Tam
EskidenYeniye
 
İSTEDİĞİNİZ MANŞETLER..         "ridvanozsui" için arama sonuçları    (Toplam 38 sonuç)          


Albay Özden dosyası kapandı

1995 yılında şüpheli şekilde hayatını kaybeden eski Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden dosyası kapandı. Özden´in Ergenekon ve JİTEM gibi karanlık yapılar tarafından öldürüldüğüne yönelik iddiaları araştıran savcılığın, herhangi bir delile ulaşılamadığı gerekçesiyle dosyayı kapattığı ileri sürüldü. Özden´in terör örgütü PKK tarafından şehit edildiği kanaatine varıldığı ve öldürüldüğü gün çatışma yoktu iddiasının aksine çok sayıda tanığa göre çatışmanın yaşandığı belirtildi. Ancak Özden olayında somut ve çok sayıda bulgu yer almaktaydı. Bunlara rağmen dosyanın kapanması kafaları karıştırdı.

31.10.2013 10:32 Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı´nın faili meçhul cinayetler kapsamında yürüttüğü eski Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden soruşturması tamamlandı. Özden´in Ergenekon ve JİTEM gibi karanlık yapılar tarafından öldürüldüğüne yönelik iddiaları araştıran savcılık, herhangi bir delile ulaşılamadığı gerekçesiyle dosyayı kapattı. Soruşturmada, Özden´in terör örgütü PKK tarafından şehit edildiği kanaatine varıldı.

Rıdvan Özden, 14 Ağustos 1995´te Mardin´in Savur ilçesi Ormancık köyü kırsalında kimliği belirsiz kişiler tarafından açılan ateş sonucu iki korumasıyla birlikte şehit oldu. Ancak Tomris Özden, eşinin ölümünü şüpheli bulduğunu, detaylı otopsi yapılmadığını belirtti. Eşinin alnından değil, ensesinden vurulduğunu, cesedinin 2 gün arazide bekletilip 14 Ağustos´ta şehit edilmiş gibi rapor tutulduğunu anlattı. Bunun üzerine yeniden soruşturma başlatıldı. Geçen yıl şubat ayında Özden´in mezarı açılarak detaylı otopsi yapıldı. Adli Tıp Kurumu, Özden´in alnından değil, sol kaşının 6 cm üzerinden vurulduğunu tespit etti.

-Tanıklar ´çatışma yaşandı´ dedi-

Soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan tanık askerler, ?Özden, 5 PKK´lının öldürüldüğü çatışmadan bir gün sonra postası ve korumalarıyla birlikte çatışma bölgesine geldi. Bu sırada vuruldu. Özden´in öldürüldüğü gün çatışma yoktu.? iddialarının doğru olmadığını savundu. Çatışmaya katılan çok sayıda asker, Özden´in çatışmanın yaşandığı gün bölgeye geldiğini dile getirdi. (Zaman)

-Genelkurmay: Albay çatışmada öldü-

Genelkurmay Başkanlığı 5 Aralık 2008´de yaptığı açıklamada Albay Rıdvan Özden´in şehit edilmesi olayına değinmişti: ?Şehit Jandarma Albay Rıdvan Özden 14 Ağustos 1995 günü Mardin ili Savur ilçesi Ormancık köyü kırsalında güvenlik güçleriyle teröristler arasında çıkan çatışmada takviye olarak bölgeye sevk edilen Jandarma Asayiş Komando Bölüğünden bir komando timi ve bölük komutanı ile birlikte en ön saflarda çarpışmıştır. PKK bölücü terör örgütü mensuplarınca açılan ateş sonucu, önce jandarma özel harekat timinden bir astsubay, bir uzman erbaş, devamında saat 17.30 sularında Jandarma Albay Rıdvan Özden şehit olmuştur. Aynı çatışmada 3 er ve 1 geçici köy korucusu yaralanmış, 5 terörist silahları ile birlikte ölü olarak ele geçirilmiştir.?

-Eşi başvurdu, soruşturma başladı-

1995 yılında Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden´in PKK ile girdiği çatışmada alnından vurulup öldürüldüğü´nün açıklanmasına karşın eşi Tomris Özden, kocasının PKK tarafından öldürülmediğini iddia etti. Özden, eşinin Güneydoğu´da uyuşturucu ile şiddetle mücadele etmesinden rahatsız olan Veli Küçük´le ilişkili devlet içindeki çetelerce ensesinden vurulup öldürüldüğünü ileri sürdü. Özden, 18 Temmuz 2008´de Ergenekon savcılarına başvurup beraberindeki tüm belgeleri de teslim etti.

Tomris Özden savcılara verdiği ifadesinde, ailecek görüştükleri Ergenekon sanığı Albay Arif Doğan´ın, eşi Rıdvan Özden´e JİTEM´e katılması için 1989 yılında ısrar ettiğini, eşinin bunu kabul etmeyip sınırda yapılan kaçakçılık ve uyuşturucu ticaretinin üzerine gittiğini belirterek, Orada JİTEM ve örgüt beraber yapıyordu bu işi. Eşim Mardin´de görev yaparken bunların üzerine gitti. Bir Albayın da aralarında bulunduğu bazı görevliler hakkında dava açtırdı. `Bu işlerin kökünü kazıyacağım´ diyordu. Ama kendisinin sonu oldu demişti. Arif Doğan Ağustos ayında sonuçlanan Ergenekon davasında 47 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

-´Biz Eşref Paşa´nın grubuyuz, Mardin´de öldürecekler beni´-

Tomris Özden´in, 4 Ekim 2010 tarihinde yaptığı bir açıklama da çarpıcıydı. Rıdvan Özden´in, Mardin´e giderken ?Beni Kuzey Irak´ta öldüremediler. Eşref Paşa´nın ikinci grubuyuz biz oraya giden. Bizi tasfiye ediyorlar. Asker mafyalaştı, çeteleşti. Bak Mardin´de öldürecekler beni´ dedi ve öldürüldü? dediğini aktardı. Eşinin, intihar ettiği söylenen Tunceli Jandarma Bölge Komutanı Albay Kazım Çillioğlu´nu yakından tanıdığını vurgulayan Tomris Özden, şunları söyledi: ?Eşim, Kazım albaya uğrardı. ´Ne olacak halimiz´ diye dertleştiklerini biliyorum. Sonra ´Kazım Albay intihar etti´ dendi. Oysa Kazım Çillioğlu ile eşini Güzelçam´a geldiklerinde kampta ağırladık. Kesinlikle aile problemi yoktu. Kazım Çillioğlu, intihar edebilecek bir yapıya sahip değildi.?

Tomris Özden, eşinin ölümüne ilişkin çok çarpıcı detaylara dikkat çekti. Özden şöyle konuştu: ?JİTEM´i biliyorum JİTEM vardı. Eşime de teklif etmişti Arif Doğan. 1989´da kurulmuştu ama 1987´de aşamaları vardı. Eşim derdi ki ´Asker mafyalaştı. Aman dikkat et konuşma.´ Cem Ersever öldüğünde salonda yürüyordu, kendi kendine ´asker mafyalaştı, asker çeteleşti´ diyordu. Bir de Mardin´de ölmeden bir ay önce yataktan fırlayarak kalkıyordu resmen. ´Ne oldu?´ diyordum. ´Ağzıma yastık kapattılar misafirhanede beni öldürüyorlar´ diyordu. ´Kim öldürüyor?´ derdim. ´Devletin mafyaları, çeteleri öldürüyor´ derdi.?

-Astsubay Oğuz: Özden´i JİTEM öldürttü-

30 Kasım 2008 tarihinde basına bir açıklama yapan dönemin Jandarma İstihbarat Astsubayı Hüseyin Oğuz, öldürülen Eşref Bitlis, Rıdvan Özden ve Bahtiyar Aydın gibi subayların dosyasının ´devlete zarar vermemek için´ kapatıldığını iddia etti. Hüseyin Oğuz önemli bir isim.. 1996´da devlet içindeki ´derin´ yapılardan birini, ´Yüksekova Çetesi´ni ortaya çıkarmış olan emekli astsubay Hüseyin Oğuz, TBMM Susurluk Komisyonu´na verdiği ifadeyle birçok karanlık olayı da aydınlatmıştı. Dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanvekili Hanefi Avcı´dan sonra Veli Küçük´ün adını ifadesinde açık açık söyleyen ikinci kamu görevlisi olan Oğuz, 13 yıl sonra Rıdvan Özden suikastıyla ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı, somut bilgiler verdi. Oğuz, tıpkı aynı dönemde öldürülen Orgeneral Eşref Bitlis ve Tuğgeneral Bahtiyar Aydın gibi Albay Rıdvan Özden dosyasının da ´devlete zarar vermemek için´ kapatıldığını iddia etti. Hüseyin Oğuz bildiklerini gizli ve açık tanık olarak Ergenekon savcılarına da aktardı.

-PKK itirafçısı: Özden´i Atilla Uğur´un timi öldürdü-

Hüseyin Oğuz ile aynı gün basına açıklama yapan ´Fatih´ kod adlı PKK itirafçısı da, albayın, dönemin Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı emekli Albay Hasan Atilla Uğur´un kurduğu ve kendisinin de içinde bulunduğu JİTEM ekibi tarafından öldürüldüğünü söyledi ve somut ayrıntılar verdi. Atilla Uğur, Ağustos ayında sonuçlanan Ergenekon davasında 29 yıl hapis cezası almıştı. İfadesinde Uğur´u suçlayan Gizli Tanık Fatih, infaz kararını ise o dönemde Mardin JİTEM´in başında ´Hoca´ ve ´Ebu Süfyan´ isimlerini kullanan kişinin verdiğini iddia etti. 1992 ve 1996 yılları arasında Mardin ve çevre illerde JİTEM bünyesinde faaliyet gösterdiğini ve Atilla Uğur´un ekibinde yer aldığını anlatan itirafçı, Özden´in JİTEM gibi illegal yapılardan çok rahatsız olduğunu ve bunu da sık sık dile getirdiğini aktardı: Hasan Atilla Uğur´un emriyle 9 kişiden oluşan bir tim kuruldu. Bıçak Unsuru ve Bıçak Timi olarak adlandırılan bu ekip Mardin ve çevre illerinde faaliyet gösteriyordu. Yetkileri sınırsızdı. Ben de bu ekibin içindeydim. Rıdvan Özden bu tür illegal örgütlenmelere karşıydı. Bunları toplantıya çağırdı. Ben da oradaydım. ´Ben bu tür şeylere karşıyım´ dedi. Hurşit İ., Mardin´de tabur komutanıydı. Atilla Uğur da Kızıltepe İlçe Jandarma komutanıydı. Üsteğmen Sinan Y. dedi ki; ´Biz bunun icabına bakarız zaten.´ Bir hocamız vardı adını soyadını bilmeyiz. Jitem´in Mardin biriminin başında o vardı. O ´biz hallederiz´ dedi. İnfaz kararı verildi. 20 gün sonra bir telefon geldi. Bize bir minibüs tahsis edildi. Tugaya bağlı Savur´a geldik, yol kestik. Orada 8 köylü kaçırıldı. Burada çatışma varmış gibi bir olay tertipleyip, çatışma anonsu yapıldı. Bu 12 Ağustos 1995´te oluyor. Genelde alay komutanı da gelip bakıyor ya çatışmalardan sonra. Albay Özden de çatışma var diye oraya geldiğinde sıktılar kafasına. Rıdvan Özden´i vuran itirafçıydı. Bir uzman çavuş ve bir askerle birlikte öldürüldü.

-Özden´i Bıçak Timi öldürdü-

30 Haziran 2009 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunan bir kişi, aralarında terör örgütü PKK itirafçılarının da bulunduğu 10 kişilik ´Bıçak´ timinin 1990´lı yıllarda işlediği ileri sürülen cinayetleri anlattı. Soruşturma dosyasına konulan ihbar mektubunda, ´Bıçak´ timinin, ´en tehlikeli PKK itirafçılarından oluştuğu´ iddia edildi. Mektupta, 5 Kasım 1994 günü, Mardin´in Savur ilçesi Pınardere köyü yolu kesilerek araçta bulunan 4 öğretmenin katledilmesi olayının da ´Bıçak´ timi tarafından gerçekleştirildiği ileri sürüldü. ´O dönemde Mardin Jandarma Alay Komutanı olan Albay Rıdvan Özden´in, ´Bıçak´ timine karşı çıktığı ve öğretmenlerin öldürülmesi olayıyla ilgili olarak onlarla bir toplantı yaptığı´ ileri sürülen ihbar mektubunda, ´Toplantıda, ´Neden öğretmenleri vurdunuz?´ diye çıkışan Albay Özden´e, itirafçıların sert bir şekilde çıkıştığı, ağza alınmayacak küfürler ve tehditler savurduğu´ öne sürüldü. Mektupta, Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden´in 14 Ağustos 1995 tarihinde, Mardin´in Savur ilçesine bağlı Ormancık köyü kırsal kesiminde açılan ateş sonucu iki korumasıyla şehit edilmesi olayına da yer verildi. ´Bıçak´ timinin bir grup terör örgütü PKK üyesiyle çatışmaya girdiği ileri sürülen mektupta, şu iddialar yer aldı: ´Bu tim, aldığı iyi bir istihbaratla teröristlerle çatışmaya girdi. 6´sı ölü 11´i sağ olmak üzere 17 örgüt üyesi etkisiz hale getirildi. ´Bıçak´ timi, sağ ele geçirilen 11 kişiyi de kurşuna dizerek öldürdü. Olay yerine korumalarıyla gelen Albay Rıdvan Özden de ensesine tek kurşun sıkılarak öldürüldü. Rahmetli bu time hep karşı çıkardı ve sürekli kavga ederdi.´

Bedran Akdağ açıklamalarında şunları da söylüyordu: ?Albay Atilla Uğur, Yarbay Celal Kısa ve bunların emrinde bazı kişilerin kanunsuz işlerde çalıştığını, havuz şeklinde toplanan paraları ortaklaşa paylaştıklarını kesin olarak biliyorum. Çünkü bu raydan çıkmış timlerin, içine alma baskısı bana da yapıldı. Bana teklifte bulundular. Atilla Uğur, bölge halkı üzerine baskısını koymuş, halkın korkulu rüyası olmuştu. Albay Rıdvan Özden, Uğur´un yaptığı işlerden çok rahatsızdı ve sürekli uyarılar yapıyordu. Özden´in, Uğur´un yapmış olduğu kirli işlerin önüne geçmeye çalışmasından dolayı, Özden´i de yapmış oldukları kirli işlerin içine çekmeye çalışıyorlar, JİTEM´in içine almak içinde çok uğraşıyorlardı. Albay Hasan Atilla Uğur ve emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Rıdvan Özden´le ölümünden bir gün önce tartışmıştılar. Ertesi gün Özden´i teröristlerin yoğun olduğu bölgeye çekerek orada öldürmüşlerdir. Daha sonra da PKK ile girdiği çatışma sonucunda şehit oldu diye açıklamışlardır.

-JİTEM infazlarını anlattı, hayatı alt üst oldu-

28 Kasım 2010 tarihinde eski korucubaşı ve Derik Şehit Aileleri Derneği Başkanı Bedran Akdağ, JİTEM´in Mardin´de yaptığı infazları bazı milletvekili ve devlet görevlilerine anlattı. Milletvekillerine JİTEM´in PKK itirafçılarından meydana getirilen ´Bıçak Timi´ni anlatan Akdağ´ın açıklamalarında Rıdvan Özden olayı da yer alıyor: ?Albay Özden döneminde faili meçhul cinayetler azaldı. JİTEM´in faaliyetlerini engelliyordu. Bundan rahatsız oldular. Albay Özden, 4 öğretmeninin öldürülmesinin peşine düştü. ´Bıçak Timi´nin üstüne gitti. Albay Özden´in infaz kararını bu olaydan sonra aldılar. Özden´i çatışma bölgesine çekip öldürdüler? dedi.

-Levent Ersöz´ün suikastçisinden Özden iddiası-

Albay Özden olayıyla ilgili ilginç bir iddia da Ergenekon tutuklu sanığı olarak İstanbul Çapa Hastanesi´nde tedavi görmekte olan Levent Ersöz´e yönelik suikast girişiminde geçti. Ersöz´e yönelik silahlı saldırı şüphesiyle hastanede yakalanan ve hakkında dava açılan Erhan Keskin, ifadesinde, Bahtiyar Aydın ve Rıdvan Özden isimli askeri şahısların vurulmasıyla ilgili Sedat Dinçer´in bilgisinin bulunduğunu, Dinçer´in kendisine bu iki şahsın nasıl öldürüldüğünü, bunları öldürenin kendi içlerinden biri olduğunu ve bununla ilgili delilinin olmadığını anlattı.

-Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü-

Özden tartışmalarına ilginç bir iddia daha katılmıştı. 1994´te intihar etti denilen Tunceli Jandarma Komutanı Albay Çillioğlu´nun oğlu Tayfun Çillioğlu, 8 Aralık 2008´da bir gazeteye yaptığı açıklamada, ?Babamın ajandasında Eşref Paşa ve bazı generallerin birlikte yer aldığı fotoğraf bulduk. O fotoğraftaki 10 kişiden 7´si bugün hayatta yok? dedi. Fotoğraftaki isimlerden birisinin Albay Özden olduğu ileri sürüldü.

-Albayı ölüme götüren kontrgerilla listesi-

Albay Özden´in yakın arkadaşı olan Albay Kazım Çillioğlu´nun şüpheli ölümüne yönelik soruşturmada çarpıcı bir bilgiye ulaşıldığı ileri sürüldü. Uçağı düşen Org. Bitlis´in dönemin Cumhurbaşkanı Özal´a verdiği ve ´mutlaka tasfiye edilmeliler´ dediği 16´sı subay 34 devlet görevlisini kapsayan listeyi Özden´in de bildiği öğrenildi. Bitlis´in, ´terörle mücadelede çizgi dışına çıktıkları, kontrgerilla yöntemleriyle faili meçhuller işleyerek terörü daha da azdırdıkları´ gerekçesiyle tasfiye edilmesini istediği kişilerden bazıları bugün Ergenekon ve Balyoz hükümlüsü olarak cezaevlerinde bulunuyor.

Eşinin müracaatı ve verdiği bilgiler üzerine 2008 yılında dosyası tekrar açılan ve bir süre Ergenekon soruşturması kapsamında araştırılan olay daha sonra Diyarbakır´a devredildi. Haberde Özden dosyasının delil elde edilemediği gerekçesiyle kapatıldığı belirtiliyor. Bunun ayrıntılarının neler olduğu ise tam olarak bilinmiyor. Ancak Mardin Jandarma Alay Komutanı Rıdvan Özden´in ölümüyle ilgili dile getirilen iddialar ve bulgular yukarıda da aktarıldığı gibi çok sayıdaydı.

Özden´in ölümü geçtiğimiz günlerde davası açılan Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve halen soruşturması süren Tunceli Jandarma Alay Komutanı Albay Kazım Çillioğlu suikastleriyle aynı kapsamda değerlendiriliyordu. Özden´le komşu olan ve sık sık ailece görüşen Çillioğlu´nun lojmanda sorgulanıp dövüldüğü ardından da iki kurşunla infaz edildiği anlaşıldı. Oysa dosyası intihar denilerek kapatılmıştı.

Özden´in çatışmada öldürüldüğü iddiasının sadece Bahtiyar Aydın olayı açısından bakıldığında bile ciddiye alınması gerektiği açıktır. Diyarbakır Başsavcılığı, Aydın´ın çatışma var görüntüsü altında garnizon içinden ateş edilerek öldürüldüğünü iddia etti ve iki TSK subayı hakkında müebbet hapis cezası istedi.

Ancak yine de önemli bir noktayı gözden kaçırmamak gerekiyor. O da Özden dosyasını kapatan savcılığın Aydın davasını son anda açan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı olması. İki dosyaya da bakan savcılığın üstelik zaman aşımına da 2 yıl varken Özden dosyasını kapatmasında bir ihmal ve kasıt aramak mümkün görülmüyor. Ayrıca olayın Ergenekon kapsamında bir süre araştırıldıktan sonra Ergenekon dosyasından ayrılarak Diyarbakır´a devredildiği de hatırlanmalı. Ancak yine de Özden olayında oldukça somut ve çok sayıda bulgunun varlığı da bir gerçek. Bunlara rağmen dosyanın kapanması kafaları karıştırdı. Dosya delil elde edilemediğinden değil belki yeterli delile ulaşılamadığından kapatılmış olabilir. Ancak bu ihtimal söz konusu ise o halde zaman aşımına daha iki yıl varken ve o sürede delil elde edilebilecekken dosyayı kapatmak da yanlış olmuştur. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)

(31 Ekim 2013, 10:32)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

Albay Rıdvan Özden suikasti ile ilgili manşetlerimiz

Komutan dosyaları tehlikede

Albay Özden işkenceyle öldürüldü

Özden´i Küçük ve Uğur infaz etti

ŞOK: Özden alnından vurulmamış

Albay Özden´in kabri haftaya açılıyor

Albay Özden olayında yeni tanıklar

Albay Özden´in mezarı açılacak

Albayı ölüme götüren kontrgerilla listesi

Aygan´dan mahkemeye 117 JİTEM cinayeti listesi

Şok iddia: Albay Özden´i itirafçı ´Servet´ öldürdü

JİTEM infazlarını anlattı, hayatı alt üst oldu

Ersöz´ü öldürmek isteyen suikastçiden itiraflar

´Kod adı: KALE´: İşte Eşref Bitlis´ten Özal´a son mektup

Albay Özden Ergenekon´dan ayrıldı

Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek

Albay Özden´i itirafçılardan oluşan Bıçak timi öldürdü

Özden´i bize nasıl öldürttüklerini anlatırım

Flaş!!! Aydın ve Özden Ergenekon´da

Albay Özden cinayeti Ergenekon´da

Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü

Komutanları JİTEM öldürttü

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

Ergenekon-PKK bağlantısı manşetlerimiz

Ergenekon ve bağlantılı iddianamelerde ara

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5651    yazdır/print


 

Zaman aşımı fırtınası yaşanacak mı?

2013 yılı boyunca birbiriyle bağlantılı görünen çok sayıda suikast, katliam ve şüpheli ölüme ait 9 dosya zaman aşımından ardı ardına kapanmak üzere.. Gazeteci yazar Uğur Mumcu suikasti 20 gün sonra 24 Ocak 2013´te kapanıyor. Ardından Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın da bulunduğu sivil ve asker yetkililer ile çeşitli katliamlara ait 8 dosya daha somut bir gelişme olmaması durumunda kapatılacak.

04.01.2013 16:16 2013 yılı boyunca birbiriyle bağlantılı görünen çok sayıda suikast, katliam ve şüpheli ölüme ait 9 soruşturma dosyası zaman aşımından peşpeşe kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya.. Gazeteci yazar Uğur Mumcu´ya düzenlenen suikastin dosyası 20 gün sonra 24 Ocak 2013´te kapanıyor. Ardından 5 Şubat´ta Devlet Bakanı Adnan Kahveci, 17 Şubat´ta Jandarma Komutanı Eşref Bitlis, 17 Nisan´da Cumhurbaşkanı Özal, 24 Mayıs´ta Bingöl 33 asker, 2 Temmuz´da Sivas Madımak, 5 Temmuz´da Başbağlar, 22 Ekim´de Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve 4 Kasım 1993´te de Binbaşı Cem Ersever dosyaları.. Bu soruşturmalarda eğer en az bir şüpheli sanık bulunamadığı taktirde bu dosyalar 20 yıllık zaman aşımlarını tamamlayarak kapatılacak. 1993´te yetkili ve etkililerin peşpeşe hayatlarını kaybettiği, ardından değişen devlet yönetimiyle PKK terörünü bitirme çabalarını bitiren, kontrgerilla tarzı savaşı azdırarak terörü daha da hortlatan şüpheli ölümler fırtınasının ardındaki gerçekler karanlıkta kalmaya mahkum edilecek.

1993 yılı Türkiye için kanlı ve kara bir yıl oldu. En kanlısının Bingöl´deki 33 er katliamının olduğu çok sayıda peşpeşe gelen olaylarda kendi alanında güçlü ve simge isimler aynı yıl, art arda hayatlarını kaybetti: Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Devlet Bakanı Adnan Kahveci, Jandarma Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, Jandarma Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Cem Ersever ve gazeteci Uğur Mumcu.. Kimi öldürüldü, kiminin ölümünün üzerindeki sis perdesi hala aralanamadı. Bu isimlerin ortak özelliği ise ya PKK´yla mücadelenin doğrudan içinde yer almaları ya da sorunun çözümü için ciddi mesai harcamalarıydı. Bu olaylar sonucunda birkaç yıldır ´demokratik açılım´ projesiyle yapılmaya çalışılanın benzeri, PKK´nın tasfiyesinin sağlanarak Doğu ve Güneydoğu´nun terörden kurtulması ve barışın sağlanması projesi rafa kaldırıldı.

24 Ocak 1993: Uğur Mumcu cinayeti

Kanlı yıl 1993´ün ilk büyük trajedisi Uğur Mumcu cinayetiydi. Gazeteci-yazar Mumcu, 24 Ocak 1993´te uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Uğur Mumcu, öldürülmeden önce başladığı Kürt dosyasında, Abdullah Öcalan´ın izini sürdü. PKK liderinin yakınında gizemli iki kişi olduğunu anladı: 1978´de evlendiği karısı Kesire Yıldırım ve yanından hiç ayrılmayan Ağrılı Pilot Necati. Öcalan, daha sonra yaptığı bir açıklamada Pilot Necati´nin MİT ajanı olduğunu bile bile yanında tuttuğunu, onu kullanarak MİT´i kandırdığını söyledi. Mumcu, eğer ölmeseydi PKK ve derin devletin bağlantılarını açıklayacaktı. Ölmeden önceki son 330 yazısının 114´ünü PKK´ya ayıran Mumcu´nun ölümü, sözde ´İslamcı terör´ün üzerine yıkıldı.

17 Şubat 1993: Jandarma Komutanı Eşref Bitlis´in uçak kazasında vefatı

Tarihler 17 Şubat 1993´ü gösterirken, Türkiye´nin parmakla gösterilen bir Paşa´sı hayatını kaybetti. Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, Beechcraft B200 King Air tipi uçağın henüz aydınlanamayan nedenlerle düşmesi sonucu öldü. Uçağın buzlanmadan düştüğü açıklandı ama kamuoyu hala tatmin olmuş değil. Bitlis, PKK´yla etkin mücadele eden bir komutandı, Talabani ve Barzani´yle görüşmeleri oluyordu. Bazı ABD uçaklarının teröristlere yardım dağıttığı yönündeki açıklamasıyla da dikkatleri üzerine çekmişti. Bitlis Paşa, Cumhuriyet tarihinin en önemli komutanları arasında zikrediliyordu.

17 Nisan 1993: Cumhurbaşkanı Özal´ın suikastten kurtulup ani kalp krizinden vefatı

Kürt meselesinin çözümü ve PKK´nın tasfiyesi için büyük çaba sarf eden 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, hemşerisi Bitlis Paşa´nın ölümünden 2 ay sonra 17 Nisan 1993´te hayata gözlerini yumdu. Ne eşi Semra Özal ne çocukları ne de Türk halkı Özal´ın doğal yollarla öldüğüne ikna oldu. Geçtiğimiz günlerde yeniden yapılan otopsisi şüpheleri kaldırmadı. Aksine arttırdı. 19 yıl boyunca çürümediği gözlenen cesedi adeta otopsi için beklemiş gibiydi. Olaya şahit olanlara göre otopsi sonrası vücudu hızla kararmaya yani çürümeye başladı. Ancak bu olağanüstü durumda dahi elde edilen Adli Tıp sonuçları çok tartışmalı oldu. Vücutta başlangıçta tespit edildiği iddia edilen zehirlerden bazılarının 9 ay önceki bir tanığın savcılık ifadesinde aynen geçtiği ortaya çıktı. İlerleyen günlerde tamamlanan adli tıp raporunda ise bu zehirlerden sözedilmediği iddia edildi. Rapor kamuoyundan gizli. Vücutta bazı zehirlerin var olduğu, ancak bu zehirlerin ölüme neden olup olmadığının, ya da ölüme tam olarak neyin neden olduğunun adli tıp tarafından belirlenemediği söyleniyor. Kamuoyunda Özal´ın otopsi sonuçlarının örtbas edilmeye çalışıldığı şüphesi oluştu. Savcılığın rapor üzerine verdiği karar; başka adli tıp incelemesi yapılmayacağı, ancak soruşturmanın derinleştireceği şeklinde oldu. Bu, çeşitli anlamlara çekilebilecek bir karar. Özal´ın kalp krizi gibi gösterilen şüpheli ölümünden 5 yıl önce Kartal Demirağ tarafından kendisine düzenlenen suikast girişimi de, ölümünün üzerindeki şüpheleri arttırıyor. Özal, PKK sorununun çözümü için büyük uğraş veriyordu. Genel affın ve silah bırakmanın konuşulduğu günlerde, önce Özal vefat etti, ardından 33 er şehit edildi. Belki de PKK sorununu tasfiye edecek süreç de böylece durmuş oldu.

24 Mayıs 1993: Bingöl´de 33 asker katliamı

24 Mayıs 1993´te Türkiye´nin geleceğini karartan kanlı bir eylem yaşandı. Bingöl-Elazığ karayolunda 33 Mehmetçik şehit edildi. Genel af ve PKK´nın silah bırakmasının konuşulduğu bir ortamda gerçekleşen katliamla barış projesi de rafa kaldırıldı.

22 Ekim 1993: Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti

Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, 22 Ekim 1993 tarihinde operasyon için gittiği Lice´de öldürüldü. Olayı PKK üstlenmedi. Aydın Paşa, meselenin sadece silahla çözülemeyeceğine inananlar arasındaydı.

4 Kasım 1993: JİTEM kurucusu Cem Ersever ve yakın arkadaşlarının öldürülmesi ve ´üçgen´ mesajı

JİTEM´in kurucusu olarak bilinen Binbaşı Ahmet Cem Ersever, PKK terörüyle etkin mücadele eden isimlerden biriydi. 17 Mart 1993´te ordudaki görevinden 30 arkadaşıyla birlikte istifa ederek ayrıldı. Daha sonra bazı gazete ve dergilere ´Yeşil´ kod adlı Mahmut Yıldırım ve Güneydoğu´daki faili meçhullerle ilgili bilgiler verdi. Aydınlık gazetesine anlattıkları ile ilgili mahkemeye ifade vermek için 24 Ekim 1993´te Ankara´ya giden Ersever´den bir süre haber alınamadı. 4 Kasım 1993´te Ankara Elmadağ´da cesedi jandarma ekipleri tarafından ensesinden kurşunlanmış olarak bulundu. Ersever´in ekibini oluşturan arkadaşlarından Nevval (veya Neval) Boz 1 Kasım´da, Murat Demir de 2 Kasım´da öldürülmüş olarak öyle yerlerde bulundu ki Cem Ersever´in cesedinin bulunduğu yer de göz önüne alındığında bir üçgen teşkil ediyordu. Uçak kazasında ölen Eşref Bitlis´in en yakın adamı olarak bilinen Cem Ersever´in devletin PKK ile mücadelesindeki yanlışlıkları ve terörün sürmesini isteyen menfaat çetelerini açıklayacağı ve yazımına başladığı ´Üçgendeki Tezgah´ kitabına karşı bir mesaj olarak algılandı.

1994-1995: Jand. Albaylar Kazım Çillioğlu ile Rıdvan Özden´in ölümleri

Yukarıdaki ölümler zincirine iki halka daha eklenebilir: 1994´te Jand.Albay Kazım Çillioğlu´nun intiharı ile 1995´te Jand.Albay Rıdvan Özden´in çatışmada vurularak hayatını kaybetmesi. Bu iki ölümün de yukarıdakilerle bağlantısını gösteren çok sayıda somut bulgu ortaya çıktı.

TASFİYE PLANI KARŞI TASFİYEYE YOL AÇTI

Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Türkiye´nin en büyük sorununun terör olduğunu, bu sorun çözülmezse ülkenin ne yapılırsa yapılsın gelişemeyeceği düşüncesindeydi. Bu konuda aynı kafa yapısında gördüğü Malatya´lı hemşehrisi Jandarma Genel Komutanı ile arası iyidir. Konuyu sık sık onunla paylaşmaktadır. Ölümünden bir kaç ay kadar önce Cumhurbaşkanı Özal´a terör konusunda şok bir mektup yazan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, terörle mücadelede ihanet içerisindeki bazı devlet görevlilerinin mutlaka tasfiye edilmesi gerektiğini belirtir:

Sayın Cumhurbaşkanım, Zatı Aliniz bu olaya müdahil olmalı, aksi takdirde bölgede sonu alınamayacak ciddi risk ve tehditlerle karşı karşıya kalabiliriz. Bölge halkının kazanılması zaruridir. Halk yanlış yönetim ile terör örgütü arasında sıkışmış durumdadır. Bunu suiistimal eden unsurların bertaraf edilmesinin zorunluluğu ortadadır.

Bu mektubu okuyan Turgut Özal, terör raporları hazırlayan Devlet Bakanı merhum Adnan Kahveci ile Eşref Paşa´dan ´ortak bir çalışma´ ister. Bu olaydan 2 ay sonra, 5 Şubat 1993´te Kahveci ters yola girme sonucu trafik kazasında, 12 gün sonra Bitlis düşen uçakta, 2 ay sonra da Cumhurbaşkanı Özal makamında vefat eder. Aynı ekipte yer aldığı iddia edilen ve Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis´e elde ettikleri bilgileri aktardıkları idia edilen Albaylar Kazım Çillioğlu ve Rıdvan Özden de 1994 ve 1995´te şüpheli şekilde hayatlarını kaybederler.

ERGENEKON VE ÖZEL HARP DAİRESİ BAĞLANTISI

Org. Bitlis´in raporunda terörden rant elde eden 34 kişinin isminin de yer aldığı ileri sürülüyor. Dönemin önemli tanıklarının iddiasına göre Bitlis´in tasfiye edilmesini istediği kişilerden bazıları bugün Ergenekon ve Balyoz tutuklusu olarak Hasdal cezaevinde bulunuyor.

-TSK içindeki Ergenekon yapılanması: Tushad-

Bu gelişmelerle örtüşen bir başka gelişme de, 2007 yılında Malatya´da gerçekleşen ve 3 kişinin öldürüldüğü Zirve katliamı davasında yaşandı. Bu katliamın altından, TSK içinde 1993 yılında çok gizli şekilde oluşturulmuş, Özel Harp Dairesi (ÖHD) mensuplarının yer aldığı ve liderliğini de Ergenekon tutuklu sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon´un yaptığı TUSHAD isimli Ergenekon hücresi çıktı. Bu hücrenin 1993 yılında TSK içinde oluşturulduğu, ilerleyen yıllarda birkaç kez revize edildiği belirlendi.

Burada dikkati çeken ayrıntı ise, TUSHAD´ın kuruluş yılı olan 1993.. Çünkü bu yıl içinde yukarıda belirtilen suikast, katliam ve şüpheli ölümler fırtınası yaşandı. İddialara göre bir ekip tasfiye edildi. Türk devletinin terör politikası değişti. 70´li yıllardan beri var olduğu, iddianamelere yansıyan çeşitli belgelerle ortaya çıkan Ergenekon örgütünün, 1993 içinde reorganize olduğu, yani yeniden yapılanarak, yeni hücrelerle yeni eylem planlarına başladığı, aktif bir şekilde harekete geçtiği iddia edildi.

1993 içindeki cinayetler zincirinin birbiriyle ve Ergenekon´la bağlantılı olduğunu gösteren çok fazla delil ve bulgu ortaya çıktı. Bu nedenle de Ergenekon ve diğer soruşturmalara bakan çeşitli illerdeki savcılıklar dosyaları sürekli birbirleriyle paylaşmakta.

Sonuç olarak Özal´ın yapmaya çalıştığı tasfiye operasyonunun tersine döndüğü söylenebilir. Devletin en üst noktalarındaki yetkililere yönelik bir karşı tasfiye operasyonu başlatıldı. Başbakanken suikastle başarılamayan tasfiye, Özal cumhurbaşkanı iken yürütülen daha geniş çaplı bir operasyonla başarıldı.

DOSYALAR KAPANACAK MI?

1993´teki şüpheli ölümler zincirinden 14 yıl sonra 2007´de İstanbul´da başlayan Ergenekon soruşturması, bir başka zincirleme gelişmeye neden oldu. Soruşturma sürecinde ortaya çıkan şok delil ve bulgular, 1993´teki ölümlerle ilgili dosyaların da aralarında olduğu çok sayıda faili meçhul, intihar ya da kaza sonucu ölüm diye kapanmış dosyanın kapağının cinayet şüphesiyle tekrar aralanmasına neden oldu. 1993 yılındaki dosyalar, 2010 yılından itibaren çeşitli illerdeki savcılıklarca tekrar incelenmeye başladı.

Gerçek manada ancak 3 yıldır yürütülmeye başlanan soruşturmalar, yasal sınırlama olan, olay meydana geldiği andan itibaren başlayan 20 yıllık zaman aşımı sürelerini tamamlayacak olmaları nedeniyle önümüzdeki gün ve aylarda kapatılmak zorunda kalabilecekler.

Ancak bu durum kamuoyunda büyük bir tepkinin ve hükümet üzerinde; açık söylemek gerekirse bunlar da beceremedi! baskısına yol açacaktır. Özellikle ´Turgut Özal´ın otopsi sonuçlarının örtbas edilmeye çalışıldığı´ şeklinde geçtiğimiz haftalarda kamuoyunda ortaya çıkan şüphe, örtbasın derin devletin refleksleriyle alakalı olabileceği, devletin çok büyük bir örgütle yüzleşmeyi göze alamayacağı için gerçekleri örtbas etmeye göz yumabileceği şeklinde.

Başbakan Erdoğan son bir kaç gündür derin devletin tamamen bitirilemediğini, bitmesinin de mümkün olmadığını açıklıyor. Çalışma ofisinde çok sayıda dinleme cihazları bulundu. Muhtemelen tespit edilemeyn başka cihazlar da olabilir. Belki Başbakan´a şantaj yapılmaya çalışılıyor. Devletin en üst makamları tehdit altında. T.C.´nin 1 no´lu şahsı Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın zehirlendiğinin örtbas edildiğini gösteren güçlü bulgular var. Kamuoyunda oluşan kanaat bu. Şurası çok açık bir gerçek ki, bizim çok sayıdaki haberlerimizde de dile getirdiğimiz gibi 1993 yılı içinde bir suikast fırtınası yaşandı. Tüm bulgular birbirini tamamlıyor ve güçlendiriyor. Kürt sorununa demokratik bir çözüm getirmeye çalışan Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile ona bu konuda destek veren ekibi, yani Bakan Adnan Kahveci, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Albaylar Kazım Çillioğlu ve Rıdvan Özden´in peşpeşe şüpheli ölümleri, PKK-derin devlet bağlantısını yakalayan gazeteci Uğur Mumcu´nun ölümü, Sivas ve Başbağlar katliamları, Bitlis´e babası kadar yakın, çatkapı içeri girecek kadar samimi Binbaşı Cem Ersever´in ölümleri birbiriyle bağlantılı ölümler.

Dediğimiz gibi tüm bulgular birbirini tamamlıyor ve güçlendiriyor. Komutan suikastleri olarak adlandırdığımız bu şüpheli ölümlerle ilgili web sitemizde çok fazla ve ayrıntılı haber yaptık. Hepsinin birbiriyle bağlantısı olduğu anlaşılan bu ölümlerden Özal´ın şüpheli ölümü varsayalım örtbas edilse bile peki ya Başbakanken ona düzenlenen suikasta ne demeli? Suikasti soruşturan savcının engellenmesine ve hatta kızının kaçırılmasına ne demeli? Ayrıca aynı ekipteki yukarıda saydığımız diğer ölüm ve katliamlara ne demeli? Birisi örtbas edilse diğerleri ortada.. Yani yıllardır soruşturulmayan ve ancak son bir iki senedir soruşturulmaya başlanan ve giderek hepsinde Ergenekon´un izine rastlanan bu soruşturmalarda savcılar zaman aşımına girmek üzere olan bu dosyalara somut şüpheli ve delil koymaya fırsat bulamadan dosyalar kapanırsa bu dosyalar gerçekte kapanmış mı olacaktır?..

Eğer Özal´ın şüpheli ölümü ´Eceliyle olmuştur. Zehirlenip zehirlenmediği tespit edilememiştir..´ ile kapatılacaksa o zaman ABD Başkanı Kennedy suikasti dosyasının 2029 yılına kadar kamuoyundan gizlenmesinin bir benzerinin yaşanabileceği söylenebilir. Özal ve ekibinin tasfiyesine benzer bir operasyonunun ABD Başkanı John F. Kennedy suikasti olayında da yaşandığını iddia ediliyor. Buna göre, Amerikan Başkanı, Rusya ile soğuk savaşı tırmandırmayarak soğutma politikası uygulaması nedeniyle silah üreticileri ve onların devlet içindeki uzantılarınca planlı ve örtülü bir şekilde öldürüldü. Olay, çok büyük bir komplo idi. Bu komplonun içinde yer alan sözde tetikçi Lee Harvey Oswald ve suikastle ilgili olay yerindeki ayrıntılara tanık olan çok sayıda kişi, ya cinayetlerle ya da yüksekten düşme, trafik kazası ve diğer ölüm şekilleriyle hayatlarını kaybettiler. Tetikçi Oswald´ı öldüren kişi de bir başka kişi tarafından öldürüldü. Mahkeme önüne çıkabilecek birinci derecede resmi delil ve tanıklar titizlikle ortadan kaldırıldı. Peşpeşe gerçekleşen bir ölümler zinciri yaşandı. Meclis Suikasti Araştırma Komitesindeki dosyaların, Amerikan devletinin al-i menfaatleri (ulusal menfaatleri) açısından 2029 yılına kadar kamuoyuna gizli tutulacağı açıklandı. Bunun diğer anlamı, devletin kamuoyuyla yüzleşmekten çekinmesiydi.

50 yıl önce, 1963 yılında ABD´de Kennedy olayında gerçekleşen bu durumun bir benzeri, acaba Özal´ın ölümünde de söz konusu olacak mıdır? Özal´ın otopsi raporundaki garip gelişmeler, Türkiye Cumhuriyeti devletinin en üst makamında 1 no´lu konumda yer alan bir kişinin öldürülmesinin ardındaki güçlerle yüzleşilmekten çekiniliyor mu? sorusuna yol açıyor çünkü. Gerçekten de düşünüldüğünde bu makamdaki bir kişinin planlı bir şekilde öldürüldüğünün ortaya çıkmasının TC tarihinin en sarsıcı olayı olacağına hiç kuşku yok. Buna bir de bu olayla bağlantılı diğer ölüm olayları eklendiğinde yüzleşmenin büyüklüğü artmaktadır. Amerikan devletinin, Başkanı Kennedy olayında kamuoyuyla yüzleşmekten kaçınmasına benzer bir durum, Türkiye´de Cumhurbaşkanı Özal için de söz konusu olacak mıdır?

Bu süreçte bir garipliğin ortaya çıkması da söz konusu olabilir. Diyelim ki Mumcu olayı zaman aşımından kapatıldı. Özal´ın ölümü de normal ölüm denilerek ya da zaman aşımı ile kapatıldı. Ama ya diğer dosyalar kapanmadan bu dosyalarda diğerleriyle bağlantılı bir delil ortaya çıkarsa, bunun anlamı ne olacaktır?.. Çünkü çeşitli illerdeki savcılıklar bu ölümlerin birbiriyle bağlantısına dair bulgular üzerine dosyaları birlikte incelemeye başladılar. Ya kapatılmış bir dosyaya ait bir delil bulunursa, savcılar nasıl hareket edecektir?.. Karmaşık bir durumla karşı karşıya kalınabilir.

CESEDİ ÇÜRÜMEDİ AMA BİRİLERİ DOSYASINI ÇÜRÜTMEYE ÇABALIYOR

Özal´ın cesedinin çürümemesinin bir anlamı olmalı.. Dosyasını kamuoyu vicdanını aydınlatmadan kapatmak şüpheleri daha da arttıracaktır. Eğer bir cinayet yoksa öyleyse Adli Tıp raporunun kamuoyuna açıklanmasında ya da başka bir adli tıp incelemesinde sorun yok demektir. Rapor açıklanmalı ve/veya bir başka inceleme daha yapılmalıdır. Somut delile ulaşmak için zaman aşımı nedeniyle (ki 3 ay kadar sonra doluyor) sıkıntı varsa, TBMM´nin devreye girerek yasa değişikliği yapması gerekir. Unutulmasın ki, Menderes´in idamı nasıl kanayan bir yara olduysa ve iade-i itibarı da yıllar sonra gündeme geldiyse, Özal olayı kapatılırsa aynı durum ileride O´nun için de söz konusu olacaktır. Ayrıca hiç şüphe yok ki Özal ile diğer şüpheli ölüm olayları arasında kamuoyuna da yansımış olan çok sayıda somut bağlantılar var. İletişimin geliştiği ve neredeyse gizli bir şeyin kalmadığı, kozmik odalara girilebildiği, ıslak imzalı orjinal evrakların imhadan kurtarılarak savcılara ulaştırılabildiği, Özel Harp´e ait bir kamyon dolusu bombanın plakasına kadar savcılara ulaştırılabildiği gelişen ve demokratikleşen bir Türkiye´de gerçeklerin açığa çıkması ne kadar daha engelenebilecektir?.. Dosyalardan birinin kapatılması demek diğerleri için de aynı anlama gelmeyecek midir?

AL-İ MENFAATLER?..

Bu kadar büyük bir suikastler fırtınası, devletin al-i menfaatleri için Kennedy dosyası gibi tozlu raflara mı kaldırılacaktır? Balyoz soruşturmasını hatırlarsak, 2010´da çok sayıda muvazzaf subayı da içeren toplu gözaltı operasyonları İstanbul C. Başsavcısı Aykut Cengiz Engin´in devreye girmesi ile yarım kalmıştı. Kamuoyunda tepkiye neden olan bu şok müdahale için Engin´in gerekçesi ilginçti: Türkiye bunu kaldıramaz, terörle mücadele zafiyete uğrar. Engin´in açıklamasının diğer söylenişi, Devletin al-i menfaati için gözaltıları durdurdum değil midir? Bir başsavcının yetkisinde midir bu gerekçeyle gözaltıları durdurmak? Açıkça skandal yaşanmıştı. Adının daha sonra Balyoz darbesi başarıya ulaştığında sıkıyönetim mahkemelerinde göreve getirilmesi düşünülen yargıçlardan biri olarak darbecilerin listelerinde yer aldığı da belgelenen Engin daha sonra başsavcılık görevinden alındı.

Özal´ı da içeren Komutan cinayetleri soruşturmalarında aynı “al-i menfaat” ile mi karşı karşıyayız yoksa? Al-i menfaat dediğimiz şey nedir? Menemen´de yaşanan ve Müslümanları sindirmek için bahane edilen provokasyon al-i menfaat miydi?.. Danıştay´da hakimleri öldürüp müslümanları suçlamak al-i menfaat miydi?.. Danıştay tetikçisinin kurşun yağdırırken tekbir getirmediği olay yerindeki diğer hakimlerin şahitliğiyle ortaya çıktı. Peki Danıştay üyesi Çölaşan´ın ´tekbir getirdi´ demesi al-i menfaat miydi? Danıştay davasına bakan Ankara´daki mahkemenin, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz tarafından saldırının Ergenekon´la bağlantısına dair gönderdiği 9 adet delil içeren mektubu dikkate almayıp davayı dinci kalkışma diyerek kapatması al-i menfaat miydi?.. Ergenekon davasında da ortaya çıktığı gibi, Ankara´daki davada en temel yargılama adımlarından olan ´saldırganı saldırıya uğrayanlarla yüzleştirme´nin yapılmaması ve diğer bir çok yargılama skandalının gerçekleşmesi al-i menfaat miydi?.. Danıştay kameralarını karartmak al-i menfaat miydi?.. Kamera karartan Oyak şirketinin Genel Müdürü Coşkun Ulusoy´un, Danıştay saldırısında kameraların karartıldığı iddialarında adının geçmesinden şikayetçi olan MİT´çi Kaşif Kozinoğlu´na, Devleti korumak ayıp değil, günah değil derken bu al-i menfaati mi kastediyordu?.. Özel harp elemanlarının yer aldığı Atabeyler çetesi, Başbakan´a 4x4´lük suikast planları, roketatar ve patlayıcılarla yakalanmıştı. Ancak savcı, sanıklar bu patlayıcıları PKK´ya karşı kullanacaklrını söylüyor. Öyleyse onların sözüne itibar edilsin! diyerek beraatlerini talep etmesi, kamuyu savunacağına sanıkları savunması derin devletin al-i menfaati miydi?..

Bizim adımıza al-i menfaatlere kim karar veriyor?.. “Hükümet” mi yoksa Başbakan´ın da dile getirdiği gibi hala bitirilemeyen ve Başbakan´ın ofisine dinleme cihazları yerleştirmeye devam eden “Derin Devlet” mi?.. 1990 sonundan beri 22 yıldır Abdullah Harun, 12 yıldır da kontrgerilla.com olarak bu derin devleti takip ediyoruz. Bitirileceğine dair ümidimiz kesilmişken 2002´den beri bu hükümet döneminde bitirilme yönünde yol alınmaya başlandı. Bu yol alma duracak mı, yoksa yavaşlayacak mı?.. Ergenekon soruşturma sürecinde bazen yavaşlamalar yaşandı. Öyle olunca derin devletle uzlaşma yapıldığı, operasyonların artık sürmeyeceği, hatta tutuklananların da çıkarılacak bir afla serbest bırakılacağı ve toplumsal bir barışın sağlanacağı´ sık sık iddia edildi. Ancak bunun doğru olmadığı -en azından şimdilik diyelim- baz gelişmeler ışığında doğru olmadığı operasyonların giderek derinleşmesiyle görüldü. Balyoz´da duruşma esnasında yaşanan toplu tutuklama, mahkeme heyetlerinin hiçbir şeyden korkmadığını gösterdi ve Balyoz yargılaması herşeye rağmen bitirilebildi. Ergenekon´da 5 yılı aşan soruşturma ve davalar sürecinde sayısı 19´a ulaşan davalar açıldı ve birleşti. Bundan başka Poyrazköy, Amirallere Suikast ve benzeri gibi artık saymanın zorlaştığı soruşturma ve davalar yürütülmekte. 12 Eylül davası açıldı. 28 Şubat´ta şok tutuklamalar yaşandı ve dava açılmaya çok yaklaşıldı.

HÜKÜMET DEVLETİN NAMUSU İÇİN HAREKETE GEÇMELİ

Ancak Komutan cinayetleri adını verdiğimiz 1993´te yoğunlukla gerçekleşen şüpheli ölüm ve suikast fırtınası için endişeler devam ediyor. Endişenin en büyük nedeni zaman aşımlarının çok yaklaşmış olması. Bu satırların yazıldığı 04 Ocak 2013 itibarıyla; örneğin Uğur Mumcu dosyası 20 gün sonra somut bir gelişme olmadığı taktirde kapanacak. Ardından Adnan Kahveci, Eşref Bitlis, Turgut Özal ve diğer komutanların ölümleri, Sivas ve Başbağlar katliamları, Bitlis´te 33 er katliamı gibi dosyalar sene sonuna kadar somut gelişmeler olmadığı taktirde peşpeşe birer birer kapanacak. Endişeleri gidermek adına hükümetin derhal harekete geçmesi ve zaman aşımı baskısını ortadan kaldıracak adımları acilen atması gerekiyor. Unutulmasın ki Turgut Özal devletin 1 no´lu konumunda bulunan, yani en üst makamında bulunan bir kişiydi. Devlet yetkililerinin faili meçhuller döneminde hep dile getirdiği “Bu cinayeti çözmek devletin namusu” deyimini herhalde en fazla, makamında şüpheli şekilde hayatını kaybeden, daha öncesinde bir de suikaste uğrayan Cumhurbaşkanı Turgut Özal hakediyor.

Bu satırların yazıldığı 04 Ocak 2013 itibarıyla komutan cinayetleri içerisinde hiçbir dosyada bir şüpheli olduğuna dair bilgimiz bulunmuyor. Belki Çillioğlu dosyasındaki 8 jandarma görevlisi hariç tutulabilir. Ancak onların da yasadışı gizli dinleme gibi ayrı bir kapsamda soruşturulduğu ileri sürülmekte. Eğer öyleyse o dosyada da somut bir gelişme yok denebilir. Bunu dosyalarda gözaltı ve tutuklama olmamasına dayanarak söylüyoruz. Evet ifade verenler oldu. Ancak tanık sıfatıyla verildi bu ifadeler. Dosyaların kapanmaması için en azından bir kişinin şüpheli sıfatıyla ifadesinin alınması gerekmekte. Cumhurbaşkanı son anda Mumcu dosyasına müdahale etti. Güldal Mumcu´nun, suikasttan üç yıl sonra ´Yeşil´ kod adlı Mahmut Yıldırım´ın evlerini ziyaret ettiğini açıklamasının ardından Ankara Emniyet Müdürlüğü´ne talimat verdi ve Mahmut Yıldırım´ın ifade örneğinin acilen Uğur Mumcu´nun kardeşi ve avukatı Ceyhan Mumcu´ya gönderilmesini istedi. Bu ifadelere ulaşılması durumunda, dosyanın zaman aşımından kapanmasının önlenebileceği söyleniyor. Yani heyecan dolu son 20 güne girdik. İlerleyen günlerde dosyaların birer birer kapanıp kapanmayacağını, sürpriz gelişmeler yaşanıp yaşanmayacağını göreceğiz?.. Umarız devletin değil toplumun al-i menfaatleri, diğer bir deyişle de insan hakları ile insanlığa karşı işlenen suçların üzerine kararlılıkla gidilmesi üstün gelecektir..

(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)

(04 Ocak 2013, 16:16)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

Ergenekon 1993´e uzandı: Tushad

Tanık: Özal´ı Tushad zehirledi

Özal ve komutan cinayetleri bağlantılı

Özal: Dertleri beni tasfiye etmek

Özal suikastinde çember daralıyor

Özal´ın zehirlendiği iddiası ve adli tıp incelemesi manşetlerimiz

Özal suikasti muhteşem bir Özel Harp işiydi, amacına da ulaştı

Korkut Özal: Kardeşimi Ergenekoncular öldürdü

Kaynak: Özal´ın o dönem ölmesi birilerince uygundu

Turgut Özal´ın şüpheli ölümü manşetlerimiz

Orgeneral Eşref Bitlis´in şüpheli ölümü manşetlerimiz

Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti manşetlerimiz

Albay Kazım Çillioğlu´nun şüpheli ölümü manşetlerimiz

Albay Rıdvan Özden suikasti manşetlerimiz

Uğur Mumcu cinayeti ile ilgili manşetlerimiz

Mumcu´yu konuşma, laikleri yıpratma

Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek

Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü

PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

Başbakan´a şantaj mı yapılıyor?

Başbakanı dinleyen derin güç kim?

Ergenekon, Balyoz ve diğer iddianamelerde arama yap

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5045    yazdır/print


 

Ergenekon 1993´e uzandı: Tushad

Zirve iddianamesinde Hurşit Tolon´un, Ergenekon talimatıyla TUSHAD isimli gizli yapılanmayı 1993´te TSK içinde kurduğu belirtiliyor. Bazı çevreler örgütün 2001´den önce var olmadığını ileri sürmekteydiler. Ancak ortaya çıkan çok sayıda bulgu, örgütün 1990´lı yıllarda da bilindiğini, hatta ´Ergenakon´ adıyla 70´li yıllarda dahi var olduğunu gösteriyor. Tushad´ın kuruluş yılı 1993´e de dikkat çekmek istiyoruz. Bu yıl içinde Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Turgut Özal, Bahtiyar Aydın ve Cem Ersever gibi isimler şüpheli şekilde öldüler ya da öldürüldüler. Bingöl, Sivas ve Başbağlar katliamları yaşandı. Bir ekip tasfiye edildi. Türk devletinin terör politikası değişti.

24.06.2012 11:14 Zirve katliamına ilişkin hazırlanan ek iddianamede, Ergenekon örgütünün varlığının 1993´e kadar uzandığına dair çarpıcı ifadeler bulunuyor. Emekli Orgeneral Hurşit Tolon´un Genelkurmay Başkanlığı genel sekreterliği görevini yürüttüğü 1993 yılında kurduğu Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesi isimli gizli yapıyı, Ergenekon´un talimatıyla 1995, 1999 ve 2004 yıllarında revize ettiği aktarılıyor. İddianamede şu ifadeler kullanılıyor:

Şüphelinin Genelkurmay Başkanlığı genel sekreterliği görevini yürüttüğü 1993 yılında TSK içerisinde Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesi (TUSHAD) isimli gizli bir yapılanmayı, Ergenekon terör örgütünün talimatları doğrultusunda bu örgüte bağlı kurarak faaliyete geçirdiği, bu birimin Ergenekon terör örgütü tarafından TSK içerisinde gizli bir şekilde kurulmuş olmasından dolayı Genelkurmay Başkanlığı´nın bu birimden haberinin olmadığı, bu yapılanmada diğer bir Ergenekon terör örgütü sanığı Levent Ersöz´e eğitmen olarak görev verdiği, bu birimin başında görev yaptığı... JİTEM´in ise 1990´lı yılların başında özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde faaliyetlerde bulunmak üzere Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde Jandarma İstihbarat personeli arasından seçilmiş kişilerden oluşan operasyonel bir birim olduğu, TUSHAD´ın JİTEM ile koordinasyon halinde çalıştığı, JİTEM´in ismi her ne kadar istihbarat olarak geçse de, istihbarat yerine daha çok infaz yaptığı, idari açıdan Jandarma Genel Komutanlığı´na, operasyonun yürütülmesi ve talimatın alınması bakımından şüphelinin kurduğu TUSHAD´a bağlı olduğu... Şüphelinin TUSHAD içerisinde çeşitli departmanlar oluşturduğu, bu departmanlardan birisinin de misyonerlik olduğu, TUSHAD´ın devamlılığını ve gizliliğini sağlamak için daha sonra 1995, 1999 ve 2004 yıllarında 3 kez revize ettiği belirlenmiştir.

İddianamede, Sanıklar Hüseyin Yelki ve Varol Bülent Aral için ´Ergenekon terör örgütü sanıklarından olan Ahmet Hurşit Tolon tarafından 1993 yılında TSK içerisinde Ergenekon terör örgütünce gizli bir şekilde kurularak faaliyete geçirilen TUSHAD isimli yapılanmada, Ergenekon terör örgütü adına TUSHAD 3. Bölge Malatya ili hücre yapılanması üyesi olduğu, bu hücre yapılanması içerisinde bizzat Mehmet Ülger´in talimatlarıyla hareket ettiği, bu talimatlar doğrultusunda bu hücre yapılanması tarafından Tolon´un talimatıyla 18 Nisan 2007 tarihinde Malatya ilinde meydana gelen ve Necati Aydın, Uğur Yüksel, Tilmann Geske´nin öldürülmeleriyle sonuçlanan, kamuoyunda Zirve Yayınevi cinayeti olarak bilinen eylemin planlanması ve işlenmesinde azmettirici olarak aktif görev aldığı belirlenmiştir.´ ifadeleri kullanıldı. Sanıklar Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım, Salih Gürler, Cuma Özdemir ve Hamit Çeker´in de Zirve Yayınevi cinayeti eyleminin asli failleri olarak aktif görev aldıklarının belirlendiği ileri sürüldü.

ERGENEKON´UN TARİHİ 70´Lİ YILLARA UZANIYOR

Bazı çevreler Ergenekon´un 2001´de ortaya çıktığını belirtip, daha önceki tarihlerde var olmadığını ileri sürmekteler. Ancak örgütün daha önceki yıllarda da var olduğunu gösteren güçlü delil ve bulgular var. Kamuoyu Ergenekon örgütünün varlığını 2007 yılında öğrendi. 12 Haziran 2007 tarihinde İstanbul Ümraniye´de bir evin çatısında 27 el bombasının el geçirilmesi üzerine başlatılan soruşturma ´Ergenekon Terör Örgütü´nü (ETÖ) ortaya çıkardı. Peşpeşe gelen operasyon dalgalarında örgütün çok geniş çaplı olduğu, hücreler halinde ayrı ayrı birimlerle eylem yapan örgütün 2006 yılında Ankara´da Danıştay hakimlerine yönelik saldırının da düzenleyicisi olduğu ortaya çıkarıldı. İlerleyen süreçte örgütün varlığının aslında 2001 yılında İstanbul polisi tarafından tespit edildiği ancak örtbas edildiği de ortaya çıktı.

Tuncay Güney isimli bir kişi, 2001 yılında Başbakan Ecevit´in 3´lü koalisyon hükümeti döneminde bir oto dolandırıcılığı suçlamasıyla gözaltına alınıp polisçe sorgulandı. Güney, o sorguda inanılmaz bilgiler verdi. Ağır işkencelere maruz kaldı. Ergenekon örgütünün ilk kez deşifre olmasına neden oldu. Ancak kendisini o dönem sorgulayan polis müdürü Adil Serdar Saçan, onu serbest bıraktı. Havaalanında pasaport, bilet ve bir miktar para vererek yurtdışına kaçmasını sağladı. Güney, gittiği Kanada´da o ülkenin vatandaşlığına geçti. Güney´den elde edilen çuvallarca belge de Saçan tarafından polis müdürlüğünden çıkarılarak özel bir yerde gizlendi, soruşturma örtbas edildi. 6 yıl sonra 2007 yılında başlatılan Ergenekon soruşturmasında bu olay ortaya çıkınca, Serdar Saçan soruşturma belgelerini kaçırma ve soruşturmayı örtbas suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklandı. İkinci Ergenekon davasının sanıklarından birisi oldu.

ERGENEKON 1999´DA YENİDEN YAPILANDIRILDI

Bu zamana kadarki tüm Ergenekon iddianamelerine bakıldığında; savcıların hemen her iddianamede Ergenekon´un askeri ayağının tam olarak tespit edilemediğini ifade ettikleri görülüyor. Ergenekon´un ilk üç iddianamesinde savcıların şu tespiti yer alıyor: ...Soruşturma kapsamında Ergenekon Silahlı Terör Örgütü´nün belirtilen askeri yapılanmasının bütün daireleri deşifre edilememiş ise de... Gerçekten de Ergenekon yapılanmasını üreten ve hayatta tutan çekirdek TSK içindeydi. İddialara göre bu çekirdek, 1999 yılında sadece muvazzaf unsurlarla yetinilmemesi kararını alarak sivil alandaki bazı kişi ve kurumlara da görevler dağıtmış ve sivil alana sızmıştı. Diğer bir deyişle Ergenekon 1999´da re-organize olmuştu, yeniden yapılanmıştı. Bunu açıkça ifade eden Lobi dokümanının üzerinde yazan tarih 29 Ekim 1999. Rektörlere, akademisyenlere, medya unsurlarına, STK´lara, sendikalara ve siyasilere ´görev´ dağıtan merkez, Ergenekon´un muvazzaf karargahıdır. Ama suç zincirinde general-amiral kademesine çıkıldıkça örgütsel bağlantıların gittikçe sisli bir hal aldığı görülüyor.

ERGENAKON: 1971´DE TSK İÇİNDE SORUŞTURULMUŞ

Üçüncü Ergenekon davası kapsamında gözaltına alınıp tutuklanan emekli Albay Hüseyin Vural Vural´dan ´Eşref Bitlis´in kadrosu suikastlerle öldürülecek´ notu çıkmıştı. “Bu belgeyi hatırlamıyorum” diyen Vural, aynı zamanda eski bir MİT çalışanı. Diğer bir Ergenekon sanığı Erol Mütercimler ile yaptığı telefon görüşmesinde, Ergenakon adlı bir örgütten bahsettiği görülüyor. Üçüncü Ergenekon iddianamesinde 678-680 sayfalarında bu konuda geniş bilgi mevcut.

Hüseyin Vural´ın, Erol Mütercimler ile yaptığı konuşmasında, 7 Nisan 1991´de evinde öldürülen emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk´ün Ergenekon´u bildiği ve bunu konuşmaya çalıştığı için öldürüldüğü de iddia ediliyor. Vural, Mütercimler ile yaptığı bu telefon görüşmesinde bahsi geçen örgütün bugünkü soruşturmaya konu örgüt olmadığını belirterek, 1971 yılında TSK bünyesinde yapılan bir soruşturma ile ilgili. Bunun tam ismi de Ergenakon diyor. Vural aksini iddia etse de Ergenakon ile Ergenekon örgütlerinin isim benzerliği şaşırtıcı. Bu da Ergenekon örgütünün aslında yıllardır mevcut olduğunu düşündürüyor.

4 Nisan 2008´de Erol Mütercimler ile Hüseyin Vural Vural arasında geçen telefon konuşması: H.V.V.: Ergenekon nedir biliyor musun. E.M.: Yo hayır siz söyleyin belli ki bi şey var kritik bi şey var. H.V.V.: Kritik de diii Dokuz Martçıların İstanbul grubunun koyduğu isimdir o paroladır. E.M.: Onu bilmiyorum onu ilk defa öğreniyorum. H.V.V.: Aaaa ya bak bende onun kartı da var be. E.M.: Allahımız aşkına. Ya bunu kimse bilmiyor. H.V.V.: Hiç kimse bilmez bunu. Erol bilir bilmem ne bilir yani İstanbul grubu sadece İstanbul grubunun askerleri bilir. Anladın mı o seninki bi şeyler söylüyorsa o hain herif Memduh Ulutürk. O belki bunları ellerini geçti tabi konuşmadan. E.M.: Haa o bunu biliyor oo. H.V.V.: Bunu söylemeye çalıştı o.

ECEVİT VE ÖZAL SUİKASTLERİ ERGENEKON İŞİ

Gazeteci Can Dündar´ın 7 Ocak 1997´de Show TV´de yayınlanan Ergenekon belgeseli ile İmge Yayınevi´nden çıkan Ergenekon adlı kitabında çok ilginç ifadeler var. Ergenekon o yıllarda da biliniyormuş. Tam 13 yıldır bu konu üzerine araştırmalar yapan emekli deniz subayı Erol Mütercimler, sonunda çok ilginç bir örgütle karşılaştığını söylüyor. Mütercimler´e göre ülkeyi darbeye sürükleyen ve bugün “çete” diye anılan örgütün gerçek adı; Ergenekon: “Ben de ilk kez bu örgütün adını öğrendiğimde şok oldum. Gerçek anlamda şok oldum. Çünkü o kadar yıl yüzlerce insanla konuştum, ki ihtilalci darbeci subaylar çok büyük bölümü; ama bunu ilk ben emekli tümgeneral Memduh Ünlütürk´ten duyduğumda anlayamadım.”

ERGENEKON = KONTRGERİLLA

Mütercimler´e Ergenekon adlı bir üst örgütten ilk söz eden Tümgeneral Memduh Ünlütürk, 12 Mart döneminde işkenceli sorguların yapıldığı ve kontrgerilla kadrolarının ilk kez ortaya çıktığı Ziverbey Köşkü´nün komutanı olarak tanınıyordu. Ve yıllar sonra ilk kez kendisinin de içinde yer aldığı bir vatanseverler örgütünün ayrıntılarını anlatıyordu. Mütercimler, başta dinlediklerine inanamadı:

“Memduh Ünlütürk Paşa kendisinin de bu Ergenekon´un içinde olduğunu söyledi ve dedi ki, ´Ergenekon Genelkurmay´ın da, hükümetlerin de, bürokrasinin de herkesin üstünde bir örgüttür. Yasayla falan kurulmuş bir örgüt değildir. Bu, 27 Mayıs darbesinden sonra CIA, Pentagon tarafından kurdurtulmuş. Bunun içinde bulunan insanlar da buraya hizmet eden insanlardır. Ama bunlar vatana ihanet olsun diye hizmet etmezler. Biz vatanı kurtarıyoruz, vatana hizmet ediyoruz, vatana yararımız dokunuyor düşüncesiyle bu örgütün içinde yer almışlardır. Özellikle Amerika´da kontrgerilla eğitimi görmüş olan, bu kurslardan geçmiş olan generallerin bir bölümü yeri geldiğinde bu kontrgerilla içinde yer alır. Sonuçta ben daha başka insanlardan Ergenekon´u araştırdığımda şunu gördüm: Bunun içinde subaylar var, emniyetçiler var, profesörler var, gazeteciler var, işadamları var, sıradan insanlar var. Bugün çeteler dediğimiz bu küçük birimler var ya, işte bu birimler Ergenekon´un içindeki birer bölüm, birer parça. Adını saydığımız kişiler de Ergenekon adı verilen bu üst örgüt tarafından kullanılan tetikçiler.”

Bülent Ecevit ise bu örgütlerin varlığını yıllar önce açıkladıklarını söylüyordu: “Biz bunu 1977´de açıklamıştık. Tabii bunun adını Gladio adıyla değil, kontrgerilla adıyla da değil, bunu resmi adıyla açıklamıştık (Özel Harp Dairesi). Yani benzer uygulamaların değişik ölçü ve biçimlerde başka bazı Batı ülkelerinde de olduğu anlaşılıyor, ama bizde o yıllarda Emniyetin birçok eksiklikleri bulunduğu için bu olayların üstüne çok etkili biçimde yürünemiyordu. Bazı görev verdiğim kimseler de olayların üstüne bir noktadan sonra yürümediler veya yürüyemediler.”

Erol Mütercimler de birçok kimsenin bunu bildiği kanısında: “Bülent Bey kendi araştırmalarında bu Ergenekon´un ne olduğunu gördü. Bırakın siz onu, Turgut Özal´a, bir suikast girişimi yaşandı, ki Cumhuriyet tarihinde tanıdığım en gözü kara, daha doğru deyimiyle en deli cesareti olan Cumhurbaşkanlarından birisiydi, bu yadsınmaz bir gerçek. Kendisine yapılan suikastı araştırdığında ne dedi? ´Bir örgüte geldim çakıldım.´ İşte bu örgütün adı Ergenekon.”

Turgut Özal suikastı, Ecevit´e Çiğli´de düzenlenen suikastten sonra, nedeni ortaya konamayan bir saldırı olarak dosyasına kaldırılmıştı. Silahı ateşleyen ülkücü Kartal Demirağ, ifadesinde bazı komando kamplarında askeri şahıslardan gerilla eğitimi aldığını açıkladı. Cumhurbaşkanı Özal´ın olayı soruştururken, suikastın ardındaki gücün kim olduğu konusunda bir noktaya kadar geldiği ve o noktada gerçeği anlayınca “Madem öyle, kalsın” dediğini ölümünden sonra kardeşi Korkut Özal açıklayacak ve “Bunun ne olduğunu ağabeyim müsaade etmediği için açıklayamam” diyecekti. Ergenekon´un sırrı böylece yine çözülememiş oluyordu. Ta ki Susurluk kazasına kadar.

TUSHAD´IN KURULDUĞU YIL KOMUTAN CİNAYETLERİ İŞLENDİ

Ergenekon talimatıyla Hurşit Tolon tarafından TSK içinde gizlice yapılandırılanTUSHAD´ın kuruluş yılı olan 1993´e de dikkat çekmek istiyoruz. Türkiye´nin yakın tarihinde ´kara yıl´ olarak nitelendirilen bu yıl içinde komutan cinayetleri denilen ve peşpeşe gelen olaylarda sivil ve askeri kişiler hayatlarını kaybettiler. Sırasıyla Uğur Mumcu cinayeti, Eşref Bitlis ve Turgut Özal´ın şüpheli ölümleri, Bingöl´de 33 asker katliamı, Sivas ve Başbağlar katliamları, Bahtiyar Aydın ve Cem Ersever cinayetleri gerçekleşti. Ardından terörü demokratik açılım ve barış yoluyla durdurma projesi rafa kaldırıldı. Bir ekip tasfiye edildi. Yerlerine gelen yeni cumhurbaşkanı ve hükümetler yeni bir devlet politikasını uygulamaya başladılar. MGK´da yani en üst düzeyde alınan kararlarla, teröre karşı şiddete, köy yakmalara, köylülere dışkı yedirerek gözlerini korkutmaya, teröre desteklerini kesmeye, yargısız infazlara ve faili meçhullere dayanan kontrgerilla türü bir mücadele yürütüldü. Bir taraftan PKK güçlendirildi, diğer taraftan Türk-Kürt halkları arasındaki uçurum daha da derinleştirildi.

Suikastlere kurban giden bazı jandarma komutanlarının Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis´e, onun da Cumhurbaşkanı Turgut Özal´a ulaştırdığı raporlarda şok bilgiler vardı. Teröre yardım eden, terörden rant elde eden yani silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yoluyla teröristlerle menfaat işbirliğine giden, ihanet içerisinde olan bazı subayların isimleri bildiriliyordu. 16´sı subay toplam 34 devlet görevlisinin adının yer aldığı listedeki kişilerin devlet kademelerinden uzaklaştırılmaları tavsiye ediliyordu. Bu raporların hemen ardından komutan cinayetleri adı verilen ve yukarıda sıraladığımız cinayet fırtınası başladı. Tasfiyesi istenen 16 subaydan bazılarının isimleri ortaya çıktı. Tümgeneral Ahmet Yavuz, Tuğgeneral Levent Ersöz, Albay Levent Göktaş, Albay Fikri Karadağ, Korgeneral Selahattin Uğurlu, Tuğgeneral Nevzat Bekaroğlu ve Tuğgeneral İsmail Kuru. Bu kişilerden bazıları Ergenekon ve Balyoz davalarında halen tutuklu yargılanmakta.

Çok ilginç bir örnek teşkil ettiği için bu subaylardan birisini burada aktarmak istiyoruz. Halen Ergenekon ve Balyoz tutuklusu olan Albay Fikri Karadağ´ın ismine bir çok olayda rastlanıyor. Silah ve ölüm üzerine yemin ettirerek kıydırdığı nikah törenleriyle kamuoyunu şok eden Albay Fikri Karadağ´ın, 1993 yılında Tuğgeneral Bahtiyar Aydın vurulduğunda olay yerinde olduğu ortaya çıktı. Tuğgeneral Aydın, terörün şiddetle bitirilemeyeceğini düşünen ve terörle mücadelede, JİTEM gibi illegal yapılanmalara karşı olmasıyla biliniyordu. Halkla devleti kaynaştırmak için verdiği mücadelesiyle öne çıkan Aydın, hem PKK´nın hem de terör ortamından beslenen ´karanlık güçlerin´ hedefi haline gelmişti. Tuğgeneral Aydın, Elazığ Jandarma Komutanlığı´na bağlı komandolar ve Lice´deki jandarma komando bölüğünün PKK´ya karşı ortaklaşa gerçekleştireceği operasyon öncesi 22 Ekim 1993´te Lice´ye geldi. Kendisini Lice´ye getiren helikopterden inip konuşmasını yapmak üzere yürüdüğü sırada karanlık bir el tetiği çekti. Dürbünlü suikast silahı Kanas´tan çıkan kurşunun sağ gözüne isabet etmesiyle Aydın şehit oldu. Operasyonla ilgili planlamalarda o dönemde Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma Şube Müdürlüğü´nde görevli Karadağ da yer aldı. Karadağ, Aydın´ın 22 Ekim 1993 günü Lice´ye gideceğini bilen ve programın alt yapısını hazırlayan birkaç kişiden biriydi. Bu, Albay Karadağ ile ilgili tespit edebildiğimiz üç tesadüften birisiydi.

Diğer tesadüf Üzeyir Garih cinayetiyle ilgili. Ergenekon kapsamında gündeme gelen ve 2001´de bir cinayete kurban giden İşadamı Üzeyir Garih´in katili Yener Yermez askerliğini o dönem İstanbul Hasdal kışlasında yapmaktaydı. Birliğinden firar ederek cinayeti işlemişti. Yermez´in Hasdal´daki komutanı ise olaydan 16 gün öncesine kadar Albay Fikri Karadağ idi. Yener Yermez´in Garih cinayetinden yaklaşık beş ay önce gazeteci Tuncay Güney ile beraber otomobil kaçakçılığı suçlamasıyla gözaltına alınan teğmen Murat Oğuz´un Hasdal Kışlası´nda çaycılığını yaptığı ortaya çıktı. Yine Yermez´in, Ümraniye´de ele geçirilen ve Ergenekon soruşturmasının başlamasına neden olan bombaların sahibi Oktay Yıldırım ile aynı kışlada askerlik yaptığı da anlaşıldı.

Karadağ ile ilgili diğer bir tesadüf ise, terhis olan 33 erin 1993 yılında Bingöl´de PKK´lılarca şehit edildiği olay yerine ilk giden askeri yetkili olmasındaydı. İsmi hep tesadüflerle geçen Albay Karadağ, halen Ergenekon ve Balyoz davalarında tutuklu olarak yargılanıyor.

(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)

(24 Haziran 2012, 11:14)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

Malatya Zirve Katliamı ve Ergenekon bağlantısı manşetlerimiz

Ergenekon ve Balyoz, Malatya´da ´zirve´ yapmış

Zirve´yi başlatan papazdan şok itiraflar

Tanık: Malatya ve Dink ´Kafes´ işi

Zirve Yayınevi Katliamı ile Kafes davaları birleşebilir

Özal ve komutan cinayetleri bağlantılı

Özal: Dertleri beni tasfiye etmek

Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın şüpheli ölümü manşetlerimiz

Orgeneral Eşref Bitlis´in şüpheli ölümü manşetlerimiz

Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti manşetlerimiz

Albay Kazım Çillioğlu´nun şüpheli ölümü manşetlerimiz

Albay Rıdvan Özden suikasti manşetlerimiz

Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek

Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten

Ergenekon-PKK bağlantısı manşetlerimiz

Özal suikasti muhteşem bir Özel Harp işiydi, amacına da ulaştı

Özel Harp Dairesi ile ilgili manşetlerimiz

Özel Harp Dairesi sayfamız

Ergenekon, Balyoz ve diğer iddianamelerde arama yap

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4648    yazdır/print


 

Özal: Dertleri beni tasfiye etmek

DDK´nın Özal raporu, ölümün şüpheli olduğu ve otopsi yapılması gerektiği tespitiyle sonuçlandı. Sadece son dakikalarının incelendiği Özal´ın ölümünde somut deliller bulunamadı. Ancak peşpeşe gelen bazı tuhaf aksilikler, Özal´ın ölümünü şüpheli yapıyor. Otopside beklenen bulgular çıkmasa bile cinayet şüphesi ortadan kalkmayacak. Çünkü şüpheli bulgulardan belki sadece bir tanesi devre dışı kalmış olacaktır. Özal ve ona bağlı komutanların peşpeşe gerçekleşen ölümlerinde, ABD Başkanı Kennedy suikastinde benzeri görülen geniş çaplı bir komploya dair çok sayıda bulgu var.

19.06.2012 13:36 Devlet Denetleme Kurulu, 13 Haziran´da açıkladığı raporunda Cumhurbaşkanı Özal´ın ölümünü şüpheli buldu. Mezarının açılarak otopsi yapılmasını tavsiye etti. Satır araları okunduğunda ise, fenalaştıktan sonra hastaneye yetişemeden yolda hayatını kaybeden Özal´ın ölümüne dair somut delil olmadığı belirtiliyor. Olayla ilgili tüm ayrıntıları inceleyen Kurul, örneğin ülkenin en üst makamındaki Cumhurbaşkanına bakması gereken doktorun sözleşme şartlarına göre hafta sonu izinli olmasının normal olduğunu ortaya çıkardı. Bunun gibi bir çok ayrıntıyı tek tek ele alan Kurul, 19 yıl önce gerçekleşen olayda, ya yeterli bilgiye ulaşamadığı ya da olağandışı bir durumla karşılaşmadığı nedeniyle somut delil olmadığı kanısına vardı. Ancak Kurul Özal´ın vefatının bir çok tuhaf gecikmenin peşpeşe gelmesi sonucu gerçekleştiğine de dikkat çekiyor ve ölümün bu nedenle şüpheli olduğunu belirtiyor. Bu tuhaf gelişmelerden birisi olarak otopsi yapılmamasını gösteren Kurul, bunu ´akıl tutulması´ olarak niteliyor. Sonuç olarak elde şu an için somut delil olmasa bile bunu elde etmeye yarayabilecek somut bir çözümü, mezarın açılarak otopsi yapılmasını tavsiye ediyor.

Bu noktada kafaları kurcalayan tuhaf iki ayrıntıyı da dile getirelim. Özal vefat ettikten hemen sonra gündeme gelen otopsiye o dönem eşi Semra Özal´ın ´cesedi kestirmeyiz´ diye karşı çıktığı ileri sürülüyor. Bu iddia Kurul raporunda da dile getiriliyor. Aile bu iddiaları daha önce yalanlamıştı. Biz istemesek bile devletin otopsiyi yapması gerekir demişlerdi. Ancak Kurul´un otopsi yapılması gerektiği görüşünü açıkladıktan sonra Oğul Ahmet Özal´ın otopsiye gerek olmadığını hala dile getiriyor olması dikkat çekici. Bir vatandaş için dahi mutlak bir şüphe varsa otopsi yapılması gerekirken, halkı temsil eden en üst makamdaki bir şahıs için yapılmaması düşünülemez. Zamanında yapılmayan ve Kurul´un ´akıl tutulması´ olarak nitelendirdiği, ancak kasıtlı olarak ihmal edildiği yıllardır kamuoyunda dile getirilen otopsi işleminin bu kez yapılması bekleniyor. Ailenin saç tellerini savcılara teslim etmemesi de dikkat çekici. Hem Özal´ın öldürüldüğüne dair iddiaları ilk olarak dile getiriyor, soruşturma başlatılmasına yol açıyorlar, hem savcılara yardımcı olmuyorlar. Anlaşılması güç ve tuhaf bir durum.

Otopsi kararını verecek makam, soruşturmayı yürüten savcılık. Otopsiden bir şey çıkmayabilir. Uzmanlar, iddia olunduğu gibi arsenik ile zehirlenme yapılmışsa, bunun tespit edilebileceğini, ancak böcek ilacı söz konusu ise bunun tespit edilemeyeceğini belirtiyorlar. Yine de adli tıpta analiz imkanları çok genişledi. Sürpriz bir sonuç ortaya çıkabilir. Nitekim ölümü Özal´la aynı kapsamda araştırılan ve geçtiğimiz aylarda otopsisi yapılan Albay Kazım Çillioğlu´nun saç diplerinde arseniğe rastlandı. Ancak Özal´ın otopsisinden böyle somut bir sonuç çıkmasa bile bu, ölümün şüpheli olduğunu ortadan kaldırmayacaktır. Çünkü bu sonuç, şüpheli bulgulardan sadece bir tanesini devre dışı bırakmış olacaktır.

Özal´ın vefat anıyla ilgili şüpheleri sıralayacak olursak;

- Hastanede alınan kan örneklerinin her türlü olasılığı dikkate alan şekilde analiz edilmemesi. Örneklerin daha sonra da imha edilmesi.

- Ölümün şüpheli olduğunun hastanede bazı yetkililerce dile getirilmesine karşın otopsi yapılmaması.

- Hastaneye gidilirken dakikalar bile önemliyken yarı yolda güzergahın değiştirilerek başka bir hastaneye gidilmesi. Bu çok kritik değişiklik talimatı Kurmay Albay Aslan Güner´den geldi. (Güner, adı Ergenekon sürecindeki tartışmalarda sık sık gündeme gelmiş olan bir isim.)

Evet, Devlet Denetleme Kurulu raporunda somut bir delil gösterilmiyor. Ancak Kurul´un, sadece Özal´ın fenalaşmasından hayatını kaybettiği ana kadar olan son bir kaç saati incelediğine dikkat çekmek istiyoruz.Kesin olan bir durum varsa o da, Özal´a ölürken bir Cumhurbaşkanı muamelesi yapılmadı. Adeta ölmesi için her türlü gecikme uygulandı. Ölüm nedeninin ortaya çıkmaması için de eksik işlemler yapıldı. Tüm bu şüphelerin peşpeşe gelmesi aslında başlı başına somut bir bulgudur. Ancak bir mahkemenin hüküm vermesine yeterli delil teşkil etmeyeceği de açıktır.

Özal´ın ölümüne dair bir de özel yetkili savcılıkça soruşturma yürütülmekte. Gizli olduğu için soruşturma dosyasına ne tür delillerin girdiğini henüz bilemiyoruz. Ancak geçtiğimiz günlerde savcıların, Cumhurbaşkanı Özal ile bazı komutanların ölümleri arasında bazı bağlantıları yakaladığı iddia edildi. Savcıların bu nedenle dosyalardaki delilleri paylaşma kararı aldıkları ileri sürüldü.

Çoğu 1993 yılında olmak üzere inanılmaz şekilde peşpeşe şüpheli ölümler zinciri yaşandı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis, Jandarma Diyarbakır Bölge Komutanı Tuğg. Bahtiyar Aydın, Jandarma Tunceli Bölge Komutanı Albay Kazım Çillioğlu ile Jandarma Mardin Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden hayatlarını kaybettiler. Hepsinin aynı ekipte, Özal´a bağlı komutanlar ekibinde yer aldıkları ve ´terörü barış projesiyle çözme´ sürecini sabote etmek amacıyla derin devlet tarafından öldürüldükleri yıllardır ileri sürüldü. Hatta gazeteci Uğur Mumcu ve Binbaşı Cem Ersever gibi şahısların ölümleri ile Bingöl 33 er, Sivas ve Başbağlar katliamlarının da aynı derin güçler tarafından aynı karşı proje doğrultusunda tezgahlandığı iddia edildi. 2007´de başlayan Ergenekon soruşturma sürecinde ortaya çıkan çarpıcı delil ve bulgular üzerine tüm bu soruşturma dosyaları 2010 yılında çeşitli illerdeki savcılıklar tarafından açıldı. Çillioğlu ile Özden´e otopsi yapıldı. Çillioğlu olayında Jandarma içinde bir yapılanma tespit edildi. Halen izi sürülüyor. Kısacası, bu komutan ve sivillerin cinayete kurban gittiklerine dair somut deliller elde edildi. Yıllardır dile getirilen şüpheler güçlendi.

Tüm bunlara ilave olarak, Özal´a başbakanken düzenlenen suikast girişimini hatırlatalım. Bu girişimin derin güçlere, ´Özel Harp Dairesi´ne, diğer adıyla da ´Kontrgerilla´ya kadar dayandığı, ilerleme sağlanamadığı için de kapatıldığı ortaya çıktı. Yakınlarının ifadelerine göre, cumhurbaşkanlığına hazırlanan Özal sorun çıkmasını istemiyordu. O yüzden dosyanın kapatılmasını istedi. Buna karşı çıkan ve suikastin ardındaki güçlerle hesaplaşmak isteyen yakınlarını uyaran Özal şunları söylüyordu: Çocuklar çok gençsiniz. Hesaplaşmaya girersek ülke kaybeder, ülke karışır. Tehdit altındayım, önümüzdeki bir yılı atlatmamız lazım. Bizim bu olayı çözdüğümüzü bunu yaptıranlar biliyorlar. Tekrar girişimde bulunamazlar. Can güvenliğinizin teminatı benim. Dertleri beni tasfiye etmek. 292 vekil bunların gözlerini korkuttu. Anayasayı değiştireceğimizi düşünüyorlar. Bu işi unutun ve sakin olun. Bu bir yıl içinde bunlarla kavgaya girersek, kaybederiz.

Turgut Özal´a yapılan suikast girişiminin ardından eski Özel Harp Dairesi ve eski MGK Genel Sekreteri Org. Sabri Yirmibeşoğlu´nun adı çıktı. Bizzat yetkili kişilerin ağzından dile getirilen iddialara göre suikasti soruşturan Savcı Uğur Tönük, bu generalin gönderdiği üç MİT görevlisi tarafından tehdit edildi. Kızı kimliği belirsiz kişilerce kaçırıldı. Ve ardından dosya kapatıldı. Suikast sırasında MGK genel sekreterliği görevini yürüten Yirmibeşoğlu, halk arasındaki adıyla Kontrgerilla olan Özel Harp Dairesi´nin (ÖHD) eski komutanlarından biriydi. ´6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı´ açıklamasını yapan kişiydi. Özal suikastini soruşturan ve suikastçi Kartal Demirağ´ın Afyon Dazkırı bölgesindeki kontrgerilla örgütlenmesine dahil olduğunu tespit eden savcıyı, olayın üzerine daha fazla gidilmemesi için uyaran kişi de MGK sekreteri Yirmibeşoğlu´ydu. Yine Yirmibeşoğlu, 1978´de Başbakan Ecevit´in, ´Farz-ı muhal, buradaki MHP il başkanı, aynı zamanda Özel Harp Dairesi´nin sivil uzantısındaki gizli elemanlardan biri olamaz mı?´ kuşkusunu ´Evet, öyledir ama kendisi çok güvenilir, vatansever bir arkadaşımızdır.´ diyerek doğrulayan kişiydi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, suikast olayının detayları kendisine ulaşınca MGK sekreteri Yirmibeşoğlu´nu re´sen emekliye sevketti. Suikastin ardında olmakla suçlanan diğer kişi ise yine Özel Harp´te komutanlık yapan Org. Kemal Yamak´tı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın genel sekreterliği görevini yürüten Yamak, Özal´ın 1993´te şüpheli ölümü üzerine o gün görevinden istifa etmişti.

Ortaya çıkan bu bulgular, Özal´ın etrafında o dönemde çok tehlikeli bir çemberin var olduğunu gösteriyor. Bu çemberin Ergenekon örgütüyle bağlantılarına dair somut bulgular da ortaya çıktı. Özal, Cumhurbaşkanlığı seçimi telaşından üzerine gitmediği bu güçlerin dosyayı kapattığında peşini bırakacaklarını ya da cumhurbaşkanlığı makamının gücüyle onları mağlup edebileceğini düşündü. Ancak ´dertleri beni tasfiye etmek´ dediği o güçlerin amaçlarından vazgeçmediği ve tasfiyeyi başardığı anlaşılıyor.

Benzer bir tasfiye operasyonunun ABD Başkanı John F. Kennedy suikasti olayında da yaşandığını söyleyebiliriz. İddialara göre Amerikan Başkanı, Rusya ile soğuk savaşı tırmandırmayarak soğutma politikası uygulaması nedeniyle silah üreticileri ve onların devlet içindeki uzantılarınca planlı ve örtülü bir şekilde öldürüldü. Olay, çok büyük bir komplo idi. Bu komplonun içinde yer alan sözde tetikçi Lee Harvey Oswald ve suikastle ilgili olay yerindeki ayrıntılara tanık olan çok sayıda kişi, ya cinayetlerle ya da yüksekten düşme, trafik kazası ve diğer ölüm şekilleriyle hayatlarını kaybettiler. Tetikçi Oswald´ı öldüren kişi de bir başka kişi tarafından öldürüldü. Mahkeme önüne çıkabilecek birinci derecede resmi delil ve tanıklar titizlikle ortadan kaldırıldı. Peşpeşe gerçekleşen bir ölümler zinciri yaşandı. Meclis Suikasti Araştırma Komitesinin dosyalarının, ulusal menfaatleri açısından 2029 yılına kadar kamuoyuna gizli tutulacağı açıklandı.

Ölümünden bir süre önce Cumhurbaşkanı Özal´a terör konusunda şok bir mektup yazan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, terörle mücadelede ihanet içerisindeki bazı devlet görevlilerinin mutlaka tasfiye edilmesi gerektiğini belirtti. Sayın Cumhurbaşkanım, Zatı Aliniz bu olaya müdahil olmalı, aksi takdirde bölgede sonu alınamayacak ciddi risk ve tehditlerle karşı karşıya kalabiliriz. Bölge halkının kazanılması zaruridir. Halk yanlış yönetim ile terör örgütü arasında sıkışmış durumdadır. Bunu suiistimal eden unsurların bertaraf edilmesinin zorunluluğu ortadadır.

Bu mektubu okuyan Turgut Özal, terör raporları da hazırlayan yakın arkadaşı Maliye Bakanı Adnan Kahveci ile Eşref Paşa´dan ´ortak bir çalışma´ istedi. Bu olaydan 2 ay sonra, 5 Şubat 1993´te Kahveci trafik kazasında, 12 gün sonra Bitlis düşen uçakta, 2 ay sonra da Cumhurbaşkanı Özal makamında vefat etti. Org. Bitlis´in raporunda terörden rant elde eden 34 kişinin isminin de yer aldığı ileri sürüldü. Dönemin önemli tanıklarının iddiasına göre Bitlis´in tasfiye edilmesini istediği kişilerden bazıları bugün Ergenekon ve Balyoz tutuklusu olarak Hasdal cezaevinde bulunuyor. Sonuç olarak bertaraf etme girişimi tersine döndü. Devletin en üst noktalarındaki yetkililere yönelik bir bertaraf operasyonu başlatıldı. Başbakanken suikastle başarılamayan tasfiye, Özal cumhurbaşkanı iken yürütülen daha geniş çaplı bir operasyonla başarıldı. Özel Harpçilerin dile getirdikleri 6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı. Sorarım size? Bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi? cümlesi, Özal ve ekibinin ölümleri için de söylenmekte: Özal suikasti muhteşem bir Özel Harp işiydi. Amacına da ulaştı. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)

(19 Haziran 2012, 13:36)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

DDK: Özal´ın mezarı açılmalı

DDK raporunun tam metni

Özal ailesinden garip tavır

DDK´nın Özal´ın vefatına dair raporun orjinalini Cumhurbaşkanlığı sitesinden indirmek için tıklayın

DDK´nın Özal´ın vefatına dair raporun orjinalini sitemizden indirmek için tıklayın

DDK Özal´ın ölümüne yoğunlaştı

Özal suikastinde çember daralıyor

Özal ve komutan cinayetleri bağlantılı

Özal suikasti muhteşem bir Özel Harp işiydi, amacına da ulaştı

Korkut Özal: Kardeşimi Ergenekoncular öldürdü

Kaynak: Özal´ın o dönem ölmesi birilerince uygundu

Özel Harp Dairesi ile ilgili manşetlerimiz

Özel Harp Dairesi sayfamız

Turgut Özal´ın şüpheli ölümü manşetlerimiz

Orgeneral Eşref Bitlis´in şüpheli ölümü manşetlerimiz

Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti manşetlerimiz

Albay Kazım Çillioğlu´nun şüpheli ölümü manşetlerimiz

Albay Rıdvan Özden suikasti manşetlerimiz

Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek

Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

Ergenekon, Balyoz ve diğer iddianamelerde arama yap

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4636    yazdır/print


 

Köşk´teki cinayet çemberi

Özal öldürüldü mü? Bu sorunun yanıtı ilk kez ´gerçekten´ aranıyor. Devlet Denetleme Kurulu, yanıtı mezarın açılarak yeni otopsi yapılmasına bağladı. Peki otopsiden bir şey çıkmazsa? Cinayet ihtimali ortadan kalkacak mı?..

17.06.2012 15:37 Turgut Özal gerçekten öldürüldü mü? Ailesinin yıllardır dile getirdiği bu iddianın yanıtı ilk defa ciddi ciddi aranıyor. Devlet Denetleme Kurulu kapsamlı bir rapor hazırladı. Müfettişler özetle; bir dizi sağlık hizmeti ihmalinin bulunduğunu, gerekli tedbirlerin alınmadığını yazdı. Tüm yanıtları ise mezarın açılıp, otopsi yapılmasına bağladı. Peki otopsiden de bir şey çıkmazsa? Ya adli tıp uzmanlarının söylediği gibi inorganik (arsenik vb.) değil de bu kadar zaman sonra otopside tespit edilemeyecek organik (tarım ilacı vb.) zehir kullanıldıysa? Ya Agahta Christie´nin ´Filler Unutmaz´ kitabındaki gibi, mezar açılıp önümüze yeni yeni muammalar çıkarsa? Filler Unutmaz, bir adamın ölümüyle başlar. Ailesi bunun cinayet olduğunda ısrarcıdır. Elde kriminal tek bir delil yoktur. Mezar açılır, otopsi yapılır ama yine bir şey çıkmaz. Obsesif dedektif Hercule Poriot içinse ipucu halıda, saç telinde veya mezarda değil, adamın çevresindekilerdedir. Her bir halka cinayetten izler taşır. Mesele bir cinayetin olup olmadığı değildir artık, bir cinayet konseptinin varlığıdır. Özal´ın durumu da biraz böyle aslında. Zira onun ölümünden hiçbir şaibe çıkmasa bile etrafında öyle bir cinayet konsepti örülü ki, ortaya atılan komplo teorileri bile yanında yavan kalıyor.

Bu konsept, Malatyalı iki mahalle arkadaşının yollarının devletin zirvesinde kesişmesiyle başlar. Özal, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis´i teamüllere aykırı da olsa Genelkurmay Başkanı yapmak için yol arar. Bu sürecin yakın tanığı Özel Kalem Müdürü Feyzi İşbaşaran, yıllar sonra verdiği bir röportajda Bitlis´in ölümünden sonra Özal´ın ağlayarak, “Biz bu Kürt sorununu çözemezsek, ileride Türkiye´nin başı daha da belaya girer” dediğini aktarır. Şifre bellidir: Kürt sorunu. Kaseti bir yıl önceye saralım...

-Köşk´te Kürt zirvesi-

1992 Martı´nın ilk haftasında Özal, Köşk´te DEP milletvekilleri Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Orhan Doğan´la görüşür. Ardından sözcüsü Kaya Toperi ile başyaveri Kurmay Albay Arslan Güner´e 10 sayfalık bir Kürt Raporu hazırlatır. Rapor 13 Mart 1992 günkü MGK´da gündeme gelir. Af da dahil siyasi-sosyal çözümler tartışılır. Elbette askerin tepkisi serttir. 8 gün sonra tarihin en kanlı Nevruz´u yaşanır. İki günde resmi kayıtlara göre 57, sivil toplum kuruluşlarına göre ise 113 kişi hayatını kaybeder. Mayıs 1992´de bu kez ANAP Milletvekili Adnan Kahveci´ye bir rapor sipariş eder. Kahveci´nin raporunun başlığı manidardır: Kürt Sorunu Nasıl Çözülmez? Raporda bir dizi cesur adım önerilir: Kürt kimliği ve dili kabul edilmelidir. Bu rapor da Ağustos 1992´de MGK´nın gündemine gelir. Hatta Özal daha da ileri gider ve GAP Televizyonu´nda Kürtçe yayın yapılabileceğini söyler. Bu sözlerden birkaç gün sonra 18 Ağustos´ta Şırnak´ta büyük olaylar çıkar. 3 gün süreyle kent adeta bombalanır. O gün ölenlerin sayısı halen bilinmez.

Özal, kaygılıdır, zira atmayı düşündüğü her adım daha tartışıldığı gün karanlık bir olay vuku bulmaktadır. Malatya´dan arkadaşı, bölgede yıllardır görev yapmış çok güvendiği Eşref Bitlis´e başvurur. Yıllar sonra dönemin Çankaya efradının basına söylediklerinden anladığımız kadarıyla Bitlis, Özal´ın önüne bir liste koyar. Listede JİTEM´in bölgede kendi çıkarına hareket eden, uyuşturucuya bulaşan, çatışmaları körükleyen mensupları vardır. Öncelikle bunların tasfiyesini ister.

-İki ayda tüm ekip tasfiye-

Ancak olaylar hız kesmez. 20 Eylül 1992´de Kürtlerin bilge adamı Musa Anter, suikasta uğrar. Özal bu sefer Kahveci ve Bitlis´ten ortak çalışma yapmalarını talep eder. Kahveci işin ekonomik ve siyasi boyutunu, Bitlis askeri adımları yazacaktır. Özal iki resmi görevlisinin yanında gazeteci Uğur Mumcu ile de sık görüşür. Ne var ki Mumcu 24 Ocak 1993´te bombalı suikastta, Kahveci de 5 Şubat 1993´te o meşum trafik kazasında, 12 gün sonra da Bitlis, askeri uçağın kalkıştan 7 dakika sonra düşmesiyle ölür. 17 Nisan 1993 günü ise artık devletin zirvesinde Kürt adının uzun süre anılmayacağı bir dönemin başlangıcı olur. Özal´ın 17 Nisan 1993´te kalp krizine yenik düştüğü açıklanır. O andan itibaren de baş döndürücü bir değişim başlar. Demirel Köşk´e, Çiller Başbakanlık´a, Mehmet Ağar Emniyet Genel Müdürlüğü´ne çıkar.

Madımak ve Başbağlar, HEP´in kapatılması, DEP´li Mehmet Sincar´ın öldürülmesi, Kürt işadamlarının cesetlerinin ormanlık arazilerden çıkması... Muhtemel ki kazanan Bitlis´in değil, ´ya bitecek, ya bitecek´ diyenlerin ekibidir. Nitekim Bitlis´in ekibinden Tuğgeneral Bahtiyar Aydın 22 Ekim 1993´te, Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Cem Ersever, 4 Kasım 1993´te, Alay Komutanı Kazım Çillioğlu 3 Şubat 1994´te Mardin Jandarma Komutanı Rıdvan Özden 12 Ağustos 1995´te öldürülür. Şimdi bu koca muamma ile yeni bir mezarın açılmasını bekliyoruz. Oysa açılmış bir tane var. Bizzat üstleri tarafından intihar ettiği söylenen Albay Çillioğlu´nun işkence gördüğü, zehirlendiği ve vurulduğu ortaya çıktı. İpucu bu. Her cinayet çevresindekilerin izini taşır... ( Bahadır Özgür / Radikal)

(17 Haziran 2012, 15:37)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

Özal ve komutan cinayetleri bağlantılı

Turgut Özal´ın şüpheli ölümü manşetlerimiz

Orgeneral Eşref Bitlis´in şüpheli ölümü manşetlerimiz

Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti manşetlerimiz

Albay Kazım Çillioğlu´nun şüpheli ölümü manşetlerimiz

Albay Rıdvan Özden suikasti manşetlerimiz

Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek

Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

Ergenekon, Balyoz ve diğer iddianamelerde arama yap

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4631    yazdır/print


 

Komutan dosyaları tehlikede

Komutan cinayetleri olarak da adlandırılan ve peşpeşe gerçekleşen bazı şüpheli ölümlere ait dosyaların zaman aşımından kapanmasına aylar kaldı. 8´nci Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın dosyası 10 ay sonra, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın´ın dosyası 15 ay sonra düşecek. Albay Kazım Çillioğlu için 20 ay var. Jandarma eski Genel Komutanı Eşref Bitlis ve Albay Rıdvan Özden´in dosyası ise 8 ay içinde kapanacak.

16.06.2012 10:03 Doksanlı yıllara damga vuran şüpheli ölümlerle ilgili yürütülen kritik soruşturmaların tamamlanmaması halinde zaman aşımına yenik düşmesi söz konusu. Tozlu raflara kaldırılması beklenen önemli soruşturmalar arasında Kürt sorununa çözüm ararken şüpheli uçak kazasında yaşamını yitiren Jandarma eski Genel Komutanı Eşref Bitlis ve Tuğgeneral Bahtiyar Aydın´ın dosyası da yer alıyor.

ÜÇ KRİTİK DOSYA BİTECEK

Türkiye´nin karanlık yılları olarak bilinen (1991-1994 yılları arası) ve binlerce faili meçhul cinayet ile şüpheli ölümlerin gerçekleştiği dönem üzerindeki sis perdesinin aralanması için yürütülen soruşturmalarda zaman aşımı tehlikesi belirdi. Eğer geç kalınırsa 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın (10 ay) dosyası başta olmak üzere Kürt sorununa çözüm ararken şüpheli uçak kazasında hayatını kaybeden Jandarma eski Genel komutanı Eşref Bitlis (8 ay) ile Tuğgeneral Bahtiyar Aydın´ın (15 ay) dosyası zaman aşımı nedeniyle yeniden tozlu raflardaki yerini alacak. TCK´nın eski 449´uncu maddesine göre ağırlaştırılmış müebbet ve müebbet hapis cezalarında 20 sene zaman aşımı süresi olarak işletiliyordu. Yeni TCK değişiklikleriyle bu süre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında 30, müebbet hapislik suçlarda 25 yıla çıkarıldı. Ancak 1993 ve 1994´te, yani şüpheli ölümlerin gerçekleştiği tarihlerde eski TCK yürürlükte olduğundan esrarengiz ölümlerle ilgili soruşturmayı savcılıklar eski hükmü temel alıyor. Bu yüzden yürütülen soruşturmalarda zaman aşımı süresi 20 yıl sınırına takılıyor. Böylece kritik soruşturmalardan bir çoğunun netince alınamadan zaman aşımına yenik düşmesi bekleniyor. TCK´ya göre Özal´ın zehirlenmesiyle Bitlis´in şüpheli uçak kazası ve Aydın´ın şüpheli ölümleri kasten adam öldürme suçu kapsamına giriyor.

DERİN YAPILAR DEVREDE

Bu kapsamda 17 Nisan 1993´te yaşamını yitiren Özal´ın zaman aşımı süresinin dolmasına kısa bir zaman dilimi kaldı. Resmi kayıtlara PKK ile mücadelede şehit olan en yüksek rütbeli asker olarak giren dönemin Diyarbakır Bölge Jandarma Asayiş Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın dosyasının kapanmasına da 15 ay var.

Orgeneral Eşref Bitlis Paşa´nın emrinde çalışan Aydın, 22 Ekim 1993´te Diyarbakır Lice´de tek kurşunla hayatını kaybetti. Cinayette kullanılan Kanas marka silah ortadan kaybolurken Aydın´ın terörle mücadelede şiddete karşı olduğu için derin yapılar tarafından öldürüldüğü iddiası ortaya atılmıştı. Cinayeti işleyenin JİTEM üyesi PKK itirafçısı olduğu bildirilmişti. Diğer yandan Malatya Başsavcılığı tarafından Tunceli Jandarma Alay Komutanı Kazım Çillioğlu´nun şüpheli ölümüne ilişkin yürütülen soruşturma da zaman aşımı tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Bitlis Paşa´nın ekibinde yer alan Çillioğlu da 3 Şubat 1994´te lojmanında yaşamını yitirmişti. Çillioğlu dosyasında zaman aşımı süresinin dolmasına 20 aylık bir süre kalırken mezarı 17 yıl sonra açılan Çilloğlu´nun kaburga kemiklerinde bir kırık ile kürek kemiğinde bir delik bulundu. Bu ayrıntı da Çilloğlu´nun intihar etmediği suikast sonucu öldürüldüğü iddialarını güçlendirdi.

BİTLİS VE EKİBİNİ KİM TASFİYE ETTİ?

Şüpheli bir uçak kazası sonrası yaşamını yitiren Jandarma eski Genel Komutanı Eşref Bitlis ile ekibi olarak nitelendirilen ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın, Demokratik açılım ve terör meselesine barışçı çözüm projesine destek verdiği belirtilen görevlilerin ölümlerindeki sır perdesi dikkat çekiyor. ´Bitlis´in ekibi olarak bilinen isimlerin belli bir zaman dilimi içinde şüpheli şekilde hayatlarını kaybetmeleri ´suikast´ endişelerine yol açıyor. Orgeneral Bitlis´e yakınlığıyla bilinen, Diyarbakır Bölge Jandarma Asayiş Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Adana Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Temel Cingöz, Mardin Jandarma Alay Komutanı Rıdvan Özden, Tunceli Jandarma Alay Komutanı Kazım Çillioğlu, emekli Korgeneral Hulusi Sayın, JİTEM kurucusu Cem Ersever art arda hayatlarını kaybetmişlerdi.

Ceza Avukatı Saffan Kılınç: İddianame hazırlanmalı mahkeme kabul etmeli

Şüpheli ölümlerle ilgili yürütülen kritik soruşturmalarda savcılık iddianame tanzim etmezse zaman aşımı süreleri dolan dosyalar tozlu raflara kaldırılır. Dolayısıyla, zaman aşımına uğrayacak dosyalarda hiçbir olay olmamış gibi dava açılmamış olur. Ama savcılık tarafından iddianame tanzim edilir ve mahkeme tarafından da iddianame kabul edilirse dosyanın önü süre kısıtlaması olmaksızın açık olur. Yargılaması devam eder. Tabii ki, savcı beyin iddianamesini hazırlamış ve mahkemenin bunu kabul etmiş olması şartı gerekiyor. Fakat mahkeme savcılık tarafından hazırlanan iddianameyi kabul etmez ise iddianamenin herhangi bir hükmü olmaz yine zaman aşımına uğrar. Eşref Bitlis´in şüpheli ölümüne yönelik yürütülen soruşturma gibi diğer soruşturmalar da zamansal olarak böylece ömrünü tamamladığında kapanır. Dosyaların hiçbir şekilde zaman aşımına uğramaması için iddianame hangi mahkemeye gitmiş ise mahkemenin tensip (kabul) tutanağıyla birlikte, Evet biz Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu 174 gereği kovuşturmaya başladık. İddia makamının iddiası doğrultusunda iddianame kabul olundu demesi gerekiyor. Böylece dosyayla ilgili şüphelilerin yargılamasına geçildi dendiği andan itibaren süreç başlıyor. Yok eğer denilmezse dosyalar yine sürüncemede kalacaktır. ( Bugün)

(16 Haziran 2012, 10:03)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

Özal ve komutan cinayetleri bağlantılı

Turgut Özal´ın şüpheli ölümü manşetlerimiz

Orgeneral Eşref Bitlis´in şüpheli ölümü manşetlerimiz

Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti manşetlerimiz

Albay Kazım Çillioğlu´nun şüpheli ölümü manşetlerimiz

Albay Rıdvan Özden suikasti manşetlerimiz

Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek

Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

Ergenekon, Balyoz ve diğer iddianamelerde arama yap

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4629    yazdır/print


 

Albay Özden işkenceyle öldürüldü

Aksiyon dergisi bu haftaki sayısında, 1993 yılında şüpheli şekilde hayatını kaybeden Albay Rıdvan Özden olayını ele alıyor. Olayla ilgili, delil, bulgu ve iddiaları bir araya getiren Aksiyon, Albay Özden´in JİTEM tarafından sorgulanıp işkenceden geçirildikten sonra kafasına ateş edilerek infaz edildiğini, yanındaki iki korumasının da öldürüldüğünü ve cesetlerin yetkililerce bulunduğu yere konulduğunu belirtiyor.

17.04.2012 14:42 Rıdvan Özden´e elleri arkadan bağlı halde burnu ve kaburga kemikleri kırılana kadar işkence yapıldı. Ardından diz çöktürülüp kafasına ateş edildi. Özden´in Genelkurmay´a yazdığı rapor ise hala kayıp. 17 Şubat 1993... Ankara her zamankinden daha soğuk. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis´i Diyarbakır´a götürmek üzere Güvercinlik Askeri Havaalanı´ndan kalkan 1011 numaralı BEECHCRAFT SUPER KING AIR B 200 VIP uçak havalandıktan 7 dakika sonra Yenimahalle Posta İşletmeleri Merkezi´ne düşüyor! Ortalık bir anda toz duman oluyor. Uçağın parçaları, cesetler, evraklar etrafa saçılıyor. Olay mahalli ilk başta koruma çemberine alınmıyor, uçağın yanına giden herkes delillere basıyor. Uçağın düştüğünü telsizden duyan JİTEM Gruplar Komutanı Kıdemli Binbaşı Ahmet Cem Ersever, anında olay mahalline intikal eder. Babası gibi sevdiği Bitlis Paşa´nın öldüğünü görünce dünyası yıkılır. Orada gördükleri ve sonraki araştırmalarına dayanarak uçağın düşmesinin normal olmadığını düşünür. Ersever, 4 Kasım 1993´te ?Uçağın neden düştüğünü hayatım pahasına bulacağım ve dünyaya açıklayacağım.? diye yemin eder. 17 Mart 1993´te de JİTEM´deki görevinden istifa ederek mesaisini özellikle Eşref Bitlis suikastını araştırmak için harcamaya başlar...

Uçağın düşmesi ile ilgili önemli detaylara ulaşan Ersever, 24 Ekim´de Ankara´ya gidip ?Şam´daki Kemancı? isimli kitabı için yayıncısı ile görüştü. Kitap iki bölümden oluşuyordu: PKK ve ona karşı yapılacaklar ile Eşref Bitlis suikastı. Ancak Ersever yayıncısından biraz beklemesini istedi. Bitlis suikastı ile ilgili çok önemli bir belge getirecekti. Ortadan kaybolan Ersever, 4 Kasım günü Elmadağ´da ölü bulundu. Daha sonra, birlikte olduğu kız arkadaşı Neval Boz´un cesedine ulaşıldı. Ardından itirafçı Mustafa Deniz´e ait olduğu söylenen bir ceset daha ortaya çıktı.

-Ersever, Çillioğlu´nu sorguladı-

Diyarbakır´a gidecek Eşref Paşa´nın listesinde Albay Kazım Çillioğlu da vardı. Ancak uçağın kalkışı hava muhalefetinden dolayı sürekli ertelenince Çillioğlu yetişemedi. Onun uçağa binmemesi herkesin aklında soru işaretleri bıraktı. Bundan ilk kuşkulanan Cem Ersever´di. Bunun üzerine Çilloğulu´nu gayr-i resmi olarak sorguladı. Neticede Çillioğlu´nun uçağa binmemesinin kalkış tarihinin belirsizliğinden kaynaklandığına ikna oldu. Bunu duyan ´derin grup´ ise çok şey bildiğini ve Çillioğlu´ndan önemli belgeler aldığını düşündükleri Ersever´i sorguya çeker. Ama sorgunun ardından ellerini arkadan bağlayarak infaz ederler. Ersever´in infazından sonra hedefte Çillioğlu vardır. Tunceli Jandarma Alay Komutanlığı görevini yapan Çillioğlu, Bitlis suikastı ve bazı önemli kirli ilişkilere dair önemli bilgileri topladığı için Yeşil ve ekibi tarafından önce işkenceye çekilir, ardından infaz edilir. Sıra Bitlis ekolünün son halkasındadır artık. Hedef, Albay Rıdvan Özden´dir.

12 Ağustos 1995... Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden, resmi kayıtlara geçen şekliyle Savur ilçesi Ormancık köyü kırsalında PKK´lılarla girdiği çatışmada iki korumasıyla birlikte şehit düştü. Apar topar yapılan otopside albayın Kanas (Kalaşnikof olduğunu iddia edenler de var) marka silahla alnından vurulduğu rapor edildi. Tomris Özden ise eşinin ölümüne hep şüpheyle baktı ve suikast olduğunu savundu. Olay Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı´nca yürütülen faili meçhul cinayetler kapsamında inceleniyor.

Peki, Tomris Özden´in dile getirdiği ´suikast´ iddiası gerçekleri ne kadar yansıtıyor? Rıdvan Özden nasıl öldürüldü? Otopside hangi gerçekler görülmedi? Bu gibi sorular halen cevabını arıyor. Savcılığın araştırması süredursun, olayla ilgili önemli bilgilere ulaştık. Her şeyden önce, ?Rıdvan Özden´in elinde hangi dosyalar vardı ve bunlar kimden intikal etmişti?? sorusunun cevabı önemli ipuçları veriyor. Tomris Özden, eşinin JİTEM´e girmesi için Ergenekon sanığı Veli Küçük ve ekibinin baskısına maruz kaldığını öne sürmüştü. Eşinin ölümünden kısa süre önce Adapazarı´na bir düğüne gittiklerini anlatan Özden, eşi ile Küçük arasında geçen diyaloğu şöyle aktarmıştı: ?Veli Paşa, eşimin kulağına eğilerek ´Rıdvan Mardin´de rahat mısın?´ diye sordu. Eşim de ´Sayenizde hiç rahat değiliz Paşam´ cevabını verdi.?

Rıdvan Özden resmi kayıtlara ´şehit´ olarak geçti. Ancak daha sonra bir PKK itirafçısının Özden´in çatışmada ölmediğini söylemesi ve askerlerinden birinin ?Komutanımızı yanındaki asker öldürdü´ iddiası üzerine 2009´da ´suikast´ dosyası açıldı. Davaya, faili meçhul cinayetleri araştıran Diyarbakır Özel Yetkili Savcısı bakıyor. Savcılık talimatıyla Özden´in mezarı açıldı ve kemiklerine otopsi yapıldı. Ancak hem aile hem de avukatları Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan raporu zayıf buldu ve savcılığa itiraz dilekçesi verdiler.

Peki, adım adım infaza giden olay nasıl gelişti? Bunun için Rıdvan Özden´in Mardin´e atanmadan önceki çalışmalarına bakmakta ve kiminle ilişkili olduğunu incelemekte fayda var. Özden, İstanbul´da görev yaptığı sırada kaçakçılık faaliyetlerinin üzerine gitti. Özellikle akaryakıt kaçakçılığında önemli mesafe aldı. Yakıt kaçakçılığında kullanılan araçların jandarmaya ait tesislerde saklandığını belirledi ve olayı mahkemeye intikal ettirdi. Bu dosyanın içinde önemli iş adamları ve bazı önemli komutanların isimleri vardı. İstanbul´da ´rahat´ durmayan Özden, Nisan 1994´te Mardin´e Jandarma Alay Komutanı olarak atandı. Bu arada Özden (Şubat 1994´te) Tunceli´de infaz edilen Albay Kazım Çillioğlu ile ölümünden önce bir görüşme yapmış, Kürt meselesi ve bölgedeki çarpık ilişkileri içeren önemli bilgiler almıştı. Aynı bilgiler Eşref Bitlis´in dosyasında da vardı; ancak Çillioğlu´na çok az evrak ve bilgi ulaşmıştı. Çillioğlu da bu bilgileri Rıdvan Özden´le paylaşmıştı. Zaten Mardin´e atanan Özden´in ilk işi bu evraklardaki meseleleri masaya yatırmak oldu. İddiaya göre, dosyalarda PKK ve işbirlikçileri, korucu ve bazı aşiretlerin örgüt JİTEM bağlantısı, akaryakıt ve uyuşturucu, silah kaçakçılığı gibi önemli konularla birlikte Hizbullah ve PKK´ya yardım eden resmi görevlilerle iş adamlarının listesi vardı.

-Kaçakçılığı tespit etti-

Özden, kısa sürede PKK ve JİTEM´in koordineli yaptığı uyuşturucu ve kaçakçılık sevkiyatını ortaya çıkardı. Bunun için kod isimle Kuzey Irak´a geçip oradaki Kürtlerle görüştü ve yerel halktan bilgi topladı. Özden bu çalışmasında 20 üst düzey rütbeli askerin özellikle uyuşturucudan büyük rant sağladığını tespit ettiği gibi, JİTEM personelinin önemli bölümünün kaçakçılıktan pay aldığını öğrendi. Bazı kişilerle ilgili delilleri ortaya koyarak dava açılmasını sağladı. Diğer önemli bilgileri de bir rapor olarak Genelkurmay´a yazdı. İddiaya göre raporda, terörle mücadeledeki çarpık ilişkilerin önünün alınamaz hale geldiğini, Kürt meselesinin çözülmesi için önce JİTEM-PKK ve onların işbirlikçilerinin oyunlarının bozulması, icap ederse JİTEM´in tamamen tasfiye edilmesi gerektiğini yazdı. Ancak bu raporun nerede olduğu henüz bilinmiyor.

Eylül 1994´te yazılan rapordan sonra Rıdvan Özden´e ilk ihtar gelir. Kasım 1994´te aracına kurulan pusudan saniyelerle kurtulur. Lakin Özden boş durmaz, bu sefer faili meçhul dosyasını açmaya karar verir. Açtığı dosya onun için bardağı taşıran son damla olur. Çünkü birçok JİTEM mensubunun faili meçhul dosyalarda adı vardı. Cemal Temizöz, Levent Ersöz, Arif Doğan, Abdülkerim Kırca, Yeşil, gibi isimlerle karşılaşır. Ardından Özden başka türlü ortadan kaldırılmak istenir. Çünkü kaldırdığı her taşın altında JİTEM ve kirli bağlantıları ortaya çıkıyordu. İddiaya göre, yemeğine siyanür katılır. Özden karnı tok olduğu için kendisine ikram edilen yemeği alayda bulunan köpeklere verir. Bu yemeği yiyen iki köpek kısa sürede can verir.

JİTEM, PKK ve Hizbullah´ın sevmediği Rıdvan Özden, her zaman halka yakın bir isim olmaya gayret etti. Ulaştığımız bilgilere göre, Özden, Savur kırsalında PKK ile girilen mücadelede şehit edilmedi (12 Ağustos 1995). Zaten bir albayın hedef olacak şekilde ordunun önünde gitmesi düşünülemez. Albay taktik geliştirir ve strateji belirler, çatışmaya girmek son şıktır. Özden, rahatsız ettiği kişiler tarafından önce alınıp sorgulandı, elindeki belge ve bilgiler istendi. Hatta elleri arkadan bağlanan Özden´e işkence yapılırken kaburga ve kalça kemikleri kırıldı, aynı zamanda yüzüne aldığı darbelerle burnu kırıldı. Elleri arkadan bağlı halde diz çöktürülmüş şekilde 3-4 metre yukarıdan kafasına ateş edildi. Mermi, alnından değil, kaşının 8 cm üstünden girip kafatasını arkadan parçalayarak çıktı. Ayakta ve çatışma halinde bir merminin yukarıdan ateş edilmiş olması mümkün değil. Olayda kullanılan silah ise Çek yapımı 9 mm çapında mermi alan CZ 75 SP tipi tabanca. Bu tabancanın özelliklerinden biri özel yapım mermilere uygun olması. JİTEM mensuplarına dağıtılan temel malzemeler arasında telsiz ve dinleme cihazları dışında, siyanür, susturucu, boğmak için çelik tel ve balistik muayenesi mümkün olmayan mermiler bulunuyor. Özden suikastında kullanılan merminin özelliği etki bakımından Kanas kurşunundan farksız. Hedefe ulaştıktan sonra yivli hareketlerle hedeften ayrılıyor. Bu tür mermiler JİTEM´in en çok kullandıkları arasında. CZ 75 tipi silahlar halen hem polis teşkilatında hem de orduda kullanılıyor. Ancak bir dönem JİTEM mensupları ve tetikçilerinin vazgeçilmez silahları arasındaydı. Mesela, Yeşil Ankara´da Orhan Taşanlar tarafından yakalandığında üzerinde CZ 75 SP tipi bir silah çıkmıştı.

Rıdvan Özden, sorgulanıp işkenceden geçirildikten sonra infaz edildi, ardından yanındaki iki koruması da öldürüldü ve onlarla birlikte olay mahalline konuldu. İlginçtir korumalar Kalaşnikof silahla öldürülmüştü. Apar topar hazırlanan otopsi raporu ile albayın naaşı resmi törenle gömüldü.

-´Temizöz, cinayeti biliyor´-

Olayla ilgili en büyük iddia, Rıdvan Özden suikastını Diyarbakır´da JİTEM´in başında bulanan Cemal Temizöz´ün bildiği yönünde. Abdülkerim Kırca da bir şekilde olaydan haberdar olmuştu. Albay Temizöz şu anda faili meçhul cinayetler davasında yargılanıyor. Metin kod adını kullanan Temizöz´ün özellikle Cizre´de görev yaptığı sırada faili meçhul cinayetlere karıştığı ileri sürülüyor. Şikayet üzerine Cizre-İdil karayoluna yakın Kuştepe köyünde 16 Mart 2009´da yapılan kazıda 20 kişiye ait kemikler çıkarılmıştı. Temizöz davası Diyarbakır´da devam ediyor. Diyarbakır JİTEM komutanı Kırca ise Antalya´ya atandıktan sonra 10 Nisan 1998´de Serik´te PKK ile girilen çatışmada tuhaf bir şekilde yaralandı. Omurilik kemiğine kurşun isabet etmesi sonucu felç oldu. Diyarbakır´da 8 kişinin faili meçhul sonucu öldürülmesinden dolayı yargılandı ancak dava kapandı. Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından övünç madalyası ile onurlandırıldı. Ergenekon ve faili meçhul davalarıyla birlikte anılmasından sonra (2009) Ankara´daki evinde intihar ettiği açıklandı.

Özden olayını bilen üst düzey komutanlardan başka cinayete dahil olan ve tetiği çekenlerle ilgili birkaç kişinin adı geçiyor. Birisi Şemdinli davasında ceza alan ve ´tanırım iyi çocuktur´ lütfuna mazhar olan Ali Kaya. Diğerleri ise Ersever ile birlikte öldürüldüğü söylenen, ancak hala hayatta olduğu da iddia edilen Mustafa Deniz (İhsan Hakan), Abdülhekim Güven (Fırat Altun) ve Hoca olarak bilinen öğretmen kökenli Azeri asıllı kişi. Bunlardan Mustafa Deniz´in adı ön plana çıkıyor ve tetikçinin o olduğu yönünde ciddi iddialar var. Uzmanlara göre, Özden cinayeti aydınlatılmak isteniyorsa adı geçen komutan ve itirafçıların ifadesine başvurulması, dönemin Mardin ve Diyarbakır komutanlarından bilgi istenmesi gerekiyor.

-Adli Tıp raporu muğlak-

Şüpheli ölümü soruşturulan eski Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden´in mezarının açılmasının ardından 6 Mart´ta hazırlanan Adli Tıp Kurumu raporuna eşi Tomris Özden itiraz etti. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı´nca yürütülen faili meçhul cinayetlere ilişkin soruşturma kapsamında, Albay Özden´in Edirnekapı Şehitliği´ndeki mezarı açılarak yapılan otopsi sonucunda merminin başının üst tarafından girdiği tespit edilmişti. Özden´in avukatı Bülent Demir, raporun belirsizliklerle dolu ve yetersiz olduğunu söylüyor. Raporda ne tür bir silahla ve ne kadar mesafeden atış yapıldığına dair net bilgiler verilmemişti. Mermi çekirdeğinin kafatasının sol ön üst kısmından girdiği, önden arkaya hafif yukardan aşağı bir seyirle arka kısımdan kafatasını terk ettiği belirtiliyor.

Avukat Demir, rapora neden itiraz ettiklerini şöyle anlatıyor: ?Ölüme sebebiyet veren silahın nasıl bir silah olduğu belirtilmiyor. Olayın açıklığa kavuşturulabilmesi için atış mesafesi çok önemli. Oysa raporda bunların belirlenmesine dair hiçbir bilgi yok. Bu konuda gerekirse yurtdışı imkanlarının kullanılması gerekir. Ayrıca raporda mermi çekirdeğinin giriş deliğinin ebatlarına da değinilmemiş. Oysa fotoğraflarda çıplak gözle dahi bu durum anlaşılıyor.? ( Haşim Söylemez / Aksiyon)

(17 Nisan 2012, 14:42)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

ALBAY RIDVAN ÖZDEN´İN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜYLE İLGİLİ MANŞETLERİMİZ

Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek

Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

´JİTEM´in varlığını ispatlayan resmi belgeler´

JİTEM´le ilgili tüm manşetlerimiz

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4456    yazdır/print


 

Özden´i Küçük ve Uğur infaz etti

18 yıl koruculuk yapan Bedran Akdağ, ´Dağın Ardındaki Gerçekler´ kitabında çarpıcı iddialarda bulundu. Akdağ, Ergenekon sanıkları Albay Atilla Uğur ve Tuğgeneral Veli Küçük´ün, bir gün önce tartıştıkları Albay Rıdvan Özden´i ertesi gün teröristlerin yoğun olduğu bölgeye çekerek öldürdüklerini iddia etti.

05.03.2012 10:35 Bölgede 18 yıldır koruculuk yapan Bedran Akdağ, Dağın Ardındaki Gerçekler isimli kitabında kirli ilişkiler, JİTEM ve faili meçhul cinayetlerle ilgili çarpıcı iddialar ortaya attı. Akdağ, Mardin eski Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden´in katledilmesi ile ilgili, Albay Atilla Uğur ve Tuğgeneral Veli Küçük, ölümünden bir gün önce Rıdvan Özden´le tartıştı ve ertesi gün Özden´i teröristlerin yoğun olduğu bölgeye çekerek öldürdü dedi.

1997-1999 arasında JİTEM´de haber elemanı olarak da çalışan Akdağ, Mardin´in Derik ilçesinde Gönüllü Köy Korucusu olarak görev yapmaya devam ediyor. Akdağ, kitabı PKK ve devletin içine çöreklenmiş derin yapıları ve bu yapıların Doğu´daki halka verdiği zararları ifşa etmek için yazdığını söyledi. İşte Akdağ´ın ağzından, Rıdvan Özden´in öldürülmesinden, bölgede terör estiren JİTEM ile Bıçak Timi´ne ve faili meçhul cinayetleri kimlerin nasıl gerçekleştirdiğine ilişkin şok itiraflar:

Albay Atilla Uğur, Yarbay Celal Kısa ve bunların emrinde bazı kişilerin kanunsuz işlerde çalıştığını, havuz şeklinde toplanan paraları ortaklaşa paylaştıklarını kesin olarak biliyorum. Çünkü bu raydan çıkmış timlerin, içine alma baskısı bana da yapıldı. Bana teklifte bulundular. Atilla Uğur, bölge halkı üzerine baskısını koymuş, halkın korkulu rüyası olmuştu. Albay Rıdvan Özden, Uğur´un yaptığı işlerden çok rahatsızdı ve sürekli uyarılar yapıyordu. Özden´in, Uğur´un yapmış olduğu kirli işlerin önüne geçmeye çalışmasından dolayı, Özden´i de yapmış oldukları kirli işlerin içine çekmeye çalışıyorlar, JİTEM´in içine almak içinde çok uğraşıyorlardı.

ÖNCE KAVGA ETTİLER

Albay Hasan Atilla Uğur ve emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Rıdvan Özden´le ölümünden bir gün önce tartışmıştılar. Ertesi gün Özden´i teröristlerin yoğun olduğu bölgeye çekerek orada öldürmüşlerdir. Daha sonra da PKK ile girdiği çatışma sonucunda şehit oldu diye açıklamışlardır. Diyarbakır Özel Yetkili avcılığına ifade veren ´Fatih´ kod adlı bir PKK itirafçısı da Albayın, Atilla Uğur´un kurduğu ve kendisinin de içinde bulunduğu JİTEM ekibi tarafından öldürüldüğünü söyledi. İnfaz kararını o dönemde Mardin JİTEM´in başında ´Hoca´ ve ´Ebu Süfyan´ isimlerini kullanan kişinin (Oğuzhan Binbaşı) verdiğini anlatan ´Fatih´ kod adlı itirafçı, cinayeti büyük ölçüde aydınlatmıştır.

PKK´LILARIN İFADELERİYLE PARA SIZDIRDILAR

1995´te Derik İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Cemal Vural´ın talimatıyla itirafçıları kullanan belli başlı korucular, kendilerine verilmiş sonsuz yetkileri ile PKK terör örgütünden teslim olan itirafçıların ifadelerine zengin ve belli başlı kişilerin isimlerini koyarak, bu kişilerden yüksek miktarda para aldılar. Adam kaçırıyorlar, haraç alıyorlar, köylüleri toplayıp erkek, kadın, çocuk demeden ve kimsenin gözünün yaşına bakmadan dövüyorlardı. Adam yakalayıp gözaltına alıp para karşılığında serbest bırakıyorlardı. Halkın can güvenliğini sağlaması gereken korucular, yapmış oldukları baskılardan dolayı PKK terör örgütüne halkı daha bağımlı hale getiriyorlardı.

Komutan kayıt dışı Kaleşnikof verdi

1992´de babamın sürekli gözaltına alınması üzerine, zamanın Derik İlçe Jandarma Komutanı Jandarma Binbaşı Ali İhsan ile görüştük. Kendisi can güvenliğimizi korumak amacıyla bize iki Kaleşnikof marka silah verdi. Ama silaha ait herhangi bir belge, kimlik veya senet verilmedi. 1994´ten sonra Geçici Köy Koruculuğu´na geçtim ve verilen bu silahlar geri alındı yerine senetle yeni silahlar verildi.

İTİRAFÇILAR GÜVENLİK GÜÇLERİNİ YOLDAN ÇIKARDI

1990´lı yıllarda PKK terör örgütünden kopup, güvenlik güçlerine teslim olanlar, itirafçılık yasasından yararlanarak Geçici Köy Korucusu statüsüne giriyorlardı. Kendi can güvenliğini korumak amacıyla korucu olarak görev yapanlar, devletin içindeki illegal örgütler kanalıyla koruculara da baskı yapmaya başladı. Yıllarca PKK içinde faaliyet gösteren bu itirafçılar, devletin bazı güvenlik güçlerini de yoldan çıkartarak, PKK´nın yolunu takip ettiler ve terörist eylemler yapmaya başladı. Çünkü kandan beslenen vampirler kana doymaz.

PKK CİRİT ATIYORDU

İtirafçılar terörist kılığına girerek bölge halkının korkulu rüyası oldu. Artık halk kimin dost kimin düşman olduğunu ayırtmakta güçlük çekiyordu. Hedefimiz olan PKK, boş bir meydanda cirit atmaya başlamıştı. Çünkü herkes cebini nasıl dolduracağının peşindeydi. O yüzden halkın güvenlik güçlerine bakış açısı değişti. Bölgede her taraf para ile yönetiliyordu. Anlı şanlı Türk Silahlı Kuvvetleri bölgedeki vampirler sayesinde zan altında bırakılmıştı. İtirafçılar herkesi para peşine düşme yolunu öğretti. PKK´dayken bölge halkını nasıl haraca bağlamışlarsa, o sistemi aynen itirafçılıkta da uygulamaya koydular.

BIÇAK TİMİ PARA KARŞILIĞI İNFAZ EDİYORDU

Kızıltepe´de bölge halkına terör estirmesi milleti bıçak gibi kesmesi üzerine tim, bıçak timi olarak anılmaktaydı. Yaklaşık 11-12 kişilik bir gruptu. Bazen 3-4 kişilik gruplar halinde gezerlerdi. İtirafçıların terör örgütündeyken tanıdıkları örgütle bağlantısı olanlar genelde baskı görüyorlar ayrıca zenginler, bazen de para karşılığında şahıslar gözaltına alınıp para karşılığında aynı grup tarafından serbest bırakılırdı. Halkı korkutmak, baskı uygulamak, köy yakmak, hakaret etmek, dövmek ve infaz etmek gibi baskılar yaparak vatandaşları Güneydoğu´dan göçe zorlamışlardı. ( Bugün)

(05 Mart 2012, 10:35)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

ALBAY RIDVAN ÖZDEN´İN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜYLE İLGİLİ MANŞETLERİMİZ

Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek

Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

´JİTEM´in varlığını ispatlayan resmi belgeler´

JİTEM´le ilgili tüm manşetlerimiz

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4309    yazdır/print


 

ŞOK: Özden alnından vurulmamış

Faili meçhul cinayetlerle ilgili Diyarbakır´da yürütülen soruşturma kapsamında otopsi yapılmasına karar verilen eski Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden´in Edirnekapı Şehitliği´ndeki mezarı açıldı. İlk bulgulara göre kafatasının alın kısmında herhangi bir kurşun deliği bulunmadı. Özden´in 1995 yılında iki korumasıyla birlikte bir çatışmada suikast silahı kanas ile uzaktan ateş edilmek suretiyle alnından vurularak öldüğü iddia edilmişti. Ancak Özden´in, şu an Ergenekon sanığı olarak yargılanan o dönemin JİTEM bölge sorumluları Albay Atilla Uğur ve Veli Küçük´le tartıştığı ve ardından ensesinden vurularak ´infaz edildiği´ iddia ediliyor. Otopsi işte bu şüpheyi aydınlatabilecek.

21.02.2012 10:23 Eski Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden´in Edirnekapı Şehitliği´ndeki mezarı bugün açılıyor. Faili meçhul soruşturması kapsamında saat 09:25´te İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısının nezaretinde açılması beklenen mezardan alınacak örnekler üzerinde yapılacak incelemenin, Albay Özden´in ölümüne ilişkin soru işaretlerini kaldırması bekleniyor. Albay Özden´in, 14 Ağustos 1995´te Mardin´in Savur İlçesi Ormancık Köyü kırsalında açılan ateş sonucu iki korumasıyla birlikte şehit olduğu açıklanmıştı. Özden´in PKK´yla çatışmada değil, Ergenekon davası sanığı emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve JİTEM mensuplarınca öldürüldüğünü savunan eşi Tomris Özden, ?Gerçekler ortaya çıksın. Mezarın açılıp oradan ne yazık ki eşimin katledildiğine ilişkin delil çıkmasını bekliyorum? diye konuşmuştu. ( Star)

EŞİ:ALNINDAN DEĞİL ENSESİNDEN VURULDU

Resmi bilgilere göre Rıdvan Özden, 14 Ağustos 1995 tarihinde Mardin´in Savur ilçesi Ormancık köyü kırsal kesiminde teröristler tarafından açılan ateş sonucu iki korumasıyla birlikte şehit oldu. Ancak eşi Tomris Özden, Rıdvan Özden´in ölümünü şüpheli bulduğunu, detaylı otopsi yapılmadığını belirtti. Bazı itirafçılar ile askeri tanıklar da bu iddiaları doğrular nitelikte beyanlarda bulundu. Tomris Özden, özel yetkili savcıya verdiği ifadesinde eşinin iddia edildiği gibi alnından değil, ensesinden vurulduğunu, 12 Ağustos günü öldürüldüğünü, cesedinin 2 gün arazide bekletilip 14 Ağustos´ta şehit edilmiş gibi rapor tutulduğunu anlattı. Bazı asker tanıklar da belirtilen tarihte çatışma olmamasına rağmen, Albay Özden´in cesedinin iki gün arazide bekletildiğini dile getirdi. Özden´in vurulduğu tarihte, çatışma bölgesindeki operasyona katılan bir asker, ´tanık´ olarak dinlendi. Tanık asker, 5 PKK´lının öldürüldüğü çatışmadan bir gün sonra Özden´in postası ve korumalarıyla birlikte çatışma bölgesine geldiğini, bu sırada vurulduğunu dile getirdi. Terör örgütünün üst düzey yöneticisiyken yakalanan Şemdin Sakık ise o dönemde PKK´nın bölge komutanı olduğunu ve Özden´in şehit edildiği gün pusu ya da çatışmanın yaşanmadığını anlattı.

Özden dosyası Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı´ndan, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi´ne de gönderilmişti. Dosyada, Albay´ın ölümünün halen faili meçhul olduğu belirtiliyor. Ergenekon davasına bakan mahkemenin talebi doğrultusunda gelen dosyada Albay Özden´in eşi Tomris Özden´in İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı´na verdiği ifadesi, Özden´e yönelik ölüm raporları ve ölümüne dair tanıkların ifadeleri yer alıyor. Özden´in, Ergenekon davası sanığı olan dönemin JİTEM bölge sorumluları Albay Atilla Uğur ve Veli Küçük´le tartıştığı ve ardından ´infaz edildiği´ de iddialar arasında. Tomris Özden, Evimden birtakım belgeleri alan, benim o yıllarda mücadele etmekte zorluk çektiğim hatta tehdit aldığım başta Veli Küçük dahil birçok kişinin yakalanması iddialarımı doğruladı. Eşimin mezarının açılarak otopsi yapılmasını bekliyorum. diyor.

UÇAĞI DÜŞEN EŞREF BİTLİS´İN EKİBİNDEYDİ

Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın Güneydoğu sorununun şiddet yoluyla değil ancak demokratik açılım projesiyle bitirilebileceğini öngörmüş ve buna yönelik yasal çalışmalar başlatmıştı. Jandarma Komutanı Org. Eşref Bitlis ve kendisine bağlı bazı subaylar da bu görüşü paylaşmaktaydı. Albay Rıdvan Özden de bu görüşü paylaşan subaylardandı. Bitlis´in ekibi deyimi ile bu durum kastedilmekte.

Albay Rıdvan Özden ayrıca, Mardin´de görev yaptığı sırada JİTEM´in PKK ile koordineli yürüttüğü kaçakçılık ve uyuşturucu ticaretini de ortaya çıkarmıştı. İki koruması ile 1995´te, iddiaya göre PKK´yla bir çatışma esnasında suikast silahı kanas tüfek ile uzaktan ateş edilmek suretiyle alnından vurularak öldürüldü. Ancak Özden´in, şu an Ergenekon sanığı olarak yargılanan o dönemin JİTEM bölge sorumluları Albay Atilla Uğur ve Veli Küçük´le tartıştığı ve ardından ensesinden vurularak ´infaz edildiği´ iddia ediliyor. 17 yıl sonra dosyayı tekrar açan Diyarbakır özel yetkili savcılarının dinlediği yeni tanıklar, Özden´in son halini gördüklerini ve resmi ölüm raporundaki ´alnından vuruldu´ ifadesinin doğru olmadığını beyan etmişlerdi. Otopsi işte bu şüpheyi aydınlatabilecek.

Özden, uçağının şüpheli şekilde düşmesi sonucu ölen o dönemin Jandarma Komutanı Eşref Bitlis´in ekibinde yer alıyordu. Bu ekipte yer alan subaylar ve en başta da Turgut Özal peşpeşe suikastler ve şüpheli ölümlerle hayatlarını kaybetti. Aynı ekipte yer alan Albay Kazım Çillioğlu´nun şüpheli intiharında da 17 yıl sonra otopsi kararı verilmiş, sırt ve ensede iki kurşun deliği bulunmuştu. Bu şok tespit Albay Çillioğlu´nun intihar değil infaz edildiğini göstermişti. Aynı şüphe Özden olayında da geçerli. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)

EŞİNDEN MEZAR DAHA ÖNCE AÇILMIŞ TEPKİSİ

21.02.2012 11:04 Eski Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden´in faili meçhul cinayetler soruşturması kapsamında Edirnekapı Şehitliği´ndeki mezarı bugün açılacak. Mezarın açılması için savcı bekleniyor. Sabah saatlerinde Edirnekapı şehitliğine gelen Özden´in eşi Tomris Özden, eşinin mezarına çiçek bırakıp dua etti. Daha sonra mezarı inceleyen Özden, basın mensuplarına dönerek, Arkadaşlar! bu mezar açılmış. dedi. Mezarın üzerindeki mermer taşlarının arasının açıldığını belirten Özden, Ben buraya sürekli geliyorum. Bu taşlar aralıklı. şeklinde konuştu. Taşları eliyle kaldıran Özden, kafasını karıştığını ifade etti. Diğer mezarları da inceleyen Tomris Özden, eşinin mezar taşlarının sabit olmadığını belirtti. Tomris Özden´in avukatı Bülent Demir de, mezarın üzerindeki mermer taşların arasının açılmış olması nedeniyle mezarın açılmış olabileceği şüphesinin oluştuğunu söyledi.

MEZAR AÇMA İŞLEMİ BAŞLADI

21.02.2012 11:18 Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen faili meçhul cinayetlere ilişkin soruşturma kapsamında, yazılan talimat uyarınca, eski Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden´in otopsi yapılması amacıyla mezarının açılması işlemine başlandı.Albay Rıdvan Özden´in Edirnekapı Şehitliği´ndeki mezarının açılması için özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta ve beraberindeki heyet şehitliğe geldi. Mezarın çevresine şerit çekilerek güvenlik önlemlerinin alınmasının ardından, özel giysili Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü ekibi ile diğer görevliler, mezarın açılması işlemine başladı. Foto Film Şube Müdürlüğü´ne bağlı bir ekibin de işlem sırasında görüntü aldığı ve fotoğraf çektiği görüldü. Rıdvan Özden´in eşi Tomris Özden ve avukatı Bülent Demir de, mezarın açılması işlemi sırasında şehitlikte bulunuyor.

ŞOK: ALINDA KURŞUN DELİĞİ YOK!

21.02.2012 14:11 Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen faili meçhul cinayetlere ilişkin soruşturma kapsamında, yazılan talimat uyarınca, otopsi yapılması amacıyla mezarı açılan eski Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden´in iskeletinin parçaları, delil torbalarına konularak Adli Tıp Kurumu´na götürüldü. Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta nezaretinde, otopsi yapılması için Albay Rıdvan Özden´in Edirnekapı Şehitliğindeki mezarının açılması işlemi tamamlandı. Olay Yeri İnceleme ekipleri ile Adli Tıp Kurumu uzmanlarının, Özden´in iskeletinin parçalarını delil torbalarına koymasının ardından, detektörle mezarda herhangi bir metal parça kalıp kalmadığı kontrol edildi. Yaklaşık 1.5 saat süren işlemin ardından, savcı Usta konuya ilişkin tutanak tuttu. Daha sonra Özden´in iskelet parçalarının bulunduğu delil torbaları, Adli Tıp Kurumu´na ait cenaze nakil aracıyla kuruma götürüldü. Bütün işlem boyunca eşinin mezarının başında bulunan Tomris Özden´in iskelete ulaşıldığında göz yaşlarına hakim olamadığı görüldü. Özden, işlemin tamamlanmasının ardından Edirnekapı Şehitliği´nden ayrıldı.

Basın mensuplarına açıklama yapan Tomris Özden´in avukatı Bülent Demir, şunları söyledi: Rıdvan Özden´in alnından vurularak şehit edildiği söyleniyordu. Bu işlem sırasında ben ve benimle birlikte 15 kişi açıkça gördü ki, Özden´in kafatasında, alın bölgesinde herhangi bir iz yoktu. Kafatasının arka bölümünde avuçiçi büyüklüğünde, yaklaşık 5-6 santimetre büyüklüğünde kırık vardı. Bu da bizim iddiamız olan başının arkasından vurularak öldürüldüğünü destekleyen bir durum. Tabii ki asıl incelemeyi uzmanlar yapacaklar. ( Cihan, AA)

Mezar açma işleminin ardından mezarlıktan ayrılan Tomris Özden kendisine yöneltilen soruları cevapsız bıraktı. Yürümekte güçlük çeken Özden´in sürekli ağladığı gözlendi. Albay Rıdvan Özden´in mezarının açılmasına nezaret eden Tomris Özden´in avukatı Bülent Demir, Özden´in kafatasını gördüğünü ve alnının temiz olduğunu söyledi. Demir Özden´in iki kaşının arasından vurulduğu şeklindeki iddiaların doğru olmadığını belirterek, Alnında herhangi bir kurşun deliği olmadığını hepimiz gördük. Son sözü bilirkişiler söyleyecektir. Kafatasının arkasında avuç içi kadar bir boşluk var. Olaydan sonra Tomris Özden, kardeşi ve beyin cerrahı olan yakınları alnında kurşun izi olmadığını temiz olduğunu söylemişti. Bizim de şuanda çıplak gözle gördüğümüz alnını temiz olduğu ve herhangi bir kurşun izi olmadığıdır. Olay olduğu esnada alnından vurulmadığını söyleyebilirim. Ama son sözü Adli Tıp söyleyecek. dedi.

Demir, Tomris Özden´in ´mezar açılmış´ şeklindeki iddiaları ile ilgili olarak, Tüm işlem bizler ve değer yetkililer tarafından gözlendi. Kemikleri tamamen yerinde duruyordu. Ben şahsen öyle bir şey olduğunu düşünmüyorum. ifadesini kullandı. Avukat Demir, mezarda kurşun yada metal olma ihtimaline karşı dedektörle arama yapıldığını söyledi. ( Cihan)

ADLİ TIP RAPORU: ALINDA DEĞİL KAFA ÜSTÜNDE MERMİ GİRİŞİ VAR

16.03.2012 18:45 Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen faili meçhul cinayetlere ilişkin soruşturma kapsamında yazılan talimat uyarınca mezarı açılan eski Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden´in cesedinin incelenmesine ilişkin Adli Tıp Kurumunca hazırlanan raporda, ´Özden´in alnından değil, başının üst kısmından mermi giriş deliği olduğunun´ tespit edildiği bildirildi.Beşiktaş´taki İstanbul Adliyesine gelen Özden ailesinin avukatı Bülent Demir, gazetecilere yaptığı açıklamada, yaklaşık 16 yıldır gündemde olan Albay Özden´in vuruluşunun üzerindeki sis perdesinin aralanmasına çok yakın bir süreçte olduklarını söyledi.

Avukat Demir, ´Yaklaşık bir ay kadar önce Rıdvan Özden albayımızın kabri açılmış ve kafatasında alnının ortasından vurulduğu ifade edilen olayın aydınlatılmasına ilişkin kemik incelemesi yapılmak üzere Adli Tıp´a göndermiştik. Adli Tıp´tan rapor bugün itibariyle elimize ulaşmış durumda´ dedi. Raporun, olayın üzerindeki sır perdesinin giderilmesi için yeterli olmadığını ifade eden Demir, şöyle konuştu:

´Alnının ortasından vurulduğu ve operasyonda şehit olduğu iddia edilen Rıdvan albayımızın Adli Tıp´tan gelen raporunda, ´alnından değil, başının üst kısmından mermi giriş deliği olduğu´ ifade edilmiştir. Bu, olaydaki şüphemizi doğrular niteliktedir. Daha sonra kamuoyuna açıklayacağımız dosya içerisinde birbirleriyle çelişen birçok detay vardır. TSK personelinin olay günü birbirleriyle kesinlikle uyuşmayan, tamamen zıt ifadeleri vardır. Olay zamanı görev yapan Silahlı Kuvvetler personeli arasında tezat ifadeler vardır. Gizli tanık ifadelerinde, olayın seyrinin şüphelerimizi doğrular nitelikte olan kısımları vardır. Her ne kadar Adli Tıp raporu, kafatasının baş tarafından bir giriş deliği ve arkasından çıkış deliğini doğrular nitelikte ise de bu teknik bilgi ve bulgu olayın üzerindeki esrarengiz sır perdesini aralamaya yetmemiştir.´

Demir, Adli Tıp raporunun, Özden´in çatışmada öldürüldüğü iddiasını çürüttüğünü de savundu. ( Zaman)

(21 Şubat 2012), son güncel.: (16 Mart 2012)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

ALBAY RIDVAN ÖZDEN´İN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜYLE İLGİLİ MANŞETLERİMİZ

Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek

Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

´JİTEM´in varlığını ispatlayan resmi belgeler´

JİTEM´le ilgili tüm manşetlerimiz

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4273    yazdır/print


 

Bitlis´in uçağı buzlanmadan düşmemiş

Eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis´in şüpheli ölümüyle ilgili ifade veren Doğan Güreş´ten soruşturmanın seyrini değiştirecek bir itiraf geldi. Güreş´in ifadesinde, Bitlis´in ölümüne neden olan uçak kazasının ardından üretici firmanın tehdidi nedeniyle, ´buzlanma´ diye bir ara yol bulduklarını söylediği öğrenildi.

03.02.20012 09:58 Eşref Bitlis Jandarma Genel Komutanlığı yaptığı dönemde 17 Şubat 1993´te Diyarbakır´a gitmek için tahsis edilen Kara Havacılık Okuluna kayıtlı uçağın düşmesi sonucu yaşamını yitirmesiyle ilgili yürütülen soruşturmada, soruşturmanın seyrini değiştirecek bir gelişme yaşandı. Olayın tüm detayları incelenmeden ´motor buzlanması´ denilerek kapatılan dosya ile ilgili Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Mehmet Özgür´e ifade veren dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, itiraf niteliğinde açıklamalarda bulundu. Kaza olmadan önce görüştüğü Bitlis´e Brüksel´de yapılacak olan NATO toplantısına beraber gitmeyi teklif ettiği ancak Bitlis´in, ´Ben Diyarbakır´a gideceğim, Diyarbakır benim için daha önemli´ diyerek geri çevirdiğini söylediği kaydedildi.

DÜŞME SEBEBİ ARAŞTIRILMADI

Bilirkişi raporlarıyla da doğruluğu tartışmalı hale gelen ´motorların buzlanması´ iddiasının Güreş´in itiraflarıyla tamamen çürüdüğü ifade edildi. Güreş´in, üretici firmanın Uçak satmayız tehdidi karşısında kazada uçak hatası ihtimalini araştırmadıklarını söylediği öğrenildi. Kazada, pilotaj hatasına da rastlayamadıklarını ifade eden Güreş´in, bunun üzerine buzlanma gibi bir ara bir yol bulduklarını söylediği öğrenildi. Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısına, ameliyatlı olduğu için kaldığı lojmanında ifade veren Doğan Güreş, şüpheli kazaya şahitlik ettiğini dile getirdiği öğrenildi.

ŞAPKASINI ALIP GİTTİ

Kaza günü, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ile birlikte bir programa gittiklerini söyleyen Güreş´in, uçağın düşme anına da şahitlik ettiğini söylediği belirtildi. Yenimahalle´deki Posta İşletmeleri Merkezinin bahçesine düşen uçağın yanına ilk gidenlerden birinin de kendisi olduğunu anlatan Güreş, Demirel´in enkaz yerine gelmediğini de kaydettiği öğrenildi. Uçağın düşme anına şahitlik eden Demirel´in daha önceden de yaptığı gibi şapkasını alarak gittiği tespit edildi.

ÇİLLİOĞLU´NU TANIMAM BİLE

Tunceli İl Jandarma Alay Komutanı iken lojmanında şüpheli bir şekilde ölü bulunan Albay Kazım Çillioğlu ile ilgili Malatya özel yetkili Cumhuriyet Savcısının talimatıyla ifade veren Doğan Güreş´in Çillioğlu´nu tanımadığını söylediği öğrenildi. Savcıların sorusuna cevap veren Güreş´in Çillioğlu´nu hatırlayamadığını ve tanımadığını söylediği belirtildi. ( Yenişafak)

BUZLANMA DEĞİL SABOTAJ

Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği, eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis´in 1993´te uçağının düşmesi sonucu ölümüne ilişkin ortaya çıkan yeni bulgular üzerine soruşturma açmış, bu kapsamda da dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş´in ifadesini almıştı.Ankara özel yetkili cumhuriyet savcısı Mehmet Özgür, Bitlis´in uçak kazası ve olayda suikast iddiaları konusunda yaklaşık bir yıldır soruşturma sürdürüyor.

BİLİRKİŞİNİN ŞÜPHELERİ DİĞER ŞÜPHELERİ DOĞRULUYOR

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis´i Diyarbakır´a götürmek üzere 17 Şubat 1993´te saat 12.30´da Güvercinlik Askeri Havaalanı´ndan kalkan uçak, kısa bir süre sonra düşmüş, Eşref Paşa´nın yanı sıra pilotlar Binbaşı Yaşar Erian ve Yüzbaşı Tuğrul Sezginler de şehit olmuştu. Olayın Uğur Mumcu suikastından yaklaşık 1 ay sonra meydana gelmesi şüphe uyandırırken, dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, olayın uçak motorundaki buzlanmadan dolayı meydana geldiğini söylemişti. Ancak daha sonra İTÜ öğretim üyeleri tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda, uçağın ´buzlanma´ sonucu düşmüş olamayacağı vurgulandı. İTÜ raporu ´sabotaj´ ihtimaline dikkat çekiyordu. Ayrıca dönemin Meteoroloji Genel Müdürü Mehmet Önerci, kazadan 2,5 saat önce ´037´ numaralı gizli hava raporunu Genelkurmay´a ulaştırdıklarını bildirmişti. Ömerci, dönemin Genelkurmay Başkanı Güreş´in ´Uçak buzlanmadan düştü´ sözlerine karşılık, Eğer öyleyse paşayı bile bile ölüme götürmüşlerdir. Çünkü biz raporumuzu sunmuştuk. demişti. Eşref Bitlis´in uçak kazasındaki şüpheleri arttıran başka olaylar da yaşandı. Bitlis´le birlikte uçağa binmesi planlanan ancak mazereti nedeniyle bundan vazgeçen Kazım Çillioğlu 1 yıl sonra kuşkulu şekilde hayatını kaybetti. Eşref Bitlis´in ekibi olduğu söylenen ve Kürt sorununun çözümünün demokratik yollardan olmasını savunan Cumhurbaşkanı Turgut Özal´a destek veren bir grup askerden çoğu şüpheli şekilde hayatlarını kaybetti.

ECEL Mİ ERGENEKON MU? 10 SUBAYDAN 7´Sİ ÖLDÜ

Eşref Bitlis´in şüpheli kazada hayatını kaybetmesi gibi Bitlis´in ekibinde yer aldığı söylenen ve 1993´te intihar ettiği söylenen Tunceli Jandarma Komutanı Albay Çillioğlu´nun ölümü de bugünlerde tekrar araştırılıyor. Mezarı tekrar açılan Albay Çilllioğlu´nun kaburga kemiklerinde bir kırık ile kürek kemiğinde bir delik bulundu. Bu da şüpheleri doğruluyordu. Buna göre Albay intihar etmemiş, önce dövülmüş ardından ense ve sırtına birer kurşun sıkılarak öldürülmüştü. Albay´ın oğlu Tayfun Çillioğlu çok ilginç bir ayrıntıyı da gündeme getirdi: “Babamın ajandasında Eşref Paşa ve bazı generallerin birlikte yer aldığı fotoğraf bulduk. O fotoğraftaki 10 kişiden 7´si bugün hayatta yok. Babam Org. Bitlis´e çok yakındı. İntihar ettiğini söylediler. Ben hiç inanmadım. Bazı şeyler sonuçlanınca babamın günlüklerini ilgili yerlere vereceğim.”

FOTOĞRAFTAKİ İSİMLER BUNLAR MI?

-Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis

-Diyarbakır Bölge K. Tuğg. Bahtiyar Aydın

-Adana Bölge Komutanı Tuğg. Temel Cingöz

-Mardin Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden

-Tunceli Alay Komutanı Albay Kazım Çillioğlu

-Emekli Korgeneral Hulusi Sayın

-Binbaşı Cem Ersever (JİTEM Kurucusu)

ERSEVER BİTLİS KAZASINI SORUŞTURUYORDU

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis´i Diyarbakır´a götürmek üzere Ankara´dan kalkan askeri uçak, 7 dakika sonra düştü. Bitlis yaşamını yitirdi. JİTEM Gruplar Komutan Vekili Kıdemli Binbaşı Ahmet Cem Ersever olay yerine ilk gelenlerdendi. 17 Mart 1993´te JİTEM´deki görevinden istifa etti. Daha önce bir kısmını itirafçı olarak çalıştırdığı kişilerden bir ekip kurup Bitlis cinayetini soruşturmaya başladı. Ersever, uçağa binmesi gerekirken son anda vazgeçen Çillioğlu´ndan şüphelendi. Çillioğlu´nu gayriresmi sorguya çektiği iddia edildi. Sorguda Çilliloğlu´nun Ersever´i ikna ettiği ileri sürülüyor. Ersever, Bitlis olayıyla ilgili olarak elde ettiği bilgilerle ´Şam´daki Kemancı´ isimli bir kitabın hazırlığına girişti. Yayıncısıyla görüştükten sonra kayboldu. 4 Kasım 1993´te Ankara Elmadağ´da ölü bulundu. Ersever´in Yeşil´in ekibi tarafından sorgulandığı belirtiliyor. Bu sorguda Ersever´in belgelerin Neval Boz´da olduğunu söylediği ileri sürülüyor. Aynı günlerde bu kez Boz´un cesedi bulundu. Ersever´i sona sürükleyen önemli kişilerden birinin, ortağı PKK itirafçısı Mustafa Deniz olduğu iddia ediliyor. Deniz´in de Ersever´den sonra öldürüldüğü açıklanmıştı. Ancak Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi´nde görülen JİTEM davasına 2010´da gelen Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı yazısında Deniz´in 18 Mart 2009 tarihinde istifa ettiği belirtiliyor. Ersever´in ekibinde olduğu belirtilen bir diğer isim ise JİTEM elemanı Kemal Uzuner´di. Bu kişinin, Ersever´in elinde bazı belgeler olduğunu JİTEM´e ihbar ettiği ileri sürüldü. Uzuner, Veli Küçük´ün Batı Trakya Dergisi´ndeki ortağıydı. Ersever ekibinin tasfiye süreci Çillioğlu´na uzandı. İddiaya göre, Çillioğlu, Yeşil ve ekibi tarafından sorgulanıp öldürüldü. Sorguda Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ile birlikte Mustafa Deniz, Kemal Uzuner´in de olduğu söyleniyor.

EŞREF PAŞA´NIN SIRRINI BİLEN ÖLDÜ

1991-1994 arası Jandarma Genel Komutanlığı açısından karanlık yıllar olarak tarihe geçti. Bu dönemde özellikle yolu Diyarbakır´dan geçen subaylar ya suikast sonucu ya da şaibeli kazalar nedeniyle öldü. Dönemin Jandarma Genel komutanı Eşref Bitlis ve ekibinden birçok isim şüpheli şekilde öldü ya da öldürüldü.

HULUSİ SAYIN: Devletin Kürt politikasını eleştiren Jandarma Korgeneral Hulusi Sayın 30.01.1991´de taranarak şehit edildi. Cinayeti Dev-Sol üstlense de suikasti devlet içindeki derin yapıların gerçekleştirdiği konuşuldu.

İSMAİL SELEN, TEMEL CİNGÖZ: Jandarma Korgeneral İsmail Selen, PKK ile mücadele konusunda dönemin yöneticileriyle ters düştü. Görevinden alınmak istendi. Emekli olduktan sonra 23.05.1991´de taranarak şehit edildi. Aynı gün Adana Jandarma Bölge Komutanı Temel Cingöz de suikaste uğradı.

EŞREF BİTLİS: Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis şaibeli uçak kazasında şehit oldu. Ergenekon davasında Bitlis Paşa´nın ve Cem Ersever´in örgütün PKK´ya silah satışından haberdar olduğu için öldürüldüğü gündeme geldi. 1993´te Jandarma Genel Komutanı olan Eşref Bitlis, özellikle ABD´nin Çekiç Güç´üne karşı açıklamalarıyla öne çıkan bir komutandı. 17 Aralık 1992´de Çekiç Güç´e bağlı ABD savaş uçaklarının Irak´ın Selahattin kentine gitmekte olan Bitlis´in helikopterine taciz uçuşu yaptığı ortaya çıkmıştı. Bitlis´in komutanlığı döneminde JİTEM´in kurularak yargısız infazların yapılmasına karşı çıktığı da iddia edilmişti.

BAHTİYAR AYDIN: Bitlis Paşa´nın emrinde çalışan Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın da terörün şiddetle bitirilemeyeceğini, bölge halkının kazanılması gerektiğini dile getiren subaylardandı. O da 22.10.1993´te Diyarbakır Lice´de hala açıklanamayan bir suikaste kurban gitti. Cinayet silahı Kanas ortadan kayboldu.

CEM ERSEVER, KAZIM ÇİLLİOĞLU: JİTEM´in kurucularından Binbaşı Cem Ersever, 04.11.1993´te Ankara´da ölü bulundu. Ersever, Diyarbakır JİTEM´in başındaki isimdi. Kürt sorunu ve PKK ile mücadelede devlet politikasına aykırı fikirler ortaya atmaya başlayınca hayatından oldu. Ersever´den sonra 03.02.1994´te Tunceli Jandarma Alay Komutanı Albay Kazım Çillioğlu evinde ölü bulundu.

RIDVAN ÖZDEN: Bitlis Paşa´nın ekibinden Albay Rıdvan Özden, Mardin´de görev yaptığı sırada JİTEM´in PKK ile koordineli yürüttüğü kaçakçılık ve uyuşturucu ticaretini ortaya çıkardı. İki koruması ile 12.08.1995´te öldürüldü.

ÖLÜMLER BUNLARLA SINIRLI KALMADI

KANLI VE KARA YIL: 1993.. PKK´NIN TASFİYESİ DURDURULDU

Demokratik açılım projesiyle birkaç yıldır yapılmaya çalışılan ´demokratik açılımlar yoluyla terörü bitirme´ projesinin bir benzeri Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın öncülüğünde 90´lı yıllarda denenmişti. Ancak başta Özal olmak üzere ona yakın olan Jandarma komutanı Eşref Bitlis ve ekibinde yer alan çok sayıda subay şüpheli ölümlerle hayatlarını kaybetti. 1993 yılının özellikle dikkat çektiği bu birkaç yıllık dönemde 33 erin şehit edilmesi gibi başka kritik olaylar gerçekleşti. 33 erin katledildiği bölgeye ilk gidenlerden birinin bugün Ergenekon davasının sanıklarından olan dönemin askeri istihbarat subaylarından Fikri Karadağ olduğu anlaşıldı. Karadağ´ın adı Ergenekon iddianamelerinde, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın´ın ölümünde de geçiyor.

1993 yılı başında gazeteci Uğur Mumcu bombalı saldırıda öldürüldü. Mumcu´nun son günlerinde PKK lideri Öcalan´ın MİT´le ilişkilerini incelediği, buna dair bir kitap yazmakta olduğu biliniyordu. Mumcu, etrafındakilere Öcalan´la ilgili de ilginç bağlantılara ulaştığını açıklamıştı. Kızı bu durumu şöyle ifade ediyor: Muhtemelen Apo´nun MİT ajanı olduğuna dair bir belgenin izine ulaşmıştı. Bu belgeyi aradığını da biliyordum. Ancak kısa süre sonra suikast meydana geldi. Mumcu´nun öldürülmesiyle başlayan 1993 yılı Türkiye için kanlı ve kara bir yıl oldu. En kanlısının Bingöl´deki 33 er katliamının olduğu çok sayıda peşpeşe gelen olaylarda kendi alanında güçlü ve simge isimler aynı yıl, art arda hayatlarını kaybetti: Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Jandarma Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Cem Ersever ve gazeteci Uğur Mumcu. Kimi öldürüldü, kiminin ölümünün üzerindeki sis perdesi hala aralanamadı. Bu dört ismin ortak özelliği ise ya PKK´yla mücadelenin doğrudan içinde yer almaları ya da sorunun çözümü için ciddi mesai harcamalarıydı. Bu olaylar sonucunda son yıllarda ´demokratik açılım´ projesiyle yapılmaya çalışılanın benzeri, PKK´nın tasfiyesinin sağlanarak Doğu ve Güneydoğu´nun terörden kurtulması ve barışın sağlanması projesi rafa kaldırıldı.

İŞTE 1993 YILINDAKİ OLAYLAR DİZESİ

24 Ocak 1993: Uğur Mumcu cinayeti

17 Şubat 1993: Jandarma Komutanı Eşref Bitlis´in uçak kazasında ölümü

17 Nisan 1993: Cumhurbaşkanı Özal´ın kalp krizinden vefatı

24 Mayıs 1993: Bingöl´de 33 asker katliamı

22 Ekim 1993: Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti

04 Kasım 1993: JİTEM kurucusu Cem Ersever ve yakın arkadaşlarının öldürülmesi. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)

(03 Şubat 2012, 09:58)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

ORGENERAL EŞREF BİTLİS´İN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜ MANŞETLERİMİZ

Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek

Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü

Albay Kazım Çillioğlu´nun şüpheli ölümü manşetlerimiz

Albay Rıdvan Özden´in şüpheli ölümü manşetlerimiz

Binbaşı Cem Ersever suikasti manşetlerimiz

Turgut Özal´a suikast girişimi ve şüpheli ölümü manşetlerimiz

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

Ergenekon ve bağlantılı diğer iddianamelerde arama yap

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4197    yazdır/print


 

Görüntülenen: 1 - 10 (Toplam 38)  | Sonraki 10 



ŞOK! TSK'daki Fetö'den darbe

15.07.2016 22:46 Türkiye, 15 Temmuz saat 22:00'den beri şok dakikalar yaşıyor.. İlk önce Jandarmadan bazı birliklerin İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayan köprüleri tanklarla ulaşıma kapattığı haberleri geldi. İlerleyen dakikala..
Tamamı 15.7.2016

İşte çılgınlıklarının nedeni

17.07.2016 14:13 TSK'daki Fetö'cülerin darbe girişimi "çılgınca" ve "gözü dönmüş" olarak değerlendiriliyor. Bir çok detay bu değerlendirmeye yol açıyor. Örneğin Meclis'in bombalanması.. Örneğin TRT'yi ele geçirirken canlı yayında darbe..
Tamamı 17.07.2016

İşte Paralel'in 81 il imamı

20.01.2015 21:02 Fetullah Gülen cemaatinin Marmara bölge imamı ile birlikte 8 il imamı olduğu iddia edildi. Bu isimlerin fotoğraflı özgeçmişleri yayınlandı. Bu imamların bir devlet memuru gibi terfi alarak kademe kademe yükseldiği iddia ediliyor..
Tamamı 20.01.2015

Paralel'e de Ergenekon'a da hayır

11.03.2014 14:52 Türkiye'de dün yargıda şiddetli bir deprem yaşandı. Daha önce benzeri yaşanmayan bu depremin merkez üssü, Ergenekon davasına bakan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oldu. Ergenekon davasına bakan İstanbul ..
Tamamı 11.3.2014

Büyükanıt: Huzurum kalmadı!

19.12.2015 23:00 Abdullah HARUN / kontrgerilla.com - 27 Nisan e-muhtırası soruşturmasında 'şüpheli' olarak sorgulanan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ifadesi ortaya çıktı. Kontrgerilla.com'un ulaştığı iki sayfalık ifaded..
Tamamı 19.12.2015

Fehmi Koru sitemize taş attı

12.10.2015 19:46 Maişet derdi nedeniyle yaklaşık 1 yıldır günlük yerine haftalık haber girişine geçmek zorunda kaldık. Dikkat edenler bunu farketmiştir. Saatlerdir süren bu haftalık haber girişini de az önce tamamlamış ve internet..
Tamamı 12.10.2015

Şok!!! Savcı Öz yurtdışına kaçtı

18.08.2015 20:19 HSYK tarafından haklarında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla soruşturma başlatılan, ardından mahkemece yakalama kararı çıkarılan savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın yurtdışına kaçtıkları ortaya çıktı. Mahkeme eski s..
Tamamı 18.08.2015

Balyoz Planı gerçek: 7 beraate itiraz

09.10.2016 13:55 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığın beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. 6 Ekim'de yaşanan gelişmeye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı adına B..
Tamamı 9.10.2016

Belgesel: Gezi'nin ardındakiler

24.06.2013 11:20 Taksim Gezi olaylarına katılanlar.. Haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek verenler.. 'Çapulcu' olduklarını açıkça belirtenler.. 'Mesele Gezi değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti bir ayaklanma ile devirmeye destek verenler..
Tamamı 24.06.2013

7 sanıklı Balyoz davası kapandı mı?

16.12.2018 11:00 İstanbul'da, Fetö yargısının etkin olduğu dönemde açılan ve 237 sanığın müebbet hapse mahkum edildiği, Fetö ile mücadelenin başlamasının ardından davanın kumpas olduğuna dair somut delillerin ortaya çıkması üzerine..
Tamamı 16.12.2018

Humeyni planı suya düştü

08.11.2014 13:58 Yıllardır ABD'de yaşayan Türk vatandaşı Fetullah Gülen'in Türkiye'ye dönmekten kesinlikle vazgeçtiği ileri sürülüyor. Gülen cemaatinin liderliğini yapan Fetullah Gülen, kendisine DGM tarafından dava açılmadan hemen önc..
Tamamı 8.11.2014

Gülen: 28 Şubat MGK'sı sevaptı

01.11.2014 17:35 Erdoğan'ın ilk kez 'Cumhurbaşkanı' sıfatıyla başkanlık ettiği Ekim ayı MGK toplantısı 10 saati aşarak en uzun MGK rekorunu kırdı. 28 Şubat süreci kararlarının alındığı MGK toplantısı ise 8 saat sürmüştü. MGK'da paralel..
Tamamı 1.11.2014

Ayrıntılarıyla 7 Şubat krizi

08.02.2014 15:18 Tarih: 7 Şubat 2012.. Ankara, Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir olayla sarsıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil 5 MİT yöneticisi hakkında savcılık tarafından yakalama kararı çıkartıldı.. Sabah gazetesinden A..
Tamamı 8.2.2014

Beddua etti, suç duyurusu yağdı

27.01.2014 13:03 Fetullah Gülen'in avukatı: Psikolojik harekâtta yeni aşamaya geçildi.. Fetullah Gülen Hocaefendi'nin avukatı Nurullah Albayrak, müvekkili hakkında ortaya atılan iftiraların suç duyurusu şeklinde yargıya taşınması suret..
Tamamı 27.1.2014

Paralel Yapı = P2 Locası

14.01.2014 15:48 Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in paralel yapıyı uzaktan yönetmek için yaptığı telefon görüşmeleri bugün internette yayınlandı. (1) Görüşmelerde Gülen'in, bir dini cemaat liderinin ötesine geçerek siyaset..
Tamamı 14.1.2014

Özkök ve Yalman'dan şok inkar

03.11.2014 19:23 Balyoz davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'hak ihlali' kararı üzerine yeniden yargılama başladı. Duruşma, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Anadolu Adalet Sarayı'ndaki 450 kişilik Şehit Hakan Kılıç Konferans Salo..
Tamamı 3.11.2014

Yabancı vakıflara suç duyurusu

02.12.2013 16:57 Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusund..
Tamamı 2.12.2013

Düşünen adam da olacak mı?

19.06.2013 17:17 Taksim Gezi olayları 19 günlük bir süreç sonra polisin Gezi parkını boşaltmasıyla sona erdi. Ancak artçı gelişmeler sürüyor. İki gündür 'duran adam' eylemi gündemde. Hükümeti protesto eden ve Gezi eylemcilerine destek ..
Tamamı 19.6.2013

Fetö'nün Şok Mangasına dava

21.11.2022 14:22 Ankara'da, Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'cü olmayan askeri öğrencilerin "şok mangası" yöntemiyle fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak okulu bırakmalarına neden oldukları ileri sürülen 8 eski asker hakkında "işkence ..
Tamamı 21.11.2022

Kara Kuvvetleri: 80 Müebbet Onandı

29.11.2022 10:33 Ankara'da, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) karargahında yaşanan olaylara ilişkin aralarında 4 eski generalin de bulunduğu 132 sanıklı dava dosyasının istinaf incelemesi tamamlandı..
Tamamı 29.11.2022

Kars: 12 Müebbetin Gerekçesi

30.11.2022 13:13 Kars'ta, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine katıldıkları ve örgütün kentteki sözde 'ana komuta kademesi'nde yer aldıkları iddia edilen, aralarında örgütün sözde 'sıkıyönetim komutanı' ve dönemin 14. Me..
Tamamı 30.11.2022

Yakalanan İlk Darbeciye Müebbet

29.11.2022 11:03 Bursa'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Bursa'da sözde 'sıkıyönetim komutanı' olmayı beklerken 'yakalanan ilk darbeci' olan dönemin İl Jandarma Komutanı Yurdakul Akkuş'un da..
Tamamı 29.11.2022

Darbeci Yaver'in Müebbeti Onandı

29.11.2022 10:43 Ankara'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın kaldığı oteli darbecilere bildirdiği belirlenen eski başyaver Ali Yazıcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile eski Dalaman Deni..
Tamamı 29.11.2022

Çatı Davada Müebbetler Değişmedi

29.11.2022 10:22 Ankara'da, Yargıtay'ın 15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan FETÖ çatı davasında, örgütün tepe yöneticileri eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, keski Zaman Gazetesi İm..
Tamamı 29.11.2022

Askeri Hakimlere Müebbet Onandı

02.12.2022 09:55 Ankara'da, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince FETÖ'nün darbe girişiminde yer alan dönemin Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirleri Hayrettin Kaldırım ve Muharrem Köse'nin de aralarında bulundu..
Tamamı 2.12.2022

Poyrazköy Kumpası: 1. Dava Başladı

28.11.2022 13:39 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün "Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat, Kafes eylem planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Amirallere Suikast" gibi davalardaki usulsüzlüklere ilişkin polis mem..
Tamamı 28.11.2022

Poyrazköy Kumpası: 2. Dava Yargıya

28.11.2022 15:42 İstanbul'da, kamuoyunda 'Poyrazköy davası' olarak bilinen dava ve soruşturmalarda görev alan 48 eski hakim ve savcı hakkında 'gizliliği ihlal', 'iftira', 'suç delillerini yok etme', 'kişisel verileri hukuka aykırı olar..
Tamamı 28.11.2022

1985'teki Sınav Hırsızlığına Dava

02.12.2022 12:37 Ankara'da, FETÖ irtibatı nedeniyle hakkında dava açılan eski Albay Cengiz C.'nin, 1985'te yapılan askeri lisesi sınav sorularını, 'örgüt abisi' aracılığıyla önceden aldığını itiraf etmesi, verdiği bilgilerin doğru çı..
Tamamı 2.12.2022

Pinhan Restaurant'a 9 Hapis

30.11.2022 12:08 İstanbul'da, Fetullah Gülen liderliğindeki terör örgütü (Fetö) adına faaliyetlerde bulunulduğu gerekçesiyle kayyum atanan örgütün karargahı konumundaki Maltepe Pinhan Restoran yapılanmasına dair 45 sanıklı davaya devam..
Tamamı 30.11.2022

Zırhlı Tugay Darbe davası

30.11.2022 12:40 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin aralarında muvazzafların da bulunduğu 28'si tutuklu 138 askerin 'kamu malına zarar verme' suçundan altışar yıl ile 'Anayasal düzeni ort..
Tamamı 30.11.2022

Darbede Valilik İşgali davası

30.11.2022 12:29 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde İstanbul Valiliğinin işgalini konu alan 90 sanıklı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozulan eski Yarbay Recep Karaçam'ın yeniden yargılan..
Tamamı 30.11.2022

Donanma Darbe davası

28.11.2022 13:24 Kocaeli'de, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Donanma Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davada dosyaları ayrılan 6'sı tutuksuz, 13'ü firari 19 sanığın yargılanmasına devam edildi..
Tamamı 28.11.2022

Adana Yasadışı Dinleme davası

21.11.2022 12:10 Adana'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyeliğinden hüküm giyen eski İl Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan ile terörden sorumlu emniyet müdür yardımcısı İsmail Bilgin'in, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubunu yasa ..
Tamamı 21.11.2022

Tır Kumpası Organizatörleri davası

21.11.2022 11:57 Adana ve Hatay'da MİT tırlarının durdurulması ve aranmasını organize ettikleri gerekçesiyle haklarında 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 50 yıl 5'er ay hapis cezası istemiyle dava açılan Fetullahçı Terör Örgütü'nün ..
Tamamı 21.11.2022

13.08.2001'den beri ziyaretçi sayısı:
63.672.050