapılan kimlik kontrolünde ilgililerin MİT mensubu
olduklarınıgösteren kimliklerini ibraz etmeleri üzerine adı geçen polis memuru
tarafından serbest bırakıldıkları ve durumdan Hatay Trafik Şube Müdürlüğünün
haberdar edildiği, Hatay Trafik Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından da Hatay
Jandarma 156 Harekât merkezine konu hakkında saat 16:47’de bilgi aktarıldığı,
bunun üzerine 156 Harekât merkezinde görevli Mehmet Mansur AVCI tarafından bu
bilginin 16:48 itibarıyla Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanlığı dâhil diğer tüm
jandarma birimlerine haber verildiği, bu arada Kırıkhan Merkez Karakol Komutanı
Cemil ÇELİK tarafından Reyhanlı istikametinden Kırıkhan istikametine doğru silah
yüklü bir tır ve ona öncülük eden Fiat Linea marka bir aracın gittiği yönündeki
ihbar bilgisinin İlçe Jandarma Komutanı Kubilay AYVAZ’a haber verildiği, Cemil
ÇELİK’in aynı zamanda hazırlanarak tırve aracın seyir halinde bulunduğu
istikamete doğru hareket ettiğive araçlarınyanına vardığında polis ekiplerinden
bu şahıslarınMİT personeli olduğunu kesin olarak öğrendiği ve araçlarınMİT’e
ait,personelinde MİT personeli olduğu bilgisini İlçe Jandarma Komutanı Kubilay
AYVAZ’a ilettiği, bu sırada Jandarma Üstçavuşİsmail DEĞİRMEN’in nöbetçi
C. Savcısı Yunus ALKAN’ı arayarak ihbar ve gelişmeler hakkında bilgi verdiği,
tırınMİT’e ait olduğunun Kırıkhan Nöbetçi C. Savcısı Yunus ALKAN’a
bildirilmesinin ardından Yunus ALKAN’ın meslekte yeni olması nedeniyle durumu
Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcısı Yaşar KAVALCIOĞLU’na ilettiği,
başsavcınıntalimatı ile önce gözaltına alma ve arama kararı talep yazısı
hazırlanması emri verdiği, Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcısı Yaşar KAVALCIOĞLU’nun
Adana TMK 10'uncu madde ile görevli Cumhuriyet Savcısını aramasınınardından
Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı Yunus ALKAN’ı yönlendirip Adana TMK 10'uncu madde ile
görevli savcılığın yetkili olduğunu belirterek arama kararını vermekten
vazgeçirdiği, İsmail DEĞİRMEN’in talep yazısını hazırlayıp nöbetçi C.
Savcısınınyanına gittiği, nöbetçi C. savcısının olayınartık kendi sorumluluğunda
olmadığını, Adana TMK 10'uncu madde ile yetkili savcının yetkili olduğunu
belirtmesi üzerine görevlinin “Kırıkhan” ibaresini daksilleyip “Adana” ibaresini
ekleyerek Adana TMK 10'uncu madde ile yetkili savcılığa faksla gönderdiği, arama
kararını Adana savcılığından tekrardan faksla alıp olay yerine gittiği, İlçe
Jandarma Komutanı Kubilay AYVAZ olay yerine gittiğinde MİT personeli ile
tanışıkçıkmaları nedeniyle bir süre sohbet ettikleri, bir kısım Jandarma
görevlileri araçlarınMİT’e ait, personelin de MİT personeli olduğunun
kesinleşmesine rağmen neden arama ve MİT’çilerin gözaltına alınma
kararınınverildiği, yine tırın aranmasında neden bu
kadar ısrar edildiği konusunda şüpheye düştüklerini belirttikleri, Kırıkhan İlçe
Jandarma Komutanı Kubilay AYVAZ olay yerine gittiğinde Kırıkhan C. Başsavcısı
Yaşar KAVALCIOĞLU ile Hatay İstihbarat Şube Müdürlüğünden Şube Müdürü Mehmet
FIRAT, Gökhan BAKIŞKAN, Hayati ÖZCAN ve ismini bilmediği bir uzman çavuşun
olduğu, nöbetçi C. Savcısının daha sonra olay yerine geldiği ve bir müddet sonra
MİT personeli ile görüştüğü, MİT personelinin kendilerinin özel bir kanuna tabi
olduklarını belirterek arama yapılamayacağına dair tabi oldukları Kanun
maddelerini gösterdikleri, nöbetçi C. Savcısı Yunus ALKAN’ın Özcan ŞİŞMAN ile
telefonla görüşmesi esnasında bu durumu kendisine söylediği, Özcan ŞİŞMAN’ın ise
cevaben “kim söylüyor bunu” diyerek bunun doğru olmadığını ifade ettiği, Kubilay
AYVAZ’ın bir defa Cumhuriyet Başsavcısı Yaşar KAVALCIOĞLU’na ait, iki defa da
Gökhan BAKIŞKAN’a ait cep telefonu ile C. Savcısı Özcan ŞİŞMAN ile konuştuğu,
Özcan ŞİŞMAN’ın bu konuşmalarda tırın güvenli bir yere çekilmesi, olayın adli
bir olay olduğu, kim ararsa arasın etkilerinde kalınmaması ve bakan dahil
kimsenin telefonlarına cevap verilmemesi talimatlarını verdiği, Yaşar
KAVALCIOĞLU’nun tırın aranması yönünde teşebbüste bulunduğunu, ancak MİT
görevlilerinin tırınaranmasına müsaade etmedikleri, bu süreçte Hatay Cumhuriyet
Başsavcısı Bestami TEZCAN’ınKırıkhan Cumhuriyet Başsavcısı Yaşar KAVALCIOĞLU ile
11 kez kendi telefonundan, ulaşamayınca 2 kez de nöbetçi Cumhuriyet savcısının
telefonu üzerinden görüşme yaptığı, kendisine, yapılan işlemin doğru olmadığını
ve yasalara aykırı olduğunu, TMK 10'uncu madde ile görevli Cumhuriyet savcısının
yetkisiz olduğunu, bu nedenle talimatı gereğince hareket etmemesi gerektiğini,
ayrıca mahkemece verilen bir arama kararı yoksa burada gecikmesinde sakınca
bulunan bir hal olmaması nedeniyle yetkili Cumhuriyet savcısınınverdiği arama
kararının yasal olmadığını,verdiği şifahi talimatında kendisini bağlamayacağını,
söz konusu tavrını devam ettirmesi durumunda bunun hukuki sorumluluk
doğuracağını,yapılan işlemlerin usul ve yasaya uygun olmadığını defalarca
hatırlattığı, ancak Yaşar KAVALCIOĞLU’nun buna rağmen kolluğu koordine ederek
araçlarınbaşında beklediği, Adana TMK 10'uncu madde ile görevli Cumhuriyet
Savcısı Özcan ŞİŞMAN’ın, olay yerine gelinceye kadar şahısları ve araçları
gözetim altında bulundurmak sureti ile olayın gerçekleşmesine doğrudan katkı
sağladığı, yine kendisine Hatay Cumhuriyet Başsavcısı Bestami TEZCAN’ın“Sen ne
yapıyorsun, tırlarınbaşında mı bekliyorsun, savcının Adana’dan gelmesine kadar
araçları kasıtlı olarak bilerek tutuyorsun, açıkça bu hukuka aykırı bir
eylemdir. Yasa hükmü bu kadar açıkolmasına rağmen neden bu şekilde
davranıyorsun. Kastın nedir?” demesi üzerine, Yaşar KAVALCIOĞLU’nun “hukuki
sonuçlarına katlanırım” şeklinde kendisine cevap vererek tutumunu sürdürdüğü,
Adana TMK 10'uncu madde ile yetkili Cumhuriyet Savcısının olay yerine gelmesinin
beklenildiğisırada Hatay Valiliğince gönderilen “MİT görevlilerinin bağlı
oldukları 2937 sayılı Kanuna göre personelin özel statüleri ve doğrudan
Başbakanlık Makamına bağlı olarak çalışmaları dolayısıyla usulüne
uyulmaksızınalıkonulmamaları” konulu emrin Kırıkhan Kaymakamlığı Yazı İşleri
Müdürü Muhammet ŞAHİNtarafından olay yerine getirilerek Kubilay AYVAZ’a
verildiği, bu emir üzerine olay yerinde bulunan Kırıkhan İlçe Jandarma
Komutanlığına bağlı tüm unsurların İlçe Jandarma Komutanlığı merkezine çekilme
emrinin verildiği, bu arada tırın hareket ettiği, bunun üzerine Başsavcı Yaşar
KAVALCIOĞLU’nun “Bir yere gidemezsiniz. Şuanda burada suç işleniyor” dediğini,
bunun üzerine Kubilay AYVAZ’ın tırın tekrar durdurulması emrini verdiği, bu
esnada Yaşar KAVALCIOĞLU ile MİT personeli arasında münakaşa yaşandığı, Cumhuriyet
Başsavcısı Yaşar KAVALCIOĞLU’nun “Buranın kralı benim, sizler de benim
kölemsiniz, herkes benim dediğimi yapacak” dediğini, akabinde Kubilay
AYVAZ’ın emrine istinaden Kırıkhan İlçe Jandarma birliklerinin olay yerinden
ayrıldığı, olay yerinden ayrılan tırın Yaşar KAVALCIOĞLU’nun talimatıyla Hatay
İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Gökhan BAKIŞKAN ve Mehmet FIRAT tarafından
araçla takip edilerek durmasının sağlandığı, Kırıkhan Jandarma ekiplerinin tırın
ikinci kez durdurulduğu yere gelmediği, Özcan ŞİŞMAN’ın Adana’dan hareket
etmesinden önce MİT hukuk dairesinde hukuk müşaviri olan Ulvi CANİKLİ isimli
kişi tarafından saat 17:00 sıralarında cep telefonu ile aranarak tırın
kendilerine ait olduğunu, MİT
Kanununa göre soruşturma izni olmadan araçta arama yapılamayacağını, usulsüz
işlem yapıldığını belirttiği, Cumhuriyet savcısı Özcan ŞİŞMAN’ın hukuk
müşavirine cevaben bu şekilde konuşmaya devam etmesi halinde hakkında
soruşturmayı etkilemeye teşebbüsten işlem yapacağını söylediği, saat 21:00
sıralarında Cumhuriyet savcısı Özcan ŞİŞMAN’ın olay yerine geldiği ve gelir
gelmez TEM Şube ekiplerine hitaben “bu şahıslar gözaltına alınsın, bunlara
kelepçe takın, arama yapmalarına engel olun toplayın cep telefonlarını” şeklinde
talimat verdiği, o sırada tırın kasasını açtırmak istediğinden dolayı MİT
personelinin tırın arka kapısı önünde set oluşturduğu, MİT personelinin aracı
açtırmayacaklarını, bunun suç olduğunu, Başbakanın izni ile ancak
açtırabileceklerini C. Savcısı Özcan ŞİŞMAN’a ilettikleri, C. Savcısı Özcan
ŞİŞMAN’ın aracın kilidinin anahtarının verilmesini istemesine rağmen talebi
karşılanmayınca çilingir bulunması için talimat verdiği ve bu yönde girişimlerde
bulunduğu, daha sonra Valilikten gelen talimatlar sonucunda saat 22:00
sıralarında tüm jandarma ve emniyet birimlerinin olay yerini terk ettiği,
akabinde Hatay İstihbarat Şube Müdürlüğü personelinin de olay yerinden ayrıldığı
ve böylelikle tırı arama girişiminin teşebbüs aşamasında kaldığı,
19/01/2014 Tarihli Olay: Ankara İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube
Müdürlüğü'nün uyuşturucu madde ticareti ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele
Kanunu kapsamındaki önleme dinlemesi adı altında toplam 29 kişiye ait 42 telefon
numarasının Ankara 13'üncü AğırCeza Mahkemesi'nin (TMK 10 madde ile Yetkili)
kararlarıyla iletişimin ve sinyal bilgilerinin tespitinin (telefonların
dinlenmesi) sağlandığı, söz konusu kararlarda geçen dinlemelerin Jandarma
Yüzbaşı Hakan GENÇER, Jandarma Kıdemli Çavuş Gültekin MENGE, Jandarma Kıdemli
Çavuş Mahmut ÖZCAN, Uzman Çavuş Cumali KATIRCI, Uzman Çavuş Ahmet YÜKSEL ve
Uzman Çavuş Hasan ÜLKER tarafından gerçekleştirildiği, Milli İstihbarat
Teşkilatı Başkanlığı'nın 27/03/2014
tarihli yazısı ile söz konusu kararlarda dinlenmelerine karar verilen 7 kişinin
MİT Personeli, bir kişinin de MİT Personeli eşiolduğuve bu kişilerin tamamının
soruşturmaya konu faaliyeti yürüten (yani Adana’da durdurulan tırlarla ilgili
söz konusu faaliyeti yürüten) personel olduğuve bu telefonların da bu
faaliyetlerde kullanıldığı, Ankara 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin sözü edilen
kararları uyarınca 07/01/2014 tarihinden itibaren MİTtarafından gerçekleştirilen
faaliyetin detayı hakkında önceden bilgi sahibi olunduğu, bu bilgiler ışığında
MİT personelinin, Ankara İl Jandarma İstihbarat Şubede görev yapan Hakan GENÇER,
Gültekin MENGE, Ahmet YÜKSEL ve Cumali KATIRCI tarafından görev bölümlerine göre
takibe alındığı,olayın bir gün öncesi gecesi yani 18/01/2014 günü saat 22:00
sıralarında Gültekin MENGE’nin Cumali KATIRCI ve Ahmet YÜKSEL’i evinden aldığı,
Ahmet YÜKSEL’i Ankara İl jandarma Komutanlığında söz konusu faaliyette yer alan
MİT personelinin telefonlarının takip edip bilgi vermesi için ekranınbaşında
bıraktığı,MİT’e ait tırların Ankara Esenboğa Havaalanından ayrılmasını müteakip
Ahmet YÜKSEL’in Gölbaşı güzergâhında bekleyen Gültekin MENGE ve Cumali
KATIRCI’ya bilgi verdiği, bu bilgi akışı sonucunda söz konusu tırların
Gölbaşı’na gelmesini müteakip plakalarını aldıkları,ardından Gültekin MENGE’nin,
Hakan GENÇER’i arayarak durumdan haberdar ettiğive Alayda buluşmak üzere
sözleştikleri, Gültekin MENGE’nin Alay Komutanlığına geldikten sonra tırların
hareketlerini takip ettiği, ardından Hakan GENÇER ile buluşup birlikte Ankara
Demetevler semtine gittikleri, orada Hakan GENÇER’in yüzünü şapka ile gizleyerek
bir büfeden telefon kartı alarak Gültekin MENGE’ye verdiği, telefon kartı
aldıkları büfenin yanında ankesörlü telefon olduğu halde Etlik semtine giderek
orada MOBESE kameralarının görüş alanı dışında ara sokakta bulunan bir ankesörlü
telefonla ancak bir jandarma personelinin bilebileceği Adana İl Jandarma Alay
Komutanlığının sabit numarasını aramak suretiyle Gültekin MENGE’nin ihbarda
bulunduğu, ihbar esnasında Hakan GENÇER’in arabada beklediği, zira daha
öncesinde Adana İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli
askerler tarafından tüm aşamalardan zaten haberdar olunduğu, gerek tırların
hareket ettiği Ankara’da, gerekse tırların geçtikleri veya geçebilecekleri
güzergâhtaki kolluk ve idari birimlere haber verilmeden Hakan GENÇER’in
haftasonu tatili olan Pazar günü saat 03:57’de Önder KIR’la görüşerek
tırlarıngelişini haber verdiği, Önder KIR’ın da durumdan beraber görev yaptığı
Hüseyin ÖZMEN’i haberdar ettiği, ardından saat 05:57’de olay günü nöbetçi olan
Atilla RAHİMİ yerine Aziz TAKCI’ya bilgi verdiği, hemen arkasından 06:01’de
Hakan GENÇER’le görüştüğü, 06:04’te tekrar Aziz TAKCI ile görüşerek yanında
Hüseyin ÖZMEN olduğu halde Aziz TAKCI’nın evine sabah saatlerinde henüz güneş
doğmadan görüşmek amacıyla gittiği, doğrudan herhangi bir adli görev ve
sorumluluğu olmamasına rağmen Önder KIR’ın Aziz TAKCI’nın evine çıkarak
hayatınolağan akışına aykırı olacak şekilde pazar günü çok erken bir saatinde,
aslında bundan sonra yapılmasını düşündükleri eylemin alt yapısınınoluşturulması
zımnında görüştükleri, bu görüşme neticesinde, ihbardan önce 6 kez Hakan
GENÇER’le ihbarınne şekilde ve nasılyapılacağını görüştüğü, ihbarınyapılmasından
yaklaşık 18 dakika sonra saat 07:47’de tekrar görüştükleri, bu arada Aziz
TAKCI’nın da ihbarın ardından 08:14’te Adana TMK 10'uncu madde ile görevli
Cumhuriyet Başsavcı vekili Ahmet KARACA’yı arayarak bilgi verdiği, Aziz TAKCI
olay günü nöbetçi olmadığı halde kendisine getirilen arama kararı üzerine,
01/01/2014 tarihinde Hatay Kırıkhan’da durdurulan tırın daha önce MİT’e ait
olduğunun tespit edilerek bırakılması ve terör örgütü ile ilgili olmadığının da
bilinmesine, ayrıca yukarıda açıklandığı şekilde Ankara’dan yapılan istihbari
bilgi sonucu tırlarınMİT’e ait olduğunun kesin olarak önceden öğrenilmesine
karşın, “2014/2 sayılı soruşturma dosyası ile ilgisi olabilir” ibaresi düşerek
gecikmesinde sakınca bulunan halin de ne olduğunu tam olarak açıklamadan,
yapılan ihbar ses kaydı dökümünde “patlayıcı madde” denilip herhangi bir terör
örgütünden de bahsedilmediği halde, sonradan “El kaide terör örgütü” ve “silah
ve mühimmat” ibareleri ilave edilen arama kararı talep yazısını kabul edip arama
kararı verdiği, bu karardan sonra tırların durdurulmasından sonra Önder KIR ve
Ahmet KARACA ile de birçok kez telefonla
konuşarak durum hakkında değerlendirmelerde bulundukları, Ceyhan-Sirkeli
gişelerinde saat 12:00 dan itibaren 3 adet tırın ve bu araçlara eşlik ettiği
öncü Jandarma İstihbarat elemanlarınca bildirilen 34 plakalı binek aracın
durdurulduğu, söz konusu araçlardaki MİT personelinin zorla araçlardan
indirilerek yere yatırıldıkları, kendilerine fizik darp ve şiddet uygulandığı ve
akabinde kelepçelendikleri, tırlardan biri üzerinde yapılan arama sırasında
paralel yapıya ait yayın organlarında çalışan basın mensuplarının görüntü
aldıkları ve bu görüntüleri zaman kaybetmeden medyaya servis ettikleri, bu
sırada iki tırınbeklediği Kürkçüler mevkiine Cumhuriyet Savcısınında intikal
ettiği, ilgili Cumhuriyet savcısınındevlet sırrı niteliğindeki faaliyetin
herhangi bir suç veya suç unsuru oluşturmadığınınaçıkça anlaşılmasına rağmen
usulsüz olarak vermişolduğuarama ve el koyma kararınınicrasını sağlayarak tırlar
içerisindeki malzemelerinin tespitini yaptırdığı,bu işlemler sırasında, TMK
10'uncu madde ile yetkili Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığı dönem
içerisinde yürüttüğüdiğer soruşturmaların tümünde arama ve tespit işlemlerine
bizzat katılmadığı halde, önceki uygulamalarının aksine olay yerine bizzat
giderek MİT’e ait tırların üzerine çıktığı, kasaları açtırdığı ve elindeki cep
telefonu ile tırlarda bulunan malzemenin fotoğrafını çekip Jandarma personeline
de kamera çekimi yaptırdığı,arama işlemleri devam ederken numune aldırarak 16:15
itibarıyla yangından mal kaçırırcasına o sırada olay yerinde bulunan Jandarma
Olay Yeri İnceleme biriminde patlayıcı imha uzmanı olarak görev yapan Astsubay
Kıdemli Başçavuş Celalettin BARDAKÇI’dan tırınkasasına bırakılan eşyanın
incelenmesini ve fiziki inceleme raporu tanzim edilmesini istediği, akabinde
alınan numunelerin Ankara Jandarma Kriminal Daire Başkanlığına gönderilmesi
talimatları vererek bilirkişi raporları aldırıp dosya kapsamına eklemek
suretiyle bilerek ve isteyerek görevi dışında, ihbar öncesi ve sonrası MİT’e ait
olduğunu bildiği tırlarda arama kararı vermek, yapmak ya da yaptırmak ve ilgili
tırları alıkoymak suretiyle bu bilgi ve görüntülerin basınyayınorganlarında yer
almasına sebep olacak şekilde devletin gizli sırlarını ifşaetme kastıile hareket
ettiği,
Her iki olayda da soruşturma işlemlerini yetkili Cumhuriyet savcıları yerine
başsavcı vekili tarafından hazırlanan ve başsavcı tarafından onaylanan nöbet
çizelgesine göre nöbetçi ve yetkili olmayan ilgili Cumhuriyet savcılarının
yürüttükleri ve yine geçmişte uygulaması bulunmamasına rağmen anılan savcıların
olay yerine giderek ısrarla söz konusu tırları arama yönünde gayret
sarfettikleri,
Cumhuriyet Savcıları Süleyman BAĞRIYANIK, Ahmet KARACA, Aziz TAKCI, Özcan ŞİŞMAN
ile Yaşar KAVALCIOĞLU’nun Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetini, gerek yurt
içinde gerekse uluslararası platformda zor durumda bırakmak ve
itibarsızlaştırmak, El Kaide vb. terör örgütlerine yardım ettiği görüntüsü
vererek uluslararası yargı organları nezdinde hukukî ve cezaî sorumluluk altına
sokmak amacıyla; haklarında Devletin Gizli Kalması Gereken Bilgilerini Siyasal
veya Askeri Casusluk Amacıyla Temin Etme, Devletin Güvenliğine İlişkin Gizli
Kalması Gereken Bilgileri Casusluk Maksadıyla Açıklama suçlarını işledikleri
iddiasıyla cezalandırılmaları istemiyle kamu davasıaçılan asker sanıklar ile
birlikte, plânlıve sistematik bir şekilde yürütülen bir örgütsel yapının parçası
olarak, MİT tarafından 2937 sayılı Yasa kapsamında yasal olarak gerçekleştirilen
devlet sırrı niteliğindeki faaliyetleri, yapılan ihbarlar öncesinde baştan beri
bildikleri halde, bu faaliyetlere özgülenmiş tırlarda usul ve yasaya aykırı
olarak arama yaparak görüntü ve numune aldırdıkları ve bu görüntü ve bilgilerin
basınyayınorganlarında yer almasına neden oldukları,
Bu kapsamda, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, örgüte üye olmak, örgüt adına
suç işlemek, örgüt kapsamında uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti
yapmak” suçlarına ilişkin olarak Ankara 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nden alınan
dinleme kararları sonucunda 19/01/2014 günü MİT’in söz konusu faaliyetinde görev
alan 7 kişinin kullandıkları cep telefonlarınındiğer şüpheli telefon numaraları
arasına serpiştirmek suretiyle dinlendiği, 07/01/2014 tarihinden itibaren
faaliyetin detayı hakkında önceden bilgi sahibi olunduğu, bu bilgiler ışığında
MİT personelinin, Ankara İl Jandarma İstihbarat Şubede görev yapan Jandarma
görevlileri tarafından görev bölümlerine göre takibe alındığı,anılan örgütlü bu
faaliyet neticesinde elde edilen bilgilerin Adana Jandarma İl Jandarma
Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli askerlerle paylaşıldığı,bu
şekilde ihbar öncesinde Adana İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube
Müdürlüğünde görevli askerler tarafından tüm aşamalardan zaten haberdar
olunduğuve Ankara’daki jandarma istihbarat biriminde görev yapan asker
şahıslarla da irtibatlı oldukları,ilgili Cumhuriyet savcılarının da ihbar öncesi
ve sonrası Adana İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli
askerler ile iletişim halinde bulunarak ihbar sonrası süreçleri edindikleri
bilgilere göre yürüttükleri dikkate alındığında Ankara İl Jandarma Komutanlığı
İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde başlayıp ilgili Cumhuriyet savcılarına kadar
uzanan örgütlü bir yapı tarafından hukuk dışıiş ve eylemleri eylem ve fikir
birliği içerisinde gerçekleştirdiklerinin anlaşıldığı,
Aslında MİTtırları soruşturmasının hangi amaçla yapıldığınındaha iyi
anlaşılabilmesi için örgüt tarafından zaman itibariyle daha önce
gerçekleştirilen birkaç faaliyetin değerlendirilmesinin gerektiği,
Fetullah GÜLEN'in sözde liderliğindeki FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'nün,
uydurma bir soruşturma ile devlet kurumlarını ve üst düzey devlet görevlilerini
sözde Kudüs Ordusu Terör Örgütü ile irtibatlı göstermek ve bu yönde başlatılacak
operasyonel sürecin ön hazırlığını oluşturmak üzere, 17/12/2013 tarihi öncesinde
gazete haberleri, köşeyazıları ve dizi senaryolarıile kamuoyunu örgütün amaçları
doğrultusunda yönlendirmeye çalıştığı,
FETÖ/PDY yöneticisi Emre (Emrullah) Uslu'nun 19/09/2013 tarihinde Taraf
gazetesinde yayımlanan "El Nusra'yı Kim Destekliyor" başlıklı köşeyazısında; "El
Nusra'yı MİT'in desteklediğini, bu desteğin Mavi Marmara'yı organize eden örgüt
(İHH) üzerinden verildiğinin de iddia edildiğini, MİT'in ne kadar yalanlasa da
uzun bir müddet İHH üzerinden personel, silah ve büyük miktarda para yardımı
yaptığını, Mavi Marmara olayınınMİTtarafından durdurulabilecek olmasına rağmen
kasıtlı olarak durdurulmadığını ve tüm gelişmelerden İran'ın ve destekçilerinin
kazançlı olarak çıktığını"belirttiği,
FETÖ/PDY sözde lideri Fetullah GÜLEN'in 25/09/2013 tarihinde "din adına işlenen
cinayetler" konulu konuşmasından iki gün sonra Zaman Gazetesi'nde bu konuşmanın
İslamafobia'ya vurgu yapılarak haberleştirildiği, bir gün sonra Samanyolu
Televizyonu'nda yayınlanan "Şefkat Tepe" adlı dizideki "Karar Kurulu" sahnesinde
"İslamafobia" konusunun işlendiği, oyuncular arasında "Türkiye'nin teröre destek
veren ülkeler arasına sokulacağı, dünya çapında terör örgütü kabul edilmiş
illegal yapılara yardımettiğininin raporlanıp, uluslararası arenada ciddi bir
yalnızlığa itileceği, El Kaide'ye ve illegal İslami radikal terör örgütlerine
yardım ediyor algısı oluşturularak yalnızlaştırılacağı" şeklinde diyalogların
geçtiği,
Emre (Emrullah) Uslu'nun, Türkiye'yi şikayet etmek ve Türkiye aleyhinde
uluslararası kamuoyu oluşturmak amacıyla İngilizce olarak yayımlanan "Today's
Zaman" isimli gazetede yazdığı "Disengaging From Al-Qaeda" başlıklı 06/10/2013
tarihli köşeyazısında; "Türkiye'nin, El Kaide militanlarının Türkiye sınırından
Suriye'ye geçmesine göz yumduğunu, hatta bu gruplara MİT'in yardımettiğini, bazı
sivil toplum kuruluşlarınınMİT'in El Kaide'ye yaptığı yardımlarda aracıolduğunu"
belirttiği,
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'nün amaçları doğrultusunda propaganda görevi
yürüten STV İsimli televizyon kanalında yayınlanan "Şefkat Tepe" isimli dizinin
12/10/2013 tarihli 21'inci bölümündeki "Karanlık Kurul" sahnesinde "Batı
düşmanlığı ve radikal dini gruplarla işbirliği yapıyor imajıtuttu, devam
etmeliyiz" şeklinde diyalogların bulunduğu,
Emre (Emrullah) Uslu'nun Taraf Gazetesi'nde yayımlanan "MİT Haberleri Neden
Sızdı,Ne Olur" başlıklı ve 24/10/2013 tarihli köşeyazısında "El Kaide'nin
faaliyetlerinin Türkiye üzerinden koordine edildiği konusunda batılılarda ciddi
kuşkularınolduğu, MİT'in sistem dışı faaliyetlerinin Türkiye'nin izole olmasına
neden olacağı, hatta Türkiye'nin terörü destekleyen devletler arasına
sokulabileceği" şeklinde, FETÖ/PDY SilahlıTerör Örgütü'nün amaçları
doğrultusunda kamuoyunu Milli İstihbarat Teşkilatı aleyhinde yönlendirici
mahiyette yorumlarda bulunduğu,
17-25 aralık süreci olarak bilinen girişimin ardından, FETÖ/PDY Silahlı Terör
Örgütü'nün kendisine yakınbasın-yayın kuruluşları aracılığıyla kamuoyu oluşturma
çabasına devam ettiği, bu kapsamda STV'de yayınlanan 11/01/2014 tarihli "Şefkat
Tepe" dizisinin 21'inci bölümünde geçen "Karanlık Kurul" sahnesinde; "Bir
taraftan ülkenin kılcallarına kadar sızarak genleriyle oynuyoruz diğer taraftan
aldığımız paralarla Suriye'deki katliamı arttırıyoruz. Stratejimiz herşeye
rağmen korku, panik, kaçırma, tır-latma olacak. Herşey MİT haline sokulursa
olaylar da bitleşecek" şeklinde söylemlerin bulunduğu,
Emre (Emrullah) Uslu'nun Twitter isimli sosyal paylaşım sitesindeki @EmreUslu
uzantılı hesabından 13/01/2014 tarihinde saat 10:50'de "Çok yakında çok güzel
şeyler olacak. Benden söylemesi…", saat 10:53'te "çok yoğun bir
fırtınanınarkasından güneş açar ortalık muhteşem bir duruluk ve sessizlik ve
güzelliğe bürünür ya. Öyle güzel şey…", 14/01/2014 tarihinde Serdar
Bayraktutan'ın şube müdürü olarak görev yaptığı Van Emniyet Müdürlüğü Terörle
Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından yürütülen El-Kaide soruşturması
kapsamında Kilis İli'nde bulunan İHH Vakfı bürosunda arama yapılarak bürodaki
bilgisayarlara el konulduğu ve operasyon sonrası örgüte yakınbasınyayın
kuruluşlarında sürekli olarak "MİT'in İHH üzerinden El Kaide'ye yardım ettiği"
iddiasının dile getirildiği,
Emre (Emrullah) Uslu'nun Twitter isimli sosyal paylaşım sitesindeki @EmreUslu
uzantılı hesabından 16/01/2014 tarihinde saat 07:39'da "Çok yakında çok güzel
şeyler olacak…" şeklinde paylaşımda bulunduğu, 15/01/2014 tarihinde Taraf
Gazetesi'nde yayımlanan "El Kaide, İHH, TIR vs.." başlıklı köşeyazısında "El
Kaide'ye yönelik başlatılan operasyonda bazı İHH bürolarının basılmasının,
Türkiye El Kaide'ye yardımmı ediyor sorusunu yeniden gündeme getirdiğini,
Türkiye'nin El Kaide'ye yardım ettiğini, bu yardımı istihbarat teşkilatları
üzerinden yaptığını, Adana'da yakalanan havan başlıklarının sahibi olan Heysem
Topalca'nın istihbarat elemanı olduğunu, gözaltına alındığını ama
tutuklanmadığını, muhtemelen MİTtarafından kurtarıldığını, önceki haftalarda
Ankara'dan beş tır insani yardım malzemesinin Suriye'ye gönderilmesi için İHH
tarafından tören düzenlendiğini ancak tören alanında üç tırın bulunduğunu, aynı
gün Jandarma'nın Hatay'da bir tırı durdurduğunu ancak MİT'in o tırı
aratmadığını,o tırın İHH ile irtibatlı olduğunu" iddia ettiği,
22/01/2014 tarihinde Taraf Gazetesi'nde yayınlanan "Tırları MİT'in Aydınlıkçı
ekibi mi yakalatıyor" başlıklı köşeyazısında "Silahların El Kaide'ye gittiğini,
MİT'in tırların durdurulmasını engellemek için birçok önlem alabileceğini ancak
bunu kasıtlı olarak almadığınıve böylelikle tırları yakalatmak istediğini, önce
silahları yüklediklerini sonra da ihbar yaparak paralel savcılar bizi yakalıyor
diyerek cemaat ile Erdoğan'ı karşı karşıya getirdiklerini, MİT'in içine sızmış
bir Aydınlıkçı ekibin olduğunu, bu ekibin silahları yakalatarak Esad'a karşı
silah gönderilmesini engellediği" şeklinde yorumlarda bulunarak dikkatleri
eylemi gerçekleştiren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'den uzaklaştırmayı
amaçladığı,
2011/762 soruşturma numaralı sözde Kudüs Ordusu Terör Örgütü soruşturmasında
şüphelilerin, uydurma gerekçelerle Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı ve Milli
İstihbarat Teşkilatı'nı, İHH Başkanı Fehmi Bülent Yıldırımve İHH'yı sözde terör
örgütü ile irtibatlı göstermeye çalıştıkları, soruşturma süresince örgütün
herhangi bir eylemini tespit edemedikleri, bu sebeple uydurma gizli tanık
ifadeleri, sahte ihbar ve istihbari yazışmaları delil olarak göstermeye
çalıştıkları,
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından 07/05/2010 tarihinde 17 ve 25 Aralık,
12/05/2010 tarihinde ise sözde "Selam–Tevhit Kudüs Ordusu Terör Örgütü"
soruşturmaları başlatıldığı,bu soruşturmaların İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani
YardımVakfı'nın(İHH), soruşturmanın başlatılmasından 1 ay kadar önce Nisan 2010
tarihinde İsrail tarafından uygulanan abluka nedeniyle Gazze'ye "Mavi Marmara"
adında yardım gemisi gönderme kararı alması, 25/05/2010 tarihinde de Emre
TANER'den boşalan Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'na uluslararası
odakların tepki göstermesine rağmen Hakan FİDAN'ınatanmasıve siyasi irade
tarafından Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı olarak "Milli Birlik ve
Kardeşlik Projesi" olarak adlandırılan barış sürecininin koordinesiyle
görevlendirilmesi sebebiyle başlatıldığı,
MİT'e ait tırların durdurulması öncesinde İHH bürolarına baskınlar yapılarak
MİT'in İHH Vakfını kullanarak El Kaide gibi terör örgütlerine silah yardımında
bulunduğu algısı oluşturulmaya çalışıldığı, 17/12/2013 tarihinde sözde
"Selam–Tevhit Kudüs Ordusu Terör Örgütü" soruşturması sonlandırılarak İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilmesine rağmen örgüt mensuplarınca
Selam-Tevhit örgütünün silah unsurunu delillendirmek amacıyla MİTtırlarına
yönelik bu girişimde bulunulduğu, yolsuzluk soruşturmaları bahane edilerek,
Selam-Tevhid, İran casusluğugibi soruşturmalarla hükümeti yıkmayı,başbakanı
siyasetin dışında bırakmayı denedikleri,
Bu açıklamalar ışığında; ilgililerin genel olarak gerçekleştirdikleri eylem ve
işlemlerin kesinlikle yargısal takdire ilişkin olmayıpplânlı bir organizasyonun
parçası olarak hukuk dışı amaçların gerçekleştirilmesine yönelik olduğu, zira
söz konusu yargısal yetkilerin, ihbarlar öncesinde plânları yapılan ve
gerçekleştirilmek istenen hukuk dışı amaca amede kılındığı,bu amacın da
15/07/2016 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde görev yapan ancak
FETÖ/PDY silahlıterör örgütü üyesi olan askerlerin yaptıkları darbe girişimi ile
ulaşmak istedikleri amaçla aynı olduğu anlaşılmıştır.
15-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesi'nce Soruşturma İzni
Verilen ve Kamuoyunda "Balyoz Soruşturması" Olarak Bilinen Dosyada Özetle; Türk
Silahlı Kuvvetleri içerisinde ülke savunması açısından stratejik öneme sahip
komutanlıklarınele geçirilmesi hedefine ulaşmak üzere FETÖ/PDY mensubu silahlı
kuvvetler mensuplarınınterfi ettirilip mevcut komutanların tasfiyesinin
sağlanması için örgüt mensupları tarafından 20/01/2010 tarihinde, ulusal bir
gazete olan ve yayın hayatına kumpas döneminde başlayan Taraf isimli gazetede
‘Fatih Camii Bombalanacaktı’, ‘Kendi Jetimizi Düşürecektik’ başlıklı haberlere
yer verilerek 2003 yılındaki darbe plânlarının ele geçirildiğinden bahsedildiği,
‘çarşaf’ ve ‘sakal’ kodlu plânlara göre darbe ortamı yaratmak amacıyla Fatih ve
Beyazıt camilerinde cuma günü bombalı saldırı düzenleneceği haberlerine yer
verildiği, bu şekilde kamuoyunda TSK tarafından darbe yapılabileceğine dair algı
oluşturulduğu, akabinde de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosunun
yazıları ve bir kısım vatandaşların dilekçe ile ihbarda bulunmaları sonucunda
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldığı,
soruşturmaya konu olan belgelerin yer aldığı 3 adet DVD ve 1 adet CD’nin haberin
yayınlanmasından bir gün sonra 21/01/2010 tarihinde Taraf Gazetesi muhabiri
Mehmet BARANSU tarafından Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine teslim edildiği,
yargılama sonucunda, 325 asker sanıkhakkında mahkûmiyet hükmü verildiği, bu
hükümlerin, üyelerinin çoğunluğu FETÖ/PDY mensubu olan dönemin Yargıtay 9'uncu
Ceza Dairesinin 09/10/2013 tarih, 2013/9110 Esas ve 2013/12351 Karar sayılı
ilâmı ile onandığı,ancak Anayasa Mahkemesi'nin 18/06/2014 tarihli kararı ile
“dijital delillerin değerlendirilmesine ilişkin şikâyetler yönünden,
başvurucuların sundukları bilirkişi raporları ve uzman mütalaalarının İlk Derece
Mahkemesince kabul edilmemesi ve bu konularda bilirkişi incelemesi yaptırılması
yolundaki taleplerin yetersiz gerekçelerle reddedilmesi, ‘gerekçeli karar
hakkına’ ve ‘silahların eşitliği’ ilkesine aykırı olduğu belirtilerek,
Anayasa’nın 36'ncı maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine karar verdiği dosya kapsamından anlaşılmıştır.
16-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesi'nce Soruşturma İzni
Verilen ve Kamuoyunda "Ergenekon Soruşturması" Olarak Bilinen Dosyada Özetle;
12/06/2007 tarihinde Trabzon İl Jandarma Komutanlığı 156 jandarma imdat telefon
hattına yapılan isimsiz ihbarda, İstanbul Ümraniye’de bulunan evin çatısında
elektrik direğinin hemen yanında C-4 patlayıcı ve el bombaları olduğunun
belirtilmesi üzerine soruşturma başlatıldığı,aynı gün ihbara konu adrese
operasyon düzenlendiği ve 27 adet el bombasının ele geçirildiği, ihbarı yapan
kişinin Şevki YİĞİTadlı bir şahısolduğu, evin de, muhbirin akrabası olan Mehmet
DEMİRTAŞ’a ait olduğunun belirlendiği, ele geçirilen el bombalarınınMehmet
DEMİRTAŞ’ınaskerlik yaptığı birlikte komutanı olan emekli Astsubay Oktay
YILDIRIM’a ait olduğunun iddia edilmesi üzerine adı geçenlerin soruşturma
kapsamında gözaltına alındığı, soruşturmanın derinleştirilerek bu kişilerle
irtibatlıolanların da gözaltına alınıp tutuklandıkları, ilk iddianamenin
25/08/2008 tarihinde
2.455 sayfa olarak aralarında emekli Tuğgeneral Veli KÜÇÜK, emekli Yüzbaşı
Muzaffer TEKİN, emekli Yüzbaşı Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, İşçi Partisi Genel
Başkanı DoğuPERİNÇEK, İstanbul Üniversitesi eski rektörü Kemal ALEMDAROĞLU,
Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan SELÇUK, Sedat PEKER ve
Sami HOŞTAN’ında aralarında bulunduğu 46’sı tutuklu 86 kişihakkında Ergenekon
isimli silahlı terör örgütünü yönetmek, üye olmak ve Anayasal düzeni yıkmaya
çalışmak suçlarından düzenlendiği, ikinci Ergenekon iddianamesinin 37’si tutuklu
olmak üzere 52 şüpheli hakkında 25/03/2009 tarihinde, üçüncü Ergenekon
iddianamesinin ise 05/08/2009 tarihinde kabul edildiği, daha sonra İrticayla
Mücadele Eylem Plânı, İnternet Andıcı, Şile Kazıları,Danıştay saldırısıyla
ilgili fail Alparslan ARSLAN’a silah temini, soruşturma savcısı Zekeriya ÖZ’ü
tehdit konulu davalarınfarklı illerde veya farklı mahkemelerde açılmasına karşın
aralarında irtibat bulunduğu gerekçesi ile Ergenekon davası ile birleştirildiği,
nihayetinde Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesine el bombası atılması,
Cumhuriyet Gazetesine molotof kokteyli atılması, Fener Rum Patriği
Bartholomeos’a suikast iddiası, Sivas Ermeni cemaati lideri Minas DURMAZGÜLER’e
suikast plânına ilişkin 2 ayrı iddianame, Avukat Yusuf ERİKEL ve yayıncı Hayri
BİLDİK’in aralarında bulunduğu ve kamuoyunda “Kayseri Ergenekon’u”olarak bilinen
davaların da Ergenekon dava dosyasıyla birleştirildiği,
Yargılamaya İkinci Ergenekon dava dosyası üzerinden devam edildiği, Genelkurmay
eski Başkanı Orgeneral İlker BAŞBUĞ’un, İrticayla Mücadele Eylem Plânı davası
kapsamında Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs ve terör örgütü yöneticisi
olmak suçundan tutuklandığı, bu iddianamenin de Ergenekon davası ile
birleştirilmesi üzerine Ergenekon davası sanığı olduğu, sonuç olarak dava
dosyasında toplam 23 iddianamenin birleştirilerek ‘Ergenekon dava dosyası’adı
altında görülmeye başlandığı, böylece emekli orgeneraller İlker BAŞBUĞ,Mehmet
Şener ERUYGUR, Hurşit TOLON, Tuncer KILINÇ, Kemal YAVUZ, Hasan IĞSIZ, emekli
Tuğgeneraller Veli KÜÇÜK ve Levent ERSÖZ, emekli Albay Arif DOĞAN, Gazeteciler
Mustafa BALBAY, Tuncay ÖZKAN, ATO eski Başkanı Sinan AYGÜN, İstanbul Organize
Suçlarla Mücadele eski şube müdürü Adil Serdar SAÇAN, Anayasa Mahkemesi eski
başkanvekili Osman PAKSÜT’ün eşiFerda PAKSÜT gibi kamuoyunun yakından tanıdığı
birçok ismin, aynı davanınsanıkları olarak yargılandıkları, yargılama sürecinde,
Mustafa BALBAY ve Tuncay ÖZKAN ile 03/11/1975'de Türkiye'deki ilk organ nakli
ameliyatını gerçekleştiren ve geçtiğimiz günlerde Hong-Kong'ta toplanan Dünya
Organ Nakli Derneği Kongresi'nde oybirliğiile başkanlığa seçilerek ülkemiz adına
bir gurur yaşatan Mehmet HABERAL’ın milletvekili seçilmelerine rağmen,
yargılamayı yapan ilk derece mahkemesinin, bu nedene dayalı tahliye taleplerinin
reddine karar verdiği, mahkeme başkanı Köksal ŞENGÜN’ün karara muhalefet şerhi
koyması nedeniyle dönemin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından Bolu
iline düz hâkim olarak sürgün edildiği, tahliye taleplerini reddeden üye
hâkimlerin müfettiş Fevzi ALKAN tarafından verilen "beklenenin üzerinde"
derecesindeki sicil notuyla ödüllendirildiği, aynı şekilde HSYK tarafından
üyelerden Hasan Hüseyin ÖZESE'nin mahkeme başkanlığı görevine yükseltildiği,
soruşturma ve kovuşturmaların temelinin gizli tanık ifadelerine dayandırıldığı,
gizli tanıklardan Deniz’in kimliğini açıklayarak gizli kalmak istemediğini
söylediği ve Deniz kod adıyla ifadesi alınan tanığın PKK terör örgütü eski
yöneticilerinden Şemdin SAKIK, gizli tanık 9 olarak ifadesine başvurulan kişinin
ise dava sanıklarından Osman YILDIRIM olduğunun tespit edildiği,
Yargılamayı yapan ilk derece mahkemesinin, Ergenekon terör örgütünün varlığını
kabul ettikten sonra yargılanan kişilerin önemli bir kısmını isnat edilen
suçları işledikleri kanaatiyle sanıkları uzun süreli hapis ve ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezaları ile cezalandırdığı, uzun süren tutukluluk ve yargılama
önemli bir sorun haline geldiğinden yapılan kanun değişikliklerine rağmen
FETÖ/PDY üyesi hâkimlerce tutukluluk durumları devam ettirilen kişilerin ancak
bireysel başvuru yolunu kullanarak Anayasa Mahkemesi'nin kararı ile tahliye
edilebildikleri,
Ergenekon davası olarak bilinen davalar demeti sonrası verilen hükümlerin
Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesince temyizen incelendiği ve 21/04/2016 günü karara
bağlandığı, Dairenin bir hukuk manifestosu niteliğindeki bozma ilâmı ile;
Ergenekon Terör Örgütünün liderinin belli olmadığı, örgütün kim tarafından
kimlerle nerede ne zaman kurulduğuna dair bir tespite yer verilmediği,
hiyerarşisinin belirsiz olduğu, bu örgütün işlediği iddia edilen suçların neler
olduğunun delilleri ile birlikte ortaya konulamadığı, delillerin hukuka aykırı
şekilde toplandığı, adil bir yargılama yapılmadığı, Yüce Divan'da yargılanması
gereken Genelkurmay eski Başkanı İlker BAŞBUĞ’un görevli ve yetkili olmadığı
halde ilk derece mahkemesinde yargılanmasınınçok açık bir hukuka
aykırılıkolduğu, Danıştay’a yapılan baskında meydana gelen ölümler ile Ergenekon
terör örgütünün ilgisinin bulunmadığı, bu davalar arasında herhangi bir irtibat
bulunmadığı halde birleştirilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, Danıştay
saldırısıyla ilgili davanın bu dosya ile ile birleştirilmesinin Ergenekon terör
örgütüne silah unsuru katabilme amacına mâtuf olduğunun ve birbiri ile ilgisiz
23 farklı davanın tek bir dosyada birleştirilerek mahkûmiyet kararı verilmesinin
hukuka aykırı olduğu tespitlerine yer verildiği anlaşılmıştır.
17-) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesi'nce İnceleme İzni Verilen
ve Kamuoyunda "Usulsüz Dinlemeler" Olarak Bilinen Dosyada Özetle; FETÖ/PDY ile
irtibatlı ya da iltisaklı bazı hâkimlerin, tüm ülke çapında gerçekleştirilen
soruşturmalar neticesinde FETÖ/PDY mensubu olmak, sahte talep evrakları tanzim
etmek ve diğer suçlardan haklarında kamu davaları açılan kolluk görevlilerinin;
terör faaliyetleri, organize suç örgütleri, uyuşturucu ve kaçakçılık suçları,
Ergenekon, DHKPC ve İBDA-C terör örgütleri gibi oluşumlarla mücadele bahanesiyle
yaptıkları talepler kapsamında aralarında bakanlar, bürokratlar,
milletvekilleri, valiler, kaymakamlar, siyasi parti il ve ilçe başkanları,
emniyet müdürleri, emniyet amirleri, polis memurları,savcılar, hâkimler, Türk
Silahlı Kuvvetleri mensupları, belediye başkanları,öğretim görevlileri, sivil
toplum kuruluşları yöneticileri ile iş adamlarının bulunduğukişilerin
iletişimlerinin usul ve yasaya aykırı olarak tespitine, dinlenmesine ve kayda
alınmasına sebebiyet verdikleri,
Oysa, demokratik hukuk devletinin varlığını tehdit eden terör odaklarının
zamanında teşhisi, gerçekleştirilmesi düşünülen eylemlere hazırlıkaşamasında
engel olunabilmesi için, genel kolluk kuvvetlerinin sahip oldukları yetkilerin,
taktik ve stratejilerini devamlı olarak değiştiren suç/terör örgütlerinin
devlete karşı yönelen tehdit ve tehlikelerini etkin bir şekilde önleyici ve
bertaraf edici mahiyette olması zorunlu ise de, demokratik hukuk devletlerinde
kişi hak ve özgürlüklerinin, özünü zedeleyen veya aşırı şekilde sınırlayan
müdahalelere karşı yasal düzenlemelerle korunması da hukuk devleti ilkesinin en
tabii ve zaruri sonucudur. PVSK'nınEk 7, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 6'ncı ve Jandarma Teşkilat ve Görevleri
Kanunu’nun Ek 5'inci maddelerinde hâkim kararı veya hâkim onayı şeklinde
düzenlenen yasal unsur Anayasamızın 22'nci maddesinde güvence altına alınan
haberleşme hürriyetinin sağlanmasına ve böylece hukuk devleti ilkesini
gerçekleştirmeye mâtuftur. Adli dinlemelerin yanı sıra istihbari mahiyetteki
iletişim tespitinin de ancak hâkim kararı ile icra edilebilmesi, kolluk
kuvvetlerinin her idari işlem ve eylemde temel amaç olan kamu yararından
uzaklaşmasını ve keyfilik teşkil eden taleplerini engellemeyi amaçlamaktadır. Bu
çerçevede hâkim, Anayasal teminat altında bulunan haberleşme hürriyetini
muhafaza için; kolluk görevlilerinden gelen iletişimin denetlenmesi taleplerine
dair tüm dayanak belgeleri ayrıntılı ve titiz şekilde incelemeli, talepleri
yeterli ve gerekli denetimi icra etmeksizin kabul etmekten kaçınmalı, hukuka ve
maddi gerçeğeaykırı iletişimin denetlenmesi taleplerini belirleyerek reddetmeli,
tüm yönleriyle hukukilik denetimini icra etmelidir. Bu denetimin hiç veya
gereğigibi yapılmaması iletişim denetlenmesine yönelik Anayasa ve yasalarla
hukuk devleti ilkesini gerçekleştirmek üzere getirilmiş olan hâkim denetimi
müessesesine aykırılık teşkil edeceği ve böyle bir durumda insiyatifi tüm
yönleriyle eline geçiren kötü niyetli kolluk görevlilerince maddi gerçeğeaykırı
iletişim denetlenmesine sebebiyet verileceği muhakkaktır.
İnceleme ve soruşturma emrine konu somut olayda, karar mercileri tarafından
hukukilik denetimi yerine getirilmeyerek maddi gerçekle bağdaşmayan talepler
üzerine verilen iletişimin denetlenmesi kararları sistematik bir şekilde tüm
ülke geneline yayılmış ve çok sayıda kişinin haberleşme hürriyetine ve özel
hayatının gizliliğine hukuka aykırı şekilde müdahale edilmiştir.
Örnek babından olmak üzere yukarıda kısaca açıklanan soruşturma dosyalarınınyanı
sıra bir kısım hâkim ve Cumhuriyet savcılarının, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu İkinci Dairesi'ne yansıyan 17-25 Aralık dosyası, usulsüz tahliye dosyası,
kozmik oda dosyası, selam tevhit dosyası, MİTtırları dosyası, casusluk dosyası
v.s. gibi soruşturmalarda, ilgililer hakkında disiplin cezaları tayin edilmeden
önce ve ceza tayini sonrasında sosyal medya ortamında başta sayın Cumhurbaşkanı
olmak üzere kabine üyelerini zan altında bırakacak, hakaret ve iftira
niteliğitaşıyan, FETÖ/PDY terör örgütü mensupları tarafından yapılan usule
aykırı iş ve işlemleri öven, bunlara karşıişlem tesis eden devletin Anayasal
kurumları ile bu kurumlardaki kamu görevlilerini suçlayıcı,aşağılayıcı, tehdit
edici nitelikte sözlerle kamuoyunda farklı bir algı oluşturmak suretiyle
FETÖ/PDY'nin amaçlarına hizmet eden paylaşımlarda bulundukları (Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'nin 2016/123 Esas, 2015/153 Esas, 2015/188
Esas, 2016/109 Esas, 2016/110 Esas, 2015/176 Esas, 2015/179 Esas, 2015/107 Esas,
2015/183 Esas.... sayılı dosyaları), birçok hâkim ve Cumhuriyet savcısınında
paylaşımlara destek verdiği, bu şekilde fikir ve eylem birliği içerisinde
hareket ettikleri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na intikal eden soruşturma
dosyalarıyla sabittir.
V-İÇ HUKUKUMUZDAKİ DÜZENLEMELER VE MEVZUAT HÜKÜMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ :
AnayasanınBaşlangıçkısmında yer alan ilkeler, “Cumhuriyetin nitelikleri” kenar
başlıklı 2'nci maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5'inci
maddesi, “Egemenlik” kenar başlıklı 6'ncı maddesi, “Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması”kenar başlıklı 15'inci maddesi, Anayasa’nın Türkiye
Büyük Millet Meclisinin “Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verme”
yetkisini düzenleyen 91'inci maddesi, Cumhurbaşkanı’nın “görev ve yetkileri”ni
düzenleyen 104'üncü maddesi, “Olağanüstü yönetim usulleri”nden “Şiddet
olaylarınınyaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması sebepleriyle
olağanüstü hâl ilânı”nı düzenleyen 120'nci maddesi, “Olağanüstü hâllerle ilgili
düzenleme” başlıklı 121'inci maddesi, idarenin eylem ve işlemlerine karşı “yargı
yolu”nu düzenleyen 125'inci maddesi, Anayasa Mahkemesinin “görev ve yetkileri”ni
düzenleyen 148'inci maddesi, “Mahkemelerin bağımsızlığı” başlıklı 138'inci
maddesi, “Hâkimlik ve savcılıkteminatı”başlıklı 139'uncu maddesi, 25/10/1983
tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu’nun 1., 2., 3. ve 4'üncü maddeleri,
23/07/2016 tarih ve 29779 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğegiren
Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin
1., 3. ve 4'üncü maddelerinde yer alan düzenlemeler birlikte
değerlendirildiğinde:
Anayasa Mahkemesinin 04/08/2016 tarih, 2016/6 (Değişik İşler) ve 2016/12 Karar
sayılı kararında açıklandığı üzere; Anayasa’nınBaşlangıç’ında milletin
iradesinin mutlak üstünlüğüne vurgu yapılarak egemenliğin kayıtsız şartsız Türk
Milletine ait olduğu, egemenliği millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir
kişi ve kuruluşun, Anayasa’da gösterilen “hürriyetçi demokrasi” ve “bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni” dışına çıkamayacağı ilkesel olarak
belirtildiği, Anayasa’nın 2'nci maddesinde “başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanma” ve “insan haklarına saygılı demokratik bir hukuk devleti olma”
Türkiye Cumhuriyetinin temel nitelikleri arasında sayıldığı,
Anayasa’nınBaşlangıç’ında ilkesel düzeyde ifade edilen egemenlikle ilgili
hususlara 6'ncı maddesinde hüküm düzeyinde yer verildiği ve bu madde uyarınca,
egemenliğin, kayıtsız şartsız Millete ait olduğu, Türk Milletinin, egemenliğini,
Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, “yetkili organları eliyle” kullanacağının,
Egemenliğin kullanılmasının, hiçbir surette hiçbir “kişiye”, “zümreye” veya
“sınıfa” bırakılamayacağının, hiçbir kimse veya organın “kaynağını Anayasa’dan
almayan” bir Devlet yetkisi kullanamayacağının hüküm altına alındığı,
Demokratik anayasal düzenin temel kurallarını ve kurumlarını ortaya koyan
Anayasa’nın Birinci Kısmında belirtilen “genel esaslar”, İkinci Kısmında “temel
hak ve ödevler”, Üçüncü kısmında ise “Cumhuriyetin temel organları”nın
düzenlendiği, Üçüncü Kısımda milletin, egemenliğini onlar eliyle kullanacağı
Cumhuriyetin temel organlarının; “yasama” erki yönünden Türkiye Büyük Millet
Meclisi (75 ve devamı maddeler), “yürütme” erki yönünden Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu (101 ve devamı maddeler), “yargı” erki yönünden bağımsızve
tarafsız mahkemeler (138 ve devamı maddeler) olarak belirtildiği,
Anayasa’nınBaşlangıç’ında yer verilen ilkeler, 2'nci maddesinde sayılan devletin
nitelikleri, 6'ncı maddesinde düzenlenen egemenliğin aidiyeti ve kullanılma
şekli ile Anayasa’nın sistematiği birlikte dikkate alındığında; “egemenlik”,
“egemenliğin kullanılışşekli”, “milletin iradesi”, “demokrasi”, “hukuk devleti”
ve “insan hakları”arasında birbirleriyle ayrılmaz bağ kurulduğu, buna göre tüm
medeni toplumlarda olduğu gibi egemenliğin kaynağının millet olacağı,
egemenliğin doğrudan veya dolaylı olarak milletin iradesiyle yetkilendirilen
organlar eliyle kullanılacağı, millet iradesinin demokratik bir düzende ortaya
çıkacağı, egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanımı hukuk devleti ilkesi
başta olmak üzere demokrasinin ilkelerine uygun ve insan haklarına saygı
gösterilerek gerçekleştirileceği hususlarınınaçıkolduğu,
Darbe teşebbüsünün, egemenliğin kaynağı olmayan ve milletin egemenliği kullanmak
üzere yetkilendirdiği organlar arasında bulunmayan bir grubun zorla demokratik
anayasal düzeni ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye kalkışması olduğu, darbenin
gerçekleşmesi halinde demokratik anayasal düzen ve milletin iradesinin
üstünlüğünün ortadan kalkacağının, demokratik düzende millete ve dolayısıyla da
onu oluşturan her bir bireye ait olan egemenliğin bir grup zorbanın eline
geçeceğinin, bu durumda demokrasiden ve hukuk devletinden söz etmenin mümkün
olamayacağının ve böyle bir düzende bireylerin temel hak ve hürriyetlerini
güvence altına alacak bir mekanizmanın bulunmayacağınıntartışma götürmeyeceği,
Açıklanan nedenlerle darbe teşebbüslerinin, Anayasa’da belirlenen demokratik
toplum düzeninin olmazsa olmaz ilkeleri olan “egemenliğin millete ait olması”,
“egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanılması”, “egemenliğin
kullanılmasının, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa
bırakılamayacağı”, “hiçbir kimsenin veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan
bir devlet yetkisini kullanamayacağı”, “demokrasi”, “hukuk devleti” ve “insan
haklarına saygı” ilkelerine açıkve ağırsaldırı teşkil ettiği, bu yönüyle
demokratik bir toplumun karşılaşabileceğien ağır tehditlerden birinin, belki de
en ağırınındarbe teşebbüsleri olduğunun söylenebileceği,
15/07/2016 gecesi meydana gelen darbe teşebbüsünün demokratik anayasal düzene
karşı oluşturduğu tehdidin büyüklüğünü değerlendirmek bakımından, engellenmiş
olan bu teşebbüsün somut olarak meydana getirdiği zararlarıntek başına dikkate
alınmasının yeterli olmadığı,darbe teşebbüsünün kısa sürede engellenememiş
olması ya da darbenin gerçekleşmesi halinde oluşabilecek risklerin de göz önünde
bulundurulması gerektiği, son zamanlarda tanık olunan yakın çevremizdeki
ülkelerin durumu, devlet otoritesinin ortadan kalkması halinde bırakın
demokratik bir düzende yaşamayı insanların en temel haklarının her gün saldırı
altında olduğu bir düzensizlik ve kargaşaortamınınacı örnekleri olarak dünya
kamuoyunun gözü önünde durduğu, darbe teşebbüsünün, ülkemizin birçok terör
örgütünün açıkhedefiolduğu günlerde gerçekleştirilmesinin bu riskin ağırlığını
daha da artırdığı,
Bütün bu değerlendirmeler birlikte ele alındığında, darbe teşebbüsünün sadece
demokratik anayasal düzen yönünden değil, bununla sıkı bağı olan “milli
güvenlik” yönünden de mevcut ve ağır bir tehdit oluşturduğu, milli güvenliğin,
Anayasa’da ve insan haklarının korunmasına ilişkin birçok uluslararası belgede,
temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması sebepleri arasında sayıldığı,
güvenliğin olmadığı yerde demokratik düzeni sürdürme ve özgürlükleri hayata
geçirebilmenin mümkün olmadığı,açıklanan nedenlerle şimdiden Türk demokrasi
tarihine kara bir leke olarak geçen 15 Temmuz darbe teşebbüsünün demokratik
anayasal düzene, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine ve milli güvenliğe
yönelik en ağırsaldırılardan biri, belki de en ağırı olduğu sonucuna varmak
gerektiğiaçıktır.
Darbe teşebbüsü fiilen engellenmiş olmakla birlikte bu teşebbüsün demokratik
anayasal düzene, temel hak ve hürriyetler ile milli güvenliğe yönelik
oluşturduğu tehlikenin tamamen ortadan kaldırılması ve benzer teşebbüslerin
önüne geçecek tedbirler alınması devletin sadece yetkisinde olan bir husus
değil, Anayasa’nın 5'inci maddesi gereğince bireylere ve topluma karşı
ertelenemeyecek bir sorumluluğu ve görevidir. Bazı durumlarda devletin,
demokratik anayasal düzene, temel hak ve hürriyetler ile milli güvenliğe yönelik
tehditleri ortadan kaldırması olağan yönetim usulleriyle mümkün olmayabilir.
Dolayısıyla bu tehditler ortadan kaldırılıncaya kadar olağanüstü yönetim
usullerinin uygulanması gerekebilir. Anayasa’da buna imkân tanımak üzere
“olağanüstü yönetim usulleri” öngörülmüşolup bunlardan biri de Anayasa’nın
120'nci maddesinde düzenlenen “olağanüstü hâl ilânı”dır. Anayasa’nın 120'nci
maddesi uyarınca “Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini” veya “temel hak ve
hürriyetleri” ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi
belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi
şekilde bozulması hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar
Kurulu, MGK’nın da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla
bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hâl ilan
edebilir. Nitekim darbe teşebbüsünün fiilen engellenmesinden sonra Cumhurbaşkanı
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, MGK’nında görüşünü aldıktan sonra
21/07/2016 tarihinde saat 01.00’dan itibaren geçerli olmak üzere yurdun
bütününde doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiş, bu
karar aynı gün TBMM Genel Kurulu tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl
süresince, demokratik anayasal düzen ile temel hak ve hürriyetleri ortadan
kaldırmaya yönelik tehditleri bertaraf etmek için Anayasa’da tanınan imkânlardan
biri de 121'inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca,
Cumhurbaşkanı’nınbaşkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna “olağanüstü hâlin
gerekli kıldığı konularda” KHK çıkarma yetkisi verilmesidir. Bu kapsamda
Cumhurbaşkanı’nınbaşkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, 23/07/2016 tarihli ve
29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı KHK’yı
çıkarmıştır. KHK’nın genel gerekçesinden ve içerdiği düzenlemelerden şu hususlar
anlaşılmaktadır:
a) Cumhurbaşkanı'nınbaşkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından, darbe
teşebbüsünün “TSK içinde örgütlenmişFETÖ/PDY mensupları, bunlarla birlikte
hareket eden bazı kamu görevlileri ve sivil unsurlar” tarafından
gerçekleştirildiğideğerlendirilmiştir.
b) FETÖ/PDY tarafından gerçekleştirildiğideğerlendirilen darbe teşebbüsünün
tamamen sonlandırılması ve benzer bir müdahale teşebbüsünün tekrarlanmaması,
genel olarak FETÖ/PDY’nin demokratik anayasal düzen ile temel hak ve
hürriyetlere yönelik tehdidinin tamamen ortadan kaldırılması,bu kapsamda
yapılacak mücadelenin daha etkin bir şekilde sürdürülebilmesi amaçlanmıştır.
c) Bu amaç doğrultusunda FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen
eğitim kurumları,sağlık kuruluşları, sendikalar, vakıflar ve dernekler gibi tüm
kurum ve kuruluşların kapatılması; terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,oluşum veya gruplara
üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğudeğerlendirilen
yargı mensupları dâhil tüm kamu çalışanlarının meslekten veya kamu görevinden
çıkarılması;bazı suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların etkililiğinin
artırılması yönünde tedbirler öngörülmüştür.
KHK’nın 3'üncü maddesinde yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlardan;
4'üncü maddesinde ise bunlar dışındaki tüm kamu personelinden (işçiler dâhil)
“terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı,oluşum veya gruplara” üyeliği, mensubiyeti veya
iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğudeğerlendirilenlerin meslekten veya kamu
görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan maddelerde,
görevine son verilenlerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceği,
doğrudan veya dolaylıolarak görevlendirilemeyeceği de hüküm altına alınmıştır.
Olağanüstü hâli gerekli kılan konu, 667 sayılı KHK’nınamacı ile 3'üncü ve 4'üncü
maddelerinde düzenlenen tedbirlerin kapsamı ve mahiyeti birlikte dikkate
alındığında, anılan tedbirler vasıtasıyla başta FETÖ/PDY olmak üzere terör
örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verilen yapı,oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut
bunlarla irtibatı olduğudeğerlendirilen kişilerin tamamınıntüm kamu kurum ve
kuruluşlarından çıkarılması sonucuna ulaşılmak istendiği anlaşılmaktadır. Buna
göre; KHK’nın 3'üncü ve 4'üncü maddelerinde öngörülen meslekten veya kamu
görevinden çıkarma; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan
yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğekarşı faaliyette
bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını
ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran “olağanüstü
tedbir” niteliğindedir. FETÖ/PDY’nin kamu kurumlarının neredeyse tamamında
örgütlenmesi ve somut darbe teşebbüsünün bu yapılanmadan kaynaklanmış olması,
potansiyel (olası) tehdidi var olan (mevcut) tehlikeye dönüştürmüş, demokratik
anayasal düzeni sürdürmek bakımından olağanüstü tedbirler alınmasını zorunlu
kılmıştır.
Başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütleriyle veya milli güvenliğekarşı
faaliyette bulunan yapı,oluşum ya da gruplarla herhangi bir bağı
olduğudeğerlendirilen yargı mensuplarının meslekten çıkarılması, demokratik
toplumun temel değerlerinden biri olan yargının güvenilirliğive
saygınlığınınsağlanması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Nitekim KHK’nın 3
üncü maddesinde yargı mensuplarının meslekten çıkarılmasına ilişkin tedbirin
gerekçesi şu şekilde ifade edilmiştir: “Anayasanın 139 uncu maddesinde hâkimlik
ve savcılıkteminatı düzenlenerek azlolunamayacakları hükme bağlanmış ise de,
aynı maddede meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında
kanundaki istisnalar saklı tutulmuştur. Benzer düzenleme 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanununun 44 üncü maddesinde de yer almaktadır. 15/07/2016 tarihinde
gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve kalkışmanın sorumlusu olan FETÖ/PDY ile
bağlantılı yargı mensuplarının görevde tutulmaları en başta yargı bağımsızlığı
ve tarafsızlığı ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Anayasanın 138 inci maddesine göre
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm verme
ödevi altındaki yargı mensuplarınınbağımsızlıkve tarafsızlık ilkesiyle hiçbir
biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmesi, örgüt hiyerarşisi içinde ve
ideolojik bağlılık duygularıyla hareket etmesi en başta yargınınsaygınlığı ve
güvenilirliğine zarar vermektedir. Devlet organizasyonu dışındaki başka bir
hiyerarşik yapının talimatlarına boyun eğen yargı mensuplarınınvarlığı,
vatandaşların yine Anayasanınteminatı altındaki adil yargılanma hakkı önünde
büyük bir engel teşkil etmektedir. Bu nedenlerle, belirtilen türde irtibatları
değerlendirilen yargı mensuplarının meslekte kalmalarınındoğuracağı sakıncaları
gidermek amacıyla, Anayasanın 139 uncu maddesinin ikinci fıkrasında tanınan
takdir hakkı da gözetilerek bu düzenleme yapılmaktadır.”
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun, 667 sayılı KHK’nın 3 üncü
maddesi uyarınca yapacağı değerlendirmenin, adli suç ya da disiplin suçu
niteliğindeki somut bir eylemin soruşturması niteliğinde olmadığı, hâkim ve
Cumhuriyet savcılarının Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine
karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,oluşum veya gruplardan Milli
Güvenlik Kurulu kararlarında ifade edildiği şekliyle “Paralel Devlet
Yapılanması” ile “üyelik”, “mensubiyet”, “iltisak” veya “irtibat” şeklinde
herhangi bir bağlantılarının bulunup bulunmadığına ilişkin olup somut olayın
yukarıda ifade edilen özellikleri, ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan,
eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisindeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim
ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel
yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin
bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel
yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına,
başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş sıfatıyla, idari kurumlara tetkik
hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı sıfatıyla
v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki
bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve
soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde
yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan
hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve
verdikleri kararlar, örgüt mensuplarınınhaberleşme için kullandıkları şifreli
programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun FETÖ/PDY
mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğüterörle mücadele birimlerince
düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin
cezalarıve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri ve Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanınniteliği ve isnat edilen
suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine
başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları,
soruşturma sürecinde samimi şekilde itirafta bulunan hâkim ve Cumhuriyet
savcılarının beyanlarının birlikte değerlendirilmesi sonucunda; ekli listede yer
alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3'üncü maddesinin (1)
numaralı fıkrası kapsamında FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlarınınolduğu
sabit görüldüğünden, adı geçenlerin, 23/07/2016 tarih ve 29779 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere
İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3'üncü maddesi uyarınca MESLEKTE
KALMALARININ UYGUN OLMADIĞINA ve ayrı ayrı olmak üzere MESLEKTEN
ÇIKARILMALARINA,
6087 sayılı Kanun’un 33'üncü maddesi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren
on gün içerisinde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu nezdinde
yeniden inceleme talebinde bulunulabileceğine,
15/11/2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Mehmet YILMAZ BAŞKANVEKİLİ
Yakup ATA ÜYE
Metin YANDIRMAZ ÜYE
Hayriye ŞİRİN ÜNSEL ÜYE
Aysel DEMİREL ÜYE
Ömür TOPAÇ ÜYE
Taci BAYHAN ÜYE
Alp ARSLAN ÜYE
Ömer KERKEZ ÜYE
Emin SINMAZ ÜYE
Rasim AYTİN ÜYE
Kenan İPEK ÜYE
Mehmet DURGUN ÜYE
Halil KOÇ ÜYE
Muharrem ÖZKAYA ÜYE
Ramazan KAYA ÜYE
İsa ÇELİK ÜYE
(27 Kasım 2016, 09:18) |