Ergenekon davasında delil kabul edilen 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' belgesinde CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek'in ıslak imzası bulunduğu iddia edilerek kumpas kurulduğu gerekçesiyle açılan davada, aralarında Adli Tıp Uzmanları'nın da bulunduğu 15'i tutuklu 18 sanık hakim karşısına çıktı.
26.02.2017 07:38 Ergenekon davasında delil kabul edilen 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' belgesinde CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek'in ıslak imzası bulunduğu iddia edilerek kumpas kurulduğu gerekçesiyle açılan davada, aralarında Adli Tıp Uzmanları'nın da bulunduğu 15'i tutuklu 18 sanık hakim karşısına çıktı.
21.02.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek'e, Ergenekon davasında delil kabul edilen 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' belgesinde ıslak imzası bulunduğu iddia edilerek kumpas kurulduğuna ilişkin dava Çağlayan Adliyesi'nde başladı. İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen olan davada, eski Adli Tıp Kurumu Başkanı Cengiz Haluk İnce ve dönemin Jandarma Kriminal Daire Başkanı emekli albay Burhanettin Cihangiroğlu'in ve Adli Tıp Uzmanlarının bulunduğu 15'i tutuklu 18 sanık hakim karşısına çıktı. Şikayetçiler Dursun Çiçek ve Serdar Öztürk davada hazır bulunurken, Çiçek'in avukatlığını kızı İrem Çiçek üstlendi. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ise duruşmaya gelmedi. Duruşmada Başbuğ'u avukatı İlkay Sezer temsil etti.
SANIK LOKMAN BAŞER: İlk 2 raporda kanaatimizi tamamen yansıttık
Mahkemede iddianamenin okunmasının ardından, ıslak imzanın CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek'e ait olduğu iddia edilen ikisi orijinal ikisi fotokopi 4 raporda imzası olan Lokman Başer, ifade verdi. Sanık Başer, söz verilmeden savunmasına başlaması üzerine mahkeme başkanı, 'Yavaş ol merdivenleri teker teker çıkacağız' dedi. Ardından sanığa da, 'Sorguya neden sizden başladığımı biliyorsunuz değil mi?' dedi. Devamında Başer, 'İlk 2 raporu fotokopilerinden düzenledim. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılık ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından gönderildi. Belge ilk geldiğinde Tuncay Çınar yanıma geldi ve Daire Başkanımız Çetin Seçkin'in bizi çağırdığını söyledi. Ardından Tuncay Çınar ve Şube Müdürü Hasan Karasu ile birlikte biz onlarla birlikte Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce beyin odasına gittik. Sonra bize Genelkurmay başsavcılığından belge geldi, rapor gecikmesin dedi. Onun dışında bize bir baskı olmadı. Daireye döndüğümde ise belge bana zimmetlendi. O tarihte belgenin kura çekilmesine dair bir tartışma olmadı. İlk 2 raporda kanaatimizi tamamen yansıttık. Ancak asıl raporu orijinal olan 3'üncü ve 4'üncü rapor üzerinden yaptık. Bu 2 rapor içinde asıl raporu 4'üncü belge üzerinden yapıldı' dedi.
'Fotokopinin aslı ile aynı olduğu kanaatine vardık'
İfadesinin devamında fotokopi olarak kendisine zimmetlenen belgenin imza pikselli bir yapısı olduğunu belirten Başer, 'Tuncay bey ile raporu ikimiz hazırladık. Belgeyi inceledik, fotokopi olduğunu gördük. Raporu Tuncay beyin odasına hazırladık Çetin beye sunduk. Aynı belgeyi 2009 tarihinde yeniden inceledik. Çünkü savcılık istedi. Aynı mahkemeden geldiği için tekrar incelemek zorundayız. Haluk beyin yan odasında toplantı oldu. O dönem doçentti. Yanında Tuncay, Çetin bey ve başkan yardımcıları vardı. Haluk İnce'nin odasında toplantıya çağrıldık. İmza fotokopi belge olduğu için bilgisayar ile taşınabileceğini düşünüyorduk. Bu yüzden Tuncay bey fotokopi belge için böyle bir belge olmaz' ifadelerini kullandı.
Üçüncü raporun belgenin aslının incelenmesiyle hazırlandığını ifade eden sanık Başer, 'O sırada 3 günlük doğum iznimi kullanıyordum. Bu sırada kuruma uğramadım. İznimin son günü Kurum Başkan Yardımcısı Yüksel Aydın Yazıcı aradı. Cumartesi saat 10.00 gibi kurumda olmamı istedi. Yüksel bey belgenin aslının geldiğini söyledi, belgeyi aldım ve daireye gittim, çelik kasaya koydum. 19 Ekim 2009'da belgenin aslı üzerinden incelememizi yaptık. Fotokopi belgelerin aslı ile aynı olduğu kanaatine vardık. Şahsın eli ürünü olduğu kabulünün gerektiği sonucuna vardık. Kanaati raporlaştırdık' şeklinde konuştu.
Kendisine herhangi bir baskı ve telkin yapıldığını söyleyen Kendisine herhangi bir baskı ve telkin yapılmadığını ifade eden Başer, mahkeme başkanının firari Savcı Zekeriya Öz ile İstihbarat Daire Başkanlığı Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in belgenin gönderildiği dönemde Adli Tıp Kurumu'na geldikleri yönündeki sorusuna 'Geldiklerini medyadan duydum. Herhangi bir kurum çalışanından bu konuda duyum almadım' diye yanıt verdi. Sanık Lokman Başer, '15 Temmuz darbe girişimine kalkışanları lanetliyorum' diyerek tahliyesini talep etti.
SANIK İSMAİL ÇAKIR: Herhangi bir sahtecilik bulgusuna rastlamadım
Tutuklu sanıklardan Adli Tıp Uzmanı İsmail Çakır ise belge ile Dursun Çiçek'in adına atılı imzayı incelediğini belirterek, 'Herhangi bir sahtecilik bulgusuna rastlamadım. Dosyada mevcut mukayese imza örneklerini kendi arasında inceleme konusu imza ile inceledim. Uygunluk ve benzerlik tespit ettim. Bu tespitlerim doğrultusunda Dursun Çiçek'in eli ürünü olduğunun kabulü gerektiği kanaatine vardım' ifadelerini kullandı. Bu kanaati oluştururken herhangi bir kişi, kurum, FETÖ/PDY veya başka bir örgütten etkilenmediğini söyleyen Çakır, 'Örgüt adına herhangi bir işlem yapmadım. Hakkımdaki şikayet ve iddiaları kabul etmiyorum. Bilimsel çalıştığımın şahitlerinden biri de benden imza konusunda bilimsel mütalaa alan şikayetçi avukatı İlkay Sezer beydir' dedi.
SANIK GÜROL BERBER: Slow müzik CD'leri alıyordum, bunların içinden biri FETÖ CD'si olabilir
2000 yılında Adli Tıp Kurumu'na asistan olarak girdiğini ve 2004 yılında Adli Tıp uzmanı olduğunu söyleyen tutuklu sanıklardan Adli Tıp Uzmanı Gürol Berber ise, 'Ses ve görüntü inceleme bölümünde görevliyim. İş yoğunluğu vardı. Hem ses ve görüntü inceleme hem de fizik ihtisas belge inceleme Dairesi'nden dosya almaya başladım. Ben genişletilmiş kuruldaydım. Belgenin geldiğini Lokman arkadaşımız söyledi. Belgenin önceki inceleme aşamalarını bilmiyorum. Dosyayı sırayla bize teslim etti. Herkes yazmış olduğu görüşü toplantıda devam ettirdi' diye konuştu. Sanık Berber'e mahkeme başkanının evinde FETÖ liderine ait şiir CD'nin bulunduğunu sorulması üzerine ise, 'Slow müzik CD'leri alıyorum. Bunların içinden biri olabilir' dedi. Adli Tıp Kurumu'nda neden kaldı sorusuna ise Berber, 'Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde ilk 3'e girdim. Kurumda kalmamın nedeni eşime aşık olmamdır' şeklinde konuştu.
SANIK BÜLENT ÖZATA: Hiçbir dönemimde hiç kimseye beynimi emanet etmedim
Sanıklardan Bülent Özata da, ailesinde veya akrabalarında herhangi bir cemaat üyesi bulunmadığını ve eşiyle de tavsiye üzerine değil trafik kazası sonucu tanıştığını söyledi.
Özata, 'Bu yapının hiçbir toplantısına gitmedim. Çocuğum veya ben onların hiçbir okulunda okumadık. YURTKUR öğrenci yurdunda kaldım. Hiçbir dönemimde hiç kimseye beynimi emanet etmedim. Hiç kimsenin vesayeti altında bulunmadım daha doğrusu. Her zaman kurumumu, makamımı, ne görev verilirse en iyi şekilde temsil ettim. Halen jandarma-polis kriminal laboratuvarlarında, Adli Tıp Kurumu'nda iş yapılabilmesinde, bu kurumların mahkemelere cevap veren konumda olmasında büyük emeğim geçtiğine inanıyorum.' savunmasını yaptı.
SANIK MEHMET AKIN
Duruşmada savunması sorulan tutuklu sanık Mehmet Akın da, dava konusu belge gelmeden 3 gün önce Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinde çalışmaya başladığını ve kendisine cuma akşamı, 'cumartesi kuruma gelmesinin gerektiğinin' söylendiğini anlattı.
Daireye gittiğinde, daha önceden iyi derecede tanıdığı başkan yardımcısı ve Fizik İhtisas Dairesi Başkanı Bülent Üner'in orada olduğunu ve kendisine ihtisas dairesindeki iş birikiminden bahsettiklerini belirten Akın, 'Başladıkları eğitim faaliyetlerine katkı verip veremeyeceğimi' sordular. Bu sorunlar üzerine bir müddet konuştuktan sonra Bülent Bey, 'bana güvendiğini' söyledi. Kendisine büyük saygım vardır. 'Bir dosyada benim de bulunmamı uygun gördüğünü' söyledi. Sonra Lokman Bey geldi. Dosya bize tebliğ edildi. Kontrol için açtık baktık dosyaya. Yüksek meblağlı ve değerli evrakların tutulduğu büyük çelik kasaya dosyayı kaldırdık.' şeklinde beyanda bulundu.
Mehmet Akın, 19 Ekim 2009'da dosyadaki inceleme konusu belgeyi ve gönderilen mukayese belgelerini oldukça ayrıntılı bir şekilde incelediğini de belirterek, 'İncelemeyi, laboratuvarımızda bulunan cihazlar altında çeşitli ışık kaynakları ve filtreler kullanarak yaptım. İnceleme konusu imza 4 sayfalık belgenin 4. sayfasındaydı. Siyah mürekkep renkli bir kalemle atılmıştı. Harici bulgularına göre keçe uçlu, fiber dokulu bir kalemle atılmış olabileceğini değerlendirdim. Fulaj dediğimiz baskı izinin çok belirgin, yani derin olmadığını tespit ettim. Işık mikroskopu altında, yatık ışıkla birlikte baktığımda kalemin kağıt üzerinde baskısıyla oluşturduğu izi gördüm. VSC cihazıyla genel olarak belgede tahrifat, silinti veya bir ekleme olup olmadığını tetkik ettim. İncelemelerim neticesinde, imzanın bulunduğu yere transfer edildiğine veya bir makine ile oluştuğuna dair bulgu saptamadım.' dedi.
'Raporumuz başlı başına bir delil değil, kanaattir'
Öncelikle mukayese imzalarını değerlendirdiğini ve imzalar arasında farklılıklar olduğunu gördüğünü de aktaran Akın, 'Bu şekilde görünce, kişinin zaman içinde atarak otomat imza geliştirdiği ve kişiye has, karakteristik kazanmış imzalar olmadıklarını değerlendirdim. 'Bu imzaları o an için atmış olabilir' diye düşündüm. Bazen karşılaşıyoruz bu durumla. Ortaya çıkmamasını istiyormuş olabileceklerini düşündürüyor bu bazen.' ifadesini kullandı.
Mahkeme heyeti başkanı Hulusi Pur'un, 'Bu dediğiniz ön yargı oluşturmuyor mu?' diye sorduğu sanık Akın, 'Hayır. Kişi bunu iyi niyetle de yapmış olabilir, art niyetle de yapmış olabilir. Bu nedenle biz bunu bir done olarak temel kabul etmeyiz.' yanıtını verdi.
Sanık Akın, şöyle devam etti:
'Diğer mukayese imzalar, değişik belgelere attığı imzalara baktık. Bunlardan bir tanesi diğer imzalarından, gerek biçimsel olarak gerek özellikler bakımından oldukça farklıydı. Geriye kalan imzaları ise kendi aralarında belli tutarlılığı olan ancak biçimsel olarak doğal varyasyonlar içeren imzalardı. Hangisinin gerçek hangisinin başka kaynaktan dosyaya sokulmuş imzalar olup olmadığını tespit etme imkanımız yoktur. Ne gelişkin zengin imza olarak, ne de çok basit işlek olmayan bir el tarafından atılmış geri imzalar olmadığını, basit tesirli dediğimiz imza olduğunu değerlendirdim. Raporumuz başlı başına bir delil değildir. Delil hakkında ne olduğunu bildiren bir görüş, bir kanaattir. Takdiri yargı camiasına aittir.'
SANIK EYÜP KANDEMİR: 60 bin rapora imza attım
Sanıklardan Eyüp Kandemir ise, normalde hafta sonları kuruma gittiğini, o gün gelen belgeyle ilgili Lokman Başer'in kendisine bilgi verdiğini ve teslim ettiğini anlatarak, 'Belgeyi açıp, cihazlarla inceledim. İmzanın olduğu sayfada bir tahrifat veya delil görmeyince mukayese imzalar ile karşılaştırmaya başladım. Çok sayıda imza vardı. Benim baz aldığım mukayese imzalar basit tesirli imzalardı. Ama mukayese imzalar arasına özellikle baz aldığım arasında ciddi tutarlılıklar vardı.' beyanında bulundu.
SANIK BÜLENT ÜNER
Tutuklu sanık, eski ATK Fizik İhtisas Dairesi Başkanı Hüseyin Bülent Üner ise, 25 yıldır yüksek lisans-doktora dersleri verdiğini ve öğrencilerine hep objektif karar vermeleri gerektiğini anlattığına dikkati çekerek, '68 kuşağıyım. '6.Filoya hayır' mitingine katılan bir insanım. Sonradan çakma Atatürkçü değilim onu da söyleyeyim. O kısa dönem içerisinde 60 bin rapora imza attım. Haluk İnce ile aramızda özel bir diyalog yaşanmadı. Haluk İnce Kurum Başkanı olarak bana, 'Hocam böyle önemli bir iş geldi. Bu önemli iş dikkatli olalım iyi iş çıksın' demiş olabilir. Ali Fuat Yılmazer'in raporlaştırma sürecinde Adli Tıp Kurumu'na geldiğini iddianameden öğrendim. Zekeriya Öz bir savcıdır. Adli Tıp Kurumu'na gelmiş olabilir. Kuruma gelip giden savcının haddi hesabı yoktur. Haluk İnce'nin, Zekeriya Öz'den bahsedip bahsetmediğini hatırlamıyorum.' şeklinde savunma yaptı.
SANIK HALUK İNCE: Askeri savcı telefonla aradı
Dönemin Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce savunmasında 'Çalışanların 'Adli Tıp Kurumu'nda çalışıyorum' demekten utandığı, insanların ve sivil toplum kuruluşlarının kurumu topa tuttuğu bir dönemde ateşten gömleği giydim' dedi. Haziran ayının 15'inden sonra Ankara Genelkurmay Askeri Savcılığı'ndan bir askeri savcının aradığını söyleyen İnce, 'Telefonda arayan askeri savcı, 'başkanlık makamınızda bir kurye bekliyor. Elindeki kapalı, mühürlü zarfta önemli belge var. Bilimsel hassasiyet ve sürat rica ediyoruz' dedi. Kurye bir astsubaydı. Teslimat işlemleri yapıldı. Bu arada Fizik İhtisas Daire Başkanı Çetin Seçkin'e 'bilimselliğine en güvendiğin uzmanınla gel' dedim. Çetin Seçkin, Tuncay Çınar ve Lokman Başer ile birlikte geldiler. İlk gelen raporlar en az 3 kişi ile çıkar' dedi.
Belgenin teslim alındığını belirten İnce, 'Dosyanın uzman olarak sahibi Lokman Başer olarak tespit edilmişti. Kura çekildi mi nasıl tespit edildi bunları bilmiyorum, Adli Tıp Kurumu'nda kura çekimi yoktur. Belge açıldığında fotokopi olduğunu gördüm. Arkadaşlara savcı beyin ricasını ilettim. Hızlı bir şekilde raporlarını yazdılar. Birkaç gün içinde rapor askeri kuryeye verilerek gönderildi' dedi. İkinci defa belgenin Temmuz ayının başında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kurye ile gönderildiğini söyleyen İnce, 'Aynı işlem yapıldı. O gün Zekeriya Öz geldi mi hatırlamıyorum. Ama Ekim ayında geldi. Belgeyle birlikte geldi' dedi.
Bu belge için de aynı işlem yapıldığını belirten İnce şunları söyledi: Çetin Seçkin, Tuncay Çınar ve Lokman Başer geldi. Bu arada Tuncay Çınar, zarfı açtı ve 'Birileri Türkiye Cumhuriyeti devletiyle dalga ya da alay ediyor. Bu kağıt parçasıdır. Böyle belge olmaz. Polis buna nasıl rapor verdi' dedi. Belgeyi sadece 1.5 veya 2 dakika görüp bu sözleri söyledi. Siz bu kişiye bu belgeyi verir misiniz?' diye konuştu. Belgenin üçüncü gelişinin 16 Ekim 2009'da olduğunu söyleyen İnce, Öğleden sonra mesai bitimine yakın Mercedes marka araç ve bir Toyota araçla Zekeriya Öz'ün geldiği sekreterime kapıdan bildirilmiş. Odamda oturuyordum. İçeriye buyur ettik. Kendisi İrtica ile Mücadele Eylem Planı belgesinin aslının incelenmesini istediğini, kurye ile beraber getirdiğini belgeyi bırakıp çıkacağını söyledi. Belgeyi başkan yardımcısı Yüksel Aydın Yazıcı aldı. Kapalıydı açmadık. Belgenin girişi yapıldı. Daha sonra savcı ayrıldı' dedi. Bundan sonraki sürece şahit olmadığını ancak bilgisinin olduğunu söyleyen İnce, Cumartesi günü belgenin incelemesi yapılmadı. sadece zarfın içinde gönderilen adli belgeler kayıt altına alındı. Her şey kurumun yönetmeliğe uygun olarak yapıldı' dedi. İnce, 'Rapor tamamen bilgimin dışında, yönlendirmemin olmadığı süreçte kurumdan çıkmıştır. Raporda imzam olması Adli Tıp Kurumu Başkanı olduğu içindir. Zekeriya Öz ile biraz makamımda iki kez görüşmem oldu' dedi.
Duruşma sonraki güne ertelendi.
23.02.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
SANIK BURHANETTİN CİHANGİROĞLU
Duruşmada sanık eski Jandarma Kriminal Başkanı Burhanettin Cihangiroğlu meslek hayatında çok başarılı olduğunu, 25 yıl kriminal hizmetinde bulunduğunu belirterek 'Tek bir raporumuz dava konusu olmamıştır. Ancak biz çapraz sorgulara katılırız. Hiçbir zaman, örneğin gizlilik için çekilen şeridin hesabını vereceğim aklıma gelmezdi' diye konuştu.
TALEPLER
Sanıkların savunmasının ardından müştekiler eski Genelkurmay Başkanı emekli orgeneral İlker Başbuğ'un avukatı İlkay Sezer, müvekkilinin müdahilliğine karar verilmesini talep etti. Müştekiler Dursun Çiçek ve Serdar Öztürk de aynı talepte bulundu.
ARA KARARLAR
Davaya ilişkin ara kararı açıklayan mahkeme heyeti mevcut delil durumu, tutuklu kaldıkları süre ve haklarında adli kontrol tedbiri uygulanmasının yeterli olacağı kanaatine göre, tutuklu sanıklar İsmail Çakır, Lokman Başer, Özlem Karslı, Kemal Çakır, Nazmiye Aktaş, Ali Arabacı, Hakan Kaymak, Ahmet Mesut Dudu, İbrahim Savaş Uğurlu, Ahmet Bülent Özata'nın tahliyesine karar verdi.
Heyet kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin mevcudiyeti yazılan müzekkerelerin çoğunluğuna cevap verilmemesi, tanıkların dinlenmemesi, delillerin tam olarak toplanmaması gibi nedenlerle diğer sanıklar eski Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce, Eyüp Kandemir, Gürol Berber, Mehmet Akın ve Salih Sala'nın tutukluluk hallerinin devamına karar verdi.
Sanıklardan Burhanettin Cihangiroğlu hakkında 'silahlı terör örgütüne üye olma' suçundan Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nde görülen bir dava olduğunu hatırlatan mahkeme heyeti, davanın açılış tarihi, yargılama süreci, yargılamayı yapan ceza dairesinin yüksek ilk derece yargı mahkemesi olması ve davanın mükerrer olup olmadığı hususlarının göz önüne alınarak yüksek mahkemeye sorulmasını ve birleştirmeyle ilgili bu mahkemenin muvafakatının sorulmasını kararlaştırdı.
BAŞBUĞ'UN TALEBİNE RET
Müştekilerden Dursun Çiçek'in müdahillik talebini, suçtan zarar görme ihtimaline karşı kabul eden heyet, diğer müşteki İlker Başbuğ'un bu yöndeki talebini ise dosya kapsamına göre suçtan zarar görme ihtimaline karşı reddetti. Yine müştekilerden Serdar Öztürk'ün beyanının alınmadığını belirten heyet, bu taleple ilgili bir sonraki duruşmada karar verilmesini hükme bağladı.
Mahkeme heyeti, sanıkların FETÖ'nün şifreli haberleşme programı ByLock kullanıp kullanmadıklarına dair İstanbul Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne yazı yazılarak sanıkların bu programı veya örgütün diğer haberleşme programlarını kullanıp kullanmadıklarının, kullanmışlarsa buna ilişkin görüşme detaylarının istenmesine hükmetti.
Mahkeme, bir sonraki duruşmanın 2’nci gününde gizli tanıklar Tanık Emin, Tanık Zülfikar ve Tanık Avcı’nın, 3’üncü gününde dinlenmeleri için ise 10 tanık hakkında davetiye çıkarılması için İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne yazı yazılmasını da kararlaştırdı.
Heyet, duruşmayı 8, 9, 10 Mayıs'a, sıralı olarak yapılmak üzere erteledi.
Paralel yapı-30 Aralık (2016) 'İstanbul Ergenekon'da Islak İmza Kumpası 18 sanık' davası
Paralel yapı-Ergenekon davasında kumpas
Paralel yapı-Ergenekon
(26 Şubat 2017, 07:38)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: