| 
	
KONTRGERİLLA VAR MI?
 
KlasikİlkBölümDelilleri | AksiyonDergisi,4Mart2007 | BülentOrakoğluRöpörtajı,Y.Şafak,18Haziran2007 | AliBayramoğlu,Y.Şafak,20Haziran2007 | ErgenekonTüzüğü,Radikal,5Nisan2008 | İbrahimKaragül,Türkiye'ninNeresindeSilahDepolarıYapıldı?,Y.Şafak,8Nisan2008 | ErgunBabahan,TetikçilerVeDestekçileri,Sabah,9Nisan2008 | BülentOrakoğluRöpörtajı,27Mayıs'ınArefesiGibi,CafeSiyaset,9Nisan2008 | İsmetBerkan,Ergenekon'unYakınTarihiYazıDizisi,Radikal,4-11Nisan2008 | Ergenekon'daVeliKüçük'tenbüyük7kişivar,Sabah,22Nisan2008 | A'danZ'yeErgenekon,Milliyet,24Mart2008 | ErgenekonİddianamesiTamamlanmakUzere,Sabah,6haziran2008 | ErgenekonİddianamesiKabulEdildi!-TAMAMI,25temmuz2008 | ErgenekonİddianamesindeKontrgerilla,27temmuz2008 | GladioyuÇökertenSavcıdanTavsiyeler,3temmuz2008 | 
Ecevit'in,ÖzelHarp'inSivilUzantısındanDuyduğKorku,10ocak2010
 
 
   
		ECEVİT'İN SİVİL ÖZEL HARPÇİ KORKUSU…'Acı devlet sırrı'nı bir zehir gibi içimde sakladım'
 Abdullah Muradoğlu (Yeni Şafak) -
		10 Ocak 2010
 
 "Acı devlet sırrı'nı bir 
		zehir gibi içimde sakladım. Bülent Ecevit: "Özel Harp Dairesi'nin 'Sivil 
		uzantısı'nda yer alanlardan bazılarının, korunma içgüdüsüyle, Ülkede çok 
		tehlikeli tertiplere yönelebileceklerinden kaygı duyduğum için , o acı 
		Devlet Sırrı'nı bir zehir gibi içimde saklamak zorunda kaldım".
 
 Fantezi ve gerçeklik arasında bir 'kontrgerilla' hikayesi.. 
		Kontrgerilla'yı siyaset gündemine taşıyan CHP Lideri merhum Bülent 
		Ecevit olmuştur. Kontrgerilla tabiri bir yakıştırmaydı. Gerçekte ne 
		olduğu sonraki yıllarda bir bütün olarak değilse bile ufak ufak ortaya 
		çıkacaktı. Ortaya çıkanlar da buzdağının görünen kısmıydı. Peki, ülkenin 
		yakın tarihine damgasını vurmuş kurt bir devlet adamı olan İsmet Paşa'yı 
		1972'deki kongrede alt ederek CHP'nin başına geçen Bülent Ecevit 
		'Kontrgerilla'yla nasıl karşılaşmıştı? 12 Mart 1971'de ordu hükümete 
		muhtıra verdiğinde Demirel Başbakanlık koltuğunda oturuyordu. Ama 13 
		Mart'ta Başbakan değildi. Onun yerine askerlerin isteğiyle CHP'den 
		istifa eden Nihat Erim yeni bir hükümet kurmuştu. Bu arada İsmet 
		Paşa'nın 12 Mart'ı desteklemesi üzerine Ecevit CHP Genel 
		Sekreterliği'nden istifa etmişti.
 
 İKTİDAR FORMÜLÜNDE DEĞİŞİKLİK
 
 "CHP+Ordu=İktidar" formülünü değiştirmek isteyen Ecevit'in niyeti bir 
		kongre ile CHP'nin başına geçmekti. Onun da formülü, "CHP+Halk=İktidar" 
		idi. CHP için "tarihi bir değişim" sözkonusuydu. 1973 seçimlerinde CHP, 
		seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştı. Tek başına iktidar olabilecek 
		orana ulaşamadığından Necmettin Erbakan'ın Milli Selamet Partisi'yle 
		koalisyon kurmuştu. Bu bile başlı başına büyük bir olaydı. Elbette 
		devletin derinlerinde bu hükümetin ve Ecevit'in siciline büyük bir eksi 
		puan eklenmişti. Zaten Ecevit'in CHP'yi ortanın solundan sosyal 
		demokrasiye doğru çekmesi kuşkuyla karşılanmasına yol açmıştı. Öyle ki 
		'devlet gazetesi Hürriyet' aracılığıyla Ecevit'i komünist olmadığını 
		açıklamaya çağıranlar bile olmuştu.
 
 Onu geçelim, sadede gelelim. Ecevit 1974 yılında Başbakan idi. 
		Genelkurmay Başkanı Org. Semih Sancar, Ecevit'ten Başbakanlığın örtülü 
		ödeneğinden acil ihtiyaç için yüklü miktarda bir para istemişti. Örtülü 
		ödeneğin neredeyse tamamın yakın bir miktardı.. Ecevit örtülü ödeneği 
		zorunlu sosyal yardımlar için kullanıyordu ve bu amaçla verdiği paraları 
		kayıt altına alarak Başbakanlık Müsteşarı'nın kasasında muhafaza 
		ediyordu. 27 Mayıs darbesinden sonra "örtülü ödenek" Adnan Menderes'in 
		başına dert olmuştu. Bu yüzden Ecevit, Sancar'a bu paranın ne amaçla 
		kullanılacağını sordurmuştu. Ecevit'e "Özal Harp Dairesi için istiyoruz" 
		cevabı verilmişti. "Öyle bir Resmi Daire'nin o zamana kadar adını bile 
		duymamıştım" diyecekti Ecevit yıllar sonra.
 
 CEVABI DUYUNCA ŞAŞKINA DÖNDÜ
 
 Üstelik Devlet Bütçesi'nde böyle bir daire adına ayrılmış bir ödenek de 
		görünmüyordu. Buraya kadar herşey normal görünüyordu, devlet işlerinde 
		olurdu böyle işler. Ecevit'in asıl şaşkınlığı, "Şimdiye kadar bu 
		Daire'nin giderleri nereden karşılanıyordu" sorusuna aldığı cevapla 
		yaşamıştı. Daire'nin giderleri şimdiye kadar bir gizli ödenekle 
		"Amerika" tarafından karşılanıyordu. Amerika her nedense bu ödeneği 
		kesmişti. Bu nedenle Başbakanlık örtülü ödeneğine başvurmak durumunda 
		kalmışlardı. Ecevit yeni Başbakan olmuştu ama daha önce Bakanlık da 
		yapmıştı. Adını bile duymadığı ve herhangi bir resmi belgede izine 
		rastlamadığı bu Daire'nin nerede olduğunu sormuştu. Aldığı cevap daha da 
		ilginçti. Daire "Amerikan Askeri yardım Heyeti (JUSMATT)" ile aynı 
		binadaydı.
 
 Ecevit şok olmuştu. Ulusal Güvenlikle ilgili olduğu anlaşılan bir Devlet 
		dairesinden Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının o zamana kadar haberi 
		olmuyordu ve devlet belgelerinde adı geçmeyen bu devlet dairesi, 
		Amerika'dan gelen gizli ödenekle ve Amerikan Askeri Yardım Kurulu ile 
		aynı binada çalışıyordu. "Hayrete düşmem ve kaygılanmam doğaldı" diyordu 
		Ecevit. Hemen bu dairenin işlevleri ve kuruluş biçimi hakkında bilgi 
		istemişti. Başbakanlık Konutu'nda bir brifing hazırlanmıştı.  
		Dinlenme ihtimaline karşı odanın duvarları elektronik aygıtlarla 
		taranmıştı. Ecevit'in yanında Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık 
		vardı. Genelkurmay Başkanı.Org. Semih Sancar, Özel Harp Dairesi Başkanı 
		Org. Kemal Yamak ve birkaç subay tarafından veriliyordu birifing. 
		Dairenin Türkiye'nin veya bir kısım topraklarının düşman istilasına 
		uğraması durumunda, istilacılara karşı, Gerilla yöntemleriyle mücadeleye 
		hazırlanmak üzere kurulduğu ifade edilmişti.
 
 BİLGİLERİ DUYUNCA DEHŞETE KAPILDI
 
 Adları gizli tutulan bazı 'vatansever gönüllüler' de, dairenin sivil 
		uzantısı olarak çalışmak üzere ömür boyu görevlendirilmişlerdi. Gerekli 
		olması halinde bu gönüllü vatanseverlerin kullanılması için de 
		Türkiye'nin bazı yerlerinde gizli silah depoları oluşturulmuştu. 
		Anlayacağımız, "Kontrgerilla" iddialarına kaynaklık teşkil eden yapı 
		önce "Seferberlik Tetkik Kurulu" ve sonrasında "Özel Harp Dairesi" 
		olarak anılan dairenin içindeydi(Dairenin adı 1990'larda Özel Kuvvetler 
		Komutanlığı olarak değiştirilmişti).
 
 Bakın Ecevit bu durumu nasıl karşılamış:
 
 "Edindiğimiz bilgilerden dehşete kapılmamız doğaldı, gerçi benim aklıma 
		da , rahmetli Esat Işık'ın aklına da, Özel Harp Dairesi'ni yöneten 
		komutanların; Daire'ye bağlı sivil elemanları bile bile iç olaylarda 
		kullanacakları olasılığı gelmemişti; bugün de öyle olasılığı düşünmek 
		bile istemiyordum; o sırada Özel Harp Dairesi Başkanı olan General Kemal 
		Yamak'ın iyi niyetinden de herhangi bir kuşkumuz yoktu; ancak Daire'nin 
		başındaki komutanlar ne kadar iyi niyetli ve siyasetten ne kadar uzak 
		olurlarsa olsunlar ömür boyu görevlendirilmiş 'gönüllü sivil 
		vatanseverler'den bazılarının; yani Özel Harp Dairesi'ne bağlı 'Sivil 
		Örgüt'te görev almış olanlardan bazılarının, zamanla ideolojik 
		kutuplaşmalar içinde yer alabilecekleri ve türlü etkiler altında, 
		görevlerini kötüye kullanabilecekleri kuşkusuna kapılmamak elde değildi"
 
 SİVİL UZANTIYI KESME KARARI
 
 Brifing sona ermişti ama Ecevit tatmin olmamıştı.
 Askerler gittikten sonra Hasan Esat Işıkla başbaşa görüşmüşler, konunun 
		hassasiyetini göz önünde bulundurarak, bazı ön hazırlıklardan sonra 
		Daire'nin 'sivil uzantısı'nı ortadan kaldırmak ve bu Daire'yi dış 
		etkilerden arındırmak, asli görevi ile sınırlamak üzere gereken adımları 
		atmaya karar vermişti. Türkiye Kıbrıs'a askeri harekat düzenlemişti ve 
		üstelik Özel Harp Dairesi de Ada'daki Türk direnişiyle ilgili bazı işler 
		üstlenmişti. Bu yüzden Ecevit, sorunu askeri harekat sonrasında ele 
		almak üzere ertelemişti. Ne var ki CHP-MSP Hükümeti uzun sürmemiş, CHP 
		içindeki bir grup "tek başına iktidar olabilecek durumdayız" diyerek 
		Ecevit'i Hükümeti bozmaya ikna etmişlerdi. Ecevit muhalefete düştükten 
		sonra konunun üzerine örtmeyi tercih etmişti. Neden örttüğünü de şöyle 
		gerekçelendiriyordu:
 
 "Bana, özsunuşta (brifingde) verilen bilgiler, çok gizli olduğu için 
		yeraltına kök salmış, adı sanı bilinmeyen kimselerden oluşan bir Örgüt'e 
		karşı, Muhalefette iken önlem alabilmemiz olanaksız olduğu için, hatta 
		yapacağım açıklamalar üzerine, Kuruluş'un 'Sivil uzantısı'nda yer 
		alanlardan bazılarının, korunma içgüdüsüyle , Ülkede çok tehlikeli 
		tertiplere yönelebileceklerinden kaygı duyduğum için , o acı Devlet 
		Sırrı'nı bir zehir gibi içimde saklamak zorunda kaldım".
 
 Ecevit 1978'de yeniden başbakan olduğunda Genelkurmay Başkanı Org. Kenan 
		Evren'e konuyu açmış ve Daire hakkında edindiği bilgileri ve bu Dairenin 
		Sivil uzantısı ve gizli silah depoları hakkındaki kuşkularını iletmişti. 
		Ecevit, Evren'den Özel Harp Dairesi'nin Demokratik Hukuk Devleti 
		Kuralları'na v e açıklık rejimine uygun biçimde çalışır duruma 
		getirilmesi ve çalışmalarının asli işleviyle sınırlandırılması isteminde 
		bulunmuştu.
 
 KONUYU EVREN'LE PAYLAŞTI
 
 Evren de, Ecevit'e kaygılarının paylaştığını söylemişti. Konuyu birkaç 
		kez Evren'e hatırlatmış, o da gereğini yerine getirmekte olduğuna dair 
		güvenceler vermişti. Öyle miydi peki? Ecevit 1979'da Başbakan iken Doğu 
		Anadolu'da bir ilçeyi ziyaret etmişti. Oradaki askeri birliğin komutanı 
		ile görüşürken, komutanın bir zamanlar Özel Harp Dairesi'nde çalıştığını 
		öğrenmişti. Kuşkularını sözkonusu Komutana da açmıştı. Ne var ki 
		Ecevit'in kuşkularını paylaşmadığını ifade etmişti komutan. Ecevit, 
		ilçedeki sağ bir partinin başkanının bu dairenin sivil uzantısına mensup 
		olabileceği ihtimalini de dile getirmişti. General "Evet, öyledir ama 
		kendisi çok güvenilir vatansever bir arkadaşımızdır" demişti. Ecevit, 
		bir varsayımı dile getirmişti ama bu varsayımın bir gerçek olabileceğini 
		aklına bile getirmemişti. Yani, Ecevit kuşkularında haklı olduğunu, 
		generalin ağzından kaçırdığı bir sözle bir kez daha anlamıştı. Ecevit, 
		12 Eylül öncesindeki bir takım suikastlerin suikast girişimlerinin ve 
		bazı karanlık olayların içinde "devlet görevlileri"nin olduğunu 
		düşünüyor ve zaman zaman bu iddiaları gündeme de getirmişti. Hatta 1 
		Mayıs 1977'deki Taksim Meydanı'ndaki olaylarla ilgili kuşkusunu dönemin 
		Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e iletmişti. Korutürk de Ecevit'ten 
		kuşkularını yazıya geçirerek kendisine iletilmesini rica etmişti. Hepsi 
		bu kadar.
 
 Kontrgerilla deyimi nereden geliyor?
 
 1960'ların sonlarında devrimci gençler Güney Amerika'daki solcu 
		gerillalara öykünmüşlerdi. Radikal sol gruplar "kır gerillacılığı", 
		"şehir gerillacılığı" üzerine teorik tartışmalara ve ardından 
		bölünmelere uğramışlardı. 9 Mart 1971'de ordu içinde bir cunta ise, 
		dışardaki sivillerle işbirliği içinde, Suriye ve Irak'ta rejimi ele 
		geçirmiş yarı solcu yarı milliyetçi "BAAS" rejimleri türünden bir rejim 
		ihdas etme peşindeydi. Olmadı. Cuntacılar kendi içlerinde parçalandılar 
		ve "9 Martçılar" dışarda kalırken "12 Martçılar" mevcut Süleyman Demirel 
		hükümetini işbaşından uzaklaştırarak kendilerine yakın sivillerden 
		teşkil edilen bir hükümet kurdurdular. 12 Mart 1971'den 1973 seçimlerine 
		kadar olan dönemde tam dört hükümet kurulmuştu. Bu hükümetler, "ara 
		rejim" hükümetleri olarak anıldılar. Bazı sol örgütler bir taraftan 
		"şehir gerillacılığı", diğer taraftan "kır gerillacılığı" yapmaya 
		kalkıştılar. Dağlarda, şehirlerde gerillacılık oynarken yaşamlarını 
		yitiren devrimci gençler de olmuştu. Ülkenin sosyal, siyasal, ekonomik 
		ve kültürel gerçeklikleriyle bir bağı yoktu bu teorilerin. Bu yüzden 
		devrim hayalleri çabucak söndü. Ülkede büyük bir gözaltı furyası 
		başladı. İstanbul'da gözaltına alınan solcu aydınlar- bunların bir kısmı 
		9 Martçılarla ilişki içindeydiler-"Ziverbey Köşkü" denilen bir köşkte 
		sorgulandılar. İşte siyasi tarihimize Kontrgerilla olarak giren tabir 
		ilk defa Ziverbey Köşkü'nde telaffuz edildi. "Karşıgerilla" yahut 
		"gerillaya karşı gerilla" anlamına gelen Kontrgerilla.. Gözleri bağlı 
		ifade veren sanıklara, sorgucular "Kontrgerilla karargahındasınız. 
		Burada yasa masa yoktur" demişlerdi. Yani "siz gerillaysanız, biz de 
		karşı-gerillayız" demişlerdi. "12 Mart" dönemi kapandıktan sonra bu 
		köşkte sorgulanmış kişilerin yazdıkları hatıralarda kendilerine işkence 
		yapanların "Kontrgerilla"dan oldukları şeklinde iddialar yer almıştır.
 
 Demirel biliyor muydu?
 
 Süleyman Demirel "Kontrgerilla" tartışmalarında her zaman "böyle bir şey 
		yoktur" tutumu izledi. Kimi zaman da Ecevit'i "İktidar oldun, hadi çıkar 
		ortaya" diyerek köşeye sıkıştırmaya çalıştı. Hadi diyelim ki Ecevit 
		1974'de Başbakan olduğunda "Özel Harp Dairesi'nden ve işlevlerinden 
		haberi yoktu.. Peki Demirel için aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Elbette 
		ki hayır. Demirel biliyordu. 1990'da "Milliyet" gazetesinde yayımlanan 
		anılarında Kenan Evren bir anekdota yer vermişti. 5 Mayıs 1980'de, yani 
		"12 Eylül" darbesinden birkaç ay önce, Başbakan Demirel ile Genelkurmay 
		Başkanı Kenan Evren bir görüşme yapmıştı. Ülkenin siyasi gündeminde 
		Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve tabii ki hergün yirmi otuz insanımızın 
		hayatını kaybettiği siyasal şiddet olayları vardı. Demirel, Evren'den 
		Özel Harp Dairesi'nin anarşi ve terörle mücadelede kullanılmasını 
		istemişti. Evren de "olmaz" demişti. "Ama, 1971'deki Sıkıyönetim 
		döneminde, bu amaçla kullanılmıştı" diye cevap vermişti Demirel.. Mesela 
		Kızıldere'de Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürüldüğü operasyon bu 
		daire tarafından gerçekleştirilmişti. Evren, anılarında şöyle devam 
		ediyordu: "Kanaatim o ki, Genelkurmay Başkanlığım sırasında bu Teşkilat 
		, görevi dışında kullanılmadı; ama belki bana intikal ettirilmeden, bazı 
		yerlerde gayriresmi olarak bu işe bulaşmış olabilir; bunu bilemem". Oysa 
		kanaatten daha kesin açıklamalara ihtiyaç var. Herneyse..
 
 Demirel, Evren'in bu sözlerine de itiraz etmişti. Yoktu böyle bir şey. 
		Ee o zaman yoktur, ne diyelim şimdi.. Türkiye işgal edilebilir bir ülke 
		miydi? İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünya nüfuz bölgelerine 
		ayrılmıştı. İki kutuplu bir dünya idi bu. Aynı zamanda "Soğuk Savaş" 
		dönemi olarak da tanımlanan bir yeni dönem açılmıştı. Kutbun bir ucunda 
		Amerika ve Batı İttifakı, diğer ucundaysa Sovyetler Birliği vardı. Her 
		iki kutbun askeri organları da vardı, "NATO" ve "Varşova Paktı". Türkiye 
		NATO'yu seçmişti. 1989'da Berlin Duvarı yıkılmış, kısa süre içinde de 
		Sovyetler Birliği çözülmüştü. Kutbun bir ucu dağılmıştı. 1990'ların 
		başında Batı Avrupa ülkelerinde NATO bünyesi içinde "gizli ordular (Gladio'lar)" 
		bulunduğu deşifre edilmişti. Bu gizli yapılar bir Sovyet işgaline karşı 
		kurulmuştular. Sovyet tehlikesi ortadan kalktığına göre bu yapılara 
		gerek de kalmamıştı. Batı Avrupa hükümetleri hızlı bir biçimde bu 
		yapıları tasfiye ettiler. Çünkü bu yapıların çevirmedikleri entrika ve 
		girmedikleri kirli ilişki kalmamıştı. Türkiye bir istisnaydı. Konu hala 
		tartışıldığına göre bir tasfiyeden söz etmek çok zor.
 
 TÜRKİYE"Yİ KİM İŞGAL EDECEK?
 
 İşin temeline inelim ve can alıcı bir soru soralım. Soğuk Savaş 
		döneminde Türkiye işgal edilebilir bir ülke miydi? Kim işgal edecekti? 
		Suriye mi, Irak mı, İran mı? Bulgaristan veya Yunanistan mı işgal 
		edecekti Türkiye'yi? Bu ihtimalleri düşünmek Türkiye'nin gücünü hafife 
		almak olur. Türkiye'yi işgal edebilecek nitelikte bir devlet, sadece 
		Sovyetler Birliği olabilirdi. Ama Türkiye NATO üyesiydi ve böyle bir 
		ihtimalin gerçekleşmesi ihtimal dışıydı. Dünya nüfuz bölgelerine 
		ayrılmıştı ve bu karar kutbun iki ucu tarafından verilmişti. Mesela 
		koskoca Amerika, 'arkabahçesi'ndeki minnacık bir Küba'yı işgal etmeye 
		bile yeltenememişti. Durumu "askeri müdahale" şantajlarıyla idare 
		ediyor, en fazla Küba'yı içerden yıkacak bazı girişimleri desteklemekle 
		yetiniyordu. O Küba hala komünist ve hala Fidel Castro yaşıyor. Batı 
		Avrupa'ya geçelim.. Gladio'nun en güçlü olduğu ve siyasi hayata nüfuz 
		ettiği İtalya'yı kim işgal edecekti? Hangi komşu ülke İtalya'yı istila 
		edecekti? Sovyetler Birliği'nin Doğu Almanya ve Polonya'dan öteye 
		geçmeye niyeti yoktu. Balkanlardan da bir tehdit sözkonusu değildi. 
		Arnavutluk ve Yugoslavya'daki komünist rejimler Moskova ile bağlarını 
		koparmışlardı.
 
 GLADİO'NUN DÜŞMANI HÜKÜMETLER
 
 Boş bir soru olduğunun farkındayım. Gladiolar, dış düşman'a ve bir 
		istilaya karşı teşkil edilmemişlerdi. Nüfuz bölgelerinin tanımlanan 
		nüfuz bölgeleri içerisinde kalmalarını sağlamak amacıyla kurulmuşlardı. 
		Yani ne İtalya'nın, ne Almanya'nın, ne Belçika'nın, ne de Türkiye'nin 
		dışardan bir güç tarafından işgal edilmeleri sözkonusu bile değildi. Ama 
		ya bu ülkelerde Batı ittifakını zora düşürecek nitelikte hükümetler 
		işbaşına gelirlerse? Doğru soru buydu? İtalya'nın Hıristiyan demokrat 
		liderlerinden Aldo Moro'nun Komünist Parti'yle bir koalisyon kurma 
		hazırlığı içerisinde olması öldürülmesi için yeterli bir nedendi. NATO 
		için tehlikeli bir gelişmeydi bu. İşe bakın, Aldo Moro'yu tasfiye etme 
		işi de sol görünümlü "Kızıl Tugay" militanlarına düştü. Türkiye'de de 
		1970'lerin ikinci yarısında Ecevit'in Başbakan olmaması için bir takım 
		gizli tertipler sözkonusuydu. Detaylara girmeyelim. Ama en azından 
		1977'de İzmir'deki Çiğli Havaalanı'nda Ecevit'e karşı başarısız bir 
		suikast girişimini hatırlatalım. Bu esrarengiz olayın esrarı hala 
		çözülemedi. 1 Mayıs 1977, ve diğer pek çok karanlık olayın da hala 
		karanlıkta kaldığını da hatırlatalım. Ecevit'in gizli bir yapının sivil 
		unsurlarının iç olaylarda kullanılabileceği şeklindeki kuşkusunda haklı 
		olup olmadığını, son on yıl içinde gerçekleşmiş kimi olaylara bakarak da 
		anlayabilirsiniz.. Daha fazla söze hacet var mı?
 
 KOMŞULARLA ARTIK KANKAYIZ
 
 Durun, durun bir soru daha soracağım. Peki Türkiye'nin bu yeni süreçte 
		işgal edilme ihtimali var mı? Türkiye komşularıyla çok iyi ilişkiler 
		kurdu. Suriye ile kanka vaziyetlerdeyiz. Irak'ın kendisi zaten işgal 
		altında bir ülke.. Askeri müdahale tehdidi altında yaşayan İran'ın 
		Türkiye ile ilişkileri fena gitmiyor. Yunanistan ve Bulgaristan'ı yine 
		dışarda tutacağım. Rusya ise bugün sınır komşumuz bile değil. 
		Ermenistan'ı hiç saymıyorum. O halde hala Türkiye işgal edilebilir bir 
		ülkeymiş gibi bir fanteziye dayanarak bir gizli yapıya ihtiyaç olup 
		olmadığına karar vermenin zamanı gelip geçmedi mi? Yoksa mesele, hala 
		içerde işleri kontrol altına almak mıdır? Kimse endişe etmesin..  
		Türkiye işgal edilme tehlikesiyle yüzleşmesi durumunda bu millet ve bu 
		milletin kurumları gereken cevabı verecektir. Dün olduğu gibi. (Abdullah 
		Muradoğlu / Yeni Şafak)
 
 
 
KlasikİlkBölümDelilleri | AksiyonDergisi,4Mart2007 | BülentOrakoğluRöpörtajı,Y.Şafak,18Haziran2007 | AliBayramoğlu,Y.Şafak,20Haziran2007 | ErgenekonTüzüğü,Radikal,5Nisan2008 | İbrahimKaragül,Türkiye'ninNeresindeSilahDepolarıYapıldı?,Y.Şafak,8Nisan2008 | ErgunBabahan,TetikçilerVeDestekçileri,Sabah,9Nisan2008 | BülentOrakoğluRöpörtajı,27Mayıs'ınArefesiGibi,CafeSiyaset,9Nisan2008 | İsmetBerkan,Ergenekon'unYakınTarihiYazıDizisi,Radikal,4-11Nisan2008 | Ergenekon'daVeliKüçük'tenbüyük7kişivar,Sabah,22Nisan2008 | A'danZ'yeErgenekon,Milliyet,24Mart2008 | ErgenekonİddianamesiTamamlanmakUzere,Sabah,6haziran2008 | ErgenekonİddianamesiKabulEdildi!-TAMAMI,25temmuz2008 | ErgenekonİddianamesindeKontrgerilla,27temmuz2008 | GladioyuÇökertenSavcıdanTavsiyeler,3temmuz2008 | 
Ecevit'in,ÖzelHarp'inSivilUzantısındanDuyduğKorku,10ocak2010
 |